TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM OĞUZ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5926)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. İbrahim OĞUZ
|
|
|
2. Mustafa OĞUZ
|
|
|
3. Hasan OĞUZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Şerif TOPUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, müdahalenin meni davasının kamulaştırmasız el
atma davası olarak nitelendirilerek taşınmazın bedelinin Karayolları Genel
Müdürlüğünden tahsiline ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 31/7/2013 tarihinde Balıkesir 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 22/11/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu İbrahim Oğuz tarafından yapılan 2013/5926
numaralı bireysel başvuru dosyası, Hasan Oğuz tarafından yapılan 2013/5929
numaralı bireysel başvuru dosyası ve Mustafa Oğuz tarafından yapılan 2013/5928
numaralı bireysel başvuru dosyası aralarındaki hukuki ve fiilî irtibat
nedeniyle birleştirilmiş; incelemeye 2013/5926 numaralı bireysel başvuru
dosyası üzerinden devam edilmiştir.
6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 24/1/2014 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
1. Başvurucular
İbrahim Oğuz ve Mustafa Oğuz’un Başvurularına İlişkin Olarak
8. Balıkesir ili Bigadiç ilçesi Çayüstü
köyü 148 ada 214 parsel numaralı, 4.573,85 m2 taşınmaz, başvurucular
adına müştereken tapuya tescilli iken taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak
suretiyle müdahalede bulunulmuştur.
9. Başvurucular, 17/5/2007 tarihinde Bigadiç Sulh Hukuk
Mahkemesine başvurarak taşınmazın üzerinde tespit yapılmasını talep etmişler;
18/5/2007 tarihinde bilirkişiler eşliğinde tespit yapılmıştır.
10. Başvurucular, 21/6/2007 tarihinde İrem İnşaat Yapı San.
ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada,
davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz
hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil
tazminatının tahsilini talep etmişlerdir.
11. Davalı Şirket cevabında, Karayolları 14. Bölge
Müdürlüğünün müteahhidi olarak yol yapım işini üstlendiğini, taşınmazın daha
önceden başka müteahhitlerce kullanıldığını savunarak davanın reddini talep
etmiştir.
12. Mahkemece 23/12/2008 tarihli ve E.2007/207, K.2008/221
sayılı kararla davalının taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
müdahalede bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza el
atmasının önlenmesine, hafriyatın kaldırılması için 6.573 TL ve taşınmazın eski
hâle getirilmesi için 271,73 TL tazminat ile ecrimisil
tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar
verilmiştir.
13. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
18/2/2010 tarihli ve E.2009/16535, K.2010/2348 sayılı ilamıyla“Dava, kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski hale getirme bedelinin
tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan keşif sonucu dava konusu
taşınmaza davalı şirket tarafından el atıldığı anlaşılmakta ise de, bu el atma Karayolları Genel Müdürlüğünün yol yapımı
nedeniyle olup, davalı şirket Karayolları Genel Müdürlüğü adına iş yapmaktadır.
Şirket ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme bunlar
arasındaki iç ilişkidir. Bu nedenle Karayolları Genel Müdürlüğünün davaya dâhil
edilerek yargılama yapılması gerekirken, dâhil edilmeden hüküm kurulması doğru
görülmemiştir. Yine yapılan bilirkişi incelemesi ve alınan raporun yeterli
olmadığı, kamulaştırmasız el atma davalarında Kamulaştırma Kanunu'nun değer
biçmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu yönüyle eksik incelemeye
dayalı hüküm kurulduğu” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 16/9/2010 tarihli ve E.2010/11015, K.2010/15082 sayılı ilamıyla
reddedilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılama yapılmış,
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) 3/12/2010 tarihinde davaya dâhil edilmiştir.
16. KGM cevabında, davaya dâhil edilmelerinin mümkün
olmadığını, ayrı bir dava açılması gerektiğini, davacılara kamulaştırma bedeli
teklif ettiklerini ancak bedeli kabul etmedikleri için anlaşma sağlanamadığını
savunarak davanın reddini talep etmiştir.
17. KGM’nin 19/7/2007 tarihli yazısına göre
taşınmazın, “Taş Ocağı, Konkasör ve Depo Sahası” içinde bulunması nedeniyle
kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
18. Mahkemece 17/5/2012 tarihli ve E.2010/305, K.2012/118
sayılı kararla, taşınmazın bir kısmına davalı Şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri
yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği,
taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin 6.800 TL, taşınmazın
bedelinin ise 622,02 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 148 ada
214 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının 211,57 m2'lik bölümünün
kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, 622,02 TL taşınmaz bedelinin
davalı KGM’den tahsiline, 271,73 TL ecrimisil tazminatının dava tarihinden itibaren yasal
faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
19. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
3/6/2013 tarihli ve E.2013/6497, K.2013/9633 sayılı ilamıyla yargılama
giderleri yönünden başvurucu lehine hükmün düzeltilerek onanmasına karar
verilmiştir.
20. Karar 25/7/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucular 31/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
2. Başvurucu Hasan
Oğuz’un Başvurusuna İlişkin Olarak
22. Balıkesir ili Bigadiç ilçesi Çayüstü
köyü 148 ada 213 parsel numaralı, 4.239,35 m2 taşınmaz, başvurucu
adına tapuya tescilli iken taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
müdahalede bulunulmuştur.
23. Başvurucu, 21/6/2007 tarihinde İrem İnşaat Yapı San. ve
Tic. Ltd. Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada,
davalının taşınmaz üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz
hâle getirdiği iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil
tazminatının tahsilini talep etmiştir.
24. Davalı Şirket cevabında, Karayolları 14. Bölge
Müdürlüğünün müteahhidi olarak yol yapım işini üstlendiğini, taşınmazın daha
önceden başka müteahhitlerce kullanıldığını savunarak davanın reddini talep
etmiştir.
25. Mahkemece 23/12/2008 tarihli ve E.2007/208, K.2008/222
sayılı kararla davalının taşınmaza hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
müdahalede bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza el
atmasının önlenmesine, hafriyatın kaldırılması için 40.890 TL tazminat ile
taşınmazın eski hâle getirilmesi tazminatının dava tarihinden itibaren yasal
faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
26. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
18/2/2010 tarihli ve E.2009/16534, K.2010/2347 sayılı ilamıyla “Dava, kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski
hale getirme bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan keşif
sonucu dava konusu taşınmaza davalı şirket tarafından el atıldığı anlaşılmakta
ise de, bu el atma Karayolları Genel Müdürlüğünün yol
yapımı nedeniyle olup, davalı şirket Karayolları Genel Müdürlüğü adına iş
yapmaktadır. Şirket ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme
bunlar arasındaki iç ilişkidir. Bu nedenle Karayolları Genel Müdürlüğünün
davaya dâhil edilerek yargılama yapılması gerekirken, dâhil edilmeden hüküm
kurulması doğru görülmemiştir. Yine yapılan bilirkişi incelemesi ve alınan
raporun yeterli olmadığı, kamulaştırmasız el atma davalarında Kamulaştırma Kanunu'nun
değer biçmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu yönüyle eksik
incelemeye dayalı hüküm kurulduğu” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
27. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 16/9/2010 tarihli ve E.2010/11016, K.2010/15081 sayılı ilamıyla
reddedilmiştir.
28. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılama yapılmış, KGM
3/12/2010 tarihinde davaya dâhil edilmiştir.
29. KGM cevabında, davaya dâhil edilmelerinin mümkün
olmadığını, ayrı bir dava açılması gerektiğini, davacıya kamulaştırma bedeli
teklif ettiklerini ancak bedeli kabul etmediği için anlaşma sağlanamadığını
savunarak davanın reddini talep etmiştir.
30. KGM’nin 19/7/2007 tarihli yazısına göre
taşınmazın, “Taş Ocağı, Konkasör ve Depo Sahası” içinde bulunduğu için kamu
yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
31. KGM’nin 6/2/2008 tarihli yazısında,
taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmesi nedeniyle taşınmaz malikleriyle
pazarlık yapıldığı ancak anlaşmaya varılamadığı, bu nedenle dava açılması için
hazırlık yapıldığı belirtilmiştir.
32. Mahkemece, 17/5/2012 tarihli ve E.2010/306, K.2012/119
sayılı kararla, taşınmazın bir kısmına davalı Şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri
yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği,
taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin 42.300 TL, taşınmazın
bedelinin ise 2.177,75 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 148 ada
213 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının 740,70 m2'lik bölümünün
kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, 2.177,75 TL taşınmaz bedelinin
davalı KGM’den tahsiline, davalı Şirket aleyhine
açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
33. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
3/6/2013 tarihli ve E.2013/6495, K.2013/9634 sayılı ilamıyla yargılama
giderleri yönünden başvurucu lehine hükmün düzeltilerek onanmasına karar
verilmiştir.
34. Karar 17/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucu 31/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
36. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
37. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun
10. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması
halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve
belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki
diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer
asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin
tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci
fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına
tesciline karar verilmesini ister.
...”
38. 11/2/1950 tarihli ve 5539 sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“Karayolları Genel Müdürlüğünün görevleri
şunlardır:
…
F) Yolların yapım, ıslah, onarım ve bakımına, emniyetle
işlemesine gerekli garaj ve atelyeleri, makina ve
malzeme ambarları ile depolarını, servis ve akaryakıt tesislerini,
laboratuvarları, deneme istasyonlarını, tarihi yol ağlarına ait köprü ve diğer
bütün yan tesisleri, yol boyu inkişafı ve ağaçlandırılması için lüzumlu
fidanlıkları, dinlenme yerlerini, bakım ve trafik emniyetini sağlayacak bina ve
lojmanları, verici telsiz istasyonları ile gerekli muhabere şebekelerini, Genel
Müdürlüğün görevlerini daha verimli şekilde yönetimine yarayacak diğer her
türlü sosyal tesisleri, hazırlayacağı ve hazırlatacağı plan ve projelerine göre
yapmak, yaptırmak, onarmak, donatmak, işletmek, kiralamak ve bakımlarını
sağlamak,
…”
39. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun 45. maddesi şöyledir:
“Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri,
kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı durumlarda gereken nicelikte ve nitelikte
taşınır ve taşınmazları, yurt içinde veya yurt dışında, bedellerini peşin veya
taksitle ödeyerek veya finansal kiralama suretiyle edinebilirler. Kamu
idareleri, taşınmaz satın alma veya kamulaştırma işlemlerini yetki devri
yoluyla bir başka kamu idaresi eliyle yürütebilir. Genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerinin edindiği taşınmazlar Hazine adına, diğer kamu idarelerine ait
taşınmazlar ise tüzel kişilikleri adına tapu sicilinde tescil olunur. Hazine
adına tescil edilen taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından yönetilir. Bu
tescil işlemleri, adına tescil yapılan idarenin taşınmazın bulunduğu yerdeki
ilgili birimine bildirilir.
…”
40. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
“Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan malik,
el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu
takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el
konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde, taşınmazın el
koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih
olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
41. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 31/7/2013 tarihli ve 2013/5926 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
42. Başvurucular, taşınmazlarına İrem İnşaat Yapı San. ve
Tic. Ltd. Şti. tarafından hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede
bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları davalar sonunda verilen tazminatın
tahsiline dair kararın temyizi sonucu Yargıtay tarafından, davanın
kamulaştırmasız el atma davası olarak nitelendirildiğini ve 2942 sayılı
Kanun’un uygulanması yönünden kararın bozulduğunu, müdahalenin meni davası
açtıkları hâlde, davanın kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin
ödenmesi davası olarak nitelendirilerek KGM’nin
davaya dâhil edildiğini ve taşınmazın kamulaştırılması sonucunun ortaya
çıktığını, KGM’nin de kamulaştırma işlemlerinin devam
ettiğini yargılama sırasında belirttiğini, taşınmaza yapılan müdahale nedeniyle
tazminat alacakken daha düşük bir bedelle taşınmazın kamulaştırılmasına
katlanmak zorunda kaldıklarını, yol güzergâhındaki diğer taşınmazların
kamulaştırılmadığını, bu şekilde eşit ve adil bir uygulama yapılmadığını,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, bilirkişi raporunda
belirtilen taşınmazın eski hâle getirme bedelinin ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda
başvurucuların, müdahalenin meni davasının
Mahkemece kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası
olarak nitelendirilmesine dayalı ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası niteliğinde değerlendirilmiştir. Başvurucuların kamulaştırmasız el atma
nedeniyle mülkiyet haklarının ihlali iddiaları ile makul sürede yargılanma
haklarının ihlali iddiaları ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
44. Başvuru konusu
olayda başvurucular, taşınmazlarına hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
müdahalede bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları müdahalenin meni davasının,
Mahkemece kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası
olarak nitelendirilerek KGM’nin davaya dâhil
edildiğini ve taşınmazın kamulaştırılması
sonucunun ortaya çıktığını, yol güzergâhındaki diğer taşınmazların
kamulaştırılmadığını, bu şekilde eşit ve adil bir uygulama yapılmadığını
belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
45. Bakanlık,
başvurunun bu kısmına ilişkin olarak görüş sunmamıştır.
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
48. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
49. Anılan kurallar
uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay
ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede,
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
50. Başvurucular, İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti.
aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, davalının taşınmaz
üzerine hafriyat döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği
iddiasıyla el atmanın önlenmesini ve ecrimisil
tazminatının tahsilini talep etmişlerdir. Mahkemece, davalının taşınmaza
hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu gerekçesiyle
davanın kabulüne, davalının taşınmaza el atmasının önlenmesine, hafriyatın
kaldırılması ve taşınmazın eski hâle getirilmesi tazminatı ile ecrimisil tazminatının davalıdan tahsiline karar
verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince davanın,
kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve eski hâle getirme bedelinin tahsili
istemine ilişkin olduğu kabul edilmiş, KGM'nin davaya
dâhil edilerek yargılama yapılması ve 2942 sayılı Kanun'un değer biçmeye
ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak KGM davaya dâhil edilmiş, taşınmaz üzerinde
keşif yapılmış, bilirkişilerden rapor alınmış, tarafların raporlara itirazları
üzerine ek raporlar alınmış ve taşınmazların bir kısmına davalı Şirket
tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma
işlemleri yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazların kısmen kullanılamaz hâle
getirildiği, taşınmazların el atılan kısmının eski hâle getirme bedellerinin,
taşınmazın bedellerinden oldukça yüksek olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen
kabulüne, taşınmazların tapu kayıtlarının kısmen iptali ile KGM adına tapuya
tesciline, taşınmaz bedellerinin davalı KGM’den
tahsiline karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesince hüküm
onanmıştır.
51. Mahkemenin ve Yargıtayın
gerekçeleri ile başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün,
Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda Mahkemenin,
taşınmazlara fiilen el atma sebebini, taşınmazların fiilî durumları ve
değerleri ile eski hâle getirme bedellerini dikkate alarak ve 2942 sayılı Kanun
doğrultusunda değerlendirme yaparak karar verdiği belirlenmiştir.
52. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi ve
Yargıtay tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları
gibi Mahkeme ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucuların
davanın nitelemesiyle ilgili iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
54. Başvurucuların, davalının taşınmaz üzerine hafriyat
döktüğü, yol açtığı, taşınmazı kullanılamaz hâle getirdiği iddiasıyla el
atmanın önlenmesi ve ecrimisil tazminatının tahsili
talebiyle açtıkları davanın, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin
ödenmesi davası olarak nitelendirilerek taşınmazın bedelinin davalı KGM’den tahsili ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmesi
sonucu mülkiyet haklarının ihlali iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
55. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda
başvurucuların, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
56. Başvurucular, taşınmazlarına hafriyat dökmek ve yol açmak
suretiyle müdahalede bulunulduğunu, Şirket aleyhine açtıkları müdahalenin meni
davasının kamulaştırmasız el atmaya dayalı taşınmaz bedelinin ödenmesi davası
olarak nitelendirilerek taşınmazın kamulaştırılması sonucunun ortaya çıktığını,
taşınmaza yapılan müdahale nedeniyle tazminat alacakken daha düşük bir bedelle
taşınmazın kamulaştırılmasına katlanmak zorunda kaldıklarını belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
57. Bakanlık görüşünde, kamu yararı ile kişilerin temel
haklarının korunması arasında adil bir dengenin kurulması ve taşınmaza yapılan
müdahalenin yasal dayanağının olması gerektiği, makul bir meblağ ödenmeksizin
mülkiyetten yoksun bırakmanın mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale teşkil
edeceği, bu hususların bireysel başvuru incelemesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği bildirilmiştir.
58. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
59. Anayasa'nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
60. Anayasa'nın 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Devlet ve kamu
tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını
peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya
bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli
ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. …
Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş
yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.”
61. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve
tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler,
devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek
veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini
sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları
hakka halel getirmez."
62. Anayasa'nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir.
63. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi
üç temel kuraldan oluşmaktadır: Birinci kural, genel olarak mülkiyetten
barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın
ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural, mülkiyetten yoksun bırakmayı
düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci
cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun
olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla
mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer
almaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B.
No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).
64. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci
fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış; ikinci ve üçüncü fıkralarda ise mülkiyet
hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir.
65. Mutlak değil, sınırlanabilir bir hak olan mülkiyet hakkı
Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir.
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki
ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen
sınırlandırmaların denetiminin, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
66. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmanın Anayasa’nın
13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde
belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözü ile ruhuna ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
67. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, mülkiyet
hakkına yönelik bir müdahale bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki
aşamalarda, varlığı kabul edilen müdahalenin hakkın özünü zedeleyecek ölçüde
kısıtlayıp kısıtlamadığının, kanuna dayalı ve meşru amaçlarının olup olmadığının,
söz konusu kısıtlamanın gereklilik ve ölçülülük ilkelerine uygun bulunup
bulunmadığının tespiti gerekir.
i. Müdahalenin Varlığı
68. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e
ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
69. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur (İhsan Vurucuoğlu, B.
No: 2013/539, 16/5/2013, § 30).
70. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel ögesinin
"kamu yararı" olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz
üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın kamu yararı için
ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamu yararı
bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal
ögeleridir (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008).
71. Bir taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi,
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan,
hakkın özünü zedeleyen bir durumdur (AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003).
Bununla beraber gerçek karşılığının altında bir bedel ödenerek bir taşınmazın
idareye geçmesi de Anayasa’nın 46. maddesi hükmüne açıkça aykırılığın yanında
mülkiyet hakkına Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesini aşan ve
mülkünden yoksun bırakılan kişiye ulaşılmak istenen kamu yararıyla
kıyaslandığında ölçüsüzce ağır bir yük getiren ve makul olmayan müdahale
niteliğindedir (Tahsin Erdoğan, B.
No: 2012/1246, 6/2/2014, § 81).
72. Kamulaştırma yapmaya yetkili olan
devlet; kamu tüzel kişileri, kamu kurumları veya kamu yararı bulunması hâlinde
yararlarına kamulaştırma yapılabilecek gerçek ve özel hukuk kişileri
tarafından, Anayasa'nın 46. maddesi ve 2942 sayılı Kanun'a aykırı şekilde, özel
mülkiyete konu taşınmazlara kısmen veya tamamen, fiilen veya hukuken bedelsiz
olarak el koyma işlemine "kamulaştırmasız el atma" denmektedir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436,
6/3/2014, § 55).
73. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamulaştırma
yapılmaksızın taşınmaza el atılması yoluyla yapılan müdahalenin, başvurucuların
mülkiyete saygı haklarını ihlal ettiği kanaatindedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No:
11765/05, 27/5/2010, § 51).
74. Somut olayda, Balıkesir ili Bigadiç ilçesinde bulunan
taşınmazlar başvurucular adına tapuya tescillidirler. Dolayısıyla
başvurucuların tapu sicilinde adlarına kayıtlı taşınmazlar üzerinde, 4721
sayılı Kanun uyarınca mülkiyet haklarının bulunduğu kuşkusuzdur.
75. Başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırılması kararı
alındığı anlaşılmışsa da bu kararın taşınmazlara yapılan müdahaleden sonra
alındığı, Anayasa’nın 46. maddesinde ve 2942 sayılı Kanun'da belirtilen
kamulaştırma işleminin tüm unsurları tamamlanmaksızın taşınmazlara fiilen el
atılmasının başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale niteliğinde olduğu
değerlendirilmiştir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
76. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe anılan maddenin
ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözü ile ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
77. Başvuruculara ait taşınmazlara ilişkin olarak KGM’nin 19/7/2007 tarihinde kamulaştırma kararı aldığı
ancak kamulaştırma kararı alınmadan önce ve kamulaştırma işlemleri
tamamlanmaksızın Şirket tarafından hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
taşınmazlara müdahalede bulunulduğu, başvurucuların açtığı müdahalenin
önlenmesi davaları, Mahkemece kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin
ödenmesi davası olarak nitelendirilerek taşınmazların bedelinin başvuruculara
ödenmesine ve KGM adına tapuya tescillerine karar verildiği anlaşılmıştır.
78. Demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun
üstünlüğü, Sözleşme’nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi, her şeyden
önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden yararlanma hakkına idari
makamlar tarafından yapılan müdahalenin yasal olmasını gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, § 42).
79. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet
hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması
gerektiği hüküm altına alınırken Sözleşme’ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten
yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası
sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM, yasada
öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar
kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de
hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68) Anayasa, tüm
sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 31).
80. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara
yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi, bu haklara
ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan
demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber
kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun
çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme
organının çıkardığı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mani
değildir (Tahsin Erdoğan, § 60).
81. Somut olayda başvuruculara ait
taşınmazlara kamulaştırma işlemi tamamlanmaksızın hafriyat dökmek ve yol açmak
suretiyle müdahalede bulunulmuştur. Kamulaştırmasız el atma, kamulaştırma ile
kıyaslandığında daha az güvence sunan ve hukuki olmayan bir yöntemdir. Şöyle ki
2942 sayılı Kanun'a göre kamulaştırma kararı verilebilmesi için öncelikle
taşınmazın değerinin idare tarafından tespit ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde
idarenin mahkemeye başvurarak bedel tespitini istemesi gerekmektedir. Tespit
edilen bedelin peşin olarak bankaya yatırılmasıyla kamulaştırma kararı
kesinleşmektedir. Bu nedenle bir kamu idaresi kamulaştırma bedelini ödeyecek
yeterli ödeneği olmadıkça kamulaştırma kararı alamayacaktır. Diğer taraftan,
kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili olarak uzlaşma ve dava yoluna
başvurma külfeti maliklere yüklenmiştir. Bu nedenle dava harçlarını ödeme
yükümlülüğü de maliklerin üzerindedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).
82. Kamulaştırmasız el atma; idareye,
taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı
sağlamaktadır. Böyle bir kamulaştırma işlemi olmadığından, kullanılan
taşınmazın devrini meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı
sunan tek unsur, idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve
bireylere "kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden
mahkeme kararıdır. Kamulaştırmasız el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların
maliki olarak kalan başvurucuları, herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile
eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle
bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından
değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma, her ne olursa
olsun, idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki
olarak kabul etmeye ve idareye, kanuna aykırı davranışından fayda sağlama
imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine
geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilere öngörülemez ve keyfî
durumlarla karşılaşma tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli
derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir
kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yönde AİHM
kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
§§ 40, 43, 45).
83. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri
taşınmaz mülkiyetine son verecek müdahalelerin yasal olmasını zorunlu
tutmaktadır. Bu zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi
ve 2942 sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle
idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun
bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve
yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan
kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve
içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine
geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen
ve hukuki olmayan müdahale riski taşımaktadır (Celalettin
Aşçıoğlu, § 58).
84. Başvuru dosyasındaki mevcut belgeler incelendiğinde
kamulaştırma işlemi yapılmaksızın KGM’nin gözetimi
altındaki Şirketin, başvuruculara ait taşınmazlara hafriyat dökmek ve
yol açmak suretiyle müdahalede bulunduğu anlaşılmaktadır.
85. Başvuru konusu olayda, KGM’nin 19/7/2007 tarihli kararıyla başvuruculara ait taşınmazın,
“taş ocağı, konkasör ve depo sahası” içinde bulunduğu için kamu yararı kararı
alınarak kamulaştırılmasına karar verdiği, başvuruculara kamulaştırma bedeli
teklif edildiği ancak bedeli kabul etmedikleri için anlaşma sağlanamadığı
anlaşılmıştır. Başvuruculara ait taşınmaza, hafriyat dökmek ve yol açmak
suretiyle müdahalede bulunulması üzerine başvurucular, KGM tarafından kamulaştırma
kararı alınmadan önce 21/6/2007 tarihinde, İrem İnşaat Yapı San. ve Tic. Ltd.
Şti. aleyhine Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, taşınmaza el
atmanın önlenmesini ve ecrimisil tazminatının
tahsilini talep etmişlerdir.
86. Mahkemece verilen kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince
bozulması üzerine Mahkeme, 3/12/2010 tarihinde KGM’yi
davaya dâhil ederek taşınmazın bir kısmına davalı şirket tarafından KGM’nin çalışmaları nedeniyle kamulaştırma işlemleri
yapılmaksızın el atıldığı, taşınmazın kısmen kullanılamaz hâle getirildiği,
taşınmazın el atılan kısmının eski hâle getirme bedelinin, taşınmazın
bedelinden çok yüksek olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, taşınmazın
tapu kayıtlarının kısmen iptali ile KGM adına tapuya tesciline, taşınmaz
bedelinin davalı KGM’den tahsiline, ayrıca ecrimisil tazminatının da davalılardan tahsiline karar
vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Bu şekilde Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş süreçler
takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmazlara kamulaştırmasız
olarak el atıldığı mahkeme kararıyla sabittir.
87. Sonuç olarak başvuruculara ait
taşınmazların bir bölümüne hafriyat dökmek ve yol açmak suretiyle
müdahale edilmesi şeklindeki kamulaştırmasız el
atmanın Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen
usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin
kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
88. Müdahalenin kanunilik şartını
sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen meşru
amaçlardan biri kapsamında olma ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip
edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
89. Belirtilen nedenlerle başvurucuların
Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının kanunilik
ilkesine uyulmayarak ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
90. Başvurucular, Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları
davaların makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
91. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
92. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41–45).
93. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin
6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul
sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda taşınmaza yapılan
müdahalenin önlenmesi amacıyla Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada,
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (Güher Ergun ve
diğerleri, § 49).
94. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
21/6/2007 tarihidir.
95. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut
başvuru açısından bu tarih, Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesince verilen hükmün
Yargıtay 18. Hukuk Dairesince onandığı 3/6/2013 tarihidir.
96. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucuların 21/6/2007 tarihinde Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları
dava sonunda 23/12/2008 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, temyiz
üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/2/2010 tarihli ilamıyla hükmün
bozulduğu, Mahkemece bozma kararına uyularak 17/5/2012 tarihinde davanın
kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 3/6/2013
tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
97. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
98. Başvuruya konu davaların incelenmesinde; hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında yargılamaların
karmaşık nitelikte olduğu kabul edilmekle birlikte, beş yıl on bir aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
99. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
100. Başvurucular, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlali nedeniyle taşınmazların eski hâle getirme bedellerinin ödenmesini talep
etmişlerdir.
101. Bakanlık, ihlal tespit edilmesi hâlinde hakkaniyete uygun
bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini belirtmiştir.
102. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
103. Başvuruculara ait taşınmaza Anayasa ve
2942 sayılı Kanun’da öngörülmeyen kamulaştırmasız el atma şeklindeki
müdahalenin mülkiyet hakkını ihlal ettiği yönünde karar verilmiştir.
104. Bunun yanında, taşınmaza yol açmak ve yol yapımında
kullanılacak hammadde üretimi için taş ocağından çıkarılan malzemelerin depo
edilmesi şeklinde ulaşılmak istenen kamu yararıyla başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahale arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu
denge, başvuruculara el atılan taşınmaz bölümünün mahkemece tespit edilen
gerçek karşılıkları ödenerek sağlanmaktadır. Mahkemelerin kamulaştırmasız el
atma nedeniyle taşınmaz bedelinin ödenmesine karar vermeleri kamu yararıyla
kişi yararı arasında adil dengeyi sağladığı gibi, idare tarafından kullanımın
yasal olmadığını tespit ederek belli bir hukuki güvence sağlamaktadır.
105. Başvurucular, taşınmazlarına yapılan müdahale nedeniyle
daha fazla tazminat almaları gerektiğini iddia etseler de Mahkemenin ve bedel
tespiti yapan bilirkişilerin objektif kriterleri esas alarak bedel tespiti
yapmaları gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Somut davada
başvuruculara 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun
olarak el atmayla ellerinden alınan taşınmaz bölümleri için tazminat olarak
tarımsal gelir yöntemine göre hesaplanan taşınmaz bedelleri ödenmiştir. Mahkeme
bedel tespitini keşif yaparak, bilirkişi raporlarına müracaat ederek ve
başvurucuların her aşamada itirazlarını sunmalarına imkân vererek ve bu
itirazları dikkate alarak sonuçlandırmıştır.
106. Bu durumda başvuruculara, taşınmaz bölümlerine karşılık
dava tarihine göre belirlenen taşınmaz bedeli ödenerek ulaşılmak istenen kamu
yararıyla başvurucuların müdahale edilen mülkiyet hakkı arasında makul bir
orantının kurulduğu, idarenin el atma işleminin ihmalden kaynaklandığı ve
kanuni olmayan el atma hakkında ihlal kararı verildiği göz önünde
bulundurulduğunda başvuruculara ayrıca tazminat ödenmesine gerek bulunmadığı
yönünde karar verilmesi gerekir.
107. Öte yandan başvurucuların, tarafı oldukları uyuşmazlığa
ilişkin beş yıl on bir aylık yargılama süreci nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine karar verilmişse de,
başvurucuların taleplerinin maddi tazminata ilişkin olduğu, manevi tazminat
isteminde bulunmadıkları, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı da bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
108. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harcın ayrı ayrı başvuruculara
ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin müştereken başvuruculara ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların,
1. Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların tazminat
taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35
TL harcın ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına
6/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.