TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE KARTAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5020)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Emre KARTAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Sezai DEMİRKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli
olmadığı hâlde idare tarafından yeterli muayene yapılmayarak kendisine askerlik
yaptırılması nedeniyle uğradığını öne sürdüğü maddi ve manevi zararların
tazmini istemiyle açılan davanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
tarafından süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu Anayasa’nın 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet ve 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/4/2014 tarihinde
Vezirköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
1/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiş; Bakanlık, yazılı görüşünü 14/1/2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı,
başvurucuya 28/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne
karşı cevaplarını içeren dilekçesini 2/2/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu olan yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu, 21/2/2012
tarihinde askerlik görevini yapmak üzere askere sevk edilmiş, İstanbul Boğaz
Komutanlığı Güvenlik Tabur Komutanlığında görevliyken GATA Haydarpaşa Eğitim
Hastanesince düzenlenen 30/1/2013 tarihli raporla askerliğe elverişli
olmadığına karar verilip aynı tarihte terhis edilmiştir.
9. Söz konusu rapor 6/3/2013
tarihinde onaylanarak kesinleşmiş, başvurucu bu raporun 30/4/2013 tarihinde
kendisine tebliğ edildiğini belirtmiştir.
10. Başvurucu, 25/4/2013
tarihinde Vezirköprü PTT Şubesinde kayda giren tazminat talepli dilekçesiyle
idareye başvurmuş; başvurunun zımnen reddi üzerine 9/9/2013 tarihinde açtığı
dava ile 5.000 TL maddi, 1.500 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
11. AYİM İkinci Dairesi,
25/9/2013 tarihli ve E.2013/1261, K.2013/1111 sayılı kararıyla davayı
reddetmiştir. Karar oyçokluğu ile alınmış olup kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… davacının durumu değerlendirildiğinde; 21.02.2012
tarihinde askere sevk edilen davacının İstanbul Boğaz K.lığı
Güvenlik Tabur Komutanlığında görevli iken sevk edildiği GATA Haydarpaşa Eğitim
Hastanesince düzenlenen 30.01.2013 tarih ve 1317 sayılı raporu ile “hidronefroz, ürteropelvik bileşke
obstürksiyonu ile birlikte (sağ hidronefroz)”
tanısıyla askerliğe elverişli olmadığına karar verildiği, bu rapora binaen aynı
tarihte (30.01.2013) terhis edildiği, söz konusu raporun 06.03.2013 tarihinde
onaylanarak kesinleştiği, Mahkememizin yerleşik içtihatlarında da benimsendiği
üzere davacının lehine yorum yapılarak zarardan raporun onay tarihi itibariyle
(06.03.2013) haberdar olduğunun kabulü gerektiği, zararın rapor onay tarihinde
kesin bir biçimde öğrenilmiş olması sebebi ile sonradan bu kesinliği teyid eder mahiyetteki yeni bir takım işlemlerin yapılmış
ve/veya muhatabına bildirilmiş olmasının başvuru süresini ve dolayısıyla da
dava açma süresini etkilemeyeceği, bu nedenle fiili terhis tarihinden itibaren
veya lehe kabulle raporun onay tarihinden itibaren 60 günlük yasal dava açma
süresi içinde doğrudan dava açılması veya ihtiyari müracaatta bulunulması
üzerine ihtiyari müracaat tarihine kadar geçen dava süresi de dikkate alınarak
dava açma süresi içerisinde iş bu davanın açılması gerekirken, davacı vekilinin
25.04.2013 tarihinde Vezirköprü PTT Şubesinde kayda giren tazminat talepli
dilekçesi ile davalı idareye müracaat bulunulduğu, davalı idarece bu müracaata herhangi
bir cevap verilmemesi üzerine 60 günlük idari dava açma süresi geçtikten sonra
09.09.2013 tarihinde dava açtığı, böylelikle işbu davanın 1602 sayılı AYİM
Kanununun 42 ve 35. Maddelerinde öngörülen 60 günlük dava açma süresi içinde
yapılmadığı anlaşılmış ve süreaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.”
12. Karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Bu değerlendirme kapsamında işlemden doğan tam yargı
davasına konu olan olayda, davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin
kesinleşen sağlık kurulu raporunun davacıya tebliğinden önce 24.04.2013 tarihli
dilekçeyle ihtiyari idari müracaatta bulunduğundan zararı bu tarihte öğrendiği
kabul edilerek 60 günlük dava açma süresinin başlatılması gerektiği, davacının
müracaatına cevap verilmediğinden 60 günlük cevap verme süresinin (müracaatın
idareye ulaştığı 25.04.2013 veya 29.04.2013 tarihinden başlatılması durumunda)
24.06.2013 veya 28.06.2013 tarihinde zımni olarak reddedildiğinin kabul
edilmesi gerektiği, anılan tarihlerden itibaren 60 günlük dava açma süresinin
çalışmaya ara verme süresi (20.07.2013-31.08.2013) içinde sona erdiği, 1602
sayılı Yasanın 86'ncı maddesine göre de; ara vermenin sona erdiği 06 Eylülden
itibaren yedi gün sürenin uzatılmış sayıldığı ve sürenin son günü tatil gününe
rastlarsa sürenin tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar
uzayacağı, bu durumda 06 Eylül 2013 tarihinden itibaren sürenin 7 gün uzamış
olduğu, davanın da bu süre içerisinde 09.09.2013 tarihinde (pazartesi) açılmış
olması sebebiyle davada süre aşımı bulunmadığı ve bu nedenle davanın esastan
görülmesi düşüncesinde olduğumdan, davanın süre aşımı yönünden reddine karar
veren sayın çoğunluk görüşüne katılamadım.”
13. Başvurucunun karar düzeltme
istemi de aynı Dairenin 26/2/2014 tarihli ve E.2014/343, K.2014/257 sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
14. Karar başvurucuya 21/3/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu tarafından
7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. Anayasa’nın 125. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.”
17. 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “İhtiyari müracaat” başlıklı 35. maddesinin (a) bendi
şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya
yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması,
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış
olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu
müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde
cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi üzerine dava açma
süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
18. 1602 sayılı Kanun’un “Dava açma süresi” başlıklı 40. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
19. 1602 sayılı Kanun’un “İptal ve tam yargı davaları” başlıklı
42. maddesi şöyledir:
“İlgililer, haklarını
ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma
hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/10/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/4/2014 tarihli ve 2014/5020
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, askerlik
öncesinde var olan rahatsızlığı tespit edilmeyerek askere alındığını; askerlik
hizmetini yerine getirirken adına düzenlenen 30/1/2013 tarihli ön raporda, kesin
sağlık kurulu raporunun üst onay makamınca onaylanmasından sonra kendisine
gönderileceğinin bildirildiğini, bu nedenle eldeki ön rapor ile kesin işlem
yapılamayacağını, kati raporun ise yazılı talebe binaen 30/4/2013 tarihinde
tebliğ edildiğini, bu durumda yapılan idari başvuruya cevap verilmemesi üzerine
9/9/2013 tarihinde açılan davanın süresinde kabul edilmesi gerekirken davanın
süre yönünden reddedildiğini, diğer yandan karar düzeltme talebinin reddi
üzerine para cezasına mahkûm edildiğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet ve 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmeye bağlı olmaksızın olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre başvurucunun şikâyetinin özü,
açtığı tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle esasının
incelenememesi ve karar düzeltme talebi üzerine para cezasına mahkûm edilmesi
dolayısıyla adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye
erişim hakkına ilişkindir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, askerliğe
elverişli olmadığı hâlde idare tarafından yeterli muayene yapılmayarak
kendisine askerlik yaptırılması nedeniyle uğradığını öne sürdüğü zararlarının
tazmini istemiyle açtığı davanın, süre aşımı nedeniyle reddedildiğini ve karar
düzeltme talebi üzerine para cezasına mahkûm edildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüş yazısında,
mahkemeye erişimin bir unsuru olan mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı ve
özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı
sınırlamalar ve niteliği gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu
olabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte görüş yazısında bu sınırlamaların
dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmaması gerektiği; başvurucunun, askere elverişli olmadığını terhis
tarihi itibarıyla biliyor olduğu ve lehine yorum yaparak rapor tarihini dava
açma süresi başlangıcı olarak esas aldığı AYİM tarafından belirtildiği ve
başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması
gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
26. Başvurucu cevap
dilekçesinde, sağlık raporunun kesinleşmesinin ardından tebliğin yapılmasının
mevzuat gereği olduğunu ve kesin raporun tebliğinin ardından, süresi içinde
dava açtığını belirtmiştir.
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması”
kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen
herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme
hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde,
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu
uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin
edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
29. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
30. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak
kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki
belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu
hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
31. Hukuki güvenlik ile
belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki
güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını
ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini
ifade etmektedir (AYM., E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
32. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması,
meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine
ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu
davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte
bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
33. Mahkemeye ulaşmayı aşırı
derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız
kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre
koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış
hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını
kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya,
B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).
34. Belli bir hakkın mahkemede
ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın
açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil
yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler,
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet
ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi
içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü
zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93, 22095/93, 22/10/1996, § 51).
35. Bunun yanında bir mahkemeye
başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa
da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını
ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten diğer yandan da yasalar tarafından
düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
36. Somut olayda başvurucu,
Vezirköprü Askerlik Şubesi Başkanlığınca yapılan kontrollerin ardından askerlik
hizmetini yapmaya elverişli olduğu gerekçesiyle 21/2/2012 tarihinde askere sevk
edilmiştir. İstanbul Boğaz Komutanlığı Güvenlik Tabur Komutanlığında
görevliyken GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesince düzenlenen 30/1/2013 tarihli
raporla sevk işlemi öncesinde var olan rahatsızlığının askerlik yapmaya engel
olduğu tespit edilmiş ve aynı gün başvurucunun terhis işlemi yapılmıştır.
Başvurucunun hastalığına ilişkin rapor 6/3/2013 tarihinde onaylanmış ve 30/4/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, askerliğe elverişli
olmadığı hâlde askerlik hizmeti yaptırıldığından bahisle 25/4/2013 tarihinde
Millî Savunma Bakanlığına başvuru yaparak maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuş, Bakanlık tarafından altmış gün içinde cevap verilmemesi üzerine
9/9/2013 tarihinde aynı istemle AYİM’de dava
açmıştır.
37. AYİM İkinci Dairesi ise
başvurucunun 30/1/2013 tarihli rapora istinaden aynı tarihte terhis edildiği,
söz konusu raporun 6/3/2013 tarihinde onaylandığı, başvurucunun terhis tarihi
itibarıyla askere elverişli olmadığı hâlde askerlik hizmetine tabi tutulduğunu
öğrendiğini ve bu tarihten itibaren dava açma süresinin başlamasına rağmen lehe
yorum yapılarak askerlik hizmetine tabi tutulmasından dolayı uğradığı zarar
nedeniyle en geç, raporun onay tarihinden itibaren dava açma süresinin
başlaması gerektiği, bu tarihten itibaren altmış günlük yasal dava açma süresi
içinde doğrudan dava açılması veya ihtiyari müracaatta bulunulup o tarihe kadar
işleyen dava süresi de dikkate alınarak kalan dava açma süresi içinde davanın
açılması gerekirken 25/4/2013 tarihinde idareye başvurulup herhangi bir cevap
verilmemesi üzerine 9/9/2013 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı
gerekçesiyle süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir.
38. AİHM; Sözleşme sisteminin,
bazı durumlarda Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence
altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001, § 52), bunun her şeyden
önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini gerektirdiğini
ifade etmektedir (Dilipak ve
Karakaya/Türkiye, B. No: 7942/05, 24838/05, 4/3/2014, § 77).
39. Bu bağlamda, mahkemelerin
usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek
kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının
ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları
gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
40. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması, derece
mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle
bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir.
Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın
koşulları çerçevesinde olacaktır.
41. İdari işlemlerin sürekli bir
biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı
ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma
süresi kanunlarla düzenlenmiştir. 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesi uyarınca
dava açma süresinin işlemin yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün
olduğu 42. maddesinde, bir idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan
dolayı ilgililerin icra tarihinden itibaren altmış gün içinde Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı davası açabilecekleri, bu durumda
olanların Kanun’un 35. maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının saklı olduğu
belirtilmiş, Kanun’un 35. maddesinin (a) bendinde ise dava açma süresi içinde
idareye başvuru yapılabileceği, yapılan bu başvurunun dava açma süresini
durduracağı, altmış gün içinde idare tarafından cevap verilmez ise kalan dava
açma süresi içinde davanın açılabileceği düzenlenmiştir.
42. Başvurucu, 1602 sayılı
Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği
yönünde bir şikâyeti bulunmayıp anılan sürenin başlangıç tarihinin esas
itibarıyla terhis tarihi olarak ve lehine yorum yapılarak hakkında düzenlenen
sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Somut olayda, başvurucu
askere elverişli olmadığı hâlde askere alındığını, sağlık muayenesinin ardından
yapılan erken terhis işlemi ile öğrenmiştir. Burada başvurucunun askere
alınması zararı doğuran icrai nitelikte bir işlem
olup sağlık koşulları nedeniyle askere elverişli olmadığı hâlde askerlik
hizmetine tabi tutulmasının mümkün olmadığının sağlık raporu ile tespitinin
yapılmasının ardından tesis edilen erken terhis işlemi ise başvurucunun
elverişli olmadığı hâlde askere alınması işlemi nedeniyle zarara uğradığını
öğrendiği ve değerlendirebildiği tarih olup AYİM yorumu uyarınca sağlık
raporunun onayı ile de idari başvuru ve dava açma süreleri başlamış olmaktadır.
Erken terhis işleminden sonra hakkında düzenlenen sağlık raporunun
onaylanmasının ardından bu raporun başvurucuya tebliğ edilmesi ise ancak açılan
tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep edilecek olan tazminat
tutarının hesaplanmasına etki edecek bir faktör olarak göz önünde
bulundurulabilir.
44. Anayasa Mahkemesi, bir
temyiz incelemesi yapmamakla birlikte adil yargılanma hakkı çerçevesinde
mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamaların veya mevzuat yorumlamalarının,
dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmaması gerektiği, bu yönden başvuru konusu olaya bakıldığında
askerlik hizmetine alınmadan önceki rahatsızlığı nedeniyle askerlik hizmeti
yükümlüsü olmaması gereken başvurucunun, elverişli olmadığı hâlde askere alınması
işlemi nedeniyle uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davada, AYİM
tarafından dava açma süresinin, başvurucunun bu durumundan terhis tarihi
itibarıyla haberdar olduğu, bunun yanında başvurucu lehine yorum yapılarak
sağlık raporunun onaylandığı tarihten itibaren dava açma süresinin başladığı
şekilde değerlendirme yapılarak 1602 sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra
başvurucunun açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde yapılan yorum,
başvurucunun askere elverişsiz olduğunu terhis ile öğrendiği ve hangi nedenle
elverişsiz olduğuna ilişkin sağlık kurulu raporuna bu tarih itibarıyla
ulaşabileceği göz önünde bulundurulduğunda mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede
zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olmadığından başvurucunun
mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
45. Bunun yanında başvurucu,
karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para
cezasına hükmedilmiş olmasının da mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
46. Anılan şikâyet konusu, daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince hükmolunan bu
miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı
olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı dolayısıyla söz konusu
yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek bu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B.
No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 38, 39; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§ 35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B. No: 38388/04,
3/7/2012; Dalar/Türkiye, B. No:
35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
47. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasına yönelik şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2.
Mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına
6/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.