TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.Ş.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2202)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 14/3/2015-29295
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK
TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
M.
Ş. B.
|
Vekili
|
:
|
Av.
Mehmet SAĞLAM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi
üzerine açtığı davada, Anayasa’nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının ve 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde başvurunun, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık görüşünü 28/5/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 9/6/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 23/6/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, astsubay
statüsünde görev yapmakta iken 1997 yılında alınan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ)
kararı ile resen emekliye sevk edilmiştir.
9. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK)
ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye
başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı
Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
10. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde kapsamından yararlandırılması talebiyle yaptığı
başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli
işlemi ile reddedilmiştir. İşlemin gerekçesi şu şekildedir:
“… hakkınızda tesis
edilen işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinde yargı yolu açık olmak üzere başvurunuzun REDDİNE…”
11. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle Milli Savunma Bakanlığına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.
12. Başvurucu dava dilekçesinde,
926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden faydalandırılmasını engelleyen bir
eyleminin bulunmadığını, dava konusu işlemde bir gerekçe de belirtilmediğinden
bunun dışında bir hususun dile getirilemediğini ifade etmiştir.
13. Davalı Bakanlık tarafından
AYİM Birinci Dairesine sunulan savunma dilekçesinde, Bakanlığın müracaatları
kabul edip etmeme hususunda takdir yetkisinin bulunduğunu ve dava konusu
işlemin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir.
14. AYİM Birinci Dairesi, dava
konusu işlemde başvurucunun fiillerinin neler olduğunun belirtilmemesi ve
savunma dilekçesinde de hiçbir belge sunulmaması üzerine 12/4/2012
tarihli ara kararı ile davalı Bakanlıktan işleme esas alınan fiil ve olguların
neler olduğunun bildirilmesine ve buna ilişkin belgelerin gönderilmesine karar
vermiştir.
15. AYİM Birinci Dairesi 9/10/2012 tarih ve E.2012/284, K.2012/1062 sayılı kararı ile
oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“… Davacının, 06.12.1989
tarihinde şüpheli, 28.04.1997 tarihinde sakıncalı kategorisine alındığı;
istihbarat raporuna göre, devrim yanlısı İslami örgüt mensubu olduğu;
çevresinde etnik ayrımcılığı destekleyen bir kişi olarak tanındığı; ideolojik
görüşlerini astlarına aşılamaya yönelik propaganda faaliyetinde bulunduğu; ailece
ideolojik görüşlerini benimseyen sivil şahıslarla örgütsel ilişki içinde
oldukları; amirleri tarafından, görevini icrada yeterince güven vermediği
yönünde kanaat belirtildiği cihetiyle TSK’den ilişiği kesilen davacının
safahatında sicil notlarının da görece düşük (yeterli ve iyi seviyelerinde)
olduğu gözetilerek 926 sayılı Kanunun 32’nci maddesinden yararlandırılmaması
işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
16. Kararla ilgili karşı oy
yazısında;
“… Geçici 32’nci Maddeden yararlandırılmama işlemine
esas alınan istihbarat raporuna bakıldığında;
- Davacının irticai ve etnik bölücü
faaliyetleri konusunda hiçbir bulgu belirtilmediği, belli bir olaya işaret
edilmediği ve belge eklenmediği,
- 1990 yılındaki iki basit disiplin cezası
disiplin bozucu hareket olarak kabul edilirken, sicilinde olumlu kanaat
belirtildiği,
- Uzun süre kategoride tutulmasına rağmen
iptal kararından sonraki diğer faaliyetlerinin net ve açık olarak ortaya
konulmadığı anlaşılmaktadır.
…”
denilmiştir.
17. Başvurucu, bu karara karşı
yapılan karar düzeltme talebinde diğer iddialarının yanında dava dosyasına
sunulan istihbarat raporunun muhteva ve mahiyeti hakkında bir bilgisinin
olmadığından dolayı savunma hakkını kullanamadığını da belirtmiştir. AYİM Birinci
Dairesi yine oyçokluğuyla 19/2/2013 tarih ve
E.2013/164, K.2013/206 sayılı kararı ile karar düzeltme talebini reddetmiştir.
18. Karar, başvurucuya 5/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 28/3/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
19. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
20. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Dosya
dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler.
Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi
mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak
üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek
menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile
birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya
ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri
vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
28/3/2013 tarih ve 2013/2202 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hiçbir
somut veri, bilgi ve mahkeme kararı ortaya konulmadan salt duyuma dayalı istihbari bilgiler esas alınmak suretiyle tesis edildiğini,
istihbari bilgilere dayalı suçlamaların ne olduğunun
bildirilmediği ve bu konuya ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadığını, coğrafi
ve kültürel aidiyetinin işlem tesisinde etkili olduğunu, aynı YAŞ kararıyla
ilişiği kesilen 26 astsubaydan kendisi dışında diğerlerinin başvurularının
kabul edildiğini ve bu durumun ayrımcılığa neden olduğunu belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ve 38. maddesinde düzenlenen masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucu,
kendisine ayrımcılık yapıldığından ve dava dosyasına sunulan gizli belgelerin
karara esas alınmasına karşın hiçbir şekilde bu belgelerden haberdar
edilmemesinden şikâyet etmektedir. Bu nedenle başvurunun, eşitlik ilkesinin
ihlali iddiası ve gizli belgelerin incelettirilmediği iddiası başlıklarında
değerlendirilmesi gerekmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik
İlkesinin İhlali İddiası
24. Başvurucu, kendisi ile aynı
durumda olanların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmasına karşın kendisinin yararlandırılmadığını, coğrafi ve
kültürel aidiyetinin işlem tesisinde etkili olduğunu belirterek, Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit
edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve
ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.
26. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
27. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
28. Yukarıda yer verilen
hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı kapsamında
incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp,
Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı
olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 33).
29. Bununla birlikte, bireysel
başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin
olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil
etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına
incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o
hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu
çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili
bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği
sonucuna ulaşılabilir (B. No: 2012/606, 20/2/2014, §
48).
30. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel
hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi
yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk,
cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu tarafından,
926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması nedeniyle
ayırımcılığa maruz kaldığını belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi
temele dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda
bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu
ve kanıt da sunmamış olduğu anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gizli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası
31. Başvurucu, davalı idare
tarafından sunulan ve mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerden kendisinin
haberdar edilmediğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
32. Olayda, AYİM’de
görülen davada davalı idarenin uyuşmazlığın çözümü için AYİM’e
gizlilik dereceli belgeler sunduğu, başvurucunun bu belgelerden haberdar
edilmediği ve bu belgelerin karara esas alınarak davanın sonuçlandırıldığı
görülmektedir.
33. Başvurucu tarafından
gizlilik dereceli belgelerin kendisine incelettirilmemesine ilişkin şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, davalı idare
tarafından sunulan ve mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerden kendisinin
haberdar edilmediğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
35. Bakanlık bu iddiaya karşı
görüş bildirmemiştir.
36. Başvurucunun gizlilik
dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiası silahların eşitliği ilkesi ve
çelişmeli yargılama hakkı açısından incelenecektir.
37. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
38. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
39. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
40. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara
tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
41. Çelişmeli yargılama ilkesi
ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi,
delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete
aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).
42. AİHM, hükme esas olan ve
gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi
saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek
İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli"
ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet
yönünden AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine
karar vermiştir (Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir
kararında da “gizli” ibareli
belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in 6/1.
maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner
Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006,
§§, 21-30).
43. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması
talebiyle yaptığı başvuru, ilişiğinin kesilmesine ilişkin fiillerin vasıf ve
mahiyeti dikkate alınarak reddedilmiş, bu işleme karşı açılan davada, davalı
Bakanlığın savunma dilekçesinde işlem tesis edilirken takdir yetkisinin hukuka
uygun kullanıldığı belirtilmiş, savunma dilekçesi ekinde hiçbir belge
sunulmaması nedeniyle AYİM Birinci Dairesi, davalı Bakanlıktan işleme esas
alınan fiil ve olguların neler olduğunun bildirilmesine ve buna ilişkin
belgelerin gönderilmesine karar vermiş, Bakanlık başvurucu hakkında gizlilik
dereceli belgeleri dava dosyasına sunmasına rağmen bu belgelerden başvurucu
haberdar edilmemiş, AYİM Birinci Dairesi de gizlilik dereceli olarak sunulan ve
içinde istihbarat raporunun da bulunduğu belgeleri esas almak suretiyle davanın
reddine karar vermiş, başvurucu tarafından karar düzeltme dilekçesinde ilgili belgelerden
haberdar edilmediği için savunma yapma imkanı
bulamadığını belirtmesine karşın karar düzeltme talebi de reddedilerek
uyuşmazlık sonuçlandırılmıştır.
44. Ceza davaları ile medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya
katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi
sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi
olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması,
soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama
usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi
ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi
adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar
1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010
tarih ve 6000 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup,
değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006
tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye
kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
45. 6000 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş
ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede;
dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili
bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya
vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil
edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No:
2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
46. Somut olayda, AYİM
tarafından davalı idarenin sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya
bildirilmediği, başvurucunun ancak davanın esası hakkında verilen karar ile
dava dosyasına anılan belgelerin sunulduğunu öğrendiği, karar düzeltme
dilekçesinde bu belgelere karşı savunma yapma imkânı sunulmadığı hususunu
belirtmesine karşın, anılan belgelerin incelettirilmesi konusunda başvurucuya
bir imkân tanınmadan karar düzeltme talebinin reddedildiği görülmektedir.
47. Bu durumda, başvurucu,
kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerden davanın
esası hakkında verilen karar ile haberdar olmuş olup, başvurucunun, 1602 sayılı
Kanun’un 52. maddesindeki usul göz önüne alındığında, anılan belgelerin incelettirilmesi
talebinde bulunması, AYİM tarafından bu talebin kabul edilmesi ve belgelerin
incelettirilmesine izin verilmesi ve ardından başvurucunun bu belgelere karşı
savunma yapması, 15 günlük karar düzeltme süresi içinde tüm yükümlülüğün
başvurucuya yüklenmesi sonucunu doğuracaktır.
48. Sonuç olarak AYİM tarafından
gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile
şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının
gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle
başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir argümanın
ortaya konulmadığı, anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılıp
açılmayacağına ilişkin bir karar dahi alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun
haberdar edilmediği görülmekle olayda, davalı idare tarafından sunulan ve AYİM
kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelere karşı başvurucuya
savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle başvurucunun silahların eşitliği
ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, uğradığı maddi ve
manevi zararların tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvuruya konu yargılamada
davalı idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya
incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi
nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş
olup, bu ihlal ve ihlalin sonuçları yeniden yargılama yapmak suretiyle
giderilebilecek niteliktedir.
53. Başvurucu uğradığını ileri
sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini talebinde bulunmuş ise de, Mahkemece
yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildiğinden bu aşamada talebin
reddedilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve
1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine, ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik ” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesine ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın
bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
20/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.