TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSA KAYA BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/2350)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2015
|
R.G. Tarih – Sayı: 3/12/2015-29551
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Musa
KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun, bir gazetenin forum sayfasında yayımlanmak üzere faks yoluyla
göndermek istediği yazısına el konulması nedeniyle haberleşme, düşünce ve ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2013 tarihinde
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/6/2015
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına; başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 10/7/2015
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 7/9/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 28/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. (Kapatılan) Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi kararı ile
“devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet
idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği gerekçesiyle başvurucunun hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan (İnfaz Kurumu) bir gazetenin
forum sayfasında yayımlanmak üzere H. A. isimli şahsa faks yoluyla yazı
göndermek istemiştir. Söz konusu faks “Hudeybiye Köyü-İmralı Adası” başlıklı metni
içermektedir. “İmralı süreci ile ilgili
olarak bir çok kesim tutum belirledi. Bunlardan en
dikkat çekeni F. G.’ nin tutumuydu. Daha birkaç ay
önce etrafını saracaksın, beş bin değil beş yüz bin kişi de olsa yok
edeceksin.’ diyen Hocaefendi bu kez ‘sulhta hayır
var’ dedi. Bunu söylerken de Hudeybiye Anlaşmasına
atıfta bulundu. Ortadoğu’nun genel tarihi içinde önemli bir kesiti oluşturan
İslam tarihinde günümüzün büyük sorunlarının çözümünde aydınlatıcı örnekler
bulmak mümkündür. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz Hudeybiye
Anlaşmasıdır.” cümleleriyle başlayan metinde Hudeybiye
Antlaşması, başvurucunun görüşleri doğrultusunda aktardıktan sonra metin “Hudeybiye küçük bir köyün
adıdır. Barışın mekânı olunca tarihe geçmiştir. İmralı da küçük bir adadır,
bugün aradığımız barışın anıldığı mekandır. Bu anlamda
F.G.’nin İmralı görüşmelerini değerlendirirken Hudeybiye Barışına atıfta bulunmasında bir isabetsizlik
yoktur. Ancak tıpkı Amr Bin As gibi
muhatabının ismini bile telaffuz etmeyi gururuna yediremeyip onun yerine ada,
malum parti, Kandil, uzantı vb. mekân ismi veya hakaret sözcüklerini kullanan
Ankara hükümetinin Mekkeli egemenler ile yine hak ve hakikat mücadelesi veren
Kürt hareketinin Medineli müslümanlar bunca konum,
söylem, niyet ve tutum benzerliğine rağmen Hocanın özdeşleştirmeyi tersten
yapmış olması isabetsizlik olmuştur. Bu yaklaşım da bu toprakların
tarihini bilenlere yabancı gelmez. Öyle ya adı tarihe zulmün sembolü olarak
geçen Nemrud ateşte yaktığı İbrahim’i zalim,
kendisini ve taştan yapılma putlarını da saldırıya uğramış mazlumlar olarak
adlandırmamış mıydı? ” ifadeleriyle sonlanmaktadır.
11. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca anılan faks yazısını inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
22/1/2013 tarihli ve 2013/56 sayılı kararla bu yazının alıkonulmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“... Hükümlü Musa Kaya'nın H.A.'ya göndermek
istediği faks metni içeriğinde belli bir örgüte yönelik yüceltici ve övücü
ifadelerin bulunduğu anlaşıldığından ... gönderilmek
istenen faksın tamamının sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesine
... karar verilmiştir. ”
12. Başvurucu bu karara karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliği
(İnfaz Hâkimliği) nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, 4/2/2013 tarihli ve E.2013/53, K.2013/53 sayılı kararla
İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 6/3/2013 tarihli ve 2013/233 sayılı kararıyla, İnfaz
Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yaparak kararın usul ve yasaya uygun
olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu 28/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
16. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
18. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken
süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin
kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz
hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
19. Faks metnin alıkonulmasına karar verildiği tarihteki 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 215.
maddesi şöyledir:
“ İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan
dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
20. Faks metnin alıkonulmasına karar verildiği tarihteki 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
7. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan
beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu
ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve
yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan (…) yayın sorumluları
hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para
cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür …”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/10/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2013 tarihli ve 2013/2350 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, bir gazetenin internet
sayfasının forum bölümünde yayımlanmak üzere göndermek istediği makale
şeklindeki faksının -5275 sayılı Kanun’un 68/3. maddesinde gösterilen
kıstaslardan hiçbirine uymamasına rağmen- Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca asılsız
iddialara dayanılarak gönderilmediğini; mektubun politik makale niteliğinde
olduğuna, makalenin Hudeybiye Barış Anlaşması ile
günümüzdeki İmralı sürecinin yorumlanmasını içerdiğine karar verilerek Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/ Sözleşme) 8. ve 10. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş; hakkaniyete uygun olarak takdir edilecek miktarda
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, göndermek
istediği mektuba Cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları
haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün AİHS’in 8. maddesi ile güvence altına alındığını
hatırlatmaktadır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…,
25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye,
B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun, H. A.ya faks yoluyla göndermek istediği yazısının alıkonulması
işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
25. Başvurucu, bir gazetenin internet sayfasının forum
bölümünde yayımlanmak üzere göndermek istediği makale şeklindeki faksının
Cezaevi idaresince asılsız iddialara dayanılarak gönderilmediğini, bu şekilde
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde AİHM’in
içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
b. Genel İlkeler
27. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
28. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
29. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra
-içeriği ve biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
31. Kamu makamlarının bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
32. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale, öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından
“öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru
bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale, demokratik bir toplumda
gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978,
§§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
34. Somut olayda, İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun H. A.ya göndermek istediği faks metninin
alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlemle kamu makamları
tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği
müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle
sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
§ 36).
Kanunilik
36. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem, mevzuatta yer
alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil
eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır.
Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını
ona göre yönlendirmeye ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde
meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta
olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, §§ 86-88).
37. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenlemeyle mümkün
olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni
düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini
kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirtildiği üzere temel
esasların, ilkelerin ve çerçevenin kanunla ortaya konulmuş olması gerekir (AYM,
E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Özellikle kanunun
idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı
durumlarda ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta
belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…,
11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B.
No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
38. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi, müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale, kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda ise kanun koyucunun cezaevini, istisna kamu kurumu
olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Ahmet Temiz, § 39).
39. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
40. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
41. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve
123. maddeleri oluşturmaktadır.
42. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin
mektup, faks ve telgraf gönderme, kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip
oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri
mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef
gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış
ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
43. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, mektubun
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu
yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da
düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve
öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet
Temiz, § 44).
44. AİHM’in Gülmez/Türkiye
(B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51) kararında da 5275
sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele
veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye
maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı
yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti
yapılmıştır.
45. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
46. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinin birine veya birkaçına dayanması gerekir.
47. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
48. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin anılan
maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
49. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların
haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için
mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma
sebeplerine dayanması gerekmektedir (Ahmet
Temiz, § 50).
50. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
51. Somut olayda, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 22/1/2013 tarihli kararında başvurucunun H. A.ya göndermek istediği faksın alıkonulması işlemine
gerekçe olarak söz konusu faks metni içeriğinde “belli
bir örgüte yönelik yüceltici ve övücü ifadelerin bulunduğu” gösterilmiştir.
52. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun, İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin kamu düzeni,
cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını
taşıdığı; bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin
ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
53. Başvurucu, göndermek istediği faks metninin sadece
politik bir makaleden oluştuğunu, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında gösterilen kıstaslardan hiçbirine uymamasına rağmen Ceza
İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu tarafından metnin alıkonulmasına karar verilmesi
nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, AİHM
kararlarında ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli
ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği,
gönderilmek istenen mektubun gönderilmemesinin amaçlanan hedefler açısından
orantısız olup olmadığı ve bu bağlamda demokratik toplum düzeninde gerekli olma
ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığı açısından bir inceleme yapılması
gerektiği belirtilmiştir.
55. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplum
düzeninde gereklilik kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal
ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması
unsurlarını içermektedir (Silver ve
diğerleri /Birleşik Krallık, § 97).
56. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplum düzeninde gereklilik teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda öncelikle ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri
Özen ve diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
57. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
58. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
59. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. Demokratik toplum ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi
ile AİHS'in demokratik toplum düzeninin gerekleri
ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü;
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
60. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan
sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı
derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine
aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik
toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011;
AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih
Taş, § 93).
61. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§ 92, 93).
62. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
63. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
dışında (İbrahim Uysal, B. No:
2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlere genel
olarak sahiptir (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
64. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin -somut olayın tüm koşulları çerçevesinde-
objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
65. Bu bağlamda başvuru konusu olay için yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplum düzeninde gerekli olma” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya
koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel,
§ 87).
66. Somut olayda, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 22/1/2013 tarihli kararında başvurucunun faks yoluyla
göndermek istediği metnin alıkonulması işlemine gerekçe olarak söz konusu
yazıyla belli bir örgütü yüceltici ve övücü ifadelerin bulunduğu
gösterilmiştir. Ancak başvurucunun faks metnindeki hangi sözlerinin bu ifadeler
kapsamında kaldığı belirtilmeden
soyut olarak bu gerekçeye dayanıldığı anlaşılmaktadır.
67. Disiplin kurulu kararına yapılan şikâyet,
Kırıkkale İnfaz Hâkimliğince söz konusu Disiplin Kurulu kararının usul ve
yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza
Mahkemesi kararlarında başvuruya konu faks içeriği hakkında herhangi bir somut
değerlendirme yapılmamış, sadece 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrası tekrar edilip faks içeriğinin soyut olarak bu maddede yer alan
düzenlemelere aykırı olduğu belirtilmiştir.
68. Buna göre olayda suçun önlenmesi, disiplinin ve
cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna
varılmıştır.
69. Kaldı ki başvuruya konu faks metninde başvurucu, F.G. nin, Hudeybiye Antlaşması ile
“İmralı süreci” arasındaki benzerliği ortaya koyduğunu ifade ettikten sonra bu
benzetmeyi kısmen destekler nitelikte örneklemeler yaparak siyasi görüşlerini
aktarmaktadır. Metin genel hatlarıyla başvurucunun bakış açısından Hudeybiye Barışının ayrıntılarına yer verirken sadece son
kısımda “Ankara Hükümeti” “Mekkeli
egemenlerle”; “Kürt hareketi” ise “Medineli
Müslümanlarla” özdeşleştirilmek suretiyle bu hareketin, “hak ve hakikat mücadelesi verdiğine”
değinilmiştir. Anılan ifadede yasa dışı eylemlerin “hak ve hakikat mücadelesi” amacını gerçekleştirecek “Kürt hareketi” şeklinde betimlenerek
meşrulaştırılmaya çalışıldığı, bu doğrultuda söz konusu ifadenin bir yüceltme
ibaresi olduğunun kabulü hâlinde dahi bu kısmın metinden çıkarılmak suretiyle
metnin alıcısına gönderilmesine İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi olanak
vermektedir.
70. Bu kapsamda başvurucunun göndermek istediği metnin
tamamen alıkonulmasının amaçlanan hedefler açısından aşırı, dolayısıyla
orantısız olduğu ve demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük
ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
71. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
74. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren net 1.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
75. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve Kırıkkale
İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün
ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Başvurucuya net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D.
Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
E.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca başvurucuya, Bakanlığa ve Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
15/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.