TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M. E. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2661)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
M. E.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ertan AYDİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, mahkûmiyete esas
alınan CD’ye uygun şekilde el konulmamasının, parmak izi inceleme talebinin
reddedilmesinin, kanun hükmünün yanlış yorumlanmasının, askerlik statüsü
sonlanmış olmasına rağmen askerî mahkemede yargılanmasının, temyiz incelemesine
katılan üyelerden bazılarının yeniden yargılama talebini de karara bağlamasının
tabii hâkim ilkesinin ve tarafsız bir mahkemede yargılanma da dâhil olmak üzere
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. 2013/2661, 2013/6836 ve
2013/9770 numaralı başvurular; 16/4/2013, 6/9/2013 ve 20/12/2013 tarihlerinde
sırasıyla İstanbul 15., 14. ve 4. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde, 2013/2661 numaralı
bireysel başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. 30/9/2014 ve 8/12/2014 tarihlerinde,
2013/6836 ve 2013/9770 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/2661 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmelerine, belirtilen bireysel başvuru dosyalarının
kapatılmasına ve incelemenin 2013/2661 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Bakanlığın 19/2/2015 tarihli yazısı, 3/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanını 5/3/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ve mahkemesinden edinilen bilgiler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
1. Ceza Yargılaması Süreci
8. Başvurucu, başvuruya konu
olaylar öncesinde Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığında pilot
olarak görev yapmaktaydı.
9. 30/5/2006 tarihinde, o dönemde
başbakan danışmanı olan C.Z. isimli kişiye ve iş yerlerine silahlı saldırı
hazırlıkları olduğuna yönelik e-postayla yapılan ihbar üzerine Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının izni ile sivil kişi Y.A.nın
evinde arama yapılmıştır. Arama sonucunda çeşitli patlayıcılar ve yatak
odasında yapılan aramada Genelkurmay Başkanlığına ait ve “Gizli” ibareli “Ayaklanmalara Karşı Koyma” isimli bir
kitapçık ve Memorex ibareli bir CD (200 No.lu CD) ele
geçirilmiştir.
10. Arama tutanağına göre bina
yöneticisi ve görevlisi E.Ö. ve U.G. isimli kişiler aramada hazır edilmiş,
gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasının ardından kapı çalınmış ve karar
okunarak aramaya geçilmiştir. İşlemlerin tamamlanmasının sonrasında evde
bulunan Y.A. ve S.M.E. isimli kişiler yasal hakları anlatılarak gözaltına
alınmışlardır.
11. Başvurucu, 30/5/2006 günü saat 20.00 sıralarında Y.A.nın
evinden elinde bir kutu ile çıkarken görüldüğünden takibe alınmıştır.
Yakalanmasını takiben başvurucunun evinde yapılan aramada, Toshiba
marka dizüstü bilgisayar ve bir adet taşınabilir diske (mobil disk) el
konulmuştur.
12. 31/5/2006 tarihinde, 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 127. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliğinden, Y.A.nın konutunda gerçekleştirilen el koyma işlemenin
onanması ve ele geçen bilgisayar ve ilgili materyaller üzerinde inceleme
yapılması, verilerin yedeklerinin alınması talep edilmiştir.
13. Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesi Hâkimliği, 31/5/2006 tarihli ve 2006/613 D.
İş sayılı kararıyla aramanın onanmasına ve talep edilen incelemenin
yapılabilmesine karar vermiştir.
14. Aramalarda ele geçen bazı
eşyaların askerî mühimmat olması nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı Askeri
Savcılığınca, 1/6/2006 tarihinde soruşturma
başlatılmıştır.
15. Genelkurmay Askerî
Mahkemesince 2/6/2006 tarihinde başvurucunun
tutuklanmasına karar verilmiştir.
16. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli Y.A.,
3/6/2006 tarihinde müdafii huzurunda Cumhuriyet
savcısına ifade vermiştir. Y.A., arama yapılan evi
2006 yılının Ocak ayında kiralaması esnasında başvurucunun kendisine kefil
olduğunu ve eve üç dört kez tek başına gelip gittiğini, 2006 yılı Mart ayı
sonlarında başvurucunun, E.T. ve diğer bir kişiyle birlikte geldiğini, evine
iki valiz bıraktıklarını, başvurucunun kendi evinde arama yapılmasından
şüphelendiğini söylediğini, arama günü başvurucunun saat 17.30 gibi kendisine
uğradığını belirtmiştir. Ayrıca 200 No.lu CD’yi ve kitapçığı başvurucunun
bıraktığını belirtmiştir. Y.A. aramayla ilgili olarak, polislerin arama
kararını göstererek eve girdiklerini, tutanak tanıkları gelene kadar
kendilerini salonda beklettiklerini, sonrasında yatak odasına götürdüklerini,
tutanağın içeriğini bilmediğini, son sayfa dışındaki kısımları okumadan
tutanağı imzaladığını ileri sürmüştür.
17. Y.A.,
tutuklanması talebiyle aynı gün sevk edildiği Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi
Hâkimliği önündeki ifadesinde savcılık beyanlarını kabul etmiştir.
18. Ankara Cumhuriyet Savcılığı 10/7/2006 tarihinde, yürütmekte olduğu soruşturmanın askerî
gizlilik dereceli bilgi ve belgelere ilişkin kısmı yönünden görevsizlik kararı
vermiş ve dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığına göndermiştir.
19. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Savcılığı 18/7/2006 tarihinde, her iki
soruşturmanın birleştirilmesine karar vermiştir.
20. Başvurucu, 26/7/2006 tarihinde kendisine ait olmadığını ve kendisinin
getirmediğini belirttiği Memorex marka CD’nin de
aralarında bulunduğu bazı eşyalar üzerinde parmak izi incelemesi yapılmasını
talep etmiştir.
21. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Savcılığınca 18/8/2006 tarihinde, başvurucu
hakkında iştirak hâlinde askerî eşyayı gizlemek ve devletin güvenliğine ve
siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak suçlarından 15/6/1930 tarihli
ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 131. maddesinin (1) ve (2) fıkraları ile
1632 sayılı Kanun’un 54. maddesi yollamasıyla 12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 329. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası
açılmıştır. İddianamede, Y.A. ile birlikte iki sivil kişi daha sanık olarak yer
almaktadır.
22. Başvurucu, ceza davasının
açılmasından sonra 30/8/2006 tarihindeki Yüksek Askerî
Şûra kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmiştir.
23. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi tarafından yürütülen davanın 22/9/2006 tarihli duruşmasında
Y.A., başvurucunun iki çanta dışında başka malzeme
getirmediğini, 200 No.lu CD ve kitapçığı hiç görmediğini, evine nasıl geldiği
hususunda tam bir bilgisinin olmadığını, kimin getirdiğini bilmediğini,
bahsedilen belgeleri evine polislerin koyduğunu düşündüğünü, Özel Kuvvetler
Komutanlığında başvurucu dışında samimi olduğu bir subayın bulunmadığını belirtmiştir.
İfadeler arasındaki çelişkinin sorulması üzerine Y.A.,
Savcılık ve Mahkeme önündeki ifadelerini baskı altında verdiğini ileri
sürmüştür.
24. Aynı tarihli duruşmada
dinlenen başvurucu, bazı askerî mühimmatı Y.A.nın
evine bıraktıklarını kabul etmiş fakat 200 No.lu CD ve kitapçığı kendisinin
götürmediğini, CD’nin kendisine ait olmadığını, içerisindeki bilgileri
hazırlamadığını ve bilgilerin konumuyla ilgili olmadığını söylemiştir.
Başvurucu, CD’nin oluşturma tarihinin tutanakta 11/1/2006
olarak gözüktüğünü ve içeriğinde iki kaymakamlıkla ilgili Haziran 1993 tarihine
ilişkin bilgi olmasına rağmen kendisinin o tarihte askerî öğrenci olduğunu
belirtmiştir. Askerî Mahkeme, duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
25. 10/10/2006 tarihli duruşmada, aramada
hazır bulunan bina görevlisi U.G. tanık olarak dinlenmiştir. U.G., bina yöneticisi E.Ö. ile birlikte arama yapılan bloğa
götürüldüklerini, sanık Y.A.nın oturduğu eve
gittiklerinde içeride polisler olduğunu, eve birlikte girdiklerini, önce E.Ö.nün içeriye alındığını ve kendisinin evin içinde giriş
bölümünde beklediğini, bu sırada salonu görebildiğini, salonda takım elbiseli
dört beş kişinin Y.A. ile konuştuğunu, bu esnada yatak odası olup olmadığını
bilmediği diğer bir odada sivil polislerin arama gibi bir şey yaptıklarını,
yatak odasındaki aramanın detayına ilişkin bilgisinin olmadığını, çok miktarda
CD’nin olduğunu, mutfakta bu CD’lere baktıklarını, ortalıkta genelde CD’ler
bulunduğundan ve yerlere CD’ler döküldüğünden bu hususun dikkatini çektiğini,
polislerin genelde E.Ö. ile konuştuklarını, kendisinin ara sıra girip
çıktığını, bu arada kendi işini de yaptığını söylemiştir.
26. Askerî Mahkeme, 200 No.lu CD
ve başvurucunun evinde yapılan aramada ele geçen bilgisayar ile mobil disk
içerisindeki belgelerin niteliğine ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
27. Bilirkişiler S.B., A.İ.B. ve N.E.den oluşan
bilirkişi heyeti, teknik hususlarda E.S. isimli asker kişiden de yardım alınmak
suretiyle 18/12/2006 tarihli raporu hazırlamışlardır. Raporda ulaşılan sonuçlar
aşağıda belirtilmektedir:
- CD içerisinde yer alan “ÖZ
KUV Brifing.ppt” ve “ÖKHÜ Brifing.ppt” isimli
sunumların Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Özel Kuvvetler Harekat Üs
Komutanlığının kuruluş, görev, konuş ve sorumluluklarını açıklayan “Gizli”
gizlilik dereceli bilgilerden oluştuğu; Özel Kuvvetler Komutanlığının, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yapısı ve teşkilatı itibarıyla kritik ve stratejik bir
birliği olduğu, bu bilgilerin açıklanması hâlinde Özel Kuvvetler Komutanlığının
görev yapma şeklinde bir zafiyet oluşturabileceği, Özel Kuvvetlerin görevi
nedeniyle karşı karşıya kaldığı kişi veya grupların bu bilgileri öğrenmesi
hâlinde Özel Kuvvetler Komutanlığı teşkilatında zorunlu olarak bir değişikliğe
gidilmesi ihtimalinin bulunduğu, bu nedenlerle söz konusu bilgilerin devletin
güvenliği veya iç veya dış siyasi yararları bakımından gizli kalması gereken
bilgiler olduğu belirtilmiştir.
- Başvurucunun evinde ele
geçirilen bilgisayardaki bilgilerle ilgili olarak, bunların “Gizli” gizlilik
derecesi taşıdığı ve özel yetki verilmedikçe açıklanmaması ve hizmet alanı
dışına çıkarılmamaları gerektiği ancak devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken nitelik
taşımadıkları değerlendirilmiştir. Mobil diskte bulunan iki klasördeki
bilgilerin ise gizli kalması gereken türden oldukları sonucuna varılmıştır.
28. 2/2/2007 tarihli duruşmada,
yukarıdaki raporu hazırlayan bilirkişiler dinlenmişlerdir.
- Başvurucu vekili,
bilgisayardaki dosyaların ne şekilde muhafaza edildiği, şifrelerinin kolay
açılıp açılmadığı ve Emniyette muhafaza edildikleri sürede bilgilerin
başvurucudan ele geçen bilgisayar ile harddiske
yüklenmesi ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususlarını sormuştur. Bilirkişi E.S., dosyaların şifreli olduğunu ve çözmek için bir hafta
çalıştığını, sivildeki şifre kırıcı diye bilinen kişilerin bu şifreleri
kırmasının söz konusu olmadığını, kendisinin şifre programını yazan kişiyle
irtibata geçtiğini, Emniyetin bu şifre programını ele geçirdiğinde bu bilgileri
şifreleme ihtimali bulunduğunu belirtmiştir. Ek olarak dosyaların toplu biçimde
15/4/2005 günü saat 23.08’de taşınabilir diske
kopyalandığını, dosyayı oluşturma tarihinde değişiklik yapılmasının mümkün
olmadığını söylemiştir.
- Emniyet tarafından
bilgilerin yüklenmesi ihtimaline yönelik soruya ilişkin olarak, raporu
hazırlayan bilirkişilerden S.B., söz konusu bilgilerin
sızdırılması ya da verilmesi hâli dışında söz konusu bilgilerin Emniyette
bulunmasının mümkün olmadığını, bu bilgilerin ancak verilmesi, sızdırılması ya
da bir şekilde ele geçirilmesi hâlinde söz konusu şifreleme programıyla
bilgisayara ve taşınabilir diske yüklenmiş olabileceğini ifade etmiştir.
29. Bilirkişi E.S.nin daha sonraki bir tarihte, dosya ve 200 No.lu CD’nin
oluşturulduğu tarihe dair Mahkemeye yazılı bir mütalaa sunduğu da
anlaşılmaktadır (bkz. 2012 tarihli gerekçeli karar, s. 14). E.S., olay göstericisinin kayıtları tutabilmesi için gerekli
ayarlar açılmadığından dolayı tarih değişikliğine ve dosya erişimine ait hiçbir
kayıt bulanamadığını, istenilen dosyaların ilk oluşturma tarihlerinin mütalaa
ekinde gösterildiğini, bu tarihlerin dosyanın kopyalandığı bilgisayarın yerel
tarihine bağlı olduğunu, içeriğinin dosyanın kopyalanması yöntemi ile
değiştirilebileceğini, 200 ile numaralandırılmış CD’nin kopyalandığı tarihin
bulunamadığını, ilk oluşturma tarihinin eklerde belirtildiğini fakat bu
tarihlerin dosyanın oluşturulduğu bilgisayarın yerel tarihine bağlı olduğunu,
içeriğinin yeni oluşturulan dosyaya kopyalanması yöntemi ile
değiştirilebileceğini ifade etmiştir.
30. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi 29/5/2007 tarihli ve E.2007/59,
K.2007/155 sayılı kararıyla, başvurucuyu iştirak hâlinde askerî eşyayı
gizlemek, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıklamak ve emre itaatsizlikte ısrar suçlarından mahkûm etmiştir.
31. Başvurucu 24/7/2007
tarihli dilekçesiyle, diğer hususlara ek olarak, hazır bulundurulacak kişilerin
arama başladıktan daha sonra çağrıldığı, kapıcı ve bina yöneticisinin de
ifadelerinde kendileri geldiğinde içeride polislerin olduğunu belirttikleri,
kitapçık ve CD’nin bu kişiler hazır edilmeden önce odaya yerleştirildiği, bu
nedenlerle yasak yöntemlerle elde edilen delillerin hükme esas alınmaması
gerektiği ve 200 No.lu CD’nin oluşturulma tarihi ile içerisinde yer alan
belgelerin tarihleri arasında çelişki bulunduğu ve CD üzerinde parmak izi
incelemesi yapılması gerektiği gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
32. Askerî Yargıtay 3.
Dairesinin 6/1/2009 tarihli ve E.2009/1, K.2009/1
sayılı kararıyla, tanık U.G.nin ifadesi ve başvurucu
ile Y.A.nın CD’ye ilişkin beyanları karşısında aramanın
usulüne uygun yapılıp yapılmadığına ilişkin tereddütlerin tutanak tanıkları
dinlenilerek giderilmesi, 200 No.lu CD’de yer alan dosyaların oluşturulduğu
bilgisayar kayıtlarının incelenmesi suretiyle söz konusu dosyaların bu
bilgisayarda oluşturulup oluşturulmadığının, oluşturulmuşsa hangi tarihte kim
tarafından oluşturulduğunun, oluşturma tarihinden önce bilgisayarın
tarih/saatinde değişiklik yapılıp yapılmadığını araştırılması, CD içindeki
incelemeye konu iki dosyanın son kayıt tarihinin CD’nin oluşturulma tarihinden
önce olduğu şeklindeki çelişkinin giderilmesi, bilirkişinin taşınabilir
diskteki bilgilerin 15/4/2005 tarihinde kopyalandığına dair mütalaasının
depolama ünitesinin içeriğine ilişkin belgelerdeki kayıtlarla uyumlu olup
olmadığının bilirkişiden sorulması gerektiği gerekçeleriyle mahkûmiyet kararı
bozulmuştur.
33. Askerî Yargıtayın
bozma ilamı sonrasında Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesi; bilgisayar,
taşınabilir disk ve 200 No.lu CD üzerinde yeni bir bilirkişi incelemesi daha
yaptırmıştır. Bilirkişi A.A. tarafından 21/10/2009
tarihli raporda yer alan değerlendirmeler aşağıdaki gibidir:
a. 200 No.lu
CD’de yer alan “ÖZ KUV Brifing.ppt” ve “ÖKHÜ
Brifing.ppt” isimli dosyaların başvurucudan ele geçen bilgisayarda oluşturulup
oluşturulmadığına dair herhangi bir veri tespit edememiştir.
b. 200 No.lu
CD’nin oluşturulma tarihi ve saati 15/01/2006 – 00.07’dir.
c. Bilgisayarın
mevcut tarih-saat ayarlarında değişiklik yapılıp yapılmadığına dair herhangi
bir veri tespit edememiştir.
d. Yukarıda
belirtilen dosyaların özellikleri şu şekildedir:
1. “ÖKHÜ Brifing.ppt” isimli dosya
Dosya Özelliklerinin ‘Genel’ Alt Penceresi
Oluşturma: 30/05/2006, 18:05:05
(1a)
Değiştirme: 30/05/2006, 18:05:06
(2a)
Dosya Özelliklerinin ‘Özet’ Alt Penceresi
Yazan: M. E. (3a)
En Son Kaydeden: hyt (4a)
Oluşturulma Tarihi: 23/06/2001,
16:24 (5a)
Son Kaydetme Tarihi: 26/05/2006,
22:11 (6a)
2. “ÖZ KUV Brifing.ppt” isimli dosya
Dosya Özelliklerinin ‘Genel’ Alt Penceresi
Oluşturma: 30/05/2006, 18:05:07
(1a)
Değiştirme: 30/05/2006, 18:05:08
(2a)
Dosya Özelliklerinin ‘Özet’ Alt Penceresi
Yazan: M. E. (3a)
En Son Kaydeden: hyt (4a)
Oluşturulma Tarihi: 03/09/2002,
09:29 (5a)
Son Kaydetme Tarihi: 26/05/2006,
22:10 (6a)
Ø (1a) ile
numaralandırılan “Oluşturma” alanı, dosyanın bulunduğu klasöre kopyalandığı
tarih/saat gurubunu gösterir. Bu tarih, dosyanın birden fazla klasör veya
medyaya kopyalanması durumunda değişebilir.
Ø (2a) ile
numaralandırılan “Değiştirme” alanı, dosyanın içeriğinde veya özelliklerinde
yapılan son değişiklik tarihini gösterir.
Ø (3a) ile
numaralandırılan ve “M. E.” yazılı alan, belgeyi ilk oluşturan kullanıcı adını
gösterir. Ancak, kullanıcı tarafından dosya özelliklerine girilerek, istenilen
ismin bu alana yazılabileceği tespit edilmiştir.
Ø (6a) ile
numaralandırılan alan dosyanın son kaydetme tarihini gösterir. Bu alanın
kullanıcı tarafından dosya özelliklerine girilerek tarih-saat bloğunu isteğine
göre değiştirebileceği tespit edilmiştir.
Ø (3a) ve
(6a) ile numaralı alanlar kullanıcı tarafından değiştirildiğinde, sadece (2a)
ile gösterilen “Değiştirme” alanının, değişiklik yapıldığı andaki bilgisayar
yerel saatine göre değişeceği tespit edilmiştir.
Ø (5a) ile
numaralandırılan “Oluşturma Tarihi” alanı, dosyanın ilk oluşturulduğu
tarih-saat bloğunu; (4a) ile gösterilen alan ise dosya içerisinde çalışma
yaparak son kaydeden kullanıcı ismini gösterir. Söz konusu oluşturulma tarihi
ile son kaydeden kullanıcı bilgisinin kullanıcı tarafından değiştirilmesinin
mümkün olmayacağı değerlendirilmiştir.
e. Dosyaların
oluşturma/kaydetme tarihlerinin, CD’nin oluşturulma tarihinden sonra olmasının
nedenine ilişkin açıklamalar şöyledir:
- Dosyaların,
CD’nin yazıldığı bilgisayar haricinde başka bir bilgisayardan taşınarak
kopyalanmış olabileceği ve CD’nin yazıldığı bilgisayar tarih/saat bilgisi ile
dosyaların taşındığı bilgisayarın tarih/saat bilgisinin farklı olabileceği,
- CD’nin
yazıldığı bilgisayarda, CD yazılırken bilgisayarın tarih/saat ayarları
değiştirildikten sonra yazım işlemi yapılmış olabileceği.
f. “Son
Kaydetme Tarihi” alanının, kullanıcı tarafından dosyaların özellikler/özet
menüsüne girilerek tarih-saat bloğunu isteğine göre ayarlayabileceği tespit
edilmiştir.
g. Taşınabilir
disk içerisindeki belgelerin 15/4/2005 tarihinde kopyalandığı ve dosyaların
özelliklerinin kayıtlardaki bilgilerle uyumlu olduğu görülmüştür.
34. 21/1/2010 tarihli duruşmada
hazır edilen bilirkişi A.A., silinmiş alanlarda da
inceleme yapmasına rağmen CD’nin başvurucunun bilgisayarında hazırlandığına
ilişkin bir veri tespit edemediğini tekrarlamıştır. Başvurucunun soruları
üzerine bilirkişi aşağıdaki açıklamalarda bulunmuştur:
- Özellikler
bölümünün değiştirilmesiyle dosyanın değiştirme tarihi o anki kullanılan
bilgisayarın tarihine göre değişecektir.
- CD’nin 15
Ocak tarihli olmasının, dosyanın oluşturulma tarihinin 30 Mayıs görünmesi
çelişkisinin Mikrosoft Roksiyo
yazdırma programının ilk başta oluşturulan taslak yapısıyla, sonradan CD’ye
yazdır komutu vermeden önceki arada tarih değişikliğinden dolayı oluşmuştur.
- CD’nin
oluşturulma tarihi 15 Ocak 2006 gözükmesine rağmen, dosyanın 30 Mayıs 2006’da
oluşturulduğu kesindir. Aradaki tarih farkı, bilgisayar tarih ve saati ile
oynanmasından kaynaklanmaktadır.
- Yeniden
yazılabilir olmayan CD’lerde ve bunların içindeki dosyalarda değişiklik
yapılamaz ve yapılırsa da tespiti mümkündür. 200 nolu
CD, yeniden yazılabilir değildir ve tek kullanımlıktır.
- CD
içerisindeki dosyanın yazan kısmının değiştirilmesiyle, dosyanın değişme
tarihinin değiştiği ve son kayıt edilme tarihinin değişmeyeceği doğrudur.
Dosyanın CD üzerinde değiştirilmesi mümkün değildir, fakat bilgisayar ortamında
değiştirilerek CD’ye yazılmasının mümkün olduğu kanaati taşınmaktadır.
- CD
içerisinde yer alan dosyanın başvurucuya ait bilgisayarda oluşturulduğu yönünde
bir veri tespit edilememiştir. Bununla birlikte, anılan bilgisayarda
oluşturulmadığını da kesin olarak söyleyememektedir. Başvurucunun bilgisayarına
format atılmadığını tespit etmiştir. Ancak, dosyaların hazırlanmadığına dair
kesin bir veri olmadığı için bu konuda kesin kanaat belirtememektedir. Tekrar
yapacağı incelemede de bu konuda kanaat belirtmesi mümkün olmayacaktır.
Duruşma
sonunda başvurucu ve vekili bir diyeceklerinin olmadığını söylemişlerdir.
35. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi bozma kararı sonrasında, aramada hazır bulunan kişileri tanık
olarak dinlemiştir (bkz. 2012 tarihli Gerekçeli Karar, s. 9-12). Bu kişilerin
ifadeleri şöyledir:
- E.Ö. (Site Yöneticisi): Arama yapılan eve geldiğinde içeride
polis memurları olduğunu gördüğünü, polislerin kendisini salona aldıklarını ve
polislerin amiri olan kişinin aramada hazır bulunması gerektiğini söylediğini,
öncelikle yatak odasına girildiğini, kendisinin arama esnasında salonda
oturduğunu, ara sıra koridorlarda gezindiğini, yatak odasına girmediğini fakat
odanın kapısının açık olduğunu ve içeriye baktığını, yatak odasındaki
şifonyerin arandığı sırada orada olmadığını, aramanın saat 04.00 civarında
tamamlandığını, saatin geç olması nedeniyle tutanağı tekrar okuma ihtiyacı
duymadığını söylemiştir.
- A.K. (Polis): Bir takım silahların olduğu yönünde ihbarda
bulunulması üzerine arama yaptıklarını, ekibin başında kendisinin bulunduğunu,
içeriye girmeden önce çatışma yaşanması ihtimali nedeniyle evin içerisine
girilip emniyet alındıktan sonra hazirunları içeriye
aldıklarını ve aramaya birlikte başladıklarını, eve CD yerleştirip sonra da
bunu bulmalarının mümkün olmadığını, bunun bir iftira olduğunu, arama sırasında
eve girmiş bir kişinin çıkarılmadığını, bu konuda tanığın doğruyu
söylemediğini, detaylarını hatırlamadığını ama tutanak içeriğinin doğru
olduğunu beyan etmiştir.
- M.Ç. (Polis): (İlk olarak hazır bulunacakları yakın bir yerde
bulundurduklarını ve birlikte içeriye girdiklerini söylemişse de) Eve hazirunlarla birlikte mi girdiklerini ya da bu kişileri
sonrasında mı içeriye aldıklarını tam olarak hatırlamadığını, ancak genel
çalışma şekillerine göre bu tür durumlarda hazır bulunacakları olay yerinde
dışarıda hazır ettiklerini, operasyon yaparken gerekli tedbirleri aldıklarını,
silah ihbarı yapıldığında tedbirlerin daha da arttırıldığını, aramanın
detaylarını hatırlamadığını ama hazır bulunanların arama esnasında dışarıya
çıktıklarını anımsamadığını, aramanın usulüne uygun gerçekleştirildiğini,
başvurucunun bahsettiği CD’yi hatırlamadığını ama arama yapılan kişinin sivil
olması nedeniyle “TSK – Gizli” ibareli bir evrakın ilgisini çektiğini ve
aklında kaldığını ifade etmiştir.
- İ.Ö. (Polis): Kendisinin
bomba imhada çalışması nedeniyle ilk giren ekip arasında yer almadığını ve
sonradan çağrıldığını, yatak odasındaki aramayı hatırlamadığını, hatırladığı
kadarıyla hazır bulunacakların evde olduklarını ve dışarıya çıktıklarını
görmediklerini belirtmiştir.
- N.K. (Polis): Hazır
bulunacaklarla birlikte girip girmediklerini hatırlamadığını, aramanın hazirunlarla birlikte yapıldığını, yatak odasındaki aramayı
hatırlamadığını, tutanağın doğru olduğunu söylemiştir.
- K.C. (Polis): Hazır
bulunanların dışarıya çıkıp çıkmadığın hatırlamadığını ama hazır bulunacakların
dışarıya çıkartılmadığını, aramanın detaylarını anımsamadığını söylemiştir.
- A.U. (Polis): Güvenlik
önlemlerini aldıktan sonra eve girdiklerini, bu sırada iki hazirunun
yanlarında bulunduğunu, kendisinin mutfakta arama yaptığını, başka bir
arkadaşının yatak odasındaki aramayı gerçekleştirdiğini, kural olarak hazır
bulunacaklarla birlikte içeriye girildiğini ve dışarıyla irtibatın kesildiğini
belirtmiştir.
- Ü.A. (Polis): Eve giren ilk
ekip arasında olmadığını ve aramanın detaylarını hatırlamadığını, genel
uygulamalarına göre hazır bulunacak kişilerin işlem bitene kadar
çıkarılmadıklarını ifade etmiştir.
- T.Ş. (Polis): Eve girilip
gerekli önlemler alındıktan sonra kendilerinin çağrıldığını, girdiklerinde
kendilerine hazirunların gelmesini beklemelerinin
söylendiğini, hazır bulunanları hatırlamadığını, arama esnasında sürekli
yanlarında durduklarını ifade etmiştir.
- Y.G. (Polis): Kendisinin
tutanağı yazdığını, aramanın detayına ilişkin bilgi sahibi olmadığını,
kendilerini sıkıntıya sokabileceğinden uygulamalarının genel kuralları
itibarıyla hazır bulunanların giriş çıkışına izin vermediklerini ifade
etmiştir.
- E.D. (Polis): Aramada iki
kişinin hazır edildiğini, diğer hususlarda bilgisinin olmadığını belirtmiştir.
36. 19/3/2010 tarihli duruşmada
başvurucu, CD’nin kendisine ait olduğu yönünde tek delilin yazan olarak “M. E.”
isminin bulunmasının olduğunu fakat bilirkişi beyanlarında da belirtildiği gibi
bunun değiştirilebildiğini, CD’nin tarihlerinde oynama yapıldığını, kanaatince
CD’nin olay öncesinde aceleyle hazırlandığını ve bu esnada kendi isminin
yazıldığını, incelemelerde bilgisayarına format atılmadığının tespit edildiğini
ve CD’yi kendisi hazırlamış olsaydı bilgisayarında buna dair bir kaydın
bulunacağını, içeriğindeki belgelerle de bir bağlantısının olmadığını ifade
etmiştir.
37. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi 1/4/2010 tarihli ve E.2010/33,
K.2010/133 sayılı kararıyla başvurucuyu, yasaklanan bilgileri açıklamak
suçundan 5237 sayılı Kanun’un 336. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
mahkûm etmiştir. Mahkeme, bilirkişilerin beyanlarına rağmen CD’de yer alan
bilgilerin bir kısmının internette de yer alabileceği gerekçesiyle ve Askerî
Yargıtay Daireler Kurulunun 2007 tarihli bir kararını dikkate alarak bilgilerin
devletin güvenliğine veya siyasal yararlarına ilişkin olduğu yönünde kesin bir
kanaat belirtilemeyeceği ve bu hususun şüphede kaldığı sonucuna varmıştır.
38. Askerî Mahkeme, askerî
eşyayı gizlemek ve emre itaatsizlikte ısrar suçları bakımından hükmün
açıklanmasının geriye bırakılmasına karar vermiştir ve bu kısım itiraz
edilmeksizin kesinleşmiştir.
39. Başvurucu, yasaklanan
bilgileri açıklamak suçundan mahkûmiyetine ilişkin hükmü 11/5/2010
tarihli dilekçesiyle temyiz etmiştir. Başvurucu, bilirkişiler tarafından 200
No.lu CD’nin kendisi tarafından veya kendi bilgisayarında oluşturulduğunun
ortaya konulamadığını ve tutanak tanıklarının beyanlarının bu CD’nin kendisine
ait olduğuna dair kuşkuyu gidermediğini ileri sürmüştür.
40. Askerî Yargıtay 3. Dairesi
20/3/2012 tarihli ve E.2012/281, K.2012/362 sayılı kararıyla bilirkişi
beyanlarında belgelerin içeriği ile devletin güvenliği arasındaki irtibatın
somut bir şekilde ortaya konulduğu ve 200 No.lu CD’de atıf yapılan Askerî
Yargıtay Daireler Kurulunun kararına konu olaydakinden farklı nitelikteki
bilgileri içeren “ÖKHÜ Brifing.ppt” dosyasının da
bulunduğundan anılan kararın emsal teşkil etmeyeceği gerekçesiyle suç vasfı
yönünden mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar vermiştir.
41. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi, 4/10/2012 tarihli duruşmada
başvurucunun soruşturmanın genişletilmesi talebini, toplanan deliller ışığında
olayın yeterince açıklığa kavuştuğu gerekçesiyle reddetmiştir.
42. Askerî Mahkeme, 11/10/2012 tarihli ve E.2012/147, K.2012/128 sayılı
kararıyla, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıklamak suçundan mahkûm ettiği başvurucunun, dört yıl iki ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkartılmasına hükmetmiştir.
43. Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesi, her ne kadar mahkeme
önündeki ifadelerinde reddetmiş olsa da müdafii
huzurunda Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde sivil şahıs Y.A.nın 200 No.lu CD’nin başvurucuya ait olduğunu
belirttiğini ve bu ifadesinin doğruluğunu tutuklama istemiyle çıkarıldığı
mahkemede de kabul ettiğini, bu ifadelerine itibar edilmemesini gerektiren bir
neden bulunmadığını değerlendirmiştir. Askerî Mahkeme ayrıca, CD içindeki
bilgilerin başvurucunun görev yaptığı Özel Kuvvetler Komutanlığının
faaliyetleriyle ilgili olduğuna ve başvurucuyla aralarında evinde mühimmat
saklatabilecek derecede samimi bir ilişki olduğuna ve Y.A.nın
belirtilen birimde başvurucudan başka bir tanıdığı bulunmadığını beyan ettiğine,
bu kişinin arama tutanağının düzenlemesi esnasında herhangi bir itirazda
bulunmadığına, CD’nin Y.A.’nın yatağının sağındaki
komodinin üst çekmecesinde, kendisinin sürücü belgesiyle birlikte ele
geçirildiğine ve CD’den haberdar olmamasının mümkün olmadığına vurgu yapmıştır.
- Askerî Mahkeme diğer yandan,
bozmadan sonra dinlenen bilirkişi A.A.nın, CD’nin
oluşturulma tarihinin, power point
dosyaların son kaydetme tarihinden önce olmasının CD’nin yazdırıldığı
bilgisayarın tarih ve saatiyle oynanması hâlinde mümkün olabileceği şeklindeki
beyanının dosya ile çelişmediğini ve bilirkişi raporları arasında bu konuda bir
çelişki bulunmadığını belirtmiştir.
- Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi, 200 No.lu CD üzerinde parmak izi incelemesi yapılmamasının
suçun ispatı bakımından bir eksiklik teşkil etmeyeceğini değerlendirmiştir.
Askerî Mahkeme, iddianamede de belirtildiği gibi parmak izinin bulunması veya
bulunmamasının tek başına CD’nin o kişiye ait olduğunu veya olmadığını
göstermeyeceğini, parmak izi bırakmadan da bir eşyanın teslim edilebileceğini
ya da ilgisiz bir kimsenin bu eşyaya dokunabileceğini belirtmiştir. Mahkeme,
CD’nin başvurucunun bilgisayarında oluşturulduğunun tespit edilememesini ve tam
olarak nerede ve kim tarafından oluşturulduğunun belirlenememesini de sonuca
etkili görmemiştir.
- Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi, suçun nitelemesiyle ilgili olarak 200 No.lu CD içerisindeki
belgelerin devletin güvenliği ve iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin olduğu
yönündeki beyanlarına da atıf yapmıştır. Askerî Mahkeme, bu bilgilerin bir
kısmının internette yer almasının, bu bilgilerin devletin güvenliği veya iç
veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken
bilgilerden olması niteliğini değiştirmeyeceği sonucuna varmıştır.
- Mahkeme, Türk Ceza
Kanunu’nun 329. maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen “açıklamak” ibaresinden, söz konusu gizli
bilgilerin, görevi gereği bu bilgileri öğrenme yetkisi olmayan en az bir kişiye
verilmesinin anlaşılacağını ve bu bilgilerin verildiği kişinin ilgi alanında
olup olmamasının ya da verenin bunu hangi amaçla verdiğinin bir önemi
olmadığını değerlendirmiştir. Başvurucunun veya sivil şahıs Y.A.nın,
ele geçen mühimmatlar taşınırken CD’nin yanlışlıkla karıştığına ilişkin bir
beyanı olmaması karşısında başvurucunun müdafiinin
taksirin varlığı yönündeki iddiası da dikkate alınmamış ve başvurucunun CD’yi
bilerek ve isteyerek verdiği kabul edilmiştir.
44. Başvurucu 15/11/2012
tarihli dilekçesiyle, soruşturmanın genişletilmesi talebinin reddedildiğini
fakat suçun sübutuna dair şüpheleri tamamen ortadan kaldıracak biçimde bir
soruşturma yapılması gerektiği, 200 No.lu CD’nin kendisine ait olmadığı ve
içindeki belgeleri kendisinin oluşturmadığı, bir internet gazetesinde yer alan
habere göre Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin benzer bir davada CD’lerin
kolluk kuvvetlerince konmuş olabileceği gerekçesiyle beraat kararı verdiği
fakat karar aslının araştırılması taleplerinin dikkate alınmadığı,
bilirkişilerin Özel Kuvvetlerde çalışmadıklarından yetersiz oldukları, CD’deki
bilgilerin devletin güvenliği ile ilgili bulunmadığı, suçun nitelendirilmesinde
hataya düşüldüğü gerekçeleriyle temyiz etmiştir.
45. Askerî Yargıtay 3. Dairesi 6/2/2013 tarihli ve E.2013/304, K.2013/229 sayılı ilamıyla,
usul ve esas yönlerinden hukuka uygun bulunan mahkûmiyet hükmünün onanmasına
karar vermiştir. Yüksek Mahkeme, 5237 sayılı Kanun’un 329. maddesindeki suçun
oluşumu için bilginin nakledilmesinin yeterli olduğunu, muhatabın bilgileri
görmemesinin veya içeriğini anlamamasının suçun oluşumunu etkilemeyeceğini
değerlendirmiştir. Yüksek Mahkeme ek olarak CD’nin mühimmattan farklı bir yerde
ele geçirilmiş olması nedeniyle mühimmatın nakli sırasında yanlışlıkla
getirildiğine ve taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine yönelik itirazı
haklı bulmamıştır.
46. Bir üye, noksan soruşturma
nedeniyle eylemin sübut bulduğunun kabul edilemeyeceği, diğer bir üye ise
soruşturmada eksiklik bulunmamakla beraber eylemin kanıtlanmadığı
gerekçeleriyle karara muhalif kalmışsa da Askerî Yargıtay,
a. Y.A.nın savcılık ve mahkeme önündeki ifadelerine itibar edilmemesini
gerektiren bir hususun bulunmadığı,
b. “ÖZ KUV Brifing.ppt”
ve “ÖKHÜ Brifing.ppt” sunumlarının yanı sıra CD içinde yer alan diğer bazı
dosyaların da başvurucunun görev yaptığı Özel Kuvvetler Komutanlığının
faaliyetleriyle ilgili olmasının,
Başvurucu
ile Y.A. arasındaki samimi ilişkinin varlığı ile Y.A.nın
anılan birimde başvurucu dışında bir kişiyi tanımadığını beyan etmesinin,
İlk
olarak Y.A.nın evi arandığından başvurucunun evinin
aranması sırasında elde edilen CD’nin bilahare Y.A.nın
evine konulması ihtimalinin bulunmamasının,
Yukarıdaki
iki sunum dosyalarının son olarak değiştirildiği 30/5/2006
günü saat 17.30 sıralarında başvurucunun, arama yapılan eve gittiği ve saat
20.00 sularında evden ayrıldığı yani dosyanın son kez kaydedildiği tarih ve
saatte CD’nin ele geçtiği evde olmasının,
Başvurucunun Y.A. ile bilgi alışverişi içinde
olmasının
Y.A.nın (a)
şıkkındaki ifadelerini doğrular nitelik taşıdığı,
c. CD’nin oluşturulma tarihinin belirtilen dosyaların son
kaydetme tarihinden önce olmasının ve bu farklılığın CD’nin oluşturulması
sırasında yazdırıldığı bilgisayarın tarih ve saati ile oynanması hâlinde mümkün
olabileceğine dair bozmadan sonra dinlenen bilirkişinin açıklamalarının da
yukarıdaki bilgilerle çelişmediği
Gerekçeleriyle
başvurucuya atılı eylemin kanıtlandığını kabul etmiştir.
47. Askeri Yargıtay, görevlilerin patlayıcı bulunan yerlerde
güvenlik nedeniyle böyle bir uygulama yapılabildiğine ilişkin beyanlarını,
arama sonucunda mühimmat bulunmasını, emniyet görevlilerinin girişi sırasında
diğer sanık Y.A. ile sivil bir arkadaşının evde olmasını, aramaya tutanak
tanıklarının gelmesinden sonra başlanmasını göz önüne alarak hazır
bulunacakların polislerin eve girmesinden sonra hazır edilmeleri şeklindeki
usulsüzlüğün aramanın sıhhatini etkilemediği sonucuna varmıştır. Askeri Yargıtay ek olarak
200 No.lu CD’nin başvurucuya ait bilgisayarda oluşturulduğuna dair emare
bulunmadığı yönündeki mütalaasının eylemin ispatına etkili olmadığını
değerlendirmiştir.
48. Nihai karar, başvurucunun
avukatına 3/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
49. Başvurucu, 11/4/2013 tarihli dilekçesiyle Askerî Yargıtay
Başsavcılığından itiraz veya karar düzeltme yoluna başvurulmasını talep
etmiştir. Başvurucu talebinde, diğer hususların yanı sıra sivil kişi Y.A.nın bilgisayarında CD’ye yönelik inceleme yapılması taleplerinin
reddedildiğini ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134. maddesi ve Adli ve Önleme
Aralamaları Yönetmeliği’nin 17. maddesi uyarınca el koyma esnasında 200 No.lu
CD’nin yedeklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
50. Askerî Yargıtay
Başsavcılığı, 26/4/2013 tarihli yazısıyla 25/10/1963
tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun
224. maddesinde belirtilen itiraz yoluna gidilmeyeceğini bildirmiştir. Karar
düzeltmeyle ilgili olarak ise “hükümde ve
onama ilamında doğrudan doğruya hükmün özüne etkili, temyiz layihasında veya tebliğnamede yazılan bir hususun veya bunlar dışında esas
hükme etkili olan noksan ve yanlışların, temyiz incelemesinde göz önüne
alınmayarak dokunulmadan geçilmiş olmadığı” sonucuna varılmış ve bu
yola da başvurulmayacağı belirtilmiştir.
2. Yeniden Yargılama Süreci
51. Başvurucu 28/5/2013
tarihinde, yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir. Başvurucu, CD
içerisindeki bilgilerin Genelkurmay Başkanlığı tarafından daha önceden
kamuoyuyla paylaşıldığını, bazı bilgilerin Genelkurmay Başkanlığı
sitesindekilerden farklılık arz ettiğini, talep etmesine rağmen parmak izi
incelemesi gerçekleştirilmediğini, Y.A.nın
bilgisayarında inceleme yapılmadığını, mahkûmiyetine konu suçun oluşmadığını
ileri sürmüştür. Başvurucu 19/6/2013 tarihinde, benzer
konularda başka bir mahkemeye sunulan bir bilirkişi raporunun da yeniden
yargılama talebinin değerlendirilmesinde dikkate alınmasını talep etmiştir.
52. Askerî Yargıtay 3. Dairesi 2/7/2013 tarihli ve E.2013/919, K.2013/908 sayılı kararıyla,
ileri sürülen hususların yargılamanın yenilenmesini gerektirecek nitelikte
olmadığı sonucuna vardığından başvurucunun talebini reddetmiştir. Askerî
Yargıtay, eylemin sübutu bakımından yargılamadan sonra gerçekleşen yeni bir vakıanın
veya beraatı ya da daha az cezayı gerektiren yeni bir delilin ileri
sürülmediğini, iddiaların temyiz incelemesi sırasında tartışılarak kabul
edilmeyen hususlara ilişkin olduğunu belirtmiştir. Yüksek Mahkeme diğer yandan,
hükme esas alınan bilirkişi raporunun gerçeğe aykırı olduğunu ortaya koyan
herhangi bir mahkeme kararı sunulmadığının, rapor hakkındaki iddiaların yeni
bir delil niteliğinde bulunmadığının altını çizmiş ve yeni bir bilirkişi heyeti
oluşturularak tekrar görüş alınmasına ihtiyaç olmadığını değerlendirmiştir.
53. Askerî Yargıtayın
6/2/2013 tarihli ve E.2013/304, K.2013/229 sayılı ilamını veren heyette yer
alan askerî hâkimler R.İ., T.S., S.K. ve K.S., yeniden
yargılama incelemesine de katılmışlardır.
54. Bu karar, başvurucu vekiline
26/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
55. Başvurucu, 12/9/2013 tarihinde bir kez daha yeniden yargılanma
talebinde bulunmuştur. Başvurucu, suç teşkil eden dosyaların sonradan yüklenmiş
olabileceğini, sonradan almış olduğu uzman görüşünde CD üzerindeki dosya ve
bazı verilerde hatalar bulunduğunun belirtildiğini ileri sürmüştür. 24/10/2013 tarihli ek dilekçesi ile onama kararını veren
heyeti oluşturan hâkimlerin yargılamanın yenilenmesiyle ilgili karara
katılamayacağını ve talebin başka bir daire tarafından değerlendirilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
56. Askerî Yargıtay 3. Dairesi, 12/11/2013 tarihli ve E.2013/1193, K.2013/1223 sayılı
kararıyla, yeniden yargılama talebinin reddine karar vermiştir. Yüksek Mahkeme
kararında, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli nitelikte bir rapor
olduğunu, uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasında kısmen çelişki teşkil
edebilecek hususların bulunduğu değerlendirilebilirse de bunların suçun
unsurları bakımından kovuşturma aşamasındaki raporu kaldırabilecek nitelik ve
esasta, yeni bir delil niteliği taşımadığını belirtmiştir. Eylemin sübut
bulmadığına yönelik iddialar bakımından ise bunların temyiz incelemesi
sırasında tartışıldığının altını çizmiştir. Askerî Yargıtay, mahkûmiyet
hükmünün ilk derece mahkemesi olan Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesince
verilmesi, kendisinin yüksek mahkeme olması nedeniyle temyiz incelemesine
katılmış olan askerî hâkimlerin yargılamanın yenilenmesi talebinin
incelemesinde yer almalarına hukuki engel bulunmadığını ve bunun 5271 sayılı
Kanun’un 23. maddesine aykırılık oluşturmayacağını değerlendirmiştir.
57. Askerî hâkimler S.K., Ö.E. ve K.S., temyiz incelemesinde olduğu gibi yeniden
yargılama talebinin karara bağlanmasında da görev yapmışlardır.
58. Karar, başvurucu vekiline 16/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
59. Başvurucu 16/4/2013,
6/9/2013 ve 20/12/2013 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
60. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı
Kanun’un “Genel görev” kenar
başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı
olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler
aleyhine (...) yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.”
61. 353 sayılı Kanun’un “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin
kesilmesi” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Askeri
mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen
suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak suçun;
askeri bir suç olmaması, askeri bir suça bağlı bulunmaması (...) halinde askeri
mahkemenin görevi sona erer.”
62. 353 sayılı Kanun’un “Yargılamanın yenilenmesi istemini inceliyecek
mahkeme” kenar başlıklı 235. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İstemin
kabule değer olup olmadığına Askeri Yargıtay karar verir.”
63. 5271 sayılı Kanun’un “Yargılamaya katılamayacak hâkim” kenar
başlıklı 23. maddesi şöyledir:
“(1) Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu
hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim,
kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan
hâkim, aynı işte görev alamaz.”
64. 353 sayılı Kanun’un Ek 1.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 22/5/2013
tarihli ve E.2012/149, K.2013/63 sayılı iptal kararı öncesindeki hâli şöyledir:
“Bu Kanunda
aksine hüküm bulunmayan hâllerde Ceza Muhakemesi Kanununun adlî kontrole
ilişkin 109 ilâ 115, değerlendirme raporu yetkisine ilişkin 166 ve istinafa
ilişkin 272 ilâ 285 inci maddeleri hükümleri hariç olmak üzere diğer hükümleri
askerî yargıda da uygulanır.”
65. 27/06/1972 tarihli ve 1600 sayılı
Askeri Yargıtay Kanunu’nun “Genel hükümler”
kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Askeri Yargıtay daireleri ile diğer kurullarında ve Başsavcılığında, bu
Kanun ile Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda ve diğer
kanunlarda belirtilen yargılama usulleri uygulanır.”
66. 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı
Askeri Ceza Kanunu’nun 54. maddesi şöyledir:
“Vatan aleyhinde bir cürüm yapan askeri şahıslar hakkında [mülga] Türk Ceza Kanununun 125 inciden 145 inci maddeye
kadar olan maddeleri hükümleri tatbik olunur.”
67. 04/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk
Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Yollamalar” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“(1) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Türk
Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu hükümlerin
karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır.
(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılmış Türk Ceza Kanununun
kitap, bab ve fasıllarına yapılmış olan yollamalar, o
kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin
karşılığını oluşturan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun maddelerine yapılmış
sayılır.”
68. 5237 sayılı Kanun’un “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin
bilgileri açıklama” kenar başlıklı 329. maddesinin (1) ve (3)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği
itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla
kadar hapis cezası verilir.
…
(3) Fiil,
failin taksiri sonucu meydana gelmiş ise birinci fıkrada yazılı olan halde,
faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hallerden birinin varlığı
halinde ise üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.”
69. 5237 sayılı Kanun’un “Yasaklanan bilgileri açıklama” kenar
başlıklı 336. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yetkili
makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve
niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye üç yıldan
beş yıla kadar hapis cezası verilir.”
70. 5271 sayılı Kanun’un “Elkoyma kararını verme yetkisi” kenar başlıklı
127. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hâkim
kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar.”
71. 5271 sayılı Kanun’un “Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve
kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma”
kenar başlıklı 134. maddesi şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde
etme imkânının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar
kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına,
bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar
verilir.
(2) Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine
şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere
ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi
için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin
çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, elkonulan
cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.
(3) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma
işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır.
(4) İstemesi halinde, bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya
vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır.
(5) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın
da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir.
Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve
ilgililer tarafından imza altına alınır.”
72. 01/06/2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Adlî ve Önleme Aramaları
Yönetmeliği’nin “Bilgisayarlarda, bilgisayar
programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma”
kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada,
başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar
programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar
kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline
getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.
Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine
şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere
ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi
için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin
çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması hâlinde, elkonulan
cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.
Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma
işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. Bu işlem,
bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir
donanımları hakkında da uygulanır.
İstemesi hâlinde, bu yedekten elektronik ortamda bir kopya
çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek
imza altına alınır.
Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir
kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan verilerin mahiyeti hakkında tutanak
tanzim edilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır. Bu tutanağın bir
sureti de ilgiliye verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
73. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
16/4/2013 tarihli ve 2013/2661 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
B. Başvurucunun İddiaları
74. Başvurucu,
i. Mahkûmiyetine esas alınan
200 No.lu CD’ye el koyma esnasında 5271 sayılı Kanun ile Adlî ve Önleme Arama
Yönetmeliği’ndeki usule uyulmadığını, CD’lerin de bilgisayara ilişkin hükümlere
tabi olduğunu fakat CD’nin yedeklemesinin arama yerinde yapılmadığını ve hash değerinin (Bir
bilgisayar dosyasının orijinali ile aynı olup olmadığının ve değişime uğrayıp
uğramadığının anlaşılmasına ve ispatına yarayan dijital kod)
tutanağa geçirilmediğini, bunun CD içeriğinin başkası tarafından konulup
konulmadığı şüphesinin ortaya çıkaracağını ve hukuka aykırı delil olarak
değerlendirileceğini, Askerî Savcılık ifadesinde CD’nin sorulmamasının ve arama
tarihi ile parmak izi incelemesi talep ettikleri tarih arasında geçen sürenin
yasaya aykırı elde edilen delilin kullanıldığını belirterek Anayasa’nın 38. maddesinin
altıncı fıkrasının ihlal edildiğini,
ii. CD’nin yanında bulunan tüm
deliller üzerinde parmak izi incelemesi yapıldığını fakat CD’ye ilişkin
soruşturma aşamasındaki bu yöndeki taleplerine ilişkin herhangi bir karar
alınmadığını, yargılama aşamasında değiştirmesine rağmen Y.A.nın
soruşturma aşamasındaki beyanlarına itibar edildiğini, en önemli delilin
görmezden gelinerek toplanmadığını belirterek etkin soruşturma yapılmadığını ve
Anayasa’nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
iii. 5237 sayılı Kanun’un 329. maddesinde geçen “açıklama” kelimesinin yanlış yorumlanması
ve dosya kapsamından bu şartın karşılandığına karar verilmesinin, kanunun suç
saymadığı bir fiilin suç sayılması anlamına geleceğini ve Anayasa’nın 38.
maddesinin birinci fıkrasına aykırılık oluşturduğunu,
iv. 2006 yılında Türk Silahlı
Kuvvetleriyle ilişiğinin kesilmesine rağmen, Türk Ceza Kanunu’nda yazılı bir suçun
askerî suç hâline getirilerek askerî mahkemede yargılanmasının, Anayasa’nın 37.
maddesindeki tabii hâkim ilkesini ihlal ettiğini,
v. Yargılamanın yenilenmesi
talebinin, önceki yargılamada görev yapan ve yargılamanın yenilenmesi talebinin
incelemesine katılmaması gereken hâkimlerin katılımıyla ve haksız biçimde
reddedilmesinin, Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkına
aykırı olduğunu, ileri sürmüştür. Başvurucu, ileri sürdüğü ihlaller nedeniyle,
yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini, reddedilen yeniden yargılama
talebinin Askerî Yargıtay Davalar Daireler Kurulunda görüşülmesinin
sağlanmasını ve tedbir olarak infazın durdurulmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
A. Değerlendirme
75. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde
başvurucunun iddialarının özünün, mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılamanın adil
yürütülmediğine yönelik olduğu görülmektedir. Bu itibarla başvurucunun, tabii
hâkim ile suç ve cezaların kanuniliği ilkelerinin ihlal edildiği ve hukuka
aykırı delil kullanıldığı yönünde Anayasa’nın 37. ve 38. maddeleri altında dile
getirdiği şikâyetlerinin de Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Tabii Hâkim
İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
76. Başvurucu, 2006 yılında Türk
Silahlı Kuvvetleriyle ilişiğinin kesilmesine rağmen 5271 sayılı Kanun’da yer
alan bir suçun yorum yoluyla askerî suç sayılmasının ve Askerî Mahkemede
yargılanmasının tabii hâkim ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
77. Bakanlık görüşünde, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin birinci fıkrasının “yasayla kurulmuş bir mahkeme” öngördüğünü,
bu kuralın hem mahkemelerin kuruluş ve yetkilerinin hem de izleyecekleri
yargılama usulünün yasal düzenlemeyle ve dava konusu olaydan önce
belirlenmesini gerektirdiği, yargı organlarının kuruluşu ve yetkilerine ilişkin
ulusal hukuk hükümlerine aykırı davranılması hâlinde adil yargılanma hakkının
ihlal edileceği belirtilmiştir.
78. Bakanlık devamla,
başvurucunun askerî suçlardan yargılandığının, 353 sayılı Kanun’un 17.
maddesinde askerî mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesinin daha
önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini
değiştirmeyeceğinin düzenlendiğinin, Anayasa Mahkemesinin de 11/4/2012
tarihli ve E.2011/108, K.2012/55 sayılı kararıyla anılan hükmün Anayasa’ya
aykırılık iddiasını reddettiğinin altını çizmiştir.
79. Başvurucu cevap
dilekçesinde, 353 sayılı Kanun’un 17. maddesindeki hükmün sadece askerî suçları
ilgilendirdiğini, yargılandığı suçun ise Türk Ceza Kanunu’nda yer aldığını
fakat 1632 sayılı Kanun’un 54. maddesi yollamasıyla ve yorumla askerî suç
hâline getirildiğini, 1. maddede bu Kanun’la cezalandırılan suçların askerî suç
olarak tanımlandığını, yorum yoluyla özel mahkemelerin görevlerinin
genişletilmesinin tabii hâkim ilkesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
80. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
81. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
82. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Olağan
kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar, bireysel
başvuruya konu edilemeyeceği gibi derece mahkemelerine sunulmayan yeni bilgi ve
belgelere de Anayasa Mahkemesi önünde dayanılamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18-20).
83. Tüketilmesi gereken başvuru
yolları bununla birlikte, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı
şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve
etkili başvuru yollarını ifade etmektedir. Ancak başvuru yollarını tüketme kuralına
uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediği başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmelidir. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde birtakım
başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları
ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. İlhan/Türkiye,
B. No: 22277/93, 27/7/2000, §§ 56-64).
84. Somut olayda başvurucunun,
Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiğinin kesilmesinin sonrasında da askerî
mahkemede yargılanmasının tabii hâkim ilkesini ihlal ettiği iddiasını derece
mahkemeleri önünde dile getirdiğini gösteren herhangi bir bilgi veya belge
bulunmamaktadır.
85. Bununla birlikte,
başvurucunun şikâyetinin kaynaklandığı 353 sayılı Kanun’un 17. maddesi itiraz
başvurusu yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiş, 11/4/2012
tarihli kararla (bkz. § 94) suçun işlendiği
sırada asker olan kişilerin suçu işledikten sonra bu sıfatlarını kaybetmeleri
hâlinde askerî mahkemelerde yargılanmalarına ilişkin hüküm Anayasa’nın 145.
maddesine aykırı bulunmamıştır. Belirtilen kuralın Anayasa’nın 36. ve 37.
maddeleriyle bir ilgisi ise görülmemiştir.
86. Anayasa’nın 152. maddesinin
dördüncü fıkrası uyarınca, Anayasa Mahkemesinin ret
kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından sonra on
yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar
başvuruda da bulunulamayacaktır.
87. Bu itibarla, başvurucudan
askerî mahkemede yargılanmanın tabii hâkim ilkesine aykırılık oluşturacağı
şeklindeki iddiasını derece mahkemeleri önünde dile getirmesini beklemek,
bireysel başvuru hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel
oluşturacaktır (Benzer yöndeki karar için bkz. Deniz
Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 31).
Böyle bir iddianın ileri sürülmesi, somut olayın koşullarında makul bir başarı
şansı sunabilecek ve etkili bir başvuru yolu olarak nitelendirilemez. Sonuç
olarak başvurucunun şikâyetinin, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
reddedilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
88. Öte yandan, bireysel
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartlarını da karşılaması gerekmektedir.
89. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
90. Somut olayda, iştirak
hâlinde askerî eşyayı gizlemek ve devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına
ilişkin bilgileri açıklamak suçlarından hâlen asker olan başvurucu hakkında 18/8/2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetleriyle
ilişiğinin kesilmesi 30/8/2006 tarihli Yüksek Askerî
Şûra kararıyla olmuştur.
91. Başvurucunun tabii hâkim
ilkesine aykırı olduğu şikâyetinin iki ayrı yönü bulunmaktadır. Bunlardan
birincisi, ordudan ayrıldığı tarihten sonra da askerî mahkemede
yargılanmasıdır. Başvurucunun şikâyetinin ikinci yönünü ise Türk Ceza
Kanunu’nda yazılı bir suçun yorum yoluyla askerî suç hâline getirilerek askerî
mahkemede yargılanmasına yol açıldığıdır.
92. Askerlik statüsü sona
ermesine rağmen Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesinin yargılamayı sürdürdüğü
iddiası bakımından, 353 sayılı Kanun’un 17. maddesinde suçun askerî bir suç
olmaması ve böyle bir suça bağlı bulunmaması hâlleri haricinde, askerî
mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesinin bu mahkemelerin davaya
bakma görevini etkilemeyeceği düzenlenmiştir.
93. Dolayısıyla başvurucunun
askerlikle ilişiğinin kesilmesi, bu tarihten önce işlenmiş bir suça ilişkin
davaya bakmakta olan askeri mahkemeyi görevsiz hâle getirmez.
94. Anılan hüküm, Anayasa’ya
aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiş ve somut norm denetimi
yoluyla incelemiştir. Anayasa Mahkemesi, aşağıdaki gerekçelerle herhangi bir
aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir (AYM,
E.2011/108, K.2012/55, K.T. 11/4/2012):
“Ceza yargılaması hukukunda kişilerin hangi
mahkemelerde yargılanacağının belli bir sıfatı taşımaya bağlandığı durumlarda,
söz konusu sıfatın suçun işlendiği sırada bulunması gerekmekte olup, bu sıfatın
suçun işlenmesinden sonra bir şekilde kaybedilmesi, kişilerin tabi bulunduğu
mahkemenin görevinde herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Çünkü kanun
koyucu bir suçu ele alırken suçun işleneceği sıradaki koşulları gözeterek suçun
cezasının niteliğini, ağırlığını ve kovuşturulacağı mahkemeyi belirlemektedir.
Anayasa'nın 145. maddesinde yer alan ve asker olmayan
kişilerin savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacağını düzenleyen
kural, suçun işlendiği sırada asker kişi olmayanlara ilişkin olup, bu kuralın,
suçun işlendiği sırada asker olan kişilerin suçu işledikten sonra bu sıfatlarını
kaybetmeleri halinde askeri mahkemelerde yargılanmalarını yasaklayan bir yönü
bulunmamaktadır.”
95. Başvurucunun iddiasının
ikinci kısmı yönünden, Askerî Mahkemenin yargılamasını yaptığı suçlardan
iştirak hâlinde askerî eşyayı gizlemek ve emre itaatsizlikte ısrar suçları
bizzat 1632 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir.
96. Başvurucunun, 5237 sayılı
Kanun’un 336. ve 329. maddeleri uyarınca “yasaklanan
bilgileri açıklamak” ve “devletin
güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak” suçlarından
yargılanması bakımından ise 1632 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle ilgili ceza
maddelerine açıkça gönderme yapılmıştır. Sonuç olarak, yorum yoluyla tabi
olduğu mahkeme dışında bir mahkemede yargılandığı iddiası temelsiz kalmaktadır.
97. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
98. Başvurucu, el koyma
esnasında yedeklemesinin yapılmaması nedeniyle derece mahkemelerinin
kararlarında dayandığı 200 No.lu CD’nin hukuka aykırı delil niteliğinde
olduğunu, CD üzerinde parmak izi incelemesi yapılmadığını, Y.A.nın
savcılık ve sorgu hâkimi önünde verdiği ifadesini değiştirmiş olmasına rağmen
suçun sübuta erdiğinin kabul edildiğini ve mahkûmiyetine konu suç maddesinin
yorumunda hata yapıldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, yeniden
yargılanma taleplerinin haksız ve keyfî biçimde reddedildiğini ileri sürmüştür.
99. Bakanlık, başvurucuların
şikâyetlerinin “temyiz mercii şikayeti”
niteliğinde olduğunu ve benzer konuların daha önceki kararlarda (Ahmet Gökhan Rahtuvan,
B. No: 2014/4991, 20/6/2014; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014 ve Bayram Siviş, B.
No: 2014/5844, 5/11/2014) değerlendirildiğinden ve somut başvuruda bu
kararlarla belirlenen ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir neden
bulunmadığından başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunulmasına gerek
görülmediğini belirtmiştir.
100. Başvurucu cevap
dilekçesinde, 2014/4991 başvuru numaralı karar dışındaki kararların somut
olayla ilgili olmadığını, CD’nin imajının alınmamasının veya üzerinin arama
yapılan evde oturan kişiye imzalattırılmamasının el konulan CD’nin başka bir CD
ile değiştirilebileceği şüphesini doğurduğunu ileri sürmüştür.
101. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
102. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
103. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit
ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
104. Adil
yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama
sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir
bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
105. Başvuru
konusu olayda başvurucu, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıklamak suçundan mahkûmiyetine esas alınan 200 No.lu CD’nin yedeğinin
alınmaması nedeniyle hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını ve başka bir CD
ile değiştirildiği şüphesinin oluştuğunu iddia etmiştir.
106. CD’ye el koyma işleminin
ilgili kurallara aykırı gerçekleştirildiği iddiası bakımından 5271 sayılı
Kanun’un 134. maddesinin (3) numaralı fıkrasında bilgisayar ve bilgisayar
kütüklerine el koyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin
yedeklemesinin yapılacağı belirtilmektedir. Adlî ve Önleme Aramaları
Yönetmeliği’nin 17. maddesinin üçüncü fıkrası ise yukarıdaki usulün bilgisayar
ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlara el
koyma işlemlerinde de uygulanacağı hükmüne amirdir.
107. CD’lerin “çıkartılabilir donanım” olarak
değerlendirilmesi mümkün görünse de bu konudaki yorumun yargı makamlarına
bırakıldığı görülmektedir. Bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadığı sürece derece mahkemelerince bahse
konu kurallara getirilecek yorum adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil
etmeyecektir.
108. Somut başvuruda, Y.A.nın evinde yapılan el koyma işlemi 5271 sayılı Kanun’un
127. maddesi gereğince Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliğinin onayına
sunulmuş ve anılan Hâkimlikçe herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden el
koyma işlemi 31/5/2006 tarihinde onaylanmıştır (bkz. §§ 12 ve 13). Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Mahkemesi ve Askerî Yargıtay da CD’ye bilgisayarların tabi olduğu hükümler
çerçevesinde el konulabileceği ve yedeğinin alınması gerektiği şeklindeki bir
yorumu benimsememiştir. Askerî mahkemeler, CD’yi hukuka uygun biçimde elde
edilmiş bir delil olarak değerlendirmiş ve kararlarına dayanak almışlardır. Tüm
bunlara karşılık başvurucu, Yönetmelikte geçen ibarelerin derece mahkemelerince
kendi belirttiği şekilde anlaşıldığını ve uygulandığını gösteren herhangi bir
örnek karar da sunamamıştır.
109. Genelkurmay Başkanlığı
Askerî Mahkemesi diğer yandan, 200 No.lu CD ile içerisindeki belgeler
arasındaki tarih farklılığını açıklamak üzere, CD’nin başvurucunun
bilgisayarında oluşturulup oluşturulmadığına ilişkin bilirkişi incelemeleri
yaptırmıştır (bkz. §§ 27, 29 ve 33).
Başvurucu ve vekili, duruşmada bilirkişilere soru sorma imkânına da sahip
olmuştur (bkz. §§ 28 ve 34). Ayrıca, Y.A.nın evindeki aramanın ne şekilde gerçekleştiğini
aydınlatmak üzere tutanak tanıkları dinlenmiştir (bkz. §§ 25 ve 35). Derece mahkemeleri kararlarında, bu konulardaki
kabullerini gerekçelendirmişler ve açıklamışlardır (bkz. §§ 44, 45 ve 46).
110. CD üzerinde parmak izi
incelemesi yapılmaması hususu ise Askerî Mahkeme tarafından sonuca etkili
görülmemiştir. Mahkeme, parmak izinin varlığı ya da yokluğunun CD’nin bir kişiye
ait olduğunu veya olmadığını kanıtlamayacağının altını çizmiştir (bkz. § 44).
111. Başvurucu ayrıca, Y.A.nın CD’nin kendisine ait olduğuna ilişkin beyanını daha
sonradan değiştirdiğinin dikkate alınmadığını belirtmiştir. Derece mahkemeleri
bununla birlikte, Y.A.nın ifadelerini müdafii huzurunda verdiğini ve ilk beyanlarını destekleyici
yan unsurların da bulunduğunu dikkate alarak Y.A.nın
sonradan değişen ifadesine itibar etmemişlerdir (bkz. §§ 43 ve 46).
112. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi mahkemelerin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir. Ek olarak başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini
gerektiren usul veya esasa dair bir iddiasının cevapsız bırakılması söz konusu
değildir.
113. Yeniden yargılanma
taleplerinin incelenmesi bakımından ise Askerî Yargıtay 3. Dairesi,
başvurucunun sunduğu belgelerin, yargılanmanın yenilenmesini gerektirecek yeni
bir delil ya da vaka olmadığını ve ileri sürülen hususların temyiz incelemesi
esnasında değerlendirilmiş konulara ilişkin olduğu sonucuna varmış ve kararını
gerekçelendirmiştir (bkz. §§ 52 ve 56).
114. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurucunun
şikâyetlerinin, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
"açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
115. Başvurucu, temyiz
incelemesini yapan heyette yer alan üyelerden bazılarının yeniden yargılama
talebini inceleyen heyete de katılmasının adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini, bu üyelerin kanaat ve görüşünün onama kararıyla belirginleştiğini,
farklı üyelerden oluşan bir heyetin incelemeyi yapması gerektiğini, kıyasen
uygulanacak 5271 sayılı Kanun’un 23. maddesinin (3) numaralı fıkrasının da bunu
gerektirdiğini iddia etmiştir.
116. Bakanlık görüşünde, benzer
nitelikteki şikâyetlerin Anayasa Mahkemesinin Hurşit
Yılmaz, B. No: 2013/1199, 20/2/2014 ve Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013
kararlarında değerlendirildiği ve bu kararlarla belirlenen ilkelerden ayrılmayı
gerektirecek bir neden bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun şikâyetine ilişkin
görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
117. Başvurucu cevap
dilekçesinde, Bakanlık görüşünde atıf yapılan kararların somut şikâyetle ilgili
olmadığını ve iddialarının yanlış değerlendirildiğini ileri sürmüştür.
118. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
119. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes davasının, … kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından … hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına
sahiptir.”
120. Sözleşme’nin 6. maddesinde
açıkça, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak, davanın tarafsız bir
mahkemede görülmesini isteme hakkından söz edilmiştir. Anayasa’nın 36.
maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber,
Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca, bu hak da adil yargılanma hakkının zımni
bir unsuru kabul edilmelidir (AYM, E.2002/170, K.2004/54, K.T. 5/5/2004). Diğer yandan, mahkemelerin tarafsızlığı ve
bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, Anayasanın 138.,
139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM,
E.2005/55, K.2006/4, K.T. 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, K.T. 29/4/1993).
121. Genel olarak tarafsızlık,
davanın çözümünü etkileyecek ya da davanın taraflarının leh ve aleyhlerinde bir
ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).
122. Tarafsızlığın
öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin
birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak
mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM,
E.2005/55, K.2006/4, K.T. 5/1/2006).
123. Yargılamayı
yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile
maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf
ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması,
bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması
da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı
yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun,
kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının
söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus
kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması
zorunludur. Bunun yanı sıra, yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin
herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri
sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret
etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No: 22299/93, 25/02/1997,
§§ 43-49; Fey/Avusturya, B. No:
14396/88, 24/2/1993, §§ 28–36; Hauschildt/Danimarka,
B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 46–48; McGonnell/Birleşik Krallık, B. No: 28488/95, 08/2/2000, §§ 55–57).
124. 5271 sayılı Kanun’un 318.
maddesi uyarınca yeniden yargılama talebi, hükmü veren mahkemeye sunulmakta ve
bu mahkemece talebin kabul edilebilir olup olmadığı kararlaştırılmaktadır.
Kanun’un 23. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince ise yargılamanın
yenilenmesi hâlinde, önceki yargılamada görev alan hâkim aynı işte görev
alamaz. Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına ilişkin
kararın aynı mahkemece fakat asıl kararı veren başkan ve üyeler dışındaki
hâkimlerden oluşturulan heyetçe verilmesi gerekir (Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23/12/2013 tarihli ve E.2013/6220, K.2013/8024 sayılı;
9/11/2009 tarihli ve E.2009/8226, K.2009/6745 sayılı; Yargıtay 14. Ceza
Dairesinin 10/4/2012 tarihli ve E.2012/2829, K.2012/4193 sayılı ilamları).
125. 353 sayılı Kanun’un 235.
maddesinde yargılamanın yenilenmesi talebinin Askerî Yargıtay tarafından
inceleneceği belirtilmekle birlikte, 1600 sayılı Kanun’da hâkimin davaya
katılamamasına ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır. 1600 sayılı Kanun’un 27.
maddesiyle 353 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda bulunan usul hükümlerine
atıfta bulunulmuştur. Bu çerçevede 353 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesiyle,
yargılamaya katılamayacak hâkimlere ilişkin kurallar da dâhil olmak üzere 5271
sayılı Kanun’daki usule ilişkin hükümlere göndermede bulunulmuştur.
126. Başvuruya konu yargılamada,
başvurucunun yeniden yargılama talebi hükmü veren Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Mahkemesi tarafından değil, temyiz incelemesi yapmış olan Askerî Yargıtay 3.
Dairesince değerlendirilmiştir. Temyiz incelemesinde hazır bulunan üyelerden
R.İ., T.S., S.K. ve K.S. yeniden yargılama talebinin
karara bağlanmasına da katılmışlardır (bkz. §§ 53
ve 57).
127. Bu noktada, tarafsız bir
mahkemede yargılanma hakkı kapsamında objektif ve sübjektif tarafsızlık
şartlarının karşılanıp karşılanmadığına bakılmalıdır.
128. Sübjektif test bakımından,
yeniden yargılama incelemesini reddeden heyette bulunan ve yukarıda belirtilen
üyelerin ön yargı veya tarafgirlikle hareket ettiklerini destekleyici herhangi
bir unsur bulunmamaktadır.
129. İkinci olarak Askerî
Yargıtay 3. Dairesinin bazı üyelerinin hem temyiz incelemesinde hem de yeniden
yargılama talebinin karara bağlanmasında görev yapmış olmalarının objektif test
bakımından da değerlendirilmesi gerekmektedir.
130. Yeniden yargılama,
olağanüstü kanun yolu niteliği taşımaktadır ve sadece kanunda yazılı ilgili
sebebin/sebeplerin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi söz
konusudur.
131. Somut olayda yeniden
yargılama talebinin, sanık ve tanıkları bizzat dinleyen ve önüne getirilen
delilleri ilk elden değerlendirmek suretiyle kararı veren Mahkeme tarafından
değil de temyiz yargılamasını gerçekleştiren Askerî Yargıtay tarafından ele
alınmış olmasının, tarafsızlığın sağlanması bakımından güvence teşkil ettiği
ortaya çıkmaktadır.
132. Askerî Yargıtay 3. Dairesi
ek olarak başvurucunun bu yönde bir itiraz getirmesi üzerine, temyiz kararına
katılan üyelerin yeniden yargılama talebinin karara bağlamasında da yer
almasının hukuka uygunluğunu 12/11/2013 tarihli
kararında tartışmıştır. Askerî Yargıtay, kendisinin yüksek mahkeme olması ve
talebe konu kararın ilk derece mahkemesi olan Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Mahkemesince verilmesi dolayısıyla temyiz incelemesine katılan üyelerin yeniden
yargılama talebini de karara bağlamasının hukuka uygun olduğu ve bu durumun 5271 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle
çelişmeyeceği sonucuna varmıştır (bkz. § 56).
Mahkemenin getirdiği yorumun, bariz bir takdir hatası veya keyfîlik
içermediği görülmektedir.
133. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun şikâyetinin diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gizlilik talebinin KABULÜNE,
2. Başvurusunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.