TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZKAN KART BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1821)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 30/1/2015-29252
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Özkan KART
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinem COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Cezaevinde hükümlü olarak
bulunan başvurucu, mevzuatta bir sınırlama olmadığı halde, odasında 10 kitaptan
daha fazla kitap bulundurmasına izin verilmediğini belirterek, ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/2/2013
tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 23/1/2014 tarihinde başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
2. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/4/2014 tarihli
görüş yazısı 30/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu,
görüşünü 18/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile
Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
hükümlü olarak bulunmaktadır.
7. Başvurucu, okuma ihtiyaçlarının
tam olarak karşılanmadığına ve yanlarında bulundurabilecekleri kitap sayısının
arttırılmasına yönelik olarak Ankara İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur.
8. Ankara İnfaz Hâkimliği 25/12/2012 tarihli kararında, Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane
ve Kitaplık Yönergesinin 30. maddesine dayanarak, hükümlülere yeterince kitap
okuma imkânı verildiği ve verilen kitapların da yenisi ile değiştirilme
olanağının bulunduğu gerekçesiyle şikayeti reddetmiştir.
9. Anılan karara karşı yapılan
itiraz, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/1/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu bu kararı, kendisine 18/2/2013 tarihinde yapılan tebliğ ile öğrenmiştir.
10. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, 26/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
C. İlgili
Hukuk
11. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü”
kenar başlıklı 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde
gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını
düzenleyen hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.”
12. 5275 sayılı Kanun’un “Kütüphaneden yararlanma” kenar başlıklı
61. maddesi şöyledir:
(1) Ceza infaz kurumlarında,
kurumun büyüklüğüne göre, kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde
veya kitaplıklarda verilen derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra
olanaklar ölçüsünde hükümlülerin boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma
alışkanlığı edinmelerini ve kültür bakımından ufuklarını geliştirmelerini
sağlayacak kitaplar da bulundurulur.
(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı
verilir.
(3) Bu hizmet, gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilir.
13. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
(1) Hükümlü,
mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan
bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar,
üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce
yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap
ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve
öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini
tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan
hiçbir yayın hükümlüye verilmez.
14. Adalet Bakanlığının
12.7.2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Oda veya
koğuşa verilecek yayın ve süresi” başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Oda veya koğuşta okunmak üzere, kütüphane ve kitaplıklarda
bulunan süreli ve süresiz yayınlar, hükümlü ve tutuklulara zimmetle verilir.
Verilecek yayın sayısı, kütüphane ve kitaplık hizmetlerini
aksatmayacak, oda veya koğuş düzenini bozmayacak şekilde, oda veya koğuştaki
hükümlü ve tutuklu mevcudu ile kütüphane veya kitaplıkta bulunan yayın sayısı
dikkate alınarak eğitim kurulu kararıyla belirlenir.
Verilen yayınlar, en çok onbeşinci
günün sonunda kütüphane veya kitaplığa iade edilir. Bu sürenin bitiminde,
sürenin uzatılmasını isteyenlere; yayın adedine, yayına gösterilen ilgiye ve
faydalanma maksadına göre kütüphane veya kitaplık sorumlusu tarafından ek süre
verilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
26/2/2013 tarih ve 2013/1821 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, 6 yıldır
cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu, bu süre içerisinde beş yüze yakın kitap
okuduğunu ve artık cezaevi kütüphanesinde okuyacağı kitap kalmadığını, ailesi
vasıtasıyla kitap getirttiğini ancak aynı anda şahsına ait beş kitap
bulundurabileceği gerekçesiyle daha fazla kitabın kendisine verilmediğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, mevzuatta bir sınırlama olmadığı halde, odasında beşi
kendisine ait beşi de kütüphaneye ait olmak üzere on kitaptan daha fazla kitap
bulundurmasına izin verilmediğini, bu sayı sınırlaması nedeniyle araştırma ve
incelemelerini yapamadığını, görüş alıp vermeyi ve kanaat oluşturmayı da
kapsayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu, daha
fazla sayıda kitap bulundurma talebinin herhangi bir yasal mevzuata dayalı
olmaksızın cezaevi yönetimince keyfi olarak sınırlandırılması nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım
Talebi Yönünden
17. Başvurucu, bireysel başvuru
harcını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
18. Hukukumuzda yargılama
giderlerine ve bu kapsamda harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım
hükümleri 6100 sayılı Kanun’un 334. ilâ 340. maddelerinde düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, bireysel başvuru harcından geçici muafiyete ilişkin adli yardım
talepleri hakkında, bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda
uygulanacak olan “genel hükümler”
6100 sayılı Kanun'un adli yardıma ilişkin 334. ilâ 340. maddeleridir.
19. Bu hükümler karşısında, adli
yardım talebinin kabul edilebilmesi için başvurucunun kendisi ve ailesinin
geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama giderlerini
kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin
dayanaksız olmaması gerekmektedir.
20. Adli yardıma konu talebin
dayanaksız olmamasının, bireysel başvurulara ilişkin 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen “Mahkemenin açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebileceği” şeklindeki kuralda
belirtilen “açıkça dayanaktan yoksunluktan”
farklı bir anlam taşıdığını belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun dayanaksız olması bu kapsamda yapılacak incelemeyle sınırlı
bir anlam taşımakta olup, adli yardım talebi bakımından dayanaksız olmayan bir
başvuru, bireysel başvuru bakımından açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle
kabul edilemez bulunabilir.
21. Adli yardım talebiyle
yapılan başvurularda, öncelikle başvurucunun adli yardım kapsamında bireysel
başvuru harcından geçici olarak muafiyetine karar verilmesi, bundan sonra
başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin incelemenin yapılması gerekmektedir.
Bu aşamada adli yardım talebinin dayanaksız olup olmadığı, kabul edilebilirlik
incelemesinden önce ve bağımsız olarak incelenmelidir (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 26).
22. Somut olayda, başvurucu
yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belge sunarak
kanıtladığından ve başvuru konusu talebin dayanaksız olmadığı anlaşıldığından
başvurucunun adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
24. Başvurucu, cezaevi
idaresinin herhangi bir mevzuat olmadığı halde keyfi olarak cezaevi
kütüphanesinden beş ve şahsına ait de beş olmak üzere aynı anda on kitabı
yanında bulundurmasına izin verdiğini, sayı sınırlaması nedeniyle araştırma ve
inceleme yapamadığını, görüş alıp vermeyi ve kanaat oluşturmayı da kapsayan
ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmektedir.
25. Bakanlık görüşünde, Anayasa
Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ifade özgürlüğüne
ilişkin kararları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bakanlık
görüşünde, Sözleşme’nin 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün demokratik
toplumun temellerinden birisini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün yalnızca lehte
olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler
için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok
edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu
belirtilmiştir. Bu kapsamda, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup
olmadığının, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı,
müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, başvurunun esası
hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar
etmiştir.
27. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
28. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”
kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuruya konu somut olayda
başvurucu okumak ve araştırma yapmak amacıyla cezaevi idaresinden daha fazla
kitabı odasında bulundurmayı talep etmiş, idare, cezaevi kütüphanesinden beş ve
dışarıdan beş olmak üzere toplam on kitabın başvurucunun odasında
bulundurulmasına izin vermiştir.
30. Anayasa’nın 26. maddesinde
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar
“söz, yazı, resim veya başka yollar”
olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar”
ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu
gösterilmiştir (B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
31. İfade özgürlüğü, insanın
serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği
düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya
başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir (B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).
32. Bilgi ve düşünceleri edinme
özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir
şüphe ya da anlaşmazlık bulunmamaktadır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin
olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar
altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın
26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
33. Mutlak değil sınırlanabilir
bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama
rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında
sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik
sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz
önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen
sınırlandırmaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler
çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir.
34. Yukarıda anlatılan ilkeler
ışığında, başvuru konusu odada daha fazla kitap bulunduramama yasağına ilişkin
olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde
öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra da müdahalenin haklı
sebeplere dayanıp dayanmadığı incelenecektir.
35. Başvurucunun odasında en
fazla on kitap bulundurabileceğine ilişkin karar ile başvurucunun bilgi ve
düşünceleri edinme özgürlüğü ve bu kapsamda ifade özgürlüğüne yönelik bir
müdahale yapıldığı açıktır. Ayrıca müdahalenin mevcudiyetine ilişkin Adalet
Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine herhangi bir itiraz da sunulmamıştır.
36. Yukarıda anılan müdahaleler
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
1. Müdahalenin Kanuniliği
37. Anayasa’nın 13. maddesi ile
26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına
aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan
değerlendirmeler neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 60. maddesinin (4) numaralı
fıkrası ile 61. ve 62. maddeleri ve 12.7.2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları
Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Oda veya koğuşa verilecek yayın ve süresi”
başlıklı 30. maddesinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
2. Meşru Amaç
38. İfade özgürlüğüne yapılan
bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin
temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün
korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak
usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya
haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının
korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi
amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 84).
39. Başvurucuya on kitaptan daha
fazla verilmemesinin sebebi olarak oda veya koğuş düzeninin bozulmasının önlenmesi
gösterilmiştir. Başvurucu hakkında derece mahkemelerinin kararları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
“kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında
Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde
olduğu kanaatine ulaşılmış ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin
26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
3. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
40. Başvurucu, cezaevindeki
odasında kendisine ait en fazla beş kitap bulundurulmasına ilişkin cezaevi
idaresinin kararının araştırma ve incelemelerini aksattığını, yapılan
müdahalenin ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde, ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı halinde alınan önlemleri haklı
kılacak “konuyla ilgili ve yeterli
gerekçeler” ileri sürülüp sürülmediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin
bulunup bulunmadığının” demokratik toplum gerekleri açısından
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
42. İfade özgürlüğü mutlak bir
hak olmayıp bazı sınırlamalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların
Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin
gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir
değerlendirme yapılması gerekmektedir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 91).
43. 1982 Anayasası’nda
belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13.
maddesi ile AİHS’in “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9. 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde
yorumlanmalıdır (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, §
93).
44. Nitekim Anayasa Mahkemesinin
yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en
geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar,
demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel
hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak
yasayla sınırlandırılabilirler (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; B.
No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
45. Hak ve özgürlüklere
yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de
Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük
ilkesi”dir.
Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda
öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13.
maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla
birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa
Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye
dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması
gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007;
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).
46. Anayasa Mahkemesinin
kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile
araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca
ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup
olmadığı değerlendirilmelidir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014,
§ 84).
47. Bu bağlamda, başvuru konusu
olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden
olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade
özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik
bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük
ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer
yöndeki bir karar için bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 98).
48. AİHM de konuyla ilgili ilk
kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin
yukarıda anlatılan yaklaşımına (§§, 57-59) benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli”
kavramı, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç”ı
(pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976,
§ 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal
bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu
çerçevede bir müdahale, meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci
olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler
konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir
değerlendirme için bkz. B. No: 2013/8463, 18/9/2014, §
56).
49. Dolayısıyla, başvurucunun on
adetten fazla kitap bulundurmasına izin verilmemesi nedeniyle müdahale edilen
ifade özgürlüğü ile oda veya koğuş düzeninin sağlanması arasındaki dengenin
ölçülü olduğunun kabulü halinde, başvurucunun daha fazla kitap bulundurma
talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve
yeterli oldukları sonucuna varılabilir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014,
§ 87; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 97).
50. Yapılacak değerlendirmelerde
ifade özgürlüğünün “herkes”e
tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde
kapatılmış bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da, herkes gibi, Anayasa’nın
26. maddesi hükmünden yararlanacağı hususu her türlü tartışmanın dışındadır.
Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki
düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen sağlanması da düşünülemez. Bunlardan
başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine
kapatılmasındaki amacın, onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında, cezasının
infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma
kazandırılması olduğu hatırda tutulmalıdır.
51. Son olarak, Anayasa
Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahale ile hak arasında
makul bir denge kurma konusunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait
olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda devletin bir takdir yetkisi olduğu
açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu
faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.
52. Somut başvuruya dönecek
olursak Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu yanında bulundurduğu kitap
sayısının artırılması için Eğitim Kurulu Başkanlığına talepte bulunmuştur.
Kurul, 31/8/2012 tarihli kararı ile tutuklu ve
hükümlülerin yanlarında kütüphaneye ait beş adet ve kendilerine ait beş adet
olmak üzere toplam on adet kitap bulundurmalarına müsaade edildiğini, ayrıca bu
kitapları her on beş günde bir değiştirebildiklerini belirterek talebi
reddetmiştir. Kurul kararına başvurucunun şikâyeti üzerine Ankara İnfaz
Hâkimliği, hükümlülere yeterince kitap okuma imkânı verildiği, verilen
kitapların da yenisi ile değiştirilme olanağının bulunduğu gerekçesiyle
şikâyeti reddetmiştir. Anılan karara başvurucunun yaptığı itiraz ise Ankara 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 25/1/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
53. Anayasa Mahkemesinin rolü,
başvuruya konu müdahalenin, olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine
dayanarak yapıldığı ve keyfi olmadığının denetlenmesini kapsar. Müdahaleyle
elde edilmek istenen amaç ile müdahalenin ağırlığının orantısızlığının açık
olduğu bir davada sınırlama tedbirinin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılabilir.
Buna karşın farklı etkenlerin katılması nedeniyle bu orantının tartılmasının
kolay olmadığı bir davada kamu gücünü kullanan makamlarca kurulan denge göz
önünde bulundurulacaktır.
54. Başvuruya konu olayda
cezaevinde oda veya koğuş düzeninin sağlanması için her on beş günde bir
değiştirmek üzere mahkûmun cezaevi dışından beş kitap getirtmesine müsaade
edilmektedir. Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
ağır olduğu söylenemez. Buna karşın müdahalenin önemi ve ağırlığı bir olayın
kendine özgü olguları ile yakın ilişki içerisindedir.
55. Bu sebeple başvurucuya,
kütüphaneden alabileceği beş kitap ile birlikte toplam on kitabı aynı anda
yanında bulundurmasına müsaade edilmek suretiyle yapılan sınırlandırmanın
başvurucu üzerindeki etkisinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucu
kitap sınırlaması nedeniyle araştırma ve incelemelerinin engellendiğini ileri
sürmektedir. Buna karşın başvurucu araştırma ve incelemelerinin kapsamı ve
mahiyeti hakkında herhangi bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun daha fazla
sayıda kitap bulundurma talebi ise hükümlülere yeterince kitap okuma imkânı
verildiği ve verilen kitapların da her on beş günde bir kez yenisi ile
değiştirilme olanağının bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Üstelik
başvurucu, kitap sayısı dışında kitaba erişiminin engellendiği yönünde bir
şikâyette de bulunmamıştır.
56. Yukarıdaki hususlar dikkate
alındığında, yüksek güvenlikli cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucunun
odasında bulundurduğu kitap sayısının on ile sınırlandırılması ile elde edilmek
istenen oda ve koğuş düzeninin sağlanması amacına ulaşmak için yapılan
sınırlama işleminin ölçülü olmadığı söylenemez. Bu sebeplerle başvurucunun
Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğine yönelik şikâyetinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması
ve talebinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucunun, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Başvurucunun yargılama gideri olan başvuru harcını ödemekten
muaf tutulmasına
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.