TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İHSAN MALKARA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1881)
Karar Tarihi: 15/10/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
İhsan MALKARA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tazminat ve tasarrufun iptali talebiyle açtığı iki ayrı davada makul sürede yargılama yapılmadığını, tazminat davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin kaldırılması suretiyle alacağını tahsil imkânını kaybettiğini, ayrıca tedbirin kaldırılması akabinde satılan taşınmazlara ilişkin olarak açtığı tasarrufun iptali davasının reddine ilişkin kararın yanlış hukuki değerlendirmeye dayalı olarak verildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma, hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/3/2013 tarihinde Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 11/8/2014 tarihli yazısı ile, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından 10/10/2001 tarihinde, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2001/769 sayılı dosyası üzerinde, bir limited şirket aleyhinde taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi temelinde tazminat davası açılmıştır.
8. Mahkemenin 1/11/2001 tarihli kararı ile, davalıya ait iki adet taşınmazın tapu kaydı üzerine, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
9. Mahkemenin 28/3/2002 tarih ve E.2001/769, K.2002/138 sayılı kararı ile, alacağın zamanaşımına uğradığından bahisle davanın reddine hükmedilmiştir.
10. Mahkemenin Bakırköy 1. Bölge Tapu sicil Müdürlüğüne hitaben yazdığı 22/11/2002 tarihli müzekkeresi ile, Mahkemece verilen 1/11/2001 tarihli tedbir kararının kaldırıldığı bildirilerek, karar gereği işlem yapılması talep edilmiştir.
11. Karar temyiz edilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 15/5/2003 tarih ve E.2003/2292, K.2003/2598 sayılı kararı ile bozulmuştur.
12. Bozma sonrası dosyanın Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sırasına kaydı yapılmış olup, Mahkemece belirtilen esas üzerinden verilen 25/3/2014 tarihli karar temyiz edilmekle dava hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdesttir.
13. Yukarıda belirtilen sürecin yanı sıra, başvurucu tarafından ilk davanın davalısı olan şirket ve bir üçüncü kişi aleyhinde, 13/1/2004 tarihinde Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/17 sayılı dosyası üzerinde tasarrufun iptali davası açılmıştır.
14. Mahkemenin 28/4/2005 tarih ve E.2004/17, K.2005/114 sayılı kararı ile, davanın reddine hükmedilmiştir.
15. Karar temyiz edilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 20/11/2006 tarih ve E.2005/5550, K.2006/6677 sayılı kararı ile bozulmuştur.
16. Bozma sonrası Mahkemenin E.2007/169 sırasına kaydı yapılmış olan davanın yargılaması neticesinde, Mahkemenin 10/9/2009 tarih ve E.2007/169, K.2009/355 sayılı kararı ile, davanın reddine hükmedilmiştir.
17. Karar temyiz edilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 6/7/2010 tarih ve E.2010/1479, K.2010/5227 sayılı kararı ile bozulmuştur.
18. Bozma sonrası Mahkemenin E.2011/250 sırasına kaydı yapılmış olan dosyada, Mahkemenin 13/9/2011 tarih ve E.2011/250, K.2011/364 sayılı kararı ile, davanın reddine hükmedilmiştir.
19. Karar temyiz edilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 11/4/2012 tarih ve E.2012/822, K.2012/4531 sayılı kararı ile onanmıştır.
20. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 20/12/2012 tarih ve E.2012/14829, K.2012/14489 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı başvurucuya 12/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu tarafından 5/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. ve 389 ilâ 399. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/3/2013 tarih ve 2013/1881 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, tazminat ve tasarrufun iptali talebiyle açtığı iki ayrı davada makul sürede yargılama yapılmadığını, ayrıca tazminat davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin kaldırılması suretiyle alacağını tahsil imkânının ortadan kaldırıldığını, tedbir kararının kaldırılması akabinde ilgili taşınmazın devrini müteakip açtığı tasarrufun iptali davasının da reddedildiğini, tasarrufun iptali davasının reddine ilişkin kararın yanlış hukuki değerlendirmeye dayalı olarak verildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma, hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
25. Başvurucu tarafından, açtığı iki ayrı hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmadığı belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucu, tazminat davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin kaldırılması suretiyle alacağını tahsil imkânının ortadan kaldırıldığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, § 19, 20, 12/2/2013; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
28. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından davalı şirket ile aralarında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı ancak, davalı şirket tarafından inşaatın sözleşme şartlarına uygun olarak yapılıp teslim edilmediği belirtilerek, kira kaybından dolayı tazminat talebinde bulunulduğu, Mahkemenin 1/11/2001 tarihli kararı ile, davalıya ait iki adet taşınmazın tapu kaydı üzerine, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiği, Mahkemenin 28/3/2002 tarih ve E.2001/769, K.2002/138 sayılı kararı ile alacağın zamanaşımına uğradığından bahisle davanın reddine hükmedilmesi akabinde, Bakırköy 1. Bölge Tapu sicil Müdürlüğüne hitaben yazılan 22/11/2002 tarihli müzekkere ile, Mahkemece verilen 1/11/2001 tarihli tedbir kararının kaldırıldığı bildirilerek, karar gereği işlem yapılmasının talep edildiği, ilk derece mahkemesi hükmünün temyiz incelemesi neticesinde bozulmasını müteakip yapılan yargılama sonucunda verilen 25/3/2014 tarihli hükmün temyiz edildiği ve davanın hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdest olduğu görülmektedir. Başvurucu tarafından, tedbirin kaldırılması suretiyle alacağının tahsil imkânının ortadan kaldırıldığı ve bu suretle mülkiyet hakkının ihlal edildiği belirtilmekle birlikte, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunmaya değer bir hukuki menfaatinin var olup olmadığı söz konusu yargılama süreci neticesinde belirlenecektir. İhtiyati tedbir kararı yargılama faaliyeti neticesinde hükmedilmesi muhtemel olan alacakların tahsilini güvence altına almak amacıyla da öngörülebilmekle beraber, söz konusu yargılama sürecinin hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdest olduğu nazara alındığında, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değildir. Söz konusu iddiaya ilişkin hukuki uyuşmazlığın temyiz mercii önünde derdest olduğu ve henüz uyuşmazlığın esasına dair kesin bir karar verilmediği görülmekle, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için, kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmemiş olduğu anlaşılmaktadır (B. No: 2013/7740, 8/5/2014, §§ 26-35).
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
30. Başvurucu, açtığı tazminat davasında verilen tedbir kararının kaldırılması üzerine ilgili taşınmazın devrini müteakip açtığı tasarrufun iptali davasının yanlış hukuki değerlendirmeye dayalı olarak reddedildiğini, bu suretle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
32. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
34. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
35. Başvurucu tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde açtığı tasarrufun iptali davasının reddedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama evrakının tetkikinden, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gerekli inceleme ve tahkikatların yaptırıldığı ve taraflarca ibraz edilen belge ve deliller kapsamında, davaya konu takipli borcun ödenmiş olması ve aciz halinin bu suretle ortadan kalkmış olmasına istinaden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği ve derece mahkemelerinin belirtilen husustaki kararında açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası olarak değerlendirilebilecek bir bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, açtığı tazminat ve tasarrufun iptali davalarının makul sürede sonuçlandırılmamış olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, söz konusu yargılama süreçlerinin Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası ile Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılamalara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
38. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, asliye hukuk mahkemeleri nezdinde görülen tazminat ve tasarrufun iptali davalarının söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetlerinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan yargılamalar olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama açısından 10/10/2001, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama açısından ise 13/1/2004 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu çerçevede, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası kapsamında verilen kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiği görülmekle, söz konusu yargılama açısından sürenin bitiş tarihi karar düzeltme talebinin reddine dair, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin E.2012/14829, K.2012/14489 sayılı ilam tarihi olan 20/12/2012 tarihidir. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama faaliyetinin ise hâlihazırda ilk derece mahkemesi nezdinde derdest olduğu görülmektedir.
43. Başvuruya konu yargılama süreçlerinin incelenmesinde, başvurucu tarafından verilen 10/10/2001 havale tarihli dilekçe üzerine Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2001/769 sırasına kayden yargılamasına başlanılan tazminat davasında, uyuşmazlığın ilk derece mahkemesince 28/3/2002 tarihinde karara bağlandığı, temyiz edilen hükmün bozulması üzerine Mahkemenin E.2003/735 sırası üzerinde yürütülen yargılamada ilk derece mahkemesi tarafından 25/3/2014 tarihinde başvurucunun davasının kısmen kabulüne hükmedildiği ve davanın hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdest olduğu görülmektedir.
44. Başvurucu tarafından 13/1/2004 tarihinde açılan ve Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/17 sırasına kayden yürütülen tasarrufun iptali davasında ise, ilk derece mahkemesi tarafından verilen iki kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, ilgili Mahkeme tarafından E.2011/250 sayılı dosya üzerinde verilen 16/5/2011 tarihli kararın ise temyizen onandığı ve karar düzeltme talebinin reddi ile 20/12/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
45. İlgili yargılama evraklarının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama süreçlerinin asliye hukuk mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi yargılama faaliyetlerinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 21).
46. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64), başvuruya konu davalarda yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamaların karmaşık olduğunu ortaya koymamakta ve yargılamalara bütün olarak bakıldığında, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık on üç yıllık ve Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık sekiz yıllık yargılama süreçlerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle, belirtilen her iki yargılama süreci açısından başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu, 500.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
49. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süreleri nazara alındığında, yargılama faaliyetlerinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık on üç yıllık yargılama faaliyeti açısından takdiren 13.300,00 TL, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık sekiz yıllık yargılama süreci açısından takdiren 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvuruya konu yargılamalardan Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama faaliyetinin yaklaşık on üç yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Başvuruya konu her iki yargılama süreci açısından Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama faaliyeti açısından 13.300,00 TL, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama süreci açısından 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.