TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUZAFFER AKKANAT BAŞVURUSU
|
Başvuru Numarası: 2013/2339
|
|
Karar Tarihi: 7/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 25/6/2015-29397
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem
Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Muzaffer
AKKANAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, çalıştığı kamu
bankasının, engelli olması nedeniyle kendisini terfi ettirmediğini ve yükselme
sınavı hakkında bilgi edinme başvurusunda bulunması nedeniyle il dışına tayin
edildiğini, tayinler nedeniyle emekli olmak zorunda kaldığını, söz konusu
uygulamalar nedeniyle açtığı tazminat davasının bozma dışı kalan hususlar açısından
kesinleştiğini ve aleyhine sonuçlandığını belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 29/12/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 25/3/2015 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, bir kamu
bankasının merkez teşkilatında engelli kadrosunda yönetmen yardımcısı olarak
çalışmakta iken, 26/9/2004 tarihinde yönetmenlik
sınavına katılmış, sınavın yazılı aşamasında başarılı olmuş, ancak mülakat
sınavında 59,70 puan alarak başarısız sayılmıştır.
8. Başvurucu, mülakatta
ayrımcılık yapılarak elendiğini ileri sürdüğü bu sınava ilişkin bilgi edinme
hakkı çerçevesinde bilgi ve belge talep etmiştir.
9. Başvurucu 17/3/2005
tarihinde Eskişehir şubesine yönetmen yardımcısı olarak atanmış, itiraz etmesi
üzerine görev yeri Ankara Dikmen şubesi olarak değiştirilmiştir.
10. Başvurucu daha sonra 10/3/2008 tarihinde Kütahya ili Domaniç şubesine aynı
unvanla atanmış, başvurucunun 2/7/2008 tarihi itibarıyla emekliye ayrılacağını
bildirmesi üzerine atama işleminden vazgeçilmiştir.
11. Başvurucu, emeklilikten
vazgeçtiğini bildirmesi üzerine, 12/6/2008 tarihinde
Kütahya iline aynı unvanla atanmıştır.
12. Başvurucu 17/6/2008
ve 21/11/2008 tarihli dilekçeleriyle sağlık nedenlerini ve engelli olduğu
hususunu da belirterek merkez teşkilatında bir göreve atanmayı talep etmiş,
istemi reddedilmiştir.
13. Başvurucu 15/1/2009
tarihinde emekli olmuştur.
14. Başvurucu 24/11/2009
tarihinde açtığı davada; engelli olması nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı bir
şekilde yönetmenlik sınavı mülakatında elendiğini, sonraki yükselme sınavlarına
çağrılmayarak görevde yükselmesinin engellendiğini, isteği dışında farklı
şubelere atamasının yapıldığını, bu uygulamalar sonucunda sağlığının iyice
kötüye gittiğini, tayin baskısı altında bırakıldığını ileri sürerek yer
değiştirme tazminatı, yolda geçen süre için izin ücreti, yıllık izin ücreti,
fazla çalışma ücreti, Kütahya ilinde konaklama bedeli, yönetmen ve bölüm müdürü
unvanının verilmemesinden kaynaklı tazminat, 65 yaşına kadar çalışma karşılığı
tazminat, ayrımcılık, kötü niyet ve ihbar tazminatları ile maddi ve manevi
tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
15. Ankara 19. İş Mahkemesi, 30/3/2012 tarihli ve E.2009/1621, K.2012/237 sayılı
kararıyla, davacının yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ayrımcılık
tazminatı ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, diğer istemlerin
reddine hükmetmiştir.
16. Tarafların temyiz istemi
üzerine karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/1/2013
tarihli ve E.2012/10838, K.2013/822 sayılı ilâmıyla bozulmuştur. İlâm
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı, işverenin yerini değiştirmesi nedeniyle manevi tazminat ve
ayrımcılık tazminatı talebinde bulunmuş, Mahkemece davacının Ankara’da
çalışmakta iken Eskişehir’e atamasının yapıldığı, atamanın norm kadro
çalışmaları kapsamında yapıldığına dair delil bulunmadığı, nakil hakkının iyiniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı kullanıldığı
gerekçesiyle talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Somut
olayda davacı, işverenin yerini değiştirmesi nedeniyle manevi tazminat ve
ayrımcılık tazminatı talebinde bulunmuş ise de, dava konusu olayda manevi
tazminatın koşulları oluşmamıştır. Bu olay nedeniyle davacı ile davalı
arasında, cismani bütünlüğe veya kişiliğe yapılan bir saldırı söz konusu
değildir. Dosya içeriğine göre, davacı 17/3/2005’te
Ankara’dan Eskişehir Şubesine atanmış, itirazı üzerine ataması durdurularak
Ankara Şubesinde görevlendirilmiştir. Dava tarihi ise 24/11/2009
olup, atamanın üzerinden dört yılı aşkın bir süre geçmiştir. Somut olayda ispat
yükü davacıya ait olup, davacı atama nedeniyle zarar gördüğü iddiasını da
ispatlayamamıştır. Buna göre manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı
gerektirir."
17. Anılan ilâm 19/3/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu manevi tazminat dışında kalan kısımlar
için 8/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Davalı tarafından 22/4/2013
tarihinde, bozma kararında değerlendirildiği anlaşılan ayrımcılık tazminatı
hakkındaki sonucun sehven yazılmadığı ileri sürülerek maddi hatanın
düzeltilmesi dilekçesi verilmiştir.
19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 31/10/2013
tarihli ve E.2013/19144, K.2013/22885 sayılı ilâmıyla, davalının temyiz
itirazları yönünden manevi tazminat ve ayrımcılık tazminatı açısından
değerlendirme yapıldığı ve bozmadan önceki takrir raporları ile dosya içeriği
tekrar incelendiğinde ayrımcılık tazminatının da açıkça reddine karar
verildiğinin anlaşıldığı belirtilerek, kararın yazımında düşülen maddi hata
sebebiyle yukarıda belirtilen Yargıtay ilâmı kaldırılmış ve İlk Derece
Mahkemesi kararının ayrımcılık tazminatı ile manevi tazminata ilişkin kısımları
bozulmuştur. İlâm gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun
gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bent dışındaki temyiz
itirazlarının reddi gerekir.
Davacı,
işverenin yerini değiştirmesi sebebiyle manevi tazminat ve ayrımcılık tazminatı
talebinde bulunmuş, mahkemece davacının Ankara’da çalışmakta iken Eskişehir’e
atamasının yapıldığı, atamanın norm kadro çalışmaları kapsamında yapıldığına
dair delil bulunmadığı, nakil hakkının iyiniyet ve
eşitlik ilkelerine aykırı kullanıldığı gerekçesiyle talebin kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
Somut
olayda davacı, işverenin yerini değiştirmesi sebebiyle manevi tazminat ve
ayrımcılık tazminatı talebinde bulunmuş ise de dava konusu olayda ayrımcılık ve
manevi tazminat isteklerinin şartları oluşmamıştır. Bu olay sebebiyle davacı
ile davalı arasında, cismani bütünlüğe veya kişiliğe yapılan bir saldırı söz
konusu değildir. Dosya içeriğine göre, davacı 17/3/2005'te
Ankara’dan Eskişehir Şubesine atanmış, itirazı üzerine ataması durdurularak
Ankara Şubesinde görevlendirilmiştir. Dava tarihi ise 24/11/2009
olup, atamanın üzerinden dört yılı aşkın bir süre geçmiştir. Somut olayda ispat
yükü davacıya ait olup, davacı atama sebebiyle zarar gördüğü iddiasını da
ispatlayamamıştır. Şartları oluşmayan ayrımcılık tazminatı ile manevi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi
usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir."
20. Ankara 19. İş Mahkemesi, 11/12/2013 tarihli ve E.2013/388, K.2013/1142 sayılı
kararıyla bozmaya uyarak ayrımcılık tazminatı ile manevi tazminata ilişkin
istemleri reddetmiş, bozma konusu yapılmayan alacakların ise önceki hüküm gibi
kabulüne hükmetmiştir.
21. Anılan karar, Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin 20/5/2014 tarihli ve E.2014/13622,
K.2014/13459 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
22. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun
“Eşit davranma ilkesi” başlıklı
5. maddesi şöyledir:
“İş
ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî
inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.
…
İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki
fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti
tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep
edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.
20 nci madde
hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı
davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı
ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren
böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
8/4/2013 tarih ve 2013/2339 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, çalıştığı kamu bankasının, engelli olması nedeniyle kendisini
terfi ettirmediğini ve yükselme sınavı hakkında bilgi edinme başvurusunda
bulunması nedeniyle il dışına tayin edildiğini, tayinler nedeniyle emekli olmak
zorunda kaldığını, söz konusu uygulamalar nedeniyle açtığı tazminat davasının
bozma dışı kalan hususlar açısından kesinleştiğini ve aleyhine sonuçlandığını
belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun, engelli
olması nedeniyle terfi ettirilmediği ve yükselme sınavı hakkında bilgi edinme
başvurusunda bulunması nedeniyle il dışına tayin edildiği, tayinler nedeniyle
emekli olmak zorunda kaldığı iddiaları eşitlik ilkesinin ihlali iddiası altında
değerlendirilmiş, başvurucunun, açtığı tazminat davasının aleyhine sonuçlandığı
iddiaları yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, bu
kapsamda değerlendirilmiştir.
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
26. Başvurucu, engelli olması
nedeniyle terfi ettirilmediğini ve yükselme sınavı hakkında bilgi edinme
başvurusunda bulunması nedeniyle il dışına tayin edildiğini, tayinler nedeniyle
emekli olmak zorunda kaldığını belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesi şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...
Çocuklar, yaşlılar,
özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler
için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
…
Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.”
28. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Ayrımcılık yasağı”
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
29. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
31. Başvurucunun, Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme'nin 14. maddesinde
düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, anılan
maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak
ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle
ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal
iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz
kaldığı sorularına cevap verebilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
32. Başvuru konusu olayda,
engelli olarak kamu bankasında çalışan başvurucu tarafından, müdür olmayı
hedeflemişken çalıştığı bankanın ayrımcılık yapması sonucu görevde
yükselemediği ve emekli olmak zorunda kaldığı, emekli olmasına neden olan
uygulamaların Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesini
ihlal ettiği ileri sürülmekte ise de başvuru dilekçesinin içeriğinden, söz
konusu ayrımcılığın hangi temel hak ve özgürlüğün kullanımına yönelik olarak
gerçekleştiğinin belirtilmediği ve eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının Anayasa
ve Sözleşme kapsamındaki hak ve hürriyetlerden herhangi biri ile bağlantısının
kurulmadığı anlaşılmaktadır.
33. Her ne kadar somut olayda,
başvurucunun şikâyet ettiği hususlar sonucu emekli olmak zorunda kalmasının
çalışma hakkı yönünden ele alınabileceği düşünülebilirse de yukarıda yer
verilen Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşmenin ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18). Bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa'nın
48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme'de düzenlenen haklardan değildir.
34. Sonuç itibarıyla,
başvurucunun Anayasa’nın 10. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu,
Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve
özgürlüklerin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu olgulara göre ortada
ortak koruma kapsamında bir hak bulunmadığından eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının incelenmesi mümkün değildir.
35. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının, konu bakımından Anayasa’da güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerden, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi biri ile bağdaşır nitelikte olmadığı anlaşıldığından başvurunun,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
36. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
38. Anılan hükümler uyarınca
bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (İsmail
Buğra İşlek, B.No: 2013/1177, 26/3/2013, § 16).
39. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §
17).
40. Başvurucu, açmış olduğu
davanın manevi tazminat dışında kalan kısımlar yönünden kesinleştiğini
belirterek, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığını ileri sürmüşse de
yapılan incelemede, davalı
tarafından, bozma kararında maddi hata bulunduğu belirtilerek maddi hatanın
düzeltilmesi dilekçesi verildiği, istemin kabul edilerek anılan Yargıtay
ilâmının kaldırıldığı ve İlk Derece Mahkemesi kararının ayrımcılık tazminatı
ile manevi tazminata ilişkin kısımları yönünden bozulduğu, Ankara 19. İş
Mahkemesinin bozmaya uyarak ayrımcılık tazminatı ile manevi tazminata ilişkin
istemleri reddedip, diğer istemler yönünden yeniden hüküm kurduğu, dolayısıyla
yargılamanın başvuru tarihinde kesinleşmiş olmadığı ve devam ettiği
anlaşılmıştır.
41. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka
bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının
sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan
başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak
bir başvurunun incelenmesine karar verebilir. Başvuru konusu olay dikkate
alındığında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun olmadığı görülmektedir.
42. Açıklanan nedenlerle,
yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik”,
2. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
7/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.