TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/2125)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 10/11/2015-29528
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KARAYEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Fazıl Ahmet TANER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen bir mektubun ceza infaz kurumunca alıkonulmasına
karar verilmesi nedeniyle haberleşme hakkı ile derece mahkemelerinin
başvurucunun talebini reddetmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine; derece mahkemelerinin benzer konularda hep aynı şekilde talepleri
reddetmesi nedeniyle de etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 14/3/2013
tarihinde İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
3. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/9/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
6. İkinci Bölümün 14/1/2014 tarihli
ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
7. Bölüm Başkanı tarafından 23/1/2014
tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
8. Başvuru konusu olay ve olgular 24/1/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan süre sonunda görüşünü 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
9. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucu vekiline 5/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 14/3/2014 tarihinde bu görüşe
karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
10. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
11. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2005
tarihli ve E.2001/47, K.2001/114 sayılı kararı ile “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak” suçunu işlediği
kanaati ile başvurucunun 36 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
12. Başvurucu hapis cezasını çekmekte olduğu Kırıkkale F Tipi
Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada, H. Y. isimli arkadaşı
tarafından kendisine bir mektup gönderilmiştir. İlgili mektup aslında H. Y.
tarafından yazılan “Hatırlayacağın gibi biz
1990 yılına kadar Türkiye solu içinde Kürt ulusal hareketine en yakın tutumdaki
gruplardan biriydik.”, “Biz Kürt ulusal hareketi hakkındaki değerlendirmemizi
gözden geçirdik”, “1990 sonrası Kürt ulusal hareketine karşı eleştirilerimize
geçmiştekine göre ağırlık verdik. Bu konuda hemfikirdik. İçimizden kimse farklı
düşünce getirmedi. Bir tek M. abi dışında. M. abi ise Türkiye solunda Apocu çizgide idi.”, “Kirli savaşa karşı çalışmalarımızda
gücümüz oranında sürekli aktif davrandık. Amacımız Kürt ulusal hareketi ile
birlik temelinde devrimci çıkış yapmaktı.”, “ …Yakın zamanda bizi HÖC ile karşı
karşıya getirmiş olan Ö. adlı çok şaibeli bir insana küçücük çıkarları için
arka çıktılar. Son zamanlarda gene küçücük çıkarları için H.K’ ya bize
küfrettiriyorlar. Onlar Odak ve H.Y. ile H.K. gibi itirafçı ve kirli insanlar
arasında seçim yapmakta zorlanıyorlar.”, “Bu yüzden, Kürt ulusal hareketi ile
ilişkilerimizde dikkatli elbette olmamız gerekir. … Hatta bu tür insanları
mayın olarak görmemiz gerekir.”, “o arada SDP’den B. diye
bir arkadaş … benimle
görüşmeye gelecekmiş. Biz de ‘görüşelim’ diye karar aldık.”, “İstanbul
çalışmasının raporunu yollayayım.”, “… meta ve para
bölümüne geçtik. O bölüm ile ilgili de bazı notlar hazırladım. … Sana
yollayayım da bak”, “Sen birlikte toplantıları önermişsin, buna katılıyorum. …
Eski arkadaşların bu işe destek olmaları gerekir.” ve benzeri
ifadelerden oluşan ana mektup ile bu ana mektuba ek olarak gönderilen, Ö.
isimli bir çocuğun Türkçe ve İsveççe yazdığı anlaşılan, “… Şimdi Halmitad’da
babamlardayım. Buraya Cuma günü geldim. Bugün Pazar ve annem beni alacak. Bizim
koyunlarımız ve atlarımız vardı annemin evinde ama şimdi sadece atlarımız var.
Çünkü onlara bakamadığımız için koyunları sattık .
Okulda derslerim iyi gidiyor. En iyi matematik gidiyor. Sonra
İsveççe, sonra da fen ve sosyal. …” gibi ifadelerin yer
aldığı mektuptan oluşmaktadır.
13. Başvuruya konu bu mektuplar Ceza İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulunca tek mektup olarak değerlendirilmiş ve Kurulun 1/11/2012 tarihli ve 2012/589 sayılı kararı ile “ … örgütsel birliğin devamlılığına yönelik tavsiye ve eleştirisel
ifadelerden örgütsel haberleşme yapıldığının anlaşıldığı…”gerekçesine istinaden mektubun
hükümlüye verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı
Kırıkkale İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş; Kırıkkale İnfaz
Hâkimliği 21/1/2013 tarihli ve E.2013/34, K.2013/25
sayılı kararı ile başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Kararın ilgili
kısımları şöyledir:
"...Disiplin Kurulu Başkanlığının
... kararında ... Hamza Yalçın tarafından
gönderilen mektubun içeriğinde örgütsel birliğin devamlılığına yönelik tavsiye
ve eleştirisel ifadelerden örgütsel haberleşme yapıldığı anlaşıldığından
mektubun tamamının sakıncalı bulunarak hükümlüye verilmemesine karar verildiği
anlaşılmıştır.
…
... cezaevi
idaresince sakıncalı bulunarak mektubun gönderilmemesi kararı Ceza İnfaz
Kurumları yönetimi ve Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük'ün 123. maddesine uygun olduğundan, hükümlünün
şikayetinin reddine, … karar verildi."
15. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın
da Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 4/2/2013 tarihli
ve 2013/119 Değişik İş sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
16. Anılan karar başvurucuya, 13/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü) 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
19. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
20. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/3/2013 tarihli ve 2013/2125 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; özgür biçimde
haberleşmesinin, dış dünyayla ilişki kurması ve dış dünyaya hazırlanması
anlamında büyük önem arz ettiğini ancak kendisine gönderilen başvuruya konu
mektubun Cezaevi İdaresince engellendiğini, mektupta okunmaması gereken
sakıncalı ifadelerin olmadığını bildiğini, İdarenin yasal ve meşru bir nedene
dayanmaksızın sürekli benzer uygulamalar yaptığını, bunun yanı sıra derece mahkemelerince
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ilkeleri aleyhine taleplerinin
reddedildiğini ve benzer konularda sürekli aynı şekilde kararlar verildiğini
ifade ederek haberleşme özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
derece mahkemelerine başvuru yolunun etkili olmadığını ileri sürmüş ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma
ve Etkili Başvuru Yolu Hakkının İhlal Edildiği İddiası
23. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına
karşı sırasıyla başvurmuş olduğu şikâyet ve itiraz yasa yollarında, derece
mahkemelerince Sözleşme ilkelerine aykırı olarak taleplerinin reddedildiğini ve
benzer konularda sürekli aynı şekilde kararlar verilerek hak ihlallerini
onaylamak suretiyle özgürlükçü bakış açısı oluşturulmadığını iddia etmiştir.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir. "
25. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları
uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak
suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün,
kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli
Özdemir B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
26. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, bu hükümlerin ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale
neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da onaylı örneğini
başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale
neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih
sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin ne sebeple ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §
20).
27. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla
ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından
soyut şekilde, derece mahkemelerince Sözleşme ilkelerine aykırı olarak
talebinin reddedildiği ve benzer konularda sürekli aynı şekilde kararlar
verilerek özgürlükçü bakış açısının oluşturulmadığı ileri sürülmektir. Adil yargılanma hakkının nasıl
ihlal edildiği veya başvuru yolunun nasıl etkisiz hâle geldiğine ilişkin bir
açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı da anlaşılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Haberleşme
Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucunun, bir arkadaşı tarafından gönderilen mektubun
kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal
haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
30. Başvurucu, özgür biçimde haberleşmesinin dış dünyayla
ilişki kurması ve dış dünyaya hazırlanması anlamında büyük önem arz etmesine
rağmen başvuruya konu mektubun kendisine teslim edilmesinin Cezaevi İdaresince
engellendiğini ve mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin olmadığını
ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) içtihatları hatırlatılmış, başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiş ve aşağıdaki ifadelere
yer verilmiştir:
“… Bakanlığımızca, şikayete
konu mektubun içeriği incelendiğinde ‘Aynı zamanda Kürt ulusal hareketi ile
yakınlığımızı sürdürdük. Seçimlerde onu destekledik. Kirli savaşa karşı
çalışmalarımızda gücümüz oranında sürekli aktif davrandık. Amacımız Kürt ulusal
hareketi ile birlikte devrimci bir çıkış yapmakta. Ona göre davrandık.
Çalışmalarımız ne yazık ki hala çok zayıf durumda. Ankara tahliyeleri bizi
ileri götüremedi. Bu konuda Mahmut ile birlikte kalan Veli’ye uyarılarım ve
ondan yardım alma çabalarım boşa çıktı’ ifadelerinin yer aldığı görülmüştür.
Cezaevindeki mahkûma
gönderilen mektupta yer alan bu ifadelerin örgütsel birliğin devamına yönelik
tavsiye ve eleştirel ifadelerden olup olmadığı örgütsel haberleşme yapılıp
yapılmadığı ile böyle bir durumun varlığının kabulü halinde söz konusu
müdahalenin demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp
kaynaklanmadığının incelenmesi sırasında göz önüne alınmak üzere yukarıda dile
getirilen hususların Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması gerektiği
değerlendirilmiştir. …”
32. Başvurucu vekili, Bakanlık görüşüne
karşı cevabında AİHM içtihatlarına yer vermiş; Bakanlık görüşünün mektuba atıf
yapılan kısmı ile ilgili olarak mektup göndericisinin siyasi yaklaşım ve
görüşlerinin ortaya konulduğunu, seçimlerde hangi partiyi desteklediğinin
açıklandığını, “kirli savaş”
ifadesiyle yakılan 17.000 insanı ve boşaltılan 4.000 köyü kastettiğini, “kürt ulusal hareketi ile
birlikte devrimci çıkış” amacının siyasette devrimci çıkış yapmak
olduğunu, yargılama sürecinde tahliye olan ve kendi anlayışına yakın olduğunu
düşündüğü, siyaset yasağı getirilmemiş kişilerin serbest kalmasının siyasi
çalışmalarına yarar getirmediğini belirttiğini ifade etmiş; mektubun örgütsel
yazışma kapsamında olduğunun kabul edilmesi hâlinde soruşturma açılması gerekmesine
rağmen herhangi bir işlem yapılmadığını, ayrıca sakıncalı görülen satırların
okunamayacak şekilde çizilmek suretiyle başvurucuya verilmesi mümkün olmasına
rağmen bu tür bir çözüm sunulmadığından işlemin meşru amaçla orantılılık
içermediğini belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
33. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
34. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
35. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Anayasa’da Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık gelen madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
36. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne
sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa
olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliği sağlanmalıdır. Posta,
elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015,
§ 49).
37. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamındadır. Haberleşmenin
içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme
özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 50).
38. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından
“öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru
bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda
gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72...,
25/3/1983, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71,
6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
39. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Bu İlkelerin
Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
40. Somut olayda başvurucunun bulunduğu İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulu kararıyla bir arkadaşı tarafından başvurucuya gönderilen mektubun, örgütsel
birliğin devamlılığına yönelik tavsiye ve eleştirel ifadeler içermesi nedeniyle
örgütsel haberleşme yapıldığı gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir.
Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme
özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
42. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem, mevzuatta yer
alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil
eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır.
Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını
ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde
meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta
olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, §§ 86-88).
43. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek
kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir
yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması
gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği
üzere kanun ile temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması
gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Bu
noktada, özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede
takdir yetkisi tanıdığı durumlarda, ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini
belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08..., 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
44. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir (Ahmet
Temiz, § 39).
45. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
46. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
47. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve
123. maddeleri oluşturmaktadır.
48. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin
mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına
sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına
gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
49. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile
birlikte, mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak
tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava
yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık,
anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 44).
50. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
51. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
52. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
53. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
54. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama
sebeplerinin anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla
genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz,
§ 49).
55. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin, Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlandırma
sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet
Temiz, § 50).
56. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
57. Somut olayda başvurucuya gönderilen mektubun
alıkonulmasına yönelik Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 7/1/2013
tarihli kararı, anılan mektubun örgütsel birliğin devamlılığına ilişkin tavsiye
ve eleştirel ifadeler içermesi nedeniyle örgütsel haberleşme yapıldığı
gerekçesine dayandırılmıştır.
58. Bu kapsamda başvurucuya ait mektubun, İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni
ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın
haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
59. Başvurucu, özgür biçimde
haberleşmesinin dış dünyayla ilişki kurması ve dış dünyaya hazırlanması
anlamında büyük önem arz etmesine rağmen başvuruya konu olan mektubun Cezaevi
İdaresince engellendiğini, kendisine gönderilen bu mektupta okunmaması gereken
sakıncalı ifadelerin bulunmadığını bildiğini, İdarenin yasal ve meşru bir
nedene dayanmaksızın sürekli benzer uygulamalar yaptığını ifade ederek
haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde; AİHM kararlarında, ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede
bulunulmasının gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
61. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık,
§ 97).
62. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri
incelediği kararlarda, öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri
dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, §
51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 98).
63. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan olduğunun göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
64. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
65. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın
13. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8.,
9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla
demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
66. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142, K.2008/148,
24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama; hak
ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor, aşırı derecede
güçleştiriyor ya da etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı
olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011;
AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94; Fatih Taş, §§ 92, 93).
67. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§ 92, 93).
68. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012,
§ 183).
69. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
dışında (İbrahim Uysal, B. No:
2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptirler (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz
sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
70. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.)).
71. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin, haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
72. Somut olayda öncelikle başvurucuya
gönderilen mektubu iki kısımda değerlendirmek gerekmektedir: Birinci kısım “Merhaba Murat” ifadesiyle başlayan, beş
sayfadan oluşan ve H. Y. tarafından kaleme alındığı anlaşılan ana mektup;
ikinci kısım ise bu ana mektuba ek olarak gönderilen Ö. isimli bir çocuğun
yazdığı, “Merhaba Murat Abi”
ifadesiyle başlayan bir sayfa Türkçe ve “Hej Murat Abi” ifadesiyle başlayan bir sayfa İsveççe
olduğu anlaşılan mektuptur.
H. Y. Tarafından Kaleme
Alınan Mektup Yönünden
73. Somut olayda “Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi
(THKP-C)” olarak adlandırılan
terör örgütü üyesi hükümlü başvurucuya gönderilen başvuruya konu mektup, H. Y.
tarafından İsveç’ten gönderilmiştir.
74. 1988 yılında adını “Direniş Hareketi” olarak değiştiren
THKP-C/Üçüncü Yol örgütü ile bağlantısı başvuru dosyasına yansıyan H. Y., bir grup tarafından çıkarılan “Odak” (Dergi) isimli bir
dergide hâlen başvurucu ile birlikte yazarlık yapmaktadır.
75. Odak dergisinin internet sitesinde; başvuruya konu
olayların haber yapıldığı, haberde başvurucuya H. Y. tarafından gönderilen
mektupların sürekli engellendiğinden bahsedildiği, mektupların genel olarak
“Eğitim ve Dayanışma Hareketi” çerçevesinde
yazıldığının ifade edildiği anlaşılmaktadır. “Eğitim ve Dayanışma Hareketi” Odak dergisinin öncülüğünde yürütülen bir
kampanya olup Dergi, bu hareketi “ bir
devrimci-yenilenme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi geleneksel soldan
bağımsızlaşarak yeni tarzda bir bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele geliştirme
hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi bir direniş hareketidir” şeklinde
tanımlamaktadır. Ayrıca bu sitede başvurucunun “Direniş Hareketi” örgütü adına
ortak bildirilere katıldığı da tespit edilebilmektedir.
76. Başvuruya konu mektup, genel olarak siyasi-ideolojik
olarak yazılmış bir mektup olup beş sayfadan oluşmaktadır. Mektubun zaman zaman
güncel ve kişisel olayları da anlattığı, yazarın bu olaylar ile ilgili
eleştirilerini ve sonucunda tavsiye olarak nitelendirilen yönlendirmelerini
barındırdığı görülmektedir. H. Y. mektupta, mütemadiyen kendisinin ve
başvurucunun da içinde bulunduğu bir topluluktan bahsetmekte ve “biz” kavramına vurgu yapmaktadır.
Topluluk dışından biri tarafından okunması hâlinde kolaylıkla anlaşılamayacak
şekilde kapalı bir dil kullanan yazar, bu topluluk içinde adını zikrettiği bazı
isimler ve gönderme yaptığı bazı olaylar ile ilgili gelişmeleri ve öngörülerini
başvurucuyla paylaşmakta; topluluğun “çalışmalarından”
ve “kararlarından” bahsetmektedir. Yukarıda (bkz. § 11) yer verilen anlatıma
benzer nitelikteki ifadelerden oluşan mektupta yazar, kendisinin ve
başvurucunun dâhil olduğu topluluğun iç ilişkileri ile topluluk dışında
kalanlarla olan dış ilişkilerindeki gelişmelere ayrıntılı olarak değinmektedir.
77. Başvurucu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak
suçundan mahkûm edilmiş ve THKP-C adlı terör örgütünün yasa dışı eylemlerine
katılmış bir hükümlüdür. Başvurucuya İsveç’ten mektup gönderen H. Y.nin ise aynı örgütün devamı niteliğindeki THKP-C/Üçüncü
Yol adlı örgüt ile irtibatı bulunduğu dosyadaki mevcut evrakların tetkikinden
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu iki şahıs arasındaki mektuplaşmada geçen,
“çalışmalar” yapan ve “kararlar” alan
topluluğun, eski adıyla “THKP-C/Üçüncü Yol”, yeni adıyla “Direniş Hareketi”
örgütü olabileceği ihtimali doğrultusunda İnfaz Kurumunca, mektup anlatımının
yasa dışı örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu değerlendirilerek mektubun
alıkonulması şeklinde tedbir alınması makul görülmüştür.
78. Buna göre H. Y. tarafından yazılan mektup bakımından
yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yönelik
kısıtlamanın, Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğu düşünülemez. Bununla birlikte bu
mektubun tamamıyla yukarıda (bkz. § 11) yer verilen anlatıma benzer nitelikteki
ifadelerden oluştuğu dikkate alındığında bu ifadelerin okunamaz hâle
getirilerek mektubun hükümlüye verilmesinin bir anlamı olmayacağından söz
konusu kısıtlamanın ölçülülük ilkesine de aykırı olduğu söylenemez.
79. Açıklanan nedenlerle söz konusu mektup yönünden getirilen
kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından, Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
Ö. İsimli Bir Çocuk
Tarafından Kaleme Alınan Mektup Yönünden
80. Somut olayda başvurucuya gönderilen mektuba eklenmiş, Ö.
isimli bir çocuk tarafından Türkçe ve İsveççe yazılmış olduğu anlaşılan
mektubun alıkonulmasına yönelik İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararında,
örgütsel haberleşme yapılması gerekçe gösterilmesine karşılık bu mektup
içeriğindeki hangi sözlerin örgütsel nitelikte olduğu belirtilmeden soyut
olarak bu gerekçeye dayanıldığı anlaşılmaktadır.
81. Söz konusu disiplin kurulu kararına karşı başvurulan
şikâyet yolunda Kırıkkale İnfaz Hâkimliğince de mektupta geçen ifadelerin örgütsel
haberleşme niteliğinde olduğu gerekçesine yer verilmesine rağmen hangi
ifadelerin bu nitelikte olduğu belirtilmemiştir. Kırıkkale 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin ret kararında da itiraza konu mektup içeriği hakkında herhangi bir
değerlendirmede bulunulmamıştır.
82. Ö. tarafından yazılan 1/12/2012
tarihli mektubun Türkçe kısmı şöyledir:
“Merhaba Murat Abi,
Şimdi Halmitad’da
babamlardayım. Buraya Cuma günü geldim. Bugün Pazar ve annem beni alacak.
Bizim koyunlarımız ve atlarımız vardı annemin
evinde ama şimdi sadece atlarımız var. Çünkü onlara bakamadığımız için
koyunları sattık.
Okulda derslerim iyi gidiyor. En iyi matematik
gidiyor. Sonra İsveççe, sonra da fen ve sosyal.
Sana, Cihat abiye ve Süleyman abiye selam
ediyorum.”
83. Ö. tarafından yazılan mektubun İsveççe kısmının ise
Türkçe yazılan kısmın İsveççe tercümesi olduğu varsayılmakla birlikte farklı
ifadeler içermesi hâlinde dahi bir çocuk tarafından yazıldığı anlaşılan bu
mektuptaki hangi ifadelerin örgütsel haberleşme kapsamında kaldığına kanaat
getirildiği Cezaevi Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri gerekçelerinden
anlaşılamamıştır.
84. Bu doğrultuda, söz konusu Türkçe ve
İsveççe yazılmış olan mektubun alıkonulmasında örgütsel haberleşmenin
önlenmesine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere
dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna varılmış; başvurucuya gönderilen ana
mektubun eki niteliğindeki bu mektubun alıkonulmasının amaçlanan hedefler
açısından aşırı, dolayısıyla orantısız olduğu ve bu bağlamda demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle Ö. isimli bir çocuk tarafından
Türkçe ve İsveççe yazılan mektup yönünden başvurucunun haberleşme özgürlüğüne
yapılan müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" ve “ölçülü”
olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
86. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 10.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
87. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
88. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
talebine bağlı olarak takdiren 1.500 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
89. Başvurucu, vekille temsil edildiğinden başvurucuya 1.500
TL vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmesi gerekir.
90. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve Kırıkkale
İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma ve etkili başvuru yolu hakkının ihlâline
ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme
özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme özgürlüğünün,
1. H. Y. tarafından yazılan mektup yönünden İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Ö. tarafından yazılan mektup yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucuya 1.500 TL vekâlet ücreti ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması hâlinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Kırıkkale
İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.