TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.V. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/216)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı : 12/5/2015-29353
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
A. V.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cansın Özlem ŞAFFAK
|
I.BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, yargılamanın
hakkaniyete uygun yürütülmemesi ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2012
tarihinde Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 9/7/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 7/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı 20/1/2014 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmasına gerek görülmediğini
bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile aynı yerde
ikamet eden diğer bir kişi hakkında, apartman yöneticiliğinden kaynaklanan ve
daha önce var olan husumet nedeniyle 7/4/2006
tarihinde karşılıklı yaralama suçunu işledikleri isnadıyla Gaziosmanpaşa
Cumhuriyet Başsavcılığının 22/8/2006 tarihli iddianamesiyle Gaziosmanpaşa 2.
Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
8. Gaziosmanpaşa 2. Asliye Ceza
Mahkemesi 30/4/2008 tarih ve E.2006/1069, K.2008/505
sayılı kararıyla eylemlerin öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturacağı gerekçesiyle
görevsizliğine ve dosyanın Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
vermiştir.
9. Görevsizlik kararına ilişkin
gerekçede, müşteki sanıklarla ilgili Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 20/7/2007 ve 25/7/2007 tarihli raporlarında yer alan
yaralanmaların oluşuna ve niteliğine dair değerlendirmelerin esas alındığı
görülmektedir.
10. Bakırköy 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2008/486 sayılı dosyasında devam eden yargılamada Mahkemenin 12/10/2010 tarih ve E.2008/486, K.2010/391 sayılı kararıyla
başvurucu ve diğer müşteki/sanık karşılıklı olarak öldürmeye teşebbüs suçunu
işledikleri ve ilk haksız hareketin kim tarafından yapıldığının tespit
edilemediği gerekçesiyle ayrı ayrı 5 yıl 10 ay hapis cezasına mahkûm
edilmiştir.
11. İlk derece mahkemesinin
gerekçeli kararında “Özel A. Ş. Hastanesine
ait İ.D.'nin doktor epikriz
formu, İ.D.'a ait film, Özel G. Hastanesinde çekilmiş
A. V.'a ait filmler, şikâyet dilekçeleri, olay yeri
inceleme raporu ve krokisi, Özel A. Ş. Hastanesinin İ. D.'a
ait geçici adli rapor formu, 07.04.2006 tarihli tutanak, Özel G. Hastanesinin
A. V.'a vermiş olduğu geçici adli rapor, 10.06.2006
tarihli ekspertiz raporu, 07.07.2006 tarihli ekspertiz raporu, Adli tıp kurumu
Gaziosmanpaşa şube müdürlüğünün 08.05.2006 ve 16.05.2006 tarihli raporları,
Adli tıp kurumu 2. İhtisas Kurulunun 20.07.2007 ve 21.01.2008 tarihli
raporları, Adli tıp kurumu 1. İhtisas Kurulunun 25.07.2007 tarihli raporu,
görevsizlik kararı, nüfus sabıka kaydı, emanet eşya makbuzları, tanıkların
beyanları, katılan sanıkların savunmaları” deliller başlığı altında
belirtilmiştir.
12. İlk derece mahkemesinin
gerekçeli kararında, adli raporlar, olay yeri inceleme raporu ve diğer ilgili
belgeler yanında, müşteki sanıklar ile tanıklar İ.K, E.K.,
Y.G. ve E.B.’nin anlatımları yer almaktadır.
Müşteki/sanık (başvurucu) A.V., "diğer
müşteki sanık ile aramızda apartman yönetimi nedeni ile sorun vardı ben eski
yöneticiydim eylem tarihinde İbrahim kendi normal kapısından dairesine
çıkabilecekken beni görmüş ve sabah ben işe giderken bulunduğum iki blok un
arasındaki tarafa doğru gelip küfürler ederek bana saldırdı. Seni geberteceğim
gibi laflar ediyordu. Ben de git bırak işe gideceğim dedim buna rağmen
saldırısına devam etti. Ve elinde bulunan bıçak ile bana vurmaya başladı ben
yaralandım aynı zamanda küfürler ediyordu kaç kez vurdu hatırlamıyorum bu arada
gasp olayları nedeni ile arabamda taşıdığım bıçak aklıma geldi. Bıçağı almaya
gittiğimde yine saldırdı. Bana vururken kolumu kaldırdım yapma dedim ben de
vururum dedim. Kolumdan da yaralandım. Ondan sonra ben de kendisine vurmaya
başladım kaç kez vurduğunu hatırlamıyorum ayrıca ben bu bıçağın suç olduğunu
bilmiyorum seyyar satıcıdan almıştım. Ben diğer müşteki sanıktan şikâyetçiyim
katılma talebimde vardır"
Diğer müşteki/sanık İ. D., Yönetici
olmamız nedeni ile diğer müşteki sanık ile aramazı da
husumet vardı benim yönetici olduğum dönemde sanık da aidat ödememişti o olay
nedeni ile Müşteki sanık A. ile iki akrabası beni dövmüşlerdi. O dosya
numarasını daha sonra bildireceğim olay günü de sanık A. bana küfür ederek
yaklaştı vurdu. Karşılıklı yumruklaştık bu sırada çenemden dudağımdan kan
geldiği fark ettim baktığımda ayağımdan aşağıya kan akıyordu kasığımdan
yaralandığımı anladım. Hem kasığından hem ağzımdan yaralanmıştım. Bunun üzerine
arabama doğru koştum. Balık yakalama sırasında kullandığım çakı bıçağını aldım.
Bu arada sanık beni kovaladı. Kan izleri arabamın yanında da vardı tutanaklar
da bu bellidir. Bu sırada ben de çakı bıçağını alıp diğer müşteki sanığa vurdum
iki kez vurdum karnından yaralandığını fark ettim. Daha sonra yere düştüm ben
yerde iken de müşteki sanık A. bıçak ile vurmaya devam etti ben kavga sırasında
oraya gelenlere bıçağı vermiştim ancak A. vermemiş. Ben yerde iken de vurmaya
devam etti. Daha sonra H. isimli tanık A.’ya vurarak
elindeki bıçağı almış, bende diğer müşteki sanık tan şikâyetçiyim katılma
talebim vardır.
Tanık İ.K, “Ben söz konusu apartman da
zemin katta oturuyorum müşteki sanıkların ikisi de komşum olur olay tarihinde
normalde çalıştığım halde o gün işe gitmemiştim bir ara sesler duydum mutfak
camından baktığımda kavga vardı İ. Bey in elinde bıçak vardı ve A. bey
kendisini savunuyordu yapma işe gidecektim gibi şeyler söylüyordu, bunun
üzerine polisi aradım tekrar döndüğümde mutfak camından değil salon
penceresinden baktığımda benim pencerenin yanında idiler ve A. beyin
pantolonundan kan akıyordu. Tekrar
polise telefon ettim insanlar ölünce mi geleceksiniz dedim tekrar baktığımda
benim camın önünden gitmişlerdi. İ. Bey i arabaya koyuyorlardı. A. bey de kendi
arabasının yanına geldi. Apartmana yukarıya doğru bakıp kimse yok mu yahu
diyordu bilgim bundan ibarettir, A. Blok Zemin katta oturuyorum. A blok ve B
blok arasında 50 metre mesafe vardı. İlk gördüğümde benim mutfağın camının
önünde idiler daha sonra benim salonun tarafına geçtiler ikinci kez telefon
açtığımda B blok un arasına geçmişlerdi. Ben A Blok dayım onlar B tarafına
geçmişlerdi olayda orada bitti A. V.’ın arabası benim
mutfağın tam karşısına park eder o gün İ. bey in arabası nereye park etmişlerdi
hatırlamıyorum B blok un önünde İ. beyi araca bindirdiler.”
Tanık E.K., "Ben
olay tarihinde balkonda çay içiyordum baktığımda aşağıda A. bey in arabasının
yanında müşteki sanıklar A. ve i.’ in yumruklaştığını gördüm yukarıdan yapmayın
diye bağırdım ancak durmadılar ben sesimi duyuramadım yumruklaşırken İ., A. bey
i bıraktı sol eli ile arka cebinden bıçak çıkardığını gördüm ben orayı seyir
mahallinin terk edene kadar A.’nin elinde bıçak
yoktu. Ben 6. katta B blok da oturuyorum onlar A Blok
civarında kavga ediyorlardı ben asansör çağırıp inene kadar zaman geçti bizim B
blok un köşesinde yerde ikisi de yaralı vaziyette perişan idi ikisinin elinde
de bıçak vardı ellerinden bıçakları aldık gençler polis çağıralım dediler ben
de yaralı oldukları için hastaneye götürelim dedik ikisini de kendi arabalarına
atarak hastaneye götürdük "
Tanık Y.G., "Olay
günü ikamet ettiğim A blok un otoparkında camın önünde kahvaltı yaparken
otoparkta A. V. ile İ.D.’nin kavga ettiklerini İ.D.’nin yerde A.V.’ın da İ.’ in
boğazını sıkarken gördüm yanlarında bir şahıs daha vardı. O da İ.D.ye
vuruyordu. A. V.’ın eşi ve kızı da yanındaydı olaya
müdahale etmiyorlardı. Ellerinde bıçak görmedim bu arada İ.D. un oğlu gelerek
onu yerden kaldırdı. İ.D. yerden kalkarken A. V.’ın
eli hala boğazındaydı. "demiş Sanık A.V.’ın müdafiinin talebi ile huzurdaki tanıktan sorulduğunda
"benim bulunduğum blokda aynı hizada Zemin katta
oturmaktadır. Ben bıçaklanma olayını görmedim ben o sırada banyoda idim "
Tanık E.B., "ben o
dönemde söz konusu apartmanda apartman görevlisi idim çocuğum hastaneden
getiriyordum bir bayan sanırım kavga var dedi. Apartmana geldiğimde bahçede her
iki katılan sanığı yerde yaralı vaziyette yatarken gördüm. Kavga nasıl çıktı
görmedim. Çevreden bağrışmalar olduğunu duydum öyle söylediler, ellerinde
bıçakta görmedim" şeklindedir.
Gerekçeli
kararda tanık H.K.’nin beyanı bulunmamaktadır. 28/1/2010 tarihli celsede bu tanığın daha önceki ifadeleri
okunmuştur.
13. İlk derece mahkemesi,
“Dosya
içerisindeki bütün bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; katılan
sanıkların komşu oldukları, olay günü aralarında tartışma çıktığı, tartışmanın
kavgaya dönüştüğü ve bu kavga esnasında katılan sanıkların birbirlerini bıçak
ile öldürmeye kalkıştıkları anlaşılmıştır.
Her
iki katılan sanığın aralarında olaydan önceye dayalı oturdukları apartmanın
yöneticiliği ve aidat borçları yüzünden husumet bulunduğu, bu husumet sebebi
ile dönem dönem aralarında kavga çıktığı, olay günü
de her iki katılan sanığın bıçak gibi etkin bir silahla birbirlerini toraksa
nafiz ve yaşamsal tehlike yaratacak şekilde birden çok bıçak darbesi ile
yaraladıkları, hedef aldıkları vücut nahiyeleri ve hâsıl olan harabiyet nazara alındığında; kasıtlarının öldürmeye
yönelik olduğu olay yerine gelen tanıklar ve özellikle H. K.'nın müdahalesi ve bıçağı alması nedeniyle her iki sanığın
eylemlerini tamamlayamadığı anlaşılmış ve bu nedenle öldürmeye teşebbüs
suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Katılan sanıklardan
hangisinin ilk olayı başlattığı açık olarak belirlenemediğinden eylemlerini
haksız tahrik altında işledikleri kabul edilmiştir.” gerekçesine dayalı olarak
müşteki/sanıkların mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
14. Bu karar Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 16/10/2012 tarih ve E.2011/6554,
K.2012/7598 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama kararı 22/11/2012
tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
15. Başvurucu 24/12/2012
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
17. 5237 sayılı Kanun’un 35.
maddesi şöyledir:
“(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu
elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan
nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
(2)
Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına
göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç
yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer
hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
18. Aynı Kanun’un 29. maddesi
şöyledir:
“Haksız
bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç
işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve
müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde
verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun
24/12/2012 tarih ve 2013/216 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu yaklaşık yedi yıl süren yargılamada makul sürenin
aşıldığını, taraflar arasında daha önce yaşanan başka bir olayın kanıtlarının
davanın kanıtıymış gibi değerlendirildiğini, sunulan delillerin gerekçesiz
olarak reddedildiğini, tanıklar Y.G. ve H.K.’nin
beyanlarının açıkça hatalı değerlendirildiğini, gerçekte olmayan tanık
ifadeleri esas alınarak hüküm verildiğini belirterek Anayasa’nın kişi hürriyeti
ve güvenliği ile adil yargılanma hakkına ilişkin 19. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılmasına ve tazminata karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun iddiaları,
yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediği, mahkûmiyet kararının somut
gerekçeye dayanmadığı ve yargılamada makul sürenin aşıldığına ilişkindir.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı değildir (B. No: 2012/695, 12/2/2013, § 15).
Bu şikâyet temelinde yapılan başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Derece mahkemeleri,
kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniş bir takdir hakkına
sahiptirler. Özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve
değerlendirilmesi öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu nedenle, açık
keyfilik veya bariz takdir hatası olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul
edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun
suçlu olup olmadığına karar vermek, Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (B.No. 2013/7800, 18/6/2014, § 33).
26. Buna karşın mahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince
açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olması yanı sıra,
tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini
öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (B.No.
2013/7800, 18/6/2014, § 34).
27. Mahkemelerin bu yükümlülüğü,
yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, bir kararda
tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve
koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte muhakeme sırasında açık ve somut bir
biçimde öne sürülen iddia ve savunmalar davanın sonucuna etkili olması, başka
bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması halinde, davayla
doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt
verilmesi zorunluluktur (B.No. 2013/7800, 18/6/2014, § 35).
28. Başvuru konusu olayda, daha önce taraflar
arasında yaşanan olayların dava konusu yargılamayla karıştırıldığı ve lehe olan
hususlar dikkate alınmadan mahkûmiyete karar verildiği belirtilmekte
olup, başvurucunun iddialarının özünün esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. İlk derece mahkemesinin
kararına esas gerekçe dikkate alındığında, yargılamada ulaşılan sonuç
bakımından taraflar arasında gerçekleşen önceki olayların yargılama konusu
olayla karıştırıldığının ve ulaşılan sonucun açık biçimde gerçekte olmayan
olgulara dayandırıldığının kabulü mümkün görülmemiştir. Başvuru kapsamında
ileri sürülen iddiaların dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
31. Başvurucunun, makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının dayanaktan yoksun
olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı
görüldüğünden bu iddia bakımından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
32. Başvurucu, hakkında
yürütülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. Anayasa ve AİHS’ nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasına ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). AİHS ile
AİHM içtihadından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının görünümleri olan
ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı, AİHS’ nin 6. maddesinde yer alması nedeniyle
adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Ayrıca, davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın
141. maddesi de, Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38, 39).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 41-45).
35. Anayasa’nın 36. ve AİHS’ nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç
isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç
isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı
niteliğinde olup olmadığının tespitinde, iddia olunan suçun pozitif
düzenlemelerdeki yerinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın
niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil,
ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılamada ceza hukuku
kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın,
adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
36. Başvuru konusu olayda, 7/4/2006
tarihinde başvurucu ve diğer sanık hakkında karşılıklı yaralama suçunu
işledikleri iddiasıyla 22/8/2006 tarihli iddianameyle Gaziosmanpaşa 2. Asliye
Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Bu mahkemenin 30/4/2008
tarihli görevsizlik kararıyla dava Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesince
yürütülmüştür. Mahkemenin 12/10/2010 tarihli ve
E.2008/486, K.2010/391 sayılı kararıyla başvurucu öldürmeye teşebbüs suçunu
işlediği gerekçesiyle sonuç olarak 5 yıl 10 ay hapis cezasına mahkûm
edilmiştir. Bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/10/2012
tarihli kararıyla onanmıştır. Kesinleşen mahkûmiyetle başvurucu hakkında hapis
cezası verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §
32).
37. Ceza muhakemesinde yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye
suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan
ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması
anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin
nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa
Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (B. No:
2013/695, 9/1/2014, § 32).
38. Bununla birlikte, suç
isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile
ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. Anayasa
Mahkemesince verilen birçok kararda, ceza muhakemesinde yargılama süresinin
makul olmadığı yönündeki şikâyetlerde, 23/9/2012
tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç
isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya
devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe
kadar geçen sürenin dikkate alınacağına hükmedilmiştir (Birçok karar arasında bkz: B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 36; B. No: 2013/13,
2/7/2013, § 51).
39. Somut yargılama açısından
olayın gerçekleştiği 7/4/2006 tarihi itibarıyla
başvurucu hakkında şüpheli sıfatıyla soruşturma kapsamında işlem yapılmıştır.
Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının kesinleştiği 16/10/2012
tarihinde yargılama sona ermiştir.
40. Başvuruya konu yargılama
sürecinde ilk olarak Gaziosmanpaşa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu
davasında yaklaşık 2 yıllık süre sonunda görevsizlik kararı verilmiştir. Bu
karar üzerine dava dosyası Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Bakırköy
12. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen dava yaklaşık 2 yıl sonra sonuçlanmıştır.
Temyiz aşamasındaki inceleme de yaklaşık 2 yıl sürmüştür.
41. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerde yargılamaların makul sürede
sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 22-45).
42. Başvuruya konu davada yer
alan sanık/müşteki sayısı, suçlamaların niteliği ile yargılama kapsamında
icrası gereken usul işlemleri dikkate alındığında yargılamanın karmaşık
olmadığı açıktır. Dava sürecinin bütününe bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve olayla
birlikte başlayan soruşturmadan itibaren kesin hükmün verildiği tarihe kadar geçen
6 yıl 6 ayı aşan yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
44. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
45. Başvuruda, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Başvurucu 500.000,00 TL
manevi tazminat talep etmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına
yönelik müdahale ve yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki
manevi zararın varlığı nedeniyle somut olayın özellikleri dikkate alınarak
başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Başvurunun,
1. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Başvurucuya takdiren net 5.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE,
D.
Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E.
Ödemenin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvurudan
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
11/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.