logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Haci Altürk [2.B.], B. No: 2013/5223, 8/9/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HACİ ALTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5223)

 

(Karar Tarihi: 8/9/2015)

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Haci ALTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, atılı suç için Kanun'da öngörülen cezanın alt sınırı beş yıl olmasına rağmen müdafi atanmaması, somut delil olmamasına rağmen mahkûm edilmesi ve yargılamasının sonuç olarak adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/7/2013 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, 20/1/2010 tarihinde "uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma" suçlarından gözaltına alınmıştır.

6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 23/02/2010 tarihli ve E.2010/202 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında "uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma" suçlarından kamu davası açılmıştır.

7. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/4/2011 tarihli ve E.2010/65, K.2011/85 sayılı kararı ile başvurucunun atılı “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma” suçundan altı yıl sekiz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, diğer suçtan beraatine karar verilmiştir.

8. Temyiz üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/4/2011 tarihli kararı, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/12/2012 tarihli ve E.2012/15514, K.2012/18737 sayılı ilamı ile onanmıştır.

9. Onama kararı 20/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

10. Başvurucu 4/7/2013tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

11. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, hüküm tarihinde yürürlükte olan188. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”

12. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesi şöyledir:

“(Değişik madde: 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 21.md)

(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

13. 5271 sayılı Kanun’un 156. maddesi şöyledir:

“(1) 150 nci maddede yazılı olan hâllerde, müdafi;

 a) Soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hâkimin istemi üzerine,

 b) Kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine,

Baro tarafından görevlendirilir.

(2) Yukarıda belirtilen hâllerde müdafi soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir.

(3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer”.

14. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/1/2011 tarihli ve E.2011/10-182, K.2011/204 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “…Anılan yasa maddesinde açıkça “alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda” müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, alt sınırı beş yıl olan suçlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır.

 Bununla birlikte aynı Yasanın 196. maddesinin 2. fıkrasındaki; “sanık alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis”, istinafa ilişkin 272/1. maddesindeki; “onbeş yıl ve daha fazla hapis”, temyize ilişkin 286. maddenin 2. fıkrasının a ve b bentlerindeki; “beş yıl veya daha az hapis”, aynı fıkranın f bendindeki; “on yıl veya daha az hapis”, temyizde duruşmaya ilişkin 299. maddedeki; “on yıl veya daha fazla hapis” şeklindeki ifadeler göz önüne alındığında, yasa koyucunun bu ifade tarzını, bilinçli olarak tercih ettiği ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçları zorunlu müdafilik kapsamına almadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

 Sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna öngörülen ceza miktarının “beş yıldan onbeş yıla kadar hapis” olduğu göz önüne alındığında, CYY'nın 150/3. maddesi kapsamında müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmamaktadır…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/7/2013 tarihli ve 2013/5223 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında üzerine atılı suç için Kanun'da öngörülen cezanın alt sınırı beş yıl olmasına rağmen kendisine müdafi atanmadan mahkûm edildiğini dolayısıyla savunma hakkının kısıtlandığını, somut delillerle desteklenmeyen iletişim içeriklerinin hükme esas alındığını ve yargılanmasının sonuç olarak adil olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

 1. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası

17. Müdafi, 5271 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde, şüpheli veya sanığın ceza yargılamasında savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmaktadır. Şüpheli veya sanığın, müdafisi aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma olanağına sahip olduğu hâllerde görev yapan müdafi, ihtiyari müdafi; görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafidir(Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/1/2011 tarihli ve E.2011/10-182, K.2011/204 sayılı kararı).

18. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 20).

20. Sözleşme’ninAdil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM’e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması (Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992 §§ 49-50) ve bu hakların teorik ve soyut olarak değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Artico/İtalya, B. No: 6694/74, 13/5/1980 § 33).

22. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi şöyledir:

“(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;”

23. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendindeki düzenlemede isnat altında bulunan kişi, savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini bizzat savunmak, kendisinin seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafiye sahip olmak için gerekli mali olanaktan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması devlet tarafından talep edilemez (Pakelli/Federal Almanya, B.No: 8398/78, 25/4/1983).

24. Müdafi yardımından yararlanma hakkı, adil yargılama için suç isnadı altındaki kişilere savunma hakkı verilmesinin tek başına yeterli olmadığını, ayrıca bu kişilerin kendilerini savunma imkânına da sahip olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir (Kazım Albayrak, B. No: 2014/3836, 17/9/2014, § 29). Diğer bir anlatımla, müdafi yardımından yararlanma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ilkesine hayat ver­mektedir. Çünkü müdafi adil yargılanmanın teminatı olarak belirmektedir.

25. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla ilgili AİHM içtihadı, adil yargılanma hakkının yeterince uygulanabilir ve etkili olabilmesi için kural olarak şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması gerektiği yönündedir (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008, §§ 50-55). Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinin etkinliğinden söz edilebilmesi için delillerin toplanması ile ilgili mevzuatın karmaşık olduğu bu evrede de müdafi yardımından yararlanılmasının zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (Imbrioscia/İsviçre, B.No: 13972/88, 24/11/1993, § 33).

26. Diğer taraftan AİHM, müdafi ile temsil hakkının sınırsız olmadığını (Can/Avusturya, B.No: 9300/81, 30/9/1985, § 57), geçerli bir sebebe dayanılıyorsa davanın açılmasından önceki soruşturma evresinde avukata erişimin kısıtlanmasının mümkün olabileceğini (John Murray/Birleşik Krallık, B.No: 18731/91, 8/2/1996, § 63), önemli olanın yargılamaya bir bütün hâlinde bakıldığında soruşturma evresinde bu hükme aykırılığın, ciddi bir şekilde adil yargılanma hakkına engel olması durumunda hak ihlalinin ortaya çıkabileceğini belirtmiştir (Imbrioscia/İsviçre, § 36). Ancak avukata erişim hakkının kısıtlanmasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile bu kısıtlamanın savunma haklarına zarar vermemesi gerekmektedir (Salduz/Türkiye [BD], § 55).

27. Müdafi yardımından yararlanma hakkının adil yargılanma hakkı temelinde önemi, suç isnadı altında olan kişinin bu haktan yararlandırılması yönünde devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğunun kabul edilmesidir. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi; devletleri, suç isnadı altındaki kişi bir müdafiye sahip olmak için gerekli mali olanaktan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse suç isnadı altındaki kişiyi resen atanacak bir müdafi yardımından yararlandırma yükümlülüğü altına sokmuştur (Kazım Albayrak, § 31). Adaletin selametinin gerekleri, sanığın müdafi ile temsilini zorunlu kılıyor ise devletlerin, başkaca bir koşul öne sürmeksizin müdafi görevlen­dirme konusundaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir.

28. Bu bağlamda, müdafisi bulunmayan şüpheli veya sanığın; çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması, soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi, resmî bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi, davranışları nedeniyle hazır bulunması hâlinde duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokan sanığın yokluğunda duruşma yapılması ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması hâllerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/1/2011 tarihli ve E.2011/10-182, K.2011/204 sayılı kararı).

29. Diğer yandan aynı Kanun’un 150. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir. Dolayısıyla 5271 sayılı Kanun, yasal zorunluluk dışındaki hâllerde müdafi yardımından yararlanmak için suç isnadı altındaki kişinin talebini aramıştır.

30. Başvuru konusu olayda “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama" suçundan yargılamanın ilk celsesinde başvurucunun savunması alınmıştır. Başvuru formu ve eklerindeki belgelerden anlaşıldığı üzere yargılamanın 24/6/2010 tarihli ilk celsesinde başvurucuya müdafi talebinin olup olmadığı sorulmuş ve bu yönde bir talebinin olmadığı başvurucu tarafından beyan edilmiştir. Kovuşturma evresinde savunması alınırken müdafi yardımından yararlanmayan başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında yasal zorunluluk olmasına rağmen müdafi yardımından yararlandırılmamasının savunma ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

31. 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilk hâli,Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır” şeklinde iken 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile“Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır” olarak değiştirilmiştir. Anılan Kanun maddesinde açıkça “alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda” müdafi görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, alt sınırı beş yıl olan suçlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır. Sanığa (başvurucuya) atılı 5237 sayılı Kanun’un 188. maddesinin, 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 66. maddesi ile değiştirilmeden önceki (3) numaralı fıkrasında düzenlenen uyuşturucu madde ticareti suçuna öngörülen ceza miktarının “beş yıldan onbeş yıla kadar hapis” olduğu göz önüne alındığında 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesi kapsamında müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmamaktadır (bkz. § 14).

32. Başvuru formu ve ekli belgelerden anlaşıldığına göre başvurucunun, müdafi talep etmesine rağmen verilmediğine veya savunmasının baskı altında alındığına ve bu sebeple gerçeğe aykırı beyan verdiğine dair herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır.

33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

36. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

37. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

38. Somut olayda başvurucu, hakkında somut bir delil olmamasına rağmen sadece iletişim içeriklerine göre mahkûmiyet hükmü kurulduğunu belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme; olay tutanağına, fiziki takip tutanaklarına, iletişimin tespiti tutanaklarına, arama ve el koyma tutanaklarına, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen ekspertiz raporuna, sanık savunmalarına ve diğer delillere dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. gerekçeli karar, s.12-14).

39. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

40. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Haci Altürk [2.B.], B. No: 2013/5223, 8/9/2015, § …)
   
Başvuru Adı HACİ ALTÜRK
Başvuru No 2013/5223
Başvuru Tarihi 4/7/2013
Karar Tarihi 8/9/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, atılı suç için Kanun'da öngörülen cezanın alt sınırı beş yıl olmasına rağmen müdafi atanmaması, somut delil olmamasına rağmen mahkûm edilmesi ve yargılamasının sonuç olarak adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 188
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 150
156
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi