TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSAMETTİN GÜLER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2188)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
Hüsamettin GÜLER
Vekili
Av. Melih ERYAMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hakkında “sahte çek düzenleme” suçundan yürütülen yargılama sonunda yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hükmün infazının durdurulmasını, mahkeme kararının ortadan kaldırılmasını ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı 17/11/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 9/10/1996 tarih ve 1996/571 sayılı iddianamesi ile “sahte çek düzenlemek” suçundan kamu davası açılmıştır.
8. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 16/10/2002 tarih ve E.1996/295, K.2002/311 sayılı kararıyla 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 342. maddesi uyarınca başvurucunun 1 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, bu karar Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/3/2004 tarih ve E.2003/14244, K.2004/2212 sayılı ilâmı ile onanmıştır.
9. 1/6/2005 tarihinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin ardından, başvurucu hakkındaki ilam ve infaz evrakı, 5237 sayılı Kanun'un lehe olan hükümlerinin uygulanması ve gerektiği takdirde yeni bir karar verilmesi amacıyla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunun 6/6/2005 tarihli talebi ile Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir.
10. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunun talebi üzerine duruşma açarak yaptığı açık yargılama sonunda, 27/12/2005 tarih ve E.1996/295, K.2002/311 sayılı ek karar ile başvurucunun 5237 sayılı Kanun'un 204. maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu verilen karar için temyiz başvurusunda bulunmuş, Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 21/11/2008 tarih ve E.2008/12688, K.2008/12147 sayılı ilâmında, İlk Derece Mahkemesi kararının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının takdiri ve değerlendirilmesi yapılmadan verildiğini belirterek bozmaya hükmetmiştir.
12. Bozma kararı üzerine Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 20/3/2009 tarihli ek kararı ile başvurucu hakkında yeniden hüküm tesis ederek 16/10/2002 tarih ve E.1996/295, K.2002/311 sayılı ilk mahkumiyet kararının başvurucu lehine olduğuna, bu kararda yer alan ağır hapis cezasının hapis cezasına çevrilmesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 13/7/1965 tarih ve 647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun uyarınca cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.
13. Bu karar Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarih ve E.2012/25985, K.2013/1726 sayılı ilamı ile onanmıştır.
14. Başvurucuya 21/3/2013 tarihinde mahkumiyetine ilişkin çağrı kağıdı tebliğ edilmiş, hakkındaki ilamın infazı amacıyla on gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmesi gerektiği bildirilmiştir.
15. Başvurucu, 28/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 765 sayılı mülga Kanun’un 342. maddesinin birinci fıkrası, 59. maddesinin ikinci fıkrası, 4/11/2004 tarih ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5) numaralı fıkrası.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2013 tarih ve 2013/2188 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, hakkında “sahte çek düzenleme” suçundan yürütülen yargılama sonunda yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, verilen mahkûmiyet hükmünün ertelenmediğini, bu kararın kesinleşmesinin ardından ise 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi nedeniyle yapılan uyarlama davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediğini dolayısıyla hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını, ayrıca söz konusu yargılama sürecinin makul süreyi aştığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, hakkında yapılan ilk yargılamada yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, verilen mahkumiyet hükmünün ertelenmediğini, bu kararın kesinleşmesinin ardından ise 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi nedeniyle yapılan uyarlama davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediğini dolayısıyla hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını, ayrıca söz konusu yargılama sürecinin makul süreyi aştığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Başvurucunun Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/3/2004 tarihli ilâmı ile kesinleşen yargılama sürecine ve uyarlama davası sonucu Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ilamı ile kesinleşen yargılama sürecine ilişkin ihlal iddiaları ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/3/2004 Tarihli İlamı ile Kesinleşen Yargılama Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
20. 30/3/2011 tarih 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
21. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir.
22. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
23. Başvurucu, 9/10/1996 tarihli iddianame ile hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturma süreci sonunda, yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, verilen mahkûmiyet hükmünün ertelenmediğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında 9/10/1996 tarihli iddianame ile Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada, anılan mahkemece 16/10/2002 tarihinde verilen karar, Yargıtay 6. Ceza Dairesinde temyiz incelemesinden geçerek 3/3/2004 tarihli ilam ile kesinleşmiştir. Bu kapsamda başvuruya konu yargılama sürecinin bu kısmı zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle, yargılama sürecinin bu kısmına ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 Tarihli İlamı ile Kesinleşen Yargılama Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
aa. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
26. Anayasanın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Somut olayda başvurucu, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/10/2002 tarihli kararı ile hakkında verilen ve Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/3/2004 tarihli onama ilamı ile kesinleşen mahkumiyet hükmünün 5237 sayılı Kanun’a göre yeniden değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilen uyarlama davasında, yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediğini dolayısıyla hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Başvuruya konu, başvurucu hakkında “sahte çek düzenleme” suçundan verilen mahkûmiyet kararına ilişkin olarak yapılan uyarlama davasında, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesince, 765 sayılı mülga Kanun’un başvurucu lehine olduğu gerekçesiyle uyarlama talebinin reddine, başvurucunun sabıkasının olduğu ve suç işleme hususundaki eğilimi dikkate alınarak verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına takdiren yer olmadığına karar verilmiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
bb. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
35. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, hakkında gerçekleştirilen uyarlama yargılamasının makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
39. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
40. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 9/10/1996 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 765 sayılı mülga Kanun’un 341. maddesinde ağır hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
41. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı andır. Bu bağlamda başvurucu, 18/7/2002 tarihinde söz konusu iddianame kapsamında arandığından haberdar olup, ifade vermeye gittiğini bildirmiştir. Başvurucunun ifade vermesinin ardından İlk Derece Mahkemesi 16/10/2002 tarihinde esasa ilişkin kararını vermiş, bu karar ise Yargıtay tarafından 3/3/2004 tarihinde onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla 3/3/2004 tarihinde kesinleşen bu süreç Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalmaktadır (§§ 20-25).
42. 1/6/2005 tarihinde 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile birlikte, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosu tarafından, başvurucu hakkında verilen mahkumiyet hükmünün yeniden değerlendirilmesi amacıyla, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına 6/6/2005 tarihli yazı gönderilmiş ve söz konusu yazı ile başvurucu hakkında, daha önce sona eren yargılama sürecinin ardından yeni bir yargılama süreci başlatılmıştır. Nitekim, 6/6/2005 tarihli bu talep ile Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından duruşma açılarak yeniden yargılama yapılmıştır. Somut olayın bu nitelikleri dikkate alındığında, makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, başvurucu hakkında 765 sayılı mülga Kanun ile verilen mahkumiyet hükmünün, 5237 sayılı Kanun uyarınca yeniden değerlendirilmesinin talep edildiği tarih olan 6/6/2005 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının Yargıtay 11. Ceza Dairesince onandığı 6/2/2013 tarihidir.
43. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunu “sahte çek düzenleme” suçunun oluşturduğu, 6/6/2005 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunca, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıyla, o tarihte henüz yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun uyarınca, başvurucu hakkında daha önce kesinleşmiş olan mahkumiyet hükmünün yeninden değerlendirmesinin istenildiği, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 27/12/2005 tarihli kararla başvurucu hakkında yeni bir hüküm tesis edildiği, temyiz incelemesi sonucu anılan kararın Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 21/11/2008 tarihli ilâmı ile bozulduğu, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/3/2009 tarihli kararı ile tekrar hüküm kurulduğu, bu hükmün Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
44. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
45. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu ceza davasının; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yedi yıl sekiz ay devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucu, yargılama sürecinde yeterli delil olmadan ve mevcut delillerde hataya düşülerek hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması ile yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 25.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl sekiz ay devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/3/2004 tarihli ilamı ile kesinleşen yargılama sürecine ilişkin ihlal iddialarının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ilamı ile kesinleşen yargılama sürecine ilişkin olarak yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması " nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ilamı ile kesinleşen yargılama sürecine ilişkin olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.