TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN ÖZEKİNCİ VE
DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4507)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Abdurrahman ÖZEKİNCİ
|
|
|
Maruf ÖZEKİNCİ
|
|
|
Mehmet ÖZEKİNCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular 1977 yılında
murisleri tarafından açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olması ve
yargılama süresince taşınmazdan yararlanamamaları nedeniyle adil yargılama ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları
maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini
talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde
yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 9/10/2013 tarihli görüş yazısı 23/10/2013 tarihinde
başvurucular vekiline tebliğ edilmiş, başvurucular vekili tarafından Adalet
Bakanlığı görüşüne karşı 7/11/2013 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi
Akçay Köyü 22, 23, 24, 40, 41, 45, 46 ve 55 parsel sayılı taşınmazların
tapulama tespitine karşı, başvurucular murisi Arif Özekinci
ve müşterekleri tarafından tapulama komisyonuna yapılan itirazlar, komisyonun
24/10/1977 tarihli kararları ile reddedilmiştir.
8. Komisyonun belirtilen ret
kararlarına karşı başvurucular murisi ve müşterekleri tarafından 15/11/1977 tarihinde
Derik Tapulama Mahkemesinde, Hazine adına yapılan tespitlerin iptali ve tescil
talebiyle dava açılmıştır.
9. Derik Tapulama Mahkemesinin
E.1977/560 sırasına kaydı yapılan dava, hâlihazırda ilk derece Mahkemesi önünde
derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını
sağlamakla yükümlüdür.”
11. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili
verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset
belgesi de verebilir.”
12. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
13. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 18/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 28/6/2013 tarih ve 2013/4507
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1977/560
sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın otuz dört yıldır devam ettiğini, dava
süresinin uzamasında başvurucuların kusuru olmadığını, değişik gerekçelerle
yargılama işlemlerinin icrası tehir edilerek ve bu işlemelerin yapılması
hususunda gerekli özen gösterilmeyerek yargılama süresinin uzatıldığını, ayrıca
yargılama süresince taşınmazdan yararlanamadıkları gibi, taşınmaza bağlı gelir
elde etme imkânlarını da kullanamadıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
19. Başvurucular, başvuruya konu
uyuşmazlığı sonlandırır nitelikte bir kararın mevcut olmadığını
belirtmişlerdir.
20. Adalet Bakanlığı görüşünde,
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususundaki zaman bakımından
yetkisinin 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve eylemlere
ilişkin başvuruları kapsadığı belirtilerek, başvuruya konu yargılamanın
hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunun, yapılacak
değerlendirmede nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
21. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce
açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun
incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte hukuk sistemimizde,
yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul
sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik
taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından,
başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).
22. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
23. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1977/560
sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın otuz dört yıldır devam ettiğini
belirterek, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
1977 yılında açılan davanın hâlihazırda ilk derece mahkemesi nezdinde derdest
olduğunun, yapılacak değerlendirmede nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
29. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
34. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, birkaç adet taşınmaz hakkında kadastro mahkemesinde açılan bir tespite
itiraz davasının söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 15/11/1977 tarihidir. Başvurucular
murisleri tarafından açılan davaya, murislerinin vefatı üzerine muhtelif
tarihlerde dahili dava edilmek suretiyle katılmışlardır. Ancak miras bırakanlarından intikalle davayı takip etmekte olan
başvurucular açısından da makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak
sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları tarih değil, somut
olayda murisleri açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anı olan
15/11/1977 tarihidir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
37. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
38. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
39. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun birkaç adet taşınmaza ilişkin
tespite itiraz talebi olduğu, davanın taraflarında on yedi kişinin bulunduğu,
başvurucular murisinin de aralarında bulunduğu bir kısım davacılar tarafından
açılan davanın yargılaması sırasında, yargılama evrakının kısım kısım talep edildiği, ilgili kurumlara yazılan müzekkere
cevaplarının tekit edilmeksizin beklenildiği, dosyanın müteaddit defa tetkike
alındığı, verilen keşif ara kararlarının hava koşulları, müracaat yokluğu,
yetkili hâkimin iş durumu ve bilirkişi temin edilememesi gibi nedenlerle
defalarca tehir edildiği ve 1977 yılından beri ilk derece mahkemesi önünde derdest
olan yargılamada keşif işleminin yapılmamış olduğu anlaşılmaktadır.
40. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin tamamının kadastro
mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 11-17).
41. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
42. Kadastro mahkemesi
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından,
özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye
hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B.
No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık otuz yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucular tarafından
ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadıkları
belirtilerek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında
başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde
yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
45. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle uğradıkları zarar karşılığında
500.000,00 TL maddi ve her bir başvurucu lehine 150.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
46. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık otuz yedi yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve başvurucuların
yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları göz önünde
bulundurularak, her bir başvurucuya takdiren 2.800,00
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucular tarafından
ileri sürülen maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık otuz yedi yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine 2.800,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.