TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DAĞLI TURİZM İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET LTD.
ŞTİ.
|
BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2013/6181)
|
Karar Tarihi: 3/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma KARAMAN ODABAŞI
|
Basvurucu
|
:
|
Dağlı Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet ERGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle 22/11/2001
tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi
kapsamında Hazine aleyhine açılan tazminat davasında hükmedilen tazminatın
taşınmazın rayiç değeri dikkate alınmaksızın hesaplanması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul ili Ümraniye ilçesi Sarıgazi Mahallesi
218 parsel sayılı taşınmazın ifraz görmesi sonucu oluşan Teraziler mevkii 1
pafta 717 parsel sayılı 15.775 metrekare büyüklüğündeki taşınmazın 9819/32306
hissesini M.A.dan 18/5/1998 tarihinde satın alarak
tapuda adına tescil ettirmiştir.
8. Anılan taşınmaz 1999 yılında başka parsellerle birlikte imar
uygulamasına tabi tutulmuştur. İmar uygulaması sırasında ifraz görmeden önce
218 parsel sayılı taşınmazda 5/6 hisse sahibi olan M.A.nın 1971 ve 1972 yıllarında çeşitli tarihlerde bir
kısım hissesini satmış olduğu ve M.A.nın kalan hisse
miktarı 1940/32306 olmasına rağmen tapu sicil memurlarının yanlış hesaplamaları
sebebiyle kalan hissenin 16144/32306 olarak gösterildiği tespit edilmiştir.
Sicilin doğru tutulması hâlinde M.A.nın
davacıya hisse satışı yaptığı tarihte 1940/32306 hissesinin kalacağı ve ancak
bu hissenin satışa konu olabileceği değerlendirilerek imar uygulamasında fazla
hisseler düzeltilmiş ve gerçek hisse miktarı üzerinden başvurucuya düşen kısmın
bedeli, kendisine ödenmiştir.
9. Başvurucu, satış sözleşmesi ve tapu kayıtlarına göre maliki
olduğu 4796 m2 taşınmazının imar uygulaması sırasında anlaşılan tapu memurunun
hatalı işlemi sebebiyle ortaklık düzenleme payının da kesilmesinden sonra
156,15 metrekareye düşürülmesi ve 4.594 metrekarelik kısmın yok edilmesi
sebebiyle 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince
tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devletin sorumlu olduğu
gerekçesiyle 5/12/2007 tarihinde Hazine aleyhine Ümraniye 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 8.000 TL'nin faiziyle birlikte tahsili amacıyla tazminat davası
açmıştır.
10. Mahkemenin 28/12/2010 tarihli ve E.2007/695, K.2010/611
sayılı kararıyla talebe bağlı kalınarak davanın kabulüne, başvurucunun fazlaya
ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
".... Davacının zararı, 717 parselde tüm
hissesini kendisine satan M.A.nın,
daha önce 3. şahıslara yaptığı 6 adet satışta, satışa konu hisselerin ana
hisseden düşülürken tapu elemanlarınca yanlış hesaplanmasından
kaynaklanmaktadır. Böylece, M.A.nın
gerçekte kendisine kalan hisse daha az iken, hesap hatası ile oluşan hisseye
aldanarak, kağıt üzerinde 4.794,60 m2 lik hisse
aldığını zannederken, esasen 947,30 m2 ye isabet eden bir hisse satın almış;
dolayısı ile 4.794,60 m2 için yaptığı 800,00 TL ödemenin büyük bir bölümü,
sicilin hatalı tutulmasından ötürü fazla ödeme şeklinde gerçekleşmiştir. Tapu
memurlarının, anlatılan bu hatası TMK 1007 madde kapsamında olan bir hata olup,
davacının uğradığı zararın, davalıca tazminini gerektirmektedir. Elbette bu
tazminden sonra, hazinenin ödediği bedeli M.A.ya rücu imkanı vardır. Bu zararın miktarı
konusunda, alınan raporlardan Bilirkişi M.G.nin
04/10/2010 tarihli raporunda 3. olasılık şeklinde yapılan hesaplama kabule
şayan bulunmuştur. Buna göre, davacının tapuya göre satın aldığı 4.794,60 m2
yerine, esasen 947,30 m2 yer aldığı ve imar uygulamasında gerçekte aldığı yere
göre işlem yapıldığı nedeniyle, ödediği 800,00 TL' den 766,63 TL' si fazla
ödemedir. Bu bedelin dava tarihinde denkleştirici
adalet gereği ulaştığı değer 9.262,56 TL olduğundan, bu bedel nazara alınarak
hüküm kurulmuştur.
..."
11. Karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 3/5/2012 tarihli ve
E.2011/4981, K.2012/7871 sayılı ilamı ile onanmıştır.
12. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 16/1/2013 tarihli ve
E.2012/16090, K.2013/324 sayılı ilamı ile davacının satış sözleşmesi uyarınca
kendisine satış yapan kişiye karşı da dava açabileceği gerekçesi eklenmek
suretiyle reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 8/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder.”
16. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 74. maddesi şöyledir:
"Kanunu Medeni ile muayyen hükümler
mahfuz olmak üzere hâkim her iki tarafın iddia ve müdafaalariyle
mukayyet olup ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez. Tahakkuk
edecek hale göre talepten noksan ile hüküm caizdir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, tapu sicilinin hatalı tutulması sebebiyle 4721
sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında açılan
tazminat davasında taşınmazın rayiç değeri dikkate alınarak hesaplama yapılması
gerekirken denkleştirici adalet ilkesinden hareketle
cüzi bir tazminata hükmedildiğini, taşınmazın değeri ile orantılı makul bir
tazminat ödenmemesi nedeniylemülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
20. 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem
veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
22. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
23. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
24. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar,
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
25. Öte yandan mülga 1086 sayılı Kanun'un 74. maddesi uyarınca
mahkemelerce davacının talebi dışında talepten fazlaya veya başka bir şeye
hükmedilemeyeceği gibi davacı tarafından talep konusu yapılmayan veya davalı
tarafından karşılık dava ile talep edilmeyen bir hususta resen karar verilemez
(Bayram Gök, § 21).
26. Başvuru konusu olayda 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında tazminat davası açan başvurucu, dava
dilekçesinde dava değerini 8.000 TL olarak göstermiş ve fazlaya ilişkin talep
ve dava haklarını saklı tutarak 8.000 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece zarar tutarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve
hükme esas alınan 4/10/2010 tarihli bilirkişi raporunda rayiç bedel esası ve denkleştirici adalet ilkelerine göre ayrı ayrı hesaplamalar
yapılmıştır. Mahkeme kararındadenkleştirici adalet
ilkesi kapsamında yapılan tazminat hesabı kabul edilerek 9.262,56 TL bedel
dikkate alınmak suretiyle hüküm kurulduğu belirtilerek davanın kabulüne,
taleple bağlılık ilkesi gereğince 8.000 TL'nin faiziyle birlikte davalıdan
tahsiline, davacının 1.262,56 TL yönünden dava hakkının saklı tutulmasına karar
verilmiştir.
27. Başvurucu, tazminatın tamamı hakkında dava açma imkânı olmasına
rağmen fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak tazminatın yalnızca belli bir
bölümü için dava açmıştır. 4/10/2010 tarihli bilirkişi raporunun alınmasından
sonra 23/11/2010 tarihli celsede başvurucu vekilince davanın ıslahı için süre
verilmesi talep edilmiş ise de 28/12/2010 tarihli celsede davanın ıslah
edilmediği belirtilmiş, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak karar verilmesi
istenmiştir. İlk Derece Mahkemesince aynı celsede, 1086 sayılı mülga Kanun'un
74. maddesi kapsamında taleple bağlılık ilkesi gereğince davanın kabulüne ve
dava konusu edilmeyen fazlaya ilişkin kısım yönünden dava hakkının saklı
tutulmasına karar verilmiştir.
28. Taleple bağlılık ilkesi gereğince davanın konusunu belirleme
yetkisine sahip olan başvurucu, iradesini iddia ettiği tazminatın yalnızca bir
bölümü hakkında dava açmak yönünde kullanarak kısmi talepte bulunmuş; fazlaya
ilişkin haklarını ise saklı tutmuştur. Bu bakımdan başvuruya konu dava,
yalnızca 8.000 TL tazminatın tahsili istemine ilişkin olup başvurucunun bu iradesi
doğrultusunda dava tam kabul ile sonuçlanmıştır. Başvurucunun saklı tuttuğu
fazlaya ilişkin hakları kapsamında yeni bir dava açıp açmadığı başvuru dosyası
kapsamından anlaşılamadığı gibi bu yönde bir iddia da bulunmamaktadır.
29. Başvurucunun, tazminatın yalnızca belli bir kısmı için dava
açmasından sonra kural olarak saklı tuttuğu geri kalan kısmı için yeni bir dava
açması mümkündür. Taşınmazın değeri ile orantılı bir tazminata hükmedilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası ise tazminatın yanlızca belli bir kısmının talep edildiği başvuru konusu
davadan ziyade, bu davadan sonra tazminatın geri kalan kısmı için açılması
muhtemel yeni davanın konusu ile doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan başvuruya
konu iddiaların tazminatın geri kalan bölümünün tahsili amacıyla usulüne uygun
olarak açılacak olan davada değerlendirilmeden başvuruya ilişkin yargısal
yolların tüketildiğinden söz edilemez.
30. Açıklanan nedenlerle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.