TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMAL ÇAMLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2173)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Cemal ÇAMLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülay COŞKUN TAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 10/3/2011 tarihli ve 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2013 tarihinde doğrudan
Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/9/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/11/2013
tarihli tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 19/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu astsubay statüsünde görev yapmakta iken 28/5/1997 tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla Türk
Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
9. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici
32. maddeyle 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari
işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının
iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvurma imkânı getirilmiş ve bu hükümden
yararlanabilmek için Millî Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme
bağlanmıştır.
10. Başvurucunun geçici 32. madde düzenlemesinden
yararlandırılması istemiyle Millî Savunma Bakanlığına yaptığı başvuru 5/7/2011 tarihli işlemle reddedilmiştir.
11. Başvurucu, bu idari işlemin iptali talebiyle 5/8/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM)
dava açmıştır.
12. Dava sırasında, davalı idare savunması ekinde gönderilen ve
işleme dayanak olan gizli bilgi ve belgelerin başvurucu vekili tarafından
incelenmesi istemi AYİM Genel Sekreterliğince reddedilmiş; bu işleme karşı
yapılan itiraz üzerine AYİM Birinci Dairesi 19/4/2012
tarihli ara kararıyla itirazı kabul etmiştir. Ara kararında şöyle denilmiştir:
“Davalı
idare savunması ekinde 1602 sayılı Yasa’nın 52’nci maddesi kapsamında gizli
olarak gönderilen ve Genel Sekreterlikçe davacı tarafa incelettirilmeyen bilgi
ve belgeler incelendiğinde bahse konu bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil
edecek unsurlar içermesi, dolayısıyla bu bilgi ve belgelerin davacı tarafa
incelettirilmemesinin savunma hakkını kısıtlayacak olması nedeniyle davacı
tarafın itirazı haklı görülerek davalı idare savunması ekinde gönderilen
belgelerden;
A. 1) Genelkurmay Başkanlığının 26 Mayıs 1997
tarihli “Karar” Başlıklı yazısının başka şahısların isimlerinin ve imzalarının
karartılması suretiyle,
2) “Sicil Özet Formu” Başlıklı evrakın başka
şahısların isimlerinin ve imzalarının karartılması suretiyle,
3) Diğer evrakın doğrudan ,
B.1602 sayılı Kanun’un 52’inci maddesi 6’ncı
fıkrası uyarınca Genel Sekreterlikçe davacı vekiline İNCELETTİRİLMESİNE,
C. Davacı vekilinin cevap verme süresinin
uzatılması talebi yerinde görüldüğünden; 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 46’ncı
maddesi uyarınca kararın davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren sürenin
(30) otuz gün UZATILMASINA,
19 NİSAN 2012 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.”
12. Bu ara karar üzerine başvurucu vekili 18/5/2012
tarihinde söz konusu belgeleri incelemiş ve bu durum tutanak altına alınmıştır.
İncelenen belgelerden başvuru formuna aktarıldığı kadarıyla başvurucu hakkında
şu şekilde bir bilgi notu vardır:
“(1)
PKK terör örgütü mensubu olduğu, (2) KKK'lığı
İstihbarat Başkanlığı raporundan; (a) Ağustos 1996 YAŞ Kararı ile ilişiği
kesilen E.Bçvş M. P.'nin
ifadesinde ‘Tnk. Bçvş. Kars'lı
Çerkezköy’ şeklinde isminin geçtiği, (b) M. P.'nin
çok samimi olduğu, eşi Y.Ç’nin M. P.'nin eşi X ile akraba oldukları, SİVEREK'li
ve PKK terör örgütü ile iltisaklarının bulunduğu, (c) 1991-1992 yıllarında PKK
terör örgütü sempatizanı davranışlar içinde oldukları
ve M.P.'nin eşi X hakkında ayrıca PKK terör örgütü
ile ilgili bilgilerin komutanlığa intikal ettiği, (d) PKK terör örgütünün
yayınlarını zaman zaman okuduğu. (e) M. P.'in
TSK'dan ilişiğinin kesilmesinden sonra durgunlaştığı, tayin olmayı beklediği ve
bunu çevresine ifade ettiği, (f) Gerek lojmanlar bölgesine gerekse kışla
nizamiyesine çok sayıda ziyaretçisinin geldiği kayıtların incelenmesinden
belirlendiği, (g) Halen sakıncalı bölücü personel kategorisinde bulunduğu bu
nedenle kanun ve yönetmelik hükümleri gereğince disiplin bozucu hareketlerde
bulunduğu anlaşılmıştır. Yukarıdaki bilgilere ilave olarak ayrıca
dosyasında; a. Disiplinsiz davranışlarından 3.10.1985 tarihinde 4 gün göz hapsi
cezası aldığı, b. Disiplinsiz davranışlarından 21.1.1987 tarihinde şiddetli
tevbih cezası aldığı, 2. Yapılan işlem kanun ve yönetmelik hükümlerine
uygundur. 3. Tnk. Bçvş. Cemal Çamlı (1981-6) hakkında
Silahlı Kuvvetlerden ayırma işleminin yapılması uygun mütalaa edilmektedir. Arz
ederim. YAŞ Gündemine girmesi uygundur. KKK’lığı
kararına göre işlem yapılması uygundur.”
13. AYİM tarafından, ara kararıyla davalı idareden söz konusu
bilgi notu dayanağı istihbarat raporunun onaylı suretinin gönderilmesi istenmiş
ancak belgenin imha edildiği belirtilerek 14/3/2012
tarihli imha tutanağı ve imha edilen belge bilgilerini içeren evrak
gönderilmiştir.
14. AYİM Birinci Dairesi 29/1/2013
tarihli ve E.2012/381, K.2013/130 sayılı kararıyla davayı oyçokluğuyla
reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…
Dava dosyasında yer alan belgelerden;
davacının Tnk. Bçvş. rütbesiyle, 3'üncü Zh.Tug. 1’inci Tnk.Tb.Kh.Bl.K.lığı (Çerkezköy/TEKİRDAĞ) emrinde
görev yapmakta iken, disiplinsizlik gerekçesiyle hakkında "Silahlı
Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlendiği,
Genelkurmay Başkanlığı tarafından dosyanın Yüksek Askeri Şurada görüşülmesine
karar verildiği, davacının Yüksek Askeri Şuranın 28.05.1997 tarihli kararıyla
Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmasına karar verildiği, davacının bu karar
üzerine ilişiğinin kesildiği, davacının 13.04.2011 tarihinde davalı idareye
müracaat ederek, 926 sayılı Kanunun Geçici 32'nci maddesi ile getirilen
imkanlardan yararlanmak istediğini bildirdiği, ancak Milli Savunma Bakanlığının
05.07.2011 tarihli cevabi yazısı ile bu talebin reddedilmesi üzerine suresi
içinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Dosyanın, esas hakkında karar verilmek üzere
Dairemize gönderilmesinden sonra alınan ara kararı ile; AYİM Kanunun 52'inci
maddesi kapsamında gönderilen 26 Mayıs 1997 tarihli PER.:
4184- 171-97/Per.D.Ynt.Ş.(4) nolu
belgede ve "Sicil Özet Formu" adlı belgede belirtilen K.K.K
İstihbarat Başkanlığı raporunun onaylı suretinin ve rapora dayanak teşkil eden
belgelerin onaylı suretlerinin davalı idareden gönderilmesi istenmiştir.
Verilen cevabi yazıda; söz konusu belgelerin imha edildiği belirtilmiştir.
Ayrıca 14 Mart 2012 tarihli imha tutanağı ve imha edilen belgeleri gösteren
evrak bilgilerini içeren belge gönderilmiştir. Diğer yandan YAŞ Kararında davacı
ile E.Bçvş. M. P.'nin çok
samimi olduğunun belirtilmesi nedeniyle, Dairemizde derdest olan 2012/420 Esas Nolu dosyada M. P.'nin Emniyet
tarafından alınan ifadelerinin iş bu dosyaya konulmasına karar verilmiştir. Bu
karar doğrultusunda söz konusu dosyadan alınan ifade tutanakları suretleri iş
bu dosyaya konulmuştur.
Dava konusu mevzuata baktığımızda; 1982
Anayasasının değiştirilmeden önceki 125. maddesinin ikinci fıkrasında; Yüksek
Askeri Şuranın kararlarının yargı denetimi dışında olduğu belirtilmekteydi.
Ancak 07 Mayıs 2010 tarihinde Anayasanın 125. maddesinde 5982 sayılı Kanun ile
değişiklik yapılmış, yapılan bu değişiklik 12 Eylül 2010 tarihinde Halk
oylaması sonucu yürürlüğe girmiştir. Yapılan bu değişiklik ile Yüksek Askeri
Şuranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri
hariç her turlu ilişik kesme işlemlerine karşı yargı yolu açılmıştır.
…
Görüldüğü üzere, Geçici 32'nci maddede,
TSK’dan Yüksek Askeri Şura kararlarıyla yargı denetimi olmaksızın ilişiği
kesilenlere 32'nci maddede belirtilen haklardan yararlanmak üzere başvuru hakki
tanınmıştır. Bu başvuru üzerine Milli Savunma Bakanının, talebin reddi veya
kabulü yönünde bir karar vermesi gerekmektedir.
Anayasanın 125/4'üncü maddesinde; yargı
yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı
olduğu, bu yetkinin hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde
kullanılamayacağı belirtilmektedir. 1602 sayılı AYİM Kanununun 21/2'nci
maddesinde de benzer hükümler yer almaktadır.
Bu bağlamda dava
konusu işlem değerlendirildiğinde; 1602 sayılı AYİM Kanununun 52'nci maddesi
kapsamında gönderilen belgelerde; davacının son rütbesinde bulunduğu sırada PKK
terör örgütü mensubu olduğunun, PKK terör örgütü üyesi kişilerle iltisaklı
olduğunun, PKK terör örgütünün yayınlarını zaman zaman okuduğunun ve ayırma
işleminin uygulandığı tarih itibariyle sakıncalı bölücü personel kategorisinde
olduğunun belirtildiği, bu bilgiler kapsamında değerlendirme yapıldığında; her
ne kadar belgelerde bahsi geçen istihbarat raporu imha edilmiş ise de, bu
belgenin olmamasının başlı başına idare tarafından yapılan işlemi hukuka aykırı
hale getirmeyeceği, zira 1602 sayılı Kanunun 52'inci maddesi kapsamında
gönderilen belgeler arasında davacının Yüksek Askeri Şuraya sevk kararının,
sicil özet formunun ve davacıya verilen iki adet disiplin cezasına ilişkin
evrakın da yer aldığı, bu belgeler de incelendiğinde; idarenin takdir yetkisini
hukuka uygun kullandığı, açık bir değerlendirme hatasının bulunmadığı, bu
bağlamda davalı idare tarafından tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
15. Karşı oy gerekçesi ise şöyledir:
“Davacı hakkında tesis
edilen ayırma işleminin "bilgi notu" adı altında tutulan bilgilere
dayandırıldığı, Dairemiz tarafından alınan ara karar gereği gönderilen
ifadelerde, bilgi notunda belirtilen bazı bilgilerin doğru olmadığının
anlaşıldığı, bilgi notunda geçen diğer hususların ise ilgili belgelerin imha
edilmesi nedeniyle gerçek olup olmadıklarının ortaya konamadığı açıktır.
Sonuç olarak davacı hakkında tesis edilen
ayırma işleminin tek dayanağı, somut bilgi ve belgelerle doğruluğu ortaya
konamayan "bilgi notu" adı altında soyut olarak belirtilen hususlar
olmaktadır. Davacıya ilişkin olarak ileri sürülen hususların soyut bir iddia
olmaktan öteye gidemediği, 6191 Sayılı Kanunla 926 Sayılı TSK. Personel
Kanununun Geçici 32'nci maddesi kapsamında bir takım haklar tanınması
karşısında, davalı idarenin belgeleri imha ettik şeklindeki savunmasını hukuk
devleti ilkesi çerçevesinde kabul etmek mümkün gözükmemektedir. Davacı hakkında
1997 yılında YAŞ kararıyla tesis edilen ayırma işleminin yargı yolunun kapalı
olması nedeniyle yapılamayan yargısal denetiminin yıllar sonra ilgili
belgelerin imha edilmesi sonucu yapılamaması arasında fark olmasa gerektir.
İlgili belgelerin imha edilmesi nedeniyle, sağlıklı bir yargısal denetim
yapılamayacağı, verilen kararın davalı idarenin soyut olarak ileri sürdüğü
konuların yargı kararıyla kesin hüküm koruması altına almaktan öteye
gidemeyeceği açıktır. Eğer davacı hakkında soyut olarak ileri sürülen iddialar
somut bir bilgi ve belgelerle desteklenemiyorsa, hukuki kabulün soyut
iddiaların doğruluğu yönünde değil, aksi yönde olması gerektir. Bu bağlamda,
soyut iddialarla, 926 Sayılı Kanunun Geçici 32'nci madde hükümlerinden
yararlandırılmayan davacı hakkında tesis edilen işlemde, takdir yetkisinin
objektif sınırlar içinde kullanılmadığı, kişi yararı - kamu yararı dengesinin
ve ölçülülük ilkesinin korunamadığını değerlendirdiğimden ve işlemin iptaline
karar verilmesi kanaatinde olduğumdan aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına
katılamadım.”
16. Anılan karar 26/2/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, karar düzeltme yoluna başvurmadan
28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili Hukuk
17. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve
dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971
tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari
işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden
yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya
reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık
amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere
gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay
Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine
karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava
açabilirler.”
18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 52. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(Değişik dördüncü
fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.)
Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki;
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu;
i. Davasını 5/8/2011
tarihinde açtığını, belgelerin ise 14/3/2012 tarihinde imha edildiğini, dava
açıldıktan sonra belgelerin imha edilmesinin şüphe uyandırdığını, karşıoyda belirtildiği üzere ilgili belgelerin imha edilmiş
olması nedeniyle sağlıklı bir denetim yapılamadığını, hakkındaki iddiaların
soyut olup bilgi ve belgeyle desteklenmediğini,tüm
bu nedenlerle yargılamada takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde
kullanılmadığını,
ii. YAŞ kararına dayanak
iddialarla ilgili hakkında ceza davası açılmadığını, bu durumun iddiaların
doğru olmadığını gösterdiğini, böylece geçici 32. maddeden yararlandırılmayarak
Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği
ilkesinin ihlal edildiğini,
iii. M.P.nin Emniyet tarafından alınan ifadelerinin
dosyaya konulduğunu nihai kararla öğrendiğini, ifade tutanaklarından haberdar
edilmediğini, bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığını, böylece silahların
eşitliği ve yargılamaya etkili katılma ilkelerinin ihlal edildiğini,
iv.
Subay sınıfından üyelerin varlığı nedeniyle yargılamanın bağımsızlığı ve
tarafsızlığının kuşkulu olduğunu ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini ve 60.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ileri
sürdüğü iddialar adil yargılanma hakkı kapsamındaki haklara ilişkin olduğundan
başvuru, adil yargılanma hakkı çerçevesinde aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Bağımsız ve Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
22. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki
sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel
haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili kanunda hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap vermek zorunda olmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf
subayı üyelerin en fazla dört yıl görev yapmaları, disiplin konularındadisiplin
kuruluna tabi kılınmaları, görev sürelerinde idari veya askerî yetkililerce
herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı
bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000;
Bek/Türkiye, B. No: 23522/05,
20/4/2010,§ 30).
25. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliğive
Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlali İddiası
26. Başvurucu, imha edilen istihbarat raporlarına dayalı olarak
hüküm kurulması ve dava dosyasına eklenen M.P.nin
Emniyetteki ifade tutanaklarından haberdar edilmemiş olması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi
gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) delillerin kabul
edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel
mahkemeleri ilgilendirdiğini belirttiği, bununla birlikte adil yargılanma
hakkının kural olarak davanın taraflarına dosyaya sunulan tüm delil ve görüşler
hakkında bilgi sahibi olma ve bunlar üzerinde yorum yapma hakkının verilmesini
de ifade ettiği, AİHM içtihatlarına göre adil yargılanma unsurlarından biri
olan silahlarda eşitlik ilkesinin her bir tarafa davasını kendisini karşı taraf
karşısında ciddi düzeyde dezavantajlı duruma düşürmeyecek şartlar altında
sunmasını sağlayacak makul imkânların verilmesini gerektirdiği belirtilerek bu
hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
28. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
29. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, §
32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın
kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat
etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan
avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da
silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır(Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
30. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi
hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle
tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu
anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı
verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden
olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No: 12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını
savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli
yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni
bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dâhil
olmak üzere yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (Tahir Gökaltay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25).
31. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere
tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından
biri olan Miran/Türkiye (B. No:
43980/04, 21/4/2009) kararında, Askeri Yüksek İdari
Mahkemesinde görülen davada “gizli” ibareli belgelere başvuranın erişiminin
imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, benzer bir
kararında “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir
(Güner Çorum/Türkiye, B. No:
59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30).
32. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında
silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması, hukuk devleti olmanın bir
gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının
sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi
olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının kendilerine
verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin
korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların
yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya
karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgiliye, mahkemeye itirazda bulunabilme
imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir
gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan
19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun’un genel
gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup değişikliğin sebebi
olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı
gösterilmiştir (Bülent Karataş,
B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).
33. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş, maddeye beş ve altıncı fıkralar
eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede dava dosyasındaki
bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından
getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan başka şahıs ve
makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya
idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve
vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler bulundukları yer
itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte
ise incelettirilecek suretlerin ilgili bölümlerinin idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği
kural altına alınmıştır (Bülent Karataş,
§ 75).
34. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine bu işleme karşı açılan davada, davalı idare tarafından
sunulan gizli bilgi ve belgelerin AYİM Birinci Dairesi ara kararıyla başvurucu
vekiline incelettirildiği, bununla birlikte 26/5/1997 tarihli PER.: 4184- 171-97/Per.D.Ynt.Ş.(4)
No.lu belgede ve Sicil Özet Formu adlı belgede belirtilen istihbarat raporunun
onaylı suretinin ve rapora dayanak teşkil eden belgelerin onaylı suretlerinin
AYİM tarafından istenmesine rağmen davalı idarece söz konusu belgelerin imha
edildiği belirtilerek imha tutanağı ve imha edilen belgeleri gösteren evrak
bilgilerini içeren belge gönderildiği, diğer yandan AYİM Birinci Dairesinin
2012/420 Esas No.lu dosyasında bulunan M.P.nin
Emniyet tarafından alınan ifadelerinin de dava dosyasına konulmasına karar
verildiği görülmektedir.
35. AYİM, başvurucunun 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin uyuşmazlığı
karara bağlarken öncelikle yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu, bu yetkinin hiçbir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı belirtmiş; ardından dava
dosyasına sunulan belgelere göre başvurucunun zaman zaman PKK terör örgütünün
yayınlarını okuduğu, PKK terör örgütü üyesi kişilerle iltisaklı olduğu, son
rütbesinde bulunduğu sırada PKK terör örgütü mensubu olduğu ve ayırma işleminin
uygulandığı tarih itibarıyla sakıncalı bölücü personel kategorisinde bulunduğu,
her ne kadar belgelerde bahsi geçen istihbarat raporu imha edilmiş ise de bu
belgenin olmamasının idare tarafından yapılan işlemi hukuka aykırı hâle
getirmeyeceği; zira dosyada bulunan YAŞ'a sevk
kararının, sicil özet formunun ve davacıya verilen iki adet disiplin cezasına
ilişkin evrakın da incelenmesinden idarenin takdir yetkisini hukuka uygun
kullandığı, açık bir değerlendirme hatasının bulunmadığı, bu bağlamda davalı idare
tarafından tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna
varmıştır.
36. AYİM bu sonuca ulaşırken başvurucu
vekili tarafından da incelenen ve dosyada bulunan YAŞ'a
sevk kararı, sicil özet formu ve iki disiplin cezasına ilişkin evraka atıfta
bulunmuş; dayanak istihbarat raporu imha edilmiş olsa da bu rapor dışında
anılan belgelerdeki bilgileri, geçici 32. maddeden yararlandırmama yönünde
tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunu tespitte yeterli bulmuştur.
37. Öte yandan başvurucu, AYİM kararında M.P.nin Emniyet tarafından alınan ifade
tutanaklarının dava dosyasına konulmasına karar verildiği belirtildiği hâlde bu
tutanaklardan haberdar edilmediğinden de şikâyet etmekte ise de AYİM karar
gerekçesinin incelenmesinden anılan ifade tutanaklarının dava dosyasına
konulduğu hâlde AYİM gerekçesinin bu tutanaklara dayandırılmadığı
anlaşıldığından başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin
bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı görülmektedir.
38. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesine yönelik açık bir ihlal olmadığından başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddiası
39. Başvurucu; 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılması talebiyle açtığı davanın reddedildiğini, bu durumun sonuç
itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
40. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
41. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı, uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması
gerekir (Nadi Karakoç, B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
42. Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili önceki kararlarında (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, Ö.Ö.,
B. No: 2013/3157, 10/6/2015, N.G.,
B. No: 2013/4011, 10/6/2015,Ramazan İlhan,B.
No: 2013/1200, 24/6/2015) belirtildiği üzere AYİM önünde görülen davanın
konusu, başvurucunun TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlem olmayıp
yalnızca 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin
reddine ilişkin işlemdir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi 926 sayılı Kanun'un
geçici 32. maddesi hükmünden yararlandırılmamaya ilişkin başvurularda TSK'dan
ilişik kesmeye ilişkin olay ve olgular hakkından yeniden değerlendirme
yapmamakta, başvuruyu AYİM kararına yönelik iddialar yönünden incelemektedir.
43. Somut olayda, başvurucu öncelikle YAŞ kararına dayanak
iddialarla ilgili olarak hakkında ceza davası açılmadığını, bu durumun
iddiaların doğru olmadığını gösterdiğini belirterek AYİM’in
imha edilen istihbarat raporuna dayalı hüküm kurmasındanşikâyet
etmektedir. Anayasa Mahkemesi, yargılamanın hakkaniyete uygun şekilde
görülmesine zarar verme ihtimali bulunacak şekilde istihbarat raporunun dava
açıldıktan sonra imha edildiğini tespit etmiştir. Bununla birlikte bir
uyuşmazlıkta delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi öncelikle
derece mahkemelerin takdirinde olan hususlardır. AYİM karar gerekçesinde, dava
dosyasında anılan rapor bulunmamakla birlikte dosyada bulunan ve başvurucu
vekilinin de incelediği YAŞ’a sevk kararını, sicil
özet formunu ve davacıya verilen iki disiplin cezasına ilişkin evrakı
inceleyerek idarenin takdir yetkisini hukuka uygun kullandığı sonucuna
vardığını belirtmiştir. Bu çerçevede AYİM’in,
istihbarat raporu imha edilmesine rağmen dosyada bulunan diğer belgelere dayalı
olarak davayı reddetmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik
bulunduğu söylenemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.