TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMZA BUĞDACİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1858)
|
|
Karar Tarihi: 3/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Dr. Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Hamza BUĞDACİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tekrarçalışmaya başlayan
emeklinin sosyal güvenlik destek primi ödemediği için emekli aylığından kesinti
yapılmasının yasaların geriye yürümezliği ve hukuk devleti ilkeleri ile
mülkiyet hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/3/2013 tarihinde Adıyaman
1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/12/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 11/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 22/12/2015
tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu,
yirmi beş yıl sigorta kayıt süresi sonunda emekli olmuş ve Sosyal Güvenlik
Kurumundan (SGK) emekli aylığı almaya başlamıştır. Başvurucu emekli olduktan
sonra 25/12/1998 tarihinden itibaren çalışmaya devam
etmiştir.
9. SGKAdıyaman İl Müdürlüğü 8/5/2010
tarihinde, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı mülga Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 22/1/2004 tarihli ve
5073 sayılı Kanun'la değişik ek 20. maddesi uyarınca başvurucunun emekli
olduktan sonra çalışmaya başladığı döneme ilişkin ödemediği sosyal güvenlik
destek primi borçları nedeniyle 7.448,23 TL borcu bulunduğunu 8/5/2010 tarihli
yazısıyla bildirmiş; akabinde başvurucunun maaşından kesinti yapılmaya
başlanmıştır.
10. Başvurucu
bu bildirime karşı 14/1/2011 tarihinde Adıyaman İş
Mahkemesinde (Mahkeme) itiraz davası açmıştır.
11. Mahkeme
14/9/2011 tarihli ve E.2011/7, K.2011/553 sayılı
kararıyla 20/6/2011 tarihli bilirkişi raporuna ve ilgili mevzuata göre
başvurucunun emekli olduktan sonra yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle emekli
aylığından sosyal güvenlik destek primi kesilmesi işleminin ve kesinti
miktarının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
12. Kararın
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 14/12/2012
tarihli ve E.2011/15688, K.2012/25750 sayılı ilamı ile kararı onamıştır.
13. Onama
ilamı, başvurucuya 25/2/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu
5/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 1479 sayılı mülga Kanun’a 25/08/1999
tarihli ve 4447 sayılı Kanun'un 38. maddesiyle eklenen ek 20. maddenin birinci
ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I)
numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra
çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil
tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya
başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği
ay dahil % 10 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.
Birinci fıkra hükmüne göre aylıklarından
sosyal güvenlik destek primi kesilmesi gerekenlerden, bu Kanunun yayımlandığı
tarihten önce aylık bağlananlar Kanunun yayımını, daha sonra tekrar çalışmaya
başlayanlar ise çalışmaya başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren üç
ay içinde Kuruma yazılı bildirimde bulunmak zorundadırlar. Bu süre içinde
Kuruma yazılı bildirimde bulunmayanlardan sosyal güvenlik destek primi,
gecikmeli bildirimde bulunulan veya Kurumca tespit edilen tarihe kadar 53 üncü
maddeye göre hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. Birikmiş
sosyal güvenlik destek primi ve gecikme zamlarının ödenmemesi halinde
aylıklardan yapılacak kesintiler aylık tutarının % 25'ini geçemez."
16. 1479 sayılı mülga Kanun’un 24/7/2003
tarihli ve 4956 sayılı Kanun'la değiştirilen ek 20. maddesinin birinci fıkrası
ve eklenen üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, ticari kazanç veya
serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi
mükellefiyeti devam edenlerden, sosyal yardım zammı dahil
tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başladığı
tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 10
oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.
Diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre
yaşlılık ve malûllük aylığı bağlananlardan, ticari
kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir
vergisi mükellefi olanlar çalışmaya başladıkları ayı takip eden aybaşından
itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil bu
Kanunun 50 nci maddesine göre belirlenen 12 nci gelir basamağının %10'u oranında sosyal güvenlik destek
primi öderler. Sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekenlerden bu Kanunun
yayım tarihinden önce aylık bağlananlar Kanunun yayımını, daha sonra tekrar
gerçekveyabasitusuldegelirvergisimükellefiolanlarisemükellefiyetin başladığı
tarihi takip edenaybaşından itibarenüçayiçindeKurumayazılıbildirimde
bulunmak zorundadırlar. Bu süre içinde Kuruma yazılı bildirimde bulunmayanlar
ile Kurumca tespit edilemeyenlerden sosyal güvenlik destek primi, 53 üncü
maddeye göre hesaplanarak tahsil edilir."
17. 1479 sayılı mülga Kanun’un 5073 sayılı Kanun'la değiştirilen
ek 20. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı
bağlananlardan, 24 üncü maddenin (l) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına
devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya
tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren,
çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 10 oranında sosyal güvenlik destek primi
kesilir.
Diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre
yaşlılık ve malullük aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı
bendinde belirtilen kapsamda çalışmaya başlayanlar, çalışmaya başladıkları ayı
takip eden ay başından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil, bu Kanunun 50 nci maddesine
göre belirlenen onikinci gelir basamağının %10'u
oranında sosyal güvenlik destek primi öderler."
18. 1479 sayılı mülga Kanun'un 14/03/1985
tarihli ve 3165 sayılı Kanun'un 6. maddesiyle değişik 24. maddesinin (1)
numaralı bendinin (a) fıkrası şöyledir:
“a) (Değişik alt bent: 04/10/2000 - KHK/619, md.13 ; İptal : Anayasa M.nin 26/10/2000 - E. 2000/61, K. 2000/34 S. K.; Değişik alt bend: 24/07/2003 -
4956 S.K./14. md.) Esnaf ve sanatkarlar ile diğer
bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla
gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden
muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek
kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar,…”
19. 1479 sayılı mülga Kanun'a 4956
sayılı Kanun'un 27. maddesiyle eklenen 53. maddenin ikinci fıkrası şöyledir:
“Kurumun, süresinde ödenmeyen prim ve prime ilişkin alacakları ile her
ne nam altında olursa olsun diğer alacaklarının tahsilinde 09/06/1932
tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanır."
20. 31/05/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 30. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"... b) 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç olmak üzere diğer alt
bentlerine tabi çalışmaya başlayanlardan aylıklarının kesilmemesi için yazılı
istekte bulunanların yaşlılık aylıklarının ödenmesine devam edilir. Bunlardan,
almakta oldukları aylıklarının % 15'i oranında sosyal güvenlik destek primi
kesilir. Ancak kesilecek olan bu tutar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b)
bendine tabi sigortalılara ilgili yılın Ocak ayında ödenen en yüksek yaşlılık
aylığından alınabilecek sosyal güvenlik destek priminden fazla olamaz. Bu
sigortalılardan ayrıca kısa vadeli sigorta kolları primi alınmaz. Sosyal
güvenlik destek primine tabi olanların primleri, aylıklarından kesilmek
suretiyle tahsil edilir. Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş veya bildirilmiş
süreler bu Kanuna göre malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları prim ödeme gün sayısına ilâve edilmez, 31 inci ve 36 ncı madde hükümlerine göre toptan ödeme yapılmaz."
21. 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
...Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve
diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci
ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri
uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer
kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; 28/1/2004 tarihinde
yürürlüğe giren 5073 sayılı Kanun'la yapılan değişikliğin geriye yürütülerek
emekli aylığından kesinti yapıldığını, esnaf olarak çalıştığı dönemde kendisine
herhangi bir bildirim yapılmadığını, tebligat yapılmadan maaşının kesildiğini,
bu durumu kendisinin fark edip SGK'ya başvurarak
tebligatı19/10/2010 tarihinde elden aldığını, 5073 sayılı Kanun'la yapılan
değişikliğin kendisini kapsamadığını zira hizmet süresini doldurarak emekli
olduğunu, aksi durumun ikinci kez prim kesintisi yapılması anlamına geldiğini,
bu durumun hukuk devletinde kabul edilemeyeceğini belirterek mağdur olduğunu ve
haklarının ihlal ediliğini ileri sürmüş; maaşından
yapılan kesintilerin faiziyle birlikte iadesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Bireysel başvurudakamu gücünün
neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve
buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20). Başvurucu, başvuruya konu olayları anlattıktan sonra somut bir
hakla ilişkilendirmeksizin müdahalenin hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu
ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun 5073 sayılı Kanun'a istinaden
emekli maaşından sosyal güvenlik destek primi kesilmesinin Kanun'un geriye
yürütülmesi anlamına geldiğini iddia ettiği, ayrıca Bakanlık görüşüne verdiği
cevapta mülkiyetle ilgili menfaatinin ihlal edildiği kanaatinde olduğunu
belirttiği, dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin özü itibarıyla mülkiyet
hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvuru mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu emekli olduktan sonra emekli maaşından sosyal
güvenlik destek primi kesilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) yerleşik içtihatlarına göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne
(Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren
başvuru konusu olayda devletin geniş bir takdir hakkı bulunduğu, ayrıca bu
kapsamda tazminat ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı, bununla birlikte
müdahalenin amaç, yasallık ve adil denge kriterlerine
uygun olup olmadığı konusunun Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
28. Başvurucu; 5073 sayılı Kanun'la yapılan değişikliğin
kendisini kapsamadığını, bu nedenle kendisine sosyal güvenlik destek primi
borcu çıkarılmasının doğru olmadığını, mülkiyetle ilgili menfaatinin ihlal ediliği kanaatinde olduğunu belirtmiştir.
a. Müdahalenin
Varlığı ve Niteliği
29. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Sözleşme'ye Ek (1) No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
32. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanındaki mülkiyet
hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı
kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup yasal düzenlemeler ile
yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge,
B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).
33. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
kapsamında yer alan mülkiyet hakkı bireylere sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı
içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta -önceden prim ödeme şartıyla veya
şartsız olarak- sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması
öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı
şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin
doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, § 36).
34. Başvurucunun ilgili mevzuatta öngörülen şekilde çalışma
süresini ve prim ödeme yükümlülüğünü tamamlayarak emekli olduğu ve emekli
aylığı almaya hak kazandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda
başvurucunun usulüne uygun bir şekilde almaya hak kazandığı emekli aylığının,
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
kapsamında korunan bir menfaat olduğuna kuşku bulunmamaktadır.
35. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak
bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32).
36. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi
benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç
kural ihtiva etmektedir. Sözleşme'nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 46).
37. Her iki düzenlemenin üçüncü cümlelerinde ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın
35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer
verirken Sözleşme'ye Ek (1)No.lu Protokol'ün birinci
maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ve
vergiler, diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri
yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel
yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını
kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi, ilgili
olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti
düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 47).
38. AİHM’e göre ikinci ve üçüncü
kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci
kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın
ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James
ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
39. Anayasa'nın 60. maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."
denilmektedir. Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal
risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin
üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek;
ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu
güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları
oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malullük, kaza, ölüm ve işsizlik
gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır
(AYM, E.2009/86, K.2011/70, 28/4/2011).
40. Vergi ve benzeri yükümlülükler ile
sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini
güvence altına almaya yönelik düzenlemeler, Sözleşme metninde ayrıca ifade
edilmekle ve Anayasa'da ayrı hükümlerle düzenlenmiş olmakla birlikte bu
düzenlemelerin ayrı bir başlık yerine devletin mülklerin kullanımını düzenleme
veya mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol yetkisi kapsamında
incelenmesi gerekir.
41. Bu durumda başvurucunun emekli aylığından sosyal güvenlik
destek primi kesilmesinin, Sözleşme'nin açık hükmü ve Anayasa'nın 60.
maddesinde yer alan devletin gerekli tedbirleri alacağı hükmü çerçevesinde
mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi
başlığı altından incelenmesi gerekir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
42. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerinde mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği
hüküm altına alınmaktadır. AİHM; yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle
hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan
içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini
kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak
manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme’den
daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 31).
43. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki
belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik
koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 56).
44. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan kanunun metni,
bireylerin -gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle- hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının
yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
45. Başvurucu 5073 sayılı Kanun'la 1479 sayılı Kanun'da yapılan
değişikliğin kendisi hakkında geçmişe yürütülerek uygulandığını, kendisine
tebligat yapılmadan aylığından kesinti yapıldığını, kesinti yapılacağının
bildirilmiş olması durumunda çalışmaya devam etmeyeceğini belirterek yapılan
müdahalenin kanuni olmadığını ileri sürmektedir.
46. Başvurucunun emekli oldugu 1/6/1999 tarihinden sonra 2010 yılına kadar çalışmasının
mevcut oldugu, bu çalışmanın başvurucunun 11/9/2011
tarihli temyiz dilekçesinde de kendisi tarafından açıkça ikrar edildiği
anlaşıldığından bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı görülmektedir. Uyuşmazlığın
konusu tekrar çalışmaya başladığı dönemde başvurucunun emekli aylığından sosyal
güvenlik destek primi kesintisi yapılmasıdır.
47. Konuya iliskin
yasal düzenlemeler incelendiginde emekli olduktan
sonra 1479 sayılı Kanun'a tabi olarak tekrar çalışmaya başlayanların emekli
aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılmasına yönelik
uygulamanın 5073 sayılı Kanun'dan önce4447 sayılı Kanun'la 1479 sayılı Kanun'a eklenenek 20. madde ile getirildiği ve 1479 sayılı Kanun'un
24. maddesi kapsamında kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmanın varlığı
koşuluna bağlandığı görülmektedir.
48. Ek 20. maddenin 1. fıkrasında 4956 sayılı Kanun'la yapılan
değişiklikle "bu kanuna göre yaşlılık
aylığı bağlananlardan sadece ticari kazanç veya serbest meslek kazancı
dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefiyeti devam
edenlerin sosyal güvenlik destek priminden sorumlu olacakları"
öngörülmüş ve anılan Kanun'un 57. maddesine göre bu değişikliğin yürürlük
tarihi 2/8/2003 olarak belirlenmiş ancak daha sonra 5073 sayılı Kanun'la
yapılan değişiklikle de anılan 1. fıkranın 4956 sayılı Kanun'dan önce
yürürlükte bulunan hükmüne benzer bir düzenleme getirilerek "bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24.
maddenin I numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha
sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil
tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı
tarihi takip eden aybaşından itibaren sosyal güvenlik destek primi kesileceği"
öngörülmüştür. Anılan değişiklik hükmünün yürürlük tarihi ise 28/1/2004'tür.
49. Bu durumda başvurucunun emekli aylığından sosyal güvenlik
destek primi kesilmesinin kanuni dayanağının 25/8/1999
tarihinden itibaren mevcut bulunduğu, dolayısıyla bahse konu kesintinin 5073
sayılı Kanun'dan önceki dönemde de kanuni dayanağının olduğu anlaşılmaktadır.
50. Başvurucu tebligat yapılmadan kesinti yapıldığına ilişkin
şikâyette bulunsa da tebligatın amacı, başvurucunun yeni sistemden haberdar
edilmesi olmayıp ödemeleri yapmasının ve yapmaması hâlinde aylığından kesinti
yapılacağının bildirilmesidir. Nitekim mevcut güncel uygulama, emekli olduktan
sonra çalışmaya başlayanların emekli aylıklarından otomatik kesinti yapılması
şeklindedir.
51. Yukarıda belirtilen düzenlemeler
incelendiğinde düzenlemelerin anlaşılabilir nitelikte olduğu, Resmî Gazete'de ve ilgili kurumların internet sitelerinde
yayımlandığı, ulaşılabilir olduğu, sosyal güvenlik sistemi reformu kapsamında
yapılan düzenlemelerin yasama çalışmaları döneminde basın ve yayın organları
ile kamuoyunda geniş tartışmalara neden olduğu ve müdahaleye konu işlemin
kanuni dayanaklarının muhtemel sonuçlarının öngörülebilir nitelikte olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
52. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme
organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu
belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir
uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması
yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları
açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde kararların açıkça
dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının
kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz.
Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü, bunu iddia edene
aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§§ 34, 35, 36).
53. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Neyin
toplumun genel çıkarına olduğu konusunda da çok farklı görüşlerin ortaya
çıkması kaçınılmazdır. Neyin kamu yararına olduğu, yasama ve yürütme
organlarının siyasi, ekonomik ve sosyal tercihlerine göre farklılaşabileceği
gibi değişen ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar kamu yararı amacı ile yapılan
bir iş ya da hizmetin değiştirilmesini gerekli kılabilir (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No:
2013/3845, 1/12/2015, § 33).
54. Sosyal güvenlik destek primi, sosyal güvenlik kurumlarının
mali yapılarının güçlendirilmesi ve böylece sosyal sigortacılık faaliyetinin
sürdürülebilmesi amacına yöneliktir. SGDP uygulamasının sosyal güvenlik sistemi
çerçevesinde değerlendirilmesi yapıldığında, emekli olan bir sigortalının işine
devam etmesinin, hem istihdamı menfî yönde
etkilediği, hem de sigortalı sayısının artmasını engellediği ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla, emekli olan kişilerin işlerini başkalarına devretmek
suretiyle genç sigortalıların sisteme dahil olmalarını
teşvik etmeleri, bu mümkün olmadığı takdirde, alınacak sosyal güvenlik destek
primi ile sisteme katkılarının sağlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır(AYM,
E.2004/34, K.2008/94, 17/4/2008).
55. Sosyal güvenlik hizmetlerinde aktüeryal
denge, mevcut ve gelecekteki varlıkların toplamının yine mevcut ve gelecekteki
yükümlülüklerin toplamına eşit olması ve sistemdeki bireylere verilen
taahhütlerin, sistem tarafından karşılanabilir olması anlamına gelmekte olup
sosyal güvenlik destek primi yükümlülüğü getirilmesinde, genel sosyal güvenlik
sisteminin mali yapısının korunması ve sosyal güvenlik planlaması çerçevesinde
toplumun korunmaya daha çok muhtaç olan fertlerinin de bu sosyal güvenlik
şemsiyesi altına alınması bakımından kamu yararı olduğu açıktır (benzer yönde
bkz. Yasemin Mutlu, B. No:
2013/1426, 25/3/2014, § 60).
56.Sosyal güvenlik sisteminin finansmanını sağlayarak ve aktüeryal dengeleri koruyarak sürdürülebilir bir sistem
oluşturmanın yanında farklı sosyal güvenlik sistemleri arasında uygulama
birliği sağlayarak adil bir sistem kurmak da açıkça kamu yararı amacı
güttüğünden müdahalenin meşru amacının bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
57. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet
haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile
bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.
59. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık”
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını; “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,§
38).
60. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da kanunilik, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, §§ 83, 84). Buna göre mülkiyet hakkının
düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Mülk
kullanımını düzenleyen bir tedbir söz konusu olduğunda adil dengenin sağlanıp
sağlanmadığını belirlemek için dikkate alınacak faktörlerden biri de tazminat
ödenmemesi olmakla birlikte bu faktör tek başına 1 No.lu Ek Protokol'ün 1.
maddesinin ihlalini oluşturmaz (Depalle/Fransa,
§ 91; Jahn ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 94; Brosset-Triboulet ve diğerleri/Fransa [BD], B. No:
34078/02, 29/3/2010, § 94).
61. Sosyal güvenlik, devlet tarafından üstlenilen önemli bir
sorumluluk olup bu sorumluluğun gereklerinin sağlıklı bir şekilde yerine
getirilebilmesi için birtakım düzenlemeler yapılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla
devletin sosyal güvenlik alanına ilişkin takdir yetkisi geniştir. AİHM de sosyal
güvenliğe ilişkin düzenlemelerin değiştirilmeye açık olduğunu, yasama organının
bu konuda engellenemeyeceğini, kanunlara veya mahkeme kararlarına dayalı olarak
tanınmış emeklilik haklarının gerektiğinde geçmişe etkili yeni kanunlarla
değiştirilebileceğini kabul etmektedir (Arras ve diğerleri/İtalya, B. No: 17972/07, 14/2/2012, § 81; Maggio ve diğerleri/İtalya B. No: 46286/09..., 31/5/2011, § 60; Maurice/Fransa
[BD], B. No: 11810/03, 6/1/2005, § 81; Draon/Fransa [BD], B. No: 1513/03, 6/1/2005, § 73; Kuznetsova/Rusya [BD], B. No: 67579/01, 7/6/2007, §
50).
62. 4447 sayılı Kanun'la 1479 sayılı Kanun'a eklenenek
20. madde ve akabinde 4956 sayılı ve 5073 sayılı Kanunlarla yapılan
değişiklikle diğer sosyal güvenlik sistemine tabi kişilere uygulanan emekli
olduktan sonra çalışanlardan sosyal güvenlik destek primi tahsil edilmesi
uygulaması emekli aylığının %10'u oranında bir ödemeyi zorunlu kılmaktadır.
63.4447 sayılı Kanun'la 1479 sayılı Kanun'a eklenenek
20. madde ve akabinde 4956 sayılı ve 5073 sayılı Kanunlarla yapılan
değişiklikle getirilen sosyal güvenlik primine ilişkin düzenleme, Anayasanın
60. maddesinde yer alan "Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet,
bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."
şeklindeki anayasal düzenleme çerçevesinde değerlendirildiğinde; herkesin
sosyal güvenlik hakkından yararlanabilmesi bakımından sosyal güvenlik
kurumlarının mali yapılarının güçlendirilmesine ihtiyaç bulunduğu yadsınamaz.
Bu bağlamda, itiraz konusu kuralın, Anayasanın 60. maddesinde sözü edilen
tedbirler kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Öte yandan, sosyal ve ekonomik
haklar alanında Devlete yüklenen görevlerin, Anayasanın 65. maddesinde
belirtildiği biçimde mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine
getirilebileceği açıktır (AYM, E.2004/34, K.2008/94, 17/4/2008).
64. Sosyal güvenliğin sağlanabilmesi için sigortalıların katkısı
zorunludur; fakat bu katkının adil ve ölçülü olması da gerekir. İtiraz konusu
yasa kuralında olduğu gibi Bağ-Kur Kanunu'nun 50.
maddesine göre belirlenen 12. gelir basamağının %10'u tutarındaki bir destek
priminin adil ve ölçülü olmadığından söz edilemez (AYM, E.2004/34, K.2008/94, 17/4/2008).
65. Bahsedilen uygulama 1479 sayılı Kanun'a tabi olarak emekli
olan bütün emeklileri kapsamamakta, yalnız emekli olduktan sonra tekrar
çalışmaya başlayanların sosyal güvenlik destek primi ödemesini öngörmektedir. Emekli olduktan sonra çalışmaya başlayanların emekli aylıkları
yanında çalışmalarının karşılığı gelir elde ettikleri, ayrıca başvurucunun
büsbütün emekli aylığından veya aylık miktarının belirli bir asgari standardın
altına düşmemesine ilişkin güvenceden mahrum bırakılmış olmadığı, yalnızca
Kanun'da öngörülen emekli aylığının %10'u oranında bir miktarı ödemekle yükümlü
tutulduğu, bu durumun da başvurucuya ödenen emekli alığı üzerinde sınırlı bir
sonuç doğurduğu, bu çerçevede yukarıda ifade edilen zorlayıcı nitelikte kamu
yararı amacına dayanan düzenlemenin, başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir
yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin
orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
66. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35 maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
3/2/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.