TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA AKIN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2696)
Karar Tarihi: 9/9/2015
R.G. Tarih- Sayı: 22/10/2015-29510
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Mustafa AKIN
Vekili
Av. Emrah SANCAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılamasında beraat kararı verilmesine rağmen hukuk mahkemesinin, iddialar doğrultusunda değerlendirme yaparak davayı reddetmesi nedeniyle masumiyet karinesinin, Mahkemece delillerin hatalı yorumlanarak usul ve yasaya aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, karar sonucuna göre çalışma imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle de çalışma ve sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 18/4/2013 tarihinde Adana 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/11/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 15/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun, Yatağan Belediyesinde işçi olarak çalışmakta iken uygunsuz ve ahlaka aykırı davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle 1/3/2011 tarihinde iş akdi sona erdirilmiştir.
9. Başvurucu hakkında, katılanlara ait köpekle cinsel ilişkiye girmek suretiyle mala zarar verme, kasten yaralama ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından dava açılmış, Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin 28/2/2012 tarihli ve E.2011/73, K.2012/90 sayılı kararıyla; mala zarar verme suçundan beraatine, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, kasten yaralama suçundan 4.500,00 TL adli para cezası (iki kez) ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay tarihinde, katılana ait evin avlusuna geceden sayılan bir vakitte rızası hilafına girdiği, katılanların güvenlik kamera görüntülerinde sanığı avluda görmeleri üzerine sanığı kovaladıkları, bir süre sonra sanığı yakaladıkları, bu sırada sanığın katılanlara elinde bulunan bıçağı sapladığı, böylelikle sanığın üzerine atılı kasten yaralama ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarını işlemiş olduğu iddia, katılanların ilk aşamadan itibaren değişmeyen beyanları, bu beyanlar ile aynı doğrultuda olan hastane raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup, sanığın 5237 sayılı TCK'nun 86/2 ve 116/4 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık hakkında mala zarar verme suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın katılana ait köpeğe yönelik eylemde bulunduğuna ilişkin soyut katılan beyanları dışında, herhangi bir delil elde edilmediği gibi, güvenlik kamera görüntülerinde de sanığın, katılana ait köpeğe cinsel nitelikte bir eylemi olduğuna ilişkin herhangi bir tespit yapılmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı mala zarar verme suçundan beraatine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık savunmasında; katılanlara yönelik herhangi bir eyleminin bulunmadığını savunmuş ise de; katılan C. T.'nin evinde bulunan güvenlik kemara görüntülerine ilişkin tutanak incelendiğinde ve katılanlara ait hastane raporları dikkate alındığında sanığın savunmasına itibar edilmemiş, sanığın bu savunmayı suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik yaptığına mahkememizce tam olarak kanaat getirilmiştir.
Her ne kadar sanık hakkında hükmedilen hapis cezası iki yıl hapis cezasından düşük ise de; sanık hakkında mahkememizin 2008/420 esas ve 2009/83 karar sayılı ilamıyla verilmiş HAGB'li ilamı bulunduğu bu itibar ile sanığın bir daha suç işlemeyeceği hususunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından, sanık hakkında verilen cezanın TCK'nun 51 maddesi uyarınca ertelenmesine, 5271 sayılı CMK'nun 231/6 maddesi uyarınca kurulan mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına kararları verilmesine yer olmadığına kararı verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
10. Başvuru dosyasına sunulan belgelerden; davanın, temyiz incelemesi için Yargıtay 18. Ceza Dairesinin E.2015/15475 sırasında kayıtlı olduğu ve henüz sonuçlandırılmadığı anlaşılmıştır.
11. Başvurucu işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açmış, Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) 16/3/2012 tarihli ve E.2011/90, K.2012/148 sayılı kararıyla, başvurucunun işten çıkarılmasında ispatlanmış haklı nedeninin bulunmadığı, işten çıkarma sebebi olarak ortaya konulan nedenin ispat edilemediği gibi ceza yargılamasında da davacının beraat ettiği, işten çıkarma sebebi olarak ortaya konulan nedenin iş akdi ile ve işin görülmesi ile ilgisinin bulunmadığı, ayrıca savunmasının alınmadığı gerekçesiyle feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/10/2012 tarihli ve E.2012/18073, K.2012/21341 sayılı ilamıyla bozulmuş ve aynı ilamda esasa girilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Yargıtay ilamı 2/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, 18/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesi şöyledir:
“ İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
15. 4857 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
…
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
…”
16. 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
II. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/4/2013 tarihli ve 2013/2696 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, katılanlara ait köpeğe tecavüz ettiği iddiasıyla mala zarar verme suçundan Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında dava açıldığını, bu dava henüz sonuçlanmadan Yatağan Belediyesince iş akdinin feshedildiğini, işe iade talebiyle açtığı dava devam ederken ceza yargılamasında beraat ettiğini; ilk derece mahkemesi, işe iade talebini kabul etmesine rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararı bozduğunu ve esastan davanın reddine karar verdiğini, Dairenin iftiraya hukuksal bir anlam yüklediğini; ileri sürülen iddiaları, iş akdinin feshi için yeterli bir neden olarak kabul ettiğini, bu durumun 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki, işverenin haklı fesih nedenlerinden herhangi birine uymadığını, yine Dairenin, iddiayı yeterli görürken beraat kararını göz ardı ederek değerlendirme yaptığını, kararın haksız ve hukuka aykırı olarak verildiğini, kararla birlikte çalışma hakkının elinden alındığını belirterek Anayasa’nın 36., 49. ve 60. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, kararın ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, Anayasa’nın 49. ve 60. maddeleri kapsamında ileri sürdüğü iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
20. Başvurucu, dilekçesinde açıkça masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasında bulunmamış ise de beyanlarında geçen, beraat kararının hukuk mahkemesince dikkate alınmadığı, iddiaların davanın reddedilmesi için yeterli bir neden olarak kabul edildiğine ilişkin ibarelerin, masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına yönelik olduğu anlaşılmış, bu nedenle başvuru, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve masumiyet karinesinin ihlali iddiası başlıkları altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin; iftiraya hukuksal bir anlam yüklediğini, ileri sürülen iddiaları iş akdinin feshi için yeterli bir neden olarak kabul ettiğini, bu durumun 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesindeki, işverenin haklı fesih nedenlerinden hiç birisine uymadığını, kararın haksız ve hukuka aykırı olarak verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Bakanlık, Yargıtayın ortadan kaldırma kararında, başvurucunun beraat ettiği suçlamanın geniş kitleler tarafından duyulmasından başka bir nedenin belirtilmediğini, başvurucunun işe iade davasının, eylemin sırf kamuoyu tarafından duyulması sebebiyle reddedildiğini belirtmiştir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
27. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun; yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
28. Başvuru konusu olayda Yargıtay, davacı hakkında genel ahlaka aykırı bir suç işlediğine yönelik kamu davası açılmasına neden olan iddia ve bu iddianın geniş bir kitleye yayılmasının iş yerinde olumsuzluklara yol açacak nitelikte olduğunu, bu durumun kurum açısından iş sözleşmesinin devamını zorlaştırdığını, davalı işverence yapılan feshin geçerli nedene dayandığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulünün hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararını ortadan kaldırmış ve esasa girerek davanın reddine karar vermiştir. Yargıtayın gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açık bir keyfîlik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
31. Başvurucunun bu şikâyeti (bkz. § 20) açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu, mala zarar verme suçuna yönelik açılan davadan beraat ettiğini ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin beraat kararını dikkate almayarak iddialara değer verdiğini ve davayı reddettiğini ileri sürmüştür.
33. Öncelikle bireysel başvuru incelemesinin, anayasal hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ile sınırlı bir inceleme olduğunun ve Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasındaki kural gereğince, kanun yolu incelemesinde olduğu gibi kararın tüm yönleri ile ele alınarak eksiksiz bir hukuki denetim imkânı sağlamadığının hatırlanmasında yarar vardır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26). Bu çerçevede, başvurucu hakkında tesis edilen fesih işleminin ve ardından başvurucunun açtığı işe iade davasına ilişkin yargılama sonucunda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi, Mahkeme kararının tespit ve sonuçları bariz bir takdir hatası içermedikçe ve bu durum kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmadıkça bireysel başvuru incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde somut başvurunun, iş akdinin feshine ilişkin işlemde ve Mahkeme kararının gerekçesinde, masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencenin ihlal edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 2/6/2014, § 70).
34. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
35. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
36. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
37. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır (Kürşat Eyol, § 27). Ancak suç isnadı mahkûmiyete dönüşse bile söz konusu mahkûmiyet hükmü hukuksal anlamda kesinleşmediği sürece masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü bu durumda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 34).
38. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin, kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, 12/7/2013, §§ 92-105 ve 120-126).
39. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından, hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak, yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan, suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade etmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen, sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir (benzer bir karar için bkz. Panteleyenko/Ukrayna, B. No: 11901/02, 29/6/2006 § 70). Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmi yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azamî dikkat edilmesi gerekir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 35).
40. Yine ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, § 29).
41. Öte yandan ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Uğur Ayyıldız, § 79).
42. Somut olayda, 16/5/2003 tarihinden beri Yatağan Belediyesinde temizlik işçisi olarak çalışan başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında, katılanlara ait köpekle cinsel ilişkiye girerek mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarından dava açıldığı; işveren tarafından, kamu davası açılmadan önce 1/3/2011 tarihinde başvurucunun toplumsal ahlakla bağdaşmayan, toplum tarafından hoş karşılanmayan ve ayıplanan davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı, ceza yargılamasında başvurucunun mala zarar verme suçundan beraatine, konut dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği, dosyanın temyiz incelemesinde olduğu, başvurucunun işe iade talebiyle açtığı davada Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin davayı kabul ettiği ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/10/2012 tarihli ilamı ile hükmü bozarak ortadan kaldırdığı ve esasa girerek davayı reddettiği anlaşılmıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
Somut olayda davalı belediyede temizlik işçisi olarak çalışan davacı işçinin iş sözleşmesi toplumsal ahlakla bağdaşmayan, toplum tarafından hoş karşılanmayan ve hatta ayıplanan bazı davranışlar içinde bulunduğu bilgisinin basında ve internet sitelerinde yer aldığı, bu durumun kamuoyunca öğrenilmesinden sonra işine devamının kurumu zor durumda bırakacağı gerekçeleri ile feshedilmiştir. Dosya içeriğine göre, davacının gece bir şahsın evinin bahçesine girerek köpeği ile cinsel ilişkiye girdiği, evin sahibi ile kavga ettiği ve bıçak ile evin sahibini yaraladığı iddiasıyla Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/73 esas sayısı ile açılan ceza davasında mahkemece kasten yaralama, konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından mahkûmiyetine, mala zarar verme suçundan ise beraatına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dinlenen tanıkların olayla ilgili görgüye dayalı bilgileri bulunmamakta ise de, Yatağan Asliye Ceza Mahkemesinin yukarıda numarası yazılı dosyasının içeriği ve davacı hakkında yerel gazete ve internette çıkan haberler feshin değerlendirilmesi bakımından yeterli görülmüştür.
Dosya kapsamına göre her ne kadar olay mesai saatinden sonra ve işyeri dışında meydana gelmiş ise de, davacı hakkında genel ahlaka aykırı bir suç işlediğine ilişkin kamu davası açılmasına neden olan iddia ve bu iddianın geniş bir kitleye yayılması işyerinde olumsuzluklara yol açacak niteliktedir. Davalı belediyede temizlik işçisi olarak çalışan davacı hakkındaki iddiaların ilçe halkı tarafından bilinmesi kurum açısından iş sözleşmesinin devamını zorlaştırmıştır. Davalı işverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulü hatalı olmuştur.
43. Görüldüğü üzere Yargıtay kararında, ceza mahkemesinin beraat kararından bahsedilirken ceza davasının sonucundan bağımsız olarak dosyada toplanan deliller, dinlenen tanık beyanları ve ceza dosyası içeriği ile başvurucu hakkında yerel gazete ve internette çıkan haberler dikkate alınarak işverenin akdin feshinde haklı nedenlere dayandığı hususunun vurgulandığı anlaşılmaktadır. Yargıtay ilamında, ileri sürülen iddialar ve bu iddiaların yerel basın ve internette çıkan haberlerle geniş bir kitleye ulaşmasının iş yerinde olumsuzluklara neden olduğu belirtilmiş, başvurucunun atılı suçu işlediği yahut suçlu olduğu yönünde herhangi bir kanaat belirtilmemiştir. Yargıtayın, iş akdinin feshi için söz konusu eylemin başvurucu tarafından gerçekleştirildiği varsayımından hareket etmediği, bu şekildeki bir iddianın varlığı ve bu iddianın yerel gazete ve internet haberleriyle geniş bir halk kitlesi tarafından bilinmesi olgusundan hareket ederek sonuca ulaştığı görülmüştür.
44. Yargıtay kararında, başvurucunun beraat ettiği fiili işlediği kabulünü içeren ifadelere yer verilmemiş, feshin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı değerlendirilirken ceza yargılamasından ayrı olarak iş hukuku hükümleri kapsamında, topladığı delillere göre değerlendirme yaptığı anlaşılmıştır.
45. Yine kararda geçen “Dosya kapsamına göre her ne kadar olay mesai saatinden sonra ve işyeri dışında meydana gelmiş ise de...” ibaresi ceza dosyası kapsamında, akdin feshine dayanak mala zarar verme suçu dışında başvurucunun üzerine atılı konut dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarıyla birlikte olayın bir bütün olarak değerlendirildiğine yönelik bir ibare olduğu, kaldı ki Yargıtay kararında olayın gerçekliğine, iddianın ötesinde bir anlam verilmediği, bu hususun kararda açıkça belirtildiği dolayısıyla kararda geçen bu cümlenin başvurucunun atılı suçu işlediği yönünde bir kanaat içerdiği anlamına gelmeyeceği anlaşılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Başvuru konusu davada masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.