TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA AKIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2696)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 22/10/2015-29510
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa AKIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Emrah SANCAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılamasında beraat
kararı verilmesine rağmen hukuk mahkemesinin, iddialar doğrultusunda
değerlendirme yaparak davayı reddetmesi nedeniyle masumiyet karinesinin,
Mahkemece delillerin hatalı yorumlanarak usul ve yasaya aykırı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının, karar sonucuna göre çalışma imkânının
ortadan kaldırılması nedeniyle de çalışma ve sosyal güvenlik hakkının ihlal
edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 18/4/2013
tarihinde Adana 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 31/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 6/11/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 15/1/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucunun, Yatağan
Belediyesinde işçi olarak çalışmakta iken uygunsuz ve ahlaka aykırı
davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle 1/3/2011
tarihinde iş akdi sona erdirilmiştir.
9. Başvurucu hakkında,
katılanlara ait köpekle cinsel ilişkiye girmek suretiyle mala zarar verme,
kasten yaralama ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından dava açılmış,
Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin 28/2/2012 tarihli ve
E.2011/73, K.2012/90 sayılı kararıyla; mala zarar verme suçundan beraatine, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 1 yıl 15
gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, kasten yaralama suçundan 4.500,00 TL
adli para cezası (iki kez) ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay tarihinde, katılana
ait evin avlusuna geceden sayılan bir vakitte rızası hilafına girdiği,
katılanların güvenlik kamera görüntülerinde sanığı avluda görmeleri üzerine
sanığı kovaladıkları, bir süre sonra sanığı yakaladıkları, bu sırada sanığın
katılanlara elinde bulunan bıçağı sapladığı, böylelikle sanığın üzerine atılı
kasten yaralama ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarını işlemiş olduğu iddia,
katılanların ilk aşamadan itibaren değişmeyen beyanları, bu beyanlar ile aynı
doğrultuda olan hastane raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup,
sanığın 5237 sayılı TCK'nun 86/2 ve 116/4 maddeleri
uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık hakkında mala zarar verme suçundan kamu
davası açılmış ise de; sanığın katılana ait köpeğe yönelik eylemde bulunduğuna
ilişkin soyut katılan beyanları dışında, herhangi bir delil elde edilmediği
gibi, güvenlik kamera görüntülerinde de sanığın, katılana ait köpeğe cinsel
nitelikte bir eylemi olduğuna ilişkin herhangi bir tespit yapılmadığı anlaşılmakla,
sanığın üzerine atılı mala zarar verme suçundan beraatine
karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık savunmasında; katılanlara yönelik
herhangi bir eyleminin bulunmadığını savunmuş ise de; katılan C. T.'nin evinde bulunan güvenlik kemara
görüntülerine ilişkin tutanak incelendiğinde ve katılanlara ait hastane
raporları dikkate alındığında sanığın savunmasına itibar edilmemiş, sanığın bu
savunmayı suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik yaptığına mahkememizce tam
olarak kanaat getirilmiştir.
Her ne kadar sanık hakkında hükmedilen hapis cezası iki yıl
hapis cezasından düşük ise de; sanık hakkında mahkememizin 2008/420 esas ve
2009/83 karar sayılı ilamıyla verilmiş HAGB'li ilamı
bulunduğu bu itibar ile sanığın bir daha suç işlemeyeceği hususunda mahkememizde
olumlu kanaat oluşmadığından, sanık hakkında verilen cezanın TCK'nun 51 maddesi uyarınca ertelenmesine, 5271 sayılı CMK'nun 231/6 maddesi uyarınca kurulan mahkumiyet
hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına kararları verilmesine yer olmadığına
kararı verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
10. Başvuru dosyasına sunulan
belgelerden; davanın, temyiz incelemesi için Yargıtay 18. Ceza Dairesinin
E.2015/15475 sırasında kayıtlı olduğu ve henüz sonuçlandırılmadığı
anlaşılmıştır.
11. Başvurucu işe iadesine karar
verilmesi istemiyle dava açmış, Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi
sıfatıyla) 16/3/2012 tarihli ve E.2011/90, K.2012/148
sayılı kararıyla, başvurucunun işten çıkarılmasında ispatlanmış haklı nedeninin
bulunmadığı, işten çıkarma sebebi olarak ortaya konulan nedenin ispat
edilemediği gibi ceza yargılamasında da davacının beraat ettiği, işten çıkarma
sebebi olarak ortaya konulan nedenin iş akdi ile ve işin görülmesi ile
ilgisinin bulunmadığı, ayrıca savunmasının alınmadığı gerekçesiyle feshin
geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/10/2012 tarihli ve
E.2012/18073, K.2012/21341 sayılı ilamıyla bozulmuş ve aynı ilamda esasa
girilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Yargıtay ilamı 2/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu,
18/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu’nun 20. maddesi şöyledir:
“ İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı
sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat
yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde
sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay
içinde kesin olarak karar verir.”
15. 4857 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya
gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit
edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay
içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde
işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti
tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine
karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat
miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı
süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları
ödenir.
…
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem
kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene
başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise,
işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun
hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
…”
16. 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren,
aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim
süresini beklemeksizin feshedebilir:
…
II. Ahlak ve iyi niyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
18/4/2013 tarihli ve 2013/2696 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, katılanlara ait
köpeğe tecavüz ettiği iddiasıyla mala zarar verme suçundan Yatağan Asliye Ceza
Mahkemesinde hakkında dava açıldığını, bu dava henüz sonuçlanmadan Yatağan
Belediyesince iş akdinin feshedildiğini, işe iade talebiyle açtığı dava devam
ederken ceza yargılamasında beraat ettiğini; ilk derece mahkemesi, işe iade
talebini kabul etmesine rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararı bozduğunu
ve esastan davanın reddine karar verdiğini, Dairenin iftiraya hukuksal bir
anlam yüklediğini; ileri sürülen iddiaları, iş akdinin feshi için yeterli bir neden
olarak kabul ettiğini, bu durumun 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki,
işverenin haklı fesih nedenlerinden herhangi birine uymadığını, yine Dairenin,
iddiayı yeterli görürken beraat kararını göz ardı ederek değerlendirme
yaptığını, kararın haksız ve hukuka aykırı olarak verildiğini, kararla birlikte
çalışma hakkının elinden alındığını belirterek Anayasa’nın 36.,
49. ve 60. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
kararın ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, Anayasa’nın 49. ve 60. maddeleri kapsamında ileri
sürdüğü iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
anlaşılmıştır.
20. Başvurucu, dilekçesinde
açıkça masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasında bulunmamış ise de
beyanlarında geçen, beraat kararının hukuk mahkemesince dikkate alınmadığı,
iddiaların davanın reddedilmesi için yeterli bir neden olarak kabul edildiğine
ilişkin ibarelerin, masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına yönelik
olduğu anlaşılmış, bu nedenle başvuru, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı iddiası ve masumiyet karinesinin ihlali iddiası başlıkları altında
incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin; iftiraya hukuksal bir anlam yüklediğini, ileri sürülen
iddiaları iş akdinin feshi için yeterli bir neden olarak kabul ettiğini, bu
durumun 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki, işverenin haklı fesih
nedenlerinden hiç birisine uymadığını, kararın haksız ve hukuka aykırı olarak
verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
22. Bakanlık, Yargıtayın ortadan kaldırma kararında, başvurucunun beraat
ettiği suçlamanın geniş kitleler tarafından duyulmasından başka bir nedenin
belirtilmediğini, başvurucunun işe iade davasının, eylemin sırf kamuoyu
tarafından duyulması sebebiyle reddedildiğini belirtmiştir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
26. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013,
§ 21).
27. Adil yargılanma hakkı,
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun;
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya
da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç,
B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
28. Başvuru konusu olayda
Yargıtay, davacı hakkında genel ahlaka aykırı bir suç işlediğine yönelik kamu
davası açılmasına neden olan iddia ve bu iddianın geniş bir kitleye
yayılmasının iş yerinde olumsuzluklara yol açacak nitelikte olduğunu, bu
durumun kurum açısından iş sözleşmesinin devamını zorlaştırdığını, davalı
işverence yapılan feshin geçerli nedene dayandığını, bu nedenle davanın reddine
karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulünün hatalı olduğunu
belirterek ilk derece mahkemesi kararını ortadan kaldırmış ve esasa girerek
davanın reddine karar vermiştir. Yargıtayın gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, derece mahkemesi tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilmemiştir
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açık bir keyfîlik
veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
31. Başvurucunun bu şikâyeti
(bkz. § 20) açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
32. Başvurucu, mala zarar verme
suçuna yönelik açılan davadan beraat ettiğini ancak Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin beraat kararını dikkate almayarak iddialara değer verdiğini ve
davayı reddettiğini ileri sürmüştür.
33. Öncelikle bireysel başvuru
incelemesinin, anayasal hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin tespiti ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması ile sınırlı bir inceleme olduğunun ve
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasındaki kural gereğince, kanun yolu
incelemesinde olduğu gibi kararın tüm yönleri ile ele alınarak eksiksiz bir
hukuki denetim imkânı sağlamadığının hatırlanmasında yarar vardır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26). Bu
çerçevede, başvurucu hakkında tesis edilen fesih işleminin ve ardından
başvurucunun açtığı işe iade davasına ilişkin yargılama sonucunda Yargıtay 22.
Hukuk Dairesi tarafından ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi,
Mahkeme kararının tespit ve sonuçları bariz bir takdir hatası içermedikçe ve bu
durum kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmadıkça bireysel başvuru incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu
açıklamalar çerçevesinde somut başvurunun, iş akdinin feshine ilişkin işlemde
ve Mahkeme kararının gerekçesinde, masumiyet karinesine ilişkin anayasal
güvencenin ihlal edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir
(Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 2/6/2014, § 70).
34. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
35. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
36. Masumiyet karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti
“asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye
suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
37. Bu çerçevede masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen
kişiler açısından ise artık “hakkında suç
isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi
iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır (Kürşat
Eyol, § 27). Ancak suç isnadı mahkûmiyete
dönüşse bile söz konusu mahkûmiyet hükmü hukuksal anlamda kesinleşmediği sürece
masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü bu durumda
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu
sayılamaz (Mustafa Kıvrak, B. No:
2013/3175, 20/2/2014, § 34).
38. Masumiyet karinesi, ceza
yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin
korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat
eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin, kamu
görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda
ceza davasını takip eden “ceza yargılaması
niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin
gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza
yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin
disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi
masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar
vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, 12/7/2013, §§ 92-105 ve 120-126).
39. Kamu otoriteleri veya
görevlileri tarafından, hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle
ilgili olarak, yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan,
suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade etmiş olması ya da ceza yargılaması
mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen, sona ermeye ilişkin
kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet
karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir (benzer bir karar için bkz. Panteleyenko/Ukrayna, B. No: 11901/02, 29/6/2006 § 70). Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmi
yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler
nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için
kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azamî dikkat edilmesi gerekir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 35).
40. Yine ceza davası dışında
fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda,
kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden
yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması
masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas
teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması
olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi
gördüğünden dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek
bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde
dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta
beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi
gerekir (Kürşat Eyol,
§ 29).
41. Öte yandan ceza ve ceza
muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi
disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da
gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı
ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat
Eyol, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan
değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen
beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde
değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Uğur
Ayyıldız, § 79).
42. Somut olayda, 16/5/2003 tarihinden beri Yatağan Belediyesinde temizlik
işçisi olarak çalışan başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında,
katılanlara ait köpekle cinsel ilişkiye girerek mala zarar verme, konut
dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarından dava açıldığı; işveren
tarafından, kamu davası açılmadan önce 1/3/2011 tarihinde başvurucunun
toplumsal ahlakla bağdaşmayan, toplum tarafından hoş karşılanmayan ve ayıplanan
davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı, ceza
yargılamasında başvurucunun mala zarar verme suçundan beraatine,
konut dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarından cezalandırılmasına
karar verildiği, dosyanın temyiz incelemesinde olduğu, başvurucunun işe iade
talebiyle açtığı davada Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin davayı kabul ettiği
ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/10/2012 tarihli ilamı ile hükmü bozarak
ortadan kaldırdığı ve esasa girerek davayı reddettiği anlaşılmıştır. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
Somut olayda davalı belediyede temizlik işçisi olarak
çalışan davacı işçinin iş sözleşmesi toplumsal ahlakla bağdaşmayan, toplum
tarafından hoş karşılanmayan ve hatta ayıplanan bazı davranışlar içinde
bulunduğu bilgisinin basında ve internet sitelerinde yer aldığı, bu durumun
kamuoyunca öğrenilmesinden sonra işine devamının kurumu zor durumda bırakacağı
gerekçeleri ile feshedilmiştir. Dosya içeriğine göre,
davacının gece bir şahsın evinin bahçesine girerek köpeği ile cinsel ilişkiye
girdiği, evin sahibi ile kavga ettiği ve bıçak ile evin sahibini yaraladığı
iddiasıyla Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/73 esas sayısı ile açılan ceza
davasında mahkemece kasten yaralama, konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından
mahkûmiyetine, mala zarar verme suçundan ise beraatına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dinlenen tanıkların olayla ilgili görgüye dayalı bilgileri
bulunmamakta ise de, Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin yukarıda numarası yazılı
dosyasının içeriği ve davacı hakkında yerel gazete ve internette çıkan haberler
feshin değerlendirilmesi bakımından yeterli görülmüştür.
Dosya kapsamına göre her ne kadar olay mesai saatinden sonra
ve işyeri dışında meydana gelmiş ise de, davacı hakkında genel ahlaka aykırı
bir suç işlediğine ilişkin kamu davası açılmasına neden olan iddia ve bu
iddianın geniş bir kitleye yayılması işyerinde olumsuzluklara yol açacak
niteliktedir. Davalı belediyede temizlik işçisi olarak çalışan davacı
hakkındaki iddiaların ilçe halkı tarafından bilinmesi kurum açısından iş
sözleşmesinin devamını zorlaştırmıştır. Davalı işverence yapılan fesih geçerli
nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe
ile davanın kabulü hatalı olmuştur.
…”
43. Görüldüğü üzere Yargıtay kararında, ceza mahkemesinin
beraat kararından bahsedilirken ceza davasının sonucundan bağımsız olarak
dosyada toplanan deliller, dinlenen tanık beyanları ve ceza dosyası içeriği ile
başvurucu hakkında yerel gazete ve internette çıkan haberler dikkate alınarak
işverenin akdin feshinde haklı nedenlere dayandığı hususunun vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay ilamında, ileri sürülen iddialar ve bu iddiaların yerel basın ve
internette çıkan haberlerle geniş bir kitleye ulaşmasının iş yerinde
olumsuzluklara neden olduğu belirtilmiş, başvurucunun atılı suçu işlediği yahut
suçlu olduğu yönünde herhangi bir kanaat belirtilmemiştir. Yargıtayın,
iş akdinin feshi için söz konusu eylemin başvurucu tarafından
gerçekleştirildiği varsayımından hareket etmediği, bu şekildeki bir iddianın
varlığı ve bu iddianın yerel gazete ve internet haberleriyle geniş bir halk
kitlesi tarafından bilinmesi olgusundan hareket ederek sonuca ulaştığı
görülmüştür.
44. Yargıtay kararında, başvurucunun beraat ettiği fiili
işlediği kabulünü içeren ifadelere yer verilmemiş, feshin haklı nedenlere
dayanıp dayanmadığı değerlendirilirken ceza yargılamasından ayrı olarak iş
hukuku hükümleri kapsamında, topladığı delillere göre değerlendirme yaptığı
anlaşılmıştır.
45. Yine kararda geçen
“Dosya kapsamına göre her ne kadar olay mesai saatinden sonra ve işyeri dışında
meydana gelmiş ise de...” ibaresi ceza dosyası kapsamında, akdin
feshine dayanak mala zarar verme suçu dışında başvurucunun üzerine atılı konut
dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarıyla birlikte olayın bir bütün
olarak değerlendirildiğine yönelik bir ibare olduğu, kaldı ki Yargıtay
kararında olayın gerçekliğine, iddianın ötesinde bir anlam verilmediği, bu
hususun kararda açıkça belirtildiği dolayısıyla kararda geçen bu cümlenin
başvurucunun atılı suçu işlediği yönünde bir kanaat içerdiği anlamına gelmeyeceği
anlaşılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına
alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Başvuru konusu davada masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.