TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
R.V.Y. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1429)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2015
|
R.G. Tarih – Sayı: 3/12/2015-29551
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM-
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
R. V. Y. A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
C. E.
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin KAYAÇAĞLAYAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru R.V.Y. A.Ş.’nin (Radyo) yayınlarının Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından durdurulması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm 17/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığının 25/11/2013 tarihli görüş yazısı 26/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, görüşünü 4/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu R.V.Y. A.Ş. -Türkiye'de yayın yapmakta olan diğer radyolar gibi- yayın yapmak amacıyla ulusal karasal lisans (Rl) almak için 1995 yılında RTÜK’e başvuruda bulunmuş ve bu başvuruya dayanılarak RTÜK tarafından kayıt yapılmıştır. Başvurucu 1995 yılından itibaren yayınlarına devam etmiştir.
8. 16/9/2002 tarihinde o zamanki Şirket Genel Müdürü’nün imzasıyla RTÜK Başkanlığına verilen dilekçede, yaşanan deprem ve arkasından gelen ekonomik krizlerin radyo yayıncılığına yük getirmesi ve reklam sektörünün daralmasından dolayı normal yayına 2000 yılının Ağustos ayından itibaren ara verildiği ve geçen sürede mevcut vericilerinden sinyal jeneratörü ile 1 khz’lik sinyal yayımlandığı belirtilmiş ve aynı frekanstan tekrar düzenli yayın akışına geçileceği bildirilmiştir. Başvurucu, bu tarihten itibaren yayınlarını düzenli olarak yapmaya devam etmiştir.
9. RTÜK, 27/10/2008 tarihli ve 2008/51 numaralı toplantısında bazı kararlar almıştır. RTÜK öncelikle karasal ortamdan yayın izni almak için müracaatı bulunmayan ve yayınları 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı mülga Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un Geçici 6. maddesi çerçevesinde olmayan kuruluşların; Üst Kuruldan izin alınmadan yapılan karasal yayınlarının tespit tutanağı ile belirlenerek Türkiye’de izinsiz sürdürülen verici faaliyetlerinin durdurulması yönünde uyarılması için İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığının görevlendirilmesine karar vermiştir. Bu kararda ayrıca RTÜK’ün ihtarına rağmen izinsiz yayınlarını durdurmayanlar hakkında yasal işlem başlatılması talimatı da yer almaktadır.
10. RTÜK yukarıda adı geçen toplantısında ikinci olarak yayınlarına ara verdiği hâlde bir üst kurul kararı olmadan izinsiz yayına geçen kuruluşların, yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınlarının durdurulması hususunda uyarılmasına; yayına devam edenler hakkında ise yasal işlem başlatılmasına karar vermiştir.
11. RTÜK İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı, Üst Kurul kararının gereğini yerine getirmesi için 11/11/2008 tarihinde başvurucuya bir yazı yazmıştır. Söz konusu yazıda, 27/10/2008 tarihli ve 2008/51 numaralı toplantısında alınan karar uyarınca Üst Kuruldan izin alınmadan karasal ortamdan Ankara ilinde … MHz, İstanbul ilinde … MHz, İzmir ilinde … MHz ve Denizli ilinde … MHz frekanslarından yapılan yayınların durdurulması ve üç gün içinde Üst Kurula bilgi verilmesi istenmiş, yayınların durdurulmaması hâlinde 3984 sayılı mülga Kanun’un 34. maddesi uyarınca yasal işlem yapılacağı da bildirilmiştir.
12. Başvurucunun yukarıda bahsedilen RTÜK işleminin iptali talebiyle açtığı dava Ankara 8. İdare Mahkemesinde görülmüştür. Başvurucunun, işlemin yürütülmesinin durdurulması talebi 15/1/2009 tarihinde kabul edilmiş; daha sonra yapılan yargılama sonucunda Ankara 8. İdare Mahkemesi 27/5/2011 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, başvurucu Şirketin karasal ortamda Ankara, İstanbul, İzmir ve Denizli illerinde yayın yapmakta olmasına rağmen sadece İstanbul ili için ulusal radyo (R1) lisans başvurusunun mevcut olduğunu ifade etmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Danıştay 13. Dairesinin 17/4/2012 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 4/12/2012 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
14. Karar, başvurucuya 28/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine 19/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
1. RTÜK’ün Konuya İlişkin Görüşü
15. RTÜK İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı 2/11/2009 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürlüğüne bir yazı yazmıştır. Başvuru konusu olayın RTÜK nezdindeki aşamalarına değinilen yazıda şöyle denilmiştir:
“Üst Kurul, R.V.Y. A.Ş. unvanlı kuruluşun yeniden yayına geçme talebinin de içinde bulunduğu, yayınlarına ara veren kuruluşların durumunun değerlendirilmesine yönelik kararını 11/12/2002/63 No’lu toplantısında vermiştir. Karara ilişkin yönetmelik değişikliği 22/01/2003 tarih ve 25001 sayılı Resmi gazetede yayınlanmıştır.
Lisans tipi değişikliğine de imkan veren söz konusu yönetmelik değişikliğinde R.V.Y. A.Ş. unvanlı kuruluşunda yer aldığı yayınlara ara veren kuruluşlar için de hüküm konulmuş ancak uygulamaya geçilemeden 22/10/2003 tarihinde Danıştay’ca verilen yürütmeyi durdurma kararı ile Yönetmeliğin bazı maddelerinin uygulaması durdurulmuştur. İlerleyen süreçte Yönetmeliğin bu maddeleri esastan iptal edilmiştir.
Sonuç olarak R.V.Y. A.Ş. unvanlı kuruluşun yayınlarına ara verme ve yeniden yayınına başlama talebi Üst Kurulun Kararı ve bu karara göre çıkarılan Yönetmeliğin Mahkemece iptal edilmesi nedeniyle karşılanamamıştır.”
2. Başvurucunun Sorumlu Yöneticisi Hakkındaki Ceza Soruşturmaları ve Ceza Davalarına İlişkin Süreçler
16. Başvurucu, RTÜK İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığının 11/11/2008 tarihli kararından sonra yayınlarına devam etmiştir. Başvurucunun RTÜK’ten izin almaksızın karasal radyo yayını yaptığı ve yayınlarına devam ettiği iddiasıyla Radyo Yöneticisi C. E. aleyhine çeşitli tarihlerde soruşturmalar ve ceza davaları açılmıştır. Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi 10/12/2007 tarihinde, Kadıköy 1. Sulh Ceza Mahkemesi 24/4/2008 tarihinde, Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi 18/2/2010 tarihinde, Üsküdar 4. Sulh Ceza Mahkemesi 20/11/2012 tarihinde sanığın beraatine karar vermiştir. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 3/12/2010 tarihinde, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 16/10/2012 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 31/8/2012 tarihinde Yönetici C. E. hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Ceza Mahkemelerinin beraat gerekçesi ile Cumhuriyet Savcılıklarının kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının gerekçeleri genel olarak başvurucunun 3984 sayılı mülga Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte yapmış oldukları usulüne uygun başvuruya dayanarak yayın yaptığı ve bunun aksine izinsiz olarak yayın yaptığının sabit olmadığı şeklindedir.
B. İlgili Hukuk
17. 3984 sayılı mülga Kanun’un geçici 6. maddesi şöyledir:
“Üst Kurul, kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre zarfındaki radyo ve televizyon yayınları rejimini ayrıca ve öncelikle düzenler.
Bu süre zarfında kullanılmakta olan kanal ve frekanslar, kullananlar için herhangi bir suretle müktesep hak teşkil etmezler. Ancak, Üst Kurul yayın izni verip kendilerine kanal ve frekans bandı tahsis edilen Radyo ve televizyonlara; yayına geçmeleri için kendilerine verilen süre sonuna kadar 29 uncu maddenin son fıkrasının son cümlesi tatbik edilmez.”
18. 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un “Kanal ve frekanslarla ilgili geçiş hükümleri” kenar başlıklı geçici 4. maddesi şöyledir:
“(1) Üst Kurulca sıralama ihalesi yapılıp, karasal yayın lisansları verilene kadar geçecek süre içerisinde, sadece 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun geçici 6 ncı maddesi uyarınca karasal ortamda yayında olan radyo ve televizyon kuruluşları, Üst Kurulca yayın yapmalarına müsaade edilmiş olan yerleşim yerleri ile sınırlı olmak kaydıyla, yayınlarına devam ederler. Bu kuruluşlardan, 41 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen kanal ve frekans yıllık kullanım bedeli, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren tahsil edilir. Kanal ve frekans kullanım bedelini 42 nci maddeye göre ödemeyen veya karasal yayın lisansları için sıralama ihalesinin yapılmasının ardından tahsise hak kazanmayan kuruluşların karasal yayınları bir ay içinde Üst Kurulca durdurulur. Sıralama ihalesinde tahsise hak kazanan kuruluşların yayınları Üst Kurulca belirlenen takvimde, daha önce yayın yaptıkları kanal ve frekanslardan, tahsis edilen kanal, multipleks kapasitesi ve frekanslara taşınır.
(2) (Değişik: 10/9/2014 - 6552/136 md.) Sıralama ihalesinde karasal sayısal televizyon multipleks kapasitesi tahsisine hak kazanan kuruluşlardan bir bölümüne, ihaledeki sıraları ve analog kanal kapasitesi dikkate alınarak en fazla iki yıl süreyle karasal sayısal yayının yanı sıra analog televizyon yayını yapmalarına da imkân tanınır. Tahsisi müteakip en geç iki yıllık süre sonunda analog karasal televizyon yayınları ülke genelinde tümüyle sonlandırılır ve analog karasal televizyon yayınları durdurulur. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu da kendisine yapılan tahsisler çerçevesinde ve Üst Kurulca verilen süre içinde karasal radyo ve televizyon yayınlarını eski kullandığı kanal ve frekanslardan tahsis edilen kanal, mültipleks kapasitesi ve frekanslara taşır.
(3) Bu madde uyarınca Üst Kurulca yayınları durdurulan kuruluşların yayınlarına izinsiz olarak devam etmeleri durumunda bu kuruluşlar hakkında, 33 üncü maddenin birinci fıkrası uyarınca işlem yapılır.
(4) Karasal yayın lisanslarının verilmesinin ardından mevcut verici tesisleri özel medya hizmet sağlayıcılar tarafından kaldırılır veya tarafların mutabık kalacakları bir bedel karşılığında verici tesis ve işletim şirketine devredilir. Verici tesis ve işletim şirketi tarafından devralınmayan verici tesisleri Üst Kurulca yapılacak uyarının ardından üç ay içinde kaldırılır. Verilen süre içinde kaldırılmayan ve faaliyetine devam eden verici tesisleri Üst Kurulca mühürlenerek kapatılır.
(5) Frekans planları ve uygulama takvimi bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde hazırlanır.
(6) Üst Kurula tahsis edilen frekans bantları dışındaki frekans bantları, sayısal yayına geçişin tamamlanmasını takiben Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun talebi çerçevesinde Üst Kurul tarafından boşaltılır.
(7) (Ek: 10/9/2014 - 6552/136 md.) Ulusal karasal sayısal yayın lisansları verilinceye kadar, 26 ncı maddenin sekizinci fıkrasına göre kurulması gereken verici tesis ve işletim şirketi, bu maddenin birinci fıkrası kapsamında yayın izni verilmiş olan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından kurulabilir ve bu şirkete Üst Kurulca geçici yayın iletim yetkisi verilebilir.”
19. 1995 yılından itibaren Ankara il merkezine yönelik … frekansından radyo yayını yapan ve daha sonra yayınına ara veren … Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. isimli kuruluşun … frekansından tekrar yayın yapma talebiyle 10/11/2009 tarihinde yaptığı başvurunun zımnen reddine dair RTÜK işlemine karşı açtığı dava, Ankara 8. İdare Mahkemesinin 18/5/2011 tarihli ve E.2010/110, K.2011/656 sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Söz konusu kararın temyizi üzerine Danıştay 13. Dairesi, 28/12/2012 tarihli ve E.2011/2950, K.2012/4183 sayılı ilamında temyiz istemini reddetmiştir. Dairenin gerekçesi şöyledir:
“1995 yılında Ankara il merkezine yönelik … frekansından radyo yayını yapmak üzere Üst Kurul'a başvurusu bulunan, ancak yayınlarına ara veren davacı şirketin, … frekansından tekrar yayın yapmak istemiyle 10.11.2009 tarihinde Üst Kurul'a yaptığı başvurunun zımnen reddine yönelik işlemin iptali istemiyle açılan davada, her ne kadar İdare Mahkemesi'nce, yayın izni ve lisansı verme yetkisine sahip olan davalı idarenin, davacı yayın kuruluşunun ara verdiği yayınlarına tekrar başlama istemiyle yaptığı başvurusuna izin verilmesini engelleyecek hukuken haklı ve geçerli bir neden ortaya konulamadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ise de; davacının başvurusunun davalı idare tarafından, 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden ve Kanun'un Geçici 6. maddesi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekirken, bu değerlendirme yapılmaksızın tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığından, işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptali yolundaki temyize konu Ankara 8. İdare Mahkemesi'nin 18.05.2011 tarih ve E:2010/110, K:2011/656 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek, anılan Mahkeme kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28.12.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.”
20. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/10/2013 tarihli ve E.2010/1316, K.2013/3337 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Ankara 9. İdare Mahkemesinin 24/01/2008 günlü, E: 2007/580, K: 2008/94 sayılı kararıyla; 10/03/1995 günlü, 22223 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Radyo ve Televizyon Kuruluşlarına Kanal veya Frekans Tahsisi Şartları ve Bunlara İlişkin İhale Usulleri ile Yayın ve İzin Yönetmeliği"nin 22/01/2003 günlü, 25001 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmeliğin 5. maddesi ile eklenen Ek 11. maddesinin (1), (2), (3), (4) ve (5) nolu bentleri ile, Ek 13. maddesinin (3) nolu bendinin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin Danıştay 10. Dairesi'nin 22/10/2004 günlü, E:2004/7923 sayılı kararı uyarınca sıralama ihalesi yapılarak bir an önce kanal ve frekans tahsislerinin dağıtımının yapılması gerekirken bunun yapılmayarak geçiş sürecinin devamına yol açılmak suretiyle fiili olarak ulusal yayınlarına devam eden kuruluşlar ile ulusal yayın yapmak isteyen kuruluşlar arasında eşit olmayan uygulamaların doğmasına neden olunduğu ve yapılacağı tarih belli olmayan ihale nedeniyle ulusal yayın yapmak isteyen yayıncı kuruluşların yapmış oldukları başvuruların reddedilerek yayın hakkının sınırlandırılmasına da yol açıldığı; bu durumda, yayın izni ve lisans verme yetkisine sahip olan davalı idarenin, davacı yayın kuruluşuna T1 tipi ulusal yayın lisansının verilmesini engelleyecek hukuken geçerli ve haklı bir nedeni bulunmadığından, başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve eşitlik ilkesine uygunluk görülmediği; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/03/2007 günlü, E:2007/48, K:2007/377 sayılı kararının da aynı yönde olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Anılan karar, temyiz istemi sonucunda Danıştay Onüçüncü Dairesinin 21/05/2009 günlü, E: 2008/2988, K: 2009/5595 sayılı kararıyla; 3984 sayılı Yasadaki düzenlemeler uyarınca, Yasanın yürürlüğe girdiği 20/04/1994 tarihinden sonra usulüne uygun bir sıralama ihalesi yapılarak kanal veya frekans tahsisi yapılmasının mümkün olması, geçici maddelerdeki düzenlemelerin ise Yasa'nın yürürlük tarihinden önce fiilen radyo veya televizyonculuğa başlamış olanların hukukî durumlarını düzenlemesi karşısında, bu tarihten sonra başvuranlara sıralama ihalesi yapılmaksızın kanal veya frekans tahsisi yapılmasına hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesince bozma kararına uyulmayarak önceki kararında ısrar edilmiştir.
Uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usuller belirlenirken, geçici maddelerle Yasanın yürürlüğünden önceki durum da gözetilerek, Yasa yürürlüğe girmeden önce fiilen radyo ve televizyon yayıncılığına başlamış olan özel kuruluşların yeni hukuki duruma intibakları yapılmış ve yeni uygulamaya ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Bu bağlamda, Yasa'nın Geçici 5. maddesinde, Üst Kurul'un oluşumunu takip eden en geç dört ay içinde öncelikle ihtiyaç duyduğu kanal ve frekans bantları planlamasını yaptırması öngörülmüş; Geçici 6. maddesinde ise, Üst Kurul'un kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre içindeki radyo ve televizyon yayınları rejimini ilgilileri için kazanılmış hak teşkil etmeyecek şekilde ayrıca ve öncelikle düzenleyeceği hükme bağlanmıştır.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca 02/04/2001 günlü, 24361 sayılı Resmi Gazete'de sıralama ihalesi duyurusu yayımlanmış, ancak buna ilişkin Şartnamenin 2. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onuncu Dairesinin temyiz edilmeyerek kesinleşen 20/05/2002 günlü, E: 2001/892, K: 2002/1651 sayılı kararıyla iptal kararı verilmiş; öte yandan, 10/03/1995 günlü, 22223 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Radyo ve Televizyon Kuruluşlarına Kanal veya Frekans Tahsisi Şartları ve Bunlara İlişkin İhale Usulleri ile Yayın ve İzin Yönetmeliği"nin 22/01/2003 günlü, 25001 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmeliğin 5. maddesi ile eklenen Ek 11. maddesinin (1), (2), (3), (4) ve (5) nolu bentleri ile, Ek 13. maddesinin (3) nolu bendinin iptali istemiyle açılan davada Danıştay Onüçüncü Dairesinin 24/05/2005 günlü, E:2005/5054, K: 2005/2729 sayılı kararıyla Yönetmeliğin dava konusu edilen kısımlarının iptaline karar verilmiştir.
Bu durum karşısında, usulüne uygun bir sıralama ihalesi yapılıp Yasaya uygun kanal ve frekans tahsisleri yapılıncaya kadar, Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte yayında olan ve mevcut lisans tipine uygun olarak yayın alanlarını genişletmek veya lisans tipini değiştirmek isteyen kuruluşların başvuruda bulunmalarına ve bu kuruluşlara yayın alanlarını genişletme veya lisans tipini değiştirme izni verilmesine olanak bulunmadığından, davacının başvurusunun cevap verilmeyerek reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 14/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/2/2013 tarihli ve 2013/1429 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu,
i. 1995 yılında RTÜK’ten izin alarak radyo yayınına başladığını ancak RTÜK’ün 27/10/2008 tarihli ve 200/51 sayılı kararıyla yayınlarına ara verdiğini ve bu ara verme nedeniyle yayın izninin hükümsüz kaldığı gerekçesiyle yayınlarının durdurulmasına karar verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yayınlarına ara verdiğine ilişkin dilekçenin temsil yetkisi olmayan bir kişi tarafından verildiğini, bu beyanın hukuken geçersiz olduğunu iddia etmiştir.
ii. Bugüne kadar hiçbir kuruluşa karasal ortamdaki radyo yayınları için lisans veya yayın izni verilmediğini, ülkedeki bütün radyoların 1995 yılında yapılan başvuruya dayanarak yayın yaptıklarını ifade etmiştir.
iii. Açmış olduğu davanın reddine karar veren Ankara 8. İdare Mahkemesinin yaklaşık iki hafta önce kendisi ile aynı durumda olan … Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş isimli kuruluşun açmış olduğu davayı kabul ettiğini, bu şekilde çelişkili kararların hukuki güvenlik ilkesini zedelediğini ileri sürmüştür.
iv. RTÜK’ün; yayınlarına ara veren radyoların tekrar yayına başlayamayacaklarına ilişkin kararının kanuni dayanağının bulunmadığını, kaldı ki RTÜK’ün herhangi bir kanuni dayanak olmadan radyo yayınlarına müdahale ettiğini kabul ettiğini, müdahalenin kanuniliği unsurunun gerçekleşmediğini ileri sürmüştür.
v. Şirket sahibinin farklı bir dinî inanca sahip olduğunu, bu sebeple şirket hakkında tutanaklar tutulduğunu, şirket sahibinin öldürülecek kişiler listesinde yer aldığını, bir kitap fuarında Şirketin standına bomba konulduğunu belirtmiştir. Başvurucu; Emniyet Genel Müdürlüğünün, Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün ve Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığının 2001 tarihli bazı yazılarında başvurucu Şirketin sahibi hakkında dinî inanışları nedeniyle birtakım tespitlerin yapıldığını ileri sürmüş; bazı gazete kupürleri ile resmî yazışmaları iddialarına delil olarak göstermiştir. Başvurucu, başka kuruluşlara yayın izni verilmişken kendisine verilmemesinin Şirket sahibinin farklı dini inançtan olması dışında gösterilebilecek hiçbir nedeninin bulunmadığını iddia etmiştir.
vi. Radyo yayınlarına müdahale edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, çelişkili kararlar verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucu, yayınlarının durdurulması kararı verilmesinin basın özgürlüğü ve Derece Mahkemelerinin farklı kararları nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mevcut başvurunun koşullarında Derece Mahkemelerince başvurucu hakkında verilen kararlar arasındaki farklılıkların, başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği yönünden değerlendirilmesi gerektiğinden başvurucunun söz konusu şikâyetinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiaları ile birlikte değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
24. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetlere ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılmıştır. Başvurucu, başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
26. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
27. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
28. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). İfade özgürlüğü, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil; iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe ya da anlaşmazlık bulunmamaktadır.
29. Anayasa’da basın özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almıştır. Basın özgürlüğü alanındaki temel düzenleme Anayasa’nın 28. maddesinde yer almaktadır. Anayasa’nın 28. maddesine ek olarak 29. maddede süreli ve süresiz yayın hakkı 30. maddede medya araçlarının korunmasına yer verilmiştir. Anayasa’nın 31. maddesinde ise kamu tüzel kişilerinin elindeki medya dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın basın özgürlüğünü düzenleyen hükümlerinde yer alan “yazanlar”, “bastıranlar”, “başkasına verenler”, “dağıtımı önleme”, “toplatma”, “süreli yayın” ve “süresiz yayın” gibi ifadeler ancak “gazete”, “kitap”, “dergi” gibi basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim araçları için kullanılabilir. Dolayısıyla Anayasa’ya göre basın, kitle iletişim araçlarından biridir ancak diğer kitle iletişim araçlarından ayrılarak özel olarak korunmuştur. Anayasa’nın 28. maddesinde basının hür olduğu ve sansür edilemeyeceği belirtildikten sonra yedinci fıkrasında süreli ve süresiz yayınların toplatılması ve sekizinci fıkrasında süreli veya süresiz yayınların zapt ve müsaderesi düzenlenmiştir. (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 59).
31. Öte yandan radyo ve televizyon gibi işitsel ve görsel kitle iletişim araçları haber ve fikirlerin iletilmesinde basılıp çoğaltılabilen araçlara göre çok daha önemli bir role sahiptir. Özellikle mesajların ses ve görüntü ile iletilmesinden kaynaklanan gücü nedeniyle bu tür medya organları, basılı eserlerden çok daha hızlı ve güçlü etkiye sahiptir (Centro europa 7 s.r.l. Et di stefano/İtalya, B. No: 38433/09, 7/7/201, § 132; Manole ve diğerleri/Moldova, B. No: 13936/02, 17/9/2009, § 97). Bu bağlamda basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim araçlarından farklı bir konumda bulunan radyo ve televizyon yayınlarına yapılan müdahalelere ilişkin bireysel başvuruların Anayasa’nın 26. maddesi altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
32. Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin birinci fıkrasında, söz konusu fıkranın “radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına” engel olmadığı yer almış; radyo ve televizyon yayınlarının izin sistemine bağlanabileceği belirtilmiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında ise sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve ifade özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı diğer maddeler göz önüne alınarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Fatih Taş, § 62).
33. Radyo ve televizyon yayınları Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında düşünce ve kanaatlerin açıklanması, yayılması, haber veya fikir almak ya da vermek serbestliği bağlamında düzenlenmiştir. Bu kapsamda ifade özgürlüğünün, işitsel ve görsel medya alanında faaliyet yürüten kuruluşların izin sistemi ile faaliyetlerini yürütmesine engel olmadığı belirtilmiştir. Bu düzenlemenin, işitsel ve görsel medyanın haber ve fikirlerin iletilmesindeki öneminden kaynaklandığı açıktır. Dolayısıyla işitsel ve görsel medyanın yaptığı iş çerçevesinde basın özgürlüğünden tamamen ayrı düşünülerek incelenmesi de mümkün değildir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Fatih Taş, § 65).
34. Demokratik bir sistemde devletin eylem ve işlemlerinin, adli ve idari yetkililerin olduğu kadar basının ve aynı zamanda kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerekmektedir. Yazılı, işitsel ve görsel basın, kamu gücünü kullanan organların siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak ve vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini ve bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini güvence altına almaktadır. Bu sebeple basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür (Fatih Taş, § 66).
35. İfade özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü de ifade özgürlüğü gibi sınırsız değildir. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır. Basının, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında konmuş olan sınırlandırmalara uyması gerekmesine karşın somut başvuru açısından işitsel ve görsel basının uyması gereken en önemli kural, Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen izin sisteminin koşullarını yerine getirmesidir.
36. Somut başvuruya benzer başvurularda göz önünde bulundurulması gereken bir diğer önemli kural ise radyo ve televizyon gibi basın araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlerin ancak “bunların yayımını engellememek kaydıyla” yapılabileceğine ilişkin 26. maddenin dördüncü fıkrasıdır.
37. Öte yandan işitsel ve görsel medyaya ilişkin olarak yapılacak düzenlemelerde ifade özgürlüğünün etkin kullanılması için sadece “izin sisteminin” koşullarının belirlenmesi veya “yayımı engellememek” temelinde bir düzenlemenin yapılması yeterli olmayacaktır. Bunun dışında demokrasinin temeli olan çoğulculuğun, bu tür izin sistemlerinde veya yapılacak diğer düzenlemelerde esas unsur olarak göz önünde tutulması gerekir (Benzer yönde AİHM kararları için bkz. Centro europa 7 s.r.l. Et di stefano/İtalya, § 129; Manole ve diğerleri/Moldova, § 95). Özellikle işitsel ve görsel medyanın haber ve fikirleri iletmedeki hızı ve etkinliği gözetildiğinde çoğulculuğun önemi daha fazla ön plana çıkmaktadır.
38. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra da müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Varlığı
39. İzin almadan yayın yaptığından bahisle başvurucunun radyo yayınları, RTÜK tarafından durdurulmuştur. Dahası başvurucu radyonun sorumlu yöneticisi ceza soruşturmalarına ve kovuşturmalarına uğramıştır. Sonuç olarak bu koşullarda başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
40. Yukarıda anılan müdahaleler, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
41. Başvurucu, Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucuya göre yayınlarına ara veren radyoların tekrar yayına başlayamayacağına ilişkin RTÜK kararının kanuni dayanağı bulunmamaktadır. Yukarda adı geçen Danıştay kararları (bkz. §§ 19, 20) ile birlikte değerlendirildiğinde 3984 sayılı mülga Kanun'un Geçici 6. maddesi ile daha sonra yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
42. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen amaçlara yönelik olması gerekir (Fatih Taş, § 83). Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında radyo ve televizyon yayınlarının izin sisteminden ve dördüncü fıkrasında ise medya araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlerden bahsedilmiştir. Dolayısıyla radyo yayınlarının izin sistemine uymadığından bahisle durdurulmasına ilişkin müdahalede 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin sağlanması meşru amacının bulunduğu sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
43. Başvurucu, yayınlarının durdurulmasının ifade özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu ve bu müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı hâlinde alınan önlemleri haklı kılacak, konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler ileri sürülüp sürülmediğinin ve sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının demokratik toplum gerekleri açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
44. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Fatih Taş, § 90).
45. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan “demokratik toplum” ölçütü, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008; AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
46. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84). Öte yandan mevcut başvurudaki gibi radyo ve televizyon yayınların sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir.
47. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan Derece Mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 73). Bu nedenle somut başvuruda müdahalenin arzulanan hedeflere uygun olup olmadığının ve RTÜK ile Derece Mahkemelerinin kararlarında belirtilen gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (Fatih Taş, § 99).
48. Başvurucu 1995 yılında RTÜK’ten ulusal karasal lisans almak için başvuruda bulunmuş ve bu başvuruya dayanılarak 1995 yılından itibaren yayınlarına devam etmiştir. Başvurucu, 2002 tarihinde RTÜK’e verdiği dilekçede 2000 yılının Ağustos ayından itibaren ara verdikleri yayına aynı frekanstan tekrar geçileceğini bildirmiş; bu tarihten itibaren yayınlarını düzenli olarak yapmaya devam etmiştir. RTÜK 27/10/2008 tarihli kararında, yayınlarına ara verdiği hâlde bir üst kurul kararı olmadan izinsiz yayına geçen kuruluşların yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınlarının durdurulması hususunda uyarılmasına karar vermiştir. Üst Kurulun adı geçen kararına dayanarak RTÜK İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı 11/11/2008 tarihinde başvurucuya bir yazı yazmıştır. Söz konusu yazıda Üst Kuruldan izin alınmadan karasal ortamdan yapılan yayınların durdurulması istenmiştir. Oysa yine RTÜK İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanlığının başvurucuya ilişkin 2/11/2009 tarihli bir yazısında başvurucunun yayınlarına ara verip yeniden başlayan kuruluşlar kapsamında değerlendirildiği bildirilmiştir. Bundan başka Ceza Mahkemeleri ve Cumhuriyet Başsavcılıkları, genel olarak başvurucunun 3984 sayılı mülga Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte yapmış oldukları usulüne uygun başvuruya dayanarak yayın yaptığı ve bunun aksine izinsiz olarak yayın yaptığının sabit olmadığını tespit etmiştir.
49. Buna karşın yukarda adı geçen RTÜK işlemine karşı açılan dava sonucunda Ankara 8. İdare Mahkemesi, başvurucunun karasal ortamda Ankara, İstanbul, İzmir ve Denizli illerinde yayın yaptığını oysa yalnızca İstanbul ili için ulusal radyo (R1) lisans başvurusunun mevcut olduğunu ifade etmiş ve davayı reddetmiştir.
50. Başvurucu, 1995 yılından itibaren yayın yapmaktayken 2000 ile 2002 yılları arasında yayınlarına ara vermiş, 2002’den 2009 yılına kadar da yayınlarına devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucu, RTÜK ve Derece Mahkemesi kararlarında adı geçtiği gibi “izin almadan yayın yapan” değil; “yayınlarına ara veren” statüsünde bulunmaktadır. Yukarıda bahsedilen Danıştay kararlarında (bkz. §§ 19, 20) bu iki statüye farklı hukuki sonuçlar bağlandığı açıktır. Bu hususlar dikkate alındığında RTÜK ile Derece Mahkemelerinin kararlarında belirtilen gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmadığı ve bu nedenle de somut başvuruda müdahalenin “arzulanan hedeflere uygun” olmadığı değerlendirilmiştir.
51. Son olarak başvurucu, Şirket sahibinin farklı dinî inanca sahip olması nedeniyle kendisine farklı muamele yapıldığını iddia etmiş ise de kamu gücünü kullanan organların ve Derece Mahkemelerinin gerekçelerinden başvurucunun yayınlarının durdurulmasının Şirket sahibinin dinî inancından kaynaklandığı yönünde bir kanaate ulaşılamamıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yayınlarının durdurulmasının arzulanan amaçlara uygun olmadığı dolayısıyla da demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
53. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Derece Mahkemelerinin “ilgili ve yeterli” olmayan gerekçe ile başvurucunun yayınlarının durdurulmasına ilişkin kamu gücü işlemine karşı açtığı davayı reddetmeleri ve bu hususun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek başvurucu hakkındaki idari davada 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucunun,
1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin Ankara 8. İdare Mahkemesine gönderilmesine
14/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.