TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM OĞUZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5926)
Karar Tarihi: 6/10/2015
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucular
1. İbrahim OĞUZ
2. Mustafa OĞUZ
3. Hasan OĞUZ
Vekilleri
Av. Şerif TOPUZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, müdahalenin meni davasının kamulaştırmasız el atma davası olarak nitelendirilerek taşınmazın bedelinin Karayolları Genel Müdürlüğünden tahsiline ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 31/7/2013 tarihinde Balıkesir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 22/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu İbrahim Oğuz tarafından yapılan 2013/5926 numaralı bireysel başvuru dosyası, Hasan Oğuz tarafından yapılan 2013/5929 numaralı bireysel başvuru dosyası ve Mustafa Oğuz tarafından yapılan 2013/5928 numaralı bireysel başvuru dosyası aralarındaki hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle birleştirilmiş; incelemeye 2013/5926 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 24/1/2014 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucular İbrahim Oğuz ve Mustafa Oğuz’un Başvurularına İlişkin Olarak
8. Balıkesir ili Bigadiç ilçesi Çayüstü köyü 148 ada 214 parsel numaralı, 4.573,85 m2 taşınmaz, başvurucular adına müştereken tapuya tescilli iken taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulmuştur.
9. Başvurucular, 17/5/2007 tarihinde Bigadiç Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak taşınmazın üzerinde tespit yapılmasını talep etmişler; 18/5/2007 tarihinde bilirkişiler eşliğinde tespit yapılmıştır.
10. Başvurucular, 21/6/2007 tarihinde İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil tazminatının tahsilini talep etmişlerdir.
11. Davalı Şirket cevabında, Karayolları 14. Bölge Müdürlüğünün müteahhidi olarak yol yapım işini üstlendiğini, taşınmazın daha önceden başka müteahhitlerce kullanıldığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
12. Mahkemece 23/12/2008 tarihli ve E.2007/207, K.2008/221 sayılı kararla davalının taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza el atmasının önlenmesine, hafriyatın kaldırılması için 6.573 TL ve taşınmazın eski hâle getirilmesi için 271,73 TL tazminat ile ecrimisil tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
13. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/2/2010 tarihli ve E.2009/16535, K.2010/2348 sayılı ilamıyla“Dava, kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski hale getirme bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan keşif sonucu dava konusu taşınmaza davalı şirket tarafından el atıldığı anlaşılmakta ise de, bu el atma Karayolları Genel Müdürlüğünün yol yapımı nedeniyle olup, davalı şirket Karayolları Genel Müdürlüğü adına iş yapmaktadır. Şirket ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme bunlar arasındaki iç ilişkidir. Bu nedenle Karayolları Genel Müdürlüğünün davaya dâhil edilerek yargılama yapılması gerekirken, dâhil edilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Yine yapılan bilirkişi incelemesi ve alınan raporun yeterli olmadığı, kamulaştırmasız el atma davalarında Kamulaştırma Kanunu'nun değer biçmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu yönüyle eksik incelemeye dayalı hüküm kurulduğu” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/9/2010 tarihli ve E.2010/11015, K.2010/15082 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılama yapılmış, Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) 3/12/2010 tarihinde davaya dâhil edilmiştir.
16. KGM cevabında, davaya dâhil edilmelerinin mümkün olmadığını, ayrı bir dava açılması gerektiğini, davacılara kamulaştırma bedeli teklif ettiklerini ancak bedeli kabul etmedikleri için anlaşma sağlanamadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
17. KGM’nin 19/7/2007 tarihli yazısına göre taşınmazın, “Taş Ocağı, Konkasör ve Depo Sahası” içinde bulunması nedeniyle kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
18. Mahkemece 17/5/2012 tarihli ve E.2010/305, K.2012/118 sayılı kararla, taşınmazın bir kısmına davalı Şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği, taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin 6.800 TL, taşınmazın bedelinin ise 622,02 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 148 ada 214 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının 211,57 m2'lik bölümünün kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, 622,02 TL taşınmaz bedelinin davalı KGM’den tahsiline, 271,73 TL ecrimisil tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
19. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 3/6/2013 tarihli ve E.2013/6497, K.2013/9633 sayılı ilamıyla yargılama giderleri yönünden başvurucu lehine hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
20. Karar 25/7/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucular 31/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
2. Başvurucu Hasan Oğuz’un Başvurusuna İlişkin Olarak
22. Balıkesir ili Bigadiç ilçesi Çayüstü köyü 148 ada 213 parsel numaralı, 4.239,35 m2 taşınmaz, başvurucu adına tapuya tescilli iken taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulmuştur.
23. Başvurucu, 21/6/2007 tarihinde İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil tazminatının tahsilini talep etmiştir.
24. Davalı Şirket cevabında, Karayolları 14. Bölge Müdürlüğünün müteahhidi olarak yol yapım işini üstlendiğini, taşınmazın daha önceden başka müteahhitlerce kullanıldığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
25. Mahkemece 23/12/2008 tarihli ve E.2007/208, K.2008/222 sayılı kararla davalının taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza el atmasının önlenmesine, hafriyatın kaldırılması için 40.890 TL tazminat ile taşınmazın eski hâle getirilmesi tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
26. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/2/2010 tarihli ve E.2009/16534, K.2010/2347 sayılı ilamıyla “Dava, kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski hale getirme bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan keşif sonucu dava konusu taşınmaza davalı şirket tarafından el atıldığı anlaşılmakta ise de, bu el atma Karayolları Genel Müdürlüğünün yol yapımı nedeniyle olup, davalı şirket Karayolları Genel Müdürlüğü adına iş yapmaktadır. Şirket ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme bunlar arasındaki iç ilişkidir. Bu nedenle Karayolları Genel Müdürlüğünün davaya dâhil edilerek yargılama yapılması gerekirken, dâhil edilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Yine yapılan bilirkişi incelemesi ve alınan raporun yeterli olmadığı, kamulaştırmasız el atma davalarında Kamulaştırma Kanunu'nun değer biçmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu yönüyle eksik incelemeye dayalı hüküm kurulduğu” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
27. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/9/2010 tarihli ve E.2010/11016, K.2010/15081 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
28. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılama yapılmış, KGM 3/12/2010 tarihinde davaya dâhil edilmiştir.
29. KGM cevabında, davaya dâhil edilmelerinin mümkün olmadığını, ayrı bir dava açılması gerektiğini, davacıya kamulaştırma bedeli teklif ettiklerini ancak bedeli kabul etmediği için anlaşma sağlanamadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
30. KGM’nin 19/7/2007 tarihli yazısına göre taşınmazın, “Taş Ocağı, Konkasör ve Depo Sahası” içinde bulunduğu için kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
31. KGM’nin 6/2/2008 tarihli yazısında, taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmesi nedeniyle taşınmaz malikleriyle pazarlık yapıldığı ancak anlaşmaya varılamadığı, bu nedenle dava açılması için hazırlık yapıldığı belirtilmiştir.
32. Mahkemece, 17/5/2012 tarihli ve E.2010/306, K.2012/119 sayılı kararla, taşınmazın bir kısmına davalı Şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği, taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin 42.300 TL, taşınmazın bedelinin ise 2.177,75 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 148 ada 213 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının 740,70 m2'lik bölümünün kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, 2.177,75 TL taşınmaz bedelinin davalı KGM’den tahsiline, davalı Şirket aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
33. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 3/6/2013 tarihli ve E.2013/6495, K.2013/9634 sayılı ilamıyla yargılama giderleri yönünden başvurucu lehine hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
34. Karar 17/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucu 31/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
36. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
37. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
...”
38. 11/2/1950 tarihli ve 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“Karayolları Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
…
F) Yolların yapım, ıslah, onarım ve bakımına, emniyetle işlemesine gerekli garaj ve atelyeleri, makina ve malzeme ambarları ile depolarını, servis ve akaryakıt tesislerini, laboratuvarları, deneme istasyonlarını, tarihi yol ağlarına ait köprü ve diğer bütün yan tesisleri, yol boyu inkişafı ve ağaçlandırılması için lüzumlu fidanlıkları, dinlenme yerlerini, bakım ve trafik emniyetini sağlayacak bina ve lojmanları, verici telsiz istasyonları ile gerekli muhabere şebekelerini, Genel Müdürlüğün görevlerini daha verimli şekilde yönetimine yarayacak diğer her türlü sosyal tesisleri, hazırlayacağı ve hazırlatacağı plan ve projelerine göre yapmak, yaptırmak, onarmak, donatmak, işletmek, kiralamak ve bakımlarını sağlamak,
…”
39. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 45. maddesi şöyledir:
“Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri, kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı durumlarda gereken nicelikte ve nitelikte taşınır ve taşınmazları, yurt içinde veya yurt dışında, bedellerini peşin veya taksitle ödeyerek veya finansal kiralama suretiyle edinebilirler. Kamu idareleri, taşınmaz satın alma veya kamulaştırma işlemlerini yetki devri yoluyla bir başka kamu idaresi eliyle yürütebilir. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin edindiği taşınmazlar Hazine adına, diğer kamu idarelerine ait taşınmazlar ise tüzel kişilikleri adına tapu sicilinde tescil olunur. Hazine adına tescil edilen taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından yönetilir. Bu tescil işlemleri, adına tescil yapılan idarenin taşınmazın bulunduğu yerdeki ilgili birimine bildirilir.
40. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
“Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde, taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 31/7/2013 tarihli ve 2013/5926 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
42. Başvurucular, taşınmazlarına İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları davalar sonunda verilen tazminatın tahsiline dair kararın temyizi sonucu Yargıtay tarafından, davanın kamulaştırmasız el atma davası olarak nitelendirildiğini ve 2942 sayılı Kanun’un uygulanması yönünden kararın bozulduğunu, müdahalenin meni davası açtıkları hâlde, davanın kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilerek KGM’nin davaya dâhil edildiğini ve taşınmazın kamulaştırılması sonucunun ortaya çıktığını, KGM’nin de kamulaştırma işlemlerinin devam ettiğini yargılama sırasında belirttiğini, taşınmaza yapılan müdahale nedeniyle tazminat alacakken daha düşük bir bedelle taşınmazın kamulaştırılmasına katlanmak zorunda kaldıklarını, yol güzergâhındaki diğer taşınmazların kamulaştırılmadığını, bu şekilde eşit ve adil bir uygulama yapılmadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, bilirkişi raporunda belirtilen taşınmazın eski hâle getirme bedelinin ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucuların, müdahalenin meni davasının Mahkemece kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilmesine dayalı ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali iddiası niteliğinde değerlendirilmiştir. Başvurucuların kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet haklarının ihlali iddiaları ile makul sürede yargılanma haklarının ihlali iddiaları ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
44. Başvuru konusu olayda başvurucular, taşınmazlarına hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları müdahalenin meni davasının, Mahkemece kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilerek KGM’nin davaya dâhil edildiğini ve taşınmazın kamulaştırılması sonucunun ortaya çıktığını, yol güzergâhındaki diğer taşınmazların kamulaştırılmadığını, bu şekilde eşit ve adil bir uygulama yapılmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
45. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin olarak görüş sunmamıştır.
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
48. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
49. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
50. Başvurucular, İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil tazminatının tahsilini talep etmişlerdir. Mahkemece, davalının taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza el atmasının önlenmesine, hafriyatın kaldırılması ve taşınmazın eski hâle getirilmesi tazminatı ile ecrimisil tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince davanın, kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski hâle getirme bedelinin tahsili istemine ilişkin olduğu kabul edilmiş, KGM'nin davaya dâhil edilerek yargılama yapılması ve 2942 sayılı Kanun'un değer biçmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak KGM davaya dâhil edilmiş, taşınmaz üzerinde keşif yapılmış, bilirkişilerden rapor alınmış, tarafların raporlara itirazları üzerine ek raporlar alınmış ve taşınmazların bir kısmına davalı Şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazların kısmen kullanılamaz hâle getirildiği, taşınmazların el atılan kısmının eski hâle getirme bedellerinin, taşınmazın bedellerinden oldukça yüksek olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne, taşınmazların tapu kayıtlarının kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, taşınmaz bedellerinin davalı KGM’den tahsiline karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır.
51. Mahkemenin ve Yargıtayın gerekçeleri ile başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda Mahkemenin, taşınmazlara fiilen el atma sebebini, taşınmazların fiilî durumları ve değerleri ile eski hâle getirme bedellerini dikkate alarak ve 2942 sayılı Kanun doğrultusunda değerlendirme yaparak karar verdiği belirlenmiştir.
52. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkeme ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucuların davanın nitelemesiyle ilgili iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
54. Başvurucuların, davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesi ve ecrimisil tazminatının tahsili talebiyle açtıkları davanın, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilerek taşınmazın bedelinin davalı KGM’den tahsili ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmesi sonucu mülkiyet haklarının ihlali iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
55. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda başvurucuların, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
56. Başvurucular, taşınmazlarına hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları müdahalenin meni davasının kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilerek taşınmazın kamulaştırılması sonucunun ortaya çıktığını, taşınmaza yapılan müdahale nedeniyle tazminat alacakken daha düşük bir bedelle taşınmazın kamulaştırılmasına katlanmak zorunda kaldıklarını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
57. Bakanlık görüşünde, kamu yararı ile kişilerin temel haklarının korunması arasında adil bir dengenin kurulması ve taşınmaza yapılan müdahalenin yasal dayanağının olması gerektiği, makul bir meblağ ödenmeksizin mülkiyetten yoksun bırakmanın mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale teşkil edeceği, bu hususların bireysel başvuru incelemesinde göz önünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.
58. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
59. Anayasa'nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
60. Anayasa'nın 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.”
61. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
62. Anayasa'nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.
63. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır: Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural, mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).
64. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış; ikinci ve üçüncü fıkralarda ise mülkiyet hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir.
65. Mutlak değil, sınırlanabilir bir hak olan mülkiyet hakkı Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
66. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözü ile ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
67. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda, varlığı kabul edilen müdahalenin hakkın özünü zedeleyecek ölçüde kısıtlayıp kısıtlamadığının, kanuna dayalı ve meşru amaçlarının olup olmadığının, söz konusu kısıtlamanın gereklilik ve ölçülülük ilkelerine uygun bulunup bulunmadığının tespiti gerekir.
i. Müdahalenin Varlığı
68. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
69. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30).
70. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel ögesinin "kamu yararı" olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008).
71. Bir taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur (AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003). Bununla beraber gerçek karşılığının altında bir bedel ödenerek bir taşınmazın idareye geçmesi de Anayasa’nın 46. maddesi hükmüne açıkça aykırılığın yanında mülkiyet hakkına Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesini aşan ve mülkünden yoksun bırakılan kişiye ulaşılmak istenen kamu yararıyla kıyaslandığında ölçüsüzce ağır bir yük getiren ve makul olmayan müdahale niteliğindedir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 81).
72. Kamulaştırma yapmaya yetkili olan devlet; kamu tüzel kişileri, kamu kurumları veya kamu yararı bulunması hâlinde yararlarına kamulaştırma yapılabilecek gerçek ve özel hukuk kişileri tarafından, Anayasa'nın 46. maddesi ve 2942 sayılı Kanun'a aykırı şekilde, özel mülkiyete konu taşınmazlara kısmen veya tamamen, fiilen veya hukuken bedelsiz olarak el koyma işlemine "kamulaştırmasız el atma" denmektedir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436, 6/3/2014, § 55).
73. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atılması yoluyla yapılan müdahalenin, başvurucuların mülkiyete saygı haklarını ihlal ettiği kanaatindedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 51).
74. Somut olayda, Balıkesir ili Bigadiç ilçesinde bulunan taşınmazlar başvurucular adına tapuya tescillidirler. Dolayısıyla başvurucuların tapu sicilinde adlarına kayıtlı taşınmazlar üzerinde, 4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet haklarının bulunduğu kuşkusuzdur.
75. Başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırılması kararı alındığı anlaşılmışsa da bu kararın taşınmazlara yapılan müdahaleden sonra alındığı, Anayasa’nın 46. maddesinde ve 2942 sayılı Kanun'da belirtilen kamulaştırma işleminin tüm unsurları tamamlanmaksızın taşınmazlara fiilen el atılmasının başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
76. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe anılan maddenin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözü ile ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
77. Başvuruculara ait taşınmazlara ilişkin olarak KGM’nin 19/7/2007 tarihinde kamulaştırma kararı aldığı ancak kamulaştırma kararı alınmadan önce ve kamulaştırma işlemleri tamamlanmaksızın Şirket tarafından hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle taşınmazlara müdahalede bulunulduğu, başvurucuların açtığı müdahalenin önlenmesi davaları, Mahkemece kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin ödenmesi davası olarak nitelendirilerek taşınmazların bedelinin başvuruculara ödenmesine ve KGM adına tapuya tescillerine karar verildiği anlaşılmıştır.
78. Demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü, Sözleşme’nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi, her şeyden önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden yararlanma hakkına idari makamlar tarafından yapılan müdahalenin yasal olmasını gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, § 42).
79. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınırken Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM, yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
80. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi, bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin Erdoğan, § 60).
81. Somut olayda başvuruculara ait taşınmazlara kamulaştırma işlemi tamamlanmaksızın hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulmuştur. Kamulaştırmasız el atma, kamulaştırma ile kıyaslandığında daha az güvence sunan ve hukuki olmayan bir yöntemdir. Şöyle ki 2942 sayılı Kanun'a göre kamulaştırma kararı verilebilmesi için öncelikle taşınmazın değerinin idare tarafından tespit ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde idarenin mahkemeye başvurarak bedel tespitini istemesi gerekmektedir. Tespit edilen bedelin peşin olarak bankaya yatırılmasıyla kamulaştırma kararı kesinleşmektedir. Bu nedenle bir kamu idaresi kamulaştırma bedelini ödeyecek yeterli ödeneği olmadıkça kamulaştırma kararı alamayacaktır. Diğer taraftan, kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili olarak uzlaşma ve dava yoluna başvurma külfeti maliklere yüklenmiştir. Bu nedenle dava harçlarını ödeme yükümlülüğü de maliklerin üzerindedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).
82. Kamulaştırmasız el atma; idareye, taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle bir kamulaştırma işlemi olmadığından, kullanılan taşınmazın devrini meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere "kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden mahkeme kararıdır. Kamulaştırmasız el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvurucuları, herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma, her ne olursa olsun, idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye, kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilere öngörülemez ve keyfî durumlarla karşılaşma tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, §§ 40, 43, 45).
83. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri taşınmaz mülkiyetine son verecek müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi ve 2942 sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riski taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).
84. Başvuru dosyasındaki mevcut belgeler incelendiğinde kamulaştırma işlemi yapılmaksızın KGM’nin gözetimi altındaki Şirketin, başvuruculara ait taşınmazlara hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu anlaşılmaktadır.
85. Başvuru konusu olayda, KGM’nin 19/7/2007 tarihli kararıyla başvuruculara ait taşınmazın, “taş ocağı, konkasör ve depo sahası” içinde bulunduğu için kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verdiği, başvuruculara kamulaştırma bedeli teklif edildiği ancak bedeli kabul etmedikleri için anlaşma sağlanamadığı anlaşılmıştır. Başvuruculara ait taşınmaza, hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunulması üzerine başvurucular, KGM tarafından kamulaştırma kararı alınmadan önce 21/6/2007 tarihinde, İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, taşınmaza el atmanın önlenmesini ve ecrimisil tazminatının tahsilini talep etmişlerdir.
86. Mahkemece verilen kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince bozulması üzerine Mahkeme, 3/12/2010 tarihinde KGM’yi davaya dâhil ederek taşınmazın bir kısmına davalı şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği, taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin, taşınmazın bedelinden çok yüksek olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, taşınmazın tapu kayıtlarının kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, taşınmaz bedelinin davalı KGM’den tahsiline, ayrıca ecrimisil tazminatının da davalılardan tahsiline karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Bu şekilde Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmazlara kamulaştırmasız olarak el atıldığı mahkeme kararıyla sabittir.
87. Sonuç olarak başvuruculara ait taşınmazların bir bölümüne hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahale edilmesi şeklindeki kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
88. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen meşru amaçlardan biri kapsamında olma ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
89. Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının kanunilik ilkesine uyulmayarak ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
90. Başvurucular, Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davaların makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
91. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
92. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
93. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda taşınmaza yapılan müdahalenin önlenmesi amacıyla Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
94. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 21/6/2007 tarihidir.
95. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesince verilen hükmün Yargıtay 18. Hukuk Dairesince onandığı 3/6/2013 tarihidir.
96. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucuların 21/6/2007 tarihinde Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları dava sonunda 23/12/2008 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/2/2010 tarihli ilamıyla hükmün bozulduğu, Mahkemece bozma kararına uyularak 17/5/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 3/6/2013 tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
97. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
98. Başvuruya konu davaların incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında yargılamaların karmaşık nitelikte olduğu kabul edilmekle birlikte, beş yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
99. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
100. Başvurucular, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali nedeniyle taşınmazların eski hâle getirme bedellerinin ödenmesini talep etmişlerdir.
101. Bakanlık, ihlal tespit edilmesi hâlinde hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini belirtmiştir.
102. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
103. Başvuruculara ait taşınmaza Anayasa ve 2942 sayılı Kanun’da öngörülmeyen kamulaştırmasız el atma şeklindeki müdahalenin mülkiyet hakkını ihlal ettiği yönünde karar verilmiştir.
104. Bunun yanında, taşınmaza yol açmak ve yol yapımında kullanılacak hammadde üretimi için taş ocağından çıkarılan malzemelerin depo edilmesi şeklinde ulaşılmak istenen kamu yararıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu denge, başvuruculara el atılan taşınmaz bölümünün mahkemece tespit edilen gerçek karşılıkları ödenerek sağlanmaktadır. Mahkemelerin kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelinin ödenmesine karar vermeleri kamu yararıyla kişi yararı arasında adil dengeyi sağladığı gibi, idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit ederek belli bir hukuki güvence sağlamaktadır.
105. Başvurucular, taşınmazlarına yapılan müdahale nedeniyle daha fazla tazminat almaları gerektiğini iddia etseler de Mahkemenin ve bedel tespiti yapan bilirkişilerin objektif kriterleri esas alarak bedel tespiti yapmaları gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Somut davada başvuruculara 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun olarak el atmayla ellerinden alınan taşınmaz bölümleri için tazminat olarak tarımsal gelir yöntemine göre hesaplanan taşınmaz bedelleri ödenmiştir. Mahkeme bedel tespitini keşif yaparak, bilirkişi raporlarına müracaat ederek ve başvurucuların her aşamada itirazlarını sunmalarına imkân vererek ve bu itirazları dikkate alarak sonuçlandırmıştır.
106. Bu durumda başvuruculara, taşınmaz bölümlerine karşılık dava tarihine göre belirlenen taşınmaz bedeli ödenerek ulaşılmak istenen kamu yararıyla başvurucuların müdahale edilen mülkiyet hakkı arasında makul bir orantının kurulduğu, idarenin el atma işleminin ihmalden kaynaklandığı ve kanuni olmayan el atma hakkında ihlal kararı verildiği göz önünde bulundurulduğunda başvuruculara ayrıca tazminat ödenmesine gerek bulunmadığı yönünde karar verilmesi gerekir.
107. Öte yandan başvurucuların, tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin beş yıl on bir aylık yargılama süreci nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmişse de, başvurucuların taleplerinin maddi tazminata ilişkin olduğu, manevi tazminat isteminde bulunmadıkları, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı da bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
108. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harcın ayrı ayrı başvuruculara ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların,
1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harcın ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.