TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KIRMIZI GAA İNŞAAT TURİZM GIDA
SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2370)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı : 12/5/2015-29353
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Kırmızı Gaa İnşaat Turizm Gıda
Sanayi ve Tic. Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynelabidin POYRAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında
uygulanan idari para cezasına karşı açtığı davanın, duruşma yapılmadan ve
idarenin cevabı kendisine tebliğ edilmeden, gerekçesiz bir şekilde
reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013
tarihinde İzmir 22. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 15/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 2/9/2014 tarihli görüş yazısı 18/9/2014 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren
dilekçesini 2/10/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu şirket hakkında,
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü
tarafından "İl Müdürlüğünce yapılmak
istenen incelemeye süresi içinde icabet edilmeyerek iş yeri ile ilgili kayıt ve
bilgilerin ibraz edilmemesi ve incelemenin engellenmesi"
nedeniyle, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu'nun 92. maddesinin ikinci fıkrasına muhalefetten aynı Kanun’un 107.
maddesi uyarınca 10.873,00 TL idari para cezası uygulanmıştır.
8. Başvurucu, bu cezaya gerekçe
gösterilen bilgi ve belgelerin istenmesine ilişkin idari yazının şirkete tebliğ
edilmediğini, muhtara da tebligat bırakılmadığını belirterek cezaya itiraz
etmiştir.
9. İzmir 10. Sulh Ceza
Mahkemesi, 3/1/2013 tarihli ara kararı ile İzmir
Çalışma ve İş Kurumu Müdürlüğünden idari para cezasına ilişkin olarak işlem
dosyasında bulunan karar, tutanak ve dayanak teşkil eden tüm evrak örnekleri
ile kararın tebliğine ilişkin tebligat evrakı örneğinin gönderilmesini istemiş,
gelen evraklar üzerinde yaptığı inceleme sonucu 16/1/2013 tarih ve 2013/4 D. İş
sayılı karar ile başvuruyu reddetmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Getirtilen evraklar incelendiğinde: Başvuran şirket
hakkında Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından yapılan şikayet
soruşturması nedeniyle İl Müdürlüğünce hazırlanan yazıda istenilen belgelerin 06/08/2012 tarihinde kuruma ibraz edilmesinin istendiği, bu
yazının başvuran şirketin adresine 26/07/2012 tarihinde tebliğ edildiği,
istenilen belgelerin belirtilen tarihte ibraz edilmediği, bunun üzerine İzmir
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünce düzenlenen 29/11/2012 tarih 482805 sayılı
kararda şirket hakkında 4857 sayılı kanunun 92/2 maddesi yollamasıyla 10.7
maddesi gereğince 10.873 TL idari para cezası uygulanmasına karar verildiği, bu
karara karşı süresinde itiraz başvurusunda bulunulduğu görülmekte olup; dosya
kapsamı itibariyle başvuruya konu karar usül ve
mevzuata uygun olduğundan yapılan haksız başvurunun reddine karar
verilmiştir."
10. Başvurucunun bu karara
itiraz etmesi üzerine, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi itiraza konu kararın usul
ve esasa uygun olduğu gerekçesine yer vermek suretiyle 15/2/2013
tarih ve 2013/139 D. İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar vermiştir.
11. Karar, başvurucuya 5/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Anayasa Mahkemesine 4/4/2013 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
13. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu'nun “Başvuru yolu”
kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden
itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza
mahkemesine başvurulabilir….”
14. 5326 sayılı Kanun'un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı
28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“…
(2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir
örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder.
(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin
tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde
mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idarî yaptırıma ilişkin işlem dosyasının
tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme,
işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap
dilekçesi, idarî yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir
fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin
bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen
tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için
belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman
olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır
bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine
engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
…
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve
avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir,
bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri
ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan
tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen
tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme
son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar.
(8) Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım kararının;
a) Hukuka uygun olması nedeniyle, "başvurunun
reddine",
b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idarî yaptırım
kararının kaldırılmasına",
Karar verir.
…”
15. Anılan Kanun’un “İtiraz yolu” kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili fıkraları ise şöyledir:
“(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi
Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren
en geç yedi gün içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme
yapılarak verilir.
(3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak “itirazın
kabulüne” veya “itirazın reddine” karar verir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
4/4/2013 tarih ve 2013/2370 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, idari para cezası
uygulanmasına neden olan bilgi ve belge istenilmesine konu davet yazısının
şirkete tebliğ edilmediği iddiasının dikkate alınmadığını, sunulan delillerinin
değerlendirilmediğini, derece mahkemelerince duruşma yapılmadığını, dava
dosyasına sunulan idarenin savunma dilekçesinin tebliğ edilmediğini ve derece
mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa'nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun, adil yargılanma
hakkı kapsamında ileri sürdüğü iddiaları, duruşma yapılmaması, silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi ile mahkeme kararlarının gerekçeli
olmaması başlıkları altında değerlendirilecektir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Duruşma
Yapılmamasının Adil Yargılanma Hakkını İhlal Ettiği İddiası
19. Başvurucu, duruşma
yapılmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür
20. Adalet Bakanlığı görüşünde,
dava konusu meselelerin “aşırı teknik“
veya “tamamıyla hukuki” olmadığı
hallerde duruşma yapılmasının zorunlu olduğu, dolayısıyla yazılı yargılamanın
yeterli olmadığı, basit kabahate ilişkin davalarda (aşırı hız veya diğer trafik
suçları gibi) tanıkların inandırıcılığının değerlendirilmesi ihtiyacı olmadığı
sürece duruşmanın gerekli olmadığı ve yargılamanın yazılı yapılabileceği,
başvuru konusu olayın basit yargılama gerektirdiği, ayrıca başvurucunun duruşma
yapılması yönünde bir talebinin bulunmadığı hususlarının göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunmuştur.
21. Başvurucu, başvuru
formundaki iddiaları tekrarlamıştır.
22. Anayasa’nın 141. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır.
Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın
veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar
verilebilir.”
23. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de
Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması
ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini
kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak
ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle, hukuk devletini
gerçekleştirmenin en önemli araçlarından biridir. Özellikle ceza davalarında
yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve
savunma haklarının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın
mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama
ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi
amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (B. No:
2013/664, 17/9/2013, § 32).
24. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde “aleni
yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla
birlikte, Sözleşme’nin 6. maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük, mutlak
olmayıp, taraflarının şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi
ve kamu yararının duruşma yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması
hâlinde, duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması
mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri
sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası
ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve
olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi
yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14/3/2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B.
No:40988/06, 2/7/2013).
25. Başvuruya konu davanın
koşullarına bakıldığında, başvurucunun incelemeye esas kayıt ve belgeleri ibraz
etmediğinden bahisle uygulanan para cezasının kaldırılmasına ilişkin
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin
yeterli olduğu, İlk Derece Mahkemesinin, idari para cezasına ilişkin olarak
işlem dosyasında bulunan karar, tutanak ve dayanak teşkil eden tüm evrak
örnekleri ile kararın tebliğine ilişkin tebligat evrakı örneğinin para cezasını
uygulayan ilgili idareden temin etmesinin ardından başvuruyu karara bağladığı,
diğer taraftan başvurucunun itiraz başvurusunda ve bu başvurunun reddi üzerine
yaptığı başvuruda duruşma yapılması yönünde bir talebinin de bulunmadığı, tüm
bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, başvuruya konu davada duruşma
yapılmamasının bir bütün olarak yargılamanın adilliğine zarar vermediği ve
duruşmalı yargılama hakkının ihlal edilmediği anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle,
duruşmalı yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
27. Başvurucu, davalı idare
tarafından sunulan savunma dilekçesinin ve ilgili belgelerin kendisine tebliğ
edilmeden karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür
28. Adalet Bakanlığı görüşünde,
adil yargılama ilkesinde yer alan güvencelerden birinin de silahların eşitliği
ilkesi olduğu, bu ilke gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında
zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda başvurucunun yaptığı
itiraz üzerine idare tarafından İlk Derece Mahkemesine sunulan savunma
dilekçesini tebliğ ettiğine dair dosyada bir bilginin mevcut olmadığı, bu
durumun silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken göz
önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunmuştur.
29. Başvurucu, başvuru
formundaki iddiaları tekrarlamıştır.
30. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak adil
yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No.2012/13, 2/7/2013,
§ 38).
31. Taraflar arasında
hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği
ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar
arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında
korunmasını ifade etmekte olup, bu usuli güvence
gereğince, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan
delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (B.No. 2013/2116,
23/1/2014, § 18; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haes ve Gijsels/Belçika, B. No. 19983/92, 24/02/1997, §
53).
32. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi
hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle
tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu
anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı
verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden
olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 25).
33. Anayasa Mahkemesinin silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkeleri bağlamında yapacağı inceleme, başvuru
konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir
(B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 22).
34. İdari para cezasının
kaldırılması istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi açılan davada, davalı idarenin
savunma dilekçesi ve eklerinin başvurucuya tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Ancak, başvurucunun Sulh Ceza Mahkemesince verilen karara karşı
Asliye Ceza Mahkemesine sunduğu itiraz dilekçesi incelendiğinde; kendisine
tebliğ edilmeyen savunma dilekçesinden ve eklerinden itiraz aşamasında haberdar
olduğu ve anılan dilekçede ileri sürülen hususlara ilişkin olarak görüşlerini
hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı bulduğu anlaşılmakta olup, ayrıca itiraz
dilekçesinde davalı idare savunmasının kendisine tebliğ edilmediği yönünde bir
hususu da ileri sürmediği, bireysel başvuru formunda da Asliye Ceza Mahkemesine
yaptığı itiraz başvurusundan önce davalı idare tarafından sunulan savunma
dilekçesi ve eklerine ulaşıldığı, bunlara karşı delil toplama yoluna gidildiği
ve itirazların Asliye Ceza Mahkemesine sunulduğu ifade edilmiştir.
35. Bu kapsamda başvurucunun
yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan
mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı ve başvuruya konu yargılama sürecine
bir bütün olarak bakıldığında, başvurucuya karşı tarafça ileri sürülen veya
dava dosyasına intikal eden dava malzemesine ulaşma, bunları tetkik ile beyan
ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilerek yargılamaya aktif katılımının temin
edildiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlal edilmediği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle,
Mahkeme kararlarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine
yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
iii. Mahkeme
Kararlarının Gerekçesiz Olduğu İddiası
37. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı anlaşılmaktadır. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
38. Başvurucu, idari para cezası
uygulanmasına neden olan bilgi ve belge istenmesine ilişkin davet yazısının
şirkete tebliğ edilmediği iddiasının dikkate alınmadığını, sunulan delillerinin
değerlendirilmediğini, Sulh Ceza Mahkemesi kararına karşı yaptığı itiraz
başvurusunda, davet yazısının tebligat alındısında ismi bulanan ve komşusu
olarak gösterilen kişinin muhtarlık kaydının bulunmadığı yönünde muhtarlık
belgesini ibraz etmesine karşın bu itirazının da karşılanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
41. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
42. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lâfzî içeriğinde
yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir
unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin 1. fıkrasında
yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüyle, mahkemelerin uyması
gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
43. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
44. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk
derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal
edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması
gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014,
§ 49).
45. Başvuru konusu olayda İlk
Derece Mahkemesi, başvurucu hakkında yapılan soruşturma nedeniyle Çalışma ve İş
Kurumu İl Müdürlüğü tarafından hazırlanan yazıda belirtilen belgelerin 6/8/2012 tarihinde kuruma ibraz edilmesinin istendiği, bu
yazının 26/7/2012 tarihinde tebliğ edilmesine karşın istenilen belgelerin
belirtilen tarihte ibraz edilmemesi nedeniyle başvurucuya verilen para
cezasının usul ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle yapılan itirazın reddine
karar vermiştir.
46. İlk Derece Mahkemesi
tarafından davalı idarenin savunma dilekçesi ve ekleri başvurucuya tebliğ
edilmemiş olup, davanın reddedilmesi sonrasında başvurucu tarafından savunma
dilekçesi ve eklerine ulaşıldığı, bu aşamada başvurucunun dava açtığında
bilmediği ve bu sebeple dava dilekçesinde ileri sürmediği davet yazısına ait
bilgi ve tebligat alındısına ilişkin iddialarını Asliye Ceza Mahkemesine
yaptığı itirazda belirttiği, anılan dilekçeye, davet yazısının tebligat
alındısında komşusu olarak ismi yazılan kişinin ikamet ettiği mahallede
kaydının bulunmadığına dair mahalle muhtarlığından alınan belgeyi ve tebligatın
mahalle muhtarına yapıldığı belirtilmesine rağmen muhtarın kendisine böyle bir
tebligat yapılmadığını ifade ettiği hususunu da ileri sürdüğü görülmektedir. Ancak Asliye Ceza
Mahkemesinin ise bu yeni iddialara ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın,
itiraza konu kararın usul ve esasa uygun olduğu gerekçesine yer vermek
suretiyle başvuruyu reddettiği görülmektedir.
47. Bu durumda, bilgi ve
belgelerin istenilmesine ilişkin davet yazısının tebligat alındısında ismi
geçen kişinin başvurucunun komşusu olmadığına ilişkin muhtarlık belgesinin
Asliye Ceza Mahkemesi kararında tartışılmadığı ve değerlendirilmediği, oysa
esasa etkili olan bu iddianın İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapılarak
karşılanacak iddia niteliğinde olmadığı, zira İlk Derece Mahkemesi kararında bu
hususa ilişkin bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmekle yargılama sürecine
bir bütün olarak bakıldığında, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. Başvurucu, anayasal
haklarının ihlal edildiğini belirterek ve ihlalin ortadan kaldırılması yönünde
karar verilmesini talep etmektedir.
50. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar
hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama
yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve
1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1.
Duruşma yapılmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının
“açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğu iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcı ve
1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
11/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.