TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİDE KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2365)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem
Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Feride
KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av.
Elvan OLKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı
sonrasında adli muayene için gidilen hastanede doktorlar tarafından "Darp ve cebir izine rastlanmadı."
şeklinde gerçeğe aykırı rapor verilmesi ve doktorlar hakkında görevi kötüye
kullanma suçundan açılan davanın zamanaşımından düşmesi nedeniyle işkence ve
kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/3/2013 tarihinde Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 26/7/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
6. Bakanlık tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 2/7/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını
15/7/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri
ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucuya İsnat Edilen Suç Kapsamında Yapılan İşlemler
8. Başvurucu, yasadışı örgüt
üyelerine yardım yapma suçu şüphesiyle 27/9/2002
tarihinde gözaltına alınmış 29/9/2002 tarihinde tutuklanarak Çorum Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna gönderilmiştir.
9. Anılan suç nedeniyle
başvurucu hakkında Ankara 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 21/2/2003
tarihli ve E.2002/148, K.2003/20 sayılı kararıyla üç yıl dokuz aylık hapis
cezasına hükmetmiş, başvurucu aynı tarihte tahliye edilmiştir. Mahkûmiyete
ilişkin hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
10. Başvurucu ülkeyi terk
etmiş 24/6/2004 tarihinde Avusturya Cumhuriyeti’ne
iltica talebinde bulunmuş ve talebi kabul edilmiştir. Başvurucu hâlen Avusturya
Cumhuriyeti’nde ikamet etmektedir.
11. Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesince anılan karar ve infaz dosyası 5/7/2012
tarihinde yürürlüğe giren 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 74. ve 85.
maddeleri ile getirilen değişiklikler açısından uyarlama yapılması amacıyla
yeniden ele alınmıştır.
12. Mahkemenin 9/11/2012 tarihli ve E.2012/167, K.2012/247 sayılı kararıyla
başvurucunun iki yıl bir ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş,
anılan hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
2. Başvurucunun Kötü Muamele İddiaları Üzerine Yapılan
İşlemler
a. Kötü Muamele İlişkin İddialar
13. Başvurucu 16/12/2002 tarihinde avukatı aracılığıyla Savcılığa verdiği
dilekçede; gözaltında bulunduğu süre içinde sağ elinin parmaklarına ve sağ ayak
parmaklarına elektrotlar bağlanmak suretiyle elektrik verildiğini, sağ kolunun
işkence nedeniyle tutmaz hâle geldiğini, gözaltında kaldığı süre boyunca
gözlerinin bağlandığını, kimseyle görüştürülmediğini, iç çamaşırıyla kalacak
şekilde kıyafetlerinin çıkarıldığını, uyutulmadığını, saçından çekilerek
sürüklendiğini, damlayan suyun altında tutulduğunu, çıplak ayaklarına botlarla
basıldığını, ağır hakaretler maruz kaldığını ve tehdit edildiğini beyan
etmiştir.
14. Soruşturma aşamasında 21/2/2003 tarihinde müşteki sıfatıyla ifadesi alınan
başvurucu; gözaltında iken üç gün boyunca soyularak ve elektrik verilerek
işkenceye maruz kaldığını, oğlunu öldürmekle tehdit edildiğini, kendisinden
tanımadığı kişiler hakkında bilgi istendiğini, gözleri bağlı olduğu için
işkence edenlerin kim olduklarını bilmediğini, Çorum Devlet Hastanesine
gittiklerinde işkence gördüğünü beyan ettiğini, işkence nedeniyle hâlen kolunu
kullanamadığını ifade etmiştir.
15. 28/6/2003
tarihinde Savcılık talimatına binaen Gazi Polis Merkezinde alınan ifadesinde
başvurucu, Çorumda Jandarma tarafından gözaltına alındığını ve dört gün
gözaltında kaldığını, üçüncü gün Savcılığa çıkarılacağı için doktora
götürüldüğünü, doktor koluna ne olduğunu sorduğunda işkence gördüğünü beyan
ettiğini ancak doktorun kendisi hakkında rapor düzenlemediğini, daha sonra
tekrar karakola götürüldüğünü, bir gün daha gözaltında kaldıktan sonra
Savcılığa çıkarıldığını, Savcılığa çıkarılmadan önce işkence gördüğünü
söylememesi için oğlunu öldürmekle ve daha çok işkence yapmakla tehdit
edildiğini, korktuğu için Savcıya ya da başka birine işkence gördüğünü
söylemediğini, Savcının koluna ne olduğunu sorması üzerine kendiliğinden
olduğunu söylediğini beyan etmiştir.
16. Başvurucu; Avusturya
Cumhuriyeti Federal Adalet Bakanlığı aracılığıyla 26/2/2007
tarihinde aldırılan ifadesinde komşusundan aldığı para dolu çantayı bir başka
kişiye teslim ettiğini, bu nedenle göz altına alındığını, kayıtların 27-29
Eylül arasını göstermesine karşın gerçekte 4 gün nezarethanede kaldığını,
karakola götürülürken yolda araçtan indirilerek dövüldüğünü ve tecavüz ile
tehdit edildiğini, bu kişilerin sivil polis memurları olduklarını ve
kimliklerini gösterdiklerini, ilk önce bir jandarma karakoluna daha sonra da
hastaneye götürüldüğünü, daha sonra dört gün hücrede tutulduğunu, elbiseleri
çıkarılarak elektrik ve basınçlı su ile kendisine işkence edildiğini, kolunda
ve omzunda kırıklar meydana geldiğini, askerde olan oğlunu öldürmekle tehdit
edildiğini, dört gün sonra doktora götürüldüğünü, tehdit edildiği için doktora
herhangi bir rahatsızlığının bulunmadığını söylediğini, Ceza İnfaz Kurumuna
sevk edildikten sonra ağrılara dayanamadığını, kendisini tekrar hastaneye
götürdüklerini, burada röntgen çekildiğini ve omzunda kırıklar olduğunun
söylendiğini ancak kendisi hakkında rapor düzenlenmediğini, daha sonra bir
hâkim önüne çıkarıldığını, işkenceden bahsettiğinde rapor olmadan bir şey
yapılamaz cevabı aldığını, hakkında hapis cezasına hükmedildiğini Türkiye’den
ayrılarak Avusturya’ya kaçtığını beyan etmiştir.
b. Başvurucunun İddiaları Kapsamında Alınan
Doktor Raporları
17. Başvurucu hakkında Çorum
Devlet Hastanesinden 27/9/2002 tarihinde gözaltı
girişinde, 28/9/2002 tarihinde gözaltı süresinin uzatılması nedeniyle ve
29/9/2002 tarihinde gözaltı çıkış işlemleri nedenleriyle adli rapor istenmiş;
yapılan muayeneler sonucu, başvurucunun hastaneye sevk evrakının üzerine “Darp ve cebir izine rastlanmadı.” şeklinde
kayıt düşülmüştür.
18. Başvurucunun Ceza İnfaz
Kurumuna sevkinin ardından 1/10/2002 tarihinde Çorum
Devlet Hastanesine sevk edildiği anlaşılmaktadır. Sevk kâğıdına işlenen cildiye
raporunda sağ kolda ekimoz bulunduğu, ortopedik
muayenesinin ise normal olduğu belirtilmektedir.
19. Başvurucunun, Ceza İnfaz
Kurumunda kaldığı süre içinde birkaç kez fizik tedavi ve rehabilitasyon
(FTR) ile ortopedi polikliniklerine sevkinin yapıldığı ve başvurucuya yumuşak
doku travması teşhisi konduğu anlaşılmaktadır.
20. 17-19/12/2002
tarihlerinde Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan nöroloji,
nöroşirurji, FTR ve ortopedi konsültasyon raporlarında
özetle başvurucunun; sağ üst ekstremiteyi ağrı
nedeniyle kaldıramadığı, pasif hareketleri ve omuz eklemi abduksiyonunun
kısıtlı olduğu, omuz elevasyonunu ağrı nedeniyle
yerine getiremediği tespit edilmiştir. 29/1/2003
tarihli nöroşirurji konsültasyonu muayene kaydında; hastanın tekrar
değerlendirildiği, sağ omuz abduksiyon kısıtlılığı
mevcut olduğu, sağ omuz MR’ında rotator
cuffrüptürü saptandığı, servikal
x-ray’de dejeneratif
değişikler görüldüğü belirtilmiştir.
21. Başvurucu tahliye
olduktan sonra 4/3/2003 tarihinde Türkiye İnsan
Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği’ne başvurmuş, hakkında 18/6/2003 tarihli
sağlık raporu düzenlenmiştir. Anılan raporda, sağ el 1. parmak arkada 0.2x0.2
cm boyutlarında ortası soluk, kenarları hiperpigmente
dairesel biçimde nedbe dokusu, sağ omuz ekleminde 0º abdüksiyon,
20º fleksiyon, 0º ekstansiyon
hareketi yapabildiği, sağ dirsek ekleminde dış rotasyonda hafif kısıtlılık
tespit edilmiş, sağ omuz ekleminde saptanan supraspinatus
tendon rüptürü ve rotator kaf parsiyel
rüptürünün kaba dayak ve elektrik işkencesi öyküsüyle
uyumlu olduğu, sağ el 1. parmakta saptanan nedbe dokusunun biyopsi
yapılmadığından elektrik işkencesi öyküsüyle uyumu konusunda net bir karara
varılamayacağı tespiti yapılmış; başvurucuda ayrıca travma
sonrası stres bozukluğu tespit edilmiştir.
22. Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından 9/2/2009 tarihinde, daha önce alınan
sağlık raporları değerlendirilerek düzenlenen raporda özetle 2/10/2002
tarihinde cezaevinden sevk sonucu düzenlenen raporda sağ kolda tespit edilen ekimozun ebadı, rengi, şekli, kolun hangi bölümünde olduğu
gibi ayrıntılı bir tarif bulunmadığından ne zaman oluştuğuna ilişkin tıbben
görüş bildirilemeyeceği, söz konusu ekimozun sert ve künt bir cismin doğrudan havalesi ile oluşabileceği gibi
kişinin sağ kolunu sert bir cisme çarpması ya da çarptırılması ile de
oluşabileceği, bunlar arasında tıbben ayrım yapılamadığı, 23/10/2002 tarihinde
yapılmış muayene sonucunda hangi bölge olduğu belirtilmeden yumuşak doku
travması tanısı konduğu, 17/12/2002 tarihinde Ankara Numune Hastanesi
tarafından yapılan muayenede sağ omuz hareketlerinin ağrılı ve kısıtlı
olduğunun saptandığı, 23/1/2003 tarihinde çekilen sağ omuz MR’ında
rotator cuff’ta parsiyel rüptürle uyumlu sinyal
değişikliklerinin saptandığının bildirildiği ancak anılan MR temin
edilemediğinden kurulca incelenemediği, anılan bulgunun akut bir travma ile oluşabilmesi mümkün olduğu gibi kişinin kendinde
mevcut kronik dejenerasyona bağlı olarak da gelişebileceği, akut bir travma
sonucunda oluşması durumunda çok ağrılı olacağı ve ciddi hareket kısıtlılığı
yapacağı tıbben bilindiğinden, kişinin gözaltı sürecinden 3 gün sonra 2/10/2002
tarihinde yapılan ortopedik muayenenin normal bulunması dikkate alındığında
olay tarihinden yaklaşık 4 ay sonra çekilen MR da tespit edildiği bildirilen,
omuzdaki rotator cuff
yırtığının gözaltı sürecinde oluştuğunun kesin tıbbi delilleri bulunmadığı,
kişinin kurul tarafından yapılan 16/6/2003 tarihli muayenesinde ve gerek
gözaltı gerek cezaevinde bulunduğu süre içerisinde yapılan muayenelerde
vücudunda elektrik girişine delil teşkil edecek herhangi bir lezyon iz
saptanmadığı, 26/12/2002 tarihli EMG’nin normal bulunması dikkate alındığında
kişiye gözaltı sürecinde elektrik verildiğine ilişkin kesin tıbbi delilin
bulunmadığı; kişinin gerek insan hakları vakfında yapılan gerekse 16/6/2003
tarihinde kurulca yapılan muayenesinde tespit edilen post travmatik
stres bozukluğunun, maruz kalındığı iddia edilen travma sonrasında
gelişebileceği gibi gözaltı şartları ya da cezaevinde geçirdiği süreç sonucunda
da ortaya çıkabileceği, mevcut verilerle bunlar arasında tıbben ayrım
yapılamadığı bildirilmiştir.
23. Başvurucu vekilinin 2.
İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen rapora itiraz etmesi üzerine Adli Tıp
Genel Kurulundan rapor düzenlenmesinin istendiği ancak başvurucu hazır
edilmeden rapor düzenlenemeyeceği şeklinde cevap alındığı anlaşılmıştır.
24. İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniği tarafından 24/4/2009 tarihinde
başvurucu vekilinin talebi üzerine düzenlenen değerlendirme raporunda; hastanın
gözaltı muayene raporlarının tıbbi standartlara uygun olmadığı, tanı
eksikliğine neden olduğu ve tıbbi uygulama hatası olarak değerlendirilmesi
gerektiği, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu raporunda bulgular tanımlanmakla
birlikte bütünlüklü bir değerlendirme ve yorumun yapılmadığı, gözaltından üç
gün sonra başlayan ve tekrarlanan muayene ve tetkikler sonucunda saptanan sağ
omuzda morluk, omuz bölgesinde bağ ve koruyucu dokularda yırtıklar, sıvı
birikimi, kemik dokuda ezik, omuz hareketlerinde kısıtlık, boyun omurlarında düzeleşme ve travma sonrası stres
bozukluğunun işkence öyküsüyle yüksek düzeyde uyumlu olduğu kanaati
bildirilmiştir.
25. İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından 1/7/2011
tarihinde düzenlenen raporda; başvurucunun 27-29/9/2002 tarihlerinde yapılan
adli muayenelerin ilgili prosedüre ve 20/9/2000 tarihli Sağlık Bakanlığı
genelgesine uygun olarak yapılmaması nedeniyle tıbbi açıdan güçlüklerin ortaya
çıktığı, başvurucunun fiziksel ve ruhsal bulgularının İstanbul Protokolü
çerçevesinde işkence hikâyesi ile uyumlu olduğu, bulgular bir bütün olarak
değerlendirildiğinde düşmeden ziyade darp ve cebir sonucu meydana gelmiş
oldukları sonucuna varıldığı, fiziksel ve ruhsal yaralanmaların basit tıbbi
müdahale ile giderilebilir ölçüde olmadığı, başvurucunun sağ omzundaki ezilme
ve yırtığın kesin oluşum tarihinin tıbbi olarak belirlenemeyeceği kanaati
bildirilmiştir.
26. Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen 23/11/2011
tarihli bilimsel değerlendirme raporunda; sağ omuzda morluk, omuz bölgesinde
bağ ve koruyucu dokularda yırtıklar, sıvı birikimi, kemik dokuda ezik, omuz
hareketlerinde kısıtlık, boyun omurlarında düzleşme ve travma
sonrası stres bozukluğunun işkence öyküsüyle yüksek düzeyde uyumlu olduğu
kanaati bildirilmiştir.
c. Kamu Görevlileri Hakkında Yapılan Adli
İşlemler
i. Soruşturma Aşaması ve Açılan Davalar
27. Başvurucunun 16/12/2002 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
verdiği dilekçe üzerine soruşturma açılmış, isnat edilen suç yerinin Çorum
olması nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 21/2/2003 tarihli kararıyla
yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Çorum Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesi kararı verilmiştir.
28. Çorum Cumhuriyet
Başsavcılığının 12/12/2003 tarihli ve E.2003/3747
sayılı iddianamesi ile iki jandarma görevlisi hakkında Türk Ceza Kanunu’nun
243, 31, 33. maddeleri, 28/9/2002 ve 29/9/2002 tarihli adli muayene raporlarını
düzenleyen doktorlar M.A. ve F.S. hakkında ise Türk Ceza Kanunu’nun 240.
maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.
ii. Sanık ve Tanık Anlatımları
29. Doktor M.A. Savcılık
tarafından 13/11/2003 tarihinde şüpheli sıfatıyla
alınan ifadesinde özetle başvurucuyu hatırlayamadığını ancak belirtilen raporun
kendisine ait olduğunu, acil serviste çalışmakta olduğunu, adli vakalarla
ilgili adli rapor istendiğinde yoğunluktan dolayı gelen kişinin beyanını esas
alarak muayenesini yaptıklarını, eğer gelen kişi vücudunun görünmeyen
kısımlarına ilişkin şikâyette bulunmazsa buna göre rapor düzenlediklerini ancak
siyasi ya da önemli suçlarla ilgili bir adli rapor talep edildiğinde kesinlikle
tam olarak muayene yaptıklarını, başvurucunun siyasi suç nedeniyle gelmesi
nedeniyle muayenesini tam olarak yapmış olması gerektiğini, polis ya da
jandarmayı muayene yaparken kesinlikle dışarı çıkardıklarını, darp cebir izi
gördüğü kimseye kesinlikle darp cebir yoktur şeklinde rapor düzenlemediğini,
başvurucunun yaralanmalarının kendisinin muayene tarihinden sonraki süreçte
meydana gelmiş olabileceğini beyan etmiştir.
30. Doktor F.S. 4/12/2013 tarihinde Savcılık tarafından şüpheli sıfatıyla
alınan ifadesinde özetle; adli rapor için gelindiğinde kişinin genel vücut
muayenesini yaparak gerekli raporu düzenlediğini, mesleğinde gerekli titizliği
ve hassasiyeti gösterdiğini, daha önce böyle bir suçlamayla karşılaşmadığını,
suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
31. Doktor M.A. kovuşturma
aşamasında 4/3/2004 tarihinde verdiği savunmasında
özetle Savcılık ifadesi aşamasında vakayı hatırlayamadığını, daha sonra
düşündüğünü ve vakaları incelediğini, adı geçen kişiyi ve yaptığı muayeneyi
hatırladığını, anılan kişiyi (başvurucu) usulüne uygun olarak muayene ettiğini;
başvurucunun, duvara çarpası nedeniyle kolunda hareket kısıtlığı olduğunu beyan
ettiğini fakat muayenesinde herhangi bir bulguya rastlamadığını, olay yeni
olduğu için birkaç gün sonra bulguların ortaya çıkabileceğini ve böyle bir
durum olursa yeniden muayene yaptırmasını önerdiğini, Savcılık ifadesinde bir
yanlış anlaşılma olduğunu, adli muayeneleri mutlaka usulüne uygun ve kapısı
kapalı muayene bölümünde yaptıklarını, başvurucunun da tüm vücut muayenesini
yaptığını darp ve cebir izine rastlamadığını beyan etmiştir. Başvurucu
vekilinin sorusu üzerine kişiyi tamamen soyarak değil, sırasıyla tüm vücut
bölgeleri görülecek şekilde elbiseleri kaldırarak muayene ettiklerini ifade
etmiştir.
32.
Doktor F.S. kovuşturma aşamasında verdiği savunmasında özetle suç tarihinde
Çorum Devlet Hastanesi Acil servisinde görevli olduğunu, adli konularda rapor
için gelen kişinin genel vücut muayenesini yaparak adli raporunu tanzim
ettiğini, olaya ilişkin yazdığı raporda adı geçen Feride Kaya'yı adli rapor
için genel vücut muayenesi yaptığını ve raporuna darp ve cebir izine
rastlamadığından raporunu bu şekilde verdiğini, bu şekilde kendisinin Çorum
Devlet Hastanesinde yüzlerce rapor verdiğini ve hiçbir şekilde şikâyete rastlamadığını,
meslek hayatında sıkıntı olmaması için meslek kurallarına riayet ettiğini,
raporunu gördüğü şeyler hakkında verdiğini, olmayan bir şey hakkında rapor
düzenleyemeyeceğini zaten bunun suç olduğunu bildiğini, müştekinin iddiasının
yersiz olduğunu, suçu kabul etmediğini beyan etmiştir.
33. Kovuşturma aşamasında 23/2/2006 tarihli duruşmada tanık sıfatıyla beyanı alınan
F.Y özetle anılan dönemde hastanede hemşire olarak görev yaptığını, başvurucuyu
hatırladığını, doktor M. tarafından kendisi ve G.T. adlı bir başka hemşirenin
bulunduğu ortamda muayene yapılarak rapor düzenlendiğini, Jandarmaların
koridorda beklediklerini, kendisinin başvurucunun soyunmasına giyinmesine
yardımcı olduğunu, herhangi bir morarma şişlik benzeri bir şey görmediğini, başvurucunun
doktora kolunu oynatamadığını söylediğini, doktorun harici muayene yaptığını,
herhangi bir şey tespit edemediğini, şikâyetleri geçmezse fizik tedaviye
başvurabileceğini söylediğini beyan etmiştir.
34. Kovuşturma aşamasında 11/5/2006 tarihli duruşmada tanık sıfatıyla beyanı alınan
G.K. özetle Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu dönemde başvurucunun yanında iki
kişi ile birlikte Ceza İnfaz Kurumuna getirildiğini, başvurucunun oldukça kötü
durumda olduğunu, vücudunun çeşitli yerlerinde kollarında ve omuzlarında aşırı
morarmalar olduğunu, parmak uçlarında morartılar olduğunu, günlük olağan
işlerini dahi yapamadığını, banyosunu arkadaşlarının yaptırdığını, gelen diğer
iki kişide herhangi bir iz olmadığını beyan etmiştir.
35. Kovuşturma aşamasında
tanık sıfatıyla beyanı alınan M.C. özetle kendisinin anılan tarihte Çorum
Kapalı Cezaevinde hükmen tutuklu olduğunu, başvurucunun işlemiş olduğu siyasi
bir suç nedeniyle kendi koğuşlarına geldiğini, başvurucu koğuşa geldiğinde
arkadaşı hükümlü M.B. ile konuştuğunu ve M.B.nin
başvurucunun vücudunda, kolları ve bacaklarının dizden aşağı kısımlarında
morarmalar olduğunu, gece uykusunda bağırdığını ve karakolda işkence gördüğünü
kendisine söylediğini, başvurucu ile karşılıklı konuşmadığını ancak
başvurucunun karakolda iken vücuduna elektrik verildiğini söyleyip durduğuna
dair konuşmaları duyduğunu beyan etmiştir.
36. Kovuşturma aşamasında
tanık sıfatıyla beyanı alınan M.B. özetle anılan tarihlerde Çorum Cezaevinde
hükümlü olarak bulunduğunu, aradan epey zaman geçtiğini, hatırladığı kadarıyla
o tarihte tutuklanarak cezaevine getirilip kendi koğuşlarına konan başvurucunun
bir kolunda, bacağında çok az bir morarma olduğunu, bu durumu kendisine
sormadığını, önce yatağına oturduğunu, suçunun ne olduğunu sorduklarında siyasi
dediğini, muhtemelen bir ağrısı olması nedeniyle sızlanmaya başladığını, kolunu
tuttuğunu, o sırada yanında bulunan M.C.nin
ne oldu diye sorduğunu, başvurucunun polisler bana işkence yaptı dediğini,
müştekinin banyo yapmak istediğini, diğer hükümlü M.C. ile birlikte başvurucuyu
banyo yaptırmak üzere banyoya götürdüklerini, müştekinin sadece kolunda ve
ayağında morarma olduğunu, elbiselerini çıkardığında kolunda ve ayağında mevcut
olan çok hafif morarma dışında vücudunun diğer bölgelerinde herhangi bir
morarma görmediklerini beyan etmiştir.
iii. Kovuşturma Aşaması Sonucunda Verilen
Kararlar
37. Çorum Ağır Ceza
Mahkemesi, 24/11/2011 tarihli ve E.2003/311,
K.2011/332 sayılı kararıyla sanık savunmaları, müşteki ve tanık beyanları,
İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu'nun 9/2/2009 tarihli
2008/73785-5789 sayılı raporu ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Dalı'nın 1/7/2011 tarih 2011/176-sayılı raporu
değerlendirerek başvurucunun gözaltında kaldığı 27/9/2002 - 29/9/2002 tarihleri
arasında kötü muameleye maruz kaldığı hususunun kabulünün gerektiği ancak
katılana kötü muamelede bulunan kişilerin sanık jandarma S.K. ve N.Ş. olduğuna
dair tam bir kanaat oluşmadığı, bu hususun şüpheli kaldığı anlaşıldığından
“Şüpheden sanık yararlanır.” evrensel ilkesi gereğince sanıkların üzerlerine
atılı suçtan ayrı ayrı beraatlarına, sanık doktorların üzerlerine atılı görevi
kötüye kullanmak suçunun sanık lehine olan zamanaşımı süresinin 7 yıl 6 ay
olduğu, suç tarihinin 29/9/2002 tarihi olduğu gözönüne
alındığında karar tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolduğunu belirterek
davanın ortadan kaldırılmasına hükmetmiştir.
38. Yargıtay 8. Ceza
Dairesi, 12/12/2012 tarihli ve E.2012/29974,
K.2012/37883 sayılı ilamıyla sanık doktorlar yönünden hüküm fıkrasında yer alan
"ortadan kaldırılmasına" ibaresi çıkarılıp yerine "kamu davasının düşürülmesine"
denilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına, sanık jandarma görevlileri
yönünden hükmün bozulmasına karar vermiştir.
39. Anılan karar başvurucuya
27/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
40. Başvurucu 29/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
41. Sanık doktorlar yönünden
zamanaşımı nedeniyle düşme kararı kesinleşmiş olup yargılama, sanık jandarma
görevlileri S.K. ve N.Ş. yönünden devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
42. 13/03/1926
tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 240. maddesi şöyledir:
“Yasada yazılı hallerden başka hangi nedenle
olursa olsun görevini kötüye kullanan memur derecesine göre bir yıldan üç yıla
kadar hapsolunur. Cezayı hafifletici nedenlerin
bulunması halinde altı aydan bir yıla kadar hapis ve her iki halde ikibin liradan onbin liraya kadar
ağır para cezasiyle cezalandırılır. Ayrıca
memuriyetten süreli veya temelli olarak yoksun kılınır.”
43. 765 sayılı mülga
Kanun’un 102. maddesi şöyledir:
“Kanunda
başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku
amme davası:
4-Beş
seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud
sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet
cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
… geçmesile ortadan
kalkar.”
44. 765 sayılı mülga
Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“…
Eğer
müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru
zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu
sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
46.
Başvurucu; gözaltında iken ifade vermesi amacıyla işkenceye tabi tutulduğunu,
gözaltı sonrasında zorunlu adli muayene için götürüldüğü hastanede doktorlar
tarafından "Darp ve cebir izine
rastlanmadı." şeklinde gerçeğe aykırı rapor verildiğini,
doktorlar hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düştüğünü belirterek
işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi, tazminat ve
adli yardım talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin
olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında, yargılama
süreci değerlendirileceğinden başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin
anılan şikâyetleri ile etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı ile ilgili ayrıca
bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiş; başvurunun tamamının işkence ve
kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
48. 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30/4/2013 tarihli ve 28633
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
6459 sayılı Kanun’un 22. maddesi ile değişik 334. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma
düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen
ödeme gücünden yoksun kimselerin, iddia ve savunmalarında taleplerinin açıkça
dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilecekleri
düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 337. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise
adli yardımın daha önce yapılan yargılama giderlerini kapsamayacağı
belirtilmiştir.
49. Somut olayda
başvurucunun, dilekçesinde adli yardım talebinde bulunduğunu belirtmiş olmasına
karşın bireysel başvuru harcını yatırdığı tespit edilmiştir. Bireysel başvuru
yolunda harç dışında başvurucu tarafından ödenmesi gereken yargılama gideri
bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle
başvuru harcının yatırılmış olması ve adli yardımın daha önce yapılan giderleri
kapsamaması nedeniyle başvurucunun bireysel başvuru yönünden adli yardım talebi
hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
51. Başvurunun incelenmesi
neticesinde başvurucunun, işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
52. Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
53. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya muamelelere tabi tutulamaz.”
54. Başvurucu; gözaltında
iken ifade vermesi amacıyla işkenceye tabi tutulduğunu, gözaltı sonrasında
zorunlu adli muayene için götürüldüğü hastanede doktorlar tarafından "Darp ve cebir izine rastlanmadı."
şeklinde gerçeğe aykırı rapor verildiğini, doktorlar hakkında açılan davanın
zamanaşımı nedeniyle düştüğünü belirterek işkence ve kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konu hakkındaki içtihatlarına ve
yargılama sürecine yer verilerek takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu
belirtilmiştir.
56. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı sunduğu beyan dilekçesinde sanık doktorların soruşturma ve
yargılama aşamalarında görevlerinden alınmadıklarını ve herhangi bir disiplin
cezası da uygulanmadığını vurgulamış; başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrarladığını
beyan etmiştir.
57. Başvurunun, işkence suçu
isnat edilen asıl failler yönünden değil gerçeğe aykırı rapor düzenledikleri
isnat edilen doktorlar hakkında ve zamanaşımı nedeniyle düşme kararıyla sona
eren yargılama süreci ile sınırlı olduğu dikkate alındığında incelemenin
işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında etkili soruşturma yükümüyle sınırlı
yapılması gerektiği açıktır.
a. Genel İlkeler
58. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 110).
59.
Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi,
“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu
öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır. Bazen yeterli soruşturma yapılmamış
olması bile tek başına kötü muamele teşkil edebilecektir. Bu bağlamda, şikâyet
yapıldığında ya da şikâyet yapılmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu
gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız
biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün
olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan,
§ 25).
60. Bir olayda usul yükümlülüğünün gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir
yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
61. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle
öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
62. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin
bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu
bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli
bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli
ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
63. Kötü muameleye ilişkin
şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı
davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın
ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul
edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda; hukuk devletine
bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
64. AİHM, bir devlet
görevlisinin işkence veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde
cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel
af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir.
Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya
alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat
çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 121; Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55).
b. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması
65.
Başvurucu, gözaltında iken ifade vermesi amacıyla işkenceye tabi tutulduğunu,
gözaltı sonrasında zorunlu adli muayene için götürüldüğü hastanede doktorlar
tarafından "Darp ve cebir izine
rastlanmadı." şeklinde gerçeğe aykırı rapor verildiğini ve
doktorlar hakkında bu nedenle açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düştüğünü
belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
66. Devletin kontrolü
altında bulunan kişilere yönelik tıbbi muayenelerin sağlanması, kötü muameleye
karşı önemli tedbirlerden birini oluştururken (Türkan/Türkiye,
B. No: 33086/04, 18/9/2008, § 42) bu muayenelerin
usulüne uygun olarak yapılması ve raporların usulüne uygun düzenlenerek gerekli
mercilere sunulması, kötü muamele iddialarının soruşturulması ve sorumluların
tespiti ile cezalandırılmalarının sağlanması yönünden vazgeçilmez bir öneme
sahiptir.
67. AİHM; BM Genel
Kurulu’nun 4 Aralık 2000 tarihli 55/89 sayılı kararıyla tavsiye edilen İşkence
ya da Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da
Cezalandırmanın Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelenmesi İlkeleri
doğrultusunda işkence ya da kötü muamele soruşturmalarında yer alan tıp
doktorlarının her zaman en yüksek etik standartlara uygun olarak hareket etmesi
gerektiğini ve muayenelerin doktorun denetimi altında, gizlilik içinde ve
güvenlik güçleri ve diğer devlet görevlilerinin mevcut olmadığı bir ortamda
yapılması gerektiğini belirtmektedir (Osman
Karademir/Türkiye, B. No: 30009/03, 22/7/2008, § 53)
68. Yine tüm sağlık personeli, çalışma şartlarına bakılmaksızın muayene
ve tedavi etmeleri istenen insanlara bakmak temel göreviyle yükümlüdür.
Profesyonel bağımsızlıklarından taviz vermemeleri ve raporlarında kötü
muameleye dair tüm kanıtları açıkça belirterek tarafsız delil sunmaları
gerekmektedir. (Osman Karademir/Türkiye, §54)
69. AİHM ayrıca tüm tıbbi
muayenelerin polis memurlarının duyamayacakları ve tercihen göremeyecekleri bir
mesafede gerçekleştirilmelerine yönelik Avrupa Konseyi İşkencenin ve İnsanlık
Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) standardına atıfta
bulunmakta, muayene sonuçlarıyla beraber tutuklunun ilgili ifadeleri ve
doktorun teşhislerinin doktor tarafından resmî biçimde kaydedilmesi gerektiğini
belirtmektedir (Akkoç/Türkiye, B. No: 22947/93-22948/93, 10/10/2000, §
118; Mehmet Eren/Türkiye, B. No:
32347/02, 14/10/2008, § 40).
70. Tıbbi muayenelerin önemi
ve standartlarına ilişkin ilkeler dikkate alındığında işkence ve kötü muamele
iddialarının soruşturulmasında, sağlık personelinin ihmali ya da görevi kötüye
kullanmasına yönelik iddialarının da asli failler hakkında yürütülecek
soruşturmalara ilişkin etkin soruşturma standartlarında gerçekleşmesi
gerekmektedir. Soruşturma kavramı, Ceza Muhakemesi Hukuku kapsamındaki soruşturma
kavramıyla sınırlı olmayıp soruşturma izni verilmesine ilişkin yapılan ön
inceleme, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının tamamını kapsamaktadır.
71. Somut olayda, başvurucu
hakkında Çorum Devlet Hastanesi’nde düzenlenen 27-29/9/2002
tarihleri arasında düzenlenen adli muayene raporlarında başvurucunun vücudunda
darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
72. Çorum Devlet Hastanesi
Cildiye Polikliniği tarafından düzenlenen 2/10/2002
tarihli adli muayene raporunda ise sağ kolda ekimoz
olduğu belirtilmiştir.
73. Başvurucu tutuklandıktan
sonra avukatının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği 16/12/2002
tarihli dilekçede, başvurucunun gözaltında kaldığı süre içerisinde işkenceye
maruz kaldığı belirtilmiştir. İşkence bulgularının tespit edilebilmesi için
başvurucunun hastaneye sevk edilmesi talebi üzerine başvurucu 17/12/2002 tarihinde Ankara Numune Hastanesi’ne sevk
edilmiştir. Ankara Numune Hastanesi’nin 17-19/12/2002
ve 29/1/2003 tarihli muayenelerde başvurucuda bir takım bulgular saptanmıştır
(bkz. §19).
74. 21/2/2003
tarihinde başvurucunun Ankara Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesi alınmış
26/2/2003 tarihinde suç yerinin Çorum ili olması nedeniyle yetkisizlik kararı
verilerek soruşturma dosyası Çorum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
75. Çorum Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 12/12/2003
tarihinde doktorlar hakkında adli görevde yetkiyi kötüye kullanmak, Jandarma
görevlileri hakkında ise gözaltındaki zanlıya suçunu söyletmek için kötü
muamele yapmak suçundan kamu davası açılmıştır.
76. Çorum Ağır Ceza
Mahkemesince 12/12/2003 tarihinde başvurucunun
ifadesinin alınması için talimat yazılmış ancak başvurucunun adresinde
bulunamaması nedeniyle ifadesi alınamamıştır.
77. Başvurucunun
Avusturya’da olduğunun ancak 2006 yılında tespit edilebilmesi üzerine
başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılmış, tercüme işlemleri ve
yazışmaların tamamlanması sonucu başvurucunun ifadesi ancak 9/10/2007
tarihinde Mahkemeye ulaşmıştır.
78. Mahkeme 20/11/2007 tarihinde Adli Tıp Kurumundan rapor talebinde
bulunmuş, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesince düzenlenen rapor 9/2/2009
tarihinde Mahkemeye sunulmuştur. Başvurucu vekilinin anılan rapora itiraz
etmesi üzerine bu kez Adli Tıp Genel Kurulundan rapor istenmiş ancak
başvurucunun ülke dışında olması ve muayene için hazır bulundurulamayacağının
bildirilmesi nedeniyle rapor düzenlenemeyeceği belirtilmiştir.
79. 26/4/2011
tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan rapor istenmiş,
anılan Kurumca 1/7/2011 tarihli rapor düzenlenerek Mahkemeye sunulmuştur.
80. 24/11/2011
tarihinde, doktorlar yönünden zamanaşımı süresinin 7 yıl 6 ay olduğu dikkate
alınarak zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmiştir.
81. Yukarıda açıklanan
süreçte başvurunun ülke dışında bulunması ve gerek ifade alımı gerekse adli tıp
raporu alınması için hazır bulunmaması neticesinde yargılama sürecinde
gecikmelerin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yukarıda açıklanan
ilkeler doğrultusunda; zamanaşımı süreleri dikkate alınarak yargılamanın hızlı
yürütülebilmesi için bir takım önlemler alınıp alınamayacağı, dosyada
hâlihazırda mevcut sağlık raporları ve beyanlar doğrultusunda hükme gidilip
gidilemeyeceği gibi hususların değerlendirilmesi gerekirken isnat edilen suç tarihinden
yaklaşık 9 yıl 2 ay sonra (1 yıl süren Savcılık soruşturması ve yaklaşık 8 yıl
süren kovuşturma aşamasının akabinde) zamanaşımı nedeniyle düşme kararı
verildiği anlaşılmaktadır. Anılan kararın Yargıtay tarafından onanarak
kesinleşmesi de yaklaşık 1 yıl sürmüştür.
82.
İşkence ve kötü muamele iddialarının hızlı bir şekilde yürütülmesi ve yürütülen
cezai işlemlerin zamanaşımına uğramasına imkân verilmemesi; hukuk devletine
bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi bakımından önem taşımakta ve etkili
soruşturma yükümlülüğünün temel unsurlarından birini oluşturmaktadır (bkz. §
62, 63). Somut başvuru
değerlendirildiğinde anılan yükümlülüğün yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
83. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
84. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:
“(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
85. Başvurucu, Anayasa’nın
17. maddesinin ihlali nedeniyle yeniden yargılama ve 35.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
86.
Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul
boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmış, zamanaşımı süresinin dolması
nedeniyle yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı,
başvurucunun yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi
zararı karşılığında somut olayın özellikleri ve diğer sanıklar yönünden devam
eden yargılama süreci dikkate alınarak başvurucuya net 20.000 TL manevi
tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
87. Dosyadaki belgelerden
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35 TL
yargılama giderlerinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli yardım talebine ilişkin
karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. Maddesi
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan devletin etkili soruşturma yapma usul
yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Çorum
Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.