TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B. U. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2414)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 29/3/2016-29668
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
B.U.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ebru ARSLAN OĞUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, nüfus kaydının
doğum tarihi ve doğum yeri hanelerinde değişiklik yapılması talebinin reddi
nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlali
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın
11.8.2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun, 1970 yılında
Adana’da cinsiyet bozukluğu rahatsızlığı ile doğduğu ve 1963 yılında doğan ve
aynı yıl ölen Mersin nüfusuna kayıtlı kardeşinin nüfus bilgileri üzerinden
resmî kayıtlarda adının “L.” olarak yer aldığı iddiasına dayanılarak kayıtlarda
“L.” olarak görünen isminin “B.”, “erkek” olarak görünen cinsiyetinin ise
“kadın” şeklinde değiştirilmesi istemi ile açılan dava sonucunda, Kadıköy 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/1/2001 tarihli ve
E.2000/420, K.2001/130 sayılı kararı ile başvurucunun talebi yönünde hüküm
kurularak belirtilen değişiklikler nüfus kaydına işlenmiştir.
8. Başvurucu tarafından, yaşının
ve doğum yerinin düzeltilmesi istemi ile açılan dava, Kartal 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2/3/2012 tarihli ve E.2011/474, K.2012/85
sayılı kararı ile daha önceden isim ve cinsiyet açısından tashihlerin yapılması
ve kaydın işlem görmesi ile tescil tarihi itibarıyla istenilen tarihin kayda
uygun bulunmamasından bahisle reddedilmiştir.
9. Başvurucunun temyiz istemi,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 11/9/2012 tarihli ve
E.2012/7951, K.2012/9301 sayılı kararı ile reddedilerek İlk Derece Mahkemesi
hükmü onanmıştır.
10. Karar düzeltme talebi
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10/12/2012 tarihli ve
E.2012/13723, K.2012/14173 sayılı kararı ile reddedilmiş, karar 11/3/2013
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
11. 3/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesi şöyledir:
“(1) Kesinleşmiş
mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve
kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak
olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus
müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.
(2) Aile
kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun
olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir.”
13. 5490 sayılı Kanun’un 36.
maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 30/3/2012 tarihli ve
E.2011/34, K.2012/48 sayılı kararı ile iptal edilen (1) numaralı fırkasının (b)
bendinin ilk cümlesini de içeren hâli şöyledir:
“(1) Mahkeme kararı
ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usullere uyulur:
a) Nüfus kayıtlarına
ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî
dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim
yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır.
Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru
ile görülür ve karara bağlanır.
b) Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi
davası ancak bir kere açılabilir. Ad değişikliği halinde, nüfus
müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı
değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.
c) Tespit davaları,
kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.
(2) Kişilerin
başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip
sonuçlandırılır.”
14. 23/11/2006 tarihli ve 26355 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Nüfus Hizmetleri
Kanunu’nun uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 60. maddesi şöyledir:
“(1) Nüfus
kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili
resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından
yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde
açılır. Kayıt düzeltme davaları Cumhuriyet savcısı ve nüfus müdürü veya
görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
(2) Aynı konuya
ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir
(3) Tespit davaları,
kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.”
15. Belirtilen Yönetmelik’in 73.
maddesi şöyledir:
“(1) Bir kişinin aile
kütüklerine tescil edilmediği ve kendisinden önce doğup ölen kardeşine ait
nüfus kaydını kullandığı yolundaki iddia ve bildirimi, doğum ve ölüm
olaylarının meydana geldiğini gösteren yetkili makamlarca verilmiş resmî bir
belge olmadıkça nüfus müdürlüğünce kabul edilmez ve verilen ölüm tutanakları
işleme konulmaz.
(2) Resmî belge
olarak;
a) Sağlık
kuruluşlarının kayıtlarına dayanılarak verilen doğum veya ölüme ilişkin
belgeler,
b) Defin izni ve
bunlarla ilgili kayıt örnekleri,
c) Diğer resmî
dairelerde kişi ile ilgili olarak yapılan kayıt ve işlem örnekleri,
ç) İlköğretim ve
varsa diğer okullara ait kayıt ve ayrılma tarihlerini gösterir belgeler,
kabul edilir.
(3) Kolluk
kuvvetlerince beyanların doğru olup olmadığı hakkında araştırma yaptırıldıktan
sonra düzenlenecek dosya Bakanlığa gönderilir ve verilecek talimata göre
gerekli işlem yapılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu; cinsiyet
bozukluğu rahatsızlığı ile 1970 yılında Adana’da dünyaya geldiğini, 1963
yılında dünyaya gelen ve aynı yıl vefat eden Mersin nüfusuna kayıtlı ağabeyi
“L.”nin nüfus kaydı üzerinden hayatını idame
ettirdiğini, zaman içerisinde fiziki ve davranışsal özellikleri ile tıbbi
zorunluluklardan dolayı kadın cinsiyeti kazanmasına yönelik bir tıbbi müdahale
geçirdiğini ve ardından isminin “B.” olarak değiştirilmesi istemi ile açmış
olduğu davanın kabul edilerek nüfus kayıtlarında ilgili değişikliğin
yapıldığını, akabinde doğum tarihi ve yerinin nüfus kayıtlarında gerçeğe aykırı
olarak yer alması sebebiyle açmış olduğu davanın ilgili Kanunun hükmüne açıkça
aykırı olan yanlış bir hukuki değerlendirmeye dayalı olarak reddedildiğini,
ilgili düzenlemelerde nüfus kaydında yer alan aynı unsura ilişkin ikinci
düzeltme talebinin mümkün olmadığının belirtilmesine rağmen Mahkemece nüfus
kaydının daha önceki düzeltmeye nazaran farklı bir unsuruna ilişkin olan tashih
talebinin yanlış değerlendirildiğini, Mahkeme kararlarının yeterli gerekçe
ihtiva etmediğini, ifa ettiği doktorluk mesleğine ilişkin gelişmeleri takip edebilmek
için yaptığı başvurularda yaş engeli ile karşılaştığını, nüfus kaydındaki
gerçeğe aykırı olan bilgiler nedeniyle özel ve sosyal yaşamında zorluklar
çektiğini, evlenerek bir çocuğu evlat edinmek ve böylece normal bir aile yaşamı
sürdürmek istemesine rağmen kendisine yapılan evlenme tekliflerinin nüfus
kaydındaki yaş sorunu nedeniyle olumlu sonuçlanamadığını, ayrıca bu durumun
gerek fiziki görünüm gerek kuşak uyuşmazlığı içine girmesine ve bu kapsamda
sosyal intibak problemleri yaşamasına neden olduğunu belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 48. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nın 17., 36. ve
48. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla
beraber ihlal iddialarının mahiyeti gereği, Anayasa’nın 17. maddesi açısından
değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucu, nüfusta hatalı
olarak yer aldığını iddia ettiği doğum tarihi ve doğum yerine ilişkin kayıtların
tashihi talebiyle açtığı davanın reddedildiğini, söz konusu davada ölen erkek
kardeşinin nüfus kaydı üzerinden hayatını devam ettirdiğini, bu kapsamda gerçek
doğum tarihinin 1963 değil 1970 olduğunu iddia etmesine rağmen kaydın işlem
görmüş olması ve tescil tarihi itibarıyla istenilen doğum tarihinin kayda uygun
olmadığı şeklindeki usuli gerekçelerle davasının
reddedilerek talebin esasının değerlendirilmediğini belirtmiş ve Anayasa’nın
17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
23. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin; başvurucunun şikâyetleri
açısından makul bir başarı şansı sunabilen, çözüm sağlayabilecek nitelikte,
kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir.
Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir
bir kuraldır. Bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvuru koşullarının
dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde bir takım
başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları
ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S. S. A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
24. Bununla birlikte söz konusu
başvuru yollarının etkililiği noktasında somut veriler bulunmaksızın sırf söz
konusu başvuru yollarının etkililiği hususunda başvurucu tarafından duyulan
şüphe, belirtilen başvuru yollarının tüketilmesi yükümlülüğünü ortadan
kaldırmaz (Ayşe Sena Sezgin Arslan,
B. No: 2014/13367, 15/4/2015, § 15).
25. Somut başvuru açısından
başvurucunun, cinsiyet bozukluğu rahatsızlığı ile 1970 yılında Adana’da dünyaya
geldiğini, 1963 yılında dünyaya gelen ve aynı yıl vefat eden ağabeyi “L.”nin nüfus kaydı üzerinden hayatını idame ettirdiğini, ifa
ettiği doktorluk mesleğine ilişkin gelişmeleri takip edebilmek için yaptığı
başvurularda yaş engeli ile karşılaştığını, nüfus kaydındaki gerçeğe aykırı
olan bilgiler nedeniyle özel ve sosyal yaşamında zorluklar çektiğini, evlenerek
bir çocuğu evlat edinmek ve böylece normal bir aile yaşamı sürdürmek istemesine
rağmen kendisine yapılan evlenme tekliflerinin nüfus kaydındaki yaş sorunu
nedeniyle olumlu sonuçlanamadığını ayrıca bu durumun gerek fiziki görünüm gerek
kuşak uyuşmazlığı içine girmesine ve bu kapsamda sosyal intibak problemleri
yaşamasına neden olduğunu belirterek doğum tarihinin tashihi amacıyla dava
açtığı ve belirtilen talebinin reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvuru konusu talebe benzer
iddiaların, yerleşik Yargıtay içtihadı kapsamında görevsizlik kararı ile
sonuçlandırılması gerektiğine işaret edildiği anlaşılmaktadır (H.G.K., 5/12/2007, E.2007/18-925, K.2007/944).
27. Bu kapsamda başvurucu
tarafından ihlal iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolunun kullanıldığı
ancak somut talep açısından özel olarak düzenlenmiş olan idari başvuru
imkânının kullanılmadığı görülmektedir.
28. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu talebi ile ilgili olarak özel bir idari başvuru yolu öngörülmüş olmakla
beraber başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesi kapsamına giren talebinin Derece
Mahkemelerince esastan karara bağlandığı anlaşılmakla başvuruda, başvuru
yollarının tüketilmesi koşulu açısından bir sorun olmadığı sonucuna
varılmıştır.
29. Başvurunun incelenmesi neticesinde
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, nüfusta hatalı
olarak yer aldığını iddia ettiği doğum tarihi ve doğum yerine ilişkin
kayıtların tashihi talebiyle açtığı davanın reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
32. Başvurucunun ihlal iddiasına
ilişkin hukuki menfaat, Anayasa’nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 8. maddesinde
düzenlenmiştir.
33. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama,
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve
aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın
kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir
tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
35. Nüfus kaydının düzeltilmesi
kapsamında ad, soyadı, cinsiyet, doğum kaydı gibi nüfus kayıtlarının
düzeltilmesi davaları bulunmaktadır. Ad, soyadı, cinsiyet, doğum kaydı gibi
kişilere ait kimlik bilgileri ve aile bağları ile ilgili bilgiler vazgeçilmez,
devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı kişilik hakları
kapsamındadır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 31).
36. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen
ve kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan kimliği ve aile bağları ile ilgili
bilgileri içeren nüfus kayıtlarında değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme
hakkı, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında
yer almaktadır.
37. Başvurucu; doğum yeri değişikliğine
ilişkin talebinde kişiliğin serbestçe geliştirilmesi ve dış dünya ile sosyal,
kültürel ya da diğer türden ilişkiler kurulabilmesi noktasındaki dezevantajlarına ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır. Bununla birlikte başvurucunun; nüfus kaydındaki gerçeğe aykırı olan
doğum tarihi bilgisi nedeniyle mesleki, özel ve sosyal yaşamında zorluklar
çektiğini, evlenerek bir çocuğu evlat edinmek ve böylece normal bir aile yaşamı
sürdürmek istemesine rağmen kendisine yapılan evlenme tekliflerinin nüfus kaydındaki
yaş sorunu nedeniyle olumlu sonuçlanamadığını, ayrıca bu durumun gerek fiziki
görünüm gerek kuşak uyuşmazlığı içine girmesine ve bu kapsamda sosyal intibak
problemleri yaşamasına neden olduğunu belirttiği görüldüğünden söz konusu
değişiklik talebinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı
kapsamındaki önemini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
38. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihadında da kişisel durum sicilinde yer alan bilgilerde
düzenleme ve değişiklik yapılması talebini içeren başvuruların Sözleşme’nin
özel hayata saygı hakkını düzenleyen 8. maddesi kapsamında değerlendirildiği
görülmektedir (Dadouch/Malta, B. No: 38816/07, 20/7/2010; Daroczy/Macaristan,
B. No: 44378/05, 1/7//2008; Güzel Erdagöz/Türkiye, B. No: 37483/02, 21/10/2008).
39. Cinsiyet, doğum kaydı gibi
kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve
düzeltme yapılmasını isteme hakkı Anayasa Mahkemesi tarafından ise Anayasa’nın
17. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir (Sevim
Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 31; AYM, E.2011/34, K.2012/48, 30/3/2012;
E.2009/85, K.2011/49, 10/3/2011).
40. Bununla birlikte söz konusu
unsurlarda değişiklik yapılması taleplerinin karşılanması noktasında farklı
mekanizmaların ihdas edildiği, genel olarak nüfus kayıtlarında yer alan ad,
soyadı, doğum tarihi, cinsiyet gibi unsurlarda değişiklik yapılmasına ilişkin
kayıt düzeltme davalarının, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî
dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim
yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı
belirtilerek yargısal bir başvuru yolunun öngörüldüğü anlaşılmaktadır (bkz. §§
12, 13).
41. Kişilerin başkasına ait
kaydı kullandıkları durumlara ilişkin başvuruların ise Bakanlıkça incelenip
sonuçlandırılacağı öngörülmüş olup bu hususta Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun
Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 73. maddesinde ayrıntılı düzenlemelere yer
verilmiştir. Bu düzenlemelere göre bir kişinin aile kütüklerine
tescil edilmediği ve kendisinden önce doğup ölen kardeşine ait nüfus kaydını
kullandığı yolundaki iddia ve bildirimin, doğum ve ölüm olaylarının meydana
geldiğini gösteren yetkili makamlarca verilmiş resmî bir belge olmadıkça nüfus
müdürlüğünce kabul edilmeyeceği ve verilen ölüm tutanaklarının işleme
konulamayacağı, resmî belge olarak sağlık kuruluşlarının kayıtlarına
dayanılarak verilen doğum veya ölüme ilişkin belgeler, defin izni ve bunlarla
ilgili kayıt örnekleri, diğer resmî dairelerde kişi ile ilgili olarak yapılan
kayıt ve işlem örnekleri ile ilköğretim ve varsa diğer okullara ait kayıt ve
ayrılma tarihlerini gösterir belgelerin kabul edileceği ve kolluk kuvvetlerince
beyanların doğru olup olmadığı hakkında araştırma yaptırıldıktan sonra düzenlenecek
dosya Bakanlığa gönderilerek verilecek talimata göre gerekli işlemlerin
yapılabileceği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13-15).
42. Bu kapsamda, yaş tashihi
talepleri de dâhil olmak üzere nüfus kaydındaki unsurlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin talepler için yargısal başvuru yolu öngörülmekle birlikte
kişinin kendisinden önce doğup ölen kardeşine ait nüfus kaydını kullandığı
yolundaki iddiaya dayalı yaş tashihi talepleri için özel bir idari başvuru yolu
öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
43. Nüfus kaydında yer alan
unsurlara ilişkin tashih talepleri noktasındaki yerleşik Yargıtay
içtihatlarında da belirtilen ayrımın gözetildiği ve davacı tarafça açıkça
kardeşinin yerine nüfusa kaydedildiği veya ölen kardeşin kimliğinin
kullanıldığı gerekçesine dayanılarak açılan yaş tashihi davalarının, doğum ve
ölüm olaylarının nüfus kütüğüne geçirilmesinin nüfus idaresine verilmiş idari
bir görev olduğu belirtilerek mahkemelerce öncelikle görev yönünden bir
değerlendirme yapılması gereğine işaret edildiği görülmektedir (18. H.D., E.2008/7763, K.2008/11098).
44. Maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan
yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla
sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak belirtilen
hakka etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri
de içermektedir. (Marcus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 40).
45. Kamusal makamların maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının sınırlandırılması
sürecinde takdir yetkisi bulunmakla birlikte belirtilen takdir yetkisi, her bir
vaka özelinde ayrı bir değerlendirme yapılmasını ve gözetilen kamusal menfaat
ile bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesini
gerektirmektedir.
46. Bu alandaki belirleyici
mesele; kamusal makamların kendisine tanınan takdir alanı içinde bu konuda adil
bir denge kurup kurmadığıdır. Bu kapsamda özellikle derece mahkemelerinin
takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları
hususunu değerlendirme durumunda olan Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda öne
sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemek durumundadır.
Söz konusu inceleme usule ilişkin yükümlülüklere riayet edilip edilmediğini de
kapsamaktadır (Marcus Frank Cerny, §
83).
47. Derece mahkemelerinin;
takdirlerinin gerekçelerini, bireyin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili
şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları
gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, §
84).
48. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından 1963 yılında ölen kardeşinin nüfus kaydı üzerinden
hayatını devam ettirdiği iddiasına dayalı olarak yaş tashihi talebiyle dava
açılmıştır. Mahkemece davanın reddi hususunda iki ayrı gerekçeye dayanıldığı
görülmektedir. Gerekçede yer verilen ilk husus, başvurucunun ağabeyine ait
olduğunu iddia ettiği kayıt üzerinde tashihlerin yapılması ve kaydın işlem
görmesi olup, 5490 sayılı Kanun’un 36. maddesinin (1) numaralı fırkasının (b)
bendinin ilk cümlesinde aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi
davasının ancak bir kere açılabileceğinin belirtildiği ve ilgili hükmün Anayasa
Mahkemesinin 30/3/2012 tarihli ve E.2011/34, K.2012/48
sayılı kararı ile iptal edildiği anlaşılmaktadır.
49. Ret kararında yer verilen
ikinci husus ise tescil tarihi itibarıyla istenilen doğum tarihinin kayda uygun
bulunmamasıdır. Yaş tashihine ilişkin yargılamalar bağlamındaki yerleşik
Yargıtay içtihadında, kişilerin doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceği
düşüncesiyle yaş küçültme talebiyle açılan davalarda tescil tarihinden sonraki
bir tarih için düzeltme talep edilemeyeceğinin kabul edildiği ancak söz konusu
içtihadın, somut başvuruda olduğu gibi ölen kardeşin nüfus kaydının
kullanılması iddialarına dayalı düzeltim taleplerini içermediği ve belirtilen
kapsamdaki taleplerin idari bir başvuruya konu olması gerektiğinden bahisle
görevsizlik kararı ile sonuçlandırıldığı görülmektedir (H.G.K.,
5/12/2007, E.2007/18-925, K.2007/944). Bu kapsamda, başvurucu
tarafından açılan yaş tashihi davasının, ölen ağabeyinin nüfus kaydının
kullanılmasından mütevellit bir talep olduğu, Mahkemece bu konuda bir
değerlendirme yapılmaksızın davanın normal bir yaş tashihi davası olarak ele
alınarak sonuçlandırıldığı ve başvurucunun talep sonucunu etkileyen temel
iddiasının Derece Mahkemelerince değerlendirilmediği dikkate alındığında, karar
gerekçelerinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı
bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi
varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu, ihlalin
tespitiyle uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini
talep etmiştir.
53. Mevcut başvuruda maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği tespit
edilmiştir.
54. Maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık
belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Kartal
1. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Karar örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.