logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Oğuz Tiftikçier [1.B.], B. No: 2013/2091, 4/11/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OĞUZ TİFTİKÇİER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2091)

 

Karar Tarihi: 4/11/2015

R.G. Tarih ve Sayı: 22/12/2015-29570

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Oğuz TİFTİKÇİER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine rağmen hukuk mahkemesinin, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü varmış gibi değerlendirme yaparak karar vermesi nedeniyle masumiyet karinesinin; mahkemece delillerin hatalı değerlendirilerek ret kararı verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği 10/11/2014 tarihinde görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 23/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 30/1/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü Edremit İlçe İşletme Başmühendisliği emrinde işçi statüsüyle Başteknisyen olarak çalışmakta iken irtikap suçundan hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 17/3/2006 tarihinde tutuklanmış, akabinde Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin E.2006/201 sayılı dosyasında dava açılmıştır.

9. Mahkeme 6/6/2006 tarihli ve K.2006/277 sayılı kararı ile başvurucuyu, görevi kötüye kullanma suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırmıştır.

10. Bu arada başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmış, İşyeri Disiplin Kurulunun 23/6/2006 tarihli ve 5 sayılı kararı ile başvurucunun rüşvet almak suçundan yargılanarak görevi kötüye kullanma suçundan hüküm giydiği belirtilmiş, 11. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin (TİS) 26. maddesindeki rüşvet almak ve vermek suçuna kıyasen iş akdi sona erdirilmiştir.

11. Başvurucunun karara yaptığı itiraz, TEDAŞ Genel Müdürlüğü İşçi Merkez Disiplin Kurulunun 9/8/2006 tarihli ve 103 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

12. Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararı temyiz edilmiş, Yargıtay 5. Ceza Dairesi 9/1/2012 tarihli ve E.2008/20, K.2012/5 sayılı ilamı ile sanığın görevi kötüye kullanmaya teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.

13. Bozma üzerine dosya Mahkemenin 2012/108 esasına kaydedilmiş; Mahkeme, 22/5/2012 tarihli ve K.2012/239 sayılı kararla başvurucunun görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüsten, “iki ay on beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş, karar itiraz edilmeden 15/6/2012 tarihinde kesinleşmiştir.

14. Başvurucu, işe iadesine karar verilmesi istemiyle Bursa 3. İş Mahkemesine dava açmış; Mahkeme, 13/9/2012 tarihli ve E.2007/920, K.2012/639 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir.

15. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14/12/2012 tarihli ve E.2012/27846, K.2012/28364 sayılı ilamıyla onanmıştır.

16. Onama ilamı 21/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 20/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesi şöyledir:

“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”

18. 4857 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.

Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

…”

19. 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/3/2013 tarihli ve 2013/2091 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs fiilinden verdiği 2 ay 15 gün hapis cezasıyla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdiğini, işe iadesi istemiyle Bursa 3. İş Mahkemesine açtığı davada Mahkemenin, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı varmış gibi suça konu eylemi sabit görerek davayı reddettiğini, disiplin soruşturmasında da Ceza Mahkemesi kararının sonucunun beklenmediğini, bu durumun masumiyet karinesini zedelediğini; Disiplin Kurulunun, iş akdi feshedilirken Ceza Mahkemesinin görevi kötüye kullanmak suçuna ilişkin yaptığı tespiti, rüşvet almak olarak değerlendirdiğini ve TİS’in disiplin cezaları cetvelinde yer alan 26. maddesine kıyasen ihraç cezası verildiğini, hâlbuki TİS’in 25. maddesi gereği bu suça teşebbüs eyleminin cezasının dört yevmiye kesintisi olduğunu, İş Mahkemesinin de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını dikkate almadığını, görevi kötüye kullanma suçunu yüz kızartıcı suç sayarak uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verdiğini ayrıca eylemi, 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması ve hırsızlık yapması durumunda iş akdi feshedilir hükmüne dayandırdığını, Mahkemenin bilirkişi inceleme talebini de reddettiğini belirterek Anayasa’nın 5., 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, Anayasa’nın 5. maddesinde yer alan hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ileri sürdüğü bu iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Başvurucu, görevi kötüye kullanmak suçuna teşebbüsten aldığı 2 ay 15 günlük ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, buna rağmen İş Mahkemesince kesinleşmiş mahkûmiyet kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak işe iade davasının reddedildiğini, Disiplin Kurulunun da Mahkeme kararı kesinleşmeden disiplin cezası verdiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Bakanlık, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği konusunda herhangi bir görüş bildirmemiştir.

25. Başvurucunun bu şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

26. Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

27. Başvurucu, işe iade davasını reddeden Bursa 3. İş Mahkemesinin gerekçesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ceza dosyasındaki olaylara dayanıldığını belirterek Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüşünde hukuk mahkemesinin ceza davasında başvuranın cezalandırılmasına ilişkin hükmün ceza tayini kısmına değil, eylemin sübutuna ilişkin kısmına dayanarak davayı reddettiği, esasen hukuk hâkiminin ceza mahkemelerinin sübuta yönelik vardıkları sonuçla bağlı olduğu, bu itibarla şikâyet incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

29. Başvurucu cevabında başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

30. Öncelikle bireysel başvuru incelemesinin, anayasal hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ile sınırlı bir inceleme olduğunun ve Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasındaki kural gereğince kanun yolu incelemesinde olduğu gibi kararın tüm yönleri ile ele alınarak eksiksiz bir hukuki denetim imkânı sağlamadığının hatırlanmasında yarar vardır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26). Bu çerçevede başvurucu hakkında tesis edilen fesih işleminin ve ardından başvurucunun açtığı işe iade davasına ilişkin yargılama sonucunda Bursa 3. İş Mahkemesi tarafından ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi, Mahkeme kararının tespit ve sonuçları bariz bir takdir hatası içermedikçe ve bu durum kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmadıkça bireysel başvuru incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde somut başvurunun, iş akdinin feshine ilişkin işlemde ve Mahkeme kararının gerekçesinde masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencenin ihlal edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 2/6/2014, § 70).

31. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”

32. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”

33. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

34. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için bu durumda masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır (Kürşat Eyol, § 27). Ancak suç isnadı mahkûmiyete dönüşse bile söz konusu mahkûmiyet hükmü hukuksal anlamda kesinleşmediği sürece masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü bu durumda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 34).

35. Öte yandan ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır (Kürşat Eyol, § 27).

36. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve uygulanabilirliğin etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilere, kamu görevlileri veya otoriteleri tarafından suçluymuş gibi muamele edilmesinin önlenmesi gerekir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da -hukuk, disiplin gibi- masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte -ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak- bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, § 36; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, 12/7/2013, §§ 92-105 ve 120-126).

37. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması, mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir (Panteleyenko/Ukrayna, B. No: 11901/02, 29/6/2006 § 70). Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmî yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azami dikkat edilmesi gerekir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 35).

38. Öte yandan ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında Ceza Mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde -delil yetersizliğine dayalı olsa bile- kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönündeki değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Uğur Ayyıldız, § 79).

39. Somut olay açısından öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurumunun hukuki niteliği ve doğurduğu sonuçların değerlendirilmesinde yarar vardır.

40. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine göre yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmektedir. Öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sayılmamaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, §20 ).

41. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden birisidir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, §21).

42. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından sadece kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. (Kürşat Eyol, §§ 28, 29).

43. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında açılan davada Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesi 6/6/2006 tarihli kararı ile başvurucunun; görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs eyleminden 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 9/1/2012 tarihli ilamı ile hükmü bozmuş, Mahkeme 22/5/2012 tarihli kararla görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüsten 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Ceza yargılaması sırasında başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmış, Ağır Ceza Mahkemesinin ilk kararının ardından hükmün kesinleşmesi beklenmeden İş yeri Disiplin Kurulunun 23/6/2006 tarihli kararı ile iş akdi sona erdirilmiştir. Disiplin Kurulu Kararının ilgili kısımları şöyledir:

“…

İşyeri Disiplin Kurulunun 23/6/2006 tarihinde yapılmış olan toplantıda, T.C. Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/1263 hz. sayılı yazısı ekinde gönderilen Oğuz Tiftikçier hakkında yürütülen soruşturma evrakları, adı geçenin savunması ile Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 6/6/2006 tarih ve 2006/201 Sayılı yargılama tutanağı incelenmiştir.

T.C. Edremit Cumhuriyet Başsavcılığınca Kuruma gönderilen soruşturma evraklarının incelenmesinde, Edremit 1. Sulh Ceza Mahkemesince hazırlanan tutuklama müzekkeresinde 16/3/2006 tarihinde rüşvet almaktan şüpheli Edremit İlçe İşletme Başmühendisliği emrinde 4857 sayılı Kanuna tabi ETİB Başteknisyeni olarak görev yapan Oğuz Tiftikçier’in CMK’nın 100. maddesi hükmüne göre aleyhindeki kuvvetli suç şüphesi ile tutuklanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/201 sayılı ve 6/6/2006 tarihli yargılama tutanağında ise Oğuz Tiftikçier’in eylemine görevde yetkisini kötüye kullanma niteliğinde olduğu, buna sgöre Türk Ceza Kanunu’nun 257/1. Maddesi gereği işleniş şekli kastının yoğunluğu suç konusunun önem ve değeri dikkate alınarak takdiren ve teşdiden iki yıl altı ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği bildirilmiştir.

Yukarıda bahsi geçen evraklar incelenmiş ve adı geçenin 11. Dönem İTİS’in 48. maddesinin altıncı fıkrası “yüz kızartıcı suçlar ile sabotaj, Devletin bölünmez bütünlüğüne, milli egemenliğe, genel ahlaka ve genel sağlığa, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı işlenen suçlardan hüküm giyenlerin hizmet akitleri fesh edilir ve bunlar cezanın ertelenmesi, paraya çevrilmesi veya affa uğraması hallerinde dahi hiçbir surette işe alınmazlar” maddesi ile beraber rüşvet almak suçu ile yargılanarak görevi kötüye kullanma suçuyla hüküm giymesinin Toplu İş Sözleşmesinin EK 6 Türkiye Elektrik Dağıtım Genel Müdürlmüğü Disiplin Cezaları başlıklı 26. maddesinde (rüşvet almak, rüşvet vermek ) kıyasen Oğuz Tiftikçier’in “İHRAÇ” cezası ile tecziyesine oyçokluğu ile karar verilmiştir.”

44. Bireysel başvuruya konu olan Bursa 3. İş Mahkemesinin ret kararının gerekçesi ise şöyledir:

“…

"Toplanan deliller değerlendirildiğinde; davacının, davalı şirkete ait Edremit İlçe Baş Mühendisliğinde teknisyen olarak çalıştığı sırada, dava dışı Hasan Tandoğan'ın tarımsal sulama aboneliğini usulsüz kullandığı ve bu hususun müfettişlerce tespit edildiğini, kendisine bu nedenle yüzelli milyar Türk lirası para cezası kesilmesi gerektiğini, 50.000,00 TL'nin müfettişlerce istendiğini, fakat bunu kendisinin yirmi milyar Türk lirasına düşürdüğünü söyleyerek bu miktar parayı dava dışı Hasan Tandoğan'dan istemesi ile ilgili olay hakkında Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/201 esas sayılı dosyası ile hakkında kamu dava açıldığı, yapılan yargılamalar sonunda davacının 22.05.2012 tarihli ve 2012/108 esas, 2012/239 karar sayılı ( bozmadan sonra yeni esas almıştır ) ilamı ile görevi kötüye kullanma teşebbüs suçundan TCK'nın 257/1. maddesi gereğine mahkûmiyetine karar verildiği, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmadığı için hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı tespit edilmiştir.

Hukuk Mahkemesi, Ceza mahkemesine konu olayla bağlıdır. Ceza mahkemesinin sonuca matuf hukuki nitelendirmeleri hukuk hâkimini de bağlamaz. Yani davacı hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı somut olayın varlığını bertaraf edici nitelikte değildir. Dolayısıyla somut olayın 4857 sayılı yasa ve taraflar arasında bağıtlanan TİS hükümleri çerçevesinde irdelenmesi ve sonuca gidilmesi gerekmektedir.

Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili ceza dosyası sureti ve ilamlar dosya içine celp edilmiş olup, davacının yukarıda açıklanan olay sonucu mahkûmiyetine karar verildiği, ancak ceza yasaları gereği hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı sabittir. Feshe dayanak olay, ceza davası dosyası ile doğrulanmıştır. Meydana gelen olay nedeniyle işveren ile Türkiye Enerji, Su ve Gaz işçileri Sendikası ile kamu işveren sendikaları arasında imzalanan 11. dönem TİS'in 48/6. maddesi gereğince disiplin kurulu kararı ile davacının iş akdi feshedilmiştir. 4857 sayılı yasanın 25/II-e maddesinde işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması ve hırsızlık yapması durumunda işverence iş akdi haklı olarak feshedilebilecektir. Somut olayda fesih 4857 sayılı yasanın 25/II-e maddesi hükümlerine uygun bulunmuş, davanın bu nedenle reddine karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

45. Disiplin Kurulu kararında yalnızca kesinleşmemiş Ceza Mahkemesi kararına atıfta bulunularak değerlendirme yapıldığı hatta bunun ötesine geçilerek Mahkemenin görevi kötüye kullanma suçu olarak nitelediği eylemin rüşvet suçu kapsamında değerlendirilerek iş akdinin sonlandırıldığı anlaşılmıştır.

46. Başvuru konusu Mahkemenin karar gerekçesinde geçen “Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili ceza dosyası sureti ve ilamlar dosya içine celp edilmiş olup, davacının yukarıda açıklanan olay sonucu mahkûmiyetine karar verildiği, ancak ceza yasaları gereği hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı sabittir. Feshe dayanak olay, ceza davası dosyası ile doğrulanmıştır.” ifadesi Mahkemenin Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet yönündeki tercihine atıf yaptığını göstermektedir. Mahkeme kararında kullanılan ifade ve değerlendirmeler dikkate alındığında Mahkemenin yalnızca ceza dosyası kapsamında verilen mahkûmiyet kararını esas aldığı, Ceza Mahkemesinin eyleme yönelik yaptığı tespite bağlı olarak olayın gerçekliğine kanaat getirdiği ve sonuca ulaştığı anlaşılmıştır. Mahkemenin; Ceza Mahkemesi kararındaki tespitten bağımsız, kendi görüşünü ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemediği, olay ve olgular hakkında yeni bir değerlendirme yapmadığı, dolayısıyla münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanarak nihai kararı tesis ettiği anlaşılmıştır.

47. Gerek disiplin soruşturması kararı gerekse bu soruşturma sonucuna göre gerçekleştirilen fesih işlemini denetleyen Mahkeme kararında yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin başvurucunun masumiyetini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Bursa 3. İş Mahkemesi kararının gerekçesinde Mahkemenin, olay ve olgulara yönelik yeni bir değerlendirme yapmaksızın başvurucu hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılamasındaki mahkûmiyet tespitine göre başvurucunun yargılamaya konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

49. Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

2. Başvurucunun Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında İleri Sürdüğü Diğer İhlal İddiaları

50. Başvurucu, Mahkemenin görevi kötüye kullanma suçunu yüz kızartıcı suç sayarak uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verdiğini ve eylemi, 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması ve hırsızlık yapması durumunda iş akdi feshedilir hükmüne dayandırdığını, hâlbuki görevi kötüye kullanma suçunun cezasının dört yevmiye kesintisi cezası olduğunu, Mahkemenin bilirkişi inceleme talebini de reddettiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Başvurucunun masumiyet karinesini ihlal iddiası hakkında yeniden yargılanma kararı verilmekle adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarla ilgili bu aşamada ayrıca değerlendirme yapılmamıştır.

3. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu, uğradığı zararlara karşılık 309.627,70 TL maddi ve 257.025,72 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

55. Başvurucunun tazminat taleplerine yönelik yeniden yargılanma kararı verildiğinden bu hususta karar verilmesine gerek görülmemiştir

56. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun, Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Nuri NECİPOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE, Nuri NECİPOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Bursa 3. İş Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 198,35 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

4/11/2015 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

Başvurucu, görevi kötüye kullanmak suçuna teşebbüsten aldığı 2 ay 15 günlük ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, buna rağmen İş Mahkemesince kesinleşmiş mahkûmiyet kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak işe iade davasının reddedildiğini belirterek, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince, “Kaçak elektrik tutanağı tutma yetkisine sahip olan sanığın, Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. Edremit İlçe Başmühendisliğinde teknisyen olarak görev yaptığı sırada, katılanın tarımsal sulama aboneliğini usulsüz kullandığını, bu hususun müfettişlerce tespit edildiğini, kendisine bu nedenle 150.000 lira ceza kesilmesi gerektiğini, ancak kendi sözünün geçtiğini, kendisi hakkında başlangıçta 50.000 liranın müfettişlerce istendiğini fakat istenen bu parayı kendisinin 20.000 liraya düşürdüğünü söyleyerek bu miktar parayı katılandan istediği, katılanın inanmadığı ve yapmış olduğu araştırma neticesinde usulsüz bir kullanımının olmadığını anlaması üzerine durumu Jandarmaya bildirdiği ve olay günü sanıkla katılanın karşılıklı bir araya gelerek katılanın sanığa 5.000 lirayı verip 15.000 lirayı da sonradan vereceğini belirtmek suretiyle hakkında işlem yapılmaması amacıyla konuşma yaptıkları ve bu konuşma sonrasında 5.000 liranın katılan tarafından sanığa verildiği, sanığın parayı aldıktan sonra kendi aracına binerek katılanın yanından ayrıldığı, ancak olaydan haberdar olan ve daha önceden gerekli önlemleri alan Jandarma görevlilerinin sanığın aracını durdurarak, araçta arama yaptıkları ve sanığın katılandan aldığı paraların araç içinde elde edildiği ve ikna suretiyle irtikap suçunun oluşmadığı anlaşılmış olup, anlatıldığı biçimde gerçekleşen eylemin, "görevi kötüye kullanmaya teşebbüs" niteliğinde olduğu kabul edilerek, buna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, sanık hakkında "görevi kötüye kullanma" suçunun tamamlandığı kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulması” doğru görülmemiş ve hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs fiilinden hüküm kurulmuş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

Başvurucunun açtığı işe iade davasında Bursa 3. İş Mahkemesi, “Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesine ait iddianame, yargıtay ilamı, gerekçeli karar evrakı, 2006 yılı TİS sureti celp edilmiştir.

Hukuk Mahkemesi, Ceza mahkemesine konu olayla bağlıdır. Ceza mahkemesinin sonuca matuf hukuki nitelendirmeleri hukuk hâkimini de bağlamaz. Yani davacı hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı somut olayın varlığını bertaraf edici nitelikte değildir. Dolayısıyla somut olayın 4857 sayılı yasa ve taraflar arasında bağıtlanan TİS hükümleri çerçevesinde irdelenmesi ve sonuca gidilmesi gerekmektedir.

Toplanan deliller değerlendirildiğinde; ... ... Feshe dayanak olay, ceza davası dosyası ile doğrulanmıştır. Meydana gelen olay nedeniyle işveren ile Türkiye Enerji, Su ve Gaz işçileri Sendikası ile kamu işveren sendikaları arasında imzalanan 11. dönem TİS'in 48/6. maddesi gereğince disiplin kurulu kararı ile davacının iş akdi feshedilmiştir. 4857 sayılı yasanın 25/II-e maddesinde işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması ve hırsızlık yapması durumunda işverence iş akdi haklı olarak feshedilebilecektir. Somut olayda fesih 4857 sayılı yasanın 25/II-e maddesi hükümlerine uygun bulunmuş, davanın bu nedenle reddine karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur” şeklinde gerekçe belirterek davanın reddine karar vermiştir.

İş Mahkemesi, iddianame, Yargıtay ilamı, gerekçeli karar evrakı, 2006 yılı TİS suretini celp ederek hüküm kurmuş, kararda ceza dosyasında suç teşkil eden fiil olduğunu belirtmemiş, ceza davasına konu olayın (maddi vakıanın) incelenen karar ve dosya ile doğrulandığını kabul etmiş, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II-e maddesini dikkate alarak, ceza dosyasındaki olayın 4857 sayılı Kanun'un 25/II-e maddesinde belirtilen işverenin güvenini kötüye kullanma durumunu oluşturduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

İş Mahkemesi başvurucu hakkındaki ceza davasına konu fiillere dayanıldığını belirtmektedir. Aynı olgu ve olaylar temelinde ceza yargılaması ve disiplin işlemleri yapılabilir. Burada önemli olan, İş Mahkemesince kullanılan dildir. Eğer İş Mahkemesi aynı fiillere dayanarak sonuca ulaşırken kişinin suçlu olduğunu açıkça söylemiyorsa veya ima etmiyorsa, sadece varılan sonucu aktarmak veya olay ve olgulara ilişkin yapılan tespitle yetiniyorsa bu takdirde masumiyet karinesi açısından bir sorun olmayacaktır. İş Mahkemesinin gerekçesine bakıldığında; Mahkeme, ceza mahkemesi kararına atıf yaparak ceza davasına konu olayın sabit olduğunu ifade ediyor, ancak suçluluğa ilişkin bir imada bulunmadan, olaydan hareketle bir sonuca varıyor. Ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının başvurucunun rızası dâhilinde alındığı ve bu karara itiraz edilmediği, böylelikle başvurucunun da ağır ceza mahkemesinin vicdani kanaatini kabullendiği göz önünde bulundurulduğunda, İş Mahkemesinin bunu dikkate almasının doğal olduğu, İş Mahkemesinin gerekçesinde kullandığı dil masumiyet karinesini ihlal edecek nitelikte olmadığı gibi, Mahkemece diğer hususlar (TİS, iddianame, Yargıtay ilamı) ve ceza davasındaki yalnızca “olay” dikkate alınarak, 4857 sayılı Kanun’un 25/II-e maddesinin değerlendirilmesi sonucu karar verildiği göz önüne alındığında, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği kanaatindeyim.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

 

Üye

Nuri NECİPOĞLU

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Oğuz Tiftikçier [1.B.], B. No: 2013/2091, 4/11/2015, § …)
   
Başvuru Adı OĞUZ TİFTİKÇİER
Başvuru No 2013/2091
Başvuru Tarihi 20/3/2013
Karar Tarihi 4/11/2015
Resmi Gazete Tarihi 22/12/2015 - 29570

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine rağmen hukuk mahkemesinin, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü varmış gibi değerlendirme yaparak karar vermesi nedeniyle masumiyet karinesinin; mahkemece delillerin hatalı değerlendirilerek ret kararı verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Masumiyet karinesi (Hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 20
21
25
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi