TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜLENT ECEVİT UÇAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5271)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Bülent Ecevit UÇAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Servet Serkan UZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1/11/2004
tarihinde açılan menfi tespit davasının kısmen kabulüne karar verildiğini ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine
karar verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/7/2013 tarihinde
doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. Kocaeli Asliye Ticaret
Mahkemesi nezdinde 1/11/2004 tarihli dilekçe ile açılan menfi tespit davasında,
davacı-karşı davalı Hasdayı İnşaat Tic. ve San. Ltd.
Şti., davalı-karşı davacı UND Gürbulak İşl. Yat. A.Ş.’den,
Gürbulak Kara Sınır Kapısının yapımına ilişkin 19/4/2002 tarihinde
imzaladıkları sözleşmeye istinaden alacaklı olduğunun tespiti ile ayrıca
davalı-karşı davacı şirkete teminat amacıyla verilen çeke ilişkin borçlu
olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
6. Yapılan yargılama sonunda
Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi 28/10/2010 tarih ve E.2004/509, K.2010/445
sayılı kararla; davacı-karşı davalı Hasdayı İnşaat
Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin sözleşme gereği yapması
gereken işlerini ayıpsız ve gereği gibi ifa etmediği, her ne kadar işlerin
büyük oranını tamamlasa bile (%99,4) eksiklikler bulunduğu, tüm bu eksiklikler
hesaba alındıktan sonra davacı-karşı davalı tarafın, davalı-karşı davacı
taraftan 80.523,98 TL alacağının bulunduğu gerekçesiyle bu miktarın tahsiline,
iş bitirme oranının %100 olmaması nedeniyle davacı-karşı davalının gecikme
cezası ve teminat iadesi istemlerinin reddine, davalı-karşı davacının davasının
reddine karar vermiştir.
7. Temyiz üzerine Yargıtay 15.
Hukuk Dairesi 7/6/2012 tarih ve E.2011/2935, K.2012/4268 sayılı ilamı ile İlk
Derece Mahkemesi kararını, teminat amacıyla davalı-karşı davacı şirkete verilen
çekin davacı-karşı davalı şirkete iadesi hakkında gerekli araştırma yapılmadan
hüküm tesis edildiği gerekçesiyle bozmuş, ilgili kararın diğer kısımları
yönünden temyiz istemlerini reddetmiştir.
8. Başvurucu, Kocaeli Asliye
Ticaret Mahkemesine sunduğu 5/7/2012 havale tarihli dilekçe ile Kocaeli 4.
Noterliğinde düzenlenen 5/7/2012 tarihli temliknameye istinaden davacı-karşı
davalı Hasdayı İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti’nin dava dosyasındaki alacaklarından 950.750,00 TL’lik
kısmını, doğmuş ve doğacak yasal tüm ferileri ile birlikte temlik aldığını
bildirmiştir.
9. Başvurucu ve davalının karar
düzeltme istemleri aynı Dairenin 16/5/2013 tarih ve E.2012/6680, K.2013/3188
ilamı ile Yargıtay kararında belirtilen nedenler ve 18/6/1927 tarih ve 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi dikkate alınarak
reddedilmiştir.
10. Karar
düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam 14/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
11. Başvurucu
12/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Bozulan yönlere ilişkin
olarak yargılama süreci devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı
mülga Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddeleri, 1086 sayılı mülga Kanun’un
381. maddesinin üçüncü fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 17/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/7/2013 tarih ve 2013/5271
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, Kocaeli Asliye
Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davasının kısmen kabulüne karar
verildiğini, Yargıtay tarafından kararın kısmen onandığını, yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığını, bilirkişi incelemelerinin ve keşfin usulüne uygun
yapılmadığını, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu, gerekçeli
kararın kanuni süresi içinde yazılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, bilirkişi incelemelerinin ve keşfin usulüne uygun
yapılmadığını ayrıca uzun süren yargılama süreci nedeniyle lehine hükmedilen
alacak miktarının günün koşullarına göre tatmin edicilikten uzak olduğunu, oysa
başka mahkemelerde haklarını arayan kişilerin zamanında sonuç aldıklarını
belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları,
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece
verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı
yargılama sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
Başvurucunun, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçeli olmadığı, gerekçeli
kararın kanunda öngörülen sürede yazılmadığı ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
20. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
21. Başvurucu Kocaeli Asliye
Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davasında, bilirkişi incelemelerinin
ve keşfin usulüne uygun yapılmadığını, eksik inceleme ve değerlendirme sonucu
davanın kısmen kabulüne karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Başvuru konusu olayda,
Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi 28/10/2010 tarihli kararında, tarafların iddia
ve savunmalarını, dosyaya sundukları delilleri değerlendirerek ve bilirkişi
raporları alarak, ilgili hukuk kurallarını da yorumlanmak suretiyle bir sonuca
ulaşmıştır. İlk Derece Mahkemesi kararı, başvurucunun şikâyet konusu yaptığı
kısımlar yönünden Yargıtay tarafından onanmış, karar düzeltme talebi ise
reddedilmiştir.
23. Mahkemece verilen kararın
Yargıtay tarafından bozulan kısımlarına ilişkin yargılamanın İlk Derece
Mahkemesinde devam ettiği, başvurucunun yargılaması devam eden kısımlara ilişkin
bireysel başvuruda bulunmadığı, Yargıtay tarafından onanan kısımlara yönelik
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmış olup ihlal iddiaları Yargıtayın onadığı yönler açısından değerlendirilmiştir.
24. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu, yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi
delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan
delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi
bir durum da tespit edilememiştir.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesince verilen karar ile Yargıtayın kısmen
onama ve karar düzeltme isteminin reddine dair kararlarının gerekçesiz olduğunu
ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
29. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
30. Ancak derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber,
ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli
olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
31. Öte yandan temyiz
mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz
merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486,
4/12/2013, § 57).
32. Somut olayda, Mahkemece,
tarafların ileri sürdükleri tüm deliller toplanarak, sözleşme, hak ediş
belgeleri, şirket defterleri incelenerek, bilirkişilerden ayrıntılı raporlar
alınmış, keşif yapılmış, davalı tarafın yetki itirazı dikkate alınmış ve bu
değerlendirmeler sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir (bkz. §
6). Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak
ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm kısmen onanmış, bozulan kısımla ilgili
olarak yeterli açıklamada bulunulmuş, karar düzeltme istemi reddedilmiştir
(bkz. §§ 7, 9). Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz
olduğundan da söz edilemez.
33. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
c. Gerekçeli Kararın Kanunda Öngörülen Sürede Yazılmaması
Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
34. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
35. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
36. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk
tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilir.”
37. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24.).
38. 6216 sayılı
Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip
olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru
yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir
kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön
koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen
ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir
hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve
“doğrudan” etkilenmiş olması ve
bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur”
olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
39. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’in 34. maddesinde yer alan“mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan
etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50).
40. Başvurucu, ilk derece
Mahkemesince 28/10/2010 tarihinde verilen kısa kararın, gerekçesi ile birlikte
yazılarak taraflara tebliğinin yaklaşık dört ay sonra yapıldığını, bu durumun
gerekçeli kararın tefhim edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde
yazılmasına yönelik 1086 sayılı mülga Kanun’un 381. maddesinin üçüncü fıkrasına
aykırı olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
41. Başvuru
konusu olayda Mahkemece, 28/10/2010 tarihinde karar verilmiş ve gerekçeli
kararın tebliğinden sonra davanın tarafları olan şirketlerin temyiz talepleri
üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 7/6/2012 tarihinde bu karar kısmen
bozulmuştur. Başvurucu ise Yargıtay bozma kararından sonra 5/7/2012 tarihinde
noterde düzenlenen temlikname ile davacı-karşı davalının alacaklarını devralmış
ve bu aşamadan sonra temlik alan sıfatıyla davaya katılmıştır. Dolayısıyla
gerekçeli kararın verilmesi ve tebliği aşamalarında yargılamada yer almayan ve
davanın tarafı olmayan, alacağı temlik alarak yargılamaya katılan, 7/6/2012
tarihinden önceki dönemde Mahkemece yapılan işlem nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenmeyen başvurucunun mağdur sıfatının olmadığı anlaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, gerekçeli kararın kanunda belirtilen sürede tebliğ edilmemesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına yönelik olarak, mağdur
sıfatı taşımadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden
43. Başvurucu, 1/11/2004
tarihinde Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davasının
halen sonuçlanmadığını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
44. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
45. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
46. Başvurucu tarafından, tarafı
olduğu hukuki uyuşmazlığın yaklaşık dokuz yıldır sonuçlandırılmadığı
belirtilmekle beraber, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir. Başvuru
konusu yargılama süreci, taraflar arasında akdedilen eser sözleşmesinden
kaynaklanan uyuşmazlığın çözümü amacıyla Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen
menfi tespit davasına ilişkindir. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural
olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye
başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Ancak
uyuşmazlığın tarafları açısından, yargılama sürecine dâhil oldukları süreler
nazara alındığında, farklı yargılama sürelerinin geçerli olması mümkündür (B.
No:2012/367, 17/9/2013, § 24).
47. Başvuru konusu davanın
açılış tarihi 1/11/2004 olmakla beraber, başvurucunun, İlk Derece Mahkemesine
sunduğu davacı-karşı davalı tarafın dava ile ilgili alacaklarını temlik
aldığını belirtir 5/7/2012 havale tarihli dilekçe sonrasında, temlik alan
sıfatıyla yargılamada yer almaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle,
başvurucu açısından yapılacak makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak
sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil, temlik alan sıfatı ile ilk
derece mahkemesine bildirimde bulunduğu tarihtir.
48. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını konu alan şikayetler bakımından iç hukuk
yollarının tüketilmesi koşulu aranmayıp, bu tür şikayetler açısından yargılama
faaliyetinin devamı sırasında başvuru yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı
tarihtir (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 52).
49. Başvuru konusu olayda
başvurucunun temlik alan sıfatıyla davada yer almaya başladığı tarih 5/7/2012
tarihi olup, dava halen derdest olmakla, başvurucu açısından yargılama,
başvurucunun davaya katıldığı tarihten itibaren yaklaşık iki yıl dört aydır
devam etmektedir. Bu kapsamda, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığın karara
bağlanması için geçen sürenin makul olup olmadığı noktasında nazara alınacak
zaman dilimi yaklaşık iki yıl dört aylık süreyi kapsamaktadır.
50. Başvurunun incelenmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak
davası niteliğinde olduğu, başvurucunun, davacı-karşı davalı şirketin dava
dosyası kapsamındaki alacaklarını 5/7/2012 tarihinde temlik aldığı, bu bağlamda
başvuruya konu Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2004/509 sayılı dosyasında
yürütülen yargılamaya temlik alan sıfatıyla katıldığı, başvurucunun temlik alan
sıfatını İlk Derece Mahkemesine bildirmesini takiben Yargıtay 15. Hukuk
Dairesine yapılan karar düzeltme itirazının reddedildiği, aynı Dairenin daha önceki
bozma ilamı nedeniyle yargılamanın İlk Derece Mahkemesinde devam ettiği
anlaşılmıştır.
51. Somut olayda uygulanması
gereken usul hükümleri nazara alındığında, başvurucu açısından geçerli olan iki
yıl dört aylık yargılama süresinin somut davada makul süreyi aşmadığı ve
başvuruya konu uyuşmazlığın yargılama makamlarının tutumu nedeniyle
geciktirildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibariyle adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Gerekçeli kararın kanunda öngörülen sürede yazılmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “kişi yönünden yetkisizlik”,
4.
Yargılamanın makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucu tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde
bırakılmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.