TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.S.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2355)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
S. S. A.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemalettin MUTLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında birtakım
basın yayın organlarında çıkan haber ve yayınlar nedeniyle, ilgililer hakkında
yaptığı şikâyet neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini
belirterek, Anayasa’nın 15., 17., 19., 20., 21. 22.,
26., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/4/2013
tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 10/7/2013 tarihinde, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu vekili tarafından
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu 10. madde ile görevli) verilen 11/9/2012 tarihli dilekçe ile, başvurucunun İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür
Yardımcılığına atanmasının akabinde Akşam gazetesinin internet sitesinde
başvurucu hakkında “terör artık işkenceci
polise emanet”, “davalar rütbe
almaya engel değil” gibi başlıklar taşıyan haberler yayınlandığı,
haber içeriklerinde başvurucunun kimliğinin açıklandığı belirtilerek, ilgililer
hakkında 3713 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca işlem yapılması talep
edilmiştir.
6. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 17/10/2012 tarih ve 2012/1883
soruşturma numaralı evrak kapsamında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiş, hakaret ve iftira suçları yönünden görevsizlik kararı verilerek dosya
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
7. Başvurucu tarafından, ek kovuşturmaya
yer olmadığına dair verilen karar aleyhine yapılan itiraz, Bursa 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/1/2013 tarih ve 2013/127 Değişik İş
sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.
8. İtirazın reddine dair karar 7/3/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
9. 3713 sayılı Kanun’un “Açıklama ve yayınlama” başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
“İsim ve kimlik belirterek veya belirtmeyerek kime yönelik
olduğunun anlaşılmasını sağlayacak surette kişilere karşı terör örgütleri
tarafından suç işleneceğini veya terörle mücadelede görev almış kamu
görevlilerinin hüviyetlerini açıklayanlar veya yayınlayanlar veya bu yolla
kişileri hedef gösterenler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Terör örgütlerinin; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
eden bildiri veya açıklamalarını basanlar veya yayınlayanlar bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu Kanunun 14 üncü maddesine aykırı olarak muhbirlerin
hüviyetlerini açıklayanlar veya yayınlayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiillerin basın ve yayın
yoluyla işlenmesi hâlinde, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak
etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beşbin
güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
10. Mahkemenin 7/11/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
1/4/2013 tarih ve 2013/2355 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
11. Başvurucu, Akşam gazetesinin
basılı nüshalarında ve internet sitesinde kendisinin temel haklarını ihlal eder
nitelikte haber ve köşe yazıları yayınlandığını, belirtilen haberlerle ilgili
olarak yaptığı şikâyet sonucunda eksik incelemeye ve hatalı değerlendirmeye
dayalı olarak şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini,
hakkındaki haberlerin “işkenceci”,
“tecavüzcü” gibi ifadelerle ve
kışkırtıcı bir üslupla kamuoyuna sunulduğunu, yapılan yayın ve 3713 sayılı
Kanun’un 6. maddesinin etkin şekilde uygulanmaması nedeniyle kimliğinin ifşa
edildiğini ve bu sebeple terör örgütlerinin açık hedefi haline geldiğini
belirterek, Anayasa’nın 15., 17., 19., 20., 21. 22.,
26., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Anayasa’nın 36. Maddesi Yönünden
12. Başvurucu, hakkında
yayınlanan haberlerle ilgili olarak yaptığı şikâyet sonucunda eksik incelemeye
ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
14. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
15. Anılan Anayasa ve Kanun
hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
16. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
17. AİHS’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
18. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının
kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 38).
19. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013,
§ 21).
20. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ceza davasına katılan tarafın şikâyeti için uygulanabilmekle beraber
(Bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 70-71), sırf sanığın cezalandırılması isteği ve
şahsi öç alma saikiyle şikâyette bulunulması durumu,
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Bkz. Sigalas/Yunanistan, B. No: 19754/02, 22/09/2005,
§ 29). Böyle bir hakkın koruma alanına girilebilmesi için ceza davasında medeni
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması
gerekmektedir.
21. Hukuk sistemimiz açısından, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı
ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını
ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda başvurucunun isteğinin
üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlı olduğu, verilen kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın etkilerinin ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve
başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk yargılaması açısından
bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da
güvence altına alınmış ve AİHS kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin
koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın 17. Maddesi Yönünden
23. Başvurucu, Akşam gazetesinin
basılı nüshalarında ve internet sitesinde kendisi hakkında “işkenceci” ve “tecavüzcü” gibi ifadelerle yayınlanan haberler nedeniyle
Anayasa’nın 17. ve 20. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş olmakla beraber, belirtilen ihlal iddiasının mahiyeti gereği
sadece Anayasa’nın 17. maddesi açısından değerlendirme yapılması uygun
görülmüştür.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
25. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
26. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 19-20; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
28. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri
açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması
gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî
olarak uygulanabilir bir kural olup, bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut
başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk
sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların
uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde
ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru
yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan
/Türkiye, 22277/93, 27/7/2000, § 56-64).
29. Bireyin şeref ve itibarı,
Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi
varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının
bir parçası olan şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak Devletin, bireylerin maddi
ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere karşı
etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezai
soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız
müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.
Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde
hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret ceza hukuku anlamında
suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat
davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bir bireyin, üçüncü kişilerce şeref
ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla, hukuk davası yoluyla da bir giderim
sağlaması mümkündür (B. No: 2013/1123, 2/10/2013, §
35.)
30. Bir ihlal iddiasına ilişkin
olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması
durumunda, kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının
tamamının tüketilmesi beklenemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kozacıoğlu/Türkiye, B. No: 2334/03, 19/2/2009, §40; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, § 50 ve 53-54).
31. Ancak hukuka veya sözleşmeye
aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukuku alanında suç diye
adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış
grubunu kapsamakta olup, bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda
açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer
verilmemesi, ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun istisnai nitelik
taşımasına rağmen, kasten veya taksirle başkalarına verilen zararın hukuki
sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olması, ceza hukuku alanında
objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında objektif
sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulanması, hukuki sorumluluk alanında
aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanılarak
kişisel sorumluluğun söz konusu olabilmesi, hukuk sistemimizde ceza
muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kaldırılırken, hukuki
sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin
zararının telafi edilmesi olduğu nazara alındığında, özellikle somut başvuruya
konu ihlal iddiasına yönelik uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun
daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu
olduğu anlaşılmaktadır.
32. Diğer taraftan bireyin şeref ve itibarına
yönelik hakaret içerikli söylemlerden kaynaklanan zararların Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde giderimine
ilişkin olarak Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin karar organlarının
hakaretin suç olmaktan çıkarılarak özel hukuk alanında yaptırıma tabi
tutulmasını tavsiye eden birçok kararı bulunmaktadır (B.No:
2013/1123, 2/10/2013, § 37-39).
33. Başvuruya konu olayda,
başvurucu tarafından, hakkında birtakım basın yayın organlarında yayınlanan
haberler nedeniyle ilgililer hakkında 3713 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca
işlem yapılması talebiyle şikâyette bulunulduğu, yürütülen soruşturma sonucunda
ilgililer hakkında bu suç yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
hakaret ve iftira suçları yönünden görevsizlik kararı verilerek dosyanın
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, ancak başvurucu tarafından
somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna
gidilmediği anlaşılmaktadır.
34. Yukarıda yer verilen
tespitler çerçevesinde, üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler
ile ilgili olarak bir taraftan hakaret ve iftira suçları yönünden görevsizlik
kararı verilerek dosyanın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, yani
bu suçlar yönünden ceza soruşturmasının devam ettiği, diğer taraftan başvurucu
tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara
alındığında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm
başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından üçüncü kişilerce şeref ve itibara karşı yapılan
müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu ve
somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma
imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
36. Başvurucu ayrıca hakkında
yapılan yayınlar nedeniyle, Anayasa’nın 15., 19., 21.
22., 26. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
37. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu
tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmak ve
başvuruya konu yayın organı dışındaki bir dergiye ait birtakım yayın nüshaları
sunulmakla birlikte, belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir
açıklama ve özellikle ihlal iddiasına konu yayın nedeniyle yaşam hakkının
tehlikeye girdiğine dair kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun;
1. Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine yönelik
iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik”,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine yönelik
iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
3. Anayasa’nın 15., 19., 21., 22., 26.
ve 40. maddelerinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması
yönündeki talebinin kabulüne,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
7/11/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.