TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERAP ÇELİK VE AKTUĞ ÇELİK
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2168)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Serap ÇELİK
|
|
|
Aktuğ ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Akın ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, hakkında
kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak idare tarafından
açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır
sonuçlandırılmaması ve kamulaştırma sürecindeki yargılamaya bağlı belirsizlik
nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları zararın tazminine karar verilmesini
talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/3/2013
tarihinde Denizli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtası ile yapılmıştır. İdari
yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 19/11/2013 tarihli görüş yazısı
4/12/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucular
tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvuruculara ait Milas
ilçesi Ören beldesi Kaklıç mevkiinde kain 1393 parsel
sayılı taşınmazın 315.12 m2’lik kısmı, Ören Belediye
Başkanlığı’nın 26/3/2003 tarih ve 26 nolu kararı ile
kamulaştırılmıştır.
8. Başvurucular vekili
tarafından ilgili belediye başkanlığına hitaben yazılan 7/10/2003 tarihli
dilekçe ile, idare tarafından, taşınmazın kamulaştırma
bedelinin tespiti ve bedelin ödenmesi karşılığında idare adına tescili
istemiyle dava açılması talep edilmiştir.
9. İlgili idare tarafından 10/4/2004 tarihinde, Milas Asliye Hukuk Mahkemesi’nin
E.2004/254 sayılı dosyası ile kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
istemiyle dava açılmış, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete geçmesi
nedeniyle yapılan devir sonucunda, yargılamaya Milas 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2004/420 sayılı dosyası üzerinde devam edilmiştir.
10. Milas 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 18/4/2007 tarih ve E.2004/420, K.2007/183 sayılı kararı ile, davanın kabulü ile taşınmazın davalı idare adına tapuya
tesciline ve kamulaştırma bedelinin 17.331,60 YTL olarak tespitine karar
verilmiştir.
11. Kararın temyiz edilmesi
üzerine ilk derece mahkemesi hükmü Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2008 tarih ve E.2007/7649, K.2008/3588 sayılı kararı
ile bozulmuştur.
12. Başvurucular tarafından,
Yargıtay bozma ilamı üzerine duruşma günü tebliğ edilmeyen dava dosyasının
akıbetinin araştırılması neticesinde elektronik ortamda veya fiziken dosyanın bulunamadığı iddia edilmiş olmakla, Milas
2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/6/2013 tarihli cevabi
yazısında, ilgili dava dosyasına ilişkin bozma ilamının taraf vekillerine
tebliğ edildiği, ancak dosyada yeterli masraf bulunmadığından bahisle yeniden
esasa kaydedilmediğine ilişkin tutanak düzenlendiği, daha sonra yeniden ele
alınan dava dosyasının Mahkemenin E.2013/640 sırasına kaydı yapılmak suretiyle
duruşma günü tayin edildiği ve masraflar suçüstü ödeneğinden karşılanmak üzere
taraflara davetiye tebliğ edildiği bildirilmiştir.
13. Marmaris 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinin faaliyete geçmesine bağlı olarak yapılan devir sonucunda, dosyanın
Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/490 sırasına kaydı yapılmıştır.
14. Yargılamanın 26/12/20013 tarihli son celsesi itibarıyla, başvuruya konu
yargılama hâlihazırda Milas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E.2013/490 sırası
üzerinde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 4/1/1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun 10. ve 11. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 23/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
21/3/2013 tarih ve 2013/2168 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular, hakkında
kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır sonuçlandırılmadığını,
Yargıtay bozma ilamı sonrası duruşma günü taraflarına tebliğ edilmeyen dosya
hakkında yaptıkları araştırma sonucunda dosyanın mahkeme kaleminde
bulunmadığının bildirildiğini, dosyanın kaydına elektronik ortamda da (UYAP)
ulaşamadıklarını, ayrıca kamulaştırma sürecine ilişkin olarak belirtilen
yargılamaya bağlı belirsizlik nedeniyle mülkiyet haklarının da ihlal edildiğini
ileri sürerek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
Yönünden
19. Başvurucular, yol ve park
haline getirilen taşınmazları üzerinde yaklaşık on yıldır idarenin fiili
işgalinin devam ettiğini ve kendilerinin halen hakimiyetlerinde
olmayan, ancak idarenin de kendi adına tescil ettirmediği taşınmazın
vergilerini ödemek zorunda kaldıklarını belirterek, kamulaştırma sürecine
ilişkin olarak belirtilen yargılamaya bağlı belirsizlik nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
20. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, 2942 sayılı Kanunda 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ve
konuya ilişkin Yargıtay içtihadı uyarınca, kamulaştırma bedelinin tespiti
davalarında, davanın 2942 sayılı Kanunda belirtilen yüz beş günlük süre
içerisinde neticelendirilmemesi durumunda faiz ödenmesi yükümlülüğü
öngörüldüğünün, başvurucuların taşınmazlarına ilişkin bedel tespit davasında da
belirlenen kamulaştırma bedeli için faize hükmedilmesinin imkân dâhilinde
olduğunun, ancak yargılamanın hâlihazırda derdest olması nedeniyle,
başvurucuların uzayan yargılama sürecine bağlı olarak mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddiası açısından başvuru yollarının tüketilmemiş olduğunun kabul
edilebilirlik incelemesinde nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel
başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini
öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No. 2012/1027, 12/2/2013,
§§ 19, 20; B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 26).
22. Başvuru konusu olayda,
hukuki uyuşmazlığın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu ve Mahkemece
henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediği görülmektedir. Derdest
olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasının incelenebilmesi için, kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
23. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel
başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
Yönünden
24. Başvurucular, somut
başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı sonlandırır
nitelikte bir karar mevcut olmadığını, zira bozma ilamı sonrasında dava
dosyasının akıbetinin bilinmediğini belirtmişlerdir.
25. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususunda zaman
bakımından yetkisinin 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığı belirtilerek,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi itibarıyla
derdest olan yargılamanın halen sonuçlanmamış olduğunun nazara alınması
gerektiği bildirilmiştir.
26. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den
önce açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla,
başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dâhilindedir. Ayrıca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce,
ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekmekle birlikte hukuk sistemimizde, yargılamanın uzamasını önleyici etkiye
sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan
zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal
başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının
tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).
27. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
28. Başvurucular, hakkında
kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak idare tarafından
açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır
sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
29. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, yargılamanın uzun sürmesindeki temel etkenin dava dosyasının
Yargıtay bozma ilamı sonrasında uzun bir müddet esasa kaydedilmemesi olduğunun
ve bu kapsamda 25/6/2008 tarihli bozma kararı
sonrasında, dosya 7/6/2013 tarihinde esasa kaydedilmek suretiyle beş yıl üç
aylık bir zaman diliminin geçtiğinin nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
36. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No.2012/13, 2/7/2013, § 40).
37. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek
başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının
ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle,
hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır
(B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 46).
39. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, bir adet taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasının söz konusu olduğu görülmekle, 2942 sayılı Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No. 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde
tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi
olarak kabul edilebilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. König/Almanya, B. No. 51963/99, 23/5/2007, § 24; Poiss/Avusturya, B. No. 8163/07, 2/4/2013, § 21). Somut başvuru
açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde
nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucular vekilinin ilgili
idareden ön karar talebinde bulunduğu 7/10/2003
tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No. 2012/13, 2/7/2013, § 52).
43. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil,
uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 51).
44. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza ilişkin
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebi olduğu, Ören Belediye
Başkanlığı tarafından 10/3/2004 havale tarihli dilekçe ile,
başvurucuların da aralarında bulunduğu üç davacı aleyhine açılan davanın Milas
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/254 sırasına kaydının yapıldığı, 17/3/2004
tarihli tensip zaptı ile birlikte taraflara tebligat yapılması ve diğer usuli işlemlerin ikmaline başlanıldığı, yargılamanın
25/10/2004 tarihli celsesinin, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete
geçmesine bağlı devir nedeniyle, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/420
sırası üzerinde yapıldığı, belirtilen esas üzerinde devam eden yargılama
sürecinde tarafların itiraz ve talepleri doğrultusunda dört keşif icra
edildiği, ayrıca bu süreçte davacı vekilinin masraf yatırması öngörülen bir
celsede mazeretinin kabulüne karar verildiği ve yargılamanın 18/4/2007 tarihli
celsesinde, dava konusu taşınmazın 315.12 m2’lik kısmının Ören Belediye
Başkanlığı adına tescili ile kamulaştırma bedelinin 17.331,60 YTL olarak
tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
45. İlk derece mahkemesi kararı
temyiz edilmekle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2008
tarih ve E.2007/7649, K.2008/3588 sayılı kararı ile bozulduğu, başvuru evrakı
kapsamından, bozma ilamı sonrasında 7/10/2011 tarihli tutanağa kadar dosyada usuli işlem yapılmadığı ve belirtilen tutanakta, bozma
sonrasında karar düzeltme talebinde bulunulmadığı ve ilgili dava dosyasında
depo edilmiş masraf olmadığından bahisle dosyanın yeniden esasa
kaydedilmediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Devam eden süreçte, 7/6/2013
tarihinde dosyanın Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/640 sırasına
kaydının yapıldığı ve aynı tarihte düzenlenen tensip zaptında taraflara
tebligat yapılmasına ve tebliğ masraflarının ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere suçüstü ödeneğinden karşılanmasına karar verildiği, takip eden iki
celsede Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, bozma kararı
doğrultusunda usuli işlem tesisine başlanıldığı ve
yargılamanın 26/12/2013 tarihine tehir edildiği, bu süreçte başvurucular
vekilince 7/10/2013 tarihli dilekçe ile, uzun süre
kaybolduğu bildirilerek esasa alınmayan ancak bozma kararından yaklaşık altmış
dört ay sonra esasa alınan dosya kapsamında yapılacak yargılamanın hukuka ve
hakkaniyete uygun olmayacağı belirtilerek davayı takip etmeyeceklerini
bildirildiği görülmektedir. Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete
geçmesine bağlı olarak yapılan devir sonucunda, dosyanın Marmaris 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinin E.2013/490 sırasına kaydının yapıldığı ve duruşmasının 13/2/2014 tarihine ertelendiği anlaşılmaktadır.
46. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların
makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
47. Yargılama faaliyetinin
süresine ilişkin değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken unsurlardan
biri ilgili makamların tutumu olup, yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler,
yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanabileceği gibi,
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin
gösterilmemesinden de ileri gelebilir.
48. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, Milas Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/254 ve Milas 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinin E.2004/420 sayılı yargılama dosyaları kapsamında, usuli işlemlerin icrasında genel olarak gereken özenin
gösterildiği, ilk derece mahkemesinde geçen yaklaşık üç yıllık yargılama
sürecinde toplamda dört defa keşif icra edilerek bilirkişi raporu temin
edildiği anlaşılmaktadır. Kanun yolu Mahkemesinde geçen yargılama süresinin ise bir yılın
altında olduğu görülmektedir. Ancak 25/3/2008 tarihli
bozma ilamı sonrasında dosyanın masraf yokluğundan bahisle 7/6/2013 tarihine
kadar geçen beş yıl iki ayı aşkın süre boyunca esasa kaydedilmediği, bu suretle
usuli işlem yapılmadığı ve belirlenen hususun
yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca, dava dosyasının masraf yokluğu nedeniyle esasa kaydedilmediğinin 7/10/2011 tarihli tutanakla saptanmasına rağmen, 7/6/2013
tarihine kadar esasa kaydedilmeksizin bekletildiği, ancak aynı tarihli tensip
zaptında taraflara tebligat işlemlerine başlanılmasına ve tebliğ masraflarının
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere suçüstü ödeneğinden
karşılanmasına karar verildiği görülmektedir.
49. Başvurucuların tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
50. Davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında ve
özellikle tamamen yargısal makamların hareketsizliğiyle geçen beş yıl iki ayı
aşkın yargılama periyodu nazara alındığında, söz konusu on yılı aşkın yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucular, başvuruya konu
yargılama dosyasında bulunan 23/5/2005 tarihli
bilirkişi raporu nazara alınarak kamulaştırma bedeli yerine geçecek şekilde
ödeme yapılmasını ve adil yargılanma ile mülkiyet haklarının ihlal edilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
53. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin on yılı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir
başvurucuya takdiren 6.350,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36.
maddesi ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvuruya konu yargılamanın
on yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucular Serap ÇELİK ve Aktuğ ÇELİK’e
ayrı ayrı 6.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken
BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
23/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.