TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜLKÜ ÖZGÜR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2263)
|
|
Karar Tarihi: 26/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
Ülkü ÖZGÜR
|
Vekili
|
:
|
Av. Nedim ERKUŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, taşınmazına
ilişkin olarak açılan tapu iptal ve tescil davasının yedi yıl sonra
neticelendiğini, mahkeme kararlarının gerekçesiz olması ve delil toplanması
yönündeki taleplerinin dikkate alınmaması nedeniyle yapılan yargılamanın adil
olmadığını ve bu nedenle verilen kararın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini,
ayrıca benzer hukuki uyuşmazlıklara nazaran farklı karar tesisinin eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturduğunu belirterek, Anayasa’nın 10.,
35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 2/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 10/10/2013 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 10/12/2013 tarihli görüş yazısı
18/12/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili
tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 24/12/2013 tarihli beyan dilekçesi
ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu davanın davacısı olan S.S. Çandarlı Özlem Sahil Arsa ve Yapı Kooperatifi
ile dava dışı Haskum Yapı Malzemeleri Madencilik
Sanayi ve Ticaret Ltd. Şirketi arasında Ankara 13. Noterliğinin 29/5/1996 tarih ve 28454 yevmiye nolu
evrakı kapsamında kat karşılığı inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi ve
13/7/1998 tarihli ek sözleşme akdedilmiştir.
8. Yüklenici firmanın
edimlerini yerine getirmediği iddiasıyla açılan dava sonucunda Ankara 8. Asliye
Ticaret Mahkemesinin 2/5/2007 tarih ve E.2004/166,
K.2007/209 sayılı karar ile 29/5/1996 tarihli kat karşılığı inşaat yapım ve
satış vaadi sözleşmesi ile 13/7/1998 tarihli ek sözleşmenin feshine karar
verilmiş ve belirtilen karar derecattan geçerek
kesinleşmiştir.
9. S.S. Çandarlı Özlem Sahil
Arsa ve Yapı Kooperatifi tarafından Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2/5/2007 tarih ve E.2004/166, K.2007/209 sayılı kararına
dayanılarak, yüklenici firma tarafından dava dışı bir üçüncü şahsa ve akabinde
başvurucuya devredildiği iddia edilen taşınmazın tapusunun iptaline ve
kooperatif adına tesciline karar verilmesi talebiyle 16/6/2009 tarihinde tapu
iptal ve tescil davası açılmıştır.
10. Dikili Asliye Hukuk
Mahkemesinin 29/4/2010 tarih ve E.2009/190, K.2010/138 sayılı kararı ile, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye etkili feshi
sonucu 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı Borçlar Kanununun 108. maddesinin birinci
fıkrası yorumuyla tapu iptal ve tescil talebi olarak nitelendirilen davanın
yargılaması neticesinde, taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydının iptali
ile davacı kooperatif adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
11. İlk derece mahkemesi kararı
temyiz edilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 24/10/2011tarih ve E.2010/4995,
K.2011/6135 sayılı kararı ile onanmıştır.
12. Başvurucu vekili tarafından
yapılan karar düzeltme talebi Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 7/2/2013
tarih ve E.2012/2809, K.2013/829 sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar bu
tarihte kesinleşmiştir.
13. Karar 15/3/2013
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
15. Olay tarihinde yürürlükte
olan mülga 818 sayılı Kanun’un 108. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Akitten rücu eden alacaklı, vaidolunan şeyi vermekten imtina ve tediye eylediği şeyi
istirdat edebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
2/4/2013 tarih ve 2013/2263 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, tarafına ait
taşınmazla ilgili hukuki uyuşmazlığın yedi yıl sonra karara bağlandığını,
yapılan yargılama sırasında verilen Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe
ihtiva etmediğini, yargılama sırasında delil toplanması yönündeki taleplerinin
dikkate alınmadığını, benzer hukuki uyuşmazlıklara nazaran farklı karar
tesisinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu ve adil olmayan bir şekilde
yürütülen yargılama neticesinde kendi adına olan tapu kaydının iptaline ilişkin
olarak verilen kararın sonucu itibarıyla mülkiyet hakkını da ihlal ettiğini
beyan ederek, Anayasa’nın 10., 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
18. Başvurucu, benzer hukuki uyuşmazlıklara nazaran farklı
karar tesisinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu belirterek,
Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
19. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca Anayasa Mahkemesi, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.
20. Başvuruya
konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve
hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına
rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde Anayasanın 10. maddesine atıfta
bulunulmakla beraber, bu madde kapsamında eşitlik ilkesine ilişkin olarak nasıl
bir ihlalin bulunduğunun açıklanmadığı ve bu hususa ilişkin kanıtlamada
bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Diğer İhlal İddiaları
21. Başvurucu, taşınmazına ilişkin
olarak açılan tapu iptal ve tescil davasının yedi yıl sonra neticelendiğini,
mahkeme kararlarının gerekçesiz olması ve delil toplanması yönündeki
taleplerinin dikkate alınmaması nedeniyle yapılan yargılamanın adil olmadığını
beyan ederek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
22. Başvuru dosyası kapsamından, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının,
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a.
Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, tarafına ait taşınmazla
ilgili hukuki uyuşmazlığın yedi yıl sonra karara bağlandığını belirterek, makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığın yedi yıl sonra karara bağlandığı iddia
edilmekle birlikte, uyuşmazlığın başlangıç ve bitiş tarihleri nazara
alındığında, başvuruya konu yargılama faaliyetinin yaklaşık üç yıl sekiz aylık
bir sürede tamamlandığı hususunun yapılacak değerlendirmede dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
25. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi
olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde
bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 39).
26. Makul sürede yargılanma hakkının
amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları
maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken hususlardır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013,§§
40–46).
27. Başvurucu tarafından tarafı
olduğu hukuki uyuşmazlığın yedi yılı aşkın sürede sonuçlandırıldığı
belirtilmekle beraber, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir. Başvuru konusu
olayda, bir taşınmaz hakkında görevli asliye hukuk mahkemesinde açılan tapu
iptal ve tescil davasının söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut yargılama açısından 16/6/2009
tarihidir. Uyuşmazlığın kesin olarak karara bağlandığı tarihin ise Yargıtay 15.
Hukuk Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine dair 7/2/2013
tarih ve E.2012/2809, K.2013/829 sayılı ilam tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
28. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil,
uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51). Bu kapsamda, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığın karara
bağlanması için geçen sürenin makul olup olmadığı noktasında nazara alınacak
zaman dilimi, yaklaşık üç yıl sekiz aylık bir süreyi kapsamaktadır.
29. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın bir taşınmazın mülkiyetine ilişkin bir
uyuşmazlık olduğu, uyuşmazlığın niteliği itibariyle, yazılı yargılama usulünün
geçerli olduğu asliye hukuk mahkemesinde karara bağlandığı ve iki dereceli bir
yargılama prosedüründen geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır. Başvuru konusu dava 16/6/2009
tarihinde açılmış olup, ilk derece mahkemesince 29/4/2010 tarihinde davanın
kabulüne hükmedildiği, temyiz talebinin reddine dair 24/10/2011 tarihli
Yargıtay ilamı sonrasında başvurulan karar düzeltme neticesinde, 7/2/2013 tarihli
Yargıtay ilamı ile kesin hükme bağlandığı anlaşılmaktadır.
30. Başvuruya konu yargılamanın
tabi olduğu yargılama usulü, bu usule bağlı olarak uygulanması gereken usul
hükümleri ve yargılama aşamaları nazara alındığında, yaklaşık üç yıl sekiz aylık
yargılama süresinin somut davada ve iki dereceli yargılama prosedüründe
makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının
yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu
saptanmadığı anlaşılmaktadır.
31. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin
makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının
yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu
saptanmadığı anlaşılmakla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamaya Etkin Katılım ve Gerekçeli Karar
Haklarının İhlali İddiası
32. Başvurucu, yapılan yargılama
sırasında verilen Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğinden ve
delil toplanması yönündeki taleplerinin dikkate alınmadığından bahisle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Bu kapsamda özellikle
dava konusu taşınmaza ilişkin tapu kayıtlarının tedavülleri ile birlikte celbi
ve değerlendirilmesi hususundaki taleplerin dikkate alınmadığından ve
başvurucunun satın aldığı taşınmazın yükleniciden değil arsa sahibinden satın
alınmasına rağmen bu konudaki itirazların dikkate alınmayarak, gerekçeli olarak
karşılanmadığından şikâyet edildiği anlaşılmaktadır.
33. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen
davaya etkin katılım ve çelişmeli yargılama ilkesi kapsamında kabul edilmekte
olup, bu ilkeler, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir
unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin 1. fıkrasında yer
verilen “Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüyle, mahkemelerin uyması
gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
34. Yargılama makamları
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin
olarak delileri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Anayasa
Mahkemesinin görevi ise başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için yargılamaya etkin katılım ve çelişmeli
yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun
olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere
delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması gerekir
(B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19; Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya,
B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan
çelişmeli yargılama ilkesi de taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece
tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama
faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya,
B. No: 12952/87, 23/06/1993, § 63). Yargılamaya etkin
katılım hakkı, zaten zımni olarak çelişmeli usul içinde de yer almaktadır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir.
35. Anayasa Mahkemesinin
yargılamaya etkin katılım ve çelişmeli yargılama ilkeleri bağlamında yapacağı
inceleme, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §
19).
36. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve
mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini
ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur.
37. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun
yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu
mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer
verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu
durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin
benimsendiği kabul edilmelidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013,
§ 26).
38. Somut başvuru açısından,
başvuruya konu ilk derece mahkemesi kararında, davaya temel alınan kat
karşılığı inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi ile ek sözleşmenin feshine
karar verildiği, bu sözleşme gereğince arsa sahibi ve yüklenici arasındaki
devirlerin yükleniciye sermaye sağlanmasını amaçlayan avans niteliğinde
devirlerden ibaret olduğu ve akdin feshedilmesi nedeniyle, arsa sahibi
tarafından devredilen taşınmazların her zaman geri istenebileceği, bu durumun
yükleniciden pay devralan şahıslarca da bilinmesi gerektiği, bu devirlerin pay
satın alan üçüncü kişilere ayni hak sağlamayacağı ve iyi niyet iddiasında
bulunulamayacağı belirtilerek başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile
taşınmazın davacı kooperatif adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği ve
ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu Mahkemesinin denetiminden geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır. Ayrıca, her ne kadar başvurucu tarafından, başvuru formunda,
dava konusu taşınmazın yükleniciden değil arsa sahibinden satın alındığı ve bu
husustaki itirazlarının mahkemelerce incelenmediği ve gerekçeli olarak
değerlendirilmediği iddia edilmekte ise de, tapu kayıtları da dâhil taraf
delillerinin mahkemece celp edildiği ve başvuruya konu yargılama dosyasına
sunulan cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın, daha önce yükleniciden
satın almış olan dava dışı üçüncü bir şahıstan satın alınmış olduğunun bizzat
başvurucu tarafından ilk derece mahkemesinin dikkatine sunulduğu
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, başvuru dosyası kapsamından başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmamıştır.
39. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama sürecinde
başvurucunun davaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına ve
iddialarının derece mahkemelerince karşılıksız bırakıldığına dair bir bulgu
saptanmadığı anlaşılmakla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
yargılamaya etkin katılım ve gerekçeli karar haklarının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
40. Başvurucu ayrıca adil
olmayan bir şekilde yürütülen yargılama neticesinde kendi adına olan tapu
kaydının iptaline ilişkin olarak verilen kararın, sonucu itibarıyla mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.
41. Başvurucunun mülkiyet hakkı
kapsamındaki iddialarını yargılama neticesine dayandırdığı, özellikle derece
Mahkemelerince yürütülen ve adil yargılanma hakkına riayet edilmediği iddia
edilen yargılama neticesinde verilen kabul kararının mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini iddia ettiği anlaşılmaktadır.
42. Adalet Bakanlığı görüşünde,
özel hukuk kişileri arasındaki mülkiyet ihtilaflarında, Devletin adalet ve
hakkaniyete uygun bir yargılama ortamı oluşturup etkili hukuk yolları ihdas
etmek şeklinde bir pozitif yükümlülüğü olduğunun ve başvurucunun iddia ve
delillerinin yargısal makamlar tarafından esastan dinlenip incelenmesi
suretiyle, yargılamaya etkin katılım hakkına riayet edildiğinin yapılacak
değerlendirmede nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
43. Somut başvuruda olduğu gibi,
özel kişiler arasındaki mülkiyet ihtilafları açısından, çoğu zaman mülkiyet
hakkına klasik müdahale biçimlerinden biri söz konusu olmamakla beraber,
mülkiyet hakkı kapsamında da yetkili makamlar için geçerli olan usulî özen yükümlülüğü, gerekli usulî
güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve
idari makamların özel kişiler arasındaki bir uyuşmazlıkta etkili ve adil bir
karar vermesini temin etme sorumluluğunu ifade etmektedir (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Novoseletskiy/Ukrayna, B. No: 47148/99, 22/2/2005, § 102; Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No: 48553/99,
25/7/2002, § 96). Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının
ihlal edildiği hususundaki iddianın yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve
yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde
(§§ 31–38) başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına
ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu
da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin adil yargılanma hakkının
gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olmakla, mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında yargılamaya etkin katılım ve gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
5.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında yargılamaya etkin katılım ve gerekçeli karar haklarının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
26/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.