TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
C. İŞ ORTAKLIĞI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/769)
Karar Tarihi: 11/12/2014
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
C. İş ORTAKLIĞI
Vekili
Av. İfaket AYDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, eksik sigortalılık bildirimine dayalı ek prim tahakkuku, bu işleme karşı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine Bakırköy 4. İş Mahkemesinde açtığı davanın reddedilmesi ve Yargıtay tetkik hâkiminin görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle, Anayasa'nın 2., 8., 13., 35., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu iddia ettiği ihlallere dayanarak, ödemek zorunda kaldığı paranın iadesine veya dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesine ya da yeniden yargılamaya karar verilmesini ve ayrıca manevi tazminata ve yargılama masraflarına hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 16/1/2013 tarihinde Bakırköy 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 20/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu iş ortaklığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile imzalanan ihale sözleşmesi gereğince "Avrupa Yakası Ana Arterlerinin Meydanlarının Geçitlerin El ile Süpürülmesi, Temizlenmesi ve Her Türlü Görüntü Kirliliğinin Giderilmesi" işinin yüklenicisidir.
6. Başvurucu hakkında SGK müfettişlerince hazırlanan 31/3/2009 tarihli rapora istinaden, 2006/8, 2007/5-12, 2008/1-7, 9-12 dönemlerine ilişkin olarak 221.718,29 TL ek prim, 85.925,15 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 306.643,47 TL borç tahakkuk ettirilmiştir. İlgili raporda, söz konusu işlerin yapılması için ihaleyle ilgili idari şartnamenin 7.3.2.1 paragrafında öngörülen personel sayısı ile SGK’ya bildirimi yapılan çalışanlar karşılaştırıldığında, eksik bildirilen personel bulunduğu belirtilmiştir. Diğer yandan, çalıştırılması gereken işçi sayısından daha az işçi için kuruma bildirge verildiği, şartnamede öngörülen işçi sayısı ile kuruma bildirilen işçi sayısı arasında 40 işçilik bir fark olduğu gerekçesiyle başvurucuya 22.631,00 TL idari para cezası da verilmiştir.
7. Başvurucu, söz konusu borç tahakkukunu kurumun e-bildirge sisteminden öğrenmiştir. Başvurucu 14/9/2009 tarihinde, ihale sürecinde herhangi bir hak kaybı yaşamamak için, yazılı bildirim yapılmasını beklemeksizin ve ihtirazi kayıtla belirtilen prim borcunu ödemiştir.
8. Başvurucu, borç bildirim yazısının 15/9/2009 tarihinde tebliğ edilmesini müteakip, tahakkuk ettirilen borca 16/9/2009 tarihinde itiraz etmiştir. Prim İtiraz Komisyonu, 18/11/2009 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir.
9. Başvurucu sonrasında, itirazın reddinin iptali ve ödediği miktarın iade edilmesi talebiyle Bakırköy 4. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu bu kapsamda, ihale makamı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yazısıyla, yeni personel programıyla uyum sağlanması için mevcut personel sayısının azaltılması gerektiği bildirildiği için personel sayısında ayarlama yapıldığını ve idari şartnamede belirtilen soyut işçi sayısı üzerinden çalışılmayan günler de dikkate alınarak eksik prim hesabı yapılmasının hatalı olduğunu iddia etmiştir.
10. İş Mahkemesi yargılama esnasında iki kişilik bilirkişi heyetinden rapor almıştır. Bilirkişiler, ilgili müfettiş raporundaki değerlendirmelerin mevzuat ve tebliğlere aykırı olduğunu, bu raporda kaçak işçi çalıştırıldığının tespit edilemediğini veya çalıştırılan işçiye verilip de kuruma bildirilmeyen bir ücretin bulunmadığını belirtmişler ve ek prim tahakkukunun haksız olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
11. Mahkeme, 11/4/2012 tarih ve E.2010/52, K.2012/207 sayılı kararıyla, başvurucunun çalıştıracağı işçilerin prime esas ücretinin idari şartnamenin 26.3 maddesinde düzenlendiği ve dosyadaki ilgili belgelerin incelenmesi sonucunda, başvurucunun şartnamede belirlenen prime esas işçi ücreti üzerinden SGK’ya prim ödemesi yaptığını somut delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
12. Başvurucu, davanın konusunun dönemsel olarak bazı kadrolarda noksan bazı kadrolarda fazla eleman çalıştırılması durumunda primlerin gerçekleşen fiili çalışmaya göre mi yoksa farazi kurala göre mi ödeneceği olduğu, İlk Derece Mahkemesinin sorunun tespitinde hata yaptığı, bilirkişi raporunda herhangi bir usulsüzlük tespit edilemediği ve aynı konudan kaynaklanan idari para cezasının idare mahkemesince iptalinin ek prim tahakkukunun haksızlığını gösterdiği gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
13. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi duruşma yaptıktan ve tetkik hâkiminin raporunu dinledikten sonra 16/10/2012 tarih ve E.2012/13048, K.2012/19146 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi hükmünü onamıştır. Daire onama kararını verirken, “idari şartnamenin 7.3.2.1. maddesinde yüklenilen ihlale konusu işin yapılması için unvanları belirtilen 550 adet personelin çalıştırılmasının istendiği, yine idari şartnamenin 26.3 maddesinde çalıştırılacak personele ödenecek ücretlerin belirtildiği, ihaleyi alan davacı işverenin ihale şartnamesindeki hususlara uymasında yasal zorunluluk bulunduğu gözetilerek, davacının davaya konu aylarda ihale şartnamesinde belirtilen sayıda personel çalıştırmadığının belirgin bulunmasına, eksik bildirilen personelin unvanlarına uygun olarak ihale şartnamesinde belirtilen ücret üzerinden prim ve gecikme zammı tahakkukuna ilişkin Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunma”dığı sonucuna varmıştır.
14. Karar başvurucuya 14/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. İdari para cezasıyla ilgili olarak ise başvurucu, belirlenemeyen bir tarihte İstanbul 4. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
16. İdare Mahkemesi, 20/1/2011 tarih ve E.2010/45, K.2011/52 sayılı kararı ile söz konusu işlemi şu gerekçelerle iptal etmiştir: “… dosyada bulunan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden,kuruma bildirilen işçi sayısının şartnamede öngörülen işçi sayısından az olduğundan hareket edilerek para cezası verildiği, ancak şartname uyarınca eksik olduğu belirtilen 40 işçinin işyerinde çalıştığına ilişkin bir saptama ve tespitin bulunmadığı, şartnamede öngörülen sayı kadar işçi çalıştırılmamasının işin gereği gibi yürütülüp yürütülemeyeceğiyle ilgili farklı bir müeyyide uygulamayı gerektiren durum olduğu, davalı idarece para cezası uygulanabilmesi için ise şartname uyarınca bildirimi yapılmadığı belirtilen 40 işçinin davacı işyerinde çalıştığı hususunun açık olarak ortaya konulması gerektiği, şartnamede öngörülen sayı kadar işçi çalıştırılmadığı karinesinden hareketle para cezası verilemeyeceği, dolayısıyla şartname uyarınca eksik bildirim yapıldığı belirtilen 40 işçinin işyerinde çalıştığına ilişkin açık ve net bir belirleme ve bulgunun yer almadığı …”
17. Danıştay 15. Dairesi, anılan kararı 4/10/2012 tarih ve E.2011/11683, K.2012/6178 sayılı ilamı ile onamış ve Sosyal Güvenlik Kurumunun karar düzeltme talebini 27/6/2013 tarih ve E.2013/8291, K.2013/5303 sayılı ilamı ile reddetmiştir.
18. Başvurucu, 16/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik fıkra: 29/07/2003 - 4958 S.K./37. md.) Fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca resen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir.”
20. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 86. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik fıkra: 17/04/2008-5754 S.K./50. mad) Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re'sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır.”
21. 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde, bu Kanun’un 8., 11. ve 86. maddelerinde belirtilen bildirim yükümlülüklerinin süresinde ve gereği gibi yerine getirilmemesi halinde ilgililer hakkında idari para cezası uygulanacağı öngörülmektedir.
22. "Avrupa Yakası Ana Arterlerinin Meydanlarının Geçitlerin El ile Süpürülmesi, Temizlenmesi ve Her Türlü Görüntü Kirliliğinin Giderilmesi" işi ihalesiyle ilgili idari şartnamenin 7.3.2.1. paragrafında ihale konusu işin yapılması için çalıştırılması gereken 550 personelin unvanları belirtilmektedir. İdari şartnamenin 26.3 paragrafında, bahse konu personele ödenecek ücretler düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/1/2013 tarih ve 2013/769 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, SGK’nın yasalara aykırı olarak e-bildirge sistemine borç kaydı düştüğünü ve itirazın takibi durduracağı kaydına rağmen yatırdığı parayı hemen tahsil ettiğini, borç kaydının iş ortaklığının kamu ihalelerine girmesini engellediğini iddia etmiştir.
25. Başvurucu ayrıca, SGK’nın ek prim tahakkukuna ilişkin bildirimde nereye ve ne şekilde itiraz edeceğinin belirtilmediğini, tahakkuk işleminin kanunda belirtilen şekil şartına aykırı olduğu iddialarının mahkeme kararlarında karşılanmadığını, kesinleşen İdare Mahkemesi kararı ek prim tahakkukunun haksızlığını ortaya koymasına rağmen Bakırköy 4. İş Mahkemesince bu hususun dikkate alınmadığını, derece mahkemelerinin sorunun nitelenmesinde ve hukuk kurallarının yorumunda hata yaptığını, kamu otoritesi olması nedeniyle SGK’nın savunmalarına başvurucunun aleyhine olacak biçimde üstünlük tanındığını, Yargıtay tetkik hâkiminin raporunun kendilerine tebliğ edilmediğini ve davasının haksız biçimde reddedilmesi sonucunda ihtirazi kayıtla ödediği paradan mahrum bırakıldığını ileri sürmüştür.
26. Başvurucu, şikayetlerine konu olaylar dolayısıyla, Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddelerindeki adil yargılanma hakkının ve silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkesinin, Anayasa’nın 35. ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddelerindeki mülkiyet hakkının, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırmasına ilişkin ilkenin ve Anayasa’nın 2., 8. ve 40. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Başvurucu, iddia ettiği ihlaller nedeniyle ve terditli olarak, tahakkuk ettirilen borca karşılık ödediği paranın iade edilmesini, dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini, yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesini, ayrıca 10.000,00 TL tazminat verilmesini ve yargılama masraflarının kamu otoriteleri üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun şikâyetlerinin özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiş ve Anayasa'nın 2., 8., 13., 35. ve 40. maddelerine yönelik ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun, Yargıtay tetkik hâkiminin raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ise ayrıca incelenmiştir.
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
29. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir”
31. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Bkz. B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvurucu, ek borç tahakkukuna ilişkin bildirimde kanun yollarına ilişkin açıklamaların bulunmadığını, derece mahkemelerinin vakaların değerlendirilmesinde ve ilgili mevzuat hükümlerinin yorumlanmasında hata yaptığını, iddialarının mahkemelerce karşılanmadığını, davalı kurumun savunmalarına üstünlük tanındığını, aynı konuda verilen lehe İdare Mahkemesi kararının dikkate alınmadığını ve haksız olarak reddedilen davası sonucunda ödemiş olduğu parasından yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
34. Mevcut başvuruya konu yargılamada, başvurucu, SGK tarafından yapılan borç tahakkukunun haksız ve mevzuata aykırı olduğu yönündeki iddialarını Bakırköy 4. İş Mahkemesi önünde dile getirmiş ve delillerini sunmuştur. İş Mahkemesi bununla birlikte, uyuşmazlığı ihaleyle ilgili idare şartname hükümleri çerçevesinde değerlendirmiş ve başvurucunun davasını reddetmiştir. Başvurucu, Yargıtay incelemesi esnasında tekrar duruşma hakkından faydalanmış ve temyize ilişkin iddialarını bu şekilde de sunabilmiştir.
35. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemelerin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Ek olarak, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair bir iddiasının cevapsız bırakılması söz konusu değildir.
36. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararla ilgili olarak, Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve hakları, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında kabul etmektedir (Bkz. B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Bu kapsamda AİHM, adil yargılanma hakkının, hukuk devleti ilkesinin Sözleşmeci Devletlerin ortak mirası olduğunu belirten Sözleşme’nin önsözünün ışığında yorumlanması gerektiğini ifade etmektedir. Hukuk devletinin asli veçhelerinden birisini hukuki kesinlik ilkesi oluşturmaktadır ve bu ilke, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Çelişkili mahkeme kararlarının sürüp gitmesi ise yargı sistemine güveni azaltarak, hukuki belirsizlik hali oluşturacaktır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
38. Bununla birlikte, ihtilaf konusu davalarda incelenen veya dayanılan olguların birbirinden farklılık göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri haklı gösterir ve bu durum içtihatta çelişki olarak nitelendirilemez (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Erol Uçar/Türkiye (k.k.), B. No: 12960/05, 29/9/2009).
39. Mevcut başvuruya konu olaya bakıldığında, dayanılan İdare Mahkemesi kararı idari para cezası uygulamasını ilgilendirmektedir ve uyuşmazlığın özü “şartname uyarınca eksik olduğu belirtilen ve bildirim yapılmayan 40 işçinin işyerinde fiilen çalışıp çalışmadığıdır”. Bakırköy 4. İş Mahkemesi ise şartnamede belirtilen sayıdaki işçi için prim ödenip ödenmediği yönünden inceleme yapmıştır ve kararının dayanağını şartnamede öngörülen işçi sayısı oluşturmaktadır. Dolayısıyla, her iki davanın dayandığı olgular farklılık göstermektedir. İdare Mahkemesinin gerekçesindeki “şartnamede öngörülen sayı kadar işçi çalıştırılmamasının işin gereği gibi yürütülüp yürütülemeyeceğiyle ilgili farklı bir müeyyide uygulamayı gerektiren durum olduğu” ibaresi de bu sonucu desteklemektedir.
40. Sonuç itibarıyla, Anayasa’nın 36. veya Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında, aynı konuda verilmiş çelişkili kararlar olgusu mevcut başvuruda ortaya çıkmamıştır.
41. Başvurucunun, ek borç bildiriminden bir gün sonra 16/9/2009 tarihinde ilgili idari kuruma itiraz etmiş olması ve sonrasında iddialarını İş Mahkemesi önünde de dile getirmiş olması dikkate alınarak, ilgili bildirimde hangi kanun yoluna ve hangi sürede başvuracağının belirtilmediği hakkındaki şikayete yönelik ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurucunun şikâyetlerinin, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargıtay Tetkik Hâkiminin Raporunun Tebliğ Edilmediği İddiası
43. Başvurucu, Yargıtay tetkik hâkiminin görüşünün tarafına iletilmemesinin savunma hakkını ve çelişmeli yargı ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
44. Tetkik hâkimleri, daire başkanı tarafından verilen dava dosyalarının ilk incelemelerini yapar ve hazırladığı yazılı veya sözlü raporu daire başkanı veya üyelerine sunarlar. Dolayısıyla, dava dosyası hakkında karar verecek heyet ile birlikte çalışırlar ve heyet adına inceleme yapılarak rapor hazırlanması söz konusudur.
45. AİHM, eldeki başvuruyla benzer konudaki bir başvuruda, Danıştay tetkik hâkiminin kanaatlerinin önceden tebliğ edilmemesine ilişkin olarak bu yargı mensubunun görevinin Danıştay savcısının göreviyle mukayese edilebilir olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Bkz. Meral/Türkiye, B. No: 33446/02, 27/11/2007, §§ 40-43).
46. AİHM kararına göre, tetkik hâkimleri, Danıştay Başkanı, kurul ve daire başkanları tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle ve bunlar tarafından havale edilen davaları incelemekle sorumlu iken; savcılar, Danıştay Başsavcısının emri altında çalışmaktadırlar. Genel olarak tetkik hâkimleri tamamlanmış bir dosya hakkında görüşlerini sunmakta ve bu yönüyle Danıştay savcısının aksine yeni bir araştırma yapamamaktadırlar. Tetkik hâkimi, mütalaasını yazılı ya da sözlü olarak sunarak, hâkimlerin karar vermesine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Ancak bu görevi, çalıştığı kurul veya daire adına yapmaktadır. Danıştay Başkanı ve Daire Başkanlarının yönetimindeki tetkik hâkimleri karar taslaklarını yazar ve tutanakları hazırlarlar.
47. Somut başvuruya konu davada, Bakırköy 4. İş Mahkemesi dosyası ve kararı incelenerek Yargıtay tetkik hâkimi tarafından rapor hazırlanmış, Yargıtay Daire Başkanı ve üyelerine sunulmuştur. Tetkik hâkiminin raporu dinlendikten sonra, mahkeme kararı oybirliğiyle onanmıştır. Bahse konu davada, tetkik hâkiminin önyargılı ve taraflı bir rapor sunduğunu gösteren herhangi bir unsur bulunmamaktadır.
48. Bu çerçevede, her ne kadar tetkik hâkiminin temyiz incelemesi esnasında hazırladığı ve sunumunu yaptığı rapor başvurucuya tebliğ edilmemişse de bu husus, adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
49. Açıklanan nedenlerle, tetkik hâkiminin raporunun başvurucuya tebliğ edilememesinde açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle; başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 11/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.