TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2443)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
M.Y.
|
Vekili
|
:
|
Av. Meliha SELVİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
4/1/2008 tarihinde Ankara 13. İş Mahkemesinde açtığı
davanın kısmen reddedildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 16/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 26/1/2014 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 4/1/2008 tarihinde
Aks Televizyon Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine Ankara
13. İş Mahkemesinde açtığı davada, 1/7/2002 ilâ 4/7/2007 tarihleri arasında
Show TV Ankara bürosunda gazeteci olarak çalıştığını, 4/7/2007 tarihinde iş
akdinin işveren tarafından feshedildiğini belirterek, fazla çalışma, fazla
çalışma için %5 fazla ödeme ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmesini
talep etmiştir.
8. Mahkemece, 28/4/2010 tarih ve
E.2008/12, K.2010/350 sayılı kararla; başvurucunun kullanmadığı ya da ücreti
ödenmemiş yıllık izin hakkının söz konusu olmadığı, fazla çalışma ücreti
alacağının doğduğu gerekçesiyle, yıllık ücretli izin alacağının reddine, fazla
çalışma ücreti alacağı, hafta tatili ücreti alacağı ile ulusal bayram genel
tatil ücreti alacağının kısmen kabulüne, Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi gereği
%5 fazla ödeme tutarlarından %85 oranında hakkaniyet indirimi yapılmasına karar
verilmiştir.
9. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarih ve E.2010/28253, K.2012/40554 sayılı
ilamıyla, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici
sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine
göre hükmün onanmasına karar verilmiştir.
10. Karar, 14/3/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu, 11/4/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci
fıkrası ile 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 13/6/1952 tarih ve
5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 14. maddesinin ikinci fıkrası,
22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 11/4/2013 tarih ve 2013/2443 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı dönemlerde ücretli izin
alacaklarının ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, davalı aleyhine
Ankara 13. İş Mahkemesinde 4/1/2008 tarihinde açtığı
dava sonunda, yıllık ücretli izin alacağının reddine, hafta tatili ücreti ve
ulusal bayram genel tatil ücreti alacağı dâhil olmak üzere fazla çalışma ücreti
alacaklarının kısmen kabulüne karar verildiğini, zamanaşımının mahkemece yanlış
uygulandığını ve bu şekilde alacağın bir kısmının reddedildiğini, günlük
çalışma ücretinin %5 fazlasının dikkate alınmasının doğru olduğunu ancak bu
miktardan %85 oranında indirim yapılmasının hatalı olduğunu, bu indirim
oranında mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, ücret bordrolarındaki
sahteliklerin tespit edilmediğini, yargılamanın 28/4/2010 tarihinde sona
erdiğini, temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 4/12/2012 tarihinde
hükmün onandığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
15. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Ankara 13. İş Mahkemesinde açtığı davanın kısmen reddine karar verilmesinin
mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. İhlal
iddiaları, yargılama sonucunda verilen kararın adil olmadığına yönelik olup, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
16. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
19. Anılan kurallar uyarınca, ilke
olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
20. Başvuru konusu olayda
başvurucu, işçi olarak çalıştığı dönemlerde ücretli izin alacaklarının ve fazla
çalışma ücretinin ödenmediğini, davalı aleyhine Ankara 13. İş Mahkemesinde
açtığı dava sonunda, yıllık ücretli izin alacağının reddine hafta tatili ücreti
ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacağı dâhil olmak üzere fazla çalışma
ücreti alacaklarının kısmen reddine karar verildiğini, zamanaşımının mahkemece
yanlış uygulandığını ve bu şekilde alacağın bir kısmının reddedildiğini, günlük
çalışma ücretinin %5 fazlasının dikkate alınmasının doğru olduğunu ancak bu
miktardan %85 oranında indirim yapılmasının hatalı olduğunu, ücret
bordrolarındaki sahteliklerin tespit edilmediğini belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, davalı işveren
aleyhine 11/7/2007 tarihinde Noterden gönderdiği
ihtarname ile tüm alacaklarının iki gün içinde ödenmesini talep etmiştir.
İhtarname 12/7/2007 tarihinde işverene tebliğ edilmiş,
ancak başvurucuya ödeme yapılmamıştır.
22. Başvurucu, 4/1/2008 tarihinde Ankara 13. İş Mahkemesinde açtığı davada,
iş akdinin işveren tarafından feshedildiğini belirterek, gazeteci olarak
çalışması karşılığında, fazla çalışma, fazla çalışmasının %5 fazlası ve yıllık
izin ücreti alacaklarının 12/7/2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle
ödenmesini talep etmiştir. Mahkeme, başvurucunun tanıklarını dinlemiş,
başvurucu, bir kısım tanıklarının dinlenmesinden feragat etmiştir. Mahkemece,
başvurucuya ait ücret bordroları incelenmiş ve bilirkişiden rapor alınmıştır.
Raporun okunmasından sonra başvurucu ıslah dilekçesi vererek talep sonucunu
artırmıştır. Davalının zamanaşımı definde bulunması üzerine Mahkeme, ıslah
tarihi olan 28/1/2010 tarihinden itibaren geriye doğru
beş yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınarak hesaplama yapılması için
bilirkişiden ek rapor almış ve fazla çalışma ücreti alacağının %5 fazlasını
hesaplayarak, bu miktardan 818 sayılı mülga Kanun'un 44. maddesi uyarınca %85
oranında hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle fazla çalışma ücreti alacağının
kısmen kabulüne, alacakların, 15/7/2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle
tahsiline karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 4/12/2012 tarihinde hüküm onanmıştır.
23. 5953 sayılı Kanun’un ikinci fıkrasında
belirtilen "günlük yüzde beş fazlası"
ibaresi nedeniyle, ücret veya fazla çalışma olarak zamanında ödenmeyen meblağın
kısa zamanda yüksek miktarlara ulaşabildiği anlaşılmaktadır. Çalışma koşulları bakımından
işçilerden farklı bir konumda olan ve kamuoyunu doğru bilgilendirme görevleri
bulunan gazetecileri işveren karşısında korumak amacıyla getirildiği anlaşılan
itiraz konusu bu kuralla, gazetecilerin bazı alacaklarının zamanında
ödenmesine, gecikme halinde ise belli miktarda ilave yapılarak tahsiline imkân
sağlanmıştır. Fazla çalışma ücretiyle normal ücretin yüzde beş fazlasıyla
ödenmesine ilişkin bu kuralın, "zamanında"
ödenmeme koşuluna bağlı olarak uygulanabilir olduğu açıktır. Ayrıca,
bu düzenlemenin basın özgürlüğü yönünden önemli bir işlev gördüğü de
yadsınamaz. Gazetecinin görevinin haber alma, verme, basma ve yayma gibi kamu
düzenini yakından ilgilendiren niteliği de göz önüne alındığında kuralın başlı
başına çalışma barışını bozacak nitelikte olduğu söylenemez (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 33).
24. 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesinde
öngörülen %5 fazla ödeme tartışmalara neden olmuş ve özellikle indirim
uygulanıp uygulanamayacağı sorunu ortaya çıkmıştır. Günlük yüzde beş fazlasıyla
ödeme kuralı, yüksek bir oran içermesi sebebiyle, vaktinde ödenmeyen ücretler
bakımından karşılıklı kusur durumları gözetilerek, 818 sayılı mülga Kanun’un
44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi gerekmektedir. 5953 sayılı
Kanun’da, bazı alacakların gününde ödenmemesi halinde günlük yüzde beş
fazlasıyla ödenmesi gerektiği yönündeki düzenleme ile hedeflenen, gazetecinin
ücret ve diğer işçilik haklarının gününde ödenmesini sağlamaktır. İşverenin,
Kanun hükmüne uyması durumunda günlük yüzde beş fazla ödeme bakımından bir
yaptırım gündeme gelmez. Buna karşın ödemelerin gecikmesi halinde günlük yüzde beş
fazla ödeme kuralı yıllık çok yüksek oranlara ulaşabilmektedir. Söz konusu
hüküm gazeteci yönünden de bir zenginleşme aracı olarak kullanılmamalıdır.
Fazla saatlerde çalışma karşılığı olan asıl alacaklardan yapılan indirim
oranında, günlük yüzde beş fazla ödeme miktarlarının da indirilmesi gerektiği
açıktır. Günlük yüzde beş fazla ödeme miktarları, gerçekleşen ve kabulü gereken
asıl alacak miktarlarının gününde ödenmemesinden kaynaklanmış olmakla, yukarıda
sözü edilen gerekçelerle günlük yüzde beş fazla ödeme tutarlarından oransal
indirime gidilmelidir (YHGK, 23/6/2010 tarih ve
E.2010/9-305, K.2010/336; B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 34).
25. Somut olayda Mahkemece,
bilirkişi raporu da dikkate alınarak başvurucu lehine hükmedilen alacak
üzerinden indirim yapıldığı belirlenmiştir.
26. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
27. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
29. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, Ankara 13. İş Mahkemesinde açtığı alacak
davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı
birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, işçi alacaklarının
tahsili amacıyla açılan davada, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
4/1/2008 tarihidir.
35. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Mahkemece
verilen kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği 4/12/2012
tarihidir.
36. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
37. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013,
§ 47).
38. Bunun yanı sıra 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha
önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri
kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere
basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama
usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan
ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul
edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 64-65).
39. Başvuruya konu yargılama sürecinin İş Mahkemesi önünde
sürdüğü görülmekle, yukarıda bahsedildiği üzere, 5521 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. ve 447. maddelerinin
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 10).
40. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu, 4/1/2008 tarihinde Ankara 13. İş
Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin işveren tarafından feshedildiğini
belirterek, gazeteci olarak çalışması karşılığında, fazla çalışma, fazla
çalışmasının %5 fazlası ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmesini talep
etmiştir. Mahkeme, başvurucunun tanıklarını dinlemiş, başvurucu, bir kısım
tanıklarının dinlenmesinden feragat etmiştir. Mahkemece, başvurucuya ait ücret
bordroları incelenmiş ve bilirkişiden rapor alınmıştır. Raporun okunmasından
sonra başvurucu 28/1/2010 tarihinde ıslah dilekçesi
vererek talep sonucunu artırmıştır. Davalının zamanaşımı definde bulunması
üzerine Mahkeme, ıslah dilekçesi ve zamanaşımı defi dikkate alınarak hesaplama
yapılması için bilirkişiden ek rapor almış ve fazla çalışma ücreti alacağının
%5 fazlasını hesaplayarak, bu miktardan 818 sayılı mülga Kanun'un 44. maddesi
uyarınca %85 oranında hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle 28/4/2010
tarihinde fazla çalışma ücreti alacağının kısmen kabulüne, alacakların,
15/7/2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar vermiştir. Temyiz
üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 4/12/2012
tarihinde hüküm onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir.
41. 5521 ve 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama
usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No:
2013/772, 7/11/2013, §§ 59-82; B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
42. Başvuruya konu iş hukukuna
dayalı alacak davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında, somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve söz konusu dört yıl on bir ay süren yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, 400.000,00 TL
maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin dört yıl on bir ay devam eden yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.