TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BELGİN PINAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2708)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Belgin PINAR
|
|
|
2. Kezban PINAR
|
|
|
3. Ebru PINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Serdar ÖZER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında Zarar Tespit Komisyonuna yapılanbaşvurunun
reddedilmesi nedeniyle açılan davada mahkemenin delilleri eksik ve hatalı
değerlendirerek kanuna ve usule aykırı karar vermesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/4/2013 tarihinde
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 24/9/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/4/2014
tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 21/5/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 6/6/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi H. P. nin 31/1/1994 tarihinde Diyarbakır merkez Turistik Caddesi'nde
bulunan oto tamirhanesinde çalıştığı sırada uğradığı silahlı saldırı sonucu
öldürülmesi üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının E. 1994/1118 sayılı
dosyasında soruşturma başlatılmış; Başsavcılıkça söz konusu olayın siyasi
amaçla işlendiği ve soruşturmanın Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce
yürütüldüğü belirtilerek 4/4/1994 tarihli ve K. 1994/80 sayılı görevsizlik
kararı vermesi üzerine Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığının E. 1994/2108 sırasına kaydedilen dosya 22/4/1994 tarihinde
daimî aramaya alınmıştır.
9. Özel yetkili Cumhuriyet savcılıklarının kaldırılması ile
birlikte Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında yetkili) 19/3/2014 tarihli ve E. 1994/2108,
K. 2014/807 sayılı görevsizlik kararı ile dosya Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Terör Suçları Soruşturma
Bürosu), zaman aşımından dolayı 14/10/2014 tarihli ve
E. 2014/9169, K. 2014/14052 sayılı takipsizlik kararı ile soruşturmayı
sonuçlandırmıştır.
11. Başvurucular; murislerinin terör örgütü üyeleri tarafından
öldürüldüğünü, Savcılığın olayın devlet aleyhine işlenen suçlardan olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dosyayı Devlet Güvenlik Mahkemesi
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini, soruşturmanın devam ettiğini,
murislerinin terör nedeniyle öldürüldüğünü ve zararlarının karşılanması
gerektiğini belirterek 5233 sayılı Kanun uyarınca 28/3/2005
tarihinde Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuşlardır.
12. Komisyonun 27/9/2007 tarihli ve
2007/1-1332 sayılı kararında başvurucuların tazminat talebi reddedilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
". . .
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
müracaatın incelenmesi sonucu; maktul H. P. nin
ateşli silah ile öldürülmesi ile ilgili ceza soruşturmasının devam ettiği,
savcılık soruşturma dosyası içeriğinde faili meçhul cinayetin terör maksatlı
bir cinayet olduğuna dair somut bilgi ve delil olmadığından 4/10/2004
tarihli ve 2004/7955 sayılı Yönetmelik hükümlerine göre, talebin reddine,
. . . "
13. Başvurucular; murislerinin terör örgütü üyelerince
öldürüldüğünü, soruşturma makamlarının, cinayetin siyasi amaçla işlendiğini
tespit ettiğini, soruşturmanın devam ettiğini ve faillerin yakalanamadığını, bu
açıdan terör nedeniyle uğradıkları zararın devletin kusursuz sorumluluğu gereği
karşılanması gerektiğini belirterek kararın iptali için Diyarbakır2. İdare
Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.
14. Mahkeme 16/4/2009 tarihli ve E. 2008/434,
K. 2009/526 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
". . .
Dosyanın incelenmesinden; davacıların murisi
H. P. nin 31/1/1994
tarihinde Diyarbakır Merkez, Turistik Caddesi'nde bulunan oto tamirhanesinde
işi ile meşgul iken uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesi üzerine
davacıların 28/3/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun uyarınca tazminat istemiyle
davalı idareye başvurduğu, başvurunun "faili meçhul cinayetle ilgili ceza
soruşturmasının devam ettiği, savcılık dosyası kapsamında meydana gelen faili
meçhul ölüm olayının terör maksatlı olduğuna dair somut delil ve bulgu
bulunmadığı" gerekçesiyle reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu işlemde Zarar Tespit Komisyonu'nun
davacıların başvurusunu reddetmesinin sebebi olarak; "söz konusu ölüm
olayının terör maksatlı olduğuna dair somut delil ve bulgu bulunmaması"gösterildiğine
göre, uyuşmazlığın bu çerçevede incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
5233
sayılı Kanun hükümlerinden faydalanabilmek için; meydana gelen zararın ya
bizzat terör eylemi sebebiyle oluşması ya da terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşması gerekmektedir.
Diğer taraftan anılan Kanun'un genel gerekçesi ile 1. maddesinin
gerekçesinde belirtildiği üzere; olağanüstü hal ilan edilen illerdeki kişilerin
uğradıkları zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, isterse terörle
mücadele kapsamında alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların
belirtilen ilkeler uyarınca karşılanmasının, Devlete olan güveni pekiştireceği;
vatandaş ve Devlet kaynaşmasını arttıracağı, terörle mücadeleye ve toplumsal
barışa önemli katkıda bulunacağı açık olup, kişilerin terör ve terörle mücadele
kapsamı dışında kalan eylemler nedeniyle uğradıkları zararların 5233 sayılı
Kanun uyarınca karşılanmasının ise Kanunun amacına ters düşeceği kuşkusuzdur.
Davacıların murisinin öldürülmesi ile ilgili
olarak Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nca "siyasi amaçla adam
öldürme" suçlamasıyla açılan ilk soruşturma sonucu 4/4/1994
tarihli ve E. 1994/1118, K. 1994/80 sayılı kararla görevsizlik kararı verilmesi
üzerine, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın (CMK 250. maddesi ile yetkili
ve görevli) E. 1994/2108 sayılı dosya ile soruşturma başlatıldığı, davacılar
murisi H. P:nin 31/1/1994 tarihinde Diyarbakır Merkez, Turistik Caddesi'nde
bulunan oto tamirhanesinde işi ile meşgul iken uğradığı silahlı saldırı sonucu
öldürülmesi olayı ile ilgili olarak tüm arama ve araştırmalara rağmen suçun
fail ya da faillerinin tespit edilemediği, bu nedenle evrakın zamanaşımı tarihi
olan 31/1/2014 tarihine kadar daimi aramaya alındığı görülmüştür.
5233 sayılı Kanun hükümlerinden faydalanabilmek
için; meydana gelen zararın ya bizzat terör eylemi sebebiyle oluşması ya da
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle meydana gelmesi
gerekmekte olup, olayın bu kapsamda olup olmadığının tespiti içindosyada bulunan bilgi ve belgeler ile Mahkememizin 26/12/2008 tarihli ara kararıyla getirtilen Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın (CMK 250. maddesi ile yetkili ve görevli) E.
1994/2108 sayılı dosyasındaki soruşturma evrakları ve ifade tutanaklarının
incelenmesinden; davacıların murisi H. P. nin kimliği
tespit edilemeyen kişilerce öldürülmesi olayının oluş sebebi itibariyle, terör
eylemi veya terörle mücadele kapsamındayürütülen
faaliyetler nedeniyle meydana geldiğine ilişkinsomut
herhangi bir kanıt bulunmadığı, ayrıca olayın özel yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca soruşturulmasının tek başına olayın terör ve terörle mücadele
kapsamında gerçekleştirildiğine kanıt olamayacağı sonuç ve kanaatine
varılmıştır.
Bu itibarla, davacıların zararlarının tazmini
istemiyle yapmış olduğu başvurunun, 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği
gerekçesiyle reddine ilişkin işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık
bulunmamaktadır.
. . . "
15. Başvurucuların temyizi üzerine karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 14/3/2012
tarihli ve E. 2011/9773, K. 2012/1126 sayılı ilamıyla onanmıştır.
16. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 17/10/2012
tarihli ve E. 2012/7084, K. 2012/6969 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
17. Ret kararı 20/3/2013 tarihinde
başvuruculara tebliğ edilmiş, 15/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir. "
19. 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek
kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.
20. 5233 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve
kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19. 7. 1987 tarihi ile bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan
tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları
hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır. "
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve
şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit
yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini,
siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin
varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak
veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış
güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup
kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.
"
22. 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314,
315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin
birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır. "
23. 3713 sayılı Kanun'un 4. maddesi şöyledir:
"Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede
belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün
faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:
a) Türk Ceza Kanununun
79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116,
117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202,
204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve
319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
b) 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda
tanımlanan suçlar.
c) 31/8/1956 tarihli
ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
ç) 10/7/2003 tarihli
ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını
gerektiren suçlar.
d) Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin
ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar.
e) 21/7/1983 tarihli
ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci
maddesinde tanımlanan suç. "
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; murisleri H. P. nin terör örgütü üyelerince öldürüldüğünü, Savcılık
soruşturmasında da cinayetin siyasi amaçla işlendiği hususunun tespit
edildiğini ve bu nedenle soruşturmanın özel yetkili Cumhuriyet Savcılığı
tarafından yürütüldüğünü, murisin ölümü nedeniyle maddi manevi zarara
uğradıklarını, zararlarının karşılanması için açtıkları davada Mahkemenin
eylemi 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirmediğini, tazminattan
faydalanabilmek için eylemi yapan sanıkların yargılanmış ya da mahkûm olmaları
gerekmediği gibi eylemin Mahkeme kararı ile de terör eylemi olarak
nitelendirilmesine gerek olmadığını, Diyarbakır Başsavcılığının öldürülme
olayının siyasi amaçla gerçekleştiğinden bahisle görevsizlik kararı vererek
dosyayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına göndermesinin
olayın terör eylemi kapsamında olduğuna delil teşkil ettiğini, bu açıdan
davanın reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, devletin maddi ve manevi
açıdan can ve mal güvenliğini sağlamadığı için ölüm olayının gerçekleştiğini,
yürütülen ceza soruşturmasından bugüne kadar bir sonuç alınamadığını,
uğradıkları zararların karşılanması amacıyla yaptıkları idari başvuru ve
yargısal sürecin yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 2. , 5. ,
10. , 11. , 17. , 19. , 35. ,36. , ve 125. maddelerinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların
Anayasa'nın 2. , 5. , 10. , 11. , 19. , 35. ve 125. maddelerinde düzenlenen
haklarının ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
27. Başvurucular, murislerinin terör
örgütü üyeleri tarafından öldürüldüğünü, gerekli tedbirleri almaması nedeniyle
ölüm olayında devletin sorumluluğu olduğunu, Savcılık soruşturmasının olayın aydınlatılmasında
etkili ve yeterli olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia
etmişlerse de bu iddiaların, özellikle Komisyon ve İdare Mahkemesinin ret
kararlarına esas alınan gerekçelere karşı tazminat talebinin kanıtlanması
amacıyla ileri sürüldüğü anlaşılmış; bu açıdan yaşam hakkı yönünden ayrıca bir
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
28. Başvurucular, Mahkemenin delilleri eksik ve hatalı
değerlendirerek kanuna ve usule aykırı karar vermesi nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
29. Bakanlık görüşünde, başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması kapsamında değerlendirilerek başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olup olmadığı hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait
olduğu belirtilmiştir.
30. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 24).
31. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talebini içeren
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ile kanun tarafından
mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır.
Bu kapsamda bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin
kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin
delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, §§ 25, 26).
32. Başvurucuların iddiasının özünün Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
İlk Derece Mahkemesince,5233 Sayılı Kanun’un 1. ve2. madde
hükümleri uyarınca 3713 sayılı Kanun'un 1. , 3. ve 4. maddelerinde belirtilen
suçlar çerçevesinde değerlendirme yapılarak başvurucuların murisi H. P. nin kimliği tespit edilemeyen kişilerce öldürülmesi
olayının terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle meydana geldiğine ilişkin somut herhangi bir kanıt bulunmadığı,
ayrıca olayın özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığıncasoruşturulmasının
tek başına olayın terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleştirildiğine
kanıt olamayacağı belirtilmek suretiyle davanın reddedildiği, Danıştayın ise başvurucuların temyiz ve karar düzeltme
taleplerini reddettiği anlaşılmıştır. Mahkemenin anılan gerekçeyle verdiği ret
kararında bariz takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguyarastlanmamıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığına İlişkin İddia
34. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvuruda idari başvuru ve dava sürecinin uzun sürmesi nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
36. Bakanlık görüşünde makul sürede yargılanma hakkı açısından,
benzer nitelikteki başvurularda verilen kararlar ile mevcut başvuru
kapsamındaki yargılama dikkate alındığında önceki kararlardan farklı bir
neticeye ulaşılmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.
37. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66).
Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği
ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı
durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır (İsmet Kaya, B. No:
2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
38. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların
karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme
yapılması mümkün değildir. Başvuru konusu olaydaki gibi Komisyon aşamasında
geçen sürelerden ziyade yargılama aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak
uzun olduğu durumlarda ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.
39. Somut olayda başvurucular tarafından 28/3/2005
tarihinde Komisyona yapılan müracaatta Komisyonun 27/9/2007 tarihinde talebin
reddine karar verdiği, kararın iptali istemiyle 11/2/2008 tarihinde başlatılan
yargılama sürecinin ise başvurucuların karar düzeltme talebinin reddine dair
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 17/10/2012 tarihli
ilamı ile tamamlandığı, idari ve yargısal sürenin yaklaşık 7 yıl 6 ay olduğu,
başvurunun karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise
de başvuruya konu uyuşmazlığın Komisyon kararının iptaline yönelik olmasına ve
davanın esastan çözümünün İlk Derece Mahkemesince yaklaşık 1 yıl 2 ayda
tamamlanmış olmasına karşın temyiz ve karar düzeltme talepleri hakkında 3 yıl 6
ay 1 günlük sürede karar verilmiş olduğu, başvurucuların tutumunun yargılamanın
uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit edilmediği, bu nedenle yaklaşık
4 yıl 8 aylık sürede tamamlanan yargılamada makul olmayan bir gecikmeninbulunduğu, makul sürede yargılanma hakkı
kapsamında dikkate alınması gereken sürenin de idari ve yargısal sürecin
tamamlandığı yaklaşık 7 yıl 6 aylıkzaman dilimi
olduğu sonucuna ulaşılmıştır
40. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. . . .
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir. "
42. Başvurucular, 100. 000 TL maddi ve 100. 000 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucular Ebru Pınar ve Belgin Pınar'a müştereken net 4. 000 TL, başvurucu
Kezban Pınar'a net 4. 000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1. 800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1. 998,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Ebru Pınar ve Belgin Pınar'a müştereken net 4.
000 TL, başvurucu Kezban Pınar'a net 4. 000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin
REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1. 800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1. 998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.