TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İHSAN MALKARA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1881)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan MALKARA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tazminat ve
tasarrufun iptali talebiyle açtığı iki ayrı davada makul sürede yargılama
yapılmadığını, tazminat davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin
kaldırılması suretiyle alacağını tahsil imkânını kaybettiğini, ayrıca tedbirin
kaldırılması akabinde satılan taşınmazlara ilişkin olarak açtığı tasarrufun
iptali davasının reddine ilişkin kararın yanlış hukuki değerlendirmeye dayalı
olarak verildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma, hakkaniyete uygun
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin
tespitiyle uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/3/2013
tarihinde Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 11/8/2014 tarihli yazısı ile,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından 10/10/2001 tarihinde, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2001/769 sayılı dosyası üzerinde, bir limited
şirket aleyhinde taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi temelinde
tazminat davası açılmıştır.
8. Mahkemenin 1/11/2001 tarihli
kararı ile, davalıya ait iki adet taşınmazın tapu
kaydı üzerine, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir
konulmasına karar verilmiştir.
9. Mahkemenin 28/3/2002 tarih
ve E.2001/769, K.2002/138 sayılı kararı ile, alacağın
zamanaşımına uğradığından bahisle davanın reddine hükmedilmiştir.
10. Mahkemenin Bakırköy 1. Bölge
Tapu sicil Müdürlüğüne hitaben yazdığı 22/11/2002 tarihli müzekkeresi ile, Mahkemece verilen 1/11/2001 tarihli tedbir kararının
kaldırıldığı bildirilerek, karar gereği işlem yapılması talep edilmiştir.
11. Karar temyiz edilmekle
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 15/5/2003 tarih ve
E.2003/2292, K.2003/2598 sayılı kararı ile bozulmuştur.
12. Bozma sonrası dosyanın
Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sırasına kaydı yapılmış olup,
Mahkemece belirtilen esas üzerinden verilen 25/3/2014
tarihli karar temyiz edilmekle dava hâlihazırda temyiz mercii nezdinde
derdesttir.
13. Yukarıda belirtilen sürecin
yanı sıra, başvurucu tarafından ilk davanın davalısı olan şirket ve bir üçüncü
kişi aleyhinde, 13/1/2004 tarihinde Bakırköy 5. Asliye
Hukuk Mahkemesinin E.2004/17 sayılı dosyası üzerinde tasarrufun iptali davası
açılmıştır.
14. Mahkemenin 28/4/2005 tarih
ve E.2004/17, K.2005/114 sayılı kararı ile, davanın
reddine hükmedilmiştir.
15. Karar temyiz edilmekle
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 20/11/2006 tarih ve
E.2005/5550, K.2006/6677 sayılı kararı ile bozulmuştur.
16. Bozma sonrası Mahkemenin
E.2007/169 sırasına kaydı yapılmış olan davanın yargılaması neticesinde, Mahkemenin
10/9/2009 tarih ve E.2007/169, K.2009/355 sayılı kararı ile,
davanın reddine hükmedilmiştir.
17. Karar temyiz edilmekle
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 6/7/2010 tarih ve
E.2010/1479, K.2010/5227 sayılı kararı ile bozulmuştur.
18. Bozma sonrası Mahkemenin
E.2011/250 sırasına kaydı yapılmış olan dosyada, Mahkemenin 13/9/2011 tarih ve
E.2011/250, K.2011/364 sayılı kararı ile, davanın
reddine hükmedilmiştir.
19. Karar temyiz edilmekle
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 11/4/2012 tarih ve
E.2012/822, K.2012/4531 sayılı kararı ile onanmıştır.
20. Karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 20/12/2012 tarih ve E.2012/14829,
K.2012/14489 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı başvurucuya 12/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu tarafından 5/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
22. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 30. ve 389 ilâ 399. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
5/3/2013 tarih ve 2013/1881 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, tazminat ve
tasarrufun iptali talebiyle açtığı iki ayrı davada makul sürede yargılama
yapılmadığını, ayrıca tazminat davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin
kaldırılması suretiyle alacağını tahsil imkânının ortadan kaldırıldığını,
tedbir kararının kaldırılması akabinde ilgili taşınmazın devrini müteakip
açtığı tasarrufun iptali davasının da reddedildiğini, tasarrufun iptali
davasının reddine ilişkin kararın yanlış hukuki değerlendirmeye dayalı olarak
verildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma, hakkaniyete uygun yargılanma
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
i. Yargılama
Süresinin Makul Olmadığı İddiası
25. Başvurucu tarafından, açtığı
iki ayrı hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmadığı belirtilerek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile
eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Mülkiyet
Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucu, tazminat
davasında davalı taşınmazlarına konulan tedbirin kaldırılması suretiyle
alacağını tahsil imkânının ortadan kaldırıldığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası
ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel
başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini
öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, § 19, 20, 12/2/2013; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
28. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından davalı şirket ile aralarında kat karşılığı inşaat
sözleşmesi yapıldığı ancak, davalı şirket tarafından inşaatın sözleşme şartlarına
uygun olarak yapılıp teslim edilmediği belirtilerek, kira kaybından dolayı
tazminat talebinde bulunulduğu, Mahkemenin 1/11/2001 tarihli kararı ile, davalıya ait iki adet taşınmazın tapu kaydı üzerine,
üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına karar
verildiği, Mahkemenin 28/3/2002 tarih ve E.2001/769, K.2002/138 sayılı kararı
ile alacağın zamanaşımına uğradığından bahisle davanın reddine hükmedilmesi
akabinde, Bakırköy 1. Bölge Tapu sicil Müdürlüğüne hitaben yazılan 22/11/2002
tarihli müzekkere ile, Mahkemece verilen 1/11/2001 tarihli tedbir kararının
kaldırıldığı bildirilerek, karar gereği işlem yapılmasının talep edildiği, ilk
derece mahkemesi hükmünün temyiz incelemesi neticesinde bozulmasını müteakip
yapılan yargılama sonucunda verilen 25/3/2014 tarihli hükmün temyiz edildiği ve
davanın hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdest olduğu görülmektedir.
Başvurucu tarafından, tedbirin kaldırılması suretiyle alacağının tahsil
imkânının ortadan kaldırıldığı ve bu suretle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
belirtilmekle birlikte, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında
korunmaya değer bir hukuki menfaatinin var olup olmadığı söz konusu yargılama
süreci neticesinde belirlenecektir. İhtiyati tedbir kararı yargılama faaliyeti
neticesinde hükmedilmesi muhtemel olan alacakların tahsilini güvence altına
almak amacıyla da öngörülebilmekle beraber, söz konusu yargılama sürecinin
hâlihazırda temyiz mercii nezdinde derdest olduğu nazara alındığında, ihtiyati
tedbir kararının kaldırılması suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddianın bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değildir. Söz
konusu iddiaya ilişkin hukuki uyuşmazlığın temyiz mercii önünde derdest olduğu
ve henüz uyuşmazlığın esasına dair kesin bir karar verilmediği görülmekle,
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için, kanunda
öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmemiş
olduğu anlaşılmaktadır (B. No: 2013/7740, 8/5/2014, §§
26-35).
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak kanunen
öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
“başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
30. Başvurucu, açtığı tazminat
davasında verilen tedbir kararının kaldırılması üzerine ilgili taşınmazın
devrini müteakip açtığı tasarrufun iptali davasının yanlış hukuki
değerlendirmeye dayalı olarak reddedildiğini, bu suretle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
32. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir
mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir
temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
34. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun
tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça
keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin
kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele
alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça
keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013,
§§ 25-26).
35. Başvurucu tarafından, maddi
vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde açtığı tasarrufun iptali
davasının reddedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin
hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup,
başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya
konu yargılama evrakının tetkikinden, tarafların iddia ve savunmaları
doğrultusunda gerekli inceleme ve tahkikatların yaptırıldığı ve taraflarca
ibraz edilen belge ve deliller kapsamında, davaya konu takipli borcun ödenmiş
olması ve aciz halinin bu suretle ortadan kalkmış olmasına istinaden konusuz
kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği ve
derece mahkemelerinin belirtilen husustaki kararında açıkça keyfilik veya bariz
takdir hatası olarak değerlendirilebilecek bir bulguya da rastlanmadığı
anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir
takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
37. Başvurucu, açtığı tazminat
ve tasarrufun iptali davalarının makul sürede sonuçlandırılmamış olduğunu
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, söz konusu
yargılama süreçlerinin Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı
dosyası ile Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası
üzerinde yürütülen yargılamalara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
38. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, asliye hukuk mahkemeleri nezdinde görülen tazminat ve tasarrufun iptali
davalarının söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetlerinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan yargılamalar olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Bakırköy 8. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama açısından 10/10/2001, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250
sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama açısından ise 13/1/2004 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı
sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak
sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu çerçevede, Bakırköy 5.
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250 sayılı dosyası kapsamında verilen kararın
temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiği görülmekle, söz
konusu yargılama açısından sürenin bitiş tarihi karar düzeltme talebinin
reddine dair, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin E.2012/14829, K.2012/14489 sayılı
ilam tarihi olan 20/12/2012 tarihidir. Bakırköy 8.
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen
yargılama faaliyetinin ise hâlihazırda ilk derece mahkemesi nezdinde derdest
olduğu görülmektedir.
43. Başvuruya konu yargılama
süreçlerinin incelenmesinde, başvurucu tarafından verilen 10/10/2001
havale tarihli dilekçe üzerine Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2001/769
sırasına kayden yargılamasına başlanılan tazminat
davasında, uyuşmazlığın ilk derece mahkemesince 28/3/2002 tarihinde karara
bağlandığı, temyiz edilen hükmün bozulması üzerine Mahkemenin E.2003/735 sırası
üzerinde yürütülen yargılamada ilk derece mahkemesi tarafından 25/3/2014 tarihinde
başvurucunun davasının kısmen kabulüne hükmedildiği ve davanın hâlihazırda
temyiz mercii nezdinde derdest olduğu görülmektedir.
44. Başvurucu tarafından 13/1/2004 tarihinde açılan ve Bakırköy 5. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2004/17 sırasına kayden yürütülen
tasarrufun iptali davasında ise, ilk derece mahkemesi tarafından verilen iki
kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, ilgili Mahkeme tarafından
E.2011/250 sayılı dosya üzerinde verilen 16/5/2011 tarihli kararın ise temyizen onandığı ve karar düzeltme talebinin reddi ile
20/12/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
45. İlgili yargılama
evraklarının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama süreçlerinin asliye
hukuk mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi yargılama
faaliyetlerinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 21).
46. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64),
başvuruya konu davalarda yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası
gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamaların karmaşık
olduğunu ortaya koymamakta ve yargılamalara bütün olarak bakıldığında, Bakırköy
8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen
yaklaşık on üç yıllık ve Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/250
sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık sekiz yıllık yargılama süreçlerinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle,
belirtilen her iki yargılama süreci açısından başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu, 500.000,00 TL
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
49. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süreleri nazara alındığında, yargılama
faaliyetlerinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında başvurucuya, Bakırköy 8. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık on üç yıllık
yargılama faaliyeti açısından takdiren 13.300,00 TL, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yaklaşık sekiz yıllık yargılama
süreci açısından takdiren 5.850,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvuruya konu
yargılamalardan Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735 sayılı dosyası
üzerinde yürütülen yargılama faaliyetinin yaklaşık on üç yıldır devam ettiği ve
bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal
bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete
ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4.
Başvuruya konu her iki yargılama süreci açısından Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/735
sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama faaliyeti açısından 13.300,00 TL, Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2011/250 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama süreci açısından
5.850,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.