TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT DAĞ BAŞVURUSU
|
Başvuru Numarası: 2014/125
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Murat DAĞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılama aşamasında hukuka aykırı olarak tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmesi nedeniyle anayasal hakların ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2013 tarihinde
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/2/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuş, Bölüm tarafından
verilen 12/3/2014 tarihli ara kararı ile başvurucunun
adli yardım talebi kabul edilmiştir.
5. Bölüm tarafından 13/03/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 14/4/2014
tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 15/5/1990 doğumlu olup
hakkındaki ceza soruşturmasına ve yargılamasına konu eylemlerin işlendiği
10/7/2007 tarihi itibarıyla 18 yaşından küçüktür.
9. Başvurucu 25/7/2007 tarihinde
tutuklanmıştır.
10. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun “kasten insan öldürme, kasten insan
öldürmeye teşebbüs, mala zarar verme ve ruhsatsız silah taşıma” suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine
kamu davası açılmıştır.
11. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2010
tarihli ve E.2007/125, K.2010/71 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan
öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme” suçlarından
mahkûmiyetine “ruhsatsız silah taşıma” suçundan ise beraatına karar
verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte başvurucunun tutukluluğunun devamına
karar vermiştir.
12. Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 3/10/2011 tarihli ve E.2011/1014,
K.2011/5638 sayılı ilamı ile yargılama sürecindeki usule ilişkin eksiklikler
nedeniyle bozulmuştur.
13. Bozma sonrasında yargılamaya devam eden Şanlıurfa 2. Ağır
Ceza Mahkemesi, 24/2/2012 tarihli ve E.2011/317,
K.2012/60 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürme” suçundan 10 yıl
hapis, “(2 ayrı) kasten insan
öldürmeye teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis, “mala zarar
verme” suçundan 4.040 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar
vermiştir. Mahkemece hüküm ile birlikte “hükmedilen
ceza miktarı, tutuklu kaldıkları süre" dikkate alınarak başvurucunun tutukluluğunun devamına
karar verilmiştir.
14. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 16/4/2013 tarihli ve E.2013/1379,
K.2013/3231 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürmeye
teşebbüs” ve “mala zarar verme” suçları yönünden verilen mahkûmiyet
hükümlerinin onanmasına, “kasten insan öldürme” suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün
ise “cezasının eksik tayin edildiği” gerekçesiyle
bozulmasına karar verilmiştir.
15. Bozmaya konu olan suç bakımından yargılamaya devam eden
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 6/12/2013 tarihli ve
E.2013/391, K.2013/451 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürme” suçundan 11 yıl 8 ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemece hüküm ile birlikte “tutuklulukta geçen süre ve aynı zamanda hükümlü
olması dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
16.Anılan karar, başvurucuya duruşmada tefhim edilmiştir.
17. Başvurucu 16/12/2013 tarihinde
Mahkemeden tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi, Mahkemenin 19/12/2013 tarih ve E.2013/391 sayılı (ek) kararı ile
reddedilmiştir. Başvurucu, bu karara karşı itiraz yoluna başvurmamıştır.
18. Başvurucu 23/12/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu hakkında Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2013 tarihli kararı ile “kasten insan öldürme” suçundan
verilen mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 30/4/2014 tarihli ve E.2014/1635, K.2014/2775 sayılı ilamı ile
onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar
başlıklı 81. maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama
nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, tahliye taleplerinin sürekli olarak aynı ve
kanuni olmayan gerekçelerle reddedildiğini, ayrıca tutukluluğunun makul süreyi
aştığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı
ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin
özü, tutukluluğunun makul süreyi aştığına yöneliktir. Bu nedenle başvurunun
Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Suç İsnadına Bağlı Tutma Yönünden
26. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
27. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının
tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk
hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona
erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla
yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya
silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı
da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Ancak başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk
derece mahkemesinde hüküm kurulmuş ise bireysel başvuru açısından talebi,
hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları
bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru
yapılmalıdır. Ne var ki başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına
dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012
tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya
kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili
şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru
incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, §§ 31, 32).
30. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, § 33).
31. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
32. Somut olayda başvurucu, 25/7/2007
tarihinde tutuklanmış, yapılan yargılama sonucunda Şanlıurfa 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun “kasten insan öldürmeye
teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü,
temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/4/2013
tarihli ilamı ile onanmıştır.
33. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı
ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürme” suçundan verilen mahkumiyet hükmü,temyiz incelemesi sonucunda
bozulmuş ise de bu suç yönünden verilen bozma kararının, başvurucunun
tutulmasının niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
34. Dolayısıyla başvurucunun “bir suç isnadına bağlı olarak”
özgürlüğünden yoksun bırakılması, 24/2/2012 tarihinde
sona ermiştir.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona
ermiştir. Bu sebeple başvurunun bu kısmının zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Mahkûmiyet Kararına Bağlı Tutma Yönünden
36. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, § 42).
39. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f)
bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan
hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
40. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen
esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve
derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule
ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin
amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak
olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek
sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
41. Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ilk istisnası “Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca
verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik
tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul
edilmeyecektir. Diğer taraftan “suç
şüphesine bağlı tutma” kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna
“bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı” ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Sözleşme’ye göre özgürlüğe
getirilen sınırlamanın meşru kabul edilebilmesi için mahkûmiyet kararı sonrası
“tutma” hâli veya hapsedilmenin, “yetkili mahkeme” kararına dayalı ve hukuka (kanuna) uygun olması şartları
aranmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden “tutma” hâli, geniş
anlamda kullanılmakta olup gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet sonrası tutukluluk ve
hükümlülük hâllerini içine almaktadır. Sözleşme maddesindeki “yetkili mahkeme”
vurgusu, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuran ceza veya
güvenlik tedbiri uygulama konusunda kanun gereği yetkilendirilmiş, yürütme
organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip yargısal organı
ifade etmektedir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (1) numaralı fırkasının (a) bendi kapsamına, mahkemelerce verilmiş
mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hâllerinde ortaya çıkan özgürlükten
yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kurallar; mahkûmiyet kararının
değil, tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu
güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya
orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay
Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
43. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa’nın
19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla
birlikte herkesin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka
getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde
belirtilmesi, “keyfî bir biçimde” bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını
amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının
infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında
değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de
hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza
infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal
mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında
güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, B.
No: 2014/1711, 23/7/2014, § 32).
44. Somut olayda Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun “kasten insan
öldürmeye teşebbüs” suçundan toplam 10 yıl 12 ay 40 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü,
temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/4/2013 tarihli ilamı
ile onanmıştır. Başvurucu hakkında Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
düzenlenen 31/10/2013 tarihli ve 2013/3979 ilamat sayılı müddetnameye göre
başvurucunun anılan mahkûmiyet kararının infazı kapsamında (tutukluluk süresi
mahsup edildikten sonra) koşullu salıverilme tarihi 15/12/2014, hak ederek
tahliye tarihi 27/8/2018’dir. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2013 tarihli kararı ile verilen başvurucunun “kasten
insan öldürme” suçundan 11 yıl 8
ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hüküm, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 30/4/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
45. Buna göre başvurucu, hakkında “kasten insan öldürmeye
teşebbüs” suçundan mahkûmiyet kararının verildiği 24/2/2012
tarihinden bu mahkûmiyet kararının onandığı16/4/2013 tarihine kadar “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında, 16/4/2013 tarihinden sonra
ise Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın yerine
getirilmesi” kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
46. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
durum, başvurucunun “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında 24/2/2012-16/4/2013
tarihleri arasındaki özgürlüğünden yoksun bırakılmasını da kapsamaktadır (bkz.
§ 41).
47. Başvurucunun, hakkında verilen ve infaz edilmekte olan
mahkûmiyet hükmünün kanun ile yetkilendirilmemiş, yürütme organı ve taraflardan
bağımsız ve yeterli güvencelere sahip olmayan bir yargı organı tarafından ve keyfî
bir biçimde verildiği yönünde bir şikâyeti bulunmamaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkûmiyet sonrası
tutulması yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet kararına bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.