TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERDOĞAN DURU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2607)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Yunus HEPER
Başvurucu
Erdoğan DURU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, aleyhine açılan ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ve kendisinin idari yargıda açtığı davalarda verilen kararlar ile ceza davasında verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 10/1/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşüne karşı başvurucu, 11/2/2014 tarihinde cevap vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun 2000 ve 2001 yıllarında, zimmet ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2001 tarihli iddianamesi ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış; dava Mahkemenin 2001/243 Esas sırasına kaydedilmiştir.
9. Başvurucunun 2000 ve 2001 yıllarında, zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 30/5/2001 tarihli iddianamesi ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış; dava Mahkemenin 2001/253 Esas sırasına kaydedilmiştir.
10. Başvurucunun 2001 yılında, zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 4/6/2001 tarihli iddianamesi ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış; dava Mahkemenin 2001/267 Esas sırasına kaydedilmiştir.
11. Başvurucunun 2001 yılında, zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 25/5/2001 tarihli iddianamesi ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış; dava Mahkemenin 2001/246 Esas sırasına kaydedilmiştir.
12. Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/10/2001 tarihli kararı ile 2001/243 Esas, 2001/253 Esas ve 2001/267 Esas sayılı dava dosyalarının birleştirilmesine ve yargılamanın 2001/243 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yapılmasına karar vermiştir.
13. Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 23/10/2001 tarihli kararı ile 2001/243 Esas ve 2001/246 Esas sayılı dava dosyalarının birleştirilmesine ve yargılamanın 2001/243 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yapılmasına karar vermiştir.
14. Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/3/2003 tarihli kararı ile başvurucunun 11 yıl 8 ay hapis ve para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş; temyiz üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 14/7/2005 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur.
15. Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/12/2009 tarihli kararı ile başvurucunun görevi kötüye kullanmak suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına diğer suçlar yönünden zamanaşımı nedeniyle kamu davalarının düşürülmesine karar verilmiştir.
16. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itirazın reddi üzerine bu hüküm yönünden karar 10/2/2010 tarihinde; zamanaşımı nedeniyle düşme kararları yönünden hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2013 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir.
17. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2013 tarihli onama kararı başvurucuya, 18/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 11/4/2001 tarihli kararı ile memuriyet görevinden çıkartılmıştır.
19. Başvurucunun memuriyetten çıkartılma işlemine karşı açtığı dava Edirne İdare Mahkemesinin 25/12/2002 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
20. Temyiz üzerine, İlk Derece Mahkemesinin kararı Danıştay 12. Dairesince onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 24/3/2010 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
21. Davacı, hakkında açılan ceza davalarının bir kısmının düştüğü bir kısmı hakkında da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğini ileri sürerek Edirne İdare Mahkemesinden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
22. Edirne İdare Mahkemesi 24/6/2010 tarihli kararı ile yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir.
23. Temyiz üzerine İlk Derece Mahkemesinin kararı, Danıştay 12. dairesinin 14/11/2012 tarihli kararı ile onanmış; karar başvurucuya 18/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
24. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 240., 43. ve 248. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarih ve 2013/2607 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, aleyhine açılan ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini; devlet memurluğundan çıkartılmasına ilişkin olarak verilen karara karşı idari yargıda açmış olduğu davada ihraç kararının keyfiliğinin dikkate alınmaması sebebiyle ve ceza davasının kesinleşmesinden sonra idari yargıda yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmemesi sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Başvurucu devlet memurluğundan çıkartılmasına ilişkin olarak verilen karara karşı idari yargıda açmış olduğu davada ihraç kararının keyfiliğinin dikkate alınmaması sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
29. 15. Anılan Anayasa ve kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.
30. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18, 25/12/2012).
31. Başvuru konusu olayda başvurucu işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 11/4/2001 tarihli kararı ile memuriyet görevinden çıkartılmış, başvurucunun memuriyetten çıkartılma işlemine karşı açtığı dava ise Edirne İdare Mahkemesinin 25/12/2002 tarihli kararı ile reddedilmiştir. İlk derece mahkemesinin kararı Danıştay 12. Dairesince onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 24/3/2010 tarihinde reddedilmiştir.
32. Davacı hakkında açılan ceza davalarının bir kısmının düştüğü bir kısmı hakkında da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğini ileri sürerek Edirne İdare Mahkemesinden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Edirne İdare Mahkemesi 24/6/2010 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiş ve temyiz üzerine Danıştay 12. Dairesinin 14/11/2012 tarihli kararı ile onanmış; karar başvurucuya 18/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
33. İdare hukukunda kararların kesinleşmesi bakımından tüketilmesi gereken son olağan kanun yolu kural olarak karar düzeltmedir. Somut olayda olağan kanun yolu ilk derece mahkemesi kararının Danıştay 12. Dairesince onanmasından sonra karar düzeltme isteminin de aynı Daire tarafından 24/3/2010 tarihinde reddedilmesi ile kesinleşmiştir. Başvurucu tarafından daha sonra yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasının kararın kesinliğine bir etkisi olmayacaktır.
34. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucu ayrıca Edirne İdare Mahkemesinin yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmesi sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı, başvurucunun bu şikâyetlerinin, mahkemelerce delillerin kabul edilmesi ve yorumlamasına yönelik olduğunu belirtmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”
38. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
39. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
40. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
41. İdari yargıda tüketilmesi gereken son başvuru yolu kural olarak karar düzeltmedir. Somut olayda başvurucu karar düzeltme yoluna başvurmamış, başvuru yolları 14/11/2012 tarihinde Danıştay 12. Dairesinin, Edirne İdare Mahkemesinin kararını onaması ile birlikte tüketilmiştir. Bu karar başvurucuya, 18/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla nihai kararı öğrenme tarihinin 18/2/2013, bireysel başvuru tarihinin de 4/4/2013 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen 30 günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucu, ayrıca toplam 15 ay tutuklu olarak yargılandığı ceza davasının yaklaşık 12 yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanmadığı şikâyetinde bulunmuştur. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen makul sürede yargılanma şikâyeti yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul süre içinde sonuçlanmadığından şikâyet etmiştir.
45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)
46. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
47. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
48. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
49. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
50. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
51. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/673, 19/12/2013, § 27).
52. Yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken davanın karmaşıklığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama makamlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi hususların dikkate alınması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41; aynı yönde AİHM kararı için bkz. Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 124).
53. Yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması, yargılama faaliyetinin süresi üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle her bir başvuru açısından sürenin değerlendirilmesi, çoğu zaman hem niteliğe hem niceliğe ilişkin bir inceleme yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 42).
54. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede, ilgili makamların tutumunun da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu kapsamda sadece yargı makamları değil, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı incelenmelidir. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Anayasa’nın 36. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).
55. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 43). Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982, §§ 73–75). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 32).
56. Somut olayda başvurucu hakkında 2000 ve 2001 yıllarında, zimmet ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2001 tarihli iddianamesi ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. Daha sonra başvurucu hakkında benzer suçlardan dolayı 30/5/2001, 4/6/2001 ve 25/5/2001 tarihli iddianamelerle ceza davaları açılmış ve başvurucu hakkındaki tüm davalar Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 9/10/2001 ve 23/10/2001 tarihli kararları ile Mahkemenin 2001/243 Esas sayılı dava dosyasında birleştirilmiştir. İlk derece mahkemesi 5/3/2003 tarihli kararı ile başvurucunun 11 yıl 8 ay hapis ve para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş; temyiz üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 14/7/2005 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur. Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/12/2009 tarihli kararı ile başvurucunun görevi kötüye kullanmak suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, diğer suçlar yönünden zamanaşımı nedeniyle kamu davalarının düşürülmesine karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itirazın reddi üzerine bu hüküm yönünden karar 10/2/2010 tarihinde kesinleşmiş; zamanaşımı nedeniyle düşme kararları yönünden hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2013 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir.
57. Başvurucu hakkında ilk davanın açıldığı 23/5/2001 tarihinden derece mahkemesinin esas hakkındaki ilk kararını verdiği 5/3/2003 tarihine kadar yaklaşık 1 yıl 10 aylık bir sürenin geçtiği görülmektedir. Esas hakkındaki ilk kararın temyiz aşaması yaklaşık 2 yıl 2 ay sürmüştür. Yargıtay’ın usul eksikliklerinden dolayı bozma kararı vermesi üzerine yeniden başlayan yargılama, ilk derece mahkemesinin esas hakkındaki kararını verdiği 30/12/2009 tarihine kadar yaklaşık 4 yıl 5 ay sürmüştür. İlk derece mahkemesi kararının katılan vekilince temyizi üzerine Yargıtayın 17/1/2013 tarihli onama kararına kadar yaklaşık 3 yıl geçmiştir.
58. Dosyanın sürüncemede bırakılmasında ve yargılamanın yaklaşık on iki yıl devam etmesinde tutuklu olarak yargılanan başvurucuya veya müdafiine yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın yürütülmesinde izlenen yöntem dikkate alındığında, 23/5/2001 tarihinde başvurucunun gözaltına alınmasıyla başlayıp 17/1/2013 tarihli Yargıtay ilamı ile sonuçlanan davadaki yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
59. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
60. Başvurucu, 900.000 TL maddi ve 600.000 TL manevi olmak üzere toplam 1.500.000 TL tazminat talep etmiştir.
61. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on iki yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 11.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. a) Edirne İdare Mahkemesinin 24/3/2010 tarihinde kesinleşen kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
b) Edirne İdare Mahkemesinin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “süre aşımı”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya takdiren 11.650,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcından ibaret yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.