TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKTAY AVCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2178)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
Oktay AVCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu açmış olduğu idari
davanın sekiz sene sonra sonuçlandırıldığını ve ertelenmiş ceza hükmü temel
alınarak Devlet memurluğu görevine son verildiğini, bu nedenle adil yargılanma
ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle
uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine ve yeniden yargılama yapılmasına
karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/3/2013
tarihinde Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 24/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 25/11/2013 tarihli yazısı
2/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından Adalet
Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında 20/10/2000, 8/11/2000 ve 15/11/2000 tarihlerinde işlediği
iddia edilen dolandırıcılık suçu kapsamında yapılan yargılama neticesinde, Muş
Ağır Ceza Mahkemesinin 11/10/2005 tarih ve E.2005/307, K.2005/337 sayılı kararı
ile 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 504. maddesinin
birinci fıkrasının (7) numaralı bendi uyarınca yedi ay yirmi üç gün ağır hapis
ve 166 YTL ağır para cezasına hükmedilmiş, verilen hapis ve para cezaları
14/7/1965 tarih ve 647 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca ertelenmiştir.
8. Belirtilen hükmün
kesinleşmesi ile Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün
16/12/2005 tarih ve 921 sayılı kararı ile, 14/7/1965
tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci
fıkrasının (A) bendinin beş numaralı alt bendi ve 98. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi uyarınca başvurucunun Devlet memurluğu görevine son
verilmiştir.
9. Başvurucu tarafından 26/11/2005 tarihinde, idarenin belirtilen işlemine karşı
açılan iptal davası, Van İdare Mahkemesinin 18/5/2007 tarih ve E.2006/45, K.2007/1151
sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar gerekçesinde, hakkında yürütülen kamu
davası neticesinde dolandırıcılık suçu sabit görülerek hükmedilen cezası
ertelenen başvurucunun, 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci fıkrasının
(A) bendinin beş numaralı alt bendi ve 98. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi uyarınca, Devlet memuru olma koşulunu taşımadığı anlaşıldığından,
görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilmiştir.
10. Başvurucu tarafından yapılan
temyiz talebi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin
9/6/2010 tarih ve E.2008/1215, K.2010/3084 sayılı kararı ile,
Van İdare Mahkemesinin 18/5/2007 tarih ve E.2006/45, K.2007/1151 sayılı
kararının davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına, davalı idarenin temyiz
talebi doğrultusunda vekalet ücreti yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından yapılan
karar düzeltme talebi anılan Dairenin 23/11/2012 tarih
ve E.2010/9296, K.2012/9499 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Ret kararı 19/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu tarafından 21/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
14. Vekalet ücreti yönünden
anılan Dairenin bozma kararı sonrasında yürütülen yargılama neticesinde, Van 1.
İdare Mahkemesinin 20/6/2013 tarih ve E.2013/1177,
K.2013/645 sayılı kararı ile davalı idare lehine vekalet ücreti ve yargılama
masrafına hükmedilmiştir.
15. İlk Derece Mahkemesi kararı
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 657 sayılı Kanun’un olay
tarihinde yürürlükte olan şekliyle “Genel ve
özel şartlar” kenar başlıklı 48. maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin beş numaralı alt bendi şöyledir:
“Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki
genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
Taksirli
suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak
üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile
Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas
gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimlak ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak,
…”
17. 657 sayılı Kanun’un “Memurluğun sona ermesi” kenar başlıklı 98.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şöyledir:
“Devlet memurlarının
…
…b) Memurluğa alınma
şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya
memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi,
…
hallerinde
memurluğu sona erer.”
18. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3)
ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin
(3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
21/2/2013 tarih ve 2013/2178 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, hakkında
yürütülen yargılama sonucunda hükmedilen cezanın ertelenmesine karar
verildiğini, benzer şekilde cezası ertelenen memurların, Danıştay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulu’nun 15/11/1990 tarih ve
E.1990/2, K.1990/2 sayılı kararı uyarınca Devlet memurluğu görevlerine son verilmeyeceğinin
kabul edildiğini, buna rağmen Derece Mahkemelerince hatalı değerlendirme
yapılarak ve ertelenmiş mahkûmiyet hükmüne dayanılarak memuriyetine son veren
idari işlem aleyhinde açtığı davanın reddedildiğini, ayrıca açmış olduğu
davanın sekiz yıl sonra karara bağlandığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ve çalışma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu tarafından yukarıda belirtilen
iddiaları kapsamında adil yargılanma ve çalışma hakkının ihlal edildiği iddia
edilmekle birlikte, ihlal iddialarının mahiyeti gereği Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında değerlendirme yapılması uygun görülmüş ve söz konusu ihlal
iddiaları, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiaları kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a.
Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
22. Başvurucu, ertelenmiş
mahkûmiyet hükmüne dayanılarak ve Danıştay içtihatlarına da aykırı şekilde
Devlet memurluğundan çıkarma cezası aldığını, Derece Mahkemelerince de hatalı
değerlendirme yapılarak memuriyetine son veren idari işlem aleyhinde açtığı
davanın reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
23. Adalet Bakanlığı görüşünde,
delillerin değerlendirilmesi hususunun esasen derece mahkemelerinin takdirinde
olduğu, temel hak ve hürriyetler ihlal edilmediği ve değerlendirme açıkça
keyfilik içermediği sürece bu takdire müdahale edilemeyeceği, somut başvuru
açısından, yargılama sürecinde başvurucunun iddialarının mahkemece
değerlendirilerek reddedildiği belirtilmiştir.
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir
mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir
temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
27. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça
keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin
kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele
alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik
veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013,
§§ 25-26).
28. Başvuru konusu olayda,
başvurucu hakkında 20/10/2000, 8/11/2000 ve 15/11/2000
tarihlerinde işlediği iddia edilen dolandırıcılık suçu kapsamında yapılan
yargılama neticesinde, hükmedilen ağır hapis ve ağır para cezasının
ertelenmesine karar verildiği, belirtilen hükmün kesinleşmesi ile başvurucunun
Devlet memurluğu görevine son verildiği, söz konusu işlem aleyhine açılan
davanın ise, hakkında yürütülen kamu davası neticesinde dolandırıcılık suçu
sabit görülerek cezası ertelenen başvurucunun, 657 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin beş numaralı alt bendi ve 98.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, Devlet memuru olma koşulunu
taşımadığı belirtilerek reddedildiği ve kararın derecattan
geçerek kesinleştiği görülmektedir.
29. Başvurucu tarafından,
hakkında hükmedilen cezanın ertelenmesine karar verilen memurların, Danıştay
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 15/11/1990 tarih
ve E.1990/2, K.1990/2 sayılı kararı uyarınca Devlet memurluğu görevlerine son
verilmeyeceğinin kabul edildiği, buna rağmen Derece Mahkemelerince hatalı
değerlendirme yapılarak memuriyetine son veren idari işlem aleyhinde açtığı
davanın reddedildiği belirtilmekle birlikte, 657 sayılı Kanun’un 48. maddesi
hükmünün ilgili kısmında, 18/1/1991 tarih 3697 sayılı yasa ile değişiklik
yapılmadan önce, “Taksirli suçlar hariç olmak
üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile
Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas
gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak”
düzenlemesine yer verildiği ve maddede sayılan suçlar veya cezalar nedeniyle
hükümlü bulunan, ancak hükümlülüğü ertelenmiş olan kişilerin memuriyete atanma
niteliklerini kaybetmiş olup olmadıkları hususunda açık bir düzenlemenin yer
almadığı görülmektedir.
30. Belirtilen düzenleme
karşısında, bu konuda verilen yargı kararları arasındaki çelişki Danıştay
İçtihatları Birleştirme Kurulunun 1990/2 sayılı kararıyla giderilmiş ve tecil
müessesesinin anlam ve kapsamı tartışılarak, tecilde suç ayırımı
yapılamayacağı, tecilin mahkûmiyete bağlı ehliyetsizlikleri de kapsamına aldığı
ve tecil edilmiş mahkumiyete bağlı ehliyetsizliğin
deneme süresi içinde uygulanmasının mümkün olmadığı, yeni bir suç işlemeden
geçirilen deneme süresi sonunda mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılacağından,
buna bağlı ehliyetsizliğin uygulanmasının da hiçbir zaman söz konusu
olamayacağı, bu nedenle tecil edilmiş mahkumiyet esas alınarak devlet memurunun
görevine son verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Ancak 18/1/1991
tarih ve 3697 sayılı yasa ile değiştirilen ve başvuruya konu olay tarihinde
yürürlükte olan hükümde ise, “Taksirli
suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak
üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile
Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas
gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimlak ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma,
Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmama” düzenlemesine yer verilmiş ve böylece yasa, tecil edilmiş 6 aydan fazla
hapis ve ağır hapis cezaları ile hükümlülüğü memuriyet niteliğinin kayıp
nedenleri arasından çıkarmış, ancak maddede tek tek sayılan suçlardan
hükümlülüğün tecil edilmiş dahi olsa nitelik kaybına neden olduğunu açıkça
belirtmiştir. Bu bağlamda, başvurucunun dayandığı ve tecil edilmiş olan
mahkumiyet hükümlerinin memuriyete son verme nedeni sayılamayacağını belirten
içtihadın, 3697 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 18/1/1991
tarihinden önce işlenen suçlar açısından geçerli olduğu, somut başvuruda olduğu
gibi 18/1/1991 tarihinden sonra işlenen suçlar açısından ise, maddede sayılan
suçlar dışındaki bir suç nedeniyle 6 aydan fazla hapis veya ağır hapis cezası
alıp, bu cezaları tecil edilmiş olanların memuriyet görevine son
verilemeyeceğinin ortaya konulduğu görülmektedir (bkz. Danıştay Birinci
Dairesi, 9/10/1991 tarih, E.1991/130, K.1991/301). Bu kapsamda Derece Mahkemelerinin
takdirinde, açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik bulunduğuna dair bir
bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
32. Başvurucu tarafından, tarafı
olduğu yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddia edilmiş olup,
başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
33. Başvurucu tarafı olduğu
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
34. Adalet Bakanlığı görüşünde,
makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) ve Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen ilkelere yer verilmiştir.
35. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
36. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu idari davanın
açılmış olduğu 26/11/2005 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama
açısından bu tarih Van 1. İdare Mahkemesinin E.2013/1177, K.2013/645 sayılı
karar tarihi olan 20/6/2013 tarihidir.
38. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinden, yargılamanın konusunun başvurucunun memuriyetine son
verilmesine ilişkin işlemin iptali talebi olduğu, İlk Derece Mahkemesince söz
konusu işlem hukuka uygun görülmekle iptal isteminin reddedildiği, temyiz ve
karar düzeltme başvurularına da konu olan, başvurucu ve idarenin taraf olduğu
anlaşılan yargılamanın yedi yıl altı ayı aşkın bir sürede tamamlandığı
anlaşılmaktadır.
39. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 18).
40. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §
54-60).
41. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olmadığını ortaya koymakta ve
davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıl
altı ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, uyuşmazlık
hakkında yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000,00 TL maddi ve manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
44. 6216 sayılı Kanun’un
“Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucunun tarafı olduğu
yargılamaya ilişkin yedi yıl altı ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya
net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından
uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılması talebinde bulunulmuş olmakla
beraber, tespit edilen ihlal açısından yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmadığı anlaşılmakla, başvurucunun yeniden yargılama yapılması
yönündeki talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun yeniden yargılama yapılmasına ve maddi tazminata
ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.