TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TEMİZ BAŞVURUSU (4)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6208)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet
TEMİZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen mektupların ceza infaz kurumunca
başvurucuya verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme
hakkının ve ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde Bakanlığa
bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 24/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/8/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Diyarbakır (Kapatılan) 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin
15/12/1995 tarihli ve E.1995/46, K.1995/738 sayılı kararı ile “devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya
çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
9. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Ankara 2 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada M.A. isimli bir
şahıs tarafından kendisine gönderilen mektubun Ceza İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulunun 27/6/2013 tarihli ve 2013/251 sayılı kararları ile “ … terör örgütü mensuplarının
haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi …”
gerekçesine
istinaden başvurucuya verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
10. İki sayfadan oluşan ve el yazısı ile Kürtçe yazılmış mektup,
İnfaz Kurumu tarafından Türkçe çevirisi yapılarak tutanağa eklenmiştir.
Mektubun değerlendirmeye esas alınan Türkçe tercümesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“ Merhaba H. Yoldaş,
Her şeyden önce Kürdistan dağlarından, rehber Apo’nun şahsında sıcak selamlarımı cezaevindeki esirler
için gönderiyorum.
H. yoldaş … ben şimdiye kadar senden bir haber
alamamıştım, sen radyoya mektup göndermiş olabilirsin ama ben duymamışım.
…
… Birçok anıyı da birlikte yaşadık. Ama ne
yazık ki, bu gün baktığımda sen ve Ahmet gibi
arkadaşlarım zindanda dört duvar arasındalar, … her ne kadar durum böyleyse de
hiçbir zaman paslı teller, beton duvarlar yüreğimizdeki hisleri birbirinden
koparamazlar. Biz her zaman sizleri hatırlıyoruz ve bir gün evvelden siz
cezaevindeki esirlerin özgürlüğüne kavuşması için mücadeleyi daha coşkulu
kılmaya çalışıyoruz.
…
Ahmet yoldaş eğer bu mektubu dinliyorsan sana
eski bazı arkadaşlar hakkında haberler vereceğim. Sizlerin de bildiği gibi Ö.,
N. ve A.K. arkadaşlar seyde köyündendiler, nerede
şehit oldukları belli değildi. Ama bu yıl sicillerini ele geçirdim. … Örgüt
içindeki isimleri şöyledir: … H. yoldaş acaba aile ziyaretine geliyor mu? .. bu son kaç yıldır onlardan
haber almamışım. Kim nerede, ne yapıyor, kimler sağ bilmiyorum. … Hüseyin
yoldaş A. ve A.T. arkadaşların ailesi için de selamlarımı gönder, onlar için
yazılı bir çalışma var. Gayet iyi olacağına inanıyorum. … içinde bulunduğumuz
bölgeyle ilgili olarak aklınıza ne gelirse yazarsanız iyi olur. Doksanlı
yıllarda Kürdistan’ın bir çok bölgesinde olduğu gibi
bizim bölgemizde de bir çok olay oldu. Bunların kaybolmaması için yeni nesile söylenmesi lazım. Örnek olarak xebat
arkadaşın olayı gibi, Diyarbakır’a bağlı Karakoçan köyünde şehit edilmişlerdi,
askerlerin köylere saldırıları, özellikle Elwendi
köyüne, insanların tutuklanmaları vb. şeyler. … o dönemde yeni dünyaya gelenler
şu anda ellerinde silahlı mücadele içindeler. … o dönemde beşikte olanlar
gerilla oldular ve bizimle birliktedirler. Devrimimiz iki nesil aldı içine ve
inanıyorum ki devrim sürecinin uzaması halkımız için iyi bir tarihi temel oldu.
… ben de çok iyiyim ve şu anda görev
bölgesindeyim. Eğer sen ve Ahmet arkadaş mektup yazacak olursanız radyoda
okunduktan sonra yazılı olarak elime ulaşırsa iyi olur.
…
Radyo çalışanlarına da selam ve saygı.
Yoldaşlar siz bu mektubu okuduktan sonra H.Ö. gönderirseniz çok iyi olur. Şu
anda hangi cezaevinde kaldığını bilmiyorum. Eğer onu bulamazsanız şu anda
Ankara Sincan Cezaevinde kalan Ahmet Temiz arkadaşa gönderebilirsiniz.
Felat Zindan
1/6/2013”
11. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı Sincan
İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş; İnfaz Hâkimliği 3/7/2013
tarihli ve E.2013/3749 K.2013/3680 sayılı kararıyla başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Hükümlüye gönderilen mektubun ‘F.Z. yani H.T.
adıyla ve kod isim olarak kabul edilebilecek iki isimle gönderildiği, mektubun
gönderen tarafından doğrudan doğruya muhatabına değil de önce Belçika'da
kayıtlı bir adrese ve başka bir isme gönderildiği, sonradan da bu isim
tarafından da muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, Hakimliğimize
intikal eden birçok dosyadan da ( mesela … esas sayılı dosyalar) anlaşıldığı
üzere bu şekilde gönderen tarafından doğrudan muhatabına postalanmayan
mektupların Belçika'da kayıtlı bir adrese ulaştırılıp o adreste görünen bir
isim tarafından muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, bu uygulamaya
göre de mektupların bir merkezde toplandıktan sonra muhataplarına iletildiği,
mektuplaşmanın bu şekilde bir merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Öte yandan mektubun içeriğinden de daha önce
gerçekleştirilmiş somut terör eylemlerinden bahsedildiği, bu eylemlere katılan
kişilerin ve yerlerin anlatıldığı, yapılan terör eylemlerinden olumlu şekilde
bahsedildiği, bu eylemlere katılan kişilerin mektuplaştığı anlaşılmıştır.
Buna göre gerek mektuplaşmanın usulü gerekse
içeriği gözetildiğinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un 68/3. maddesinde belirtilen "terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olma" hali
söz konusu olduğundan İdare kararının yerinde ve hukuka uygun olduğu, itirazın
reddine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıda yazılı şekilde karar
verilmiştir.
...."
12. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın
Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2013 tarihli ve 2013/2321 Değişik İş
sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
13. Anılan karar başvurucuya 26/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 2/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu
maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan
20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün
(İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
16. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 2/8/2013 tarihli ve 2013/6208 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu,
gönderilen mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı
bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini, idarenin kararlarına karşı
yaptığı şikâyet ve itirazların da reddedildiğini, mektupların ne şiddet
içerikli ne de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini
sağlayacak bir ibare içerdiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme/AİHS) 8. 9. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
3.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru
formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, haberleşme hürriyeti ile düşünce
ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu
iddiaların özü, kendisine gönderilen mektuba cezaevi idaresince el konulması
nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında
değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de
haberleşme alanına giren ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucunun,
gönderilen bir mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi
işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
22. Başvurucu,
gönderilen mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı
bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini, mektupların ne şiddet içerikli ne
de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare
içerdiğini belirterek AİHS'in 8., 9. ve 10.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık
görüşünde AİHM’in içtihatları hatırlatılmış ve
başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
24. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru dilekçesindeki ifadelerini
yinelemiştir.
b. Genel İlkeler
25. Anayasa’nın
22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı
emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
26. Sözleşme’nin
“Özel ve aile hayatına saygı hakkı”
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
27. AİHM,
haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da
tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme
özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
28. Anayasa’nın
22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin
gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme kapsamında,
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta,
telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin,
haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi
gerekir (Mehmet Koray Eryaşa,
B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
29. Kamu
makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine
keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi,
haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır
bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte
olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama
ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
30. Anayasa’nın
“Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
31. Belirtilen
Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel
öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu
tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini
ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak
uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile
sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde
yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır
(Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
32. AİHM
kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla
öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın
“ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar
açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu
sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale demokratik
bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde
kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut
olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Bu İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
34. Somut
olayda başvurucuya gönderilen mektubun terör örgütü mensuplarının
haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi nedeniyle sakıncalı görüldüğü
gerekçesiyle cezaevi disiplin kurulu kararıyla alıkonulmasına karar
verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
Hakkında
35. Yukarıda
anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı
sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma,
kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
36. Haberleşme
özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması
gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri,
kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil
eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak
müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli
derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği
kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar
çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye
olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
37. Somut
olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının dayanağını oluşturan 5275 sayılı Kanun (68. madde) ile
İnfaz Tüzüğü (91., 122. ve 123. maddeler) Resmî Gazete’de
yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan
mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup,
faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve
izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir.
Hükümlünün mektubunun denetimi ile birlikte mektubun kısmen veya tamamen
sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere
karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle
ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu
sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı
değerlendirilmiştir (Ahmet Temiz,
§§ 38-46).
Meşru Amaç
38. Haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına dayanması gerekir.
39. Sözleşme’nin
8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir
müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
40. Anayasa’nın
22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci
fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca
müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla
yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve
kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü
fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak
anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin
genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve
özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine
getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına
dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
41. Yukarıda
da belirtildiği gibi cezaevlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında kalan istisnai kamu kurumları olduğu kabul edilmekle birlikte bu
istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın
haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına
gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale
anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması
gerekmektedir (Ahmet Temiz, §
50).
42. 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
43. Somut
olayda Cezaevi Disiplin Kurulunun başvurucuya gönderilen mektubun
alıkonulmasına yönelik 8/3/2013 tarihli kararlarında, mektupta terör örgütü
mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadelerin yer aldığı gerekçesine
dayanılmıştır.
44. Bu
kapsamda başvurucu mektubunun cezaevi disiplin kurulunca denetlenmesi suretiyle
haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç işlenmesinin
önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne
ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplumda Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
45. Başvurucu,
kendisine gönderilen söz konusu mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı
olarak sakıncalı bulunduğunu, mektupta ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği
gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare bulunduğunu
belirterek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık
görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceği ayrıca ceza infaz kurumunun, olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli
olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
47. AİHM
içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale
teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen
meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, §
97).
48. AİHM,
haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk
teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarında, öncelikle ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri
Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…, 11/1/2011 § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §
98).
49. AİHM,
her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme
ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış
dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması
gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 45).
50. Haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§
57, 58).
51. Anayasa’da
belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır.
"Demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü, Anayasa'nın 13.
maddesi ile AİHS'in 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum ölçütü;
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
92).
52. Nitekim
Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla vurgulandığı üzere demokrasiler, temel
hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı
rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle
getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde
sayılamaz. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne
dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu
olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün
özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa,
etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı
ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı
olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
53. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında yapılan
müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92, 93).
54. Müdahalenin
orantılı olduğundan söz edilebilmesi için temel hakka daha az zarar
verebilecek, aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan
yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
55. Hükümlü
veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" biçiminde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §35).
56. Ceza
infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul
nedenlerin, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi,
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte, olaya özgü
olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra yapılacak
değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet
sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010,).
57. Bu
bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel
ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları
gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük” ilkesine uygun olduğunu inandırıcı
bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat
Tuncel, § 87).
58. Ceza
infaz kurumunda bulunan hükümlü veya tutukluların sahip oldukları haklar
-haberleşme hürriyeti de dâhil- kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda sınırlanabilecektir (bkz. §§ 55, 56). Söz konusu gerekliliklerin
olaya özgü somut bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmekte olup bu gerekçelerle
haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin (2)
numaralı fıkrası sınırları dâhilinde kaldığı sürece hak ihlaline sebebiyet
vermeyecektir.
59. Somut
olayda başvuruya
konu mektup, örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu kanaatiyle Ceza İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulu tarafından tamamen sakıncalı bulunarak alıkonulmuştur.
Başvurucu, yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle ceza almış bir hükümlü olup
yüksek güvenli cezaevinde tutulmaktadır. Bu tür cezaevleri, tehlikeli olduğu
değerlendirilen bazı hükümlü ve tutukluların, diğerlerinden ayrılarak bu
kişilere özel güvenlik tedbirleri uygulanması gerektiği amacıyla mevcutturlar.
Bu kapsamda, mahkûmların yazışmalarının daha sıkı denetim altında tutulması
olağandır. Cezalandırmanın ıslah etme amacı doğrultusunda, mahkûmlarla yasa
dışı örgütler arasındaki var olan iletişimin engellenmesine yönelik alınan tedbirler;
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi ve cezaevlerindeki düzenin daimi kılınması için kabul edilebilir makul gereklilikler
arasındadır.
60. İnceleme
konusu mektup, Belçika’dan M.A. adına postalanmış olup içeriğinden söz konusu
mektubun F.Z. tarafından H.Ö. isimli, başvurucu dışındaki başka bir hükümlüye
hitaben yazılmış olduğu anlaşılmaktadır. Mektup, bir radyo programında okunmak
üzere gönderilmiş; program yetkililerinden mektubun H.Ö.ye ulaştırılması,
mümkün olmadığı takdirde başvurucuya iletilmesi talep edilmiştir. Dolayısıyla
incelenen mektubun, doğrudan muhatabı yerine daha geniş kitleye ulaşma imkânı
bulunan bir radyo programına, oradan M.A.ya
(mektubu postaya veren kişi) ve nihayetinde başvurucuya gönderildiği tespit
edilmiştir. Bu yolla mektup içeriğinin, muhatabı dışındaki birçok kişiye
ulaşması sağlandığı gibi dolaylı gönderim yöntemiyle mektubu yazan kişinin
coğrafi olarak bulunduğu yerin de gizlendiği anlaşılmaktadır.
61. Gönderim
şeklinin yanı sıra mektubun içeriği (bkz. § 10) incelendiğinde devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya
çalışmak suçundan hükümlü olan başvurucuya gönderilen mektubun, kendisine
hitaben yazılmamasına rağmen mektupta yer yer başvurucuya da hitap edildiği
görülmektedir. Mektup, PKK terör örgütü lideri
“A.Ö.nün
şahsında” bu örgüt ile ilişkili olan tüm hükümlü ve tutuklulara selam
göndererek başlamaktadır. Mektubun devamında bir “mücadele”den
bahsedilmekte ve bu kapsamda değerlendirilen, terör örgütünün geçmişteki birtakım
yasa dışı silahlı eylemlerine göndermeler yapılmaktadır. “Devrim süreci” olarak betimlenen bu
şiddet ve terör eylemlerinin uzayarak iki nesildir devam etmesini “halkı için” bir tarih oluşturmak olarak
gören F.Z., yasa dışı eylemleri meşrulaştırarak destanlaştırmakta ve bu
doğrultuda şiddete teşvik etmektedir.
62. Ayrıca
mektupta açıkça “örgüt” olarak
dile getirilen bir yapının içindeki bazı kişilerin ölümleri ile ilgili yapılan
araştırma ve ulaşılan sonuçlar paylaşılmakta; mektup taraflarının tanıdığı birtakım
kişilerin “sağ olup olmadıkları”, “nerede
olup ne yaptıkları” ile ilgili bilgi istenilmektedir. Mektubu kaleme
alan F.Z., ancak bu “örgüt”tekilerin (başvurucunun da)
anlayacağı kapalı bir dille bulunduğu bölgeden başvurucuyu “Görev bölgesindeyim.” diyerek haberdar
etmektedir.
63. Dolayısıyla
mektubun gerek dolaylı gönderim şekli (bkz. § 60) gerek şiddeti destekleyici
ibareler barındırması (bkz. § 61), gerekse üçüncü kişiler tarafında okunduğunda
rahatlıkla anlaşılamayacak bir anlatımla “örgüt”
içindeki bazı bilgileri içermesi (bkz. § 62) nedeniyle yapılmak istenen
haberleşmenin, örgütsel irtibatı devam ettirme amacında olabileceği anlaşılmış,
bu kapsamda İnfaz Kurumunca mektubun gönderilmemesi yoluyla alınan tedbir makul
görülmüştür.
64. Öte
yandan İnfaz Hâkimliği, mektubun kod isimle önce Belçika'da kayıtlı bir adrese
ve başka bir isme gönderildiği, daha sonra da bu isim tarafından muhatabına
iletilmek üzere postaya verildiği tespitini yaparak bu suretle şikâyete konu
edilen benzer birçok mektuplaşmadan da anlaşıldığı üzere haberleşmenin bir
merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Bu hususa ek
olarak mektubun içeriğinde daha önce gerçekleştirilmiş somut terör
eylemlerinden olumlu şekilde bahsedildiğini, bu eylemlere katılan kişilerin ve
yerlerin anlatıldığını belirterek mektupta yer verilen eylemlere katılan
kişilerin mektuplaştığı değerlendirmesini yapmış ve örgütsel haberleşme
yapıldığı kanaatine varmıştır. Bu bağlamda Derece Mahkemesince ortaya konan bu
gerekçelerin soyut olduğu düşünülemez.
65. Bununla
birlikte yukarıdaki (bkz. § 10) ifadelerin mektubun neredeyse tamamını
oluşturduğu dikkate alındığında İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi uyarınca bu
ifadeler okunamaz hâle getirildikten sonra mektubun hükümlüye verilmesinin bir
anlamı olmayacaktır.
66. Sonuç
olarak İnfaz Kurumu ve Derece Mahkemelerinin gerekçeleri nazara alındığında
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesi
anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin
önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
67. Açıklanan
nedenlerle başvuruya konu olan mektupla ilgili kısıtlamanın bir ihlal
içermediği anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme
özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve Sincan İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.