TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ RIZA TELEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2630)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 28/3/2015-29309
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Rıza TELEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Şemse KUTSAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçu
nedeniyle hakkında yürütülen yargılamada, başka suçlardan başka dosyalarda
yargılanan kişilerin kolluk beyanlarına dayanarak hakkında mahkûmiyet hükmü
kurulduğunu, bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını,
bu kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının
araştırılmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış
olan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yargılanmanın
yenilenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/5/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 23/1/2014
tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 24/1/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 17/3/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 31/3/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan sunmamıştır.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21/9/2006
tarihli iddianamesiyle başvurucunun 1995-2006 yılları arasında silahlı MLKP
terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla cezalandırılması için ceza davası
açılmıştır.
9. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/3/2009
tarihli kararı ile başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin gerekçesi şöyledir:
“SAVUNMA/
Sanık mahkememizdeki savunmasında üzerine atılı suçlamayı
kabul etmediğini, hiç bir örgütün üyesi olmadığını, okunan şahıslardan
bazılarını tanıdığını, ancak aralarında örgütsel bir bağın bulunmadığını suçsuz
olduğunu beyan etmiştir.
Sanığın poliste ve C.Savcılığında
alınan ifadesinin mahkemedeki ifadesini doğrular mahiyette olduğu
anlaşılmıştır.
DELİLLER/
Sanığın poliste alınan Dizi-102-108'deki ifadesi, C.Savcılığında alınan dizi 119-122'deki ifadesi, İstanbul
9. Ağır ceza mahkemesinin 1995/170 esas sayılı dava dosyasında yargılanan E.
D.'nin, 1995/150 esas sayılı dava dosyasında
yargılanan S.T., C.K., E.S., H.T., E.T.'ın ifadeleri, İstanbul 3 nolu DGM'ının 1997/57 esas sayılı dosyasında yargılanan A.G.'in, 1996/348 esas sayılı dosyasında yargılanan N.T.'nun beyanları, İstanbul 5 nolu
DGM'nin 1999/328 esas sayılı dosyasında yargılanan H.A., B.A. ve Ş.K.'nun beyanları, istanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinin 1997/40 esas sayılı dosyasında yargılanan Y.K.'ın beyanları ve tüm dosya kapsamı,
GEREKÇE/
Güvenlik kuvvetlerinin silahlı MLKP terör örgütüne yönelik
yaptığı operasyon sırasında sanık Aliriza TELEK'in yakalandığı, İstanbul 9. Ağır ceza mahkemesinin
1995/170 esas sayılı dava dosyasında yargılanan E.D.'nin,
19995/150 esas sayılı dava dosyasında yargılanan S.T.,
C.K., E.S., H.T., E.T.'ın ifadeleri, İstanbul 3 Nolu DGM'nın 1997/57 esas sayılı
dosyasında yargılanan A.G.'in, 1996/348 esas sayılı
dosyasında yargılanan N.T.'nun beyanları, İstanbul 5 nolu DGM'nin 1999/328 esas sayılı dosyasında yargılanan
H.A., B.A. ve Ş.K.'nun beyanları, İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinin 1997/40 esas sayılı dosyasında yargılanan Y.K.'ın beyanlarından anlaşılacağı üzere sanığın 1995 yılından
beri MLKP örgütü içerisinde faaliyet gösterdiği ve bu örgütün Gazi mah. yapılanmasında görev alıp Alibeyköy'deki semt
yapılanması sorumluluğunu üstlendiği, burada örgüte eleman kazandırdığı gibi
örgüte ait olan silah ve bildiriler alıp diğer örgüt mensuplarına verdiği, H.T.'e ait bir adet kaleşnikof
silahı alıp saklaması için bir başka örgüt üyesine verdiği, yazılama ,bildiri
ve dergi dağıtımı yaptığı ve gösteri yürüyüşlerini orgazine
ettiği, sanığın bu eylemlerini bir bütün olarak değerlendirildiğinde örgüt
üyesi olarak değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmakla sanık hakkında
aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.”
10. Temyiz üzerine ilk derece mahkemesinin kararı Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 26/12/2012 tarihli ilamı ile
onanmıştır.
11. Başvurucu, onama kararını 8/3/2013
tarihinde İlk Derece Mahkemesi kaleminden tebellüğ etmiştir.
12. Bireysel başvuru 4/4/2013
tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“ (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları
işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten
kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada
tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
…”
14. 4/12/2014 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun “Delilleri takdir
yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda
tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle
serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her
türlü delille ispat edilebilir.”
15. 5271 sayılı Kanun’un “Sanığın
savunma delillerinin toplanması istemi” kenar başlıklı 177. maddesi
şöyledir:
“(1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma
delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları
göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün
önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl
bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da
bildirilir.”
16. 5271 sayılı Kanun’un “Çağrılması
reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesi”
kenar başlıklı 178. maddesi şöyledir:
“(1) Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın
gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi
reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler
duruşmada dinlenir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un “Tanık
ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri” kenar
başlıklı 180. maddesi şöyledir:
“(1) Hastalık veya malûllük veya
giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin
uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı
bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla
dinlenmesine karar verebilir.
(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi
dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin
dinlenmesinde de uygulanır.
(3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça,
büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık,
müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar
veremez.
(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları
içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir
belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri
çevirmeksizin gereğini yapar.
(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya
bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması
suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak
ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve
kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Doğrudan
soru yöneltme ” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(1) Cumhuriyet
savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa,
katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere,
duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve
katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir.
Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip
gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru
sorabilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii
birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir
delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu
tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile
muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer
yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin
bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu
tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında
düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine
geçemez.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi
şöyledir:
“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl
hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır
bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi
olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı
değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada
hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme
sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler
okunabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan
tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarih ve 2013/2630 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, yargılandığı ceza
davasında mahkûmiyetine dayanak yapılan delillerin başka ceza davalarında
yargılanan sanıkların aşamalarda alınan beyanları olduğunu, aleyhine beyanda
bulunan bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu
kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının
araştırılmadığını, bu kişilerin mahkemece beyanlarının yeniden alınmadığını, bu
sebeple savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca hakkında isnat
edilen suçun dava zamanaşımının dolduğu halde mahkûmiyet hükmü kurulmasının
adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu,
yargılanmanın yenilenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucu, hakkında kamu davası açılmasına ve
cezalandırılmasına gerekçe olarak gösterilen ve katıldığı kabul edilen Gazi
Mahallesi olaylarının 1995 yılında gerçekleştiğini, bu sebeple isnat edilen
suçun dava zamanaşımının dolduğu halde mahkûmiyet hükmü kurulmasının adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında silahlı MLKP
terör örgütü üyesi olmak suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
İddianamede başvurucunun 1995 tarihinden itibaren örgüt içerisinde yer aldığı,
eylemleri nedeniyle hakkında yakalama emri bulunduğu ve başvurucunun
yakalandığı 25/8/2006 tarihine kadar örgüt üyeliğinin
devam ettiği iddia edilmiştir. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi de 9/3/2009
tarihli kararında başvurucunun üzerine atılı örgüt üyesi olmak suçunun temadi
eden suçlardan olması nedeniyle işlendiği zaman aralığının
1995 yılından yakalandığı tarih olan 25/8/2006 tarihine kadar geçen süre
olduğunu kabul etmiştir. Başvurucu İlk Derece Mahkemesince kabul edilen
temadinin sona erdiği 25/8/2006 tarihinden İlk Derece
Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 26/12/2012 tarihine kadar geçen
sürede dava zamanaşımı dolduğu ve bunun da anayasal haklarını ihlal ettiği
yönünde bir iddiada bulunmamıştır.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
zamanaşımı iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, İlk Derece Mahkemesi
kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvurunun bu kısmının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
32. Başvurucu duruşmada dinlenmeyen tanık beyanlarına
dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle savunma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
33. Başvurucu, başka suçlardan başka dosyalarda yargılanan
kişilerin kolluk beyanlarına dayanarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu,
bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu kişilerin
beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının araştırılmadığını,
bu kişilerin mahkemece beyanlarının yeniden alınmadığını, bu sebeplerle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
34. Bakanlık görüşünde, delillerin kabul edilmesi ve
tartışılmasına ilişkin takdirin derece mahkemelerine ait olduğu ve bu
mahkemelerce olguların ve hukukun değerlendirilmesinde yapılan yanlışlıkların
Anayasa’da güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği
müddetçe bireysel başvuruya konu edilemeyeceği ifade edilmiştir. Bakanlık
ayrıca, AİHM kararları hatırlatılarak mahkeme önünde tanıklık yapmayan
kişilerin beyanları dosyaya girdiği taktirde bu
kişilerin tanık olarak kabul edileceklerini, başvurucunun bu tanıklara soru
soramamasının silahların eşitliği ilkesini ihlal edebileceğini belirtmiştir.
35. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri
sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.
Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği”
ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri
ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
36. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir
çok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Tanık, yargılamaya konu olay ile ilgili karar vermeye
yetkili mahkemenin kullandığı müşahhas ispat vasıtalardandır. Tanık beyanı ise
taraflardan olmayan ancak olayın tanığı olmuş bir kişinin söz konusu olay
hakkında edindiği bilgileri sübut konusunda karar verecek olan mahkeme ya da bu
mahkeme yerine duruşma yaparak tanık dinlemeye yetkili kılınmış bir mahkeme
veya hâkim huzurunda tanıklık ederken yaptığı sözlü açıklamalardır.
38. Bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları
sorguya çekmek veya çektirmek, lehine olan tanıkların da aleyhine olan
tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin
sağlanmasını isteme hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
(d) bendi kapsamında düzenlenmiştir.
39. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendi şöyledir:
“(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari
haklara sahiptir:
…
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma
tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”
40. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendi, hakkında suç isnadı olan kişiye, aleyhine olan tanıkları çapraz
sorgulama ve kendi tanıklarının da iddia tanıkları ile eşit şartlar altında
davet edilmesi, dinlenmesi ve böylece silahların eşitliğinin sağlanması hakkı
vermektedir. AİHM, Sözleşme’deki “tanık” kavramının iç hukuklardaki tanık
kavramından özerk bir şekilde yorumlandığını ve daha geniş bir anlama sahip
olduğunu kabul etmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, § 31-32). AİHM’e göre, ifadeleri ister duruşmada okunsun ister
okunmasın, ifadeleri mahkemenin önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate
alınan kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi
bakımından tanık olarak görülmelidir (Kostovki/Hollanda, B. No: 11454/85, 20/11/1989,
§ 40). Dolayısıyla başka bir davada yargılanan sanık da tanık olabilir; o
kişinin soruşturma aşamasında verdiği beyanlar ya da kendisinin yargılandığı
davada yaptığı açıklamalar başvurucunun yargılandığı davada delil olarak kabul
edilmişse Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi
kapsamına girmektedir.
41. Bu nedenlerle başvurucunun, başka davalarda yargılanan ve
kendisinin aleyhine beyanda bulunan sanıkların hiçbirinin İlk Derece Mahkemesi
önünde dinlenmediği yönündeki iddiasının Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında değerlendirilmesi
gerekir.
42. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi
için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda
ortaya konulmaları gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte, eğer bir
mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama
aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından
verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları Sözleşme’nin 6.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek
tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu
tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın,
sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak
mahkûmiyet kararı verilemez (B. No: 2013/99, 20/3/2014,
§ 46 aynı yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Delta/Fransa,
B. No: 11444/85, 19/12/1990, § 36-37).
43. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinde ikinci olarak sanığın, savunma tanıklarının da iddia
tanıklarıyla “aynı koşullar altında”
davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı güvence altına
alınmıştır. Sanığa tanınan bu güvence, silahların eşitliği ilkesinin bir
gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının
değerlendirmesi, kural olarak, derece mahkemelerinin takdir yetkisi
dâhilindedir. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendi, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve
dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık
dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, bir sanığın
bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu
tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya
çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini
desteklemesi gerekmektedir (B. No: 2013/99, 20/3/2014,
§ 47).
44. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak,
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinin sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya
tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında
itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Bkz:
Van Mechelen ve
Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93,
23/4/1997, § 51 ve Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya,
B. No: 26171/07, 19/07/2012, § 38).
45. Somut başvuruda başvurucunun cezalandırılmasına dayanak
yapılan tek delil tanık delilidir. Söz konusu beyanlar, başka davalarda
yargılanan bazı sanıkların soruşturma aşamasında polis nezdinde sanık sıfatı
ile verdiği beyanlardır. İlk Derece Mahkemesi, bu tanıkları duruşmaya çağırarak
dinlemek yerine, bu kişilerin ifadelerinin dosya içerisine getirtilmesi ile
yetinmiştir. Söz konusu tanıklar yargılandıkları mahkemelerde yaptıkları
savunmalarda hazırlık beyanlarının baskı ve zorlama altında alındığını ileri
sürerek kabul etmemişlerdir.
46. Başvurucu, bireysel başvuruda ileri sürdüğü
şikâyetlerinden hiçbirini İlk Derece Mahkemesinde ileri sürmemiştir. Gerçekten
de duruşma tutanakları incelendiğinde, başvurucu ve müdafiinin
7/2/2007 ve 25/4/2007 tarihlerinde iki celseye
birlikte katıldıkları, 10/9/2007 tarihli duruşmaya yalnızca sanık müdafiinin katıldığı ve bu celselerde okunan bazı tanık
beyanlarına bir diyeceklerinin olmadığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır. 18/2/2008 tarihli celseden itibaren ise duruşmaya ne müdafii ne de başvurucu katılmış, Mahkeme başvurucu ve müdafiinin yokluğunda duruşmayı sürdürmüş ve 9/3/2009
tarihli 7. celse davayı sonuçlandırmıştır.
47. Buna karşın başvurucu temyiz dilekçesinde, mahkûmiyetine
dayanak yapılan beyanların yalnızca ilgili mahkeme dosyalarından getirtilmekle
yetinildiğini, bu beyanların yasak sorgu yöntemleriyle elde edildiğine dair
iddialar bulunduğu halde bu yönde herhangi bir araştırma yapmadan hükme esas
aldığını ileri sürmüştür. Ancak Yargıtay, başvurucunun temyiz dilekçesinde
bildirdiği bu şikâyetlerle ilgili bir değerlendirme yapmaksızın yerel mahkeme
kararını onamış ve başvurucu hakkındaki ceza hükmü kesinleşmiştir.
48. Yukarıda zikredildiği gibi yargılama makamları
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır ve Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Başvurucu, başka bir
davanın hazırlık soruşturması sırasında dinlenen sanıkların İlk Derece
Mahkemesi önünde dinlenmesi talebini açık olarak dile getirmemiş olsa bile
Yargıtay aşamasında ileri sürmüştür. Öte yandan sanığın aleyhine olan tanıkları
çapraz sorguya tabi tutabilmesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinin kilit unsurlarından biridir. Bu sebeple tanık çağırma
ya da sorgulama hakkından feragat edilebilirse de feragatin geri dönülmez bir
biçimde ve kesin olarak yapılması ve herhangi bir kamu yararına aykırılık
taşımaması gerekir.
49. Nitekim 5271 sayılı Kanun’un 211.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ancak tanık veya sanığın suç ortağı
ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir
nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse ve ifadesinin önem
derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa bu
kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş
tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir. Aynı maddenin (2) numaralı
fıkrasına göre ise birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların
okunması ancak Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafiinin birlikte rıza göstermesi ile mümkündür.
50. Başka bir deyişle ancak Kanun’da açıkça sayılan istisnai
hallerde, hükme esas alınacak olan tanıkların daha önceki beyanlarının
duruşmada okunması ile yetinilebilir. Kanun’da yazılı istisnai haller dışında
tanıkların önceki beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilmesi ise ancak
sanığın açık muvafakati ile mümkündür.
51. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, hükme esas aldığı
beyanların sahipleri olan tanıkların duruşmada dinlenmesi için hiçbir girişimde
bulunmamıştır. Dolayısıyla bu tanıkların 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında sayılan ve duruşmada dinlenmesi yerine önceki
beyanlarının okunması ile yetinilebilecek tanıklar olup olmadığı
araştırılmamıştır. Bu beyanların önem dereceleri itibariyle de duruşmada
okunmakla yetinilecek beyanlardan olduğu da kabul edilmiş değildir. Dahası
başvurucu veya müdafiinin hükme esas alınan
tanıkların beyanlarının duruşmada okunulmakla yetinilmesine açık muvafakatleri
de bulunmamaktadır. Sonuç olarak savunmanın çapraz sorguya tabi tutmadığı
tanıkların yazılı ifadelerinin dosyaya girmesine itiraz etmediği ancak eğer
itiraz edilmiş olsaydı çok büyük ihtimalle kabul edileceği bir davada feragatin
gerçekleşmediğini kabul etmek gerekir.
52. Öte yandan başvurucu ve müdafii
hükme esas alınan ifade tutanaklarını görme ve bu ifadelerin kanıt olarak
kullanılmasına karşı çıkma imkanına sahip olmuş olsalar bile böyle bir imkan,
başvurucunun tanıkları sorgulayabileceği ve sorgulatabileceği şekilde huzura
gelmelerinin ve doğrudan dinlenmelerinin yerini alamaz (bkz. Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/9/2003, § 95).
Somut olayda başvurucunun tanıkları sorgulama imkânının hayati önemde olmasının
sebebi yalnızca başvurucunun ağır bir ceza alması değildir. Somut olayda tanık
sorgulama imkânı, aynı zamanda, duruşmada dinlenmeyen ve yalnızca başka
davaların hazırlık soruşturmalarında verdikleri ifadelerle yetinilen tanıkların
beyanlarının olayın aydınlatılması açısından ağırlığının çok ciddi olması
nedeniyle hayati önemdedir.
53. İlk Derece Mahkemesi yalnızca başka davaların hazırlık
soruşturması sırasında dinlenen ve başvurucu ile yüzleşmesi olanağı olup
olmadığı araştırılmamış olan sanıkların beyanlarına dayanarak başvurucunun
cezalandırmasına karar vermiştir. Mahkûmiyet sadece başvurucunun soruşturma
veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı kimseler
tarafından verilen ifadelere dayandırılmış olduğundan ve savunma haklarının
korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın
36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu, delillerin değerlendirilmesine ilişkin esaslar
çerçevesinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden
yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
57. Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmakta
olup, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar
bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Zamanaşımına rağmen
mahkûmiyet hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlal yönünden, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.