TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ALİ AKIL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2199)
Karar Tarihi: 20/1/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Mehmet Ali AKIL
Vekili
Av. Mehmet Selam ENEZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; telefon görüşmelerinin hukuka aykırı şekilde kayda alınması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, bu kayıtların aleyhinde delil olarak kullanılması ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 4/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/11/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Uyuşturucu ticareti yapıldığına yönelik ihbarlar üzerine Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucu ve şüphelinin iletişiminin tespit edilmesine karar verilmiştir. Anılan Mahkeme kararında başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçunu işlendiğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu, soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı olmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
9. Başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 9/6/2010 tarihli ve 2010/38 sayılı iddianame ile “uyuşturucu veya uyarıcı madde ithal etme” suçlaması ile kamu davası açılmıştır. Aynı tarihte başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheliler hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüte üye olma” suçu yönünden de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
10. Anılan suç yönünden yürütülen yargılama sonucunda Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin 15/11/2011 tarihli ve E.2011/125, K.2011/184 sayılı kararı ile başvurucunun iştirak hâlinde uyuşturucu madde ithali yapmak suçu sabit görülerek 12 yıl 6 ay hapis ve 7.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“YAZILI DELİLLER:
Sanıklara ait nüfus ve adli sicil kayıtları, dosyada mevcut doktor raporları, yakalama ve üst arama tutanağı, telefon dinleme kararları, tape kayıtları, arama tutanakları, el koyma tutanağı, ekspertiz raporları, emanet makbuzları ile ifade tutanakları, tartı vezin tutanakları, ön ekspertiz raporu,
SSÇ'nin kullandığı aracın stepne lastiği içerisinden çıkan toz maddelerin yapılan incelemesi neticesinde Erzurum Kriminal Polis Laboratuarları tarafından tanzim edilen 02/12/2009 tarihli 2009/1194 numaralı ekspertiz raporunda 7886 gr kahve renkli maddelerin toplamda yüzde kırk (%40) oranında eroin ihtiva ettiği ve miktar olarak 3154,40 gr a karşılık geldiği tespit edilmiştir. Elde edilen uyuşturucu maddenin adli emanetin 2009/367 sırasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
…
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KABUL
Sanıkların iletişimlerinin tespiti sırasında M. A.adlı kişinin … plaka sayılı kamyon ile İstanbul iline uyuşturucu madde götürdüğü bilgisine ulaşınca bu konu ile ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bilgi verilmiş yapılan arama sonrasında söz konusu araçta 46 850 gr toz esrar maddesi ele geçirilmiştir. Bu olayla ilgili yargılama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi(CMK 250. Madde ile Görevli) tarafından yapılmaktadır.
Başlatılan soruşturma kapsamında elde edilen tapelerden sanıklar A. Y., H. A., R.N., A.C., Mehmet Ali AKIL ve A. K.nın İran'dan Türkiye'ye uyuşturucu ithal edecekleri yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine Ağrı Sulh Ceza mahkemesinden usulüne uygun iletişimin tespitine dair kararlar verilmiş, sanıkların yakalanma tarihine kadar iletişimleri tespit edilmiştir.
SSÇ'nin kullandığı aracın stepne lastiğinden çıkan toz maddelerin yapılan incelemesi neticesinde Erzurum Kriminal Polis Laboratuarları tarafından tanzim edilen 02/12/2009 tarihli 2009/1194 numaralı ekspertiz raporunda 7886 gr kahve renkli maddelerin toplamda yüzde kırk (%40) oranında eroin ihtiva ettiği ve miktar olarak 3154,40 gr a karşılık geldiği tespit edilmiştir.
Sanık Mehmet Ali Akıl alınan savunmalarında; her ne kadar atılı suçlamayı kabul etmeyip Doğbuyazıt ilçesinde hayvan satın aldığını ve 25.000.00 TL dolandırıldığını yakalanan uyuşturucu ile bir ilgisinin bulunmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiş ise de; 14.09.2009 tarihli iletişimin tespiti tutanağında sanık R. N. ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde ‘bizim durumumuz iyidir, biz oturmuş bekliyoruz, orada nahoş olaylar olmuş onun için araba gecikmiş, kaza olmuş telefonda net söyleyemiyoruz’ şeklindeki beyanı, diğer sanıklarla uzun süre birlikte Doğubayazıt ilçesinde kalmışı, sanıklarla yaptığı telefon görüşmeleri ve özellikle sanık R.nin Türkiye'ye suça konu uyuşturucunun ücretini almak için gönderdiği sanık Y. ile yaptığı telefon görüşmeleri, 217 ve 224 numaralı iletişimin tespitinde, sanık R. N. ve H. A. ile yaptığı görüşmeler, 355 numaralı iletişimin tespiti tutanağında sanık R. N. ile yaptığı görüşmede sanık R.nin trenin gelmesini bekliyoruz dediği, sanık Mehmet Ali'nin de trendeki durum nedir şeklindeki konuşmalar ve devamındaki konuşmalar, SSÇ'nin uyuşturucu ile yola çıktıktan sonra, sanık Mehmet Ali'nin sanıklar R. N., A. K. ve H. A. ile birlikte uyuşturucuyu beklemeleri, yine kendisinin bu sanıklarla birlikte yakalanması hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığın savunmalarının tamamıyla suçtan kurtulmaya yönelik olduğu, İran ülkesinden getirtilen uyuşturucunun sanık A. C. ile birlikte Türkiye'deki alıcıları oldukları kanaatine varılmıştır.”
12. Anılan karara karşı başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi 11/10/2012 tarihli ve E.2012/2135, K.2012/15084 sayılı ilamı ile mahkûmiyet kararının onanmasına karar vermiştir.
13. Başvurucu, onama ilamını 28/2/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
14. Bireysel başvuru 28/3/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin, 25/5/2005 tarihli ve 5353 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile değiştirilmeden önceki (1) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda alınabilir...
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (Madde 188),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
…”
17. 5271 sayılı Kanun’un 137. maddesi şöyledir:
“(1) 135 inci maddeye göre verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(2) 135 inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.
(3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.
(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir:
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
19. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; mahkumiyetine esas teşkil eden yegâne delilin telefon dinleme kayıtları olduğunu, bu delilin hukuka aykırı olarak elde edildiğini, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesindeki şartların oluşmadığını, belirtilen Kanun’daki “tesadüfen elde edilen delil” hükümleri kapsamında dinleme zincirine dâhil edildiğini, ayrıca bu şartların ve özellikle tedbir süresinin en çok üç ay olduğu ve bir defaya mahsus uzatılabileceğini, sadece örgütlü suçlarda sürenin bir aydan fazla olmamak üzere ilanihaye uzatılabileceğine yönelik düzenlemelerin Anayasa’daki sınırlama ölçütlerine aykırı olduğunu, haberleşme özgürlüğünün özüne zarar verdiğini, ayrıca özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğini, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturduğunu, ayrıca telefon görüşme kayıtlarının içeriğinin de suç işlediği kanaati oluşturacak düzeyde olmadığını, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla tedbir süresinin uzatılmasına esas teşkil eden suç örgütü bulgularının dayanaksız kaldığını belirterek Anayasa’nın 13., 19., 20., 22., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvurucu, Anayasa’nın 19. maddesinde belirtilen hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun iddialarının özünün, yargılamada hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin kullanıldığı ve haksız yere mahkûmiyet kararı verildiği hususu ile ilgili olduğu görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili açıklamalarını, mahkûmiyetin sonucunun adil olmadığı bağlamında dile getirmiştir. Diğer yandan Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle birlikte başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde özel ve ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu sebeplerle başvurucunun iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkı ile haberleşme hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesindeki şartlar oluşmaksızın telefonlarının dinlendiğini ve bu nedenle haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine karar verildiği; telekomünikasyon üzerinden yapılan denetimin, millî güvenliğin korunması ve suçun önlenmesi için demokratik toplumda gerekli olduğu belirtilmiştir. Diğer yandan anılan kararların Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce verildiği ifade edilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca Bakanlığın, haberleşme hürriyeti yönünden yapılan şikâyetlerin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında olduğuna dair görüşünün kanuna uygun olmadığını, nihai karar tarihine göre zaman bakımından yetki kurallarının belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.
26. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
28. Görüldüğü üzere haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğine saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de güvence altına alınmaktadır. Anılan düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının, telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de içine aldığı ve dolayısıyla başvurucunun, telefonlarının hukuka aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarının, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 33).
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Anayasa’da Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında yer alan konulara karşılık tek madde bulunmamaktadır. Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle birlikte başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde özel ve ayrı olarak düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesi ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 49).
31. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 50).
32. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması da bu kapsamdaki müdahalelerdir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).
33. Somut olayda Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi bulunduğu belirtilerek soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı bulunmadığı gerekçesiyle telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine karar verildiği görülmüştür.
34. Başvurucunun kullandığı telefon, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi gereğince hâkim kararına istinaden kolluk görevlileri tarafından dinlenmiştir. Buna göre başvurucu hakkında uygulanan bu tedbirin, haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
35. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkralarında sıralanmaktadır (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).
36. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde karar kendiliğinden kalkar (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 53). Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması gerekli olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 54).
37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlanabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
39. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (B. No: 2013/1822, 20/5/2015) kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlama “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
40. AİHM de gizli tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari unsurları belirlemiştir. Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği, iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar, verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76, 77).
41. Somut olayda başvurucunun haberleşmesinin gizliliğine yönelik müdahalenin dayanağı 5271 Kanun’un 135. ve 137. maddeleridir. Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki hâliyle 135. maddeye göre sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği ve kayda alınabileceği; Cumhuriyet savcısının kararını derhâl hâkimin onayına sunacağı ve hâkimin, kararını en geç yirmi dört saat içinde vereceği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbirin Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede hâkim kararında; yüklenen suçun türünün, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin, iletişim aracının türünün, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodun, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği; tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği düzenlenmiştir.
42. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun’un 135. ve 137. maddelerinde telefon görüşmelerinin dinlenmesine yönelik açık ve detaylı kurallar ortaya konulmuş, kamu makamlarının değerlendirme yetkisinin kapsam ve sınırları net bir şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde dinleme tedbirinin hangi suçlar için verileceği, süresi, kayıtların saklanma, imha edilme şartları belirlenmiştir. Ayrıca acil durumlarda dahi dinleme tedbiri alınmasının, keyfîliğe karşı yeterli bir güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması öngörülmüştür. Buna göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükümleri, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gürsel Duran ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39254/07…, 11/1/2011).
43. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir. Ayrıca bu sebeplere dayanılarak verilmiş hâkim kararı da gereklidir.
44. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ve hâkim kararıyla başvurucunun telefonu dinlenilmiştir. Dolayısıyla müdahale Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.
45. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 97).
46. Haberleşme özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlanmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda da bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 57, 58).
47. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92, 93).
48. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli kararıyla başvurucunun telefonu dinlenilmiştir. Anılan Mahkeme kararlarında, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçunu işlendiğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu ve soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı olmadığı gerekçesine yer verilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde anılan kararlar doğrultusunda elde edilmiş iletişim içeriklerine dayanılmıştır. Başvurucu tarafından belirtilen kararların dışında da haberleşme hürriyetine müdahalede bulunulduğuna dair delil sunulmamıştır.
49. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenmesi tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatlarının ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Daha açık ifadeyle başvurucu hakkında anılan Kanun'un 135. maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan bir suç isnadı dolayısıyla (uyuşturucu madde ticareti yapma) ve Sulh Ceza Mahkemesi kararlarına dayalı olarak telefonunun dinlenilmesi tedbirine başvurulmuştur. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak başvurucunun telefon görüşmelerinin dinlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Bunun yanı sıra Mahkeme kararlarında üç aylık süreyle bu tedbire hükmedilmiş olduğundan söz konusu tedbirin açık bir süreyle sınırlandırılmış olması ve müdahalenin kısa sürmesi karşısında orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Diğer yandan başvurucu, anılan tedbir süresinin üç ayı aştığını da iddia etmiştir.
51. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya aittir (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
52. Başvurucunun; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
53. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğu başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından soyut şekilde, telefon dinleme sürelerinin üç ayı aştığı belirtilmiş olup buna ilişkin Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da kanıt sunulmamıştır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması ve bir ihlalin olmadığının açık olması nedenleriyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
55. Başvurucu; hakkındaki dinleme kararının Kanun’un aradığı koşullara uygun verilmediğini, bu suretle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu ve hükme esas alınmasının yasal olmadığını, bu sebeplerle haksız olarak mahkûm edildiğini iddia etmiştir.
56. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
58. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
59. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
60. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
61. Başvurucu yargılandığı ceza davasında; kayıtlara yansıyan görüşmelerin suç unsuru taşımadığını, hayvan alım satımı konularına ilişkin olduğunu, uyuşturucu madde ile bir ilgisinin olmadığını, bu sebeplerle haksız yere mahkûm edildiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, Derece Mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.
62. Yukarıda başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik iddiaları incelenirken başvurucu hakkındaki telefon dinleme tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesindeki koşullara uygun olarak ve Mahkeme kararına istinaden alındığı, somut olayda başvurucunun haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediği ortaya konulmuştu. Buna göre başvurucunun yargılandığı ceza davasında delil olarak kullanılan telefon kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu söylenemez.
63. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde söz konusu kararın sanık savunmalarına, arama tutanağına, iletişim içeriklerine, aramada ele geçirilen uyuşturucu maddelere ve diğer delillere dayanılarak verildiği görülmektedir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 10).
64. Somut olayda başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet hükmü duruşmada başvurucu ve vekilinin huzurunda tartışılmış delillere dayandırılmıştır. Delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya da rastlanmamıştır. Diğer taraftan başvuru dosyası incelendiğinde “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından yargılamanın sonucu yönünden ileri sürülen ihlal iddialarının, kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.