TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HEDİYE YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2100)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Hediye YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Bilal ÇALIŞIR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde
açtığı anonim şirket hissedarlığının tespiti ve tescili davasında usul ve
yasaya uygun yargılama yapılmadığını ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 10/12/2014 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, hissedarı olduğu
Özel Mersin Eğitim Öğretim Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin
genel kurulu tarafından hukuka aykırı olarak ortaklıktan çıkarıldığı,
şirketteki hisselerinin hukuka aykırı olarak H.M.İ.'ye
geçirildiği iddiasıyla 19/10/2007 tarihinde Mersin 2.
Asliye Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı davada hissedarlığının
tespitini ve ticaret siciline tescilini talep etmiştir.
8. Mahkemenin 14/10/2010 tarih ve E.2007/506, K.2010/267 sayılı kararıyla
başvurucunun davalı şirkete aynî sermaye olarak adına kayıtlı Mersin ili Tarsus
ilçesi 2. Bölge Konaklar köyü 373 parselde kayıtlı taşınmazını koyması
karşılığında şirketin diğer ortaklarından 4960 hisse almak suretiyle ortak
olmak istediği ve aralarında protokol imzalandığı, bu protokolün 5. maddesinde
açıkça yer alan "... Hediye Yıldırım'a
hisse devri, yönetim kuruluna alınması ve imza yetkisi verilmesi hususunda
genel kurulun yapılıp ticaret sicilinde tescili yapılmadığı takdirde taşınmazın
bugünkü değerinin iki katı değeri alınacak çeklere yazılıp şirket ortakları
aleyhine icra takibine geçilecektir. Hediye Yıldırım'ın
ortaklıktan çıkarılması halinde yine taşınmazın rayiç bedelinin iki katı kadar
çekler yazılmak suretiyle çekler icrai takibe
konulacaktır." şeklindeki düzenleme ile
tarafların anlaştığı, ancak başvurucunun protokole uyulmaması üzerine
protokoldeki 5. maddede öngörülen şartı işleterek takip yoluyla alacağını
tahsil ettiği, bu durumun başvurucu tarafından Tarsus 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan E.2006/90 sayılı tapu iptali ve tescil davasında verilen
karar ile sabit hale getirildiği, protokol uyarınca taşınmazın ortaklık için
aynî sermaye olarak kabulü ile karşılığında diğer ortaklardan hisse alma hususu
gerçekleşmediğinden başvurucunun seçimlik hak olarak protokolde öngörülen
çekleri icra takibine koyduğu ve satışı yapılan taşınmazın karşılığını aldığı,
başvurucunun bu seçimlik hakkını kullanmasının şirketteki paylarından
vazgeçmesini de kapsadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
9. Temyiz incelemesi sonucunda
ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2/7/2012 tarih ve
E.2011/4790, K.2012/11689 sayılı ilâmı ile İlk Derece Mahkemesinin kararı
onanmıştır.
10. Karar
düzeltme istemi aynı Dairenin 22/1/2013 tarih ve
E.2012/17806, K.2013/1347 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
11. Karar,
başvurucuya 1/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu,
26/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi
ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
14. 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı mülga
Türk Ticaret Kanunu'nun 381. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Aşağıda yazılı kimseler, kanun veya esas
mukavele hükümlerine ve bilhassa afaki iyi niyet esaslarına aykırı olan umumi
heyet kararları aleyhine, tarihlerinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin
bulunduğu yerdeki mahkemeye müracaatla iptal davası açabilirler:
1. Toplantıda hazır
bulunup da karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten veya reyini
kullanmasına haksız olarak müsaade edilmiyen yahut
toplantıya davetin usulü dairesinde yapılmadığını veyahut gündemin gereği gibi
ilan veya tebliğ edilmediğini yahut umumi heyet toplantısına iştirake
salahiyetli olmıyan kimselerin karara iştirak etmiş
bulunduklarını iddia eden pay sahipleri;
2. İdare
meclisi;
3. Kararların infazı
idare meclisi azalariyle murakıpların şahsi
mesuliyetlerini mucip olduğu takdirde bunların her biri.
İptal davasının
açılması keyfiyetiyle duruşmanın yapılacağı gün, idare heyeti tarafından usulen
ilan olunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
26/3/2013 tarih ve 2013/2100 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, kendisine ait
taşınmazı aynî sermeye olarak koyması sonucu %49 hisse ile ortağı olduğu
şirketin, bilgisi ve iradesi dışında olağanüstü olarak toplanan genel kurul
kararıyla hukuka aykırı olarak ortaklığından çıkarıldığını, olağanüstü genel
kurul toplantısı hakkında kendisine tebligat yapılmadığını, böylece alınan
kararlara itiraz etme imkanının elinden alındığını, hisselerinin H.M.İ'ye usulsüz bir şekilde devredildiğini, ilgili
kararların kanunen yok sayılması gerektiği iddiasıyla 19/10/2007
tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı
hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında usul ve yasaya
uygun yargılama yapılmadığını, anılan genel kurul kararının hukuka aykırı
olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı
şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasının reddedilmesinin
mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan
ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması
ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu
iddiaların tamamı adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
nitelendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki
iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
22. Başvuru konusu olayda
başvurucu, kendisine ait taşınmazı aynî sermeye olarak koyması sonucu %49 hisse
ile ortağı olduğu şirketin, bilgisi ve iradesi dışında olağanüstü olarak
toplanan genel kurul kararıyla hukuka aykırı olarak ortaklığından
çıkarıldığını, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye
Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı şirket hissedarlığının tespiti ve
ticaret siciline tescili davasında usul ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde
davada Mahkemece, tarafların dilekçeleri ve delilleri toplanmış, başvurucunun
27/9/1995 tarihli protokol uyarınca seçimlik hakkını çekleri icraya koyarak ve
devrederek kullandığı, bu durumun Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen
Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2006/90 sayılı tapu iptali ve tescil
davasında verilen karar ile sabit hale geldiği, protokol uyarınca başvurucuya
ait taşınmazın ortaklık için ayni sermaye olarak kabulü ile karşılığında diğer
ortaklardan hisse alma hususu gerçekleşmediğinden, başvurucunun seçimlik hak
olarak protokolde öngörülen çekleri icra takibine koyduğu ve satışı yapılan
taşınmazın karşılığını aldığı, başvurucunun şirkete ortak olma amacının
gerçekleşmemesi üzerine maddi alacağını talep edip aldığı, böylece şirketteki
paylarından vazgeçmiş sayıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve
Yargıtay tarafından onanarak karar kesinleşmiştir.
24. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Süresinin Makul Olmadığı İddiası
27. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde
açtığı şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
30. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu,
şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında, 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
32. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 19/10/2007 tarihidir.
33. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu
zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından
bu tarih, Yargıtay tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 22/1/2013 tarihidir. Buna göre değerlendirmede dikkate
alınması gereken süre beş yıl üç ay üç gündür.
34. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, 19/10/2007 tarihinde Mersin
2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davada, Mersin Ticaret Sicil
Memurluğundan davalı şirketin sicil kaydının alındığı, 1995 yılından itibaren
genel kurul tescilinin yapılmadığının ve şirketin organsız kaldığının tespit
edilmesi üzerine 25/12/2008 tarihinde şirkete kayyım atanmasına karar
verildiği, 16/6/2010 tarihinde bilirkişi raporu alındığı, 14/10/2010 tarihinde İlk
Derece Mahkemesince davanın reddine karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtayın 2/7/2012 tarihli ilâmıyla onandığı, karar
düzeltme isteminin Yargıtay tarafından verilen 22/1/2013 tarihli ilâmla
reddedildiği ve bu tarihte kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
35. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
36. Başvuruya konu şirket
hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasının incelenmesinde;
hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamanın uzun sürmesinde, başvurucuya
atfedilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu beş yıl üç ay
üç günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde
açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, Derece Mahkemesi kararının iptalini ve
yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
39. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari
eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
41. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte,
başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında,
başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.