TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF KESKİN VE SEFER BAYSAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7806)
|
|
Karar Tarihi: 21/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf KESKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan ZİNCİR
|
Başvurucu
|
:
|
Sefer BAYSAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu yargılama yapılması ve soyut gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; Kürtçe savunma imkânının tanınmaması, diğer delil elde etme
yöntemleri kullanılmaksızın iletişimin tespitine başvurulması, telefon
görüşmelerinin kolluk tarafından Türkçeye çevrilmesi ve bilirkişilere
çevirisinin yaptırılmaması, tanık dinletme ve soruşturmanın genişletilmesi
taleplerinin reddedilmesi, istinabe yoluyla dinlenen tanıkların ifadelerinin ve
kaydedilmesi yasak olan aile içi görüşmelerin hükme esas
alınması, isnat edilen suçun unsurlarının oluşmamasına ve sübuta ermemesine
rağmen mahkûmiyet kararı verilmesi, mahkeme kararlarında yeterli gerekçe
gösterilmemesi, temyiz aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle tercümandan yararlanma,
gerekçeli karar, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi, tanık sorgulama,
duruşmalı yargılama haklarını ve doğrudan doğruyalık
ilkesini de içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2013/7806 ve 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvurular
16/9/2013 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde,
2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvurunun; Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde, 2013/7807 başvuru numaralı bireysel
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından sırasıyla 5/2/2015 ve 26/12/2014
tarihlerinde başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini 31/3/2015 ve 27/2/2015
tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüşler
16/4/21015 ve 10/3/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucu
Yusuf Keskin (Keskin) Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamış, başvurucu
Sefer Baysal (Baysal) Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 12/3/2015 tarihinde
ibraz etmiştir.
7. 15/10/2015 tarihinde, 2013/7807 başvuru numaralı bireysel
başvuru dosyasınınkonu yönünden hukuki irtibat
nedeniyle 2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine; 2013/7807 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının
kapatılmasına ve incelemenin 2013/7806 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/9/2009 ve 1/10/2009
tarihli kararlarıyla PKK terör örgütü adına faaliyette bulunduğuna ilişkin
kuvvetli şüphenin bulunduğu ve başka şekilde delil elde imkânının bulunmadığı
gerekçesiyle başvurucu Baysal'a ait iki telefonun dinlenmesine izin
verilmiştir. Bu tedbirlerin süresi, soruşturmaların tamamlanamadığı ve
dinlemelerin devamına ihtiyaç duyulduğu belirtilerek Mahkemenin 26/2/2010 ve
29/3/2010 tarihli kararlarıyla uzatılmıştır.
10. Başvurucu Keskin hakkında da İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 19/3/2010 tarihli kararıyla PKK terör örgütü adına faaliyette
bulunduğuna ilişkin kuvvetli şüphenin bulunması ve başka şekilde delil elde
imkânının bulunmadığı gerekçesiyle iletişimin dinlenmesine veya kayda
alınmasına izin verilmiştir.
11. Başvurucuların PKK terör örgütüne katılmak üzere eleman
gönderdiklerinin değerlendirilmesi üzerine başvurucu Baysal, T.T. ve K.Y.
isimli kişilerle birlikte bulunduğu otobüste, başvurucu Keskin ise iş yerinde
28/4/2010 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Gözaltına alınmalarının ardından başvurucuların
ikametlerinde arama gerçekleştirilmiştir.
13. Başvurucular polisteki ifadelerinde susma hakkını
kullanmışlardır.
14. Başvurucu Keskin 2/5/2010 tarihindeki Cumhuriyet savcılığı
ifadesinde suçlamaları reddetmiş; polis araması gerçekleştirilen evin dayısı
O.İ.ye ait olduğunu, evde ele geçen Abdullah Öcalan'ın, terör örgütü üyelerinin
fotoğraflarının ve hakkında toplatma kararı bulunan bir kitabın kendisine ait
olmadığını belirtmiştir.
15. Başvurucu Baysal, poliste susma hakkını kullandığını, kolluk
ifade tutanağındaki imzanın kendisine ait olduğunu söylemiş; dosyayı
incelemediği gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı önünde de susma hakkını
kullanmıştır.
16. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki sorgularında
başvurucu Baysal susma hakkını kullanmış, başvurucu Keskin ise Cumhuriyet
savcılığındaki beyanlarını tekrar etmiştir. Mahkeme 2/5/2010 tarihinde
başvurucuların tutuklanmasına karar vermiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/6/2010 tarihli
iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri iddiasıyla
başvurucular, T.T. ve K.Y. hakkında ceza davası açılmıştır.
18. Dava, (kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK
250. madde ile görevli) E.2010/263 sayısına kaydedilmiştir. 18/5/2011
tarihinde, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olan sanık S.Ö.ye
ilişkin dosyanın başvurucular hakkındaki davayla birleştirilmesine karar
verilmiştir.
19. Başvurucular 23/11/2010 tarihli ilk duruşmada Türkçe konuşmayıp
Kürtçe beyanda bulunmuşlardır. Başvurucular vekili ise tercüman atanmasını
talep etmiştir. Bu duruşmada, yaşının küçük olması nedeniyle K.Y. hakkındaki
davanın görevsizlik kararı verilmek üzere tefrikine ve başka bir esasa
kaydedilmesine karar verilmiştir. Mahkeme, başvurucuların Türkiye'de doğup
değişik kurumlarda eğitim almalarını ve soruşturma aşamasındaki bütün işlemleri
Türkçe gerçekleştirdiklerini gözeterek Kürtçe savunma yapma yönündeki
taleplerini reddetmiştir. Başvurular devam eden tüm yargılama sürecinde Türkçe
beyanda bulunmamışlardır.
20. 19/4/2011 tarihli duruşmada, başvurucular vekilinin talebi
üzerine başvurucu Keskin'e ilişkin beyanda bulunmuş olan F.Y. ve İ.A.nın talimatla tanık olarak
dinlenmesine karar verilmiştir. Diğer yandan başvurucu Baysal tarafından PKK
terör örgütüne katılmak üzere gönderildikleri sırada yakalanan C.Ç. ve Y.Y.
hakkındaki belgelerin istenmesine hükmedilmiştir.
21. Talimatla ifadeleri alınan tanıklardan İ.A., oğlu E.A.nın PKK terör örgütüne katılmasına başvurucu Keskin'in
neden olduğunu anladıkları, müşteri hizmetlerinden başvurucu Keskin'e ait
numarayla oğlunun kullandığı hat arasında mesajlaşıldığını
öğrendikleri, görüştüklerinde başvurucunun bu durumu inkâr ettiği, başvurucunun
2009 yılında terör örgütünün kırsal alanında kaldığını tüm köylünün bildiği,
başvurucu Keskin'in terör örgütüne eleman topladığına dair görgüye dayalı bir
bilgisinin olmadığı ancak terör örgütü adına çalıştığına dair yaygın kanaat
olduğu, zaman zaman köyden ayrılıp bir süre sonra dönüp köyde kaldıktan sonra
tekrar ayrılıp gittiği yönünde ifade vermiştir.
22. Diğer tanık F.Y. ise bir yakını ile E.A.nın
ortadan kaybolduğunu, kaybolmalarının bir gün öncesinde E.A.nın
kullandığı telefonamesaj gönderen numaranın başvurucu
Keskin'e ait olduğunu öğrendiklerini, başvurucunun E.A.dan
bir mesaj gelmediğini söylediğini fakat şüpheli tavırlar sergilemesi nedeniyle
ondan kuşkulandıklarını ifade etmiş; kolluk ifadesinin okunması üzerine
başvurucu Keskin'in PKK sempatizanı olduğunu bildiği ve PKK'nın kırsal alanına
gittiğinin bilindiği şeklinde değil, başvurucunun Barış ve Demokrasi Partisinin
faaliyetlerine katıldığının bilindiği şeklinde ifade verdiğini belirtmiştir.
23. Ç.Ç. ve Y.Y.ye ilişkin olarak Mahkeme dosyasına gönderilen
belgelere göre C.Ç. ve Y.Y.nin PPK'ya
katılmak üzere İstanbul'dan geldiğinin ihbarla bildirilmesi üzerine bu şahıslar
19/10/2009 tarihinde yakalanmışlardır. C.Ç. 20/10/2009 tarihli kolluk beyanında
susma hakkını kullanmış; müdafiinin huzurunda
Cumhuriyet savcısına verdiği 21/10/2010 tarihli ifadesinde ise açık kimliğini
bilmediği Ahmet isimli şahsın terör örgütüne katılması yönünde tavsiyede
bulunduğunu, kabul edince kendisine telefon verdiğini, konuştuklarında Y.Y.nin de örgüte katılmak istediğini söylediğini, Ahmet
tarafından alınan biletlerle otobüse bindiklerini, verilen telefona tanımadığı
kişilerce mesajlar gönderildiğini, kendilerini kimin karşılayacağını
bilmediğini belirtmiştir. Y.Y. ise müdafisi huzurunda kolluğa ve Savcılığa
verdiği ifadesinde C.Ç.yle konuşmalarının ardından
örgüte katılmaya karar verdiğini, Van'a geldiklerinde C.Ç.nin
yanından uzaklaşarak birisiyle görüşüp mesajlaştığını, C.Ç.yi Ahmet isimli bir kişinin ikna ettiğini, bu şahsı
hiç görmediğini söylemiştir. Van Cumhuriyet Başsavcılığı 25/5/2011 tarihinde
C.Ç. ve Y.Y.ye ilişkin takipsizlik kararı almıştır.
24. F.Y. ve İ.A.nın
talimatla alınan ifadeleri ile C.Ç. ve Y.Y. hakkında verilen takipsizlik kararı
ve ekleri 13/9/2011 tarihli duruşmada okunmuş, başvurucular vekili talimatla
dinlenen tanıkların aleyhte olan beyanlarını kabul etmediklerini söylemiştir.
Başvurucular vekili ek olarak Emniyet tarafından Kürtçeden Türkçeye çevrilen
iletişim tutanaklarının çevirisinin ehil bir bilirkişi marifetiyle tekrar
yapılmasını istemiştir. Mahkeme, yargılamanın bulunduğu aşamayı dikkate alarak
talebi kabul etmemiştir.
25. 26/1/2012 tarihli duruşmada, birleşen dosyada yargılanan
S.Ö. hakkında beyanda bulunmuş gizli tanığın ifadeleri ve fotoğraftan teşhis
tutanağı okunmuştur.
26. 18/12/2012 tarihli karar duruşmasında başvurucular vekili,
gizli tanığın yanı sıra tanıklar İ.A., F.Y., C.C., Y.Y. ve arama yapılan evin
sahibi olduğu belirtilen O.İ.nin Mahkeme huzurunda
dinlenmesini talep etmiştir. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi; gizli tanıkla
ilgili olarak delillerin değerlendirilmesinin Mahkemenin yetkisinde kaldığını,tanıklar İ.A., F.Y.nin dinlenmesi yönündeki talebi istinabe suretiyle bu
kişilerin ifadelerinin alınmış olduğunu ve tanık O.İ.nin
dinlenmesinin ise bulunulan aşama itibarıyla dosyaya katkı sağlamayacağını belirterek
reddetmiştir.
27. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/12/2012 tarihli ve
E.2010/263, K.2012/295 sayılı kararıyla başvurucuları ve S.Ö.yü terör örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis
cezasına mahkûm etmiştir. Mahkeme, başvurucuların tutukluluk hâllerinin
devamına karar vermiş ve diğer sanık T.T.nin
beraatına hükmetmiştir. Mahkeme kararının başvurucularla ilgili kısımları şu
şekildedir:
"Sanık Sefer Baysal'ın
PKK terör örgütünün kırsal alanına elaman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu[,] kırsal alana terör örgütünde faaliyet yürütmek
üzere C... Ç... ve Y... Y...
isimli şahısları gönderdiği[,] bu şahısların ... yakalandıkları..., ayrıca T...
T... ve K... Y... isimli
şahısları kırsal alana gönderme hazırlığı yaptığı, teknik takibe yakalanmamak
amacıyla yapmış olduğu görüşmelerde birçok şifreli kelime ve rakamsal şifre
kullandığı anlaşılmıştır.
Y... Y... ve E... A...nun PKK Terör örgütüne
katıldıkları yönünde Emniyete müracaatta bulunan F... Y...
ve İ... A...nun beyanları
dosyasının arasındadır.
Sanık Y... K...in
ikametinden Abdullah Öcalan'ın resminin bulunduğu özgür önderlik özgür gelecek
yazısı bulunan resminin ele geçirildiği, ön ve arka yüzlerinde iki adet
fotoğrafta PKK terör örgütünün kırsal alanda faaliyet gösteren silahlı örgüt
mensuplarına ait fotoğraflarının[] bulunduğu, sanığın PKK terör örgütünün
faaliyet gösterdiği kırsal alana elaman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu ve
T... T... isimli şahsın kırsal alana gitmesi için
Sefer Baysal'la birlikte faaliyet yürüttüğü teknik takibe yakalanmamak amacıyla
telefon görüşmelerinde birçok şifreli kelime kullandığı Mahkemece kabul
edilmiştir.
Terör örgütlerinin yurtiçi ve yurtdışındaki
kaplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin, bu örgütlere üye sağlamanın
başlıca yollarında[n] biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılara olarak istihbarata, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibariyle bu
özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün "hiyerarşik
yapısına" dahil edilmek üzere gönderilen elamanları, irtibat halinde
olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri
gibi gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür
faaliyetlerine de izin vermeyecekleri terör örgütlerine yeni eleman temin etme,
barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin
organizasyonunun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
Sanıklar Sefer Baysal, Yusuf Keskin ve S... Ö...'nın silahlı terör örgütünün
kırsal alanında faaliyet gösterdiği anlaşılan M... G.... Kod ... ile irtibatlı
olarak ve bu kişinin talimatları doğrultusunda örgütsel disipline riayet
ederek, T... T.... ile Y... Y... ve C... Ç...'i silahlı terör örgütünün kırsaldaki kampına götürmek
üzere harekete geçtikleri, bu şahısların alınan bilgi doğrultusunda kırsala
ulaşamadan yakalanmaları şeklinde gerçekleşen eylemleri nedeniyle örgütün
hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olarak cezalandırılmalarına karar vermek
gerekmiştir."
28. Mahkemenin kararına gerekçe yaptığı iletişimin tespiti
tutanaklarının C.Ç., Y.Y., T.T. ve K.Y.nin PKK'ya
katılmak üzere başvurucu Baysal tarafından kırsala gönderilmesine ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır. Kararda başvurucuların kendi aralarında, başvurucu
Baysal'ın X erkek şahıs, C.Ç., T.T., S.Ö. ve A.K. ile gerçekleştirdiği ve
başvurucu Keskin'le T.T. arasındaki görüşmelere de yer verilmiştir.
29. İletişimin tespiti tutanaklarında 19/10/2009 tarihinde
başvurucu Baysal ile C.Ç arasında ve C.Ç. ile X erkek şahıs arasında C.Ç.nin Van'a ve Yüksekova'ya gelmesine, biriyle
buluşacağına dair görüşmeler yapıldığı; X erkek şahsın başvurucu Baysal'a 20/10/2009
tarihinde "Adamlar yakalandı, dikkatli
ol." şeklinde mesaj attığı belirtilmektedir. Başvurucu Keskin
ile T.T. arasında ise 27/4/2010 tarihli görüşmelerde T.T.nin
bir yerde beklemekte olduğu ve başvurucu Keskin'in başka bir şahısla bir konuyu
görüştüğü şeklinde konuşmalar geçtiği belirtilmektedir.
30. Başvurucular bu kararı, başvurucu Baysal ile
ilişkilendirilen diğer sanık S.Ö. aleyhinde beyanda bulunan gizli tanığın ve
başvurucunun örgüte gönderdiği belirtilen C.Ç. ile Y.Y.nin,
başvurucu Keskin yönünden evinde arama yapılan O.İ. ile hakkında beyanda
bulunan İ.A. ve F.Y.nin dinlenmediği, iletişimin
tespitine başkaca delil elde etme imkânı kullanılmaksızın başvurulduğu,
başvurucu Keskin'in yaptığı görüşmelerin birçoğunun kayda alınmasının yasak
olmasına rağmen hükme esas alındığı, görüşmelerin kolluk tarafından şifreli
ifadeler kullanılmış gibi çevrildiği, objektif bir çevirinin yapılmadığı,
tarafsız bilirkişilerce çevirisinin yapılmadığı, telefon görüşmelerinin yan
delillerle desteklenmediği müddetçe kanıt olarak kullanılamayacakları, soyut
görüşme tutanaklarına dayalı mahkûm edildikleri, maddi gerçeğin ortaya
çıkartılması için gerekli olan soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin
tümünün reddedildiği, kovuşturma aşamasında Kürtçe konuşmasına rağmen tercüman
bulundurulmadığı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
202. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca kararın bozulması gerektiği,
üzerlerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gibi gerekçelerle kararı temyiz
etmişler ve duruşma talebinde bulunmuşlardır.
31. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 4/6/2013 tarihli ve E.2013/3828,
K.2013/8366 sayılı ilâmıyla hükmü onamıştır.
32. Nihai karar, başvurucular vekiline 16/8/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
33. Başvurucular 16/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
34. 5271 sayılı Kanun’un "Tercüman
bulundurulacak hâller" kenar başlıklı 202. maddesinin (1) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Sanık veya mağdur,
meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan
tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar
tercüme edilir.
…
(4)(Ek fıkra:
24/01/2013-6411 S.K./1. mad)Ayrıca sanık;
a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği
başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, beşinci fıkra
uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine
getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz. Bu imkân,
yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye
kullanılamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular,
i. Tutuklu yargılandıklarını, soyut ve basmakalıp gerekçelerle
tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiğini, tutukluğa ve ara kararlara
yaptıkları itirazların gerekçesiz biçimde reddedildiğini, Yargıtay aşamasındaki
itirazlarının da dikkate alınmadığını ve duruşma taleplerinin kabul
edilmediğini belirterek etkili başvuru haklarının,
ii. Telefon görüşmelerinin kolluk tarafından yapılan çevirisinin
objektif olmadığını, objektif bilirkişilerce çevrilmesinin sağlanmadığını,
başka delil imkânları kullanılmaksızın iletişimin dinlenilmesi ve kayda
alınması kararı verildiğini, soyut telefon görüşmelerine dayanılarak hüküm
kurulduğunu, hukuka aykırı delil olan aile içi görüşmelerin hükme esas
alındığını, soruşturmanın genişletilmesine yönelik tüm taleplerinin
reddedildiğini, suçun unsurların oluşmadığını ve sübuta ermediğini belirterek
silahların eşitliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının,
iii. Mahkemenin olayları sadece kronolojik olarak sıraladığını,
somut ve gerçekçi bir değerlendirme yapmadığını, 5271 sayılı Kanun'un 217.
maddesinde mahkemelerin duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillerden
oluşan bir kanaatle hüküm kuracağını yani doğrudan doğruyalık
ilkesinin şekli yönünü ortaya koyduğunu, Mahkemenin delil ikamesine ilişkin bu
ilkeye uymadığını, kararın hukuki gerekçelerden yoksun olduğunu belirterek
gerekçeli karar ve adil yargılanma hakkının,
iv. Kovuşturma aşamasında Kürtçe beyanda bulunduklarını ve
beyanlarının alınmadığını, 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesinde daha sonrasında
değişiklik yapılmasına rağmen Yargıtayın kararı
onadığını belirterek ayrımcılık yasağının, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucu Keskin, ayrıca talep
etmesine rağmen O.İ.nin tanık olarak dinlenmediğini
ve hakkında beyanda bulunan İ.A. ve F.Y.yi
sorgulayabilmeleri için duruşmada dinlenmesi talebinin de kabul edilmediğini
belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Başvurucuların her biri bu nedenlerle yargılamanın
yenilenmesi ile ayrı ayrı 50.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların tutukluluklarına ilişkin
iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkını
ilgilendiren diğer iddialarının ise Kürtçe savunma imkânının kendilerine
tanınmadığına yönelik iddialarının tercüman yardımından yararlanma hakkı,
temyiz aşamasında duruşma yapılmamasının duruşmalı yargılama hakkı, Mahkemenin
kararında yeterli gerekçe göstermediğine ve temyiz aşamasındaki iddialarının
karşılanmadığına ilişkin iddialarının gerekçeli karar hakkı, 5271 sayılı
Kanun'un 217. maddesine uyulmadığına yönelik iddiaların doğrudan doğruyalık ilkesi, başvurucu İ.A. ve F.Y.nin
duruşmaya getirilmediğine ilişkin iddianın tanık sorgulama hakkı, bunların
dışındaki şikâyetlerin ise yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi başlığı
altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucular tutuklu yargılanmaları, soyut ve basmakalıp
gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi nedenleriyle kişi özgürlüğü
ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar
başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
42. Kişinin serbest bırakılmadan yargılandığı bir davada, ilk
derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma
kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın
şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir.
Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan
failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık
hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33).
43. Somut olayda başvurucular, isnat edilen suçlar nedeniyle
28/4/2010 tarihinde gözaltına alınmışlar ve 2/5/2010 tarihinde tutuklanmışlardır.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 18/12/2012 tarihinde mahkûmiyet hükmü
kurulmuş ve başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
Söz konusu karar başvurucular ve müdafileri huzurunda tefhim edilmiş;
sonrasında karar, başvurucular tarafından temyiz edilmiştir.
44. Başvurucuların isnat edilen suçlarla ilgili yargılama
kapsamında İlk Derece Mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar
geçen sürede "bir suç isnadına bağlı olarak" özgürlüğünden yoksun bırakıldıkları,
mahkûmiyet kararından sonraki tutulmalarının "mahkûmiyet sonrası
tutma" kapsamında olduğu
anlaşılmaktadır.
45. Bu belirlemeler karşısında ve hükmen tutukluluk hâlinin
devamı kararına itiraz edildiğinin başvuru formundan anlaşılmadığından ve
başvurucular tarafından da bu konuda herhangi birbilgi
ve belge sunulmadığından bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren
bireysel başvurunun, İlk Derece Mahkemesinin kararını verdiği 18/12/2012
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği değerlendirilmektedir.
Bu itibarla 16/9/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
a. Tercüman Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucular kovuşturma aşamasında Kürtçe savunma
yapamadıklarını ve temyiz aşamasındaki yasa değişikliğine rağmen mahkûmiyet
hükmünün onandığını ileri sürmüştür.
48. Bakanlık yazılarında, başvurucuların Türkçe bilmediklerini
ya da kendilerini Türkçe yeterince ifade edemeyecekleri için savunmalarını
Kürtçe yapmak istedikleri yönünde bir beyanlarının bulunmadığı ve İlk Derece
Mahkemesinin başvurucuların talebini gerekçeli biçimde reddettiği
belirtilmiştir.
49. Başvurucu Baysal, kendisine yüklenen suçun ne olduğunu
anlaması ve savunma yapabilmesinin ancak ana dilini kullanmasıyla mümkün
olabileceğini ve her aşamada Kürtçe savunma yapma talebinde bulunduğunu
belirterek Bakanlık görüşüne karşı çıkmıştır.
50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
51. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
"3. Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgarî haklara sahiptir:
…
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya
konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."
52. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e)
bendi, hakkında suç isnadı bulunan kişinin mahkemede kullanılan dili anlamadığı
veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak
yararlanma hakkını güvence altına alır. Bu hak yalnızca hakkında suç isnadında
bulunulan kişilere tanınmış bir haktır ve bu haktan faydalanabilmek için
sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725,
19/11/2014, § 48).
53. Tercüman hakkı, hem belgelerin
çevirisine hem de sözlü ifadelere uygulanır; her iki durumda da adil bir
yargılama yapılabilmesi için gerekli olan çevirinin yapılması gerekmektedir. Bu
hak bir duruşmada söylenen her sözcüğün ya da tüm belgelerin çevrilmesini
gerektirmez; değerlendirilecek husus, sanığın hakkındaki suçlamaları tümüyle
anlayıp yanıt verebilmesine olanak sağlayacak bir çevirinin sağlanıp
sağlanmadığıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kamasinski/Avusturya, B. No: 9783/82, 19/12/1989, §§
74, 83).
54. Ancak somut başvuru açısından çözümlenmesi gereken asıl
mesele devletin yükümlülüğünün tercüman isteyen tüm sanıklar bakımından geçerli
olup olmadığıdır. Bu noktada tercüman hakkının sınırlı bir hak olduğunu kabul
etmek gerekmektedir. Başka bir deyişle tercüman isteyen herkesin değil, adil
bir yargılamadan umulan yararın sağlanması amacıyla ve yalnızca yargılamada
kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanması
bir zorunluluktur. Yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve
konuşamayan kişilerin bir tercümanın yardımına ihtiyaç duyması hâlinde devletin
çeviri sağlama yükümlülüğü doğar.
55. Bu kişilerin böyle bir ihtiyacının bulunup bulunmadığını
belirlemek davaya bakan hâkimin görevidir. Hâkim, sanıkla görüştükten sonra
yargılamada tercüman bulunmamasından sanığın zarar görmeyeceğinden emin
olmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Cuscani/Birleşik Krallık, B. No: 32771/96,
24/9/2002, § 38) .
56. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin ancak mahkemede konuşulan dili
bilmeyenlerin kullanabileceği bir hak getirdiğini, mahkemenin dilini “anlayan”
ve “konuşan” bir sanığın, başka
bir dilde, örneğin mensubu olduğu etnik dilde savunma yapabilmesi için
tercümandan yararlanma talebinde ısrar edemeyeceğini belirtmektedir(Lagerblom/İsveç, B. No: 26891/95, 14/1/2003, §§ 61-64).
57. 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesinin İlk Derece Mahkemesinin
karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan hâline göre sanık veya mağdur, meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman
aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme
edilir. Bu haktan, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar
da yararlanır. 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesiyle, meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilmeyen şüphelilerin/sanıkların kendilerini Türkçe dışındaki bir
dilde savunmalarına imkân tanınmıştır. Böylece Türkçeyi hiç konuşamayan ve
anlayamayan kişilerin ana dilleri ya da bildikleri başka bir dilde
şikâyetlerini aktarabilmesi veya savunmalarını yapabilmesi sağlanmıştır.
58. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesine 24/1/2013
tarihinde ilave edilen (4) numaralı fıkra ile Sözleşme’de
ve AİHM içtihatlarında ortaya konan ölçütlerin ilerisine geçilerek tercüman
hakkı genişletilmiştir. Yeni kurala göre sanıkların "iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın
verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini
beyan ettiği başka bir dilde"
yapabileceği hükmü getirilmiştir. Böylece meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilen sanığa da
sözlü savunmasını başka dilde yapabilme imkânı getirilmiştir.
59. Somut olayda ise başvurucular; polis, Cumhuriyet savcılığı
veya sorgu aşamalarında Türkçe beyanda bulunmuşlardır. Kovuşturma evresinde ise
Kürtçe savunma yapmışlar ve müdafileri tarafından tercüman atanması talep
edilmiş ancak Türkiye'de doğup çeşitli kurumlarda eğitim aldıkları ve
soruşturma aşamasındaki tüm işlemleri Türkçe gerçekleştirdikleri gerekçesiyle
tercümandan yararlanma istekleri kabul edilmemiştir. Mahkeme, kararını yasal
değişiklikten önce 9/8/2012 tarihinde vermiştir. Her ne kadar Yargıtayın inceleme tarihi itibarıyla yasal değişiklik
yürürlüğe girmiş ise de yeni usul kuralı yürürlüğe girdiği tarihten önce İlk
Derece Mahkemesi önünde gerçekleştirilen başvurucuya tercüman atanmamasına
ilişkin işlemleri hukuka aykırı hâle getirmez. Temyiz aşamasında duruşma
yapılmadığından başvuruculara tercüman atanmasını gerektirecek bir durum
oluşmamıştır. Bu durumda Türkçeyi "anlayan" ve "konuşan"
başvurucuların tercümandan yararlanma talebinin kabul edilmemesinin savunma
hakkını kısıtlamadığı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık
oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tercümandan
yararlandırılmadıklarına ilişkin şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Doğrudan Doğruyalık İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucular, 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinde
mahkemelerin duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillerden oluşan bir
kanaatle hüküm kuracağını ortaya konduğunu fakat Mahkemenin bu ilkeye
uymadığını ileri sürmüşlerdir.
62. Bakanlık yazılarından başvurucuların şikâyetlerinin
"delillerin değerlendirilmesi" ve "hukuk kurallarının
uygulanması" kapsamında ele
alındığı anlaşılmaktadır. Bakanlıkça, bu hususlarda görüş sunulmasına gerek
görülmediği belirtilmiştir.
63. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları
tekrarladığını ifade etmiştir.
64. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak ve dayanılan Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine dair
açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak başvuruculara
düşmektedir (Veli Özdemir, B. No:
2013/276, 9/1/2014, § 19).
65. Başvurucunun; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine
eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
66. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucular, özelleştirmek suretiyle
iddialarını somut olayla ilişkilendirmeksizin 5271 sayılı Kanun'un 217.
maddesinde doğrudan doğruyalık ilkesinin
düzenlendiğini ve Mahkemenin bu ilkeye uymadığını söylemekle yetinmişlerdir.
67. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının kanıtlanamamış olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
68. Başvurucu Keskin, tanıklar İ.A. ve F.Y.nin
Mahkeme huzurunda dinlenmediğini ve tanıkları sorgulayamadıklarını ileri
sürmüştür.
69. Bakanlık yazısında, istinabe yoluyla alınan tanık
ifadelerinden başvurucu Keskin'in bilgilendirildiği ve başvurucuya tanık
beyanlarına karşı itirazda bulunma imkânının kendisine tanındığı, Mahkemenin
mahkûmiyet hükmü kurarken belirtilen tanıklarının ifadelerinin yanı sıra aynı
dosyada sanık olan başvurucu Baysal'ın ifadelerine, teknik izleme
tutanaklarına, başvurucunun yaptığı telefon görüşmeleri ile başvurucu Baysal
ile T.T. arasındaki telefon görüşmelerine ve başvurucunun ikametinde yapılan
aramada ele geçen fotoğraflara da dayandığı belirtilmiştir.
70. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
71. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"3. Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya
çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında
davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
..."
72. Sanıkların aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya
çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar
altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında
düzenlenmiştir.
73. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı
maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa, aleyhte ifade veren
tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın
daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul
etmektedir (Van Mechelen
ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve
22056/93, 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, §
49).
74. Eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde, sanığın
soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı
bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın
hakları adil yargılanma hakkının güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış
olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm
kurulacak ise bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından
sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki
ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46) .
75. Başvurucu Keskin, aleyhinde beyanda bulunmuş olan tanıklar
İ.A. ve F.Y.yi
sorgulayamadıklarını belirtmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında İ.A.nın bir yakının ve F.Y.nin oğlunun kaybolmasıyla ilgili olarak bu tanıkların
beyanlarına yer verilmiş ancak başvurucuların terör örgütü üyeliğinin ne
şekilde sübuta erdiğinin açıklandığı kısımda suçun sübutuyla
ilişkilendirilmeksizin sadece anılan tanık ifadelerinin dosyada bulunduğu ifade
edilmiştir. Kararda, başvurucuların örgüt üyeliğinin C.Ç., Y.Y., T.T. ve K.Y.
isimli kişilerin terör örgütüne katılmak üzere kırsala yönlendirilmesi
bağlamında oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla tanık ifadelerinde geçen
kişilere ilişkin olarak herhangi bir eylem başvuruculara Mahkemece isnat
edilmemiş ve bu konu başvurucuların mahkûmiyetine esas alınmamıştır.
76. Sonuç olarak tanıklar İ.A. ve F.Y.nin
ifadelerinin mahkûmiyet hükmünün dayanağını oluşturmadığı anlaşıldığından bu
tanıkların dinlenmemesinin başvurucu Keskin'in adil yargılanma hakkına zarar
verdiği söylenemez.
77. Açıklanan nedenlerle başvurucu Keskin'in tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiği şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
d. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
78. Başvurucular temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmamasından
şikâyet etmiştir.
79. Bakanlık yazılarında duruşmalı yargılama yükümlülüğünün
mutlak olmadığı, ilk derece mahkemesinde duruşma yapıldığı durumlarda hukukilik
denetimi yapan kanun yollarında duruşmasız yargılama yapılmasının mümkün
olduğu, başvurucular hakkındaki davanın Mahkemesinde duruşmalı görüldüğü, bu
yöndeki taleplerinin Yargıtay tarafından koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedildiği
belirtilmiştir.
80. Başvurucu Baysal, karşı görüşlerinde duruşma yapılmamasının
adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu ileri sürmüştür.
81. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi
şöyledir:
"Mahkemelerde duruşmalar
herkese açıktır."
82. Anayasa Mahkemesi daha önceki
kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar
verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde
adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğine karar vermiştir (Nevruz
Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725,
19/11/2014, §§ 44-46).
83. Öte yandan 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca yürürlükte bulunan 14/4/1929 tarihli ve 412 sayılı
mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 318. maddesi ile 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesine göre her bir suç için verilen hapis
cezasının on yılın altında kaldığı yargılamalara ilişkin temyiz incelemelerinde
duruşma yapılmamaktadır.
84. Somut olayda başvurucular İlk Derece Mahkemesinde duruşmalı
olarak yargılandıklarından, temyiz incelemesinin dosya üzerinden yapılmasının
duruşmalı yargılama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
86. Başvurucular, İlk Derece Mahkemesinin kararını uygun biçimde
gerekçelendirmediğinden ve Yargıtay önünde dile getirdikleri itirazlarının
karşılanmadığından şikâyet etmiştir.
87. Bakanlık yazılarında başvurucuların şikâyetinin gerekçeli
karar hakkına ilişkin olduğu ve görüş sunulmasına gerek görülmediği
belirtilmiştir.
88. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları
tekrarladığını ifade etmiştir.
89. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her
türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
90. Anayasa’nın 141. maddesinde özel
olarak güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında
kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir.
Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının
ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin
ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte karara dayanak
oluşturacak hukuki bir gerekçenin özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu
açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §
33).
91. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi başvuru konusu kararında
başvurucuların hangi gerekçeyle örgüt üyeliği suçundan mahkûm edildiğini,
delillerle ulaşılan sonuç ilişkilendirilmek suretiyle açıklamıştır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013,
§ 24). Ortaya konulan gerekçe dikkate alındığında yargılamayı esastan
etkileyecek bir iddia ve savunmanın karşılanmaması söz konusu değildir.
Yargıtay, kararı onamış ve böylelikle İlk Derece Mahkemesinin gerekçesine
katılmıştır (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 50).
92. Bu itibarla Derece Mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz
olduğundan söz edilemez. Başvurucuların temyiz aşamasındaki itirazlarının
karşılanmadığı şeklindeki şikâyeti genel ve soyut mahiyette dile
getirildiğinden daha detaylı bir incelemeyi gerektirmemektedir.
93. Açıklanan nedenlerle başvurucuların şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
f. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
94. Başvurucular telefon görüşmelerinin kolluk tarafından
yapılan çevirisinin objektif olmadığını, objektif bilirkişilerce çevrilmesinin
sağlanmadığını, başka delil imkânları kullanılmaksızın iletişimin tespiti
kararı verildiğini, soyut telefon görüşmelerine dayanılarak hüküm kurulduğunu,
hukuka aykırı delil olan aile içi görüşmelerin hükme esas alındığını,
soruşturmanın genişletilmesine yönelik tüm taleplerinin reddedildiğini, suçun
unsurların oluşmadığını ve sübuta ermediğini belirterek hakkaniyete uygun
yargılanma yapılmadığını ileri sürmüştür.
95. Bakanlık yazılarından başvurucuların şikâyetlerinin
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının uygulanması kapsamında ele alındığı anlaşılmaktadır.
Bakanlıkça bu hususlarda görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
96. Başvurucu Baysal, başvuru dilekçesinde belirttiği hususları
tekrarladığını ifade etmiştir.
97. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
98. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi"
kenar başlıklı 48. maddesinin
ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
99. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
100. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
101. Başvuruya konu olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi,
yargılama süresince başvurucular iddia ve savunmasını ortaya koymak üzere imkân
tanımış ve başvurucuların mahkûmiyetine yönelik delilleri ve gerekçesini
açıklıkla ortaya koymuştur.
102. Başvurucular, diğer delil elde etme yöntemleri
kullanılmaksızın iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğunu iddia etmişler ise
de başka surette delil elde edilmemesi temelinde Mahkemelerce dinlemeye izin
verildiği görülmektedir. Dosya içinde,Mahkemelerin
gerekçesinin aksine bir sonuca Anayasa Mahkemesinin ulaşmasını ya da kararların
sorgulanmasını gerektirecek herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
103. Telefon görüşmelerinin objektif bir çevirisinin
yapılmadığı, soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin tümünün reddedildiği ve
yasak delil niteliğinde olan aile içi telefon görüşmelerinin hükme esas
alındığı yönündeki iddiaların genel ve soyut biçimde ileri sürüldüğü
anlaşılmaktadır. Başvurucular, telefon görüşmelerinin hangi bölümünün yanlı
çevrildiğine ya da kayda alınması yasak olan kimlerle yaptıkları görüşmelerin
kararda kullanıldığına veya esasa etkili hangi araştırmanın eksik bırakıldığına
dair somut bir örnek belirtmemişlerdir. Başvurucu Baysal'ın, aile içi
görüşmelerin kullanıldığına ilişkin herhangi bir iddiayı temyiz aşamasında dile
getirmediği de görülmektedir.
104. Ö.İ.nin tanık olarak dinlenilmesi
talebinin kabul edilmemesi ise Mahkemenin delillere yönelik sahip olduğu takdir
yetkisi kapsamında kalmaktadır. Başvurucu Keskin, bu tanığın kendileri
tarafından duruşmada hazır edilmesine ve bu şekilde dinlenilmesinin
sağlanmasına engel herhangi bir durumun varlığını da ileri sürmemiştir.
105. İlk Derece Mahkemesinin gerekçesi ve başvurucuların
iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
106. Başvurucular, yargılama sürecinde sunulan deliller ve
görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma
olanağı bulamadıklarına, sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla
ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir
bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin ve Yargıtayın
kararında da bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum tespit edilememiştir.
107. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki tercüman yardımından
yararlanma, duruşmalı yargılama, tanık sorgulam
gerekçeli karar, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakları ile doğrudan doğruyalık ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
bir bütün olarak açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.