logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Muammer Yeşiltepe [1.B.], B. No: 2013/2508, 30/12/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUAMMER YEŞİLTEPE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2508)

 

Karar Tarihi: 30/12/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Muammer YEŞİLTEPE

Vekili

:

Av. Yasemin KUTLUĞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, üyesi olduğu kooperatifin daire teslim ve tahsisi yapmaması üzerine açtığı tazminat davasının kısmen kabul edilmesi ve davanın 11 yılda sonuçlanması nedenleriyle Anayasa’nın 2., 10., 35., 36., 90. ve 148. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 3/4/2013 tarihinde Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 8/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 30/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının 27/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 16/4/1997 tarihinde 1.350,00 YTL peşin bedelle bir konut yapı kooperatifinden daire satın almış, uzun zaman geçmesine rağmen kendisine tahsis, tescil ve teslim yapılmadığından kooperatif tüzel kişiliğine ihtarname göndererek kooperatifte ferdileştirme işlemlerinin yapılmasını talep etmiş, cevabi yazıda yükümlülüklerini yerine getirmediği için üyelikten çıkarıldığı kendisine bildirilmiştir.

8. Başvurucu, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesine başvurmuş ve Mahkemenin E.2003/966 sayılı kararı ile ihraç kararının iptalini sağlayarak tekrar kooperatife üye olmuştur.

9. Başvurucu, kooperatifte boşta daire kalmaması, üye fazlası olması ve dairelerin kura çekilmeksizin üyelere tahsis edilmesi üzerine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde 28/7/2003 tarihinde peşin aldığı daire bedeli ve mahrum kaldığı kira bedeli talepli tazminat davası açmıştır.

10. Mahkemece bilirkişi tayin edilmiş, 28/6/2004 tarihinde keşif yapılmış ve tahsis tarihini tespit için tanık ifadesine başvurulmuş, başvurucu bilirkişi raporu sonrasında talebini 19.000 TL daire bedeli ve 4.900 TL kira bedeli olarak ıslah etmiştir.

11. Mahkeme 24/6/2005 tarihli, E.2003/956, K.2005/416 sayılı kararıyla davayı kısmen kabul ederek, 15.000 TL daire bedeli ve 2.350 TL kira bedelinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

12. Yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 15/3/2007 tarih ve E.2006/699, K.2007/4455 sayılı kararıyla ve Dairece benimsenen yöntemle tazminat miktarının belirlenmesi gerekirken farklı bir yöntemin kullanıldığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını bozmuştur.

13. Bozma kararı sonrasında Mahkeme, E.2007/58, K.2007/750 sayılı kararıyla yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesine göndermiştir.

14. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, davayı tekrar ele almış, bozma kararı doğrultusunda ödemelerini yapan üyelerin örnek ödemeleri güncellenerek ve ödenmeyen aidatlar mahsup edilerek bilirkişi marifetiyle tekrar tazminat hesabı yaptırmış ve 26/2/2010 tarih ve E.2008/655, K.2010/106 sayılı kararıyla 4.835 TL daire bedeli ile 2.080 TL kira bedelinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

15. Yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 15/12/2011 tarih ve E.2011/2303, K.2011/2636 sayılı kararıyla ve Mahkemece ilk hükümde karar altına alınan kira bedelinin başvurucu lehine usulü kazanılmış hak olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını yine bozmuştur.

16. Davayı bir defa daha ele alan Mahkeme, bozma kararına uyarak 17/7/2012 tarihli ve E.2012/334, K.2012/519 sayılı kararıyla 4.835 TL daire bedeli ile 2.350 TL kira bedelinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

17. Bu karara yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 16/1/2013 tarih, E.2012/6603, K.2013/128 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesi kararını karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere onamıştır. Karar aynı tarihte kesinleşmiş ve başvurucuya 5/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 3/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi şöyledir:

“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”

20. 24/04/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 06/10/1988 tarihli ve 3476 sayılı Kanunla değişik 16. maddesi şöyledir:

“Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler anasözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar anasözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.

Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Anasözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere, bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir.

Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi, ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir. Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. İtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır.

Üç aylık süre içinde, genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmiyen çıkarılma kararları kesinleşir.

Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam eder.”

21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/4/2013 tarih ve 2013/2508 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, üyesi olduğu kooperatifin daire teslim ve tahsisi yapmaması üzerine açtığı tazminat davasında gereksiz keşif yapılması, kesinleşmiş hükme aykırı karar oluşturulması, hakkaniyet dışı karar verilmesi, davanın kısmen kabul edilmesi ve davanın 11 yılda sonuçlanması nedenleriyle Anayasa’nın 2., 10., 35., 36. ve 90. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 150.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Başvurucu, somut başvuruya konu tazminat davasında gereksiz keşif yapılması, kesinleşmiş hükme aykırı karar oluşturulması, hakkaniyet dışı karar verilmesi, davanın kısmen kabul edilmesi nedeniyle sayılan anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.

25. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, nihai Mahkeme kararının sonucunun hakkaniyete uygun olmadığı ve yargılamanın makul sürede tamamlanmadığına ilişkin olup bu şikâyetler yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası ve makul sürede yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

26. Başvurucu, gereksiz keşif yapılması, kesinleşmiş hükme aykırı karar oluşturulması, hakkaniyet dışı karar verilmesi, davanın kısmen kabul edilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

31. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi, derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak, tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).

32. Başvuru konusu olayda başvurucu, usulsüz olarak kooperatif üyeliğinden çıkarılması üzerine tazminat davası açmış, Mahkeme davayı kabul ederek lehine karar vermiş, temyiz edilen karar önce Yargıtay Dairesinin yerleşik içtihatlarına aykırı hesaplama yöntemi, sonra ise başvurucu lehine kazanılmış hak nedeniyle bozulmuş ve bozma kararları doğrultusunda nihai olarak İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi başvurucunun davasını kısmen kabul ederek kendisine 4.835 TL daire bedeli ile 2.350 TL kira bedelinin ödenmesine karar vermiştir.

33. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

34. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

35. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve Derece Mahkemelerinin kararlarının bariz bir takdir hatası veya açıkça keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

36. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun makul süre şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu şikâyetinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

37. Başvurucu, 2003 yılında açtığı tazminat davasının yaklaşık 9 yılı aşkın bir süre sonunda neticelenmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)

39. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

40. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

41. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

42. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

43. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

44. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).

45. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

46. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

47. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

48. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, asliye ticaret mahkemesi nezdinde açılan tazminat davasının söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 28/7/2003 tarihidir.

50. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin karar düzeltme yolu kapalı olarak verdiği E.2012/6603, K.2013/128 sayılı onama karar tarihi olan 16/1/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

51. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

52. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun usulsüz olarak kooperatif üyeliğinden çıkarılma nedeniyle tazminat talebi olduğu, 28/7/2003 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde ilk derece mahkemelerince verilen iki ayrı kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, ilk bozma kararı sonrasında İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2007/58, K.2007/750 sayılı kararıyla yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderdiği, davanın Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin karar düzeltme yolu kapalı olarak verdiği 16/1/2013 tarih, E.2012/6603, K.2013/128 sayılı onama kararı ile kesinleştiği ve toplamda yaklaşık 9 yılın üzerinde sonuçlandığı anlaşılmaktadır.

53. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 9-19).

54. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64), başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık 9 yılı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

56. Başvurucu, hakkaniyete uygun yargılama yapılmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 150.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

57. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 9 yılı aşan yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

59. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Muammer Yeşiltepe [1.B.], B. No: 2013/2508, 30/12/2014, § …)
   
Başvuru Adı MUAMMER YEŞİLTEPE
Başvuru No 2013/2508
Başvuru Tarihi 3/4/2013
Karar Tarihi 30/12/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, üyesi olduğu kooperatifin daire teslim ve tahsisi yapmaması üzerine açtığı tazminat davasının kısmen kabul edilmesi ve davanın 11 yılda sonuçlanması nedenleriyle Anayasa’nın 2. , 10. , 35. , 36. , 90. ve 148. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 2
1163 Kooperatifler Kanunu 16
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
3476 Kooperatifler Kanunu 4
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi