TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT DAĞ BAŞVURUSU
Başvuru Numarası: 2014/125
Karar Tarihi: 4/2/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Murat DAĞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılama aşamasında hukuka aykırı olarak tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi nedeniyle anayasal hakların ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2013 tarihinde Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuş, Bölüm tarafından verilen 12/3/2014 tarihli ara kararı ile başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiştir.
5. Bölüm tarafından 13/03/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 14/4/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 15/5/1990 doğumlu olup hakkındaki ceza soruşturmasına ve yargılamasına konu eylemlerin işlendiği 10/7/2007 tarihi itibarıyla 18 yaşından küçüktür.
9. Başvurucu 25/7/2007 tarihinde tutuklanmıştır.
10. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun “kasten insan öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs, mala zarar verme ve ruhsatsız silah taşıma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
11. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2010 tarihli ve E.2007/125, K.2010/71 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme” suçlarından mahkûmiyetine “ruhsatsız silah taşıma” suçundan ise beraatına karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12. Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 3/10/2011 tarihli ve E.2011/1014, K.2011/5638 sayılı ilamı ile yargılama sürecindeki usule ilişkin eksiklikler nedeniyle bozulmuştur.
13. Bozma sonrasında yargılamaya devam eden Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 24/2/2012 tarihli ve E.2011/317, K.2012/60 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürme” suçundan 10 yıl hapis, “(2 ayrı) kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis, “mala zarar verme” suçundan 4.040 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemece hüküm ile birlikte “hükmedilen ceza miktarı, tutuklu kaldıkları süre" dikkate alınarak başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
14. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/4/2013 tarihli ve E.2013/1379, K.2013/3231 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürmeye teşebbüs” ve “mala zarar verme” suçları yönünden verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, “kasten insan öldürme” suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün ise “cezasının eksik tayin edildiği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
15. Bozmaya konu olan suç bakımından yargılamaya devam eden Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 6/12/2013 tarihli ve E.2013/391, K.2013/451 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürme” suçundan 11 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemece hüküm ile birlikte “tutuklulukta geçen süre ve aynı zamanda hükümlü olması dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
16.Anılan karar, başvurucuya duruşmada tefhim edilmiştir.
17. Başvurucu 16/12/2013 tarihinde Mahkemeden tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi, Mahkemenin 19/12/2013 tarih ve E.2013/391 sayılı (ek) kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, bu karara karşı itiraz yoluna başvurmamıştır.
18. Başvurucu 23/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu hakkında Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2013 tarihli kararı ile “kasten insan öldürme” suçundan verilen mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/4/2014 tarihli ve E.2014/1635, K.2014/2775 sayılı ilamı ile onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, tahliye taleplerinin sürekli olarak aynı ve kanuni olmayan gerekçelerle reddedildiğini, ayrıca tutukluluğunun makul süreyi aştığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, tutukluluğunun makul süreyi aştığına yöneliktir. Bu nedenle başvurunun Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Suç İsnadına Bağlı Tutma Yönünden
26. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
27. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Ancak başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinde hüküm kurulmuş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır. Ne var ki başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, §§ 31, 32).
30. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, § 33).
31. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
32. Somut olayda başvurucu, 25/7/2007 tarihinde tutuklanmış, yapılan yargılama sonucunda Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/4/2013 tarihli ilamı ile onanmıştır.
33. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürme” suçundan verilen mahkumiyet hükmü,temyiz incelemesi sonucunda bozulmuş ise de bu suç yönünden verilen bozma kararının, başvurucunun tutulmasının niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
34. Dolayısıyla başvurucunun “bir suç isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakılması, 24/2/2012 tarihinde sona ermiştir.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir. Bu sebeple başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkûmiyet Kararına Bağlı Tutma Yönünden
36. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, § 42).
39. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
40. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
41. Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ilk istisnası “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul edilmeyecektir. Diğer taraftan “suç şüphesine bağlı tutma” kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı” ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Sözleşme’ye göre özgürlüğe getirilen sınırlamanın meşru kabul edilebilmesi için mahkûmiyet kararı sonrası “tutma” hâli veya hapsedilmenin, “yetkili mahkeme” kararına dayalı ve hukuka (kanuna) uygun olması şartları aranmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden “tutma” hâli, geniş anlamda kullanılmakta olup gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet sonrası tutukluluk ve hükümlülük hâllerini içine almaktadır. Sözleşme maddesindeki “yetkili mahkeme” vurgusu, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuran ceza veya güvenlik tedbiri uygulama konusunda kanun gereği yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip yargısal organı ifade etmektedir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fırkasının (a) bendi kapsamına, mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hâllerinde ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kurallar; mahkûmiyet kararının değil, tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
43. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte herkesin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, “keyfî bir biçimde” bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 32).
44. Somut olayda Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/4/2013 tarihli ilamı ile onanmıştır. Başvurucu hakkında Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 31/10/2013 tarihli ve 2013/3979 ilamat sayılı müddetnameye göre başvurucunun anılan mahkûmiyet kararının infazı kapsamında (tutukluluk süresi mahsup edildikten sonra) koşullu salıverilme tarihi 15/12/2014, hak ederek tahliye tarihi 27/8/2018’dir. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2013 tarihli kararı ile verilen başvurucunun “kasten insan öldürme” suçundan 11 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/4/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
45. Buna göre başvurucu, hakkında “kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçundan mahkûmiyet kararının verildiği 24/2/2012 tarihinden bu mahkûmiyet kararının onandığı16/4/2013 tarihine kadar “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında, 16/4/2013 tarihinden sonra ise Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın yerine getirilmesi” kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
46. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen durum, başvurucunun “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında 24/2/2012-16/4/2013 tarihleri arasındaki özgürlüğünden yoksun bırakılmasını da kapsamaktadır (bkz. § 41).
47. Başvurucunun, hakkında verilen ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet hükmünün kanun ile yetkilendirilmemiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip olmayan bir yargı organı tarafından ve keyfî bir biçimde verildiği yönünde bir şikâyeti bulunmamaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkûmiyet sonrası tutulması yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet kararına bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.