TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSA KAYA BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/2351)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 10/11/2015-29528
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Musa KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hükümlü tarafından İnsan Hakları Derneği (İHD)
Genel Merkezine gönderilmek istenilen mektuba Ceza İnfaz Kurumunca el konulması
nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüklerinin, ayrımcılık yasağı, adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2013 tarihinde
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/1/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
5. İkinci Bölümün 24/3/2014 tarihli
ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir
6. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinin bir örneği 1/4/2014 tarihinde görüş için Bakanlığa gönderilmiştir.
Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 27/5/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
8. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 5/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 16/6/2014 tarihinde bu görüşe karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
10. Erzurum (kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.1994/645,
K.1997/42 sayılı kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan
bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği gerekçesiyle
başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunduğu
sırada İHD Genel Merkezi’ne faksla gönderilmek üzere bir mektup yazmış ve Ceza
İnfaz Kurumu idaresine teslim etmiştir.
12. Başvurucunun ibraz ettiği faks yazısı şöyledir:
"Merhaba,
Yaklaşık
iki yıldır bulunduğumuz cezaevinde kanunsuz bir uygulamaya maruz kalmaktayız.
Bilindiği gibi 5275 sayılı Kanun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
çarptırılmış hükümlüler için 'kendisiyle aynı ünitede kalan hükümlülerle
birlikte sosyal etkinliklere çıkabileceği' hükmünü koymuştur. Bizler
ağırlaştırılmış değil, normal hapis cezalarına hükümlü olduğumuz halde cezaevi
idaresi Kanun’un ağırlaştırılmış müebbet hapis için öngördüğü uygulamayı bize
uygulamaktadır.
İki
yıla yakın bir süredir sohbet ve spor etkinliklerine sadece kendileriyle aynı
odada ve aynı blokta kaldığımız bir kaç arkadaşımızla çıkabiliyoruz. 24 saat
zaten aynı odada kaldığımız arkadaşlarımızla bir de birlikte sohbet salonuna
çıkarılıyoruz. Buna karşılık diğer bloklardaki arkadaşlarımızla sohbete
çıkarılmıyoruz.
Hiç bir
yasal temeli olmayan bu uygulamayı kaldırmayı kurum idaresiyle konuştuğumuzda
sadece ‘inisiyatifimizi negatif yönde kullanıyoruz'
cevabını almaktayız.
Dahası
bu uygulama ne adli mahkûmlara, ne de diğer sağ ve sol örgüt hükümlülerine
uygulanmamaktadır. Bizimle aynı ünitede kalan adli ve diğer sol - sağ örgüt
mensupları diğer bloklardaki arkadaşlarıyla birlikte sohbete çıkarılıyorken, bu
izolasyon sadece biz PKK davası hükümlülerine
uygulanmaktadır.
Bunun hem
yasadışı, hem de ayrımcı olduğu açıktır. Bu yasadışı izolasyonun
kaldırılması için destek ve girişimlerinizi bekliyoruz. Saygılarımızla.”
13. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 14/2/2013
tarihli ve 2013/110 sayılı kararı ile başvurucunun mektubunda "... kurum işleyişi
ile ilgili yalan yanlış iddialar öne sürdüğü, bu amaçla kamuoyunda kuruma dair
kötü bir imaj kazandırma ve kurumu hedef gösterme gayesi olduğu ..." gerekçesiyle
mektubun tamamının sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesine karar verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Hükümlü Musa Kaya tarafından İHD’ye
gönderilmek istenen …faks içeriğinde kurum işleyişi ile ilgili yalan yanlış
iddialar öne sürdüğü, bu amaçla kamuoyunda kuruma dair kötü bir imaj kazandırma
ve kurumu hedef gösterme gayesi olduğu anlaşıldığından faksın tamamının
sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesine…karar verilmiştir..”
14. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı
Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur.
15. İnfaz Hâkimliği 7/3/2013 tarihli
ve E.2013/92, K.2013/157 sayılı kararı ile başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir. Anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…faksın sakıncalı bulunarak gönderilmemesi
kararı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ve Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkındaki Tüzüğün 123. maddesine uygun olduğundan hükümlünün şikâyetinin
reddine...”
16. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuş; Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 19/3/2013
tarihli ve 2013/296 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Kırıkkale İnfaz Hâkimliğinin… sayılı kararının sonuç ve gerekçesi itibarı ile usul ve
yasaya uygun olduğu anlaşıldığından hükümlünün itirazının reddine karar vermek
gerekmiştir.”
17. Anılan karar başvurucuya 21/3/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 28/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 16/5/2011 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz
Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve
tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının
korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak.
…"
20. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesi şöyledir:
"Şikayet başvurusu, 5 inci
maddede yazılı sürenin geçmesinden sonra veya infaz hâkimliğinin görev ve yetki
alanı dışında kalan bir işlem veya faaliyete karşı ya da başvuru hakkı olmayan
kimselerce yapılmışsa infaz hâkimi, başvuru dilekçesini esasa girmeden
reddeder; şikayet başvurusu başka bir yargı merciinin görevi içerisinde ise o
mercie gönderir.
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın
dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar
vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma
yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu
ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. Disiplin
cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun
savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten
sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve
vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı
aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya
tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine;
yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya
ertelenmesine karar verir.
İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu hükümlerine göre inceleme ve işlemlerini yürütür ve kararını verir.
İnfaz hâkiminin kararlarına karşı şikâyetçi veya ilgili
Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna gidilebilir.
İtiraz, infaz hâkimliğinin kurulduğu yer ağır ceza
mahkemesine, ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde
(2) numaralı daireye yapılır. İnfaz hâkimi aynı zamanda bu mahkemenin üyesi
olduğu takdirde itirazla ilgili karara katılamaz."
21. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
22. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan
6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü/Tüzük) 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek
yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
23. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme
hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar,
zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare
memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma
memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik
ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra
gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi
vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
24. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
25. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararları’nda
hükümlü ve tutukluların dış dünya ile ilişkilerine dair kısım şöyledir:'
“Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta mektup, telefon
veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle ve dışarıdaki
kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin mahpusları
ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24. 2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması, emniyet,
güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç
mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve ziyaretlere
kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci tarafından konulan
özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür
kısıtlamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim kurması
kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları belirlemelidir,
24.4. Ziyaretler için yapılan düzenlemeler, mahpuslara aile
ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine ve
geliştirmelerine izin verecek bir tarzda olmalıdır.
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim
sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun
destek ve yardım sağlamalıdırlar.”
26. 5275 sayılı Kanun'un 9. maddesinin (1), (2) ve (3)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç
ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik
ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı
tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler
arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi
hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde
iyileştirme yöntemleri uygulanır.
(2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar
ile süresine bakılmaksızın, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu
örgütün faaliyeti çerçevesinde, Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) İnsanlığa karşı suçlardan (madde 77, 78),
b) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82),
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan
(madde 188),
d) Devletin güvenliğine karşı suçlardan (madde 302, 303,
304, 307, 308),
e) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
Mahkûm olanların cezaları, bu kurumlarda infaz edilir.
(3) Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve
özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile
bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir,
araç ve usullerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara gönderilirler..."
27. Bakanlığın 17/6/2005 tarihli ve
25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gözlem ve
Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği'nin 6. maddesi şöyledir:
"Gözlem ve sınıflandırma merkezi, ağırlaştırılmış
müebbet hapis, müebbet hapis veya iki yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkum olan hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî
ve sağlık durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve
ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları,
hükümlülük süreleri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz
kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme
rejiminin uygulanmasını; işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere,
tutum ve davranışları nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında
bulundurulmaları gerekip gerekmediğine göre yüksek güvenlikli ceza infaz
kurumlarına veya normal güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya açık ceza infaz
kurumlarına gönderilmelerini sağlamakla görevli ve yetkilidir."
28. Bakanlığın 22/1/2007 tarihli ve
45/1 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler
Hakkında Genelgesi'nin "Ortak
Etkinlikler" başlıklı üçüncü bölümünde aşağıdaki hususlar
düzenlenmiştir:
“(1) Hükümlü ve tutuklular işledikleri suçlara, kurumdaki
davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak, güvenlik
bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, kendileri için hazırlanmış iyileştirme
programları çerçevesinde eğitim, spor, meslek kazandırma ve çalışma ile diğer
sosyal ve kültürel faaliyetlere katılırlar. Bu faaliyetler yüksek güvenlikli
kurumlar ile diğer kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde on kişiyi
aşmayacak gruplar hâlinde yürütülür. Programların süresi ve katılacak hükümlü,
tutuklu sayısı her programın özelliği, güvenlik koşulları ve kurumun olanakları
dikkate alınarak idare ve gözlem kurulunca belirlenir. İyileştirme
programlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği tespit edilen hükümlü ve
tutuklular yönünden bu uygulamaya son verilebilir veya gerekli değişiklikler yapılabilir.
…
(5) Psiko sosyal yardım servisi ve
eğitim servisi birlikte her hükümlü ve tutuklunun ilgi ve yeteneklerini de
dikkate alarak hangi programlara katılmasının uygun olacağına ilişkin bir rapor
hazırlar ve yedi gün içinde kurum müdürüne verir. Kurum müdürü, raporu idare ve
gözlem kuruluna sunarak, kişinin hangi programlara katılması gerektiğini karar
altına aldırır ve karar zorunlu bir neden olmadıkça, idare tarafından 3 gün
içinde uygulamaya konulur.
...
(13) Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, idare
ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular, 10 kişiyi
aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya
diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada toplam 10 saati
aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir. Bu faaliyet hafta
içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini aksatmayacak şekilde
yaptırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2013 tarihli ve 2013/2351 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, göndermek istediği
mektubun yalan yanlış ifadeler içermediğini, mektubunun gönderilmemesi
sonucunda haberleşme özgürlüğünün engellendiğini, bu nedenle Anayasa'nın 22. ve
26. maddelerinin ihlal edildiğini, faks yazısının Ceza İnfaz Kurumundaki
ayrımcı uygulamaya karşı İHD’den hukuki yardım
talebine ilişkin ifadeler içerdiğini, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin hukuki
yardım talebini engelleyerek ayrımcı ve ırkçı yaklaşımını sürdürmek istediğini,
bu uygulamanın Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiğini, şikâyet ve
itirazlarını inceleyen İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesinin, faks
yazısında geçen şikâyetlerin gerçekliğini araştırmadıklarını, bu kapsamda Ceza
İnfaz Kurumu psikososyal servisinin etkinlik
listeleri incelendiğinde iddialarının gerçekliğinin anlaşılacağını, buna
karşılık anılan mercilerin sadece Ceza İnfaz Kurumu idaresinin beyanlarını esas
alarak karar verdiğini, kendisinin ileri sürdüğü delilleri incelemediklerini,
hiçbir değerlendirme yapmadan karar verdiklerini, bu nedenle adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarına riayet edilmediğini belirterek haberleşme ve ifade
özgürlüklerinin, ayrımcılık yasağı, adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 4.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin
incelemesi başvuru kapsamıyla sınırlı olduğundan başvurucu tarafından ileri
sürülmeyen herhangi bir hak ihlalinin resen incelenmesi mümkün değildir (Günay Ozal
ve diğerleri, B. No: 2013/1281, 16/5/2013,
§ 18). Başvurucu uyuşmazlığa konu mektubunda Cezaevinde sohbet hakkının
sınırlandırılmasından söz etmekte ise de başvuru formunda anılan hususa ilişkin
herhangi bir şikâyet ve iddia olmadığından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesi
yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
32. Başvuru formu ve eklerinde başvurucu; haberleşme
hürriyeti, ifade hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ise de bu iddiaların özü, söz konusu mektubun Cezaevi idaresince
alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hususu ile
ilgilidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında
ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi
ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, §107; Fazıl
Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33). Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı
değildir. Bu sebeple başvurucunun iddiaları haberleşme hürriyeti ile eşitlik
ilkesi kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası Yönünden
33. Başvurucu, sohbet ve spor
etkinliklerine sadece aynı odada ve blokta birlikte kaldığı kişilerle
katıldığını oysa diğer bloklarda bulunan hükümlülerle de görüşmek istediğini,
ayrımcılık yapılarak bu isteğinin engellendiğini; Ceza İnfaz Kurumu idaresinin,
mektubunu alıkoyması nedeniyle İHD’den hukuki yardım
talebini engelleyerek ayrımcı ve ırkçı yaklaşımını sürdürdüğünü; bu uygulamanın
Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa'nın “Kanun
önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
35. Başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının -bahsi geçen maddelerdeki
ifadeler dikkate alındığında- soyut olarak değerlendirilmesi mümkün
olmadığından mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 33).
36. Bununla birlikte bireysel başvuru incelemesinde
ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin olmaması, bu yasağın
genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir. Anayasal bir
hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına incelendiğinde o hakkın ihlal
edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o hakka ilişkin ayrımcı bir
uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu çerçevede ilgili temel hak ve
özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili bir konuda sergilenen ayrımcı
tutumun Anayasa'nın 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılabilir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
37. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin
tartışılabilmesi için kural olarak kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda,
ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının tespiti gerekir.
Ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun; kendisiyle benzer
durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında
bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu farklılığın
meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık
temeline dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu, sohbet ve spor etkinliklerine sadece aynı
odada ve blokta birlikte kaldığı kişilerle katıldığını oysa diğer bloklarda
bulunan hükümlülerle de görüşmek istediğini, bunun ayrımcılık yapılarak
engellendiğini, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin mektubunu alıkoyması nedeniyle İHD’den hukuki yardım talebinin engellendiğini belirterek
ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürmüş; kendisine hangi temele dayalı olarak
ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi belirtilen
iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmadığı
anlaşılmış olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Haberleşme Hürriyetinin İhlali İddiası
Yönünden
38. Başvurucunun, İHD Genel Merkezine göndermek istediği
mektubun alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca
başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu
ve Bakanlık Görüşleri
39. Başvurucu; göndermek istediği mektubun yalan yanlış
ifadeler içermediğini, İHD'nin bilgisine sunmak istediği
insan hakları ihlallerine ilişkin açıklamalar içerdiğini, başvurularını
inceleyen mahkemelerin hiçbir inceleme yapmadan karar verdiklerini, mektubun
alıkonulmasına karar verilmesinin haberleşme hürriyetini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, başvurucu tarafından gönderilmek
istenen mektup hakkında Cezaevi Disiplin Kurulu tarafından verilen karar
incelendiğinde mektup içeriğinden herhangi bir alıntıya yer verilmeden soyut
olarak mektubun tamamının sakıncalı kabul edildiğinin anlaşıldığı
belirtilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir. Ayrıca mektubunda, 5275 sayılı
Kanun’un 68. maddesinde öngörülen sınırlandırma sebeplerinden hiçbirinin
bulunmadığını, kurumun imajını zedelemenin haberleşmeyi engelleme gerekçesi
yapılması hâlinde Cezaevinden bir tek mektubun dahi gönderilemeyeceğini, keza
hiçbir mahkûmun Cezaevi hakkında olumlu bir mektup yazmayacağını ileri
sürmüştür.
b. Genel
İlkeler
42. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra
içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
43. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
44. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (B. No: 2013/1822, 20/5/2015 §§
28-34) kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalelerin
değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Buna göre haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahale, öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği
sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu
sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale
demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
45. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin
Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
46. Somut olayda Cezaevi Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun İHD Genel Merkezi’ne göndermek istediği mektubun alıkonulmasına
karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup
Oluşturmadığı
47. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle
sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
Kanunilik
48. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve
123. maddeleri oluşturmaktadır.
49. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (§§ 37-46) kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahalelerin değerlendirilmesi kapsamında, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi
ile anılan Tüzük maddeleri, müdahalenin kanuniliği yönünden incelenmiştir. Bu
kapsamda gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetiminin, kısmen
veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki
işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu
hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir
olduğu ve “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
50. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
51. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir (Ahmet Temiz, §§ 47-55).
52. Başvurucunun göndermek istediği mektubun alıkonulması,
Cezaevi Disiplin Kurulunun 14/2/2013 tarihli kararında
anılan mektupta kurum işleyişiyle ilgili yalan yanlış ifadeler bulunduğu,
kamuoyunda kurumun imajını zedeleme ve kurumu hedef gösterme gayesi olduğu
gerekçesine dayandırılmıştır.
53. Somut olayda müdahalenin meşru
amaçlara dayandığının ortaya konulabilmesi için başvurucunun mektubunun
alıkonulmasına gerekçe gösterilen mektupta kurum işleyişiyle ilgili yalan
yanlış ifadeler bulunduğu, kamuoyunda kurumun imajını zedeleme ve kurumu hedef
gösterme gayesi olduğu şeklindeki sebeplerin, 5275 sayılı Kanun’un 68.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında ve Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılan sınırlama sebepleriyle örtüşüp örtüşmediği sorusuna cevap
verilmelidir. Bununla birlikte bu sorunun müdahalenin gerekliliği ile
doğrudan ilişki içinde olması dolayısıyla burada incelenmesine yer olmadığı
kanaatine varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
54. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
55. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda, öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının
belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet
vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate
alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen/Türkiye, B. No: 15672/08…, 11/1/2011, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
56. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan biri olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 45).
57. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
58. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın
13. maddesi ile AİHS'in "demokratik toplum
düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9.,
10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla
demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
59. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel
hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan
sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya
aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük
ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa
demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
60. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Ahmet Temiz, § 64).
61. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
62. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa'nın 19.
maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı
olarak tutma" şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı dışında (İbrahim Uysal, B.
No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
63. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde
objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle desteklenmesi gerekmektedir
(Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet
sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
64. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idari mercilerin ve
derece mahkemelerinin, kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme
özgürlüğünün kısıtlanması bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve
“ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir
şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Ahmet
Temiz, § 68).
65. Somut olayda başvurucunun, İHD Genel Merkezi’ne göndermek
istediği mektubunda sohbet ve spor etkinliklerine sadece aynı odada ve blokta
birlikte kaldığı kişilerle katıldığını oysa diğer bloklarda bulunan
arkadaşlarıyla da görüşmek istediğini belirttiği görülmektedir.
66. Cezaevi Disiplin Kurulunun 14/2/2013
tarihli kararı ile başvurucunun mektubunun kurum işleyişiyle ilgili yalan
yanlış ifadeler içerdiği, kamuoyunda kurumun imajını zedelemeyi ve kurumu hedef
göstermeyi amaçladığı gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Ancak
başvurucunun mektubunda, Cezaevinde kendisine ayrımcılık yapıldığı iddialarını
kamuoyunun bilgisine sunmak istediği ve söz konusu mektubun muhatabının, derneklerle
ilgili mevzuata uygun olarak kurulmuş, insan hakları alanında faaliyet gösteren
bir dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Mektup gönderme ve almanın ceza infaz
kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünyayla bağlantısında en
önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak cezaevi
yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır. Başvurucunun ileri
sürdüğü iddiaların gerçeğe uygun olmadığı değerlendirilse bile Ceza İnfaz
Kurumu idaresinin bu iddiaların insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil
organizasyonlara ve kamu makamlarına ulaştırılmasını engellemesi kabul
edilemez.
67. Bunun yanı sıra Cezaevi idaresi ve Derece Mahkemelerinin,
hükümlü tarafından gönderilmek istenen mektubun sadece yalan yanlış bilgiler
içerdiğini değil, aynı zamanda bu bilgilerin kişi ve kuruluşları paniğe
yöneltecek nitelikte olduğunu karar gerekçelerinde göstermeleri gerekmektedir. Somut olayda, Cezaevi Disiplin Kurulu kararında “…kurum işleyişi ile ilgili yalan yanlış iddialar öne
sürdüğü, bu amaçla kamuoyunda kuruma dair kötü bir imaj kazandırma ve kurumu
hedef gösterme gayesi olduğu anlaşıldığından faksın tamamının sakıncalı
bulunduğu…” belirtilmekte olup bu sebepler, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen hâllerden hiçbirine uygun
değildir. Ayrıca gerek Cezaevi Disiplin Kurulu kararında gerekse Derece
Mahkemeleri kararlarında, anılan mektubun alıkonulmasını gerektirecek boyutta
cezaevinde düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgilerin aktarılmasını sağlayan özel ve olağanüstü
koşulların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de yer verilmemiştir. Buna
göre olayda Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna
varılmıştır.
68. Nitekim AİHM kararlarında da “yetkililerin hor görmesine
dikkat çekmek”, “cezaevi yönetimi
yetkililerine hakaret içeren sözler sarf etmek”, “cezaevi personeli hakkındaki
iddialar” gibi unsurları içeren şahsi mektupların engellenmesinin demokratik
bir toplum için gereklilik oluşturmadığı belirtilmiştir (Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 53).
69. Sonuç olarak başvurucunun İHD Genel Merkezi’ne göndermek
istediği mektubun alıkonulmasının "demokratik bir toplumda gerekli"
ve “ölçülü” olmadığı açıktır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
70. Başvurucu anayasal hakları ihlal edildiği için manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
71. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir.
Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu
lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
72. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından ve yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 1.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
73. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa, Kırıkkale
İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın
22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından başvurucuya takdiren
net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya,
Adalet Bakanlığına, Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine
16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.