TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET TEMİZ BAŞVURUSU (4)
(Başvuru Numarası: 2013/6208)
Karar Tarihi: 18/11/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Ahmet TEMİZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen mektupların ceza infaz kurumunca başvurucuya verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme hakkının ve ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 24/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/8/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Diyarbakır (Kapatılan) 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15/12/1995 tarihli ve E.1995/46, K.1995/738 sayılı kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
9. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada M.A. isimli bir şahıs tarafından kendisine gönderilen mektubun Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 27/6/2013 tarihli ve 2013/251 sayılı kararları ile “ … terör örgütü mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi …” gerekçesine istinaden başvurucuya verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
10. İki sayfadan oluşan ve el yazısı ile Kürtçe yazılmış mektup, İnfaz Kurumu tarafından Türkçe çevirisi yapılarak tutanağa eklenmiştir. Mektubun değerlendirmeye esas alınan Türkçe tercümesinin ilgili kısımları şöyledir:
“ Merhaba H. Yoldaş,
Her şeyden önce Kürdistan dağlarından, rehber Apo’nun şahsında sıcak selamlarımı cezaevindeki esirler için gönderiyorum.
H. yoldaş … ben şimdiye kadar senden bir haber alamamıştım, sen radyoya mektup göndermiş olabilirsin ama ben duymamışım.
…
… Birçok anıyı da birlikte yaşadık. Ama ne yazık ki, bu gün baktığımda sen ve Ahmet gibi arkadaşlarım zindanda dört duvar arasındalar, … her ne kadar durum böyleyse de hiçbir zaman paslı teller, beton duvarlar yüreğimizdeki hisleri birbirinden koparamazlar. Biz her zaman sizleri hatırlıyoruz ve bir gün evvelden siz cezaevindeki esirlerin özgürlüğüne kavuşması için mücadeleyi daha coşkulu kılmaya çalışıyoruz.
Ahmet yoldaş eğer bu mektubu dinliyorsan sana eski bazı arkadaşlar hakkında haberler vereceğim. Sizlerin de bildiği gibi Ö., N. ve A.K. arkadaşlar seyde köyündendiler, nerede şehit oldukları belli değildi. Ama bu yıl sicillerini ele geçirdim. … Örgüt içindeki isimleri şöyledir: … H. yoldaş acaba aile ziyaretine geliyor mu? .. bu son kaç yıldır onlardan haber almamışım. Kim nerede, ne yapıyor, kimler sağ bilmiyorum. … Hüseyin yoldaş A. ve A.T. arkadaşların ailesi için de selamlarımı gönder, onlar için yazılı bir çalışma var. Gayet iyi olacağına inanıyorum. … içinde bulunduğumuz bölgeyle ilgili olarak aklınıza ne gelirse yazarsanız iyi olur. Doksanlı yıllarda Kürdistan’ın bir çok bölgesinde olduğu gibi bizim bölgemizde de bir çok olay oldu. Bunların kaybolmaması için yeni nesile söylenmesi lazım. Örnek olarak xebat arkadaşın olayı gibi, Diyarbakır’a bağlı Karakoçan köyünde şehit edilmişlerdi, askerlerin köylere saldırıları, özellikle Elwendi köyüne, insanların tutuklanmaları vb. şeyler. … o dönemde yeni dünyaya gelenler şu anda ellerinde silahlı mücadele içindeler. … o dönemde beşikte olanlar gerilla oldular ve bizimle birliktedirler. Devrimimiz iki nesil aldı içine ve inanıyorum ki devrim sürecinin uzaması halkımız için iyi bir tarihi temel oldu.
… ben de çok iyiyim ve şu anda görev bölgesindeyim. Eğer sen ve Ahmet arkadaş mektup yazacak olursanız radyoda okunduktan sonra yazılı olarak elime ulaşırsa iyi olur.
Radyo çalışanlarına da selam ve saygı. Yoldaşlar siz bu mektubu okuduktan sonra H.Ö. gönderirseniz çok iyi olur. Şu anda hangi cezaevinde kaldığını bilmiyorum. Eğer onu bulamazsanız şu anda Ankara Sincan Cezaevinde kalan Ahmet Temiz arkadaşa gönderebilirsiniz.
Felat Zindan
1/6/2013”
11. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı Sincan İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş; İnfaz Hâkimliği 3/7/2013 tarihli ve E.2013/3749 K.2013/3680 sayılı kararıyla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Hükümlüye gönderilen mektubun ‘F.Z. yani H.T. adıyla ve kod isim olarak kabul edilebilecek iki isimle gönderildiği, mektubun gönderen tarafından doğrudan doğruya muhatabına değil de önce Belçika'da kayıtlı bir adrese ve başka bir isme gönderildiği, sonradan da bu isim tarafından da muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, Hakimliğimize intikal eden birçok dosyadan da ( mesela … esas sayılı dosyalar) anlaşıldığı üzere bu şekilde gönderen tarafından doğrudan muhatabına postalanmayan mektupların Belçika'da kayıtlı bir adrese ulaştırılıp o adreste görünen bir isim tarafından muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, bu uygulamaya göre de mektupların bir merkezde toplandıktan sonra muhataplarına iletildiği, mektuplaşmanın bu şekilde bir merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Öte yandan mektubun içeriğinden de daha önce gerçekleştirilmiş somut terör eylemlerinden bahsedildiği, bu eylemlere katılan kişilerin ve yerlerin anlatıldığı, yapılan terör eylemlerinden olumlu şekilde bahsedildiği, bu eylemlere katılan kişilerin mektuplaştığı anlaşılmıştır.
Buna göre gerek mektuplaşmanın usulü gerekse içeriği gözetildiğinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68/3. maddesinde belirtilen "terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olma" hali söz konusu olduğundan İdare kararının yerinde ve hukuka uygun olduğu, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıda yazılı şekilde karar verilmiştir.
...."
12. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2013 tarihli ve 2013/2321 Değişik İş sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
13. Anılan karar başvurucuya 26/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 2/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
16. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 2/8/2013 tarihli ve 2013/6208 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, gönderilen mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini, idarenin kararlarına karşı yaptığı şikâyet ve itirazların da reddedildiğini, mektupların ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare içerdiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 8. 9. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 3.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, haberleşme hürriyeti ile düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, kendisine gönderilen mektuba cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanına giren ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucunun, gönderilen bir mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
22. Başvurucu, gönderilen mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini, mektupların ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare içerdiğini belirterek AİHS'in 8., 9. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde AİHM’in içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru dilekçesindeki ifadelerini yinelemiştir.
b. Genel İlkeler
25. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
26. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”
27. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
28. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme kapsamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
29. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
30. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
31. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
32. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Bu İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
34. Somut olayda başvurucuya gönderilen mektubun terör örgütü mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi nedeniyle sakıncalı görüldüğü gerekçesiyle cezaevi disiplin kurulu kararıyla alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
36. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
37. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını oluşturan 5275 sayılı Kanun (68. madde) ile İnfaz Tüzüğü (91., 122. ve 123. maddeler) Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile birlikte mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir (Ahmet Temiz, §§ 38-46).
Meşru Amaç
38. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
39. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
40. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
41. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumları olduğu kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz, § 50).
42. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
43. Somut olayda Cezaevi Disiplin Kurulunun başvurucuya gönderilen mektubun alıkonulmasına yönelik 8/3/2013 tarihli kararlarında, mektupta terör örgütü mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadelerin yer aldığı gerekçesine dayanılmıştır.
44. Bu kapsamda başvurucu mektubunun cezaevi disiplin kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplumda Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
45. Başvurucu, kendisine gönderilen söz konusu mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı bulunduğunu, mektupta ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare bulunduğunu belirterek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği ayrıca ceza infaz kurumunun, olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
47. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, § 97).
48. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarında, öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…, 11/1/2011 § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
49. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 45).
50. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
51. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
52. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla vurgulandığı üzere demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
53. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§ 92, 93).
54. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edilebilmesi için temel hakka daha az zarar verebilecek, aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
55. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" biçiminde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §35).
56. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi, haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte, olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010,).
57. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük” ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
58. Ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü veya tutukluların sahip oldukları haklar -haberleşme hürriyeti de dâhil- kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sınırlanabilecektir (bkz. §§ 55, 56). Söz konusu gerekliliklerin olaya özgü somut bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmekte olup bu gerekçelerle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin (2) numaralı fıkrası sınırları dâhilinde kaldığı sürece hak ihlaline sebebiyet vermeyecektir.
59. Somut olayda başvuruya konu mektup, örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu kanaatiyle Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu tarafından tamamen sakıncalı bulunarak alıkonulmuştur. Başvurucu, yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle ceza almış bir hükümlü olup yüksek güvenli cezaevinde tutulmaktadır. Bu tür cezaevleri, tehlikeli olduğu değerlendirilen bazı hükümlü ve tutukluların, diğerlerinden ayrılarak bu kişilere özel güvenlik tedbirleri uygulanması gerektiği amacıyla mevcutturlar. Bu kapsamda, mahkûmların yazışmalarının daha sıkı denetim altında tutulması olağandır. Cezalandırmanın ıslah etme amacı doğrultusunda, mahkûmlarla yasa dışı örgütler arasındaki var olan iletişimin engellenmesine yönelik alınan tedbirler; kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi ve cezaevlerindeki düzenin daimi kılınması için kabul edilebilir makul gereklilikler arasındadır.
60. İnceleme konusu mektup, Belçika’dan M.A. adına postalanmış olup içeriğinden söz konusu mektubun F.Z. tarafından H.Ö. isimli, başvurucu dışındaki başka bir hükümlüye hitaben yazılmış olduğu anlaşılmaktadır. Mektup, bir radyo programında okunmak üzere gönderilmiş; program yetkililerinden mektubun H.Ö.ye ulaştırılması, mümkün olmadığı takdirde başvurucuya iletilmesi talep edilmiştir. Dolayısıyla incelenen mektubun, doğrudan muhatabı yerine daha geniş kitleye ulaşma imkânı bulunan bir radyo programına, oradan M.A.ya (mektubu postaya veren kişi) ve nihayetinde başvurucuya gönderildiği tespit edilmiştir. Bu yolla mektup içeriğinin, muhatabı dışındaki birçok kişiye ulaşması sağlandığı gibi dolaylı gönderim yöntemiyle mektubu yazan kişinin coğrafi olarak bulunduğu yerin de gizlendiği anlaşılmaktadır.
61. Gönderim şeklinin yanı sıra mektubun içeriği (bkz. § 10) incelendiğinde devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlü olan başvurucuya gönderilen mektubun, kendisine hitaben yazılmamasına rağmen mektupta yer yer başvurucuya da hitap edildiği görülmektedir. Mektup, PKK terör örgütü lideri “A.Ö.nün şahsında” bu örgüt ile ilişkili olan tüm hükümlü ve tutuklulara selam göndererek başlamaktadır. Mektubun devamında bir “mücadele”den bahsedilmekte ve bu kapsamda değerlendirilen, terör örgütünün geçmişteki birtakım yasa dışı silahlı eylemlerine göndermeler yapılmaktadır. “Devrim süreci” olarak betimlenen bu şiddet ve terör eylemlerinin uzayarak iki nesildir devam etmesini “halkı için” bir tarih oluşturmak olarak gören F.Z., yasa dışı eylemleri meşrulaştırarak destanlaştırmakta ve bu doğrultuda şiddete teşvik etmektedir.
62. Ayrıca mektupta açıkça “örgüt” olarak dile getirilen bir yapının içindeki bazı kişilerin ölümleri ile ilgili yapılan araştırma ve ulaşılan sonuçlar paylaşılmakta; mektup taraflarının tanıdığı birtakım kişilerin “sağ olup olmadıkları”, “nerede olup ne yaptıkları” ile ilgili bilgi istenilmektedir. Mektubu kaleme alan F.Z., ancak bu “örgüt”tekilerin (başvurucunun da) anlayacağı kapalı bir dille bulunduğu bölgeden başvurucuyu “Görev bölgesindeyim.” diyerek haberdar etmektedir.
63. Dolayısıyla mektubun gerek dolaylı gönderim şekli (bkz. § 60) gerek şiddeti destekleyici ibareler barındırması (bkz. § 61), gerekse üçüncü kişiler tarafında okunduğunda rahatlıkla anlaşılamayacak bir anlatımla “örgüt” içindeki bazı bilgileri içermesi (bkz. § 62) nedeniyle yapılmak istenen haberleşmenin, örgütsel irtibatı devam ettirme amacında olabileceği anlaşılmış, bu kapsamda İnfaz Kurumunca mektubun gönderilmemesi yoluyla alınan tedbir makul görülmüştür.
64. Öte yandan İnfaz Hâkimliği, mektubun kod isimle önce Belçika'da kayıtlı bir adrese ve başka bir isme gönderildiği, daha sonra da bu isim tarafından muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği tespitini yaparak bu suretle şikâyete konu edilen benzer birçok mektuplaşmadan da anlaşıldığı üzere haberleşmenin bir merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Bu hususa ek olarak mektubun içeriğinde daha önce gerçekleştirilmiş somut terör eylemlerinden olumlu şekilde bahsedildiğini, bu eylemlere katılan kişilerin ve yerlerin anlatıldığını belirterek mektupta yer verilen eylemlere katılan kişilerin mektuplaştığı değerlendirmesini yapmış ve örgütsel haberleşme yapıldığı kanaatine varmıştır. Bu bağlamda Derece Mahkemesince ortaya konan bu gerekçelerin soyut olduğu düşünülemez.
65. Bununla birlikte yukarıdaki (bkz. § 10) ifadelerin mektubun neredeyse tamamını oluşturduğu dikkate alındığında İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi uyarınca bu ifadeler okunamaz hâle getirildikten sonra mektubun hükümlüye verilmesinin bir anlamı olmayacaktır.
66. Sonuç olarak İnfaz Kurumu ve Derece Mahkemelerinin gerekçeleri nazara alındığında başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
67. Açıklanan nedenlerle başvuruya konu olan mektupla ilgili kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve Sincan İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.