TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TEMİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1822)
|
|
Karar Tarihi: 20/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 10/8/2015-29441
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet TEMİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Ceza infaz kurumunda bulunan başvurucu, başka bir ceza
infaz kurumunda bulunan bir arkadaşı tarafından gönderilen bir mektubun
kendisine verilmeyerek imhasına karar verilmesi işlemi nedeniyle, haberleşme ve
ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 26/2/2013
tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 30/5/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bölümün 16/9/2013 tarihli
ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir
6. Bölüm Başkanı tarafından 24/9/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
7. Başvuru konusu olay ve olgular 24/9/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre
sonunda görüşünü 25/11/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
8. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 6/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 31/12/2013 tarihinde bu görüşe
karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden
tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Diyarbakır (Kapatılan) 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15/12/1995 tarihli ve E.1995/46, K.1995/738 sayılı kararı
ile “devletin egemenliği altında bulunan
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak”
suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
11. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Ankara 2 No.lu
F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunduğu sırada,
E. G. isimli arkadaşı tarafından 20/11/2012 tarihinde
kendisine gönderilen mektup hakkında, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun
23/11/2012 tarihli ve 2012/687 sayılı kararı ile imha kararı verilmiştir.
Anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:
“… hükümlü Ahmet
Temiz’e E. G. tarafından gönderilmek istenen mektup, Mektup Okuma Komisyonu
tarafından sakıncalı bulunarak Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin
Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzüğün 123. maddesi gereğince incelenmek
ve gerekli karar alınmak üzere Disiplin Kurulumuza sevk edildiği anlaşılmıştır.
…
Yapılan inceleme neticesinde
… gönderilen mektupta açlık grevi eylemlerini övücü ifadeler içermesi
nedeniyle sakıncalı görülerek … Disiplin Kurulu
tarafından mektubun Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesine göre imha edilmesine karar
verilmiş olup, kararın hükümlüye tebliğine, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün
içinde karara Ankara İnfaz Hâkimliğine itiraz edebileceğinin hatırlatılmasına,
… karar verildi.”
12. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı
Ankara İnfaz Hakimliğine itirazda bulunmuştur.
13. Ankara 1. İnfaz Hâkimliği 25/12/2012
tarihli ve E.2012/3812, K.2012/3734 sayılı kararı ile başvurucunun itirazını
reddetmiştir. Anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…Hakimliğimizce yapılan değerlendirme
neticesinde şikayete konu olan mektup içeriğinde geçen ifadelerin açlık grevi
eylemlerini övücü, şiddeti, silahlı mücadeleyi çağrı ve teşvik ettiği anlaşıldığından
sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli ve oranlı olduğu ifade özgürlüğü
ve iletişim özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından talebin
reddine karar vermek gerekmiştir.…”
14. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuş, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/1/2013
tarihli ve 2013/80 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir. Anılan
karar başvurucuya 7/2/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 26/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 68. maddesi şöyledir:
“Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar
dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri
kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
17. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzüğün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
18. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten
sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar
zarfları ile birlikte verilir.”
19. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini
engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü
ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya
da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/2/2013 tarihli ve 2013/1822 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, söz konusu mektubun
cezaevinde bulunan bir arkadaşı tarafından kendisine gönderildiğini, eğer
mektupta sakıncalı ifadeler bulunsaydı o cezaevi tarafından gönderilmeyeceğini,
cezaevinde hükümlü statüsünde olsa bile ulusal ve uluslararası hukuktan
faydalanma hakkının olduğunu, kendisine gönderilen mektubun özel bir mektup
olduğunu, imhasına karar verilmesi ve bu karara karşı itirazlarının
reddedilmesi ile haberleşmesinin ve bu mektuba karşı cevaben yazacağı ifadenin
engellendiğini bu şekilde haberleşme özgürlüğü ile düşünce, kanaat ve ifade özgürlüklerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 1.500,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve eklerinde
başvurucu Anayasa'nın 22. maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti ile
kendisine gönderilen mektuba karşı cevaben yazacağı ifadenin engellendiğinden
bahisle Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen düşünce, kanaat ve ifade
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz
konusu mektuba cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin kısıtlanması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade
özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 8. maddesi
ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 25/3/1983, §107).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun, başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir
arkadaşı tarafından gönderilen bir mektubun kendisine verilmeyerek imhasına
karar verilmesi işlemi nedeniyle Anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
25. Başvurucu, mektubun cezaevinde bulunan bir arkadaşı
tarafından kendisine gönderildiğini, eğer mektupta sakıncalı ifadeler
bulunsaydı o cezaevi tarafından gönderilmeyeceğini, cezaevinde hükümlü
statüsünde olsa bile ulusal ve uluslararası hukuktan faydalanma hakkının
olduğunu, kendisine gönderilen mektubun özel bir mektup olduğunu, imhasına
karar verilmesinin haberleşme hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, başvuru
dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca, cezaevi disiplin
kurulu ve infaz hakimliğince, söz konusu mektuptaki
ifadelere değinilmeden, sadece evrak üzerinde ve yeterli araştırma yapılmadan
karar verildiğini belirterek haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu iddia etmiştir.
b. Genel İlkeler
28. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
29. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
30. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
31. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine (“correspondence”)
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra,
içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
32. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
33. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan
mevzuatın, “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir
amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır. (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve Diğerleri/Almanya, B. No:5029/71, 6/10/1978,
§§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88,
25/3/1992, § 34).
34. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin
Somut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin
Mevcudiyeti
35. Somut olayda, başvurucunun bulunduğu cezaevi disiplin
kurulu kararıyla, başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşı
tarafından başvurucuya gönderilen bir mektubun, açlık grevlerini övücü ifadeler
içermesi nedeniyle sakıncalı görüldüğü gerekçesiyle imhasına karar verilmiştir.
Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme
özgürlüğüne bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
Kanunilik
37. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak, müdahale teşkil eden eylem yerel mevzuatta
mevcut bulunan bir düzenlemeye dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını
teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir
olmalıdır. Son olarak, söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından
davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri
neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak
açıklıkta olmalıdır (Bkz. Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
38. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanunun temel esasları,
ilkeleri ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (bkz. AYM, E.1984/14,
K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle
kanunun idari makamlara, haberleşme özgürlüğüne müdahale konusunda takdir
yetkisi tanıdığı durumlarda, ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir
açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet
Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08, 11/1/2011,
§ 56; Tan/Türkiye, B. No:9460/03,
3/7/2007, § 21).
39. Cezaevi idaresinin, hükümlü, ve
tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası
kapsamında kaldığının belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir.
Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı
olmaksızın yapılan bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte
yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini
istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir.
40. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında
gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi
şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
41. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
42. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzüğün 91., 122. ve 123. maddeleri
oluşturmaktadır.
43. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzüğün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme
ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmi makamlara
veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların
denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
44. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmi
Gazetede yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğunda kuşku yoktur.
Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin
mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar
ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir.
Hükümlünün mektubunun denetimi, kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi halinde
başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün
başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu haliyle ilgili düzenlemenin
yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır.
45. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No:16330/02, 20/5/2008, §§ 51).
46. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
47. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
48. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup, bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
49. Anayasa’nın 22. maddesinde, haberleşmenin gizliliğine
yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği
düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı
olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü
fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de
belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hakim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama
sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla
genişletilmesi mümkün değildir.
50. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hakim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme
hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına
gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale
anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için, mutlaka Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması
gerekmektedir.
51. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
52. Somut olayda, başvurucuya gönderilen mektubun imhasına
yönelik Cezaevi Disiplin Kurulunun 23/11/2012 tarihli
kararında, anılan mektubun açlık grevini övücü ifadeler içermesi gerekçesine
dayanılmıştır.
53. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Ankara 1. İnfaz Hâkimliğinin
25/12/2012 tarihli ve E.2012/3812, K.2012/3734 sayılı
kararıyla, itiraz reddedilmiştir.
54. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2)
numaralı fıkrası hükmü uyarınca, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya
ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat
verilmesi suçtur.
55. Bu kapsamda, başvurucunun mektubunun, cezaevi disiplin
kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin,
kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
56. Başvurucu, mektubun cezaevinde
bulunan bir arkadaşı tarafından kendisine gönderildiğini, eğer mektupta
sakıncalı ifadeler bulunsaydı o cezaevi tarafından gönderilmeyeceğini,
cezaevinde hükümlü statüsünde olsa bile ulusal ve uluslararası hukuktan
faydalanma hakkının olduğunu, cezaevi disiplin kurulu ve infaz hâkimliğince,
söz konusu mektuptaki ifadelere değinilmeden, sadece evrak üzerinde ve yeterli
araştırma yapılmadan karar verildiğini, kendisine gönderilen mektubun özel bir
mektup olduğunu, imhasına karar verilmesinin haberleşme hürriyetini ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında, ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşmenin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
58. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
59. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşmenin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen/Türkiye,
§ 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75,
7113/75, 7136/75, 25/3/1983, § 98).
60. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı olduğu
gerçeğini göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
61. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57,58).
62. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın
13. maddesi ile AİHS'in "demokratik toplum
düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8, 9. 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü,
çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 93; Fatih Taş, B. No:
2013/1461, 12/11/2014, §§92-93).
63. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle
yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor
veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük
ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa
demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah Öcalan, § 94; Fatih Taş, §§ 92,93).
64. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§ 92,93).
65. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
66. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa'nın 19.
maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. İbrahim Uysal, B.No:
2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte
cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin
temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B.
No:2013/3550, 19/11/2014, §35).
67. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra,
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet
sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, § 98, § 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye, B. No:
18139/07, 11/5/2010, (k.k.)).
68. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda gerekli”
ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
69. Somut olayda, başvurucuya gönderilen mektubun imha
edilmesine yönelik cezaevi disiplin kurulu kararında, söz konusu mektubun açlık
grevlerini övücü nitelikte olduğu gerekçe gösterilmesine karşılık, mektup içeriğindeki
hangi sözlerin bu nitelikte olduğu belirtilmeden soyut olarak bu gerekçeye
dayanıldığı anlaşılmaktadır.
70. Söz konusu disiplin kurulu kararına yapılan itiraz
üzerine Ankara 1. İnfaz Hâkimliğinin kararında, mektupta geçen ifadelerin,
açlık grevlerini övücü, şiddete, silahlı mücadeleye çağrı ve teşvik edici
nitelikte olduğu gerekçesine yer verilmesine rağmen, mektup içinde geçen hangi
somut ifadelerin bu nitelikte olduğu belirtilmemiştir. Ankara 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin ret kararında da şikâyete konu mektup içeriği hakkında herhangi
bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
71. Başvuruya konu mektup içeriğinde, “…halkımızın özgürlüğü için girdiğimiz bu kutsal
eylemde tarihi sürecin bu onurlu yolunda siz değerli yoldaşlarımızla birlikte
olduğumuz için mutlu ve gururluyuz… tüm zindanlara yayılan bu özgürlük ateşi
özgür oluncaya kadar devam edecektir…sana s.a.g.55.
gününde (açlık grevi kısaltması olduğu düşünülmüştür.) biraz kısa da olsa merak ettiğim için yazıyorum”
ifadeleri yer almaktadır. Söz konusu ifadelerle açlık grevinden bahsedilmekte,
ancak bu ifadelerin tek başına, hükümlülerin açlık grevine teşvik veya ikna
edilmeleri niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra gerek cezaevi
disiplin kurulu kararında ve gerekse derece mahkemeleri kararlarında olayda,
anılan mektubun tamamen imha edilmesini gerektirecek boyutta cezaevinde düzeni
ve güvenliği tehlikeye sokan özel ve olağanüstü koşulların bulunduğuna dair
(cezaevinde mahkumlar arasında büyük çapta açlık grevi
yürütüldüğü gibi) herhangi bir gerekçeye de yer verilmemiştir. Buna göre, somut
olayda suçun önlenmesi, disiplinin ve cezaevinde güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak
ortaya konulmadığı sonucuna varılmıştır.
72. Bu kapsamda, başvurucuya gönderilen mektubun imha
edilmesinin amaçlanan hedefler açısından aşırı, dolayısıyla orantısız olduğu ve
bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun
olmadığı kanaatine varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun haberleşme özgürlüğüne
yapılan müdahalenin "demokratik bir
toplumda gerekli" ve “ölçülü”
olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
74. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 1.500,00
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
75. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
76. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
talebiyle bağlı olarak takdiren 1.500,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
77. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek, kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına ve
Ankara 1. İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin
şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 1.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiş olduğundan
yargılama giderlerinin Hazine üzerinde bırakılmasına,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Ankara 1. İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine,
20/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.