logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hurşit Çetin [1.B.], B. No: 2013/2610, 6/10/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HURŞİT ÇETİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2610)

 

(Karar Tarihi: 6/10/2015)

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan y.

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Hurşit ÇETİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Abdullah Öcalan’a uygulanın cezaevi koşullarını protesto etmek amacıyla görüşe çıkmayacağına dair dilekçe verilmesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 11/4/2013 İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun belirlenen eksiklikleri tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne ve kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

6. Başvuru konusu olay ve olgular 5/1/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 6/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 17/3/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı görüşlerini 24/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihinde İzmir 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

10. Başvurucu, Bakanlığa yazdığı 8/10/2012 tarihli dilekçesi ile Abdullah Öcalan’a uygulandığını iddia ettiği tecridi protesto etmek amacıyla kapalı ve açık görüşe çıkmayacağına dair bir dilekçe vermiştir. Dilekçenin içeriği şöyledir:

 “İmralı cezaevinde ağır bir tecrit altında bulunan ve bir yıldan fazladır aile ve avukat görüşü engellenen Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan ve siyasi tutsaklara uygulanan tecridi protesto etmek için bundan sonra kapalı ve açık görüşe çıkmayacağımı belirtiyorum.”

11. Başvurucu ile aynı cezaevinde tutulan 49 kişi de anılan dilekçe ile aynı içerikteki dilekçelerini Ceza İnfaz Kurumu idaresine vermiştir. Bunun üzerine Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından başvurucu ve diğer 49 kişi hakkında "Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak" eyleminden soruşturma açılmıştır.

12. Yapılan disiplin soruşturması sonucunda Disiplin Kurulu Başkanlığının 16/10/2012 tarihli ve K.2012/623 sayılı kararı ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendi gereğince başvurucuya “3 ay süre ile haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama” cezası verilmiştir.

13. Anılan Disiplin Kurulu kararında 50 hükümlü/tutuklunun 8/10/2012 tarihli başvuruları ile “hükümlü Abdullah Öcalan’ın tabi tutulduğu infaz rejimini ve Kürt dili ile ilgili bazı talep ve sıkıntılarını gerekçe göstererek açık ve kapalı ziyaretçi görüşüne çıkmayacaklarını, bahse geçen konulardaki uygulamalar protesto ettikleri” belirtilmiştir. Bu bağlamda Disiplin Kurulu, protestoya katılan hükümlü/tutukluların "Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak" suçunu işlediklerini tespit etmiştir.

14. Bunun üzerine başvurucu 30/10/2012 tarihinde anılan disiplin cezasına karşı Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine itirazda bulunmuş, itiraz dilekçesinde savunması alınmadan hakkında karar verildiğini ve görüşe çıkmama cezasının cezaevinin güvenliğini tehlikeye sokmadığını ileri sürmüştür.

15. İtirazı inceleyen Karşıyaka İnfaz Hâkimliği 28/2/2013 tarihli ve E.2012/2011, K.2013/837 sayılı kararı ile verilen disiplin cezasının kanun ve tüzüğe uygun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

16. Anılan ret kararına karşı yapılan itiraz da Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/3/2013 tarihli ve 2013/902 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.

17. Başvurucu karardan 28/3/2013 tarihinde haberdar olmuş ve 11/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başvurucu hakkında verilen disiplin cezası “3 ay süre ile mektup, faks, telgraf almaktan ve göndermekten, telefon etmekten mahrum bırakma” şeklinde 24/6/2013 ile 22/9/2013 tarihleri arasında infaz edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

19. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

20. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.

(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez”

21. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:

“(1) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup, faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten, telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya kısmen yoksun bırakılmasıdır.

(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır:

c) Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak.

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 11/4/2013 tarihli ve 2013/2610 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu İzmir 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda açlık grevinde bulunan hükümlü arkadaşlarına destek olmak amacıyla görüşe çıkmayacağına dair dilekçe vermesi üzerine hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını ve neticesinde kendisine “3 ay süre ile haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama” cezası verildiğini belirterek Anayasa'nın 25., 26. ve 36. maddelerinde tanımlanan ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının (b) ve (e) bentlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucu adil yargılanma hakkına yönelik belirttiği maddelere ilişkin olarak herhangi bir olaydan bahsetmediği gibi anılan fıkra ve bentlerin neden ihlal edildiğine yönelik bir iddiada da bulunmamıştır. Bu nedenle başvuru sadece Anayasa'nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğü iddiaları yönünden incelenmiştir.

25. Öte yanda başvurucunun ifade özgürlüğüne ilişkin iddiaları yönünden başvuru formu incelendiğinde her ne kadar başvurucu açlık grevine destek olmak amacıyla protesto eyleminde bulunduğunu belirtmiş ise de UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucunun Abdullah Öcalan ve diğer bazı hükümlülerin tecrit altında tutulduğu iddiasıyla görüşe çıkmayacağına dair dilekçe verdiği tespit edilmiştir. Bakanlık görüşünde de belirtildiği üzere başvurucu tek başına değil, diğer 49 hükümlü/tutuklu ile birlikte aynı içerikte dilekçe vererek toplu olarak yapılan protesto eylemine katılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne dair iddiaları diğer 49 hükümlü/tutuklu ile birlikte Ceza İnfaz Kurumuna verilen dilekçe temelinde incelenmiştir.

26. Başvurucu, görüşlerini ifade etmek için kapalı ve açık görüşe çıkmayacağına dair verdiği dilekçe nedeniyle disiplin cezası almasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak herhangi bir husus belirtilmemiştir. Bununla birlikte Bakanlık, Sözleşme’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğünün iki aşaması olduğu, bunlardan ilkinin kanaat oluşturma, bu kapsamda bilgi edinebilme, bilgilere ulaşabilme; ikincisinin ise elde ettiği bilgiler dâhilinde kişide oluşan kanaati her türlü araçla açıklayabilme özgürlüğü bulunduğu belirtilmiştir.

28. Diğer taraftan Bakanlık ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanmasının çok önemli olduğundan dolayı kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir. Öte yandan Bakanlık, başvuru konusu olayda başvurucunun diğer 49 kişi ile birlikte aynı içerikli dilekçe vermesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırıldığını belirtmiştir.

29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda görüşlerin tutarsız olduğunu, Anayasa’da güvence altına alınan dilekçe hakkını kullanmaktan dolayı cezalandırıldığını, verilen ceza ile iletişiminin tamamen kısıtlandığını ve bunun da tecrit boyutuna ulaştığını belirtmiştir.

30. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

31. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

32. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

33. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla ve çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın [GK], § 40).

34. Somut olayda başvurucunun, Abdullah Öcalan ve diğer bazı hükümlülere tecrit uygulandığı iddiası ile bu durumu protesto etmek amacıyla kapalı ve açık görüşe çıkmayacağını belirten bir dilekçe yazmasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

35. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.

36. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).

37. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 …, 23/3/1983, §§ 99-105).

38. Açıklanan ilkeler doğrultusunda başvuruya konu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilirken öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

1. Müdahalenin Mevcudiyeti

39. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, Abdullah Öcalan ve diğer bazı hükümlülere tecrit uygulandığı iddiası ile bu durumu protesto etmek amacıyla diğer 49 tutuklu ve hükümlü ile birlikte kapalı ve açık görüşe çıkmayacağına dair dilekçe vermesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, başvurucunun kendini ifade etmek için başlattığı eylem temelinde ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

40. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

a. Kanunilik

41. Başvurucu, Anayasa’nın 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir” hükmüne ve Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin ancak “kanunla sınırlanabileceği” kuralının gereğine aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinin öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak.” eylemine karşılık disiplin yaptırımını kabul ettiğinden başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.

b. Meşru Amaç

42. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ile devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).

43. Başvuru konusu olayda başvurucunun hükümlü olması nedeniyle yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede protesto yapmak nedeniyle disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında temel meşru amaç; kamu düzeni ve suçların önlenmesi genel amacı temelinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasıdır. Protesto yapmak nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin cezaevi düzeninin, güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi amacıyla yapıldığı, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

c. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

44. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın [GK], § 64).

45. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’indemokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki benzerliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın [GK], § 65).

46. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], § 66).

47. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalarda ise bu sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne öncelikle aykırı olacağından anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” çerçevesinde ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], § 67).

48. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın [GK], § 68).

49. Demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49).

50. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).

51. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek "Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak" eyleminin bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında Ceza İnfaz Kurumunda tek başına protesto eylemi yapılmasının disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin Ceza İnfaz Kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

52. Somut olayda başvurucu, Abdullah Öcalan ve diğer bazı hükümlülere tecrit uygulandığı iddiası ile ve bu durumu protesto etmek amacıyla diğer 49 tutuklu ve hükümlü ile birlikte kapalı ve açık görüşe çıkmayacağına dair dilekçe vermiştir (bkz. § 11). Bunun dışında herhangi farklı bir amacı olduğuna dair yapılan disiplin soruşturması esnasında ve sonrasında idareye herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda her türlü protesto eylemi değil, sadece bu eylemlerin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi hâlinin disiplin cezasına bağlandığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla somut olay açısından esas olan başvurucunun katıldığı protestonun ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak şekilde protesto yapmanın disiplin müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.

53. Başvurucu ve diğer 49 hükümlü/tutukluyla beraber hareket ederek PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ve diğer bazı hükümlülere tecrit uygulandığı iddiası ile bu durumu protesto etmek amacıyla kapalı ve açık görüşe çıkmayacaklarını Ceza İnfaz Kurumu idaresine bildirmişlerdir. Protestoya konu olayın terör örgütü liderine ilişkin olması ve toplu hareket ederek belirli bir organizasyon içinde hareket edilmesi Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir disiplin cezası ile düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye yönelik hareket etmiştir.

54. Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiğinde herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Eylemin, pasif veya sessiz olması ya da somut olaydaki gibi sadece kendilerine tanınan bazı imkânlardan faydalanmaksızın kendi imkânlarına yönelik olması bu durumu değiştirmemektedir. Özellikle terör örgütü temelinde hareket edilmesi hâlinde bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Başvuru konusu olayda da terör örgütü liderinin tutulma koşullarına yönelik bir protesto olması ve bu protestonun toplu olarak yapılması Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından idarenin daha hassas davranmasını gerektirdiği açıktır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezası, ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kalması kapsamında değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).

55. Öte yandan başvurucu “3 ay süre ile haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama” ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun üç ay süre ile hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup, faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten, telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya kısmen yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda başvurucunun ziyaretçi kabulüne ve kurum tarafından düzenlenecek diğer aktivitelere katılımının engellenmesi söz konusu olmadığından tecrit şartlarının oluştuğu da değerlendirilemez. Öte yandan disiplin cezası “3 ay süre ile mektup, faks, telgraf almaktan ve göndermekten, telefon etmekten mahrum bırakma” şeklinde infaz edilmiş ve 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü televizyon izlemekten, radyo dinlemekten mahrum bırakma başvurucu açısından uygulanmamıştır (bkz. § 18). Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k)).

56. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına

6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Hurşit Çetin [1.B.], B. No: 2013/2610, 6/10/2015, § …)
   
Başvuru Adı HURŞİT ÇETİN
Başvuru No 2013/2610
Başvuru Tarihi 11/4/2013
Karar Tarihi 6/10/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Abdullah Öcalan’a uygulanın cezaevi koşullarını protesto etmek amacıyla görüşe çıkmayacağına dair dilekçe verilmesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Ceza infaz kurumunda ifade Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 37
42
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 6
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi