TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZKAN KART BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1821)
Karar Tarihi: 5/11/2014
R.G. Tarih-Sayı: 30/1/2015-29252
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Yunus HEPER
Başvurucu
Özkan KART
Vekili
Av. Sinem COŞKUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucu, mevzuatta bir sınırlama olmadığı halde, odasında 10 kitaptan daha fazla kitap bulundurmasına izin verilmediğini belirterek, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/2/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 23/1/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
2. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/4/2014 tarihli görüş yazısı 30/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, görüşünü 18/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
7. Başvurucu, okuma ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmadığına ve yanlarında bulundurabilecekleri kitap sayısının arttırılmasına yönelik olarak Ankara İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur.
8. Ankara İnfaz Hâkimliği 25/12/2012 tarihli kararında, Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin 30. maddesine dayanarak, hükümlülere yeterince kitap okuma imkânı verildiği ve verilen kitapların da yenisi ile değiştirilme olanağının bulunduğu gerekçesiyle şikayeti reddetmiştir.
9. Anılan karara karşı yapılan itiraz, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/1/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu bu kararı, kendisine 18/2/2013 tarihinde yapılan tebliğ ile öğrenmiştir.
10. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 26/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
C. İlgili Hukuk
11. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü” kenar başlıklı 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını düzenleyen hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.”
12. 5275 sayılı Kanun’un “Kütüphaneden yararlanma” kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:
(1) Ceza infaz kurumlarında, kurumun büyüklüğüne göre, kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde veya kitaplıklarda verilen derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra olanaklar ölçüsünde hükümlülerin boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma alışkanlığı edinmelerini ve kültür bakımından ufuklarını geliştirmelerini sağlayacak kitaplar da bulundurulur.
(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı verilir.
(3) Bu hizmet, gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilir.
13. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.
14. Adalet Bakanlığının 12.7.2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Oda veya koğuşa verilecek yayın ve süresi” başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Oda veya koğuşta okunmak üzere, kütüphane ve kitaplıklarda bulunan süreli ve süresiz yayınlar, hükümlü ve tutuklulara zimmetle verilir.
Verilecek yayın sayısı, kütüphane ve kitaplık hizmetlerini aksatmayacak, oda veya koğuş düzenini bozmayacak şekilde, oda veya koğuştaki hükümlü ve tutuklu mevcudu ile kütüphane veya kitaplıkta bulunan yayın sayısı dikkate alınarak eğitim kurulu kararıyla belirlenir.
Verilen yayınlar, en çok onbeşinci günün sonunda kütüphane veya kitaplığa iade edilir. Bu sürenin bitiminde, sürenin uzatılmasını isteyenlere; yayın adedine, yayına gösterilen ilgiye ve faydalanma maksadına göre kütüphane veya kitaplık sorumlusu tarafından ek süre verilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/2/2013 tarih ve 2013/1821 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, 6 yıldır cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu, bu süre içerisinde beş yüze yakın kitap okuduğunu ve artık cezaevi kütüphanesinde okuyacağı kitap kalmadığını, ailesi vasıtasıyla kitap getirttiğini ancak aynı anda şahsına ait beş kitap bulundurabileceği gerekçesiyle daha fazla kitabın kendisine verilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, mevzuatta bir sınırlama olmadığı halde, odasında beşi kendisine ait beşi de kütüphaneye ait olmak üzere on kitaptan daha fazla kitap bulundurmasına izin verilmediğini, bu sayı sınırlaması nedeniyle araştırma ve incelemelerini yapamadığını, görüş alıp vermeyi ve kanaat oluşturmayı da kapsayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu, daha fazla sayıda kitap bulundurma talebinin herhangi bir yasal mevzuata dayalı olmaksızın cezaevi yönetimince keyfi olarak sınırlandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
17. Başvurucu, bireysel başvuru harcını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
18. Hukukumuzda yargılama giderlerine ve bu kapsamda harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım hükümleri 6100 sayılı Kanun’un 334. ilâ 340. maddelerinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, bireysel başvuru harcından geçici muafiyete ilişkin adli yardım talepleri hakkında, bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda uygulanacak olan “genel hükümler” 6100 sayılı Kanun'un adli yardıma ilişkin 334. ilâ 340. maddeleridir.
19. Bu hükümler karşısında, adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için başvurucunun kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin dayanaksız olmaması gerekmektedir.
20. Adli yardıma konu talebin dayanaksız olmamasının, bireysel başvurulara ilişkin 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen “Mahkemenin açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği” şeklindeki kuralda belirtilen “açıkça dayanaktan yoksunluktan” farklı bir anlam taşıdığını belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun dayanaksız olması bu kapsamda yapılacak incelemeyle sınırlı bir anlam taşımakta olup, adli yardım talebi bakımından dayanaksız olmayan bir başvuru, bireysel başvuru bakımından açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulunabilir.
21. Adli yardım talebiyle yapılan başvurularda, öncelikle başvurucunun adli yardım kapsamında bireysel başvuru harcından geçici olarak muafiyetine karar verilmesi, bundan sonra başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin incelemenin yapılması gerekmektedir. Bu aşamada adli yardım talebinin dayanaksız olup olmadığı, kabul edilebilirlik incelemesinden önce ve bağımsız olarak incelenmelidir (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 26).
22. Somut olayda, başvurucu yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belge sunarak kanıtladığından ve başvuru konusu talebin dayanaksız olmadığı anlaşıldığından başvurucunun adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
24. Başvurucu, cezaevi idaresinin herhangi bir mevzuat olmadığı halde keyfi olarak cezaevi kütüphanesinden beş ve şahsına ait de beş olmak üzere aynı anda on kitabı yanında bulundurmasına izin verdiğini, sayı sınırlaması nedeniyle araştırma ve inceleme yapamadığını, görüş alıp vermeyi ve kanaat oluşturmayı da kapsayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmektedir.
25. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ifade özgürlüğüne ilişkin kararları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bakanlık görüşünde, Sözleşme’nin 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden birisini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığının, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
27. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuruya konu somut olayda başvurucu okumak ve araştırma yapmak amacıyla cezaevi idaresinden daha fazla kitabı odasında bulundurmayı talep etmiş, idare, cezaevi kütüphanesinden beş ve dışarıdan beş olmak üzere toplam on kitabın başvurucunun odasında bulundurulmasına izin vermiştir.
30. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
31. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).
32. Bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe ya da anlaşmazlık bulunmamaktadır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
33. Mutlak değil sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir.
34. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu odada daha fazla kitap bulunduramama yasağına ilişkin olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra da müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı incelenecektir.
35. Başvurucunun odasında en fazla on kitap bulundurabileceğine ilişkin karar ile başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü ve bu kapsamda ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığı açıktır. Ayrıca müdahalenin mevcudiyetine ilişkin Adalet Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine herhangi bir itiraz da sunulmamıştır.
36. Yukarıda anılan müdahaleler Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
1. Müdahalenin Kanuniliği
37. Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile 61. ve 62. maddeleri ve 12.7.2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Oda veya koğuşa verilecek yayın ve süresi” başlıklı 30. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
2. Meşru Amaç
38. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).
39. Başvurucuya on kitaptan daha fazla verilmemesinin sebebi olarak oda veya koğuş düzeninin bozulmasının önlenmesi gösterilmiştir. Başvurucu hakkında derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu kanaatine ulaşılmış ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
3. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
40. Başvurucu, cezaevindeki odasında kendisine ait en fazla beş kitap bulundurulmasına ilişkin cezaevi idaresinin kararının araştırma ve incelemelerini aksattığını, yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı halinde alınan önlemleri haklı kılacak “konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler” ileri sürülüp sürülmediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının” demokratik toplum gerekleri açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
42. İfade özgürlüğü mutlak bir hak olmayıp bazı sınırlamalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).
43. 1982 Anayasası’nda belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9. 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).
44. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
45. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).
46. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).
47. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
48. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yukarıda anlatılan yaklaşımına (§§, 57-59) benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç”ı (pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).
49. Dolayısıyla, başvurucunun on adetten fazla kitap bulundurmasına izin verilmemesi nedeniyle müdahale edilen ifade özgürlüğü ile oda veya koğuş düzeninin sağlanması arasındaki dengenin ölçülü olduğunun kabulü halinde, başvurucunun daha fazla kitap bulundurma talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 87; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 97).
50. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde kapatılmış bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da, herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanacağı hususu her türlü tartışmanın dışındadır. Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine kapatılmasındaki amacın, onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında, cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılması olduğu hatırda tutulmalıdır.
51. Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahale ile hak arasında makul bir denge kurma konusunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda devletin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.
52. Somut başvuruya dönecek olursak Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu yanında bulundurduğu kitap sayısının artırılması için Eğitim Kurulu Başkanlığına talepte bulunmuştur. Kurul, 31/8/2012 tarihli kararı ile tutuklu ve hükümlülerin yanlarında kütüphaneye ait beş adet ve kendilerine ait beş adet olmak üzere toplam on adet kitap bulundurmalarına müsaade edildiğini, ayrıca bu kitapları her on beş günde bir değiştirebildiklerini belirterek talebi reddetmiştir. Kurul kararına başvurucunun şikâyeti üzerine Ankara İnfaz Hâkimliği, hükümlülere yeterince kitap okuma imkânı verildiği, verilen kitapların da yenisi ile değiştirilme olanağının bulunduğu gerekçesiyle şikâyeti reddetmiştir. Anılan karara başvurucunun yaptığı itiraz ise Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/1/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
53. Anayasa Mahkemesinin rolü, başvuruya konu müdahalenin, olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayanarak yapıldığı ve keyfi olmadığının denetlenmesini kapsar. Müdahaleyle elde edilmek istenen amaç ile müdahalenin ağırlığının orantısızlığının açık olduğu bir davada sınırlama tedbirinin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Buna karşın farklı etkenlerin katılması nedeniyle bu orantının tartılmasının kolay olmadığı bir davada kamu gücünü kullanan makamlarca kurulan denge göz önünde bulundurulacaktır.
54. Başvuruya konu olayda cezaevinde oda veya koğuş düzeninin sağlanması için her on beş günde bir değiştirmek üzere mahkûmun cezaevi dışından beş kitap getirtmesine müsaade edilmektedir. Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağır olduğu söylenemez. Buna karşın müdahalenin önemi ve ağırlığı bir olayın kendine özgü olguları ile yakın ilişki içerisindedir.
55. Bu sebeple başvurucuya, kütüphaneden alabileceği beş kitap ile birlikte toplam on kitabı aynı anda yanında bulundurmasına müsaade edilmek suretiyle yapılan sınırlandırmanın başvurucu üzerindeki etkisinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucu kitap sınırlaması nedeniyle araştırma ve incelemelerinin engellendiğini ileri sürmektedir. Buna karşın başvurucu araştırma ve incelemelerinin kapsamı ve mahiyeti hakkında herhangi bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun daha fazla sayıda kitap bulundurma talebi ise hükümlülere yeterince kitap okuma imkânı verildiği ve verilen kitapların da her on beş günde bir kez yenisi ile değiştirilme olanağının bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Üstelik başvurucu, kitap sayısı dışında kitaba erişiminin engellendiği yönünde bir şikâyette de bulunmamıştır.
56. Yukarıdaki hususlar dikkate alındığında, yüksek güvenlikli cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucunun odasında bulundurduğu kitap sayısının on ile sınırlandırılması ile elde edilmek istenen oda ve koğuş düzeninin sağlanması amacına ulaşmak için yapılan sınırlama işleminin ölçülü olmadığı söylenemez. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine yönelik şikâyetinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması ve talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucunun, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Başvurucunun yargılama gideri olan başvuru harcını ödemekten muaf tutulmasına
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.