TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURHANETTİN YALÇIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2578)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 23/10/2015-29511
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Recep
ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Burhanettin
YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sürecinde kanuni
hakların hatırlatılmaması, avukat yardımından yararlandırılmama, kötü muamele
uygulanması, avukatın ifade alma işlemine katılmasına izin verilmemesi, gözaltı
aşamasındaki işlem ve kötü muameleler ile soruşturma işlemlerine ilişkin iddia
ve taleplerin mahkemece karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının; bir
sınır belirtilmeksizin ölünceye kadar hapis cezası verilmesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/4/2013 tarihinde
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/4/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/6/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), 30/6/2015
tarihinde başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneğini görüş için gönderilmiştir.
6. Aynı konu ve şikâyetler kapsamında daha önce karar
verilmiş olması (Abdulselam Tutal ve diğerleri [GK], B. No:
2013/2319, 8/4/2015) nedeniyle Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince
başvuru, Bakanlık cevabı beklenmeksizin kabul edilebilirlik ve esas yönünden
incelenmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. 3/5/2004 tarihinde İ.G. ve eşi S.G.nin, evlerinde ölü bulunmaları üzerine soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu, maktullerin ateşli silahla öldürülmeleri olayı
kapsamında, yasa dışı İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA/C) örgütüyle
bağlantılı olarak bu suça iştirak ettiği şüphesiyle 15/5/2004
tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu gözaltına alındığında 20 yaşındadır.
11. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünde, başvurucu ve diğer şüphelilerin, isnat edilen suçla ilgili
ifadeleri alınmıştır. Bu kapsamda başvurucunun ifadesi 17/5/2004
tarihinde alınmıştır. Düzenlenen tutanaklarda, başvurucunun bir avukatın hukuki
yardımından yararlanmak istemediğine ve isnat edilen suçla ilgili ifade vermek
istediğine yönelik beyanları yer almaktadır.
12. Başvurucu ve diğer şüphelilerin
gözaltı sürecinde alınan ifadelerinde, cezaevinde bulunan İBDA/C örgütü lideri
S.M.ye zihin kontrolü yoluyla işkence edilmesinden sorumlu olduğunu
düşündükleri İ.G.nin öldürülmesine karar verilmesi,
bu amaçla adresinin tespiti, silah satın alınması/temin edilmesi, olay günü bir
kısmı dışarıda gözcülük yaptığı sırada şüphelilerden birinin kurye kıyafetiyle
eve giderek anılan kişiyi ve eşini öldürmesi ile olay sonrasına ilişkin
ayrıntılı anlatımlar bulunmaktadır.
13. Başvurucu, gözaltı sonrasında 18/5/2004
tarihinde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet savcısına verdiği
ifadede, polis tarafından hazırlanan ifade tutanaklarını baskı altında
imzalamaya mecbur bırakıldığını, dört gün boyunca uykusuz kaldığını,
görevlilerin isteklerine uymak zorunda kaldığını ve direnemediğini belirterek
kolluk görevlilerince alınan ifadesini kabul etmediğini beyan etmiştir.
14. Başvurucu ve diğer şüpheliler, 18/5/2004
tarihinde İstanbul DGM hâkimi tarafından yapılan sorgulama sonrasında 2004/42
Sorgu sayılı kararla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı zorla tebdil ve ilgaya
teşebbüs etmek ve bu amaçla eylem gerçekleştirmek suçundan tutuklanmışlardır. Başvurucu, avukatının hazır bulundurulmadığı sorgusunda,
suçlamaları kabul etmediğini, Cumhuriyet savcısı huzurundaki savunmasını kabul
ettiğini, kolluktaki savunmasını kabul etmediğini, anılan savunmasında
anlattıklarının olduğu gibi yazılmadığını, görevlilerin kendilerince bir şeyler
yazıp imzalattıklarını, uykusuz bırakıldığını, avukat istediği hâlde
istemediğine dair tutanak imzalatıldığını, bir önceki gece sabaha kadar
kendisini sorgulayan polis memurları tarafından iki kolundan tutulmuş vaziyette
yer gösterme işlemi yapıldığını beyan etmiştir.
15. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurucu ve
diğer şüpheliler hakkında düzenlenen 14/6/2004 tarihli
iddianamede, İBDA/C örgütü lideri S.M. tarafından yazılan “Telegram-Zihin Kontrolü” isimli kitapta, kendisine uygulanan işkence
metotlarının, ismini açıkça yazmadan İ.G.nin eseri
olduğunun belirtildiği ve bu kitabın tanıtımı ile ilgili olarak bir dergide İ.G.nin adının açık olarak yazıldığı, başvurucu ve diğer
şüphelilerin bu nedenle anılan şahsı öldürmeye karar verdikleri ve gözaltı
ifadelerinde belirtilen şekilde eylemi gerçekleştirdikleri iddia edilmiştir.
16. Tutuklu olarak devam eden yargılamanın 18/10/2004
tarihli oturumunda başvurucu, gözaltı sürecinde düzenlenen ifade tutanaklarının
içeriğini kabul etmediğini, anılan tutanakların baskı ve yanıltmaya dayalı
olarak imzalatıldığını ileri sürmüş, tahliye ve beraatine
karar verilmesini talep etmiştir. Aynı oturumda ilk derece mahkemesi, başvurucu
ve diğer şüphelilerin gözaltı sonrası alınan doktor raporlarını dikkate alarak
kötü muamele iddialarıyla ilgili bir karar vermemiş, başvurucuların bu konuda
ilgili mercilere müracaat etmekte serbest olduklarını belirtmiştir.
17. Yargılamanın 28/2/2005 tarihli oturumunda, soruşturma
aşamasında şüpheli olarak gözaltına alınan ve daha sonra tanık olarak beyanda
bulunan S.A. ve İ.K., şüphelilere gözaltı sırasında
kötü muamelede bulunulduğunu; şüpheli A.T.ye, avukat istemediğine dair yemek
fişine tanzim edilmiş bir tutanak imzalatıldığını gördüklerini beyan
etmişlerdir.
18. Yargılamanın 11/7/2005 tarihli
oturumunda, olayın meydana geldiği binanın bazı dairelerinde tadilat olduğu
belirtilerek çalışanların tespiti ve tanık olarak dinlenilmeleri talep edilmiş
ancak bu talep Mahkeme tarafından reddedilmiştir.
19. Başvuru üzerine, daha önce duruşma günü olarak
belirlenmeyen 2/6/2009 tarihinde celse açılarak tanık
Ç.E.’nin beyanı alınmıştır. Bununla birlikte bu tanık
daha önce, yargılama kapsamında başvurucular ve müdafilerinin hazır
bulundukları 23/11/2005 tarihli duruşmada 2/6/2009
tarihli ifade ile benzer mahiyette beyanda bulunmuş ve İ.G. ve eşinin
öldürülmesiyle ilgili görgüye dayalı bilgisinin olmadığını ifade etmiştir.
20. Yargılama devam ettiği sırada, gözaltında kötü muamele ve
baskıya maruz kalındığı yönündeki şikâyetler üzerine yürütülen soruşturma
kapsamında, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 27/4/2006
tarihli ve 2004/26798 Soruşturma sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir.
21. Yargılama sonunda İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/1/2012 tarihli ve E.2004/196, K.2012/7 sayılı kararıyla
başvurucunun da aralarında bulunduğu beş sanık, İBDA/C örgütü adına bahse konu
eylemi gerçekleştirdikleri gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül
etmiş olan Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren
teşebbüs suçundan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
146. maddesinin birinci fıkrası gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına mahkûm edilmişlerdir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“[S]anıklar
her ne kadar eylemi tüm ayrıntılarıyla anlattıkları emniyette alınan
ifadelerinden sonra aşamalarda ısrarla bu ifadelerini reddetmişlerse de,
yukarıda deliller kısmında izah edilen maktullerin otopsi tutanakları, otopsi
raporları, maktullerin vücutlarından çıkan kurşunlara ilişkin ekspertiz raporları, sanıkların birbirleriyle uyumlu olarak
olaya ilişkin emniyetteki anlatımlarını destekler, doğrular mahiyette
oldukları, olay mahallinde maktul İ.G.'e kargo paketi
olarak hazırlandığı belirtilen kitapların ele geçirilmiş olması, ayrıca
haklarında takipsizlik kararları verilen ancak tanık sıfatıyla ifadeleri
hazırlık aşamasında tespit edilen tanıkların anlatımlarının gerek eylem
öncesinde gerekse eylem sonrasında sanıkların davranışlarına ilişkin emniyetteki
anlatımlarıyla uyumlu olacak şekilde verdikleri ifadeleri, ayrıca sanıklardan A.E'nin emniyetteki anlatımı sonrasında savcılıkta vermiş
olduğu ifadesinde sanıklardan B.'nin olay sonrasında
evine geldiklerinde maktullerin öldürülmesine ilişkin gazetedeki haberleri
göstererek bu eylemi kendilerinin gerçekleştirdiklerini söylediğine dair
ifadesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanıkların sonradan
savunmalarında yapmış oldukları ifade değişikliklerine tüm bu nedenlerle
mahkememizce itibar edilmemiş, sanıkların bu eylemi yasadışı silahlı terör
örgütü İBDA/C adına… gerçekleştirdikleri kanaatine
varılmış[tır].”
22. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 2/10/2012 tarihli ve E.2012/7356,
K.2012/10175 sayılı ilamıyla onanmış ve aynı tarihte kesinleşmiştir.
23. Anılan karar, başvurucuya 21/3/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 3/4/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştu.
B. İlgili Hukuk
25. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929
tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135. maddesi
şöyledir:
“Zabıta
amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hâkim
tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1. İfade
verenin veya sorguya çekilenin kimliği tesbit edilir.
İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak
cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine
isnat edilen suç anlatılır.
3. Müdafi
tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından
tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından
yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı
geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın
ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını
duyurabileceği söylenir.
4. İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni
hakkı olduğu söylenir.
5. Şüpheden
kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır
ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan
hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6. İfade
verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade
veya sorgu bir tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade
verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade
verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları
ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade
vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip
getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak
içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından
okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan
imtina halinde bunun nedenleri yer alır.”
26. 1412 sayılı mülga Kanun’un 135/A maddesi şöyledir:
“İfade
verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici
nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel
cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya
ruhi müdahaleler yapılamaz.
Kanuna
aykırı bir menfaat vaat edilemez.
Yukarıdaki
fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi
delil olarak değerlendirilemez.”
27. 1412 sayılı mülga Kanun’un 136. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık, soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımından faydalanabilir. Kanuni temsilcisi
varsa o da yakalanana veya sanığa bir müdafi seçebilir.
Zabıta amir
ve memurları tarafından yapılacak sorgulama işlemlerinde, ancak bir müdafi
hazır bulunabilir. Cumhuriyet Savcılığı işlemlerinde bu sayı üçü geçemez.
Zabıtaca
yapılan soruşturma da dahil olmak üzere, soruşturmanın
her safhasında müdafiin, yakalanan kişi veya sanıkla
görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda
bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
28. 1412 sayılı mülga Kanun’un 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi
halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya
sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya
dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi’de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi
tayin edilir.”
29. 765 sayılı mülga Kanun’un 146. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Türkiye
Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve
tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e
cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur.”
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Müdafi
hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli
veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
31. 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 3. maddesi şöyledir:
“(1)
Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere
yapılmış sayılır.
(2)
Mevzuatta, yürürlükten kaldırılmış Türk Ceza Kanununun kitap, bab ve fasıllarına yapılmış olan yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin karşılığını
oluşturan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun maddelerine yapılmış sayılır. ”
32. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinin (16) numaralı
fıkrası şöyledir:
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım,
‘Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar’ başlıklı Dördüncü Bölüm, ‘Anayasal Düzene
ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ başlıklı Beşinci Bölüm, ‘Milli Savunmaya
Karşı Suçlar’ başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz.”
33. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 17. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Ölüm
cezaları, 14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1
inci maddesi ile değişik 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen
terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör
suçluları koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamaz. Bunlar hakkında
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/4/2013 tarihli ve 2013/2578 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu, gözaltı sürecinde kanuni haklarının
hatırlatılmadığını, kanuni haklarını kullanmasının zorla ve hileyle
engellendiğini, uykusuz bırakıldığını; tehdit, yanıltma ve kötü muamele
uygulandığını, avukat istemediğine dair tutanağın zorla ve hileyle ile
imzalatıldığını; avukatının, ifade alma işlemine katılmasına izin verilmediğini;
polisin, kurgusunu kendi ifadesi gibi sunduğunu, bunun kendisine işkence ve
tehditle ezberletildiğini ve yer gösterme işleminde tekrar ettirildiğini,
kolluk birimine getirilen görgü tanığının, gördüğü zanlının kendisi olmadığını
belirtmesine rağmen buna ilişkin tutanak tutulmadığını, olay yerine uydurma ve
sahte deliller bırakıldığını, ifade tutanağının kendisini sorgulayan polislerce
imzalanmadığını, Adli Tıp Kurumu raporundaki belirsizliklerin
araştırılmadığını, yer gösterme işlemine ilişkin iddialarını ispata yarayan
video kasetin bulunamadığını, sanıklar E.K. ve S.A.nın
okul kayıtlarının Mahkemece görmezden gelindiğini, gözaltı aşamasındaki işlem
ve kötü muameleler ile soruşturma işlemlerine ilişkin iddia ve taleplerinin
Mahkemece karşılanmadığını, bir sınır belirtilmeksizin ölünceye kadar hapis
cezası verildiğini, bu nedenlerle Anayasa'nın 17.,
19., 36., 38. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ve tazminata hükmedilmesi
taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
37. Başvurucu, 14/5/2004 tarihinde
İstanbul’da polis tarafından gözaltına alınmış ve 18/5/2004 tarihinde İstanbul
DGM hâkimi tarafından tutuklanmıştır.
38. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir.
Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir
karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları
tüketilmek şartıyla, tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi
mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
39. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun
ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hükmün verildiği tarihtir. Belirtilen
tarihler arasında geçen süre esas alınarak “bir
suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi
yapılacaktır (Mehmet Emin Kılıç,
B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 27).
40. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda,
tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun,
ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her
aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra ve serbest bırakılma dışında,
nihayet bu durumun ortadan kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren süresi
içinde yapılması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de mahkûmiyet
kararından itibaren altı ay içerisinde yapılmayan “bir suç isnadına bağlı” tutma kapsamındaki başvurunun
süresinde olmadığını belirtmiştir (Mehmet
Emin Kılıç, § 28).
41. Somut olayda başvurucu, İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/1/2012 tarihli kararıyla müebbet hapis
cezasına mahkûm edilmiştir.
42. Başvurucunun yargılama kapsamında 15/5/2004-25/1/2012
tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı
olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından
sonraki özgürlükten yoksun bırakmanın
“mahkûmiyete bağlı tutma” olduğu anlaşılmaktadır.
43. Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutukluluğun Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki yetkisinden önce gerçekleştiği
dikkate alınarak başvurunun bu kısmının “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
44. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
45. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) ve (d) bentleri
şöyledir:
“1. Herkes davasının, … cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,
yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya
açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için
gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli
görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma
tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
…”
46. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam
ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
47. Başvurucuların iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından
başvurunun, adil yargılanma hakkına ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
48. Adil yargılanma hakkı kişilere, dava sonucunda verilen
kararı değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlere ilişkin bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi
ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci
Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, §
22).
49. Başvurucu, genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini ve bu kapsamda esas olarak gözaltında avukata erişim imkânından
yararlandırılmadığı sırada, baskı altında imzalanan ancak içeriği kabul
edilmeyen tutanaklarda yer alan ifadelere dayanılarak karar verildiğini ileri
sürmektedir.
50. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi
kapsamında, isnat altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı
hakka sahiptir. Bunlar kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından
yararlanma ve bir müdafi tayin etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine
gelmesi için gerekli görülürse resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma
haklarıdır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat
savunması talep edilemez (Pakelli/Almanya, B. No: 8398/78, 25/4/1983,
§ 31; Kazım Albayrak, B.
No: 2014/3836, 17/9/2014, § 28).
51. Müdafi yardımından yararlanma hakkı, adil yargılama için
suç isnadı altındaki kişilere savunma hakkı verilmesinin tek başına yeterli
olmadığını ayrıca bu kişilerin kendilerini savunma imkânına da sahip olmaları
gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda savunma hakkını etkin bir şekilde
kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı, aynı zamanda
adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların
eşitliği” ilkesinin de gereğidir (Kazım
Albayrak, § 29).
52. Sözleşme’nin anılan maddesi herhangi bir istisna
gözetmeksizin suç isnadı altında bulunan herkesi kapsamakta ve ceza
yargılamasının her aşamasında uygulanmaktadır. Dolayısıyla soruşturma
aşamasında yapılan işlemler bakımından da bu hak güvence altına alınmıştır. Bu
kapsamda AİHM, adil yargılanma hakkının güvencelerinin yargılama öncesi
işlemlere de uygulanması gerektiğini belirtmiştir (Imbrioscia/İsviçre, B. No: 13972/88, 24/11/1993, §§ 36-38). Diğer taraftan AİHM, müdafi ile
temsil hakkının sınırsız olmadığını, geçerli bir nedenle dava öncesi aşamada
avukata erişimin kısıtlanabileceğini, her durumda yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında kısıtlamanın adil yargılamaya engel olup olmadığının
değerlendirileceğini belirtmiştir (John Murray/Birleşik Krallık, B. No: 18731/91, 8/2/1996,
§ 63; Magee/Birleşik
Krallık, 6/6/2000, B. No: 28135/95, § 41). Bu kapsamda suç isnadı altında bulunan kişinin, gerekirse resen atanan
bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulma hakkı, adil yargılanma
hakkının temel unsurlarından biridir (Poitrimol/Fransa, B. No: 14032/88, 23/11/1993,
§ 34; Kazım Albayrak, § 30).
53. Bununla birlikte AİHM, adil yargılanma hakkına ilişkin
Sözleşme’nin 6. maddesinin, bu hakkın güvencelerinden kişilerin kendi
iradeleriyle vazgeçmelerini engelleyecek şekilde yorumlanamayacağını
belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 4447/05, 1/10/2013, § 48).
54. Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi
yardımından yararlanma hakkından vazgeçmenin, geçerli ve etkin olabilmesi için
her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığı
itibarıyla asgari garantileri içermesi, önemli hiçbir kamu menfaatine ters
düşmemesi ve vazgeçmenin sonuçlarının makul olarak öngörebileceğinin ortaya
konulması gerekir (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008 § 59;
Talat Tunç/Türkiye, B. No:
32432/96, 27/3/2007, § 59; Aksin ve
diğerleri/Türkiye, § 48).
55. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da resen
ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin
olanağının olmaması yanında, ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten
mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat
yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Talat Tunç/Türkiye, §§ 55-56; Kazım Albayrak, § 31).
56. Somut olayda başvurucunun, 15/5/2004
tarihinde yakalanması sonrasında 18/5/2004 tarihinde Cumhuriyet savcısına ifade
verinceye kadar gözaltında tutulduğu görülmektedir. Gözaltı işleminin devamı
sırasında düzenlenen ifade tutanaklarına genel olarak bakıldığında
başvurucunun, kendisi ve diğer şüpheliler hakkında isnat edilen suç konusunda
sorumluluk doğuracak ayrıntılı anlatımlarının yer aldığı görülmektedir.
57. Başvurucu ve diğer şüphelilerin gözaltında bulundukları
sırada yürürlükte olan mevzuat, kişilerin bir avukatın hukuki yardımından
yararlanmalarını engelleme sonucunu doğuracak bir kısıtlama öngörmemektedir.
Bununla birlikte, avukat yardımı kural olarak kişinin talebine bağlıdır (§§
27-28).
58. Başvurucu ve diğer şüphelilere ait ifade tutanaklarında
1412 sayılı mülga Kanun’un 135. maddesinde düzenlenen ifade vermeye ilişkin
kurallar ve haklar belirtilmektedir. Başvurucu ve diğer şüphelilerin kolluk
ifade tutanaklarında bir avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemedikleri
hususu matbu olarak yer almaktadır.
59. Bununla birlikte başvurucu gözaltı sonrasında 18/5/2004 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde,
polis tarafından hazırlanan ifade tutanaklarını baskı altında imzalamaya mecbur
bırakıldığını, dört gün boyunca uykusuz kaldığını, görevlilerin isteklerine
uymak zorunda kaldığını ve direnemediğini belirterek kolluk görevlilerince
alınan ifadesini kabul etmediğini beyan etmiştir.
60. Başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında İstanbul DGM
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14/6/2004
tarihli iddianamede, isnat edilen suçun işlenişine dair anlatım genel olarak
gözaltı ifadelerine dayanmaktadır. Ayrıca mahkûmiyet kararının gerekçesi
dikkate alındığında gözaltı ifadelerinin belirleyici biçimde hükme esas
alındığı görülmektedir (§ 21).
61. AİHM, soruşturma aşamasındaki ikrarın, kötü muamele veya
işkence altında verildiği belirtilerek hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu
konu irdelenmeksizin esasa geçilerek ikrarın dayanak olarak kullanılmasını bir
eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki
Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003,
§ 91).
62. Sanığın hâkim önüne çıkarılmadan uzun süre tecrit hâlinde
gözaltında tutulması nedeniyle şüpheler ortaya çıktığında ikrara yönelik
kuşkuların hakkaniyete aykırılıklar yaratabileceği belirtilmektedir (Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 87; Magee/Birleşik Krallık, § 43).
63. Bu kapsamda başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz
kaldığı ve bu nedenle ifade tutanağını imzaladığı yönündeki iddialarını
doğrulayan somut bir bulgu sunulmamıştır. Başvurucunun bu iddialar temelinde
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamelede bulunma yasağının ihlal edildiği
yönünde ayrı bir şikâyeti de bulunmamaktadır.
64. Baskı ve zorlamaya maruz kalındığına ilişkin iddiaların
ayrı bir şikâyet olarak ifade edilmemesi ve buna ilişkin somut olguların ortaya
konulmaması, adil yargılanma hakkı kapsamında yapılacak incelemede belirtilen
koşulların göz önünde bulundurulmasına engel değildir (Abdulselam Tutal, 8/4/2015,
§ 68). AİHM’e göre de işkence ve kötü muamele yasağı
kapsamındaki şikayetlerin kabul edilemez bulunması nedeniyle incelenmemiş
olması, belirtilen koşulların adil yargılanma hakkı açısından göz önünde
bulundurulmasına engel teşkil etmez (Kolu/Türkiye,
B. No: 35811/97, 2/8/2005, § 54).
65. Başvurucu, diğer sanıklarla birlikte yasa dışı bir
örgütün amacı doğrultusunda iki kişiyi öldürmek ve böylece anayasal düzeni
zorla değiştirmeye teşebbüs etmek suçunu işlemekle suçlanmış ve yargılama
sonunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
66. Yargılama sırasında suçsuz olduğunu ve suçla ilgisini
ortaya koyan delil bulunmadığını savunan başvurucunun, gözaltı sonrasında Cumhuriyet
savcısı ve hâkim huzurunda kolluk ifadelerini kabul etmediği, tehdit ve
zorlamayla ifade tutanaklarının imzalatıldığını belirttiği görülmektedir.
67. Başvurucunun savunmaları ve şüpheli olarak gözaltına
alınan ancak haklarında kamu davası açılmayan kişilerin beyanları ile avukata
erişim imkânının sağlanmadığına ilişkin diğer iddialar irdelenmeksizin anılan
ifadeler hükme esas alınmıştır.
68. Bu çerçevede, suçlamanın niteliği ve cezanın ağırlığı ile
gözaltı sonrası savunma ve beyanları dikkate alındığında başvurucunun, gözaltı
süresi boyunca bilinçli ve anlayışlı bir biçimde avukat yardımı istemeyerek
ifade vermeyi kabul ettiği her türlü şüpheden uzak görünmemektedir.
Başvurucunun bu vazgeçmenin sonuçlarını makul olarak öngörebildiği somut olarak
ortaya konulamamıştır.
69. Başvurucunun, kabul etmediği ifadesinin mahkûmiyetine
dayanak oluşturduğu, daha sonra sağlanan avukat yardımı ve yargılama usulünün
diğer güvencelerinin, soruşturmanın başında savunma haklarına verilen zararı
gideremediği görülmektedir.
70. Yargılama devam ederken yürürlüğe giren 5271 sayılı
Kanun’un 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası, kovuşturma aşamasında savunmanın
etkinliğini sağlayacak nitelikte ise de dava, anılan ifadelerin oluşturduğu
çerçevede sonuçlanmış ve bu durum temyiz aşamasında değerlendirilmemiştir.
71. Başvurucunun gözaltında avukat yardımından
yararlanamaması ve bu nedenle savunma haklarına verilen zarar, yargılamanın bir
bütün olarak adil olmasını engellemiştir. Bu sebeple yargılamanın daha sonraki
aşamalarında adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinin yerine getirilip
getirilmediğinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
73. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar
infaz edilmesinin Anayasa’nın 17. maddesini ihlal ettiğine ilişkin iddianın
tespit edilen ihlal nedeniyle ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
74. Başvurucu, ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılması ile maddi zararlarının yanı sıra 300.000 TL
manevi zararının tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.
75. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
77. Başvurucu, tazminat taleplerinin dayanağını yargılama
kapsamında özgürlükten yoksun kalma nedeniyle elde etmesi muhtemel çalışma
gelirlerinden mahrum kalması olarak göstermiştir. Ancak ihlalin, gözaltında
avukat yardımından yararlanamama nedenine dayandığı göz önüne alındığında
ihlalin doğrudan sonucu olmayan maddi tazminata ilişkin taleplerin reddine
karar verilmesi gerekir.
78. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından en uygun yolun başvurucunun yeniden yargılanması
olacağı açıktır. Bu nedenle yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Gözaltında avukat yardımından yararlanamaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetlerin ayrıca
incelenmesine yer olmadığına,
B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere karar örneğinin ilgili mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. Tespit edilen ihlal kapsamında yeniden yargılamaya karar
verildiğinden başvurucunun, ölünceye kadar infazı devam edecek müebbet hapis
cezası verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının ayrıca incelenmesine yer olmadığına,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.