TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ADNAN TINARLIOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2156)
Karar Tarihi: 22/1/2015
R.G. Tarih- Sayı: 5/6/2015-29377
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Adnan TINARLIOGLU
Vekili
Av. Pervin BIYIKLIOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, suç duyurusu üzerine, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından soruşturma izni verilmediğini ve bu karara karşı gidebileceği bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu nedenle, tazminat ile yargılama giderlerine hükmedilmesini ve soruşturma açılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/3/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 21/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
a. Başvurunun Arka Planı
5. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/5/2008 tarihinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu sanıklar hakkındaki suç işlemek için örgüt kurmak veya üye olmak ve şantaj suçlarından açılan davanın 5 yıllık zamanaşımın dolması nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.
6. Bu karar, ceza davasının katılanları olan E. Ş. ve F. A. tarafından temyiz edilmiştir.
7. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 17/5/2007 tarihli ilamıyla, suç işlemek için örgüt kurmak veya üye olmak suçlaması bakımından, daha yüksek zamanaşımına tabi olduğu ve lehe kanun hususunun tartışılması yönünden kararı bozmuştur. Diğer suçlamayla ilgili ortadan kaldırma hükmü ise onanmıştır.
b. Başvuruya Konu Olaylar
8. Başvurucu, 18/1/2013 tarihli dilekçesiyle, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 17/5/2007 tarihli ilamında imzası bulunan başkan ve üyeler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu, Yargıtay içtihatları uyarınca örgüt kurma suçlarından açılan davalara kişilerin katılma imkânının bulunmadığını; belirtilen ilamda ise İlk Derece Mahkemesinin ortadan kaldırma kararının, katılan sıfatı bulunmayan ve temyize hakkı olmayan kişilerin dilekçesi üzerine ve temel hukuk kurallarına aykırı biçimde kasıtlı olarak bozulduğunu iddia etmiştir.
9. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 31/1/2013 tarih ve 2013/383 Basın Soruşturma numaralı görevsizlik kararıyla, soruşturma evrakının 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesi uyarınca Yargıtay Birinci Başkanlık Kuruluna gönderilmesine karar vermiştir.
10. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, 14/2/2013 tarih ve 23 sayılı kararı ile, “benzer konuların değişik kişiler tarafından verilen dilekçeler üzerine incelendiği ve konunun, “hakimlerin takdir hakkı ve yargı erkinin kullanılmasına ilişkin bulunması nedeniyle, herhangi bir işlem yapılmasına yer olmadığına” karar verildiği” gerekçesiyle, başvurucunun suç duyurusu hakkında herhangi bir işlem yapılmasına yer olmadığı sonucuna varmıştır.
11. Bu karar, 20/2/2013 tarihinde tebliğe çıkartılmıştır.
12. Başvurucu, 19/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 4/2/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “Kişisel ve görevle ilgili suçlar” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/3/2014 tarih ve 2013/2156 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, adli soruşturma açılmasını gerektirecek kuvvetli suç şüphesi bulunmasına rağmen Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca soruşturma izni verilmemesinin ve bu karara karşı gidebileceği bir başvuru yolunun bulunmaması nedeniyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat ile yargılama giderlerine hükmedilmesini ve soruşturma açılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
16. Başvurucu, yapmış olduğu suç duyurusuyla ilgili olarak, herhangi bir işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir…”
18. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
19. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Bkz. B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
23. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde ise adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilmektedir ve hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadelerden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının söz konusu olması gerektiği anlaşılmaktadır (Bkz. B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
24. Dolayısıyla, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanma hakkının koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Bkz. B. No: 2013/1845, 7/11/2013, § 37; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 70).
25. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişiler hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi bu kişilerin cezalandırılmasıyla sınırlıdır.
26. Diğer yandan, hukuk sistemimiz açısından, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca, soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreciyle sınırlı olduğu ve hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı değerlendirilmektedir.
27. Bu itibarla, Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla; başvurunun bu kısmının, “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Etkili Başvuru Hakkı Yönünden
28. Başvurucu diğer yandan, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararına karşı kullanabileceği bir yolun bulunmadığını ileri sürmüştür.
29. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
30. Sözleşme'nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme'de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa'nın 40. ve Sözleşme'nin 13. maddelerindeki ifadeler dikkate alındığında, etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaların, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bu hakkın ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için kişinin, hangi temel hak ve özgürlüğü bağlamındaki etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verilebilmelidir. Bir başka ifadeyle, etkili başvuru hakkı bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte haklardandır. (Bkz. B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 33 ve 34).
32. Bu noktada, her ne kadar Anayasa’da korunan haklardan herhangi birinin ihlal edilmiş olması şart değilse de; başvurucuların en azından Anayasa ve Sözleşme bağlamında “ileri sürülebilir bir iddia”larının bulunup bulunmadığına bakılacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Boyle ve Rice/Birleşik Krallık, B. No: 9659/82 ve 9658/82, 27 Nisan 1988, § 52; Altuntaş/Türkiye (k.k.), B. No: 36680/97, 29 Ocak 2002; ve Larisa Smiljan Pervan/Hırvatistan (k.k.), B. No: 31383/13, 4 Mart 2014).
33. Yukarıda belirtilenlerin ışığında, başvurucunun etkili başvuru hakkından yoksun bırakıldığı iddiasının, başvurunun temelini oluşturan adil yargılanma hakkı çerçevesinde ve bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır. Mevcut başvuruya konu olayda ise başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddiasının bulunmaması nedeniyle, Anayasa'nın 40. maddesine dayanan şikâyetinin konusu da, Anayasa'da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
34. Sonuç olarak, başvurucunun etkili başvuru hakkına ilişkin şikâyetinin, “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurunun “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.