TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN KİBAR VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2328)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 6/6/2015-29378
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
Hayrettin KİBAR
|
|
|
Cemil GÜÇCÜKBAYRAK
|
|
|
Yüksel AÇIKGÖZ
|
|
|
Bülent EREN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet Kaan KOÇALİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, tabi oldukları
toplu iş sözleşmesi gereği yapılan %10’luk ücret zammının daha sonra imzalanan
bir protokolle kaldırıldığını, ayrıca maaşlarından hukuka aykırı kesintiler
yapıldığını ileri sürerek açtıkları alacak davalarının reddedilmesi ve
yargılamaların makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma, mülkiyet ve
çalışma haklarının ihlal edildiğini belirterek, yargılamanın yenilenmesi ve
manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, 5/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona
sunulmalarına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyaların Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, kabul
edilebilirlik ve esas incelemelerinin birlikte yapılmasına ve dosyaların bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 7/8/2013, 25/9/2013 ve 27/9/2013 tarihli yazıları
başvuruculara tebliğ edilmiş ve başvurucular yasal süresi içinde karşı
beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuşlardır.
6. Başvurucu Hayrettin Kibar
tarafından yapılan 2013/2328 sayılı bireysel başvuru dosyası, Cemil Güçcükbayrak tarafından yapılan 2013/2329 sayılı bireysel
başvuru dosyası, Yüksel Açıkgöz tarafından yapılan 2013/2330 sayılı bireysel
başvuru dosyası ve Bülent Eren tarafından yapılan 2013/2331 sayılı bireysel
başvuru dosyası, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye
2013/2328 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular, tabi oldukları
5. Dönem Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinde öngörülen %10’luk zammın yapılan bir
protokolle kaldırıldığını ve ücretlerinde indirime gidildiğini, ayrıca
maaşlarından “ön teşhis sağlık merkezi
sandığı” ve “spor yardımı”
başlıkları altında hukuka aykırı birtakım kesintiler yapıldığını belirterek, 1/3/2007 ve 22/2/2007 tarihlerinde işveren Kardemir Karabük
Demir Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine alacak davası açmışlardır.
9. Karabük İş Mahkemesi, 23/7/2013 tarihinde verdiği E.2007/123, K.2010/124;
E.2007/71, K.2010/119; E.2007/45, K.2010/113 ve E.2007/47, K. 2010/114 sayılı
kararlarıyla; yürürlükteki toplu iş sözleşmesinde değişiklik yapılması,
sözleşme ile kabul edilen bir kısım hakların kaldırılması ya da eksiltilmesinin
mümkün olduğu, yapılan değişikliklerin ileriye dönük olarak geçerlilik
kazandığı, davacı işçilerin uzun süre, yapılan bu değişikliği kabul ederek ve
itiraz etmeksizin ücretlerini aldıkları, işçi ücretlerinden yapılan
kesintilerin ise sendika üyelik aidatı adı altında yapılmadığı ve bu kesintiler
karşısında çalışanlara bir kısım ayrıcalıklar tanındığı, davacıların
ayrıcalıklardan yararlanmak istemediklerine ilişkin başvuruları da bulunmadığı,
bu sebeple kesintilerin hukuka uygun olduğu ve davacıların alacakları
bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine hükmetmiştir.
10. Başvurucuların temyizi
üzerine kararlar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28/1/2013
tarih ve E.2010/41203, K.2013/3120 sayılı, 30/1/2013 tarih ve E.2010/41173,
K.2013/3513 sayılı, 30/1/2013 tarih ve E. 2010/41172, K. 2013/3512 sayılı, 7/2/2013 tarih ve E.2010/41838, K.2013/4574
sayılı kararları ile onanmıştır.
11. Onama kararları
başvuruculara, 8/3/2013 ve 21/3/2013 tarihlerinde
tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucular, 5/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci
fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (bkz. B.No:
2013/5468, 18/6/2014, §§ 12–17)
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
5/4/2013 tarih ve 2013/2328 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
15. Başvurucular, tabi oldukları toplu iş sözleşmesi kapsamında öngörülen %10
ücret zammının kaldırılması ve ücretlerinden yapılan kesintiler nedeniyle
açtıkları alacak davalarının yasalara ve içtihatlara aykırı olarak
reddedildiğini, ayrıca söz konusu yargılama süreçlerinin makul süreyi aştığını
belirterek, adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
16. Başvuru dilekçeleri ve
ekleri incelendiğinde başvurucuların, Karabük İş Mahkemesinde açtıkları alacak davalarının reddedilmesi
nedeniyle, mülkiyet, çalışma ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdükleri anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal
iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi
bizzat yapmaktadır. Başvurucuların anılan iddiaları yargılamaların sonuçları
itibarıyla adil olmadıklarına yönelik olup, söz konusu iddialar adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların makul
sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlali
iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamaların
Sonuçları İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucular, açtıkları
alacak davalarının yasalara ve içtihatlara aykırı olarak reddedildiğini
belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
18. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların yargılamaya konu ettikleri uyuşmazlığın özel hukuk kişileri
arasında gerçekleştiği, Devletin bu yöndeki sorumluluğunun pozitif
yükümlülükler ile sınırlı olduğu, yargılama süreçleri incelendiğinde pozitif
yükümlülüklerin yerine getirilmediğine yönelik bir emare bulunmadığı
belirtilmiştir.
19. Başvurucular Adalet
Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarında, Devletin gerekli korumayı sağlayamayarak
dolaylı olarak haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz."
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
22. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
24. Somut olayda başvurucular
açtıkları alacak davalarında, tabi oldukları 5. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’nin
52. maddesinin "2.yıl 1.altı aylık
ücret zammı " başlıklı (B)
fıkrasının birinci bendinde 1/1/2002 tarihinde iş
yerinde çalışmakta olan işçilerin 31/12/2001 tarihi itibarıyla almakta
oldukları ücretlerine 1/1/2002 tarihinden geçerli olmak üzere %10 oranında
ücret zammı yapılmasının öngörüldüğünü, ancak 27/2/2002 tarihinde yapılan bir
protokolle yürürlüğe giren söz konusu ücret zammının 1/3/2002 tarihi itibarıyla
kaldırılarak ücretlerde indirime gidildiğini, oysa ücret artış hükmünün artış
zamanından sonra değiştirilemeyeceğini, toplu iş sözleşmesini değiştiren
protokolün yetkili kişilerce yapılıp yapılmadığının da belirsiz olduğunu,
ayrıca ücretlerinden toplu iş sözleşmesine konulan hükümlerle “ön teşhis sağlık merkezi sandığı” ve “spor yardımı ( beden eğitimi)” başlıkları
altında bazı kesintiler yapıldığını, bu kesintilerin yasalara ve Yargıtay
içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek, ücret farkı alacaklarının davalıdan
tahsiline karar verilmesini talep etmişler, davalı şirket ise davanın reddini
istemiştir.
25. Mahkeme, şahsi sicil
dosyaları, sigorta kayıt ve belgeleri, ön teşhis sağlık merkezi kayıtları,
Kardemir Karabük Spor Tüzüğü, Toplu İş Sözleşmesi Tadilat Protokolü, davalı
şirketin bilanço örnekleri, 08/02/2002 tarih 2002
/4429 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Gençlik Spor Genel Müdürlüğüyle yapılan
protokol örneği ve Yargıtay ilam örneklerini incelemiş, bilirkişi raporları ve
başvurucuların bilirkişi raporlarına karşı beyanları alınmış, görülmekte olan
davalarla aynı mahiyette başka davalar da açıldığı tespit edilmiş, davacısı
dışında davalısı ve dava konusu ile dava sebebi aynı olan bu dosyalarda alınan
bilirkişi raporlarında davacıların taleplerinin yerinde olmadığının
belirtildiği ve Mahkemenin bu bilirkişi raporlarını esas alarak verdiği
kararların Yargıtay ilamları ile de onandığı belirtilerek, dosya kapsamında
alınan bilirkişi raporları hükme esas alınmamış, diğer davalarda alınan raporlar
dosya kapsamına uygun bulunarak hükümlere esas alınmıştır. Tüm bu delillerin
değerlendirilmesi sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçe (bkz. § 9) ile
davaların reddine hükmedilmiştir. Yargıtay tarafından usul ve yasaya uygun
bulunan kararlar onanmıştır.
26. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucuların iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır.
27. Başvurucular, yargılama
süreçlerinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları
gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Sürelerinin Makul Olmadığı İddiası
29. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucuların yargılamaların uzunluğuna ilişkin
şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucular, 22/2/2007 ve 1/3/2007 tarihlerinde açtıkları alacak
davalarının makul sürede tamamlanmadıklarını belirterek adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Adalet Bakanlığı görüşünde,
yargılamaların uzamasında başvurucular vekilinin vermiş olduğu mazeret
dilekçeleri ile katılmadığı duruşmaların ve yükletilen ara kararların yerine
getirilmemesinin etkili olduğu ifade edilmiştir.
32. Başvurucular Adalet
Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarında, yargılama sürelerinin uzamasında
kusurları olduğu iddiasını kabul etmediklerini ifade etmişlerdir.
33. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olaylarda, işçi alacaklarının tahsili istemli davaların söz konusu olduğu
görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetlerinin, medeni hak ve yükümlülükleri
konu alan yargılamalar olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih başvuruculardan
Hayrettin Kibar için 1/3/2007, diğer başvurucular için
22/2/2007 tarihleridir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut başvuru açısından
sürenin bitiş tarihlerinin Yargıtay onama kararlarının verildiği tarihler olan, başvuruculardan Hayrettin Kibar için 28/1/2013, Cemil Güçcükbayrak ve
Yüksel Açıkgöz için 30/1/2013, son olarak Bülent Eren için 7/2/2013 tarihleri
olduğu anlaşılmaktadır.
38. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği
gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
39. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
40. Başvuruya konu her biri
yaklaşık altı yıl süren yargılama süreçleri incelendiğinde; süreçlerin üç yıl
dört aylık kısımlarının ilk derece mahkemesinde, iki yıl altı aylık
kısımlarının ise temyiz incelemesinde geçtiği anlaşılmaktadır. Yargılamalar
sırasında, ara kararların yerine getirilmesi ve duruşmalara katılım
noktalarında yargılama sürelerinin uzamasında etkili olan ve başvurucu
vekillerine atfedilebilecek tutum ve davranışlar tespit edilmiştir. Bu tutum ve
davranışların yargılama sürelerine etkilerinin, başvuruculardan Hayrettin
Kibar’ın açtığı E.2007/123 sayılı dosya için dört aylık, diğer dava
dosyalarında ise yaklaşık onar aylık süreleri kapsadıkları anlaşılmıştır.
Yargılama süreçlerinde birden çok kez bilirkişi raporu ve ek raporlar alındığı,
başvurucu vekillerinin tutum ve davranışları dışında yargılamaların uzamasında
büyük oranda, bilirkişi raporlarının temininde ve Yargıtay önünde geçen
sürelerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. İş ilişkisinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların niteliği, başvurucular açısından taşıdıkları değer ve
başvurucuların davalardaki menfaatleri de dikkate alındığında, sonuç olarak
başvuruya konu yargılama süreçlerinin makul görülemeyecek derecede uzun sürede
tamamlandıkları görülmektedir.
41. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama süreçlerinin iş mahkemeleri önünde
sürdüğü görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 13).
42. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
43. Başvuruya konu yargılama
süreçlerinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında davaların karmaşık nitelik taşımadıkları, başvurucuların tutum ve
davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken
özensiz davranarak yargılamanın uzamasına tamamıyla sebep olmadıkları da
dikkate alınarak, somut başvurular açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık altı yıllık yargılama
süreçlerinde makul olmayan gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
45. Başvurucular, yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılmamaları nedeniyle her
biri için 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
46. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin her biri yaklaşık altı yıl süren yargılama
süreçleri nazara alındığında, yargılama faaliyetlerinin uzunluğu sebebiyle,
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında,
yargılama süreçlerinin uzamasında başvuruculara atfedilebilecek kusur oranları
dikkate alınarak ve talep edilen manevi tazminat miktarlarıyla bağlı kalınarak,
başvurucuların her birine net 1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
48. Başvurucular tarafından ayrı
ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamaların sonuçları itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine net 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
D. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan 198,35 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE, 1.500,00 TL
vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/03/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.