TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUSUF KESKİN VE SEFER BAYSAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7806)
Karar Tarihi: 21/4/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Yusuf KESKİN
Vekili
Av. Sinan ZİNCİR
Sefer BAYSAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu yargılama yapılması ve soyut gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; Kürtçe savunma imkânının tanınmaması, diğer delil elde etme yöntemleri kullanılmaksızın iletişimin tespitine başvurulması, telefon görüşmelerinin kolluk tarafından Türkçeye çevrilmesi ve bilirkişilere çevirisinin yaptırılmaması, tanık dinletme ve soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin reddedilmesi, istinabe yoluyla dinlenen tanıkların ifadelerinin ve kaydedilmesi yasak olan aile içi görüşmelerin hükme esas alınması, isnat edilen suçun unsurlarının oluşmamasına ve sübuta ermemesine rağmen mahkûmiyet kararı verilmesi, mahkeme kararlarında yeterli gerekçe gösterilmemesi, temyiz aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle tercümandan yararlanma, gerekçeli karar, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi, tanık sorgulama, duruşmalı yargılama haklarını ve doğrudan doğruyalık ilkesini de içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2013/7806 ve 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvurular 16/9/2013 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, 2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvurunun; Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde, 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından sırasıyla 5/2/2015 ve 26/12/2014 tarihlerinde başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini 31/3/2015 ve 27/2/2015 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüşler 16/4/21015 ve 10/3/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucu Yusuf Keskin (Keskin) Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamış, başvurucu Sefer Baysal (Baysal) Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 12/3/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
7. 15/10/2015 tarihinde, 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasınınkonu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına ve incelemenin 2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/9/2009 ve 1/10/2009 tarihli kararlarıyla PKK terör örgütü adına faaliyette bulunduğuna ilişkin kuvvetli şüphenin bulunduğu ve başka şekilde delil elde imkânının bulunmadığı gerekçesiyle başvurucu Baysal'a ait iki telefonun dinlenmesine izin verilmiştir. Bu tedbirlerin süresi, soruşturmaların tamamlanamadığı ve dinlemelerin devamına ihtiyaç duyulduğu belirtilerek Mahkemenin 26/2/2010 ve 29/3/2010 tarihli kararlarıyla uzatılmıştır.
10. Başvurucu Keskin hakkında da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/3/2010 tarihli kararıyla PKK terör örgütü adına faaliyette bulunduğuna ilişkin kuvvetli şüphenin bulunması ve başka şekilde delil elde imkânının bulunmadığı gerekçesiyle iletişimin dinlenmesine veya kayda alınmasına izin verilmiştir.
11. Başvurucuların PKK terör örgütüne katılmak üzere eleman gönderdiklerinin değerlendirilmesi üzerine başvurucu Baysal, T.T. ve K.Y. isimli kişilerle birlikte bulunduğu otobüste, başvurucu Keskin ise iş yerinde 28/4/2010 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Gözaltına alınmalarının ardından başvurucuların ikametlerinde arama gerçekleştirilmiştir.
13. Başvurucular polisteki ifadelerinde susma hakkını kullanmışlardır.
14. Başvurucu Keskin 2/5/2010 tarihindeki Cumhuriyet savcılığı ifadesinde suçlamaları reddetmiş; polis araması gerçekleştirilen evin dayısı O.İ.ye ait olduğunu, evde ele geçen Abdullah Öcalan'ın, terör örgütü üyelerinin fotoğraflarının ve hakkında toplatma kararı bulunan bir kitabın kendisine ait olmadığını belirtmiştir.
15. Başvurucu Baysal, poliste susma hakkını kullandığını, kolluk ifade tutanağındaki imzanın kendisine ait olduğunu söylemiş; dosyayı incelemediği gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı önünde de susma hakkını kullanmıştır.
16. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki sorgularında başvurucu Baysal susma hakkını kullanmış, başvurucu Keskin ise Cumhuriyet savcılığındaki beyanlarını tekrar etmiştir. Mahkeme 2/5/2010 tarihinde başvurucuların tutuklanmasına karar vermiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/6/2010 tarihli iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri iddiasıyla başvurucular, T.T. ve K.Y. hakkında ceza davası açılmıştır.
18. Dava, (kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) E.2010/263 sayısına kaydedilmiştir. 18/5/2011 tarihinde, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olan sanık S.Ö.ye ilişkin dosyanın başvurucular hakkındaki davayla birleştirilmesine karar verilmiştir.
19. Başvurucular 23/11/2010 tarihli ilk duruşmada Türkçe konuşmayıp Kürtçe beyanda bulunmuşlardır. Başvurucular vekili ise tercüman atanmasını talep etmiştir. Bu duruşmada, yaşının küçük olması nedeniyle K.Y. hakkındaki davanın görevsizlik kararı verilmek üzere tefrikine ve başka bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir. Mahkeme, başvurucuların Türkiye'de doğup değişik kurumlarda eğitim almalarını ve soruşturma aşamasındaki bütün işlemleri Türkçe gerçekleştirdiklerini gözeterek Kürtçe savunma yapma yönündeki taleplerini reddetmiştir. Başvurular devam eden tüm yargılama sürecinde Türkçe beyanda bulunmamışlardır.
20. 19/4/2011 tarihli duruşmada, başvurucular vekilinin talebi üzerine başvurucu Keskin'e ilişkin beyanda bulunmuş olan F.Y. ve İ.A.nın talimatla tanık olarak dinlenmesine karar verilmiştir. Diğer yandan başvurucu Baysal tarafından PKK terör örgütüne katılmak üzere gönderildikleri sırada yakalanan C.Ç. ve Y.Y. hakkındaki belgelerin istenmesine hükmedilmiştir.
21. Talimatla ifadeleri alınan tanıklardan İ.A., oğlu E.A.nın PKK terör örgütüne katılmasına başvurucu Keskin'in neden olduğunu anladıkları, müşteri hizmetlerinden başvurucu Keskin'e ait numarayla oğlunun kullandığı hat arasında mesajlaşıldığını öğrendikleri, görüştüklerinde başvurucunun bu durumu inkâr ettiği, başvurucunun 2009 yılında terör örgütünün kırsal alanında kaldığını tüm köylünün bildiği, başvurucu Keskin'in terör örgütüne eleman topladığına dair görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığı ancak terör örgütü adına çalıştığına dair yaygın kanaat olduğu, zaman zaman köyden ayrılıp bir süre sonra dönüp köyde kaldıktan sonra tekrar ayrılıp gittiği yönünde ifade vermiştir.
22. Diğer tanık F.Y. ise bir yakını ile E.A.nın ortadan kaybolduğunu, kaybolmalarının bir gün öncesinde E.A.nın kullandığı telefonamesaj gönderen numaranın başvurucu Keskin'e ait olduğunu öğrendiklerini, başvurucunun E.A.dan bir mesaj gelmediğini söylediğini fakat şüpheli tavırlar sergilemesi nedeniyle ondan kuşkulandıklarını ifade etmiş; kolluk ifadesinin okunması üzerine başvurucu Keskin'in PKK sempatizanı olduğunu bildiği ve PKK'nın kırsal alanına gittiğinin bilindiği şeklinde değil, başvurucunun Barış ve Demokrasi Partisinin faaliyetlerine katıldığının bilindiği şeklinde ifade verdiğini belirtmiştir.
23. Ç.Ç. ve Y.Y.ye ilişkin olarak Mahkeme dosyasına gönderilen belgelere göre C.Ç. ve Y.Y.nin PPK'ya katılmak üzere İstanbul'dan geldiğinin ihbarla bildirilmesi üzerine bu şahıslar 19/10/2009 tarihinde yakalanmışlardır. C.Ç. 20/10/2009 tarihli kolluk beyanında susma hakkını kullanmış; müdafiinin huzurunda Cumhuriyet savcısına verdiği 21/10/2010 tarihli ifadesinde ise açık kimliğini bilmediği Ahmet isimli şahsın terör örgütüne katılması yönünde tavsiyede bulunduğunu, kabul edince kendisine telefon verdiğini, konuştuklarında Y.Y.nin de örgüte katılmak istediğini söylediğini, Ahmet tarafından alınan biletlerle otobüse bindiklerini, verilen telefona tanımadığı kişilerce mesajlar gönderildiğini, kendilerini kimin karşılayacağını bilmediğini belirtmiştir. Y.Y. ise müdafisi huzurunda kolluğa ve Savcılığa verdiği ifadesinde C.Ç.yle konuşmalarının ardından örgüte katılmaya karar verdiğini, Van'a geldiklerinde C.Ç.nin yanından uzaklaşarak birisiyle görüşüp mesajlaştığını, C.Ç.yi Ahmet isimli bir kişinin ikna ettiğini, bu şahsı hiç görmediğini söylemiştir. Van Cumhuriyet Başsavcılığı 25/5/2011 tarihinde C.Ç. ve Y.Y.ye ilişkin takipsizlik kararı almıştır.
24. F.Y. ve İ.A.nın talimatla alınan ifadeleri ile C.Ç. ve Y.Y. hakkında verilen takipsizlik kararı ve ekleri 13/9/2011 tarihli duruşmada okunmuş, başvurucular vekili talimatla dinlenen tanıkların aleyhte olan beyanlarını kabul etmediklerini söylemiştir. Başvurucular vekili ek olarak Emniyet tarafından Kürtçeden Türkçeye çevrilen iletişim tutanaklarının çevirisinin ehil bir bilirkişi marifetiyle tekrar yapılmasını istemiştir. Mahkeme, yargılamanın bulunduğu aşamayı dikkate alarak talebi kabul etmemiştir.
25. 26/1/2012 tarihli duruşmada, birleşen dosyada yargılanan S.Ö. hakkında beyanda bulunmuş gizli tanığın ifadeleri ve fotoğraftan teşhis tutanağı okunmuştur.
26. 18/12/2012 tarihli karar duruşmasında başvurucular vekili, gizli tanığın yanı sıra tanıklar İ.A., F.Y., C.C., Y.Y. ve arama yapılan evin sahibi olduğu belirtilen O.İ.nin Mahkeme huzurunda dinlenmesini talep etmiştir. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi; gizli tanıkla ilgili olarak delillerin değerlendirilmesinin Mahkemenin yetkisinde kaldığını,tanıklar İ.A., F.Y.nin dinlenmesi yönündeki talebi istinabe suretiyle bu kişilerin ifadelerinin alınmış olduğunu ve tanık O.İ.nin dinlenmesinin ise bulunulan aşama itibarıyla dosyaya katkı sağlamayacağını belirterek reddetmiştir.
27. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/12/2012 tarihli ve E.2010/263, K.2012/295 sayılı kararıyla başvurucuları ve S.Ö.yü terör örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Mahkeme, başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiş ve diğer sanık T.T.nin beraatına hükmetmiştir. Mahkeme kararının başvurucularla ilgili kısımları şu şekildedir:
"Sanık Sefer Baysal'ın PKK terör örgütünün kırsal alanına elaman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu[,] kırsal alana terör örgütünde faaliyet yürütmek üzere C... Ç... ve Y... Y... isimli şahısları gönderdiği[,] bu şahısların ... yakalandıkları..., ayrıca T... T... ve K... Y... isimli şahısları kırsal alana gönderme hazırlığı yaptığı, teknik takibe yakalanmamak amacıyla yapmış olduğu görüşmelerde birçok şifreli kelime ve rakamsal şifre kullandığı anlaşılmıştır.
Y... Y... ve E... A...nun PKK Terör örgütüne katıldıkları yönünde Emniyete müracaatta bulunan F... Y... ve İ... A...nun beyanları dosyasının arasındadır.
Sanık Y... K...in ikametinden Abdullah Öcalan'ın resminin bulunduğu özgür önderlik özgür gelecek yazısı bulunan resminin ele geçirildiği, ön ve arka yüzlerinde iki adet fotoğrafta PKK terör örgütünün kırsal alanda faaliyet gösteren silahlı örgüt mensuplarına ait fotoğraflarının[] bulunduğu, sanığın PKK terör örgütünün faaliyet gösterdiği kırsal alana elaman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu ve T... T... isimli şahsın kırsal alana gitmesi için Sefer Baysal'la birlikte faaliyet yürüttüğü teknik takibe yakalanmamak amacıyla telefon görüşmelerinde birçok şifreli kelime kullandığı Mahkemece kabul edilmiştir.
Terör örgütlerinin yurtiçi ve yurtdışındaki kaplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin, bu örgütlere üye sağlamanın başlıca yollarında[n] biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı, hiyerarşik düzene sahip yapılara olarak istihbarata, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibariyle bu özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün "hiyerarşik yapısına" dahil edilmek üzere gönderilen elamanları, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonunun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
Sanıklar Sefer Baysal, Yusuf Keskin ve S... Ö...'nın silahlı terör örgütünün kırsal alanında faaliyet gösterdiği anlaşılan M... G.... Kod ... ile irtibatlı olarak ve bu kişinin talimatları doğrultusunda örgütsel disipline riayet ederek, T... T.... ile Y... Y... ve C... Ç...'i silahlı terör örgütünün kırsaldaki kampına götürmek üzere harekete geçtikleri, bu şahısların alınan bilgi doğrultusunda kırsala ulaşamadan yakalanmaları şeklinde gerçekleşen eylemleri nedeniyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olarak cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir."
28. Mahkemenin kararına gerekçe yaptığı iletişimin tespiti tutanaklarının C.Ç., Y.Y., T.T. ve K.Y.nin PKK'ya katılmak üzere başvurucu Baysal tarafından kırsala gönderilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Kararda başvurucuların kendi aralarında, başvurucu Baysal'ın X erkek şahıs, C.Ç., T.T., S.Ö. ve A.K. ile gerçekleştirdiği ve başvurucu Keskin'le T.T. arasındaki görüşmelere de yer verilmiştir.
29. İletişimin tespiti tutanaklarında 19/10/2009 tarihinde başvurucu Baysal ile C.Ç arasında ve C.Ç. ile X erkek şahıs arasında C.Ç.nin Van'a ve Yüksekova'ya gelmesine, biriyle buluşacağına dair görüşmeler yapıldığı; X erkek şahsın başvurucu Baysal'a 20/10/2009 tarihinde "Adamlar yakalandı, dikkatli ol." şeklinde mesaj attığı belirtilmektedir. Başvurucu Keskin ile T.T. arasında ise 27/4/2010 tarihli görüşmelerde T.T.nin bir yerde beklemekte olduğu ve başvurucu Keskin'in başka bir şahısla bir konuyu görüştüğü şeklinde konuşmalar geçtiği belirtilmektedir.
30. Başvurucular bu kararı, başvurucu Baysal ile ilişkilendirilen diğer sanık S.Ö. aleyhinde beyanda bulunan gizli tanığın ve başvurucunun örgüte gönderdiği belirtilen C.Ç. ile Y.Y.nin, başvurucu Keskin yönünden evinde arama yapılan O.İ. ile hakkında beyanda bulunan İ.A. ve F.Y.nin dinlenmediği, iletişimin tespitine başkaca delil elde etme imkânı kullanılmaksızın başvurulduğu, başvurucu Keskin'in yaptığı görüşmelerin birçoğunun kayda alınmasının yasak olmasına rağmen hükme esas alındığı, görüşmelerin kolluk tarafından şifreli ifadeler kullanılmış gibi çevrildiği, objektif bir çevirinin yapılmadığı, tarafsız bilirkişilerce çevirisinin yapılmadığı, telefon görüşmelerinin yan delillerle desteklenmediği müddetçe kanıt olarak kullanılamayacakları, soyut görüşme tutanaklarına dayalı mahkûm edildikleri, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması için gerekli olan soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin tümünün reddedildiği, kovuşturma aşamasında Kürtçe konuşmasına rağmen tercüman bulundurulmadığı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca kararın bozulması gerektiği, üzerlerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gibi gerekçelerle kararı temyiz etmişler ve duruşma talebinde bulunmuşlardır.
31. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 4/6/2013 tarihli ve E.2013/3828, K.2013/8366 sayılı ilâmıyla hükmü onamıştır.
32. Nihai karar, başvurucular vekiline 16/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
33. Başvurucular 16/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
34. 5271 sayılı Kanun’un "Tercüman bulundurulacak hâller" kenar başlıklı 202. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.
…
(4)(Ek fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./1. mad)Ayrıca sanık;
a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, beşinci fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
36. Başvurucular,
i. Tutuklu yargılandıklarını, soyut ve basmakalıp gerekçelerle tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiğini, tutukluğa ve ara kararlara yaptıkları itirazların gerekçesiz biçimde reddedildiğini, Yargıtay aşamasındaki itirazlarının da dikkate alınmadığını ve duruşma taleplerinin kabul edilmediğini belirterek etkili başvuru haklarının,
ii. Telefon görüşmelerinin kolluk tarafından yapılan çevirisinin objektif olmadığını, objektif bilirkişilerce çevrilmesinin sağlanmadığını, başka delil imkânları kullanılmaksızın iletişimin dinlenilmesi ve kayda alınması kararı verildiğini, soyut telefon görüşmelerine dayanılarak hüküm kurulduğunu, hukuka aykırı delil olan aile içi görüşmelerin hükme esas alındığını, soruşturmanın genişletilmesine yönelik tüm taleplerinin reddedildiğini, suçun unsurların oluşmadığını ve sübuta ermediğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının,
iii. Mahkemenin olayları sadece kronolojik olarak sıraladığını, somut ve gerçekçi bir değerlendirme yapmadığını, 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinde mahkemelerin duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillerden oluşan bir kanaatle hüküm kuracağını yani doğrudan doğruyalık ilkesinin şekli yönünü ortaya koyduğunu, Mahkemenin delil ikamesine ilişkin bu ilkeye uymadığını, kararın hukuki gerekçelerden yoksun olduğunu belirterek gerekçeli karar ve adil yargılanma hakkının,
iv. Kovuşturma aşamasında Kürtçe beyanda bulunduklarını ve beyanlarının alınmadığını, 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesinde daha sonrasında değişiklik yapılmasına rağmen Yargıtayın kararı onadığını belirterek ayrımcılık yasağının, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucu Keskin, ayrıca talep etmesine rağmen O.İ.nin tanık olarak dinlenmediğini ve hakkında beyanda bulunan İ.A. ve F.Y.yi sorgulayabilmeleri için duruşmada dinlenmesi talebinin de kabul edilmediğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Başvurucuların her biri bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesi ile ayrı ayrı 50.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların tutukluluklarına ilişkin iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkını ilgilendiren diğer iddialarının ise Kürtçe savunma imkânının kendilerine tanınmadığına yönelik iddialarının tercüman yardımından yararlanma hakkı, temyiz aşamasında duruşma yapılmamasının duruşmalı yargılama hakkı, Mahkemenin kararında yeterli gerekçe göstermediğine ve temyiz aşamasındaki iddialarının karşılanmadığına ilişkin iddialarının gerekçeli karar hakkı, 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesine uyulmadığına yönelik iddiaların doğrudan doğruyalık ilkesi, başvurucu İ.A. ve F.Y.nin duruşmaya getirilmediğine ilişkin iddianın tanık sorgulama hakkı, bunların dışındaki şikâyetlerin ise yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi başlığı altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucular tutuklu yargılanmaları, soyut ve basmakalıp gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
42. Kişinin serbest bırakılmadan yargılandığı bir davada, ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
43. Somut olayda başvurucular, isnat edilen suçlar nedeniyle 28/4/2010 tarihinde gözaltına alınmışlar ve 2/5/2010 tarihinde tutuklanmışlardır. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 18/12/2012 tarihinde mahkûmiyet hükmü kurulmuş ve başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Söz konusu karar başvurucular ve müdafileri huzurunda tefhim edilmiş; sonrasında karar, başvurucular tarafından temyiz edilmiştir.
44. Başvurucuların isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında İlk Derece Mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede "bir suç isnadına bağlı olarak" özgürlüğünden yoksun bırakıldıkları, mahkûmiyet kararından sonraki tutulmalarının "mahkûmiyet sonrası tutma" kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
45. Bu belirlemeler karşısında ve hükmen tutukluluk hâlinin devamı kararına itiraz edildiğinin başvuru formundan anlaşılmadığından ve başvurucular tarafından da bu konuda herhangi birbilgi ve belge sunulmadığından bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, İlk Derece Mahkemesinin kararını verdiği 18/12/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği değerlendirilmektedir. Bu itibarla 16/9/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
a. Tercüman Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucular kovuşturma aşamasında Kürtçe savunma yapamadıklarını ve temyiz aşamasındaki yasa değişikliğine rağmen mahkûmiyet hükmünün onandığını ileri sürmüştür.
48. Bakanlık yazılarında, başvurucuların Türkçe bilmediklerini ya da kendilerini Türkçe yeterince ifade edemeyecekleri için savunmalarını Kürtçe yapmak istedikleri yönünde bir beyanlarının bulunmadığı ve İlk Derece Mahkemesinin başvurucuların talebini gerekçeli biçimde reddettiği belirtilmiştir.
49. Başvurucu Baysal, kendisine yüklenen suçun ne olduğunu anlaması ve savunma yapabilmesinin ancak ana dilini kullanmasıyla mümkün olabileceğini ve her aşamada Kürtçe savunma yapma talebinde bulunduğunu belirterek Bakanlık görüşüne karşı çıkmıştır.
50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
51. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
"3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgarî haklara sahiptir:
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."
52. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendi, hakkında suç isnadı bulunan kişinin mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkını güvence altına alır. Bu hak yalnızca hakkında suç isnadında bulunulan kişilere tanınmış bir haktır ve bu haktan faydalanabilmek için sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, § 48).
53. Tercüman hakkı, hem belgelerin çevirisine hem de sözlü ifadelere uygulanır; her iki durumda da adil bir yargılama yapılabilmesi için gerekli olan çevirinin yapılması gerekmektedir. Bu hak bir duruşmada söylenen her sözcüğün ya da tüm belgelerin çevrilmesini gerektirmez; değerlendirilecek husus, sanığın hakkındaki suçlamaları tümüyle anlayıp yanıt verebilmesine olanak sağlayacak bir çevirinin sağlanıp sağlanmadığıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kamasinski/Avusturya, B. No: 9783/82, 19/12/1989, §§ 74, 83).
54. Ancak somut başvuru açısından çözümlenmesi gereken asıl mesele devletin yükümlülüğünün tercüman isteyen tüm sanıklar bakımından geçerli olup olmadığıdır. Bu noktada tercüman hakkının sınırlı bir hak olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Başka bir deyişle tercüman isteyen herkesin değil, adil bir yargılamadan umulan yararın sağlanması amacıyla ve yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanması bir zorunluluktur. Yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilerin bir tercümanın yardımına ihtiyaç duyması hâlinde devletin çeviri sağlama yükümlülüğü doğar.
55. Bu kişilerin böyle bir ihtiyacının bulunup bulunmadığını belirlemek davaya bakan hâkimin görevidir. Hâkim, sanıkla görüştükten sonra yargılamada tercüman bulunmamasından sanığın zarar görmeyeceğinden emin olmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Cuscani/Birleşik Krallık, B. No: 32771/96, 24/9/2002, § 38) .
56. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin ancak mahkemede konuşulan dili bilmeyenlerin kullanabileceği bir hak getirdiğini, mahkemenin dilini “anlayan” ve “konuşan” bir sanığın, başka bir dilde, örneğin mensubu olduğu etnik dilde savunma yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinde ısrar edemeyeceğini belirtmektedir(Lagerblom/İsveç, B. No: 26891/95, 14/1/2003, §§ 61-64).
57. 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesinin İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan hâline göre sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir. Bu haktan, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar da yararlanır. 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesiyle, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen şüphelilerin/sanıkların kendilerini Türkçe dışındaki bir dilde savunmalarına imkân tanınmıştır. Böylece Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişilerin ana dilleri ya da bildikleri başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmesi veya savunmalarını yapabilmesi sağlanmıştır.
58. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesine 24/1/2013 tarihinde ilave edilen (4) numaralı fıkra ile Sözleşme’de ve AİHM içtihatlarında ortaya konan ölçütlerin ilerisine geçilerek tercüman hakkı genişletilmiştir. Yeni kurala göre sanıkların "iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde" yapabileceği hükmü getirilmiştir. Böylece meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanığa da sözlü savunmasını başka dilde yapabilme imkânı getirilmiştir.
59. Somut olayda ise başvurucular; polis, Cumhuriyet savcılığı veya sorgu aşamalarında Türkçe beyanda bulunmuşlardır. Kovuşturma evresinde ise Kürtçe savunma yapmışlar ve müdafileri tarafından tercüman atanması talep edilmiş ancak Türkiye'de doğup çeşitli kurumlarda eğitim aldıkları ve soruşturma aşamasındaki tüm işlemleri Türkçe gerçekleştirdikleri gerekçesiyle tercümandan yararlanma istekleri kabul edilmemiştir. Mahkeme, kararını yasal değişiklikten önce 9/8/2012 tarihinde vermiştir. Her ne kadar Yargıtayın inceleme tarihi itibarıyla yasal değişiklik yürürlüğe girmiş ise de yeni usul kuralı yürürlüğe girdiği tarihten önce İlk Derece Mahkemesi önünde gerçekleştirilen başvurucuya tercüman atanmamasına ilişkin işlemleri hukuka aykırı hâle getirmez. Temyiz aşamasında duruşma yapılmadığından başvuruculara tercüman atanmasını gerektirecek bir durum oluşmamıştır. Bu durumda Türkçeyi "anlayan" ve "konuşan" başvurucuların tercümandan yararlanma talebinin kabul edilmemesinin savunma hakkını kısıtlamadığı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tercümandan yararlandırılmadıklarına ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Doğrudan Doğruyalık İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucular, 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinde mahkemelerin duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillerden oluşan bir kanaatle hüküm kuracağını ortaya konduğunu fakat Mahkemenin bu ilkeye uymadığını ileri sürmüşlerdir.
62. Bakanlık yazılarından başvurucuların şikâyetlerinin "delillerin değerlendirilmesi" ve "hukuk kurallarının uygulanması" kapsamında ele alındığı anlaşılmaktadır. Bakanlıkça, bu hususlarda görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
63. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları tekrarladığını ifade etmiştir.
64. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak ve dayanılan Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak başvuruculara düşmektedir (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
65. Başvurucunun; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
66. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucular, özelleştirmek suretiyle iddialarını somut olayla ilişkilendirmeksizin 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinde doğrudan doğruyalık ilkesinin düzenlendiğini ve Mahkemenin bu ilkeye uymadığını söylemekle yetinmişlerdir.
67. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanıtlanamamış olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
68. Başvurucu Keskin, tanıklar İ.A. ve F.Y.nin Mahkeme huzurunda dinlenmediğini ve tanıkları sorgulayamadıklarını ileri sürmüştür.
69. Bakanlık yazısında, istinabe yoluyla alınan tanık ifadelerinden başvurucu Keskin'in bilgilendirildiği ve başvurucuya tanık beyanlarına karşı itirazda bulunma imkânının kendisine tanındığı, Mahkemenin mahkûmiyet hükmü kurarken belirtilen tanıklarının ifadelerinin yanı sıra aynı dosyada sanık olan başvurucu Baysal'ın ifadelerine, teknik izleme tutanaklarına, başvurucunun yaptığı telefon görüşmeleri ile başvurucu Baysal ile T.T. arasındaki telefon görüşmelerine ve başvurucunun ikametinde yapılan aramada ele geçen fotoğraflara da dayandığı belirtilmiştir.
70. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
71. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
..."
72. Sanıkların aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında düzenlenmiştir.
73. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49).
74. Eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları adil yargılanma hakkının güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46) .
75. Başvurucu Keskin, aleyhinde beyanda bulunmuş olan tanıklar İ.A. ve F.Y.yi sorgulayamadıklarını belirtmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında İ.A.nın bir yakının ve F.Y.nin oğlunun kaybolmasıyla ilgili olarak bu tanıkların beyanlarına yer verilmiş ancak başvurucuların terör örgütü üyeliğinin ne şekilde sübuta erdiğinin açıklandığı kısımda suçun sübutuyla ilişkilendirilmeksizin sadece anılan tanık ifadelerinin dosyada bulunduğu ifade edilmiştir. Kararda, başvurucuların örgüt üyeliğinin C.Ç., Y.Y., T.T. ve K.Y. isimli kişilerin terör örgütüne katılmak üzere kırsala yönlendirilmesi bağlamında oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla tanık ifadelerinde geçen kişilere ilişkin olarak herhangi bir eylem başvuruculara Mahkemece isnat edilmemiş ve bu konu başvurucuların mahkûmiyetine esas alınmamıştır.
76. Sonuç olarak tanıklar İ.A. ve F.Y.nin ifadelerinin mahkûmiyet hükmünün dayanağını oluşturmadığı anlaşıldığından bu tanıkların dinlenmemesinin başvurucu Keskin'in adil yargılanma hakkına zarar verdiği söylenemez.
77. Açıklanan nedenlerle başvurucu Keskin'in tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
78. Başvurucular temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmamasından şikâyet etmiştir.
79. Bakanlık yazılarında duruşmalı yargılama yükümlülüğünün mutlak olmadığı, ilk derece mahkemesinde duruşma yapıldığı durumlarda hukukilik denetimi yapan kanun yollarında duruşmasız yargılama yapılmasının mümkün olduğu, başvurucular hakkındaki davanın Mahkemesinde duruşmalı görüldüğü, bu yöndeki taleplerinin Yargıtay tarafından koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedildiği belirtilmiştir.
80. Başvurucu Baysal, karşı görüşlerinde duruşma yapılmamasının adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu ileri sürmüştür.
81. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır."
82. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğine karar vermiştir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, §§ 44-46).
83. Öte yandan 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca yürürlükte bulunan 14/4/1929 tarihli ve 412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 318. maddesi ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesine göre her bir suç için verilen hapis cezasının on yılın altında kaldığı yargılamalara ilişkin temyiz incelemelerinde duruşma yapılmamaktadır.
84. Somut olayda başvurucular İlk Derece Mahkemesinde duruşmalı olarak yargılandıklarından, temyiz incelemesinin dosya üzerinden yapılmasının duruşmalı yargılama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucular, İlk Derece Mahkemesinin kararını uygun biçimde gerekçelendirmediğinden ve Yargıtay önünde dile getirdikleri itirazlarının karşılanmadığından şikâyet etmiştir.
87. Bakanlık yazılarında başvurucuların şikâyetinin gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
88. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları tekrarladığını ifade etmiştir.
89. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
90. Anayasa’nın 141. maddesinde özel olarak güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte karara dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
91. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi başvuru konusu kararında başvurucuların hangi gerekçeyle örgüt üyeliği suçundan mahkûm edildiğini, delillerle ulaşılan sonuç ilişkilendirilmek suretiyle açıklamıştır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Ortaya konulan gerekçe dikkate alındığında yargılamayı esastan etkileyecek bir iddia ve savunmanın karşılanmaması söz konusu değildir. Yargıtay, kararı onamış ve böylelikle İlk Derece Mahkemesinin gerekçesine katılmıştır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 50).
92. Bu itibarla Derece Mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez. Başvurucuların temyiz aşamasındaki itirazlarının karşılanmadığı şeklindeki şikâyeti genel ve soyut mahiyette dile getirildiğinden daha detaylı bir incelemeyi gerektirmemektedir.
93. Açıklanan nedenlerle başvurucuların şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
f. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
94. Başvurucular telefon görüşmelerinin kolluk tarafından yapılan çevirisinin objektif olmadığını, objektif bilirkişilerce çevrilmesinin sağlanmadığını, başka delil imkânları kullanılmaksızın iletişimin tespiti kararı verildiğini, soyut telefon görüşmelerine dayanılarak hüküm kurulduğunu, hukuka aykırı delil olan aile içi görüşmelerin hükme esas alındığını, soruşturmanın genişletilmesine yönelik tüm taleplerinin reddedildiğini, suçun unsurların oluşmadığını ve sübuta ermediğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma yapılmadığını ileri sürmüştür.
95. Bakanlık yazılarından başvurucuların şikâyetlerinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının uygulanması kapsamında ele alındığı anlaşılmaktadır. Bakanlıkça bu hususlarda görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
96. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları tekrarladığını ifade etmiştir.
97. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
98. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
99. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
100. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
101. Başvuruya konu olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama süresince başvurucular iddia ve savunmasını ortaya koymak üzere imkân tanımış ve başvurucuların mahkûmiyetine yönelik delilleri ve gerekçesini açıklıkla ortaya koymuştur.
102. Başvurucular, diğer delil elde etme yöntemleri kullanılmaksızın iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğunu iddia etmişler ise de başka surette delil elde edilmemesi temelinde Mahkemelerce dinlemeye izin verildiği görülmektedir. Dosya içinde,Mahkemelerin gerekçesinin aksine bir sonuca Anayasa Mahkemesinin ulaşmasını ya da kararların sorgulanmasını gerektirecek herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
103. Telefon görüşmelerinin objektif bir çevirisinin yapılmadığı, soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin tümünün reddedildiği ve yasak delil niteliğinde olan aile içi telefon görüşmelerinin hükme esas alındığı yönündeki iddiaların genel ve soyut biçimde ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Başvurucular, telefon görüşmelerinin hangi bölümünün yanlı çevrildiğine ya da kayda alınması yasak olan kimlerle yaptıkları görüşmelerin kararda kullanıldığına veya esasa etkili hangi araştırmanın eksik bırakıldığına dair somut bir örnek belirtmemişlerdir. Başvurucu Baysal'ın, aile içi görüşmelerin kullanıldığına ilişkin herhangi bir iddiayı temyiz aşamasında dile getirmediği de görülmektedir.
104. Ö.İ.nin tanık olarak dinlenilmesi talebinin kabul edilmemesi ise Mahkemenin delillere yönelik sahip olduğu takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Başvurucu Keskin, bu tanığın kendileri tarafından duruşmada hazır edilmesine ve bu şekilde dinlenilmesinin sağlanmasına engel herhangi bir durumun varlığını da ileri sürmemiştir.
105. İlk Derece Mahkemesinin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
106. Başvurucular, yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında da bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilememiştir.
107. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki tercüman yardımından yararlanma, duruşmalı yargılama, tanık sorgulam gerekçeli karar, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakları ile doğrudan doğruyalık ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların bir bütün olarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.