TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
C. İŞ ORTAKLIĞI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/769)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
C. İş ORTAKLIĞI
|
Vekili
|
:
|
Av. İfaket AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, eksik
sigortalılık bildirimine dayalı ek prim tahakkuku, bu işleme karşı Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) aleyhine Bakırköy 4. İş Mahkemesinde açtığı davanın reddedilmesi
ve Yargıtay tetkik hâkiminin görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle, Anayasa'nın
2., 8., 13., 35., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu iddia ettiği ihlallere dayanarak, ödemek zorunda kaldığı paranın
iadesine veya dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesine ya da yeniden
yargılamaya karar verilmesini ve ayrıca manevi tazminata ve yargılama
masraflarına hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/1/2013 tarihinde
Bakırköy 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 20/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu iş ortaklığı,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile imzalanan ihale sözleşmesi gereğince "Avrupa Yakası Ana Arterlerinin Meydanlarının
Geçitlerin El ile Süpürülmesi, Temizlenmesi ve Her Türlü Görüntü Kirliliğinin
Giderilmesi" işinin yüklenicisidir.
6. Başvurucu hakkında SGK
müfettişlerince hazırlanan 31/3/2009 tarihli rapora istinaden, 2006/8,
2007/5-12, 2008/1-7, 9-12 dönemlerine ilişkin olarak 221.718,29 TL ek prim,
85.925,15 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 306.643,47 TL borç tahakkuk
ettirilmiştir. İlgili raporda, söz konusu işlerin yapılması için ihaleyle
ilgili idari şartnamenin 7.3.2.1 paragrafında öngörülen personel sayısı ile SGK’ya bildirimi yapılan çalışanlar karşılaştırıldığında,
eksik bildirilen personel bulunduğu belirtilmiştir. Diğer yandan,
çalıştırılması gereken işçi sayısından daha az işçi için kuruma bildirge
verildiği, şartnamede öngörülen işçi sayısı ile kuruma bildirilen işçi sayısı
arasında 40 işçilik bir fark olduğu gerekçesiyle başvurucuya 22.631,00 TL idari
para cezası da verilmiştir.
7. Başvurucu, söz konusu borç
tahakkukunu kurumun e-bildirge sisteminden öğrenmiştir. Başvurucu 14/9/2009
tarihinde, ihale sürecinde herhangi bir hak kaybı yaşamamak için, yazılı
bildirim yapılmasını beklemeksizin ve ihtirazi
kayıtla belirtilen prim borcunu ödemiştir.
8. Başvurucu, borç bildirim
yazısının 15/9/2009 tarihinde tebliğ edilmesini müteakip, tahakkuk ettirilen
borca 16/9/2009 tarihinde itiraz etmiştir. Prim İtiraz Komisyonu, 18/11/2009
tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir.
9. Başvurucu sonrasında,
itirazın reddinin iptali ve ödediği miktarın iade edilmesi talebiyle Bakırköy
4. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu bu kapsamda, ihale makamı olan
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yazısıyla, yeni personel programıyla uyum
sağlanması için mevcut personel sayısının azaltılması gerektiği bildirildiği
için personel sayısında ayarlama yapıldığını ve idari şartnamede belirtilen
soyut işçi sayısı üzerinden çalışılmayan günler de dikkate alınarak eksik prim
hesabı yapılmasının hatalı olduğunu iddia etmiştir.
10. İş Mahkemesi yargılama
esnasında iki kişilik bilirkişi heyetinden rapor almıştır. Bilirkişiler, ilgili
müfettiş raporundaki değerlendirmelerin mevzuat ve tebliğlere aykırı olduğunu,
bu raporda kaçak işçi çalıştırıldığının tespit edilemediğini veya çalıştırılan
işçiye verilip de kuruma bildirilmeyen bir ücretin bulunmadığını belirtmişler
ve ek prim tahakkukunun haksız olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
11. Mahkeme, 11/4/2012 tarih ve
E.2010/52, K.2012/207 sayılı kararıyla, başvurucunun çalıştıracağı işçilerin
prime esas ücretinin idari şartnamenin 26.3 maddesinde düzenlendiği ve
dosyadaki ilgili belgelerin incelenmesi sonucunda, başvurucunun şartnamede
belirlenen prime esas işçi ücreti üzerinden SGK’ya
prim ödemesi yaptığını somut delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
12. Başvurucu, davanın konusunun
dönemsel olarak bazı kadrolarda noksan bazı kadrolarda fazla eleman
çalıştırılması durumunda primlerin gerçekleşen fiili çalışmaya göre mi yoksa
farazi kurala göre mi ödeneceği olduğu, İlk Derece Mahkemesinin sorunun
tespitinde hata yaptığı, bilirkişi raporunda herhangi bir usulsüzlük tespit
edilemediği ve aynı konudan kaynaklanan idari para cezasının idare mahkemesince
iptalinin ek prim tahakkukunun haksızlığını gösterdiği gerekçeleriyle kararı
temyiz etmiştir.
13. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
duruşma yaptıktan ve tetkik hâkiminin raporunu dinledikten sonra 16/10/2012
tarih ve E.2012/13048, K.2012/19146 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi
hükmünü onamıştır. Daire onama kararını verirken, “idari şartnamenin 7.3.2.1. maddesinde yüklenilen ihlale konusu işin
yapılması için unvanları belirtilen 550 adet personelin çalıştırılmasının
istendiği, yine idari şartnamenin 26.3 maddesinde çalıştırılacak personele
ödenecek ücretlerin belirtildiği, ihaleyi alan davacı işverenin ihale
şartnamesindeki hususlara uymasında yasal zorunluluk bulunduğu gözetilerek, davacının
davaya konu aylarda ihale şartnamesinde belirtilen sayıda personel
çalıştırmadığının belirgin bulunmasına, eksik bildirilen personelin unvanlarına
uygun olarak ihale şartnamesinde belirtilen ücret üzerinden prim ve gecikme
zammı tahakkukuna ilişkin Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunma”dığı sonucuna varmıştır.
14. Karar başvurucuya 14/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. İdari para cezasıyla ilgili
olarak ise başvurucu, belirlenemeyen bir tarihte İstanbul 4. İdare Mahkemesinde
iptal davası açmıştır.
16. İdare Mahkemesi, 20/1/2011
tarih ve E.2010/45, K.2011/52 sayılı kararı ile söz konusu işlemi şu
gerekçelerle iptal etmiştir: “… dosyada
bulunan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden,kuruma
bildirilen işçi sayısının şartnamede öngörülen işçi sayısından az olduğundan
hareket edilerek para cezası verildiği, ancak şartname uyarınca eksik olduğu
belirtilen 40 işçinin işyerinde çalıştığına ilişkin bir saptama ve tespitin
bulunmadığı, şartnamede öngörülen sayı kadar işçi çalıştırılmamasının işin
gereği gibi yürütülüp yürütülemeyeceğiyle ilgili farklı bir müeyyide uygulamayı
gerektiren durum olduğu, davalı idarece para cezası uygulanabilmesi için ise
şartname uyarınca bildirimi yapılmadığı belirtilen 40 işçinin davacı işyerinde
çalıştığı hususunun açık olarak ortaya konulması gerektiği, şartnamede
öngörülen sayı kadar işçi çalıştırılmadığı karinesinden hareketle para cezası
verilemeyeceği, dolayısıyla şartname uyarınca eksik bildirim yapıldığı
belirtilen 40 işçinin işyerinde çalıştığına ilişkin açık ve net bir belirleme
ve bulgunun yer almadığı …”
17. Danıştay 15. Dairesi, anılan kararı 4/10/2012
tarih ve E.2011/11683, K.2012/6178 sayılı ilamı ile onamış ve Sosyal Güvenlik
Kurumunun karar düzeltme talebini 27/6/2013 tarih ve E.2013/8291, K.2013/5303
sayılı ilamı ile reddetmiştir.
18. Başvurucu, 16/1/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 17/07/1964 tarihli ve 506
sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79. maddesinin (7) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(Değişik fıkra: 29/07/2003 -
4958 S.K./37. md.) Fiilen veya iş yeri kayıtlarından
tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen
belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup,
bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen
bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca
resen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene
tebliğ edilir.”
20. 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 86. maddesinin
(7) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik fıkra: 17/04/2008-5754 S.K./50. mad) Kurumun
denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler
sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu
idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları
soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları
ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı
anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken
belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan
verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re'sen
düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene
tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ
tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz,
takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden
itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili
mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin
Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna
ilişkin hükümleri uygulanır.”
21. 5510 sayılı Kanun’un 102.
maddesinde, bu Kanun’un 8., 11. ve 86. maddelerinde belirtilen bildirim
yükümlülüklerinin süresinde ve gereği gibi yerine getirilmemesi halinde
ilgililer hakkında idari para cezası uygulanacağı öngörülmektedir.
22. "Avrupa Yakası Ana Arterlerinin Meydanlarının
Geçitlerin El ile Süpürülmesi, Temizlenmesi ve Her Türlü Görüntü Kirliliğinin
Giderilmesi" işi ihalesiyle ilgili idari şartnamenin 7.3.2.1.
paragrafında ihale konusu işin yapılması için çalıştırılması gereken 550
personelin unvanları belirtilmektedir. İdari şartnamenin 26.3 paragrafında,
bahse konu personele ödenecek ücretler düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 11/12/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/1/2013 tarih ve 2013/769
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, SGK’nın yasalara aykırı olarak e-bildirge sistemine borç
kaydı düştüğünü ve itirazın takibi durduracağı kaydına rağmen yatırdığı parayı
hemen tahsil ettiğini, borç kaydının iş ortaklığının kamu ihalelerine girmesini
engellediğini iddia etmiştir.
25. Başvurucu ayrıca, SGK’nın ek prim tahakkukuna ilişkin bildirimde nereye ve ne
şekilde itiraz edeceğinin belirtilmediğini, tahakkuk işleminin kanunda
belirtilen şekil şartına aykırı olduğu iddialarının mahkeme kararlarında
karşılanmadığını, kesinleşen İdare Mahkemesi kararı ek prim tahakkukunun
haksızlığını ortaya koymasına rağmen Bakırköy 4. İş Mahkemesince bu hususun
dikkate alınmadığını, derece mahkemelerinin sorunun nitelenmesinde ve hukuk
kurallarının yorumunda hata yaptığını, kamu otoritesi olması nedeniyle SGK’nın savunmalarına başvurucunun aleyhine olacak biçimde
üstünlük tanındığını, Yargıtay tetkik hâkiminin raporunun kendilerine tebliğ
edilmediğini ve davasının haksız biçimde reddedilmesi sonucunda ihtirazi kayıtla ödediği paradan mahrum bırakıldığını ileri
sürmüştür.
26. Başvurucu, şikayetlerine
konu olaylar dolayısıyla, Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddelerindeki adil yargılanma hakkının ve
silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkesinin, Anayasa’nın 35. ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddelerindeki
mülkiyet hakkının, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırmasına ilişkin ilkenin ve Anayasa’nın 2., 8. ve 40. maddelerinde
belirtilen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Başvurucu, iddia ettiği
ihlaller nedeniyle ve terditli olarak, tahakkuk
ettirilen borca karşılık ödediği paranın iade edilmesini, dosyanın ilgili
mahkemesine gönderilmesini, yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesini, ayrıca
10.000,00 TL tazminat verilmesini ve yargılama masraflarının kamu otoriteleri
üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun şikâyetlerinin özünün derece Mahkemesi tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla,
başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiş ve
Anayasa'nın 2., 8., 13., 35. ve 40. maddelerine yönelik ayrı bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun, Yargıtay tetkik hâkiminin
raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
ise ayrıca incelenmiştir.
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
29. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir”
31. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın
148. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Bkz. B. No: 2012/1027,
12/2/2013, § 26).
33. Başvurucu, ek borç
tahakkukuna ilişkin bildirimde kanun yollarına ilişkin açıklamaların
bulunmadığını, derece mahkemelerinin vakaların değerlendirilmesinde ve ilgili
mevzuat hükümlerinin yorumlanmasında hata yaptığını, iddialarının mahkemelerce
karşılanmadığını, davalı kurumun savunmalarına üstünlük tanındığını, aynı konuda
verilen lehe İdare Mahkemesi kararının dikkate alınmadığını ve haksız olarak
reddedilen davası sonucunda ödemiş olduğu parasından yoksun bırakıldığını ileri
sürmüştür.
34. Mevcut başvuruya konu
yargılamada, başvurucu, SGK tarafından yapılan borç tahakkukunun haksız ve
mevzuata aykırı olduğu yönündeki iddialarını Bakırköy 4. İş Mahkemesi önünde
dile getirmiş ve delillerini sunmuştur. İş Mahkemesi bununla birlikte,
uyuşmazlığı ihaleyle ilgili idare şartname hükümleri çerçevesinde
değerlendirmiş ve başvurucunun davasını reddetmiştir. Başvurucu, Yargıtay
incelemesi esnasında tekrar duruşma hakkından faydalanmış ve temyize ilişkin
iddialarını bu şekilde de sunabilmiştir.
35. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemelerin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Ek olarak, başvurucunun
ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair bir
iddiasının cevapsız bırakılması söz konusu değildir.
36. İdare Mahkemesi tarafından
verilen kararla ilgili olarak, Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin lafzi
içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve hakları, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında kabul
etmektedir (Bkz. B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Bu kapsamda AİHM, adil
yargılanma hakkının, hukuk devleti ilkesinin Sözleşmeci Devletlerin ortak
mirası olduğunu belirten Sözleşme’nin önsözünün ışığında yorumlanması
gerektiğini ifade etmektedir. Hukuk devletinin asli veçhelerinden birisini
hukuki kesinlik ilkesi oluşturmaktadır ve bu ilke, hukuki durumlarda belirli
bir istikrarı temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda
bulunmaktadır. Çelişkili mahkeme kararlarının sürüp gitmesi ise yargı sistemine
güveni azaltarak, hukuki belirsizlik hali oluşturacaktır (Aynı yöndeki AİHM
kararı için bkz. Nejdet
Şahin ve Perihan
Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
38. Bununla birlikte, ihtilaf
konusu davalarda incelenen veya dayanılan olguların birbirinden farklılık
göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri haklı gösterir ve bu
durum içtihatta çelişki olarak nitelendirilemez (Aynı yöndeki AİHM kararı için
bkz. Erol Uçar/Türkiye (k.k.), B. No: 12960/05, 29/9/2009).
39.
Mevcut başvuruya konu olaya bakıldığında, dayanılan İdare Mahkemesi kararı
idari para cezası uygulamasını ilgilendirmektedir ve uyuşmazlığın özü “şartname
uyarınca eksik olduğu belirtilen ve bildirim yapılmayan 40 işçinin işyerinde
fiilen çalışıp çalışmadığıdır”. Bakırköy 4. İş Mahkemesi ise şartnamede
belirtilen sayıdaki işçi için prim ödenip ödenmediği yönünden inceleme
yapmıştır ve kararının dayanağını şartnamede öngörülen işçi sayısı
oluşturmaktadır. Dolayısıyla, her iki davanın dayandığı olgular farklılık
göstermektedir. İdare Mahkemesinin gerekçesindeki “şartnamede öngörülen sayı
kadar işçi çalıştırılmamasının işin gereği gibi yürütülüp yürütülemeyeceğiyle
ilgili farklı bir müeyyide uygulamayı gerektiren durum olduğu” ibaresi de bu
sonucu desteklemektedir.
40. Sonuç itibarıyla,
Anayasa’nın 36. veya Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında, aynı konuda verilmiş
çelişkili kararlar olgusu mevcut başvuruda ortaya çıkmamıştır.
41. Başvurucunun, ek borç
bildiriminden bir gün sonra 16/9/2009 tarihinde ilgili idari kuruma itiraz
etmiş olması ve sonrasında iddialarını İş Mahkemesi önünde de dile getirmiş olması
dikkate alınarak, ilgili bildirimde hangi kanun yoluna ve hangi sürede
başvuracağının belirtilmediği hakkındaki şikayete
yönelik ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurucunun şikâyetlerinin, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargıtay Tetkik Hâkiminin Raporunun Tebliğ Edilmediği
İddiası
43. Başvurucu, Yargıtay tetkik
hâkiminin görüşünün tarafına iletilmemesinin savunma hakkını ve çelişmeli yargı
ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
44. Tetkik hâkimleri, daire
başkanı tarafından verilen dava dosyalarının ilk incelemelerini yapar ve
hazırladığı yazılı veya sözlü raporu daire başkanı veya üyelerine sunarlar. Dolayısıyla,
dava dosyası hakkında karar verecek heyet ile birlikte çalışırlar ve heyet
adına inceleme yapılarak rapor hazırlanması söz konusudur.
45. AİHM, eldeki başvuruyla
benzer konudaki bir başvuruda, Danıştay tetkik hâkiminin kanaatlerinin önceden
tebliğ edilmemesine ilişkin olarak bu yargı mensubunun görevinin Danıştay
savcısının göreviyle mukayese edilebilir olmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Bkz. Meral/Türkiye, B. No:
33446/02, 27/11/2007, §§ 40-43).
46. AİHM kararına göre, tetkik
hâkimleri, Danıştay Başkanı, kurul ve daire başkanları tarafından kendilerine
verilen görevleri yerine getirmekle ve bunlar tarafından havale edilen davaları
incelemekle sorumlu iken; savcılar, Danıştay Başsavcısının emri altında
çalışmaktadırlar. Genel olarak tetkik hâkimleri tamamlanmış bir dosya hakkında
görüşlerini sunmakta ve bu yönüyle Danıştay savcısının aksine yeni bir
araştırma yapamamaktadırlar. Tetkik hâkimi, mütalaasını yazılı ya da sözlü
olarak sunarak, hâkimlerin karar vermesine yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
Ancak bu görevi, çalıştığı kurul veya daire adına yapmaktadır. Danıştay Başkanı
ve Daire Başkanlarının yönetimindeki tetkik hâkimleri karar taslaklarını yazar
ve tutanakları hazırlarlar.
47. Somut başvuruya konu davada,
Bakırköy 4. İş Mahkemesi dosyası ve kararı incelenerek Yargıtay tetkik hâkimi
tarafından rapor hazırlanmış, Yargıtay Daire Başkanı ve üyelerine sunulmuştur.
Tetkik hâkiminin raporu dinlendikten sonra, mahkeme kararı oybirliğiyle onanmıştır.
Bahse konu davada, tetkik hâkiminin önyargılı ve taraflı bir rapor sunduğunu
gösteren herhangi bir unsur bulunmamaktadır.
48. Bu çerçevede, her ne kadar
tetkik hâkiminin temyiz incelemesi esnasında hazırladığı ve sunumunu yaptığı
rapor başvurucuya tebliğ edilmemişse de bu husus, adil yargılanma hakkının
ihlali niteliğinde kabul edilemez.
49. Açıklanan nedenlerle, tetkik
hâkiminin raporunun başvurucuya tebliğ edilememesinde açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle; başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 11/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.