TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HEDİYE YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2100)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucu
Hediye YILDIRIM
Vekili
Av. Bilal ÇALIŞIR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı anonim şirket hissedarlığının tespiti ve tescili davasında usul ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 10/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, hissedarı olduğu Özel Mersin Eğitim Öğretim Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin genel kurulu tarafından hukuka aykırı olarak ortaklıktan çıkarıldığı, şirketteki hisselerinin hukuka aykırı olarak H.M.İ.'ye geçirildiği iddiasıyla 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı davada hissedarlığının tespitini ve ticaret siciline tescilini talep etmiştir.
8. Mahkemenin 14/10/2010 tarih ve E.2007/506, K.2010/267 sayılı kararıyla başvurucunun davalı şirkete aynî sermaye olarak adına kayıtlı Mersin ili Tarsus ilçesi 2. Bölge Konaklar köyü 373 parselde kayıtlı taşınmazını koyması karşılığında şirketin diğer ortaklarından 4960 hisse almak suretiyle ortak olmak istediği ve aralarında protokol imzalandığı, bu protokolün 5. maddesinde açıkça yer alan "... Hediye Yıldırım'a hisse devri, yönetim kuruluna alınması ve imza yetkisi verilmesi hususunda genel kurulun yapılıp ticaret sicilinde tescili yapılmadığı takdirde taşınmazın bugünkü değerinin iki katı değeri alınacak çeklere yazılıp şirket ortakları aleyhine icra takibine geçilecektir. Hediye Yıldırım'ın ortaklıktan çıkarılması halinde yine taşınmazın rayiç bedelinin iki katı kadar çekler yazılmak suretiyle çekler icrai takibe konulacaktır." şeklindeki düzenleme ile tarafların anlaştığı, ancak başvurucunun protokole uyulmaması üzerine protokoldeki 5. maddede öngörülen şartı işleterek takip yoluyla alacağını tahsil ettiği, bu durumun başvurucu tarafından Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan E.2006/90 sayılı tapu iptali ve tescil davasında verilen karar ile sabit hale getirildiği, protokol uyarınca taşınmazın ortaklık için aynî sermaye olarak kabulü ile karşılığında diğer ortaklardan hisse alma hususu gerçekleşmediğinden başvurucunun seçimlik hak olarak protokolde öngörülen çekleri icra takibine koyduğu ve satışı yapılan taşınmazın karşılığını aldığı, başvurucunun bu seçimlik hakkını kullanmasının şirketteki paylarından vazgeçmesini de kapsadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
9. Temyiz incelemesi sonucunda ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2/7/2012 tarih ve E.2011/4790, K.2012/11689 sayılı ilâmı ile İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
10. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 22/1/2013 tarih ve E.2012/17806, K.2013/1347 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
11. Karar, başvurucuya 1/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 26/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
14. 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu'nun 381. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Aşağıda yazılı kimseler, kanun veya esas mukavele hükümlerine ve bilhassa afaki iyi niyet esaslarına aykırı olan umumi heyet kararları aleyhine, tarihlerinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye müracaatla iptal davası açabilirler:
1. Toplantıda hazır bulunup da karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten veya reyini kullanmasına haksız olarak müsaade edilmiyen yahut toplantıya davetin usulü dairesinde yapılmadığını veyahut gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediğini yahut umumi heyet toplantısına iştirake salahiyetli olmıyan kimselerin karara iştirak etmiş bulunduklarını iddia eden pay sahipleri;
2. İdare meclisi;
3. Kararların infazı idare meclisi azalariyle murakıpların şahsi mesuliyetlerini mucip olduğu takdirde bunların her biri.
İptal davasının açılması keyfiyetiyle duruşmanın yapılacağı gün, idare heyeti tarafından usulen ilan olunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/3/2013 tarih ve 2013/2100 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, kendisine ait taşınmazı aynî sermeye olarak koyması sonucu %49 hisse ile ortağı olduğu şirketin, bilgisi ve iradesi dışında olağanüstü olarak toplanan genel kurul kararıyla hukuka aykırı olarak ortaklığından çıkarıldığını, olağanüstü genel kurul toplantısı hakkında kendisine tebligat yapılmadığını, böylece alınan kararlara itiraz etme imkanının elinden alındığını, hisselerinin H.M.İ'ye usulsüz bir şekilde devredildiğini, ilgili kararların kanunen yok sayılması gerektiği iddiasıyla 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında usul ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını, anılan genel kurul kararının hukuka aykırı olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasının reddedilmesinin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Başvuru konusu olayda başvurucu, kendisine ait taşınmazı aynî sermeye olarak koyması sonucu %49 hisse ile ortağı olduğu şirketin, bilgisi ve iradesi dışında olağanüstü olarak toplanan genel kurul kararıyla hukuka aykırı olarak ortaklığından çıkarıldığını, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirket aleyhine açtığı şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında usul ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde davada Mahkemece, tarafların dilekçeleri ve delilleri toplanmış, başvurucunun 27/9/1995 tarihli protokol uyarınca seçimlik hakkını çekleri icraya koyarak ve devrederek kullandığı, bu durumun Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2006/90 sayılı tapu iptali ve tescil davasında verilen karar ile sabit hale geldiği, protokol uyarınca başvurucuya ait taşınmazın ortaklık için ayni sermaye olarak kabulü ile karşılığında diğer ortaklardan hisse alma hususu gerçekleşmediğinden, başvurucunun seçimlik hak olarak protokolde öngörülen çekleri icra takibine koyduğu ve satışı yapılan taşınmazın karşılığını aldığı, başvurucunun şirkete ortak olma amacının gerçekleşmemesi üzerine maddi alacağını talep edip aldığı, böylece şirketteki paylarından vazgeçmiş sayıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve Yargıtay tarafından onanarak karar kesinleşmiştir.
24. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
26. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası
27. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
30. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu, şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 19/10/2007 tarihidir.
33. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 22/1/2013 tarihidir. Buna göre değerlendirmede dikkate alınması gereken süre beş yıl üç ay üç gündür.
34. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davada, Mersin Ticaret Sicil Memurluğundan davalı şirketin sicil kaydının alındığı, 1995 yılından itibaren genel kurul tescilinin yapılmadığının ve şirketin organsız kaldığının tespit edilmesi üzerine 25/12/2008 tarihinde şirkete kayyım atanmasına karar verildiği, 16/6/2010 tarihinde bilirkişi raporu alındığı, 14/10/2010 tarihinde İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtayın 2/7/2012 tarihli ilâmıyla onandığı, karar düzeltme isteminin Yargıtay tarafından verilen 22/1/2013 tarihli ilâmla reddedildiği ve bu tarihte kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
35. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
36. Başvuruya konu şirket hissedarlığının tespiti ve ticaret siciline tescili davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamanın uzun sürmesinde, başvurucuya atfedilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu beş yıl üç ay üç günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. Başvurucu, 19/10/2007 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Derece Mahkemesi kararının iptalini ve yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
39. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
41. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.