logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gökhan Yılmaz, B. No: 2013/2130, 21/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKHAN YILMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2130)

 

Karar Tarihi: 21/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucu

:

Gökhan YILMAZ

Vekili

:

Av. Kurbani ODABAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutukluluğun uzun sürmesi ve bu hususta tazminat hakkının tanınmaması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının, telefon görüşmelerinin şartları oluşmaksızın ve farklı bir dosya üzerinden dinlenmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin, soruşturma evresinde görev yapan hâkimin yargılamaya da katılması, telefon görüşmelerinin (görüşme dökümleri) verilmemesi, kayıtların farklı anlama gelecek biçimde birleştirilmesi, dinleme kararlarının dosyaya konulmaması, hukuka aykırı nitelikteki görüşme dökümlerinin, babası ve kardeşiyle yaptığı konuşmaların hükme esas alınması, bu kayıtlara dayanılarak dinleme kararı verilemeyecek suçlardan da mahkûm edilmesi, kovuşturmaya ilişkin araştırma yapılması, bilirkişi incelemesi ve tanık dinlenmesi taleplerinin reddedilmesi, tanıkların büyük kısmının talimatla dinlenilmesi ve kararlarda yeterli gerekçe gösterilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/3/2013 tarihinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 31/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 21/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 5/5/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi kanalıyla erişilen belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

a. Dinleme Kararları

8. Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2006 tarihli ve 2006/2385 Muhabere sayılı yazısı ile ihaleye fesat karıştırmak suçuna ilişkin olarak başvurucuya ait cep telefonunun üç ay süreyle dinlenmesi talep edilmiştir.

9. Aynı soruşturma kapsamında diğer şüpheliler İ.M., Y.A., A.B., A.Y. (başvurucunun babası), M.C. ve T.B. hakkında da iletişimin tespiti kararlarına istinaden dinlemeler yapıldığı anlaşılmaktadır.

10. Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 18/4/2006 tarihli ve 2006/378 Müteferrik sayılı kararı ile ihaleye fesat karıştırma suçuna ilişkin olarak suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin oluştuğu ve başka suretle delil elde etme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun telefonunun üç ay süreyle dinlenmesine, tespitine, kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilmiştir.

11. Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 18/7/2006 tarihli ve 2006/2358 Muhabere sayılı, 18/10/2006 tarihli ve 2006/2561 sayılı, 17/11/2006 tarihli ve 2006/2561 Hazırlık sayılı yazıları ile iletişimin dinlenmesi tedbirinin uzatılması talep edilmiştir.

12. Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 18/7/2006 tarihli ve 2006/887 Müteferrik sayılı, 18/10/2006 tarihli ve 2006/1233 Müteferrik sayılı, 17/11/2006 tarihli ve 2006/1332 Müteferrik sayılı kararları ile tedbirin sırasıyla üç ve birer aylık sürelerle uzatılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, her defasında önceki kararına/kararlarına atıf yapmış ve operasyonel faaliyet gerektirecek yeterli delillere ulaşılamamasına ve başka türlü delil elde etme imkânının bulunmamasına dayanarak iletişimin dinlenmesi süresinin uzatılmasına karar vermiştir.

13. Başvurucu 10/11/2009 tarihinde Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/2561 Hazırlık sayılı dosyasının akıbetine ilişkin olarak dosyanın gönderildiği Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığından bilgi talep etmiştir. Başsavcılığın 11/11/2009 tarihli yazısında, soruşturmanın devam ettiği fakat soruşturmanın taraflarından olmaması nedeniyle başvurucuya bilgi verilemeyeceği bildirilmiştir.

14. Başvurucunun, dinleme kararlarının alındığı dosyalara ilişkin Kars Cumhuriyet Başsavcılığından da bilgi talep ettiği anlaşılmaktadır. Başsavcılığın 11/12/2009 tarihli yazısı ile başvurucuya 2006/2561 Hazırlık sayılı dosyanın farklı kişiler hakkında yürütülen soruşturmalara ilişkin olduğu, 29/9/2006 tarihinde hazırlık numarası almasının ardından bu dosyada iletişimin tespiti çalışmalarına başlanıldığı bilgisi verilmiştir. 2006/3051 Hazırlık sayılı dosyayla ilgili olarak ise 24/11/2006 tarihinde soruşturma defterine kaydedildiği ve yetkili Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ifade edilmiştir.

15. Başvurucu 28/3/2012 tarihli dilekçesi ile Kars Cumhuriyet Başsavcılığından 2006/3051 Hazırlık sayılı dosyada kendisi hakkında dinleme kararı bulunup bulunmadığını sormuştur. Başsavcılığın 16/5/2012 sayılı yazısında, iletişimin tespiti talep edilirken sehven 2006/2561 Hazırlık numarasının kullanıldığı, belirtilen dosyada başka bir suç örgütüne ilişkin dinleme kararlarının bulunduğu, 2006/3051 Hazırlık sayılı soruşturma dosyasının ise fezleke ile Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve yargılamanın (kapatılan) Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250. maddesi ile görevli) yapılmakta olduğu belirtilmiştir.

b. Başvurucu Hakkında Yürütülen Soruşturma ve Kovuşturma

16. Kars Cumhuriyet Başsavcılığının E.2006/3051 sayılı soruşturma kapsamındaki yazılarına istinaden Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun ve diğer bazı şüphelilerin ev, oto, ikamet ve iş yerlerinde aramaya izin verilmesi talep edilmiştir. Başsavcılık yazısında, ihaleye fesat karıştırma suçunu işledikleri ve bu suçu işlemek için örgüt kurdukları tespit edilen şüphelilerin yakalanabilmesi ve suç delillerinin ele geçirilmesi amacıyla arama talebinin yapıldığı belirtilmiştir.

17. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan hâkim M.K., 15/12/2006 tarihli ve 2006/2213 Değişik İş sayılı kararıyla istemin kabulüne, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 118. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile 199. maddesi uyarınca arama yapılmasına izin verilmesine hükmetmiştir.

18. Başvurucu 19/12/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve 21/12/2006 tarihinde ihaleye fesat karıştırma, bu suçu işlemek için örgüt kurma ve resmî evrakta sahtecilik suçlarından tutuklanmıştır.

19. 22/12/2006 tarihinde, başvurucuya ve diğer bazı şüphelilere ait taşınmazlara, hak ve alacaklara 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi gereğince el konulması talep edilmiştir.

20. Hâkim M.K., 22/12/2006 tarihli ve 2006/2280 Değişik İş sayılı kararıyla şüphelilerin üzerlerine atılı ihaleye fesat karıştırma, bu suçu işlemek amacıyla örgüt kurma ve resmî evrakta sahtecilik suçlarına ilişkin soruşturmayla ilgili bir evrak bulunmadığı ve bu kişilerin üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair herhangi bir delil gösterilmediği gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir.

21. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 25/9/2007 tarihli ve E.2007/129 sayılı iddianamesi ile başvurucunun da aralarında bulunduğu elli beş sanık hakkında örgüt yöneticiliği, örgüte üye olmak, ihaleye fesat karıştırmak, edimin ifasına fesat karıştırmak ve resmi belgede suçlarından dava açılmıştır. İddianamede Koç Köy Yol Yapım İhalesine (6. ihale) ilişkin olarak telefon görüşmelerinden İ.M., Y.A. ve başvurucunun ihaleyi alan A.S.yi tehdit ettiklerinin ve bu kişiden 40.000 TL değerinde çek aldıklarının tespit edildiği de belirtilmiştir.

22. (Kapatılan) Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/215 sayılı dosyasında görülen yargılamanın 7/12/2007 tarihli duruşmasında, başvurucuya telefon kayıtları ve dosyadaki diğer belgeler okunmuştur. Başvurucu, aleyhinde olan hususları kabul etmediğini belirtmiştir.

23. Yargılama esnasında 6. ihaleyle ilgili suçlamaların müştekisi A.S.nin ifadesi talimat yoluyla alınmıştır. Müşteki ifadesinde ihaleye katılıp katılmaması hususunda Y.A.nın kendisine bir şey söylemediğini ve bu kişi tarafından tehdit edilmediğini belirtmiştir. Müşteki, ayrıca araç alması dolayısıyla Y.A.ya toplamda 40.000 TL’lik iki çek verdiğini söylemiştir (Gerekçeli karar No: 1, s. 121). Bu ifade 5/2/2008 tarihli duruşmada okunmuştur. Başvurucu ve vekilleri, bu duruşmada okunan belgelerden aleyhlerinde olanlarını kabul etmemişlerdir. Müştekinin kolluk aşamasında da bu yönde ifade verdiği anlaşılmaktadır (Gerekçeli karar No: 1, s. 120, 121).

24. Mahkeme 2/6/2008 tarihli duruşmada, Savcılığın ve bazı sanık vekillerinin ses CD’leri üzerinde incele yapılması taleplerini görüşmelerin tarafı olan başvurucunun tevil yoluyla görüşme içeriğini kabul etmiş olduğu ve yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir.

25. Mahkeme, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular ile mevcut delil durumuna dayanarak ve 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddeleri gereğince yargılama süresince başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Resen ya da başvurucunun talebi üzerine yapılan tutukluk incelemelerinde ise atılı suçun niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olgular ve atılı suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan olması gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devam etmesi yönünde hüküm kurulmuştur.

26. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 12/5/2009 tarihli ve E.2007/215, K.2009/184 sayılı kararı ile başvurucunun örgüt yöneticiliği suçundan bir kez, ihaleye fesat karıştırmak ya da bu suça teşebbüsten yirmi iki kez (1., 2., 3., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 12., 13., 14., 15., 16., 19., 21., 22., 23., 24., 25. ve 26. ihaleler), edimin ifasına fesat karıştırmaktan bir kez (1. ihale) ve nitelikli yağma suçundan bir kez (6. ihaleyle bağlantılı) mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme, başvurucunun örgüt yöneticiliği suçundan 3 yıl 4 ay ve yağma suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu, 4., 17., 18. ve 20. ihalelere ilişkin suçlamalardan ve 19. ihaleye bağlantılı resmî evrakta sahtecilik suçundan beraat etmiştir. Haklarında dinleme kararı alınan kişilerden İ.M. ve Y.A. örgüt yöneticiliği suçundan; A.B., T.B. ile A.Y. (başvurucunun babası) ise örgüte üye olmak suçundan mahkûm edilmiştir. Örgüt üyeliği suçlamalarıyla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.

27. Başvurucunun kardeşi G.Y., diğer bazı suçların yanı sıra örgüt üyeliği suçundan da mahkûm edilmiş ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. G.Y.nin HAGB’ye karşı yaptığı itiraz, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/9/2009 tarihli ve 2009/989 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

28. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, telefon görüşmelerinin delil olarak kabul edilmesine ilişkin değerlendirmesi şu şekildedir (Gerekçeli karar No: 1, s. 17):

Sanıklar ve vekilleri tarafından iletişimin dinlenmesinin hukuka aykırı olduğu CMK.nun 135. maddesindeki katagorik suçlara girmediği, bu sebeple delil olamıyacağı iddia edilmiştir. CMK.nun 135/6-a-8 ve 10maddesi “suç işlemek için örgüt kurma ( 2, 7 ve 8. fıkralar hariç)" ve “ihaleye fesat karıştırma" suçunu katagorik suçlardan saymıştır. Dolaylı dinlemenin delil olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu Yargıtay içtihatları ile netlik kazanmıştır ve delil olarak değerlendirilmiştir.

CMK.nun 135/2 maddesine göre“abi - kardeş" arasında geçen konuşmalarındelil olamayacağı ve dosyadan çıkarılarak imha edilmesi gerektiği iddia edilmiş ise de bu durumun suça karışmayan ve tanıklıktan çekilme hakkı bulunan kişilerle ilgili olduğu, suça karışan aile bireyleri hakkında uygulanamayacağı kanaatine varılmıştır. Nitekim bu hususta çıkartılan yönetmelikte bu doğrultudadır.

Yine sanıklar ve vekilleri başka türlü delil elde edilememesi halinde iletişimin dinlenebileceğini, zabıtanın başka türlü delil elde etme yoluna gitmediğini, bu sebeple iletişim kayıtlarının delil olarak kullanılamayacağını savunmuş ise de olayın mahiyeti icabı başka türlü delilin elde edilme ihtimalinin çok zayıf olduğu, bir çok sanık ile telefonla görüşüldüğü, iletişimin dinlenmemesi halinde bu bilgilerin elde edilemeyeceği,en önemli delilin iletişimin dinlenmesi olduğu, iletişimin dinlenmesinin ihale evrakları ve sanıklardan bir kısmının beyanları ile desteklendiği anlaşılmaktadır. Sanık ve vekillerinin istediği diğer deliller ancak iletişimin dinlenmesinden sonra elde edilebilecek delillerdir.

29. Mahkeme kararında başvurucunun kardeşi G.Y.nin 2. ihaleye ilişkin olarak başvurucuyla, 5. ihaleye ilişkin olarak başvurucu ve babası A.Y. ile, 15. ihaleye ilişkin olarak başvurucu ve babası A.Y. ile; 16., 17., 21. ve 23. ihalelere ilişkin olarak başvurucu ile yaptığı telefon görüşmelerine de yer verilmiştir (Gerekçeli karar No: 1, s. 94, 100, 101, 107, 108, 115, 116, 201, 202, 207, 210, 211, 240, 241, 249). Başvurucunun 1. ihale kapsamında teslim edilmesi gereken yakıtın niteliklerine ilişkin telefon görüşmeleri bulunmaktadır. Kararda, başvurucunun ve diğer iki sanığın örgüt yöneticisi olarak bu eylemden sorumlu olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, bu kayıtlara ilişkin sorularda ya susma hakkını kullanmış veya suçla ilişkisinin bulunmadığını ileri sürmüştür.

30. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar İ.M. ve Y.A.nın iş yeri ortağı oldukları, başvurucunun bu kişilerle ortak çalıştığı ve diğer örgüt üyelerine talimatlar verdiği, örgüt içinde gevşek de olsa bir hiyerarşik bağın bulunduğu, bu üç kişinin tüm ihalelerde şartname alan kişi ve şirketleri arayarak ihalenin önceden belirledikleri kişilere veya şirketlere verilmesini sağladıkları, çıkma tabir edilen paralar aldıkları, korku, baskı ve sindirme faaliyetleri ile örgütün korkutucu gücünden faydalanarak firma veya kişilerin ihaleye girmesini engelledikleri veya yüksek teklif verdirerek belirlenen isimlerin ihaleyi kazanmaları hâlinde diğer sanıklar veya firmalar adına çıkma tabir edilen çek, senet ve para alıp dağıttıkları ve bu şekilde çıkar amaçlı örgütün kurucusu ve/veya yöneticisi oldukları; örgütün amaç suçu işlemeye elverişli olduğu ve süreklilik unsuruna sahip olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme A.B., T.B., G.Y., A.Y. ve E.M.nin eylemlerinin ise çıkar amaçlı suç örgütü üyeliğini oluşturduğu belirtilmiştir (Gerekçeli karar No: 1, s. 17).

31. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, yağma suçu yönünden iddianamede bu olayın anlatılması nedeniyle ek iddianameye gerek olmadığının ve sanıklara bu hususta ek savunma verildiğinin altını çizmiştir. Mahkeme, telefon kayıtlarına göre 6. ihaleden sonra müştekiden tehditle çek alındığını sabit gördüğünden nitelikli yağma suçundan da mahkûmiyet yoluna gitmiştir. Her ne kadar müşteki A.S., olayı ve telefon kayıtlarını doğrulamamışsa da Mahkeme, kayıtları dikkate alarak suç örgütünden korktuğu için müştekinin bu şekilde ifade verdiğini değerlendirmiştir (Gerekçeli karar No: 1, s. 143).

32. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamaya hâkim M.K. de katılmıştır ve gerekçeli kararda anılan hâkimin imzası bulunmaktadır.

33. Başvurucu bu kararı; tüm dosya ve telefon kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, görüşmelerin bant kayıtlarının dosyaya sunulmadığı, ihale tarihinde nerede olduğuna dair baz istasyonu kayıtlarının getirilmediği, ihaleyi yapan komisyon üyelerinin, ihalelere giren ve ihaleleri alan firma yetkililerinin ve rapor tanzim eden polislerin dinlenmediği, teknik araçla izleme kayıtlarının dosyaya getirilmediği, 6. ihalenin 14/4/2006 tarihinde yapılmasına rağmen dinleme kararının 18/4/2006 tarihinde alınmasının Mahkeme kararı olmaksızın dinleme yapıldığını gösterdiği, dinleme kararlarının bir soruşturma olmaksızın alındığı, dinleme şartlarının oluşmadığı, baba ve oğullar arasındaki konuşmalara ilişkin kayıtların delil olarak kullanılamayacağı, kardeşi G.Y. hakkında alınmış bir dinleme kararı olmadığı, bu nedenle G.Y.ye ilişkin kayıtlara dayanılamayacağı, usul ve yasaya aykırı elde edilen telefon kayıtlarına dayanıldığı, başka şahıslara ve suçlara ilişkin farklı bir dosya (E.2006/2561) üzerinden dinleme yapıldığı, kararda kendisinin susma hakkını kullandığı belirtilmekle birlikte kolluk ve Cumhuriyet savcılığında bu hakkını kullanmamış olduğu; yağma suçuna ilişkin olarak müşteki A.S.nin kendisinin arkadaşı ve müşterisi olduğuna ilişkin tanık dinlenmesi taleplerinin kabul edilmediği, bu suçun iddianamede geçmediği, ihaleye fesat karıştırma ve örgüt yöneticiliği suçlarının oluşmadığı ve ilk suça teşebbüsün mümkün olmadığı, hükme esas delillerin kararda tartışılmadığı, delillerle ilişkilendirilen bir gerekçelendirme yapılmadığı gibi nedenlerle temyiz etmiştir.

34. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 12/10/2012 tarihli ve E.2012/11872, K.2012/17091 sayılı ilâmı ile başvurucu hakkında örgüt yöneticiliği ve yağma suçlarından verilen cezaları onamış; diğer suçlamalar yönünden İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. İ.M. ve Y.A.nın örgüt yöneticiliğinden mahkûmiyetleri de Yargıtay tarafından onanmıştır. Yargıtay, ayrıca başvurucu yönünden 5. ihale 3. olaya ilişkin hüküm kurulmadığını belirtmiştir.

35. Yargıtayın kısmi onama/bozma ilâmı başvurucu vekiline 20/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

36. Başvurucu 15/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

c. Bireysel Başvuru Sonrasında Yaşanan Gelişmeler

37.Kısmi bozma kararı sonrası dosya, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/2 sayısına kaydedilmiş ve yargılamaya başvurucunun tutukluluğunda devam edilmiştir.

38. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli ikinci duruşmasında sanıklara ve/veya vekillerine Yargıtayın bozma ilâmına karşı diyecekleri sorulmuştur. Mahkeme aynı tarihli ve E.2013/2, K.2013/139 sayılı kararı ile bozulan suçlar yönünden önceki hükmündeki gibi karar vermiş; 5. ihale 3. olaya ilişkin suçlamadan başvurucunun beraatına hükmetmiştir. Mahkeme, görüşme dökümleri ile müştekinin beyanlarının örtüştüğünü değerlendirmiş; 1. ihaleyle ilişkili olarak ihaleye fesat karıştırma ve edimin ifasına fesat karıştırma suçlarından örgüt yöneticisi olarak başvurucu, Y.A. ve İ.M.nin de mahkûmiyetine hükmetmiştir (Gerekçeli karar No: 2, s. 55). Bu suçlamaya ilişkin sanıklara sorulan görüşme tutanakları arasında başvurucunun kardeşi G.Y. tarafından yapılmış bir konuşma bulunmamaktadır (Gerekçeli karar No: 2, s. 22-55).

39. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 27/10/2014 tarihli ve E.2014/6689, K.2014/18617 sayılı ilâmı ile başvurucunun beraatına ve 1. ihaleyle bağlantılı edimin ifasına fesat karıştırma suçundan mahkûmiyetine ilişkin kısmını onamış; diğer yönlerden ise kararı bozmuştur. Başvurucunun kardeşi G.Y.nin 1. ihale 4. olay ve 16. ihale 3. olay kapsamında yöneltilen suçlamalardan beraatı da Yargıtayca onanmıştır.

40. Yargılamaya devam eden Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/12/2014 tarihli ve E.2014/327, K.2014/275 sayılı kararı ile özel yetkili mahkemelerin kaldırılması nedeniyle dosyanın yetkili Kars Ağır Ceza Mahkemesine devrine ve başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

41. Kars Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/179 sayısına kaydedilen dosyada en son duruşma 10/12/2015 tarihinde yapılmış ve bir sonraki duruşma tarihi 12/4/2016 olarak belirlenmiştir.

B. İlgili Hukuk

42. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

43. 5271 sayılı Kanun’un “Yargılamaya katılamayacak hâkim” kenar başlıklı 23. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.

44. 5271 sayılı Kanun’un “Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde bulunabilecekler” kenar başlıklı 24. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

(1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.

45. 5271 sayılı Kanun’un “Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

(1) Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir.

 (2) Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması şarttır.

46. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıklıktan çekinme” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

47. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte bulunduğu hâliyle “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

(1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.

(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.

(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.

(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.

(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), (1)

(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.

48. 5271 sayılı Kanun’un “Kararların yerine getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi” kenar başlıklı 137. maddesi şöyledir:

(1) 135 inci maddeye göre verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.

(2) 135 inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.

(3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.

(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.

49. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte bulunan “Soruşturma” kenar başlıklı 251. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

(2) 250 nci Madde kapsamına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.

5271 sayılı Kanun’un 251. maddesi, 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

50. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte olan “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması” kenar başlıklı 163. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.

51. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.

52. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Yargılamaya katılamayacak hâkim” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Kanunun 163 üncü maddesi hükmü dışındaki hallerde uygulanmaz.

53. Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan kişiler arasında yapılan görüşmelerin delil olarak kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/2/2013 tarihli ve E.2011/5.MD-137, K.2013/58 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:

“Şüpheli ya da sanıkların, birlikte suç işleme şüphesi bulunmayan tanıklıktan çekinebilecek kişilerle yaptıkları görüşmelerin kanuni delil olmadığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu konuda sorun, akrabalık ilişkilerinin sağladığı kolaylıklardan yararlanarak şüpheli ya da sanıkların birlikte suç işleme kuşkusu altında bulunan kişilerle yaptıkları iletişimin dinlenmesi ve kayda alınmasında doğmaktadır.

Öğretide aksine görüşler bulunmakla birlikte, CMK'nun 135/2. maddesi hükmünün birlikte suç işleme şüphesi altında bulunan kişileri kapsamayacağı, tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişinin suça katıldığı daha önceden başka delillerle belirlenmiş ise artık bu noktada CMK'nun 135/2. maddesi kapsamına giren bir dinleme ve kayıt yasağından söz edilemeyeceği, çünkü konuşması kayıt altına alınan kişinin, tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişi sıfatını o kayıttan önce kaybettiği kabul edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alındığında;

Sanık A... K… ile yeğeni olan sanık M... K... ve kardeşi olan sanık H... K... arasında yapılan ve mahkeme kararıyla dinlenilmesi ve kayda alınmasına karar verilen telefon konuşmaları, bu kişilerin suça katıldıklarının daha önceden başka delillerle belirlenmesi ve bunlar hakkında da mahkeme kararıyla iletişimin tespiti ve kayda alınmasına karar verilmiş olması nedeniyle kanuni delil olarak kullanılabileceğinin kabulü gerekmektedir. Aksi halde; tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilerin, aynı suçu birlikte işlemelerinin kanun koyucu tarafından himaye edildiği sonucuna ulaşılır ki bunun kabulü de mümkün değildir…

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

54. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

55. Başvurucu;

i. Soruşturma aşamasında görev yapan hâkimin kovuşturma aşamasında da görevli olduğunu, görüşme kayıtlarının kendilerine verilmediğini, bu nedenle silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, görüşmelerin kesilip kısaltılarak farklı anlama gelen birleştirmeler yapıldığı, konuşmaların tamamına yer verilmediğini, görüşme kayıtlarının çözümünün yapılmak üzere bilirkişiye gönderilmesi ve başvurucunun ihalenin yapıldığı tarihlerde nerede olduğunu dair telefon baz istasyonu kayıtlarının istenmesi taleplerinin yetersiz gerekçelerle reddedildiğini ve bu kayıtlara dayanarak hüküm tesis edildiğini, dinleme kararlarının veya onaylı örneklerinin dosyaya getirilmesinin kabul edilmediğini, savunma yapmak için kendisine yeterli zaman ve kolaylığın sağlanmadığını, tanıkların önemli bir kısmının huzura getirilmeksizin sanıklar, sanık vekilleri ve Mahkemece soru sorulmaksızın talimatla dinlendiğini, tanık dinletme taleplerinin yetersiz gerekçelerle reddedildiğini ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin,

ii. Kars Sulh Ceza Mahkemesince verilen iletişimin tespiti kararlarının hukuka aykırı olduğu, dolayısıyla bu kararlara dayanılarak elde edilen delillerin de hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı, iletişimin tespiti için gerekli olan şartların bulunmadığı, kendisi hakkındaki soruşturmanın başlamasından (24/11/2006) yaklaşık yedi ay önce ve farklı bir dosya üzerinden (2006/2561) dinlemeye başlandığı, hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde dinlendiği, başka yollarla delil elde edilmesi mümkün iken iletişimin tespiti yoluna başvurulduğu, kardeşi G.Y. hakkında bir dinleme kararı alınmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 20., 22. ve 38. maddelerinin,

iii. Babası ve kardeşi ile yaptığı konuşmaların kayıtlarının delil olarak değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu, tanıklıktan çekilebilecek kişilerin iletişiminin dinlenmesi ve kayda alınması yasal olmamasına rağmen babası ve kardeşi ile yaptığı görüşmelerin kayda alınarak delil olarak kullanıldığını, tüm suçlar yönünden görüşme dökümlerinin hukuka aykırı delil oluşturduğunu, özelde yağma suçunun dinleme kararı alınabilecek katalog suçlar arasında yer almadığını, dinleme kayıtları dışında üzerine atılı suçları işlediğini gösteren başkaca bir delil bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 20., 22. ve 38. maddelerinin,

iv. Mahkeme kararında delillerin yeterince tartışılmadığını ve delillerin hukuka aykırı olduğu iddiasının karşılanmadığını, Yargıtayın onama kararında da temyiz sebeplerine neden itibar edilmediğinin belirtilmediğini ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin,

v. Tutukluluğuna ve tutukluluk hâlinin devamına soyut gerekçelerle karar verildiğini, temyiz ile birlikte yaptıkları tahliye taleplerinin Yargıtay tarafından da değerlendirilmediğini, uzun bir süredir tutuklu olduğunu, tutuklulukla ilgili tazminat elde etme imkanının olmadığını ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesine ve 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun hukuka aykırı biçimde dinleme kararı verildiği iddiasının haberleşme hürriyeti, tutukluluğuna yönelik iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, diğer iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

57. Başvurucu; soyut gerekçelerle tutukluluğunun devamına karar verildiğini, tutukluluğunun makul süreyi aştığını ve uzun tutukluluk süresi nedeniyle başvurabileceği bir tazminat yolunun bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

58. Bakanlığın görüş yazısında, bireysel başvuru hakkının yürürlüğe girdiği tarihten önce hakkında mahkûmiyet kararı verilen ve hükmen tutuklu olan başvurucunun şikâyetlerinin incelendiği birçok başvuruda zaman bakımından yetkisizlik kararı verildiği, somut olayda 12/5/2009 tarihinde başvurucunun mahkûmiyetine hükmedildiği, İlk Derece Mahkemesi kararının 12/10/2012 tarihinde kısmen bozulmasına rağmen yağma suçundan hükmedilen cezasının onandığı ve kesinleşen cezaların infazına başlandığı, kesinleşmiş hapis cezasının infaz edildiği dönemde başvurucunun tutuklu olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir.

59. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçesinde belirttiği tutukluk süresinin uzun olduğuna ve soyut ve genel gerekçelerle tutukluğun devamına hükmedildiği şikâyetini tekrarlamıştır.

i. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

60. Başvurucu, tutukluluk süresinin uzun olduğundan ve bu kapsamda soyut gerekçelere tutukluluğuna ve tutukluluğunun devamına karar verildiğinden şikâyet etmektedir.

61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

(2) Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.

62. Somut olayda başvurucu 18/12/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve 21/12/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılama süresince başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/5/2009 tarihli kararıyla çeşitli suçlardan mahkûm edilmiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 12/10/2012 tarihli ilâmı ile başvurucunun örgüt yöneticiliği ve yağma suçlarından mahkûmiyetini onamış, diğer suçlamalar yönünden kararı bozmuştur. Bozma ilâmını takip eden yargılamaya başvurucunun tutukluluğunda devam edilmiştir. Başvurucunun üzerine atılı suçlardan tutukluluğu, Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/12/2014 tarihli tahliye kararıyla sonlanmıştır (bkz. §§ 18, 25, 26, 34, 40).

63. Başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).

64. Öte yandan Yargıtayın tutuklamaya esas suç ya da suçlara ilişkin bozma kararı vermesinin ardından tutuklu geçen sürenin de dikkate alınması gerekir. Bu durumda tutuklulukta makul süre şartına uyulup uyulmadığı, temyizde geçen kısmı hariç olmak üzere kişinin bozma öncesi ve sonrası tutukluluğu toplanarak incelenmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Solmaz/Türkiye, B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 34-37; Cahit Demirel/Türkiye, B. No: 18623/03, 7/7/2009,§ 23).

65. Bu tür kesintili tutuklamalarda, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla tutukluluk kesinleşmemekte fakat sadece durmakta ve bozma kararıyla birlikte tekrar işlemeye başlamaktadır. Dolayısıyla tutukluluğun mahkûmiyet hükmüyle birlikte bireysel başvurunun başladığı 23/9/2013 tarihinin öncesinde sonlandığı ve Anayasa Mahkemesinin “zaman bakımından yetkisinin haricinde kaldığı” söylenemez.

66. Bununla birlikte bir suçtan verilen tutukluluk kararı ile başka bir suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda mahkûmiyet kapsamında infaz edilen cezalara ilişkin süreler toplam tutukluluk süresinin hesabına dâhil edilmemelidir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 49; Ramazan Çelik, B. No: 2012/152, 20/2/2014, § 54). Bahse konu kuralın aynı yargılamaya konu suçlardan bazılarının infazına geçildiği, diğerleri yönünden ise tutukluluğun sürdürüldüğü durumlarda da geçerli olduğu açıktır.

67. Bu itibarla başvurucunun tutukluluk incelenmesine esas alınması gereken süre 18/12/2006 ile 12/5/2009 arasında geçen yaklaşık 2 yıl 4 ay 22 gündür.

68.Başvurucu hakkında isnat olunan suçun ağırlığı ile yargılama sürecinin özenli yürütülmediğine dair bir iddia bulunmaması ve başvuru dosyasında da bunu gösteren bir bilginin olmaması, başvurucunun yirmi altı ihaleyle bağlantılı çeşitli suçları işlediği şüphesiyle tutulması hususları birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun yaklaşık 2 yıl 5 aylık tutukluluk süresi Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri (bkz. § 25), dikkate alınan tutukluluk süresi de gözönünde bulundurulduğunda tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.

69. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Uzun Tutukluluk Nedeniyle Tazminat Hakkının Bulunmadığına İlişkin İddia

70. Başvurucu, uzun süren tutukluluğu nedeniyle tazminat isteme hakkının tanınmadığından şikâyet etmektedir.

71. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

(Değişik: 3/10/2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.

72. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir.

73. Anayasa’nın ve Sözleşme’nin yukarıda belirtilen hükümleriyle kişilerin güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik hakkının herhangi bir alt başlığının ihlal edildiği hâllerde ilave bir hak olarak kişilere tazminat imkânının da tanınması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte bu hak, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin diğer unsurlardan bağımsız bir hak niteliği taşımamakta ve diğer hak ihlallerinin söz konusu olması hâlinde devreye girmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Benham/Birleşik Krallık, B. No: 19380/92, 10/6/1996, § 50). Bu itibarla Anayasa’nın 19. maddesinin birinci ila sekizinci fıkralarının ihlalinin söz konusu olduğu hâllerde tazminat hakkı ileri sürülebilmektedir.

74. Mevcut olay bakımından başvurucunun tutukluluk süresinin makul süreyi aşmadığına dair yukarıda ulaşılan sonuç dikkate alındığında tazminat hakkını gerektirecek bir durum oluşmadığı anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ayhan Işık/Türkiye (k.k.), B. No: 33102/04, 16/12/2008).

75. Bu nedenle başvurucunun şikâyetinin bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

76. Başvurucu, şartlar oluşmaksızın hakkında bir soruşturma başlatılmasının öncesinde ve farklı bir dosya numarası üzerinden telefonlarının dinlendiğini, bu nedenle haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

77. Bakanlığın görüş yazısında 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin AİHM içtihatlarıyla uyumlu olarak istismar riskini ortadan kaldıracak şekilde ve kişilerin davranışlarının sonuçlarını öngörebilecekleri açıklıkta düzenlendiği belirtilmiştir. Bakanlık, ayrıca bir suçla ilgili soruşturma açılması ile bu soruşturmanın ilgili Cumhuriyet savcılığında numara almasının farklı kavramlar olduğuna, kolluk tarafından olayın Cumhuriyet savcılığına bildirildiği anda Cumhuriyet savcılığı tarafından ceza soruşturmasını gerektiren bir durum bulunduğu tespit edildiği takdirde soruşturmanın açılmış olacağına, somut olayda 18/4/2006 tarihli karara ilişkin taleplerin muhabere defterine kaydedilerek işlem yapıldığına ve yeterli delil elde edildiği kanaatine varılmasının ardından ise dosyanın Cumhuriyet Savcılığına intikal ettiğine dikkat çekmiştir.

78. Başvurucu, belirtilen hususların somut olayla uyuşmadığını ileri sürerek Bakanlık görüşüne karşı çıkmıştır.

79. Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.

80. Haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğine saygı hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmaktadır. Haberleşme kavramının telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de içine aldığı dolayısıyla başvurucunun, telefonlarının dinlenilmesine hukuka aykırı karar verildiği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 33).

81. Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle birlikte başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde özel ve ayrı olarak düzenlenmiştir.

82. Anayasa’nın 22. maddesi, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir (Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 49, 50).

83. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi; haberleşmenin gizliliğine, dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması da bu kapsamdaki müdahalelerdir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).

84. Somut olayda Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 18/4/2006 tarihli ve 2006/378 Müteferrik sayılı kararlarıyla soruşturma konusu ihaleye fesat karıştırma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi bulunduğu ve başka suretle delil elde etme imkânı bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine izin verilmiştir. Mahkeme, operasyonel faaliyet gerektirecek yeterli delillere ulaşılamaması ve başka türlü delil elde etme imkânının bulunmaması gerekçesiyle tedbirin önce üç ay, sonrasında ise iki kez birer ay uzatılmasına karar vermiştir (bkz. §§ 8-12).

85. Başvurucunun kullandığı telefon, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi gereğince hâkim kararına istinaden kolluk görevlileri tarafından dinlenildiğinden uygulanan bu tedbirin haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

86. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinde sıralanmaktadır.

87. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde karar kendiliğinden kalkar.

88. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin; hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması gerekli olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.

89. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

90. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).

91. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin uygulama alanı ve usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale, öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015 §§ 28-34; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Amann/İsviçre, B. No: 27798/95, 16/2/2000, §§ 55, 56).

92. AİHM kararlarında gizli tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari unsurlar sıralanmıştır. Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği, iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar, verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi gereklidir (The Association for European Integration and Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76, 77).

93. Somut olayda başvurucunun haberleşmesinin gizliliğine yönelik müdahalenin dayanağı 5271 Kanun’un 135. ve 137. maddeleridir. 5271 Kanun’un 135. maddesinde, sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği ve kayda alınabileceği, Cumhuriyet savcısının kararını derhâl hâkimin onayına sunacağı ve hâkimin kararını en geç yirmi dört saat içinde vereceği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbirin Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede hâkim kararında yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği; tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği düzenlenmiştir.

94.Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun’un 135. ve 137. maddelerinde telefon görüşmelerinin dinlenmesine yönelik açık ve detaylı kurallar ortaya konulmuş, kamu makamlarının değerlendirme yetkisinin kapsam ve sınırları net bir şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde dinleme tedbirinin hangi suçlar için verileceği, süresi, kayıtların saklanma, imha edilme şartları belirlenmiştir. Ayrıca acele hâllerde dahi dinleme tedbirinin alınmasının keyfîliğe karşı yeterli bir güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması öngörülmüştür. Buna göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükümleri, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin “kanunilik” niteliğini karşıladığı anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gürsel Duran ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39254/07, 11/1/2011).

95. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.

96. Mevcut başvuruda suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ve hâkim kararıyla başvurucunun telefonu dinlenmiştir. Müdahale, bu nedenle Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.

97. Haberleşme özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda da bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 57, 58).

98. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92-93).

99. Mevcut başvuruya konu olayda, suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca Kars Sulh Ceza Mahkemesinin kararları uyarınca başvurucunun telefonunu dinlenmiştir. Anılan mahkeme kararlarında başvurucunun ihaleye fesat karıştırma suçunu işlendiğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu, soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı olmadığı gerekçesine yer verilmiştir (bkz. §§ 10, 12).

100. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenmesi tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatlarının ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Daha açık ifadeyle başvurucu hakkında anılan Kanun'un 135. maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan bir suç isnadı dolayısıyla (ihaleye fesat karıştırma) ve Sulh Ceza Mahkemesi kararlarına dayalı olarak telefonunun dinlenmesi tedbirine başvurulmuştur. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak başvurucunun telefon görüşmelerinin dinlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Bunun yanı sıra Mahkeme kararlarında öncelikle üç aylık süreyle bu tedbire hükmedildiği ve uzatma kararlarıyla da üç ve birer aylık sürelerle dahi dinlemeye izin verildiğinden söz konusu tedbirin açık bir süreyle sınırlandırılmış olması ve müdahalenin toplamda sekiz ay sürmesi karşısında orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.

101. Başvurucu, ayrıca hakkında bir soruşturmanın başlatılmasının öncesinde ve başka bir dosya üzerinden dinleme kararı alındığını iddia etmektedir.

102. Bakanlık yazısında da belirtildiği gibi bir kişi hakkında soruşturma yürütülmesi ile bu soruşturmanın savcılığın hazırlık defterine kaydedilerek numara alması farklı hususlardır. Başvurucunun ve diğer sanıkların suç işlediklerinden şüphelenilmesi üzerine 18/4/2006 tarihinde Kars Cumhuriyet Savcılığı kanalıyla dinleme talebinde bulunulmuştur. Yürütülen soruşturmanın belirli bir olgunluğa geldikten sonra 24/11/2006 tarihinde Cumhuriyet savcılığı hazırlık defterine kaydedilmesi, sadece soruşturmada geçilen yeni bir safhaya işaret etmektedir.

103. İkinci olarak, dinleme ve tedbirin ilk kez uzatılması talepleri Kars Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir hazırlık dosyası numarasına istinaden değil; 2006/2385 ve 2006/2358 Muhabere sayılı yazılar üzerinden istenilmiştir (bkz. §§ 8, 11). Kars Sulh Ceza Mahkemesi, dinlemeye 18/4/2006 tarihli ve 2006/378 Müteferrik sayılı kararı ile izin vermiş ve tedbirin uzatılmasına dair sonraki kararlarında da ilk kararına atıf yapmıştır (bkz. § 12).

104. Kars Cumhuriyet Başsavcılığı 18/10/2006 ve 17/11/2006 tarihli uzatma taleplerinde 2006/2561 Hazırlık numarasını belirtmiş ise de bu durum farklı bir dosya kılıf yapılmak suretiyle dinleme kararları alındığı şeklinde yorumlanamaz. Zira bu uzatma talepleri de Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/2358 Muhabere sayılı yazısı üzerine verilen Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/378 Müteferrik sayılı kararına dayanmaktadır. Muhabere numarası üzerinden alınan dinleme kararlarının ardından belirli bir aşamaya gelen soruşturmanın 24/11/2006 tarihinde Savcılığın 2006/3051 Hazırlık numarasına kaydedildiği; 18/10/2006 ve 17/11/2006 tarihli uzatma taleplerinde sehven başka kişiler hakkında yürütülmekte olan 2006/2561 Hazırlık numarasının yazıldığı değerlendirilmektedir. Nitekim Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 11/12/2009 tarihli yazısında, dosyanın hazırlığa kaydedildiği 29/9/2006 tarihini takiben farklı kişilere ilişkin 2006/2561 Hazırlık numarasındaki iletişimin tespiti çalışmalarına başlandığı belirtilmektedir (bkz. § 14). Başvurucu hakkındaki iletişimin tespitine dair ilki iki karar ise belirtilen dosyanın kaydedilmesinin öncesinde 18/4/2006 ve 18/7/2006 tarihlerinde alınmıştır. Kars ve Erzurum Cumhuriyet Başsavcılıklarının yazılarından da başvurucunun 2006/2561 Hazırlık numaralı dosyada şüpheli olarak yer almadığı ve uzatma taleplerinde sehven bu numaraya yer verildiği ortaya çıkmaktadır (bkz. §§ 13, 15).

105. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

106. Mevcut başvuruya konu yargılamada, bazı suçlamalar yönünden başvurucu hakkında verilen beraat ve mahkûmiyet hükümleri kesinleştiği ve bazı suçlamalar yönünden davanın derdest olduğu anlaşıldığından başvurucunun şikâyetlerinin ayrı başlıklar altında incelenmesi gerekmektedir.

1. Beraatla Sonuçlanan ve Kesinleşen Yargılamalar Yönünden

107. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılamada 4., 17., 18. ve 20. ihalelere ve 5. ihale 3. olaya ilişkin suçlamalardan, 19. ihaleye bağlantılı resmî evrakta sahtecilik suçundan başvurucunun beraatına karar verilmiştir. Bu hükümler, derecattan geçmek suretiyle kesinleşmiştir (bkz. §§ 26, 36 ve 38).

108. Anayasa’nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.

109. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.

110. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:-

(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.

111. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı “güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında”bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun “mağdur” olduğunu iddia etmesi gerekir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

112. Bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).

113. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza soruşturmasının takipsizlik kararıyla sonuçlanması veya açılan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatına hükmedilmesi hâlinde makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel gelmemek şartıyla bu kişiler adil yargılanma hakkının mağduru olduklarını ileri süremez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Eğinlioğlu/Türkiye (k.k.), B. No: 31312/96, 21/10/1998; Koç ve Tambaş/Türkiye (k.k.), B. No: 46947/99, 24/2/2005; İsak Tepe/Türkiye, B. No: 17129/02, 21/10/2008, § 30; Bouglame/Belçika (k.k.), B. No: 16147/08, 2/3/2010; Juge ve Ducamp/Fransa (k.k.), B. No: 66170/09, 12/4/2011).

114. Somut olayda başvurucu hakkında kamu davası açılmış ise de yukarıda belirtilen suçlamalar yönünden başvurucunun beraatına hükmedilmiştir. Dolayısıyla bahse konu suçlamaları ilgilendirdiği ölçüde başvurucu mağdur sıfatını taşımamaktadır.

115. Bu nedenlerle beraat kesinleşen suçlara ilişkin mağdurluk statüsünün bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Devam Eden Yargılama Yönünden

116. Başvurucu hakkında açılan davada örgüt yöneticiliği, yağma ve 1. ihalede edimin ifasına fesat karıştırma suçlarından verilen mahkûmiyet kararları ile yukarıda belirtilen beraat kararları kesinleşmiş; diğer suçlamalara ilişkin yargılama ise Kars Ağır Ceza Mahkemesi önünde sürmektedir (bkz. §§ 38-41).

117. Anayasa’nın “Görevve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

118.6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.

119.Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

120. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. İkincil niteliğinin gereği orak ise Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

121. Somut olayda, başvurucu hakkındaki kovuşturmanın henüz sonuçlanmayan kısmı yönünden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülen iddiaların hâlihazırda yargılama sürecinde ve kanun yolunda incelenmesi imkânını bulunmaktadır.

122. Bu nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Kesinleşen Mahkûmiyet Kararları Yönünden

i. Tarafsız Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

123. Başvurucu, soruşturma aşamasında karar veren hâkim M.Ç.nin Mahkeme heyetinde yer almasının tarafsız mahkemede yargılanma hakkına aykırı olduğundan şikâyet etmiştir.

124. Bakanlık görüşünde, soruşturma aşamasında görev yapan hâkimin kovuşturma aşamasında görev yapamayacağına ilişkin kuralın sulh ceza hâkiminin savcılık görevlerini yerine getirmesine ilişkin 5271 sayılı Kanun’un 163. maddesinde belirtilen hâllerle sınırlı olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu yönde emsal bir kararının bulunduğu, AİHM içtihatları uyarınca hâkimlerin esas yargılamanın öncesinde kabul ettikleri her kararın onların tarafsız davranmayacağı anlamına gelmeyeceği, hâkim M.Ç.nin 2006/2280 Değişik İş sayılı kararında el konulması talebini reddetmesinin hâkimin nesnel ve öznel olarak bağımsız davrandığını gösterdiği belirtilmiştir.

125. Başvurucu, Bakanlık görüşünün somut olayla ve ilgili kanun maddesinin lafzıyla örtüşmediğini ileri sürmüştür.

126. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

127. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı da adil yargılanma hakkının zımni bir unsuru kabul edilmektedir (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Diğer yandan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasanın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).

128. Genel olarak tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek ya da davanın taraflarının leh ve aleyhlerinde bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamayı ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).

129. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006).

130. Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No: 22299/93, 25/2/1997, §§ 43-49; Hauschildt/Danimarka, B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 46-48).

131. Bu itibarla soruşturma aşamasında karar veren hâkim M.Ç. kovuşturma aşamasında Mahkeme heyetinde de yer aldığından tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı kapsamında objektif ve sübjektif tarafsızlık şartlarının somut olayda karşılanıp karşılanmadığına bakılmalıdır.

132. Somut olayda, sübjektif tarafsızlık koşulu bakımından kovuşturma aşamasında görev yapan hâkim M.Ç.nin ön yargı veya tarafgirlikle hareket ettiğine ilişkin herhangi bir iddia bulunmamaktadır.

133. İkinci olarak ilgili hâkimin yargılamaya katılmasının nesnel tarafsızlık koşulu bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir.

134. Hâkim M.Ç., 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesi ile görevli ağır ceza mahkemesinde görev yapması nedeniyle Cumhuriyet savcılığı tarafından soruşturma aşamasında yapılan taleplere ilişkin olarak aynı Kanun'un 251. maddesi uyarınca kararlar vermiştir. Somut olayda bu itibarla soruşturma aşamasında savcıya ait görevleri yerine getiren sulh ceza hâkimlerinin kovuşturma aşamasında da görev yapmasını engelleyen 5271 sayılı Kanun’un 23. maddesinin (2) numaralı fıkrasının uygulanmasını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır (Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15/4/2008 tarihli ve E.2007/2898, K.2008/3015 sayılı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/6/2008 tarihli ve E.2010/20436, K.2013/13582 sayılı ilâmları).

135. Öte yandan tutuklamaya ilişkin bir karar vermek de dâhil olmak üzere soruşturma aşamasında rol almış olan bir hâkimin yargılamaya da katılması, hâkimin tarafsızlığı hususunda sanıkta şüpheye yol açabilirse de bu durum tek başına, ortaya çıkan şüphelerin haklı olduğunu ve hâkimin tarafsız davranamayacağını göstermez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Hauschildt/Danimarka, §§ 49, 50; Ökten/Türkiye (k.k.), B. No: 22347/07, 3/11/2011; Suut Aydın/Türkiye, B. No: 1508/08, 24/9/2013, § 51). Bu hususta her olayın kendi koşulları çerçevesinde bir inceleme yapılması gerekmektedir.

136. Karakoç ve diğerleri/Türkiye (B. No: 27692/95, 15/10/2002, § 60) davasında AİHM, yargılama öncesinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken gösterilen gerekçelerin mahkûmiyet hükmü kurulurken dayanılan gerekçelerle neredeyse aynı olduğuna ve hâkimlerin, tutuklama için gerekli olan “suça ilişkin kuvvetli emarelerin bulunup bulunmadığını tespit” etmenin ötesine geçtiklerine dikkat çekmiştir. Bu nedenle tutuklama kararını vermeleri ile birlikte hâkimlerin dava esasına ilişkin görüşlerini zaten açıkladıkları yönündeki başvurucuların iddiası AİHM tarafından kabul edilebilir bulunmuştur.

137. Bununla birlikte hâkimin dosyadaki olguların kısa bir değerlendirmesini yaptıktan sonra suç işlendiği şüphesinin ya da kaçma riskinin bir temelinin olup olmadığıyla sınırlı bir kanaat bildirilmesi, belirtilen hâkimin yargılamada tarafsız davranamayacağı anlamına gelmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sainte-Marie/Fransa, B. No: 12981/87, 16/12/1992, § 32). Önemli olan husus, yargılama öncesi kararlarda kişinin suçluluğuna ilişkin bir görüş bildirilmemesidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gultyayeva/Rusya, B. No: 67413/01, 1/4/2010, § 197). Bu anlamda suç şüphesi ile suçluluğun tespiti birbiriyle eş tutulmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Jasiński/Polonya, B. No: 30685/96, 20/12/2005, § 55).

138. Yargıtay uygulamasında da 5271 sayılı Kanun’un 23 maddesinin (2) maddesi kapsamına girmeyen hâllerde soruşturma aşamasında bir tedbir ya da karara hükmeden hâkim ya da hâkimlerin ana yargılamaya da katılmaları “tarafsızlık” yönünden ayrıca incelenmektedir.

139. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 7/6/2011 tarihli ve E.2011/1-75, K.2011/114 sayılı ilâmında görevsizlik kararına yapılan itirazı inceleyen başkan ve üyelerin davaya da bakmalarına ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

Yargıcın objektif araştırma ve saptamalarda bulunması tarafsızlığını şüpheye düşürecek işlemler değildir. Bu işlemleri yapan yargıç, esas hakkında yargılama yapan mahkeme heyetinde yer alabilir. Burada önemli olan, alınan tedbirlerin ya da kararların kapsamı ve niteliği itibarıyla sanığın suçluluğu konusunda bir önyargı oluşturup oluşturmadığıdır.

Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince …, Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararına karşı yapılan itiraz incelenirken, suçun sübutu ve nitelendirilmesi konusunda görüş açıklamasından kaçınılarak özenli bir dil kullanılmış, mercii olarak görevsizlik kararına yapılan itiraz değerlendirilmiş ve eylemin kasten yaralama ya da öldürmeye kalkışma suçlarından hangisini oluşturacağı konusunun ağır ceza mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek görev konusundaki duraksama giderilmiştir. Bu aşamadan sonra hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda yeni bir karar verilmeyecektir. Anılan kararda, sanığın suçu işleyip işlemediği ile suçun nitelendirilmesi konusunda dosyanın esas olarak incelenmesi sonucunda oluşan bir görüş açıklaması bulunmadığından, önceden belirlenmiş bir kanaate ulaşıldığı kabul edilmemelidir. Yerel mahkemece asliye ceza mahkemesinin görevsizlik kararında belirtilen hususlara göre değerlendirme yapılması ve kararların gerekçeli yazılmasının zorunlu olması da dikkate alınarak tarafsızlığa gölge düşürülmeden yapılan itiraz değerlendirilmesinin yerinde olduğu görülmektedir.

[5271 sayılı]… Yasanın 24. maddesinde belirtilen tarafsızlığı şüpheye düşüren hallerin varlığı düşünülebilirse de; aynı Yasanın 25. maddesi uyarınca, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddinin istenmesi, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya kadar, sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle ise ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması ile sınırlı olduğundan ve sanığın 26.09.2008 tarihinde yapılan sorgusundan sonra 06.03.2009 tarihinde sanık müdafileri tarafından talepte bulunulduğundan, istem süresinden sonra yapılmıştır.

Kaldı ki, Yasanın 25. maddesinde öngörülen süre geçirilmemiş olsa dahi, hâkimin görevsizlik kararının itiraz üzerine değerlendirilmesi gibi bazı kararlara katılmış olması onun taraflı olduğunu kabul etmek için tek başına yeterli de değildir.

140. Cezaevinde meydana gelen bir olay nedeniyle kişiye disiplin cezası işlemi hakkında karar vermiş hâkimin aynı olay ve kişi hakkındaki suçlamalara ilişkin yargılamaya katılmasının ise tarafsız yargılanma hakkına uygun olmayacağı kabul edilmiştir (Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 3/10/2012 tarihli ve E.2012/12095, K.2012/42609 sayılı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 4/4/2013 tarihli ve E.2013/4630, K.2013/2733 sayılı ilâmları).

141. Somut olayda hâkim M.K., yargılama öncesindeki 15/12/2006 tarihli ve 2006/2213 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucuya ait yerlerde arama yapılması istemini kabul etmiştir (bkz. § 17). Ancak karar metni incelendiğinde hâkimin 5271 sayılı Kanun’un 118. ve 199. maddelerini belirtmenin dışında bir değerlendirme yapmadığı ve başvurucunun üzerine atılı suçu işleyip işlemediğine dair bir incelemeye girişmediği görülmektedir. Bu itibarla hâkimin arama talebinin uygun gören kararında, başvurucunun suçluluğuna ilişkin görüşünü açıkladığı ve tarafsızlığını kaybettiği ileri sürülemez.

142. Hâkim M.K., 22/12/2006 tarihli ve 2006/2280 Değişik İş sayılı kararıyla ise atılı suçları işlediklerine dair herhangi bir delil gösterilmediği gerekçesiyle el koyma talebinin reddine karar vermiştir (bkz. § 20). Bu karar, taraflı olmaktan ziyade hâkimin davayı nesnel biçimde ele alacağının bir emaresi kabul edilebilir.

143. Yukarıdaki açıklamalara ek olarak Yargıtay içtihatları uyarınca soruşturma aşamasında bir karar alınması hâkimin reddi sebebi olarak yargılamayı yapan mahkeme nezdinde ileri sürülebilmektedir. Ancak dosya içinde başvurucunun böyle bir itirazda bulunduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.

144. Bu itibarla başvurucunun tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Aleyhte Beyanda Bulunan Tanıkları Sorgulama ve Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

145. Başvurucu; görüşme kayıtlarının savunma tarafına verilmediğini, görüşmelerin kesilip kısaltılarak farklı anlama gelen birleştirmeler yapıldığını, konuşmaların tamamına yer verilmediğini, görüşmelerin çözümünün yapılmak üzere bilirkişiye gönderilmesi ve başvurucunun ihalenin yapıldığı tarihlerde nerede olduğunu dair telefon baz istasyonu kayıtlarının istenmesi taleplerinin reddedildiğini, dinleme kararlarının veya onaylı örneklerinin dosyaya getirilmesinin kabul edilmediğini, tanıkların önemli bir kısmının talimatla dinlendiğini ve sanıklar ya da Mahkemece bu kişilerin sorgulanmadığını, bu nedenlerle silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığından ve savunmasını hazırlamak için yeterli zaman ve kolaylığın tanınmadığından şikâyet etmektedir.

146. Bakanlık görüş yazısında AİHM içtihatları uyarınca silahların eşitliği ilkesine uyulup uyulmadığının önem taşıdığı, çekişmeli yargılama ilkesini garanti etmek için tüm delillerin kural olarak sanığın huzurunda ortaya konulması gerektiği, bir mahkûmiyet kararının sadece ya da esaslı olarak tanık ifadelerine dayanması hâlinde sanığa soruşturma ya da kovuşturma aşamasında ilgili tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânının tanınması gerektiği belirtilmiştir.

147. Başvurucu, Bakanlık görüşlerine karşı çıkmıştır.

148. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, 20).

149. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya aittir. Bununla birlikte dosya üzerinde alınmış bir gizlilik kararı bulunmadığından Mahkeme tarafından resen verilmeyen görüşme kayıtlarının bir örneğinin talep üzerine dosyadan alınması mümkün görünmektedir. Başvurucu, böyle bir talepte bulunmasına rağmen reddedildiğine dair bir bilgi de sunmamıştır. Başvurucu, tanıkların büyük kısmının ifadesinin talimatla alındığını ve sorgulanamadıklarını belirtilmiş ise de bu iddianın somut olay çerçevesinde özelleştirilmeksizin genel ve soyut bir mahiyette dile getirildiği görülmektedir.

150. Telefon görüşme kayıtlarının farklı biçimde birleştirilerek gerçeği yansıtmayacak anlamlar çıkarıldığı iddiası bakımından, bu hususun derece mahkemeleri önünde ileri sürüldüğü başvuru formu ve eklerinden anlaşılamamaktadır. Başvurucu öte yandan, bu iddiasına dayanak olarak herhangi bir örnek görüşme dökümü de göstermemiştir. Dinleme kararlarının örneklerinin dosyaya getirilmediği şikâyeti yönünden ise başvurucunun mahkeme kararı olmaksızın dinleme yapıldığına ya da kovuşturma aşamasında bu kararlara ulaşamadıklarına ilişkin herhangi bir iddiası bulunmamaktadır.

151. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

152. Başvurucu; görüşme kayıtlarının çözümünün yapılmak üzere bilirkişiye gönderilmesi ve başvurucunun ihalenin yapıldığı tarihlerde nerede olduğunu dair telefon baz istasyonu kayıtlarının istenmesi ile ihaleleri yapan komisyon üyelerinin, ihaleye giren ve alan firma yetkililerinin ve ihale konusunda rapor tanzim eden görevlilerin dinlenmesi taleplerinin yetersiz gerekçelerle kabul edilmediğini, hukuka aykırı delil niteliği taşıyan görüşme dökümlerinin mahkûmiyetine esas alındığı ve mahkeme kararlarının yeterli gerekçe içermediğini ileri sürmektedir.

153. Bakanlığın görüş yazısında, dinlenmesi talep edilen bir tanığın dinlenmediğinden şikâyet eden başvurucunun söz konusu tanığın dinlenmesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından neden önemli olduğunu da göstermesi gerektiği, Sözleşme’nin tüm tanıkların dinlenmesini öngörmediği, tanığın çağrılmasının maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan tanığın sorgulanması talebinin reddedilmesinin sanık haklarını zarar verip vermediğinin önem taşıdığı ifade edilmiştir.

154. Telefon kayıtlarının delil olarak kullanılması bakımından, başvurucunun babası ve kardeşi ile yaptığı görüşmelerin delil olarak kullanılmasıyla ilgili olarak anılan kişilerin de aynı dosyada sanık sıfatıyla yargılandığı, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan kişinin de şüpheli olması halinde bu görüşmelerin delil olarak kullanılıp kullanılmayacağının yargı içtihatları ile açıklığa kavuşturulması gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/2/2013 tarihli ve E.2011/5-137, K.2013/58 sayılı ilamı uyarınca tanıklıktan çekinebilecek şüphelilerin birbirleri arasında yaptıkları görüşmelerin de belirli koşullar altında delil niteliğinde olduğu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında bu hususun değerlendirildiği belirtilmiştir.

155. Başvurucu; karşı görüşlerinde silahların eşitliği ilkesi uyarınca sanığın tanıklarının da dinlenmesi gerektiğini, dinlenmediği durumlarda ret sebebinin gerekçeli olarak açıklanması gerektiğini; telefon kayıtlarıyla ilgili olarak, kardeşine ilişkin alınmış bir dinleme kararı bulunmadığını, kanun maddesinin getirilen yoruma izin vermediğini, dinlemenin sadece katalog tabir edilen suçlar bakımından uygulanabileceğini, fakat yağmanın bu suçlar arasında yer almadığını ileri sürmüştür.

156. Anayasa’nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

157. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

158. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).

159. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

160. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699). AİHM’e göre delillerle ilgili olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, § 700).

161. Somut olayda ihaleye fesat karıştırma suçunu işledikleri şüphesiyle başvurucunun, babası A.Y.nin ve diğer kişiler İ.M., Y.A., A.B., M.C. ve T.B.nin telefonları mahkeme kararıyla dinlenilmiştir (bkz. § 9). Başvurucuyla ilgili ilk dinleme kararı 18/4/2006 tarihinde verilmiş; tedbirin süresi 18/7/2006, 18/10/2006 ve 17/11/2006 tarihli kararlarla sırasıyla üç ve birer aylık sürelerle uzatılmıştır (bkz. §§ 10, 12). Bu itibarla, başvurucunun telefon görüşmelerinin usulüne uygun biçimde alınmış mahkeme kararlarına istinaden dinlenildiği ve mahkumiyete dayanak görüşmelerin bu şekilde kayıt altına alındığı açıktır (bkz. §§ 98-108).

162. Başvurucunun, babası Y.A. ile yaptığı görüşmeler yönünden, bu konuşmalar mahkeme kararıyla kayda alınmıştır. Yargılama sonucunda Y.A.nın eyleminin örgüt yöneticiliğini değil örgüt üyeliğini oluşturduğu sonucuna varılarak, belirtilen suçtan mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir (bkz. § 26). Başvurucunun babasının da ilgili kovuşturmada sanık olarak yer alması nedeniyle, başvurucunun babasıyla olan görüşmelerinin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı söylenemez (Kader Doğan, B. No: 2014/7292, 21/5/2015, § 27). Mahkeme kararının gerekçesinde de bu husus tartışılmış ve görüşme dökümlerinin hukuka aykırı niteliği taşımadığı belirtilmiştir. Başvurucunun kardeşi G.Y.ye ilişkin alınmış bir dinleme kararı bulunmamakla birlikte suçun sübutunda esas alınan görüşmelerin büyük çoğunluğunun usulüne uygun yapılan dinlemelere dayandığından ve G.Y.nin başvurucu ya da babasıyla yaptığı görüşmelerine gerçekleştirilen yirmi altı ihaleden sadece 2., 5., 15., 16., 17., 21. ve 23. ihaleler bağlamında yer verildiğinden (bkz. § 29) bu görüşme dökümlerinin, diğer delillerin güvenilirliğine zarar vermediği ve yargılamanın adilliğini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır (Jakob Gabriel, B. No: 2013/2392, 15/4/2015, §§ 49, 50).

163. Başvurucunun gösterdiği tanıkların dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması ve baz istasyonu kayıtlarının istenmesiyle ilgili hususlar da Mahkemenin delillerin kabul edilebilirliği alanında sahip olduğu takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır. Ceza yargılaması sırasında yapılan duruşmalarda, başvurucunun şahsen ve vekili aracılığıyla, telefon dinleme kayıtları ve diğer deliller ve iddialara karşı savunmalarını sunabilmiştir.

164. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, soruşturmanın yürütülüş şekli ve Mahkemenin kararları dikkate alındığında kesinleşen mahkûmiyet hükümleri yönünden çözümü yapılan görüşme kayıtlarının ve/veya müşteki ifadelerinin esaslı deliller olarak kabul edildiği görülmektedir. Yukarıda da incelendiği gibi başvurucu görüşmelerin gerçeğe aykırı aktarıldığına dair somut bir husus ileri sürmemiştir; talimatla dinlenen tanıklara dair iddiası ise genel mahiyette kalmaktadır. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır.

165. Somut olayda başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet hükmü, duruşmada başvurucu ve vekilinin huzurunda tartışılmış delillere dayandırılmıştır. Diğer taraftan başvuru dosyası incelendiğinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkelerine aykırı olarak başvurucuya; delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir tespit bulunmamaktadır.

166. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmemiştir.

167. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının tutukluluk süresi dolayısıyla ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının tazminat hakkının tanınmaması dolayısıyla ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların beraatla sonuçlanan suçlamalar yönünden kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların devam eden yargılama yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Kesinleşen mahkûmiyet hükümleri yönünden tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Kesinleşen mahkûmiyet hükümleri yönünden aleyhte beyanda bulunan tanıkları sorgulama hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Kesinleşen mahkûmiyet hükümleri yönünden yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

21/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Gökhan Yılmaz, B. No: 2013/2130, 21/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı GÖKHAN YILMAZ
Başvuru No 2013/2130
Başvuru Tarihi 15/3/2013
Karar Tarihi 21/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun uzun sürmesi ve bu hususta tazminat hakkının tanınmaması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının, telefon görüşmelerinin şartları oluşmaksızın ve farklı bir dosya üzerinden dinlenmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin, soruşturma evresinde görev yapan hâkimin yargılamaya da katılması, telefon görüşmelerinin görüşme dökümleri) verilmemesi, kayıtların farklı anlama gelecek biçimde birleştirilmesi, dinleme kararlarının dosyaya konulmaması, hukuka aykırı nitelikteki görüşme dökümlerinin, babası ve kardeşiyle yaptığı konuşmaların hükme esas alınması, bu kayıtlara dayanılarak dinleme kararı verilemeyecek suçlardan da mahkûm edilmesi, kovuşturmaya ilişkin araştırma yapılması, bilirkişi incelemesi ve tanık dinlenmesi taleplerinin reddedilmesi, tanıkların büyük kısmının talimatla dinlenilmesi ve kararlarda yeterli gerekçe gösterilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Haberleşme-İletişimin tespiti, dinlenmesi Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Kişi Bakımından Yetkisizlik

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 220
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 23
24
25
45
135
137
251
163
217
5320 Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 11
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi