TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İRFAN ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1782)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
İrfan
ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurucu 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami
beş yıllık tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tahliye edilmediğini ileri
sürerek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 27/2/2013 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013 tarihinde
Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 28/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 10/9/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 18/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında 17/3/2006 tarihinde tutuklanmış ve hakkında suç işlemek
amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve örgüt faaliyetleri içinde tasarlayarak
adam öldürmek suçlarından tutuklu olarak yargılanmaya başlanmıştır.
9.
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/4/2011 tarih ve
E.2007/316, K.2011/70 sayılı ilamıyla başvurucunun hapis ve ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezalarıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10.
Mahkemenin kararı başvurucu tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 6/11/2012 tarih ve E. 2012/3338,
K.2012/7873 sayılı ilamıyla İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/4/2011 tarihli
kararı bozulmuştur.
11.
Yargıtay’ın bozma kararı üzerine İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan
yargılamada 24/1/2013 tarihli duruşmada, başvurucunun
tutukluluk süresinin 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde yer alan 5 yıllık
azami süreyi doldurduğunu ileri sürerek tahliye talebinde bulunması üzerine
adam öldürme suçundan tahliyesine karar verilmiş, fakat aynı dosya üzerinde
başvurucunun çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan ise yeniden
tutuklanmasına karar verilmiştir.
12.
Başvurucu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince 24/1/2013
tarihinde verilen tutuklama kararına 28/1/2013 tarihinde itiraz etmiş, itiraz
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/82 Değişik İş numaralı kararı ile 5/2/2013
tarihinde reddedilmiştir.
13.
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 12/4/2013 tarih ve
E.2012/216, K.2013/55 sayılı ilamıyla başvurucunun tasarlayarak adam öldürme
suçundan müebbet hapis ve örgüt üyeliği suçundan ise 4 yıl 1 ay 15 gün hapis
cezalarıyla cezalandırılmasına karar vermiş, anılan karar başvurucu tarafından
17/4/2013 tarihinde temyiz edilmiştir.
14.
Bireysel başvuru ise 27/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:
"Bağlantı kavramı
Madde 8 - (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var
sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç
sayılır.
Davaların birleştirilerek açılması
Madde 9 - (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik
mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir."
16. Aynı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
17. 5271 sayılı Kanun'un 104. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir."
18. Anılan Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi
şöyledir:
"Tazminat istemi
Madde 141 - (1)
Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
.
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen,
.
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler."
19. Anılan Kanun'un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/3/2013 tarih ve 2013/1782 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
B. Başvurucunun İddiaları
21.
Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’da öngörülen azami 5 yıllık tutukluluk süresini
doldurması üzerine yaptığı tahliye talebinin Mahkemece kabul edilmesi üzerine
tahliye edildiğini, ancak hakkında tahliye kararı verilen aynı dosyada yer alan
başka bir suç isnadından dolayı tekrar tutuklandığını, dosya kapsamındaki tüm
suçlar için 17/3/2006 tarihinde tutuklama kararı
verilmesine rağmen 24/1/2013 tarihli duruşmada ilk tutuklama kararında isnat
edilen suçlardan biri için yeniden tutuklama kararı verildiğini, başvuru tarihi
itibarıyla yaklaşık 7 yıldır tutuklu olduğunu, adil yargılanma hakkı ve
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 19. ve
36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Başvurucunun şikâyetinin
esas itibarıyla kanunda öngörülen azami sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkin olduğu, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesi
çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, ayrıca
gerekçelerini belirtmeden adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği
ilkesinin de ihlal edildiğini iddia etmektedir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
23. Başvurucu adil yargılanma
hakkı ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet
Bakanlığının bu kapsamdaki görüşleri özetle şu şekildedir:
“Şikâyetlere konu yargılamanın halen devam etmekte
olduğundan, söz konusu iddialar açısından kanun yollarının tüketilip
tüketilmediğinin değerlendirmesi hususunu, Anayasa Mahkemesinin dikkatine
sunulması gerektiği düşünülmektedir.”
24. Başvurucu başvuru formu ve
eklerinde belirtilen hususlar dikkate alınarak başvurunun kabulüne karar
verilmesini talep etmiştir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
26. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
27. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel
başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak
ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal
durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu
nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar
tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 28).
28. Somut olayda başvuru konusu
yargılamanın halen derdest olduğu, adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği
ilkesinin ihlali kapsamındaki iddiaları yönünden başvuru yollarının
tüketilmediği görülmektedir.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesinin ihlali
kapsamındaki kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Tutukluluğun Kanuni Süreyi Aştığı İddiası
30. Başvurunun, makul süreyi
aşacak şekilde tutuklu kalma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal
edildiğine ilişkin kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Başvurucu, tutukluluk
süresinin Kanun'da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuki dayanağının
olmadığından şikâyet etmektedir.
32. Adalet Bakanlığı görüşünde
Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin birçok kararında, bir kişi hakkında verilen
mahkûmiyet kararı ile birlikte suç isnadına bağlı olarak tutulma durumunun sona
erdiğine, azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki
tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiğine ve bu sürenin
dosyadaki her bir suç için ayrı ayrı hesaplanmasının kabul edilemez olduğuna
hükmedildiğini belirtmiştir.
33. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne katıldığını bildirmiştir.
34. Anayasa'nın 19. maddesi
şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla
tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak
suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
..."
35. Başvurucunun kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin bu şikâyetinin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak ortaya konulduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve
şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu
olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
37. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa'nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
38. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. Anayasa'nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde
özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun
olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk
durumunun "kanuni"
dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin
verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için,
uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
39. Tutuklamaya ilişkin hükümler
5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye
göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir.
Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 45).
40. 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
41. Somut olayda 17/3/2006 tarihinde tutuklanan başvurucu, 5271 sayılı
Kanun'un yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca tutukluluk için öngörülen azami
sürenin aşıldığı iddiasıyla tahliye talebinde bulunmuştur. Tahliye talebi,
dosya kapsamında isnat olunan adam öldürmek suçundan yerinde görülerek
başvurucunun tahliyesine, ancak aynı duruşmada dosya kapsamındaki çıkar amaçlı
suç örgütüne üye olmak suçundan yeniden tutuklanmasına karar verilmiştir.
42. Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin
yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delil değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunması
halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir.
43. 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami
kanuni süreler düzenlenmiştir. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin aynı
dosya kapsamındaki yargılamada tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı
uygulanamayacağı, uygulanan bir tutuklama tedbirinin yargılama sürecinin bütünü
açısından sonuç doğuracağı Anayasa Mahkemesince daha önce karar verilmiştir (B.
No: 2012/1303, 21/11/2013, § 37).
44. 5271 sayılı Kanun'daki azami
tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami
beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak derece mahkemelerinin aynı dosya kapsamındaki suçlar yönünden kanuni
tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki
yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve öngörülemez
bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden fazla suç
isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı
hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez
bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu hükmen sabit hale
gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre
boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 53).
45. 17/3/2006 tarihinden itibaren tutuklu
bulunan başvurucunun 24/1/2013 tarihinde yapılan duruşmada ilk tutuklama
müzekkeresinde zikredilen suçtan Mahkemece tahliyesine karar verilirken, aynı
iddianamede yer alan ve yargılaması yapılan çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak
suçuna istinaden ayrıca tutuklanmasına karar verilmiştir. Aynı dosya kapsamında
beş yıl süreyle tutuklama tedbiri düşünülmeyen bu isnatla ilgili olarak
tutuklama şartlarının var olduğu bir an için kabul edilse bile, aynı dosya
kapsamındaki ağır cezalık suçlar için Kanun'da öngörülen beş yıllık azami
sürenin uzatılması mümkün değildir. Buna göre somut olayda, başvurucunun
Yargıtay aşamasında geçen tutukluk süresi 1 yıl 6 ay 24 gün olup bu süre
çıkarıldıktan sonra tutuklulukta geçirdiği toplam süre 5 yıl 6 aydır. 5271 sayılı
Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk
süresi ise 17/3/2011 tarihinde dolmuştur.
Bu durumda başvurucunun bu tarihten sonraki
tutukluluk hali kanunda aranan şekil ve şartlara uymamaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48.
Başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Anayasa Mahkemesince hükmolunan hak ihlalinin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için kararın bir örneği ilgili mahkemesine
gönderilmelidir.
49. Başvurucu,
50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
50. Başvurucu, uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge
sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için,
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında
illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan
başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
51. Başvurucunun
özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın
özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren
(5.000,00) TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkı ve
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun kanuni süreyi
aştığı yönündeki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
B. "Kanun'da öngörülen
azami tutukluluk süresinin aşılması" nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve tazminata
ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın birer örneğinin ilgili mahkemeye ve Yargıtay’a
gönderilmesine,
17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.