TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AKEL GIDA SAN. VE TİC. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/28)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Akel Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
Nafi DAYI
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülten Sevil ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, ihtirazi kayıtla
verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan tahakkuk ettirilerek ödenen
gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle birlikte geri verilmesi istemiyle
açmış olduğu davalarda, mahkemece fazladan tahsil edilen kısmın iadesine karar
verilmesine rağmen faiz isteminin reddedilmesinin
mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2012 tarihinde
İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/5/2014
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 21/7/2014
tarihli görüş yazısı, 7/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, ancak
başvurucu vekili Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi
içinde ibraz etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili dava dosyasında yer
aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, yurt dışından getirdiği emtianın beyanname
tescil işlemlerini tamamlayarak ithalatını gerçekleştirmek amacıyla Mersin
Gümrük Müdürlüğüne başvurmuş ve söz konusu idarenin ithal edilen malların satış
faturalarındaki fiyat yerine Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğünün 19/10/2006 tarih ve 27082 sayılı tasarruf yazısına istinaden
ve Dış Ticaret Müsteşarlığıyla Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı arasında 2006/5
sayılı Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği’ne (Tebliğ) göre belirlenen
referans fiyata göre ithali yapılacak emtianın ton fiyatını kendisi belirlemek
şartıyla beyannameyi tescil edeceğini belirtmesi üzerine tescil anında idarece
belirlenen fiyat üzerinden hesaplanan 16 beyannameyi Mart 2007 ve Ocak 2008
arasında ihtiraz kaydı düşerek tescil ettirmiş ve tahakkuk eden gümrük ve katma
değer vergilerini ödemiştir.
8. Başvurucu, bu suretle idare
tarafından fazla tahakkuk ettirilerek tahsil edilen fark kıymete isabet eden
vergi kısmının iadesi istemiyle her bir beyannameye ilişkin olarak önce
Bandırma Gümrük Müdürlüğüne düzeltme başvurusu yapmış, bahsedilen idarenin
başvuruları reddi üzerine Mersin Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne başvurarak
fazla ödenen vergilerin faiziyle birlikte iadesini talep etmiştir.
9. İdarece taleplerinin reddedilmesi üzerine başvurucu,
Mersin Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünün 16 adet işleminin iptali ile fazladan
tahsil edilen vergilerin dava tarihi itibariyle amme alacaklarına uygulanan
faiz oranında işleyecek faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemiyle
Mersin 1. Vergi Mahkemesi nezdinde 16 ayrı dava açmıştır.
10. Mersin 1. Vergi Mahkemesi, 8/1/2008
tarih ve E.2007/298, K.2008/13; 21/2/2008 tarihli E.2007/974, K.2008/164;
10/10/2008 tarih ve E.2007/698, K.2008/896; E.2007/699, K.2008/897; E.2007/700,
K.2008/898; E.2007/701, K.2008/899; E.2007/702, K.2008/900; E.2007/703,
K.2008/901; 13/10/2008 tarih ve E.2008/95, K.2008/908; E.2008/94, K.2008/907;
31/10/2008 tarih ve E.2008/377, K.2008/1005; E.2008/378, K.2008/1006;
E.2008/430, K.2008/1007; E.2008/431, K.2008/1008; 26/11/2008 tarih ve
E.2008/242, K.2008/1116; E.2008/243, K.2008/1117 sayılı kararlarında davalı
idarece, belirtilen satış bedelinin gerçek olup olmadığına dair herhangi bir
somut tespit bulunmaksızın ticari bir değeri bulunmayan ve teklif niteliğinde
olan proforma faturada referans olarak kabul edilen fiyatın esas alınarak vergi
tahakkuk ettirilmesine hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen
kabulüne, davalı idarenin işlemlerinin iptaline; faiz istemlerinin ise 4458
sayılı Gümrük Kanunu’nun 216. maddesine göre yetkili idareler tarafından gümrük
vergileri ile bunların ödenmelerine bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme
faizinin veya gecikme zammının geri verilmesinde idarece faiz ödenmeyeceği
kurala bağlandığından reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu, Mersin 1. Vergi Mahkemesinin söz konusu
kararları üzerine temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz incelemesini yapan
Danıştay 7. Dairesi, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin uygun görüldüğü
gerekçesiyle 17/11/2011 tarih ve E.2009/2314,
K.2011/7741; E.2008/2801, K.2011/7758; E.2008/2003, K.2011/7757; E.2008/7253,
K.2011/7760; E.2008/7268, K.2011/7766; E.2008/7252, K.2011/7759; E.2008/7254,
K.2011/7761; E.2008/7255, K.2011/7762; E.2008/7256, K.2011/7763; E.2008/7267,
K.2011/7765; E.2008/7266, K.2011/7764; E.2009/2316, K.2011/7743; E.2009/2313,
K.2011/7740; E.2009/2315, K.2011/7742; E.2009/1505, K.2011/7768; E.2009/1504, K.2011/7767
sayılı kararlarıyla temyiz istemlerini oy çokluğuyla reddetmiştir. Karşı oy
gerekçelerinde idarece gerçekleştirilen hukuka aykırılığın hizmet kusuru olduğu
ve hizmet kusurundan doğan zararların Anayasa’nın 125. maddesine göre idarece
karşılanması gerektiği, ayrıca 4458 sayılı Kanunun 216. maddesinin yargı kararı
ile iade edilen vergileri kapsamadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu, Danıştay aynı Dairesinin söz konusu kararları
üzerine karar düzeltme yoluna başvurmuş ve aynı Daire 28/9/2012
tarih ve E.2012/4398, K.2012/4084; E.2012/4401, K.2012/4094; E.2012/4400,
K.2012/4085; E.2012/5541, K.2012/4109; E.2012/5542, K.2012/4110; E.2012/5475,
K.2012/4114; E.2012/5476, K.2012/4118; E.2012/5544, K.2012/4119; E.2012/5539,
K.2012/4107; E.2012/5543, K.2012/4113; E.2012/5477, K.2012/4120; E.2012/5479,
K.2012/4115; E.2012/5478, K.2012/4112; E.2012/5480, K.2012/4117; E.2012/5540,
K.2012/4108; E.2012/4399, K.2012/4090 sayılı kararlarıyla karar düzeltme
taleplerini de oy çokluğuyla reddetmiştir. Kararlar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
13. Anılan kararlar, başvurucuya 8/12/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 20/12/2012 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 27/10/1999 tarih ve 4458 sayılı Gümrük
Kanunu’nun 216. maddesi şöyledir:
“Yetkili
idareler tarafından, gümrük vergileri ile bunların ödenmelerine bağlı olarak
tahsil edilmiş gecikme faizinin veya gecikme zammının geri verilmesinde idarece
faiz ödenmez. Ancak, geri verme kararının alındığı tarihten itibaren
üç ay içerisinde idarece sözkonusu kararın
uygulanmaması halinde, ilgilinin talebi üzerine, üç aylık sürenin bitiminden
itibaren faiz ödenir. Bu faiz, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunun tecil faizine ilişkin hükümlerine göre hesaplanır.”
16. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2014
tarih ve E.2013/104, K.2014/96 sayılı kararının sonuç kısmı şöyledir:
“27. 10.1999 günlü,
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 216. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 22.5.2014 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.”
17. 4/1/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nun 112. maddesinin 31/05/2012 tarih ve 6322 sayılı Kanunla değiştirilen
4. fıkrası şöyledir:
“Fazla veya yersiz
olarak tahsil edilen vergiler, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften
kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin
tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar
geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi
oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120 nci madde
hükümlerine göre mükellefe red ve iade edilir.”
18. 12/1/2011 tarih ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 17/04/2008 tarih ve 5754 sayılı
Kanunla değişik 89. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Yanlış veya yersiz alınmış olduğu tespit
edilen primler, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, hisseleri oranında
işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık
sigortalılarına veya hak sahiplerine kanunî faizi ile birlikte geri verilir.
Kanunî faiz, primin Kuruma yatırıldığı tarihi takip eden ay
başından, iadenin yapıldığı ayın başına kadar geçen süre için
hesaplanır. Ancak Borçlar Kanununun 65 inci maddesi hükmü saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/12/2012 tarih ve 2013/28 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, hizmet kusuru oluşturan
hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden doğan zararların işlemi yapan idare
tarafından karşılanmasının Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan
idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olması
kuralı ve hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu; ayrıca Gümrük Kanunu’nun
216. maddesinde yetkili idareler tarafından gümrük vergileri ile bunların
ödenmesine bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme faizi ve gecikme zammının geri
verilmesinde idare tarafından faiz ödenmeyeceği kuralının yalnızca yetkili
idareler tarafından alınmış bir geri verme kararı bulunduğunda söz konusu
olduğunu, yargı kararı sonucu ilgilisine iade edilmesine karar verilen
vergileri kapsamadığını belirterek faiz isteminin reddedilmesinin Anayasa’da
güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmekte ve iadeleri
yapılan vergi miktarına, fazladan tahsilâtın yapıldığı günden iadenin yapıldığı
tarihe kadar amme alacaklarına uygulanan faiz oranında işleyecek faizin
bilirkişi aracılığıyla tespit edilerek ödenmesine karar verilmesini talep
etmektedir.
B. Değerlendirme
21. Başvurucu, somut başvuruya konu fazladan ödenen
vergilerin faiziyle iadesi talepli davasıyla ilgili yukarıda sıralanan
şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 125. ve 35. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal
iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı
olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir
eder.
22. Başvurucudan gümrük müdürlüğünce fazla vergi tahsil
edildiği, açtığı dava sonunda yapılan iadelere 4458 sayılı Kanunu’nun 216.
maddesi nedeniyle ve Mahkeme kararıyla faiz ödenmediği, bu nedenle başvurucuya
faiz ödemesiyle ilgili uygulamada bir kamu müdahalesi bulunduğu açıktır.
Başvurucunun fazladan ödenen vergilerin iadesi talepli davada iadelerin faizsiz
yapılmasından şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Mahkeme kararının
kesinleşmesi ile kendisi için bir alacağa dönüşen fazladan ödenen bedellerin
iadesiyle ilgili sorun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyetler için diğer
kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle,
başvuruya ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, ihtirazi kayıtla
verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan tahakkuk ettirilerek ödenen
gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle birlikte geri verilmesi istemiyle
açmış olduğu davalarda, Mahkemece faiz isteminin reddedilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
25. Adalet Bakanlığı görüş yazısında,
AİHM kararlarında fazla ödenen vergi iadelerinin faizsiz yapılması halinde
ihlal kararı verilebildiği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek
(1) No.lu Protokol’ün vergi konusunda devletlere geniş takdir yetkisi
sağladığı, bununla birlikte bu amaçla yapılan müdahalelerin de ölçülü olması ve
paranın enflasyon karşısındaki değerinin korunması gerektiği ve Anayasa’nın 35.
maddesine ilişkin şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması
gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
26. Anayasa’nın “Mülkiyet
Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
27. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
29. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1.
maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme
de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden
barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır.
30. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın
35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer
verirken, Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün
birinci maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme
ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine
sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın
birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü
ya da düzenleme yetkisi vermektedir.
31. AİHM’ne göre ikinci ve üçüncü kurallar, mülkiyetten
barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın özel görünüm
şekilleri olup, bu nedenle genel nitelikli birinci kural ışığında
yorumlanmaları gerekmektedir (James ve
Diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986,
§ 37).
32. Somut başvuruya konu davada
başvurucu yurt dışından ithal ettiği emtianın beyannamelerini tescil ettirmek
istemiş, İdarenin ithal edilen malların satış faturalarındaki fiyat yerine
Tebliğ’de belirtilen fiyata göre tescil işlemlerini yapacağını belirtmesi
üzerine tescil anında idarece belirlenen fiyat üzerinden hesaplanan 16
beyannameyi itirazı kayıt düşerek tescil ettirmiş ve tahakkuk eden gümrük ve
katma değer vergilerini ödemiştir. Başvurucu daha sonra Mahkemeden ödediği verginin ödemesi
gereken vergiden fazla olduğu gerekçesiyle fazla ödediği vergilerin faiziyle
iadesini talep etmiştir. Mahkeme 2008 yılında verdiği
kararlarla davalı idarece, belirtilen satış bedelinin gerçek olup olmadığına
dair herhangi bir somut tespit bulunmaksızın ticari bir değeri bulunmayan ve
teklif niteliğinde olan proforma fatura ile referans olarak kabul edilen
fiyatın esas alınarak vergi tahakkuk ettirilmesine hukuken imkân bulunmadığı
gerekçesiyle davayı kısmen kabul etmiş ve fazla ödenen vergilerin iadesine
karar vermiştir. Bu kararlar Danıştay’ın onama ve karar düzeltmeyi ret
kararları ile kesinleşmiştir.
33. Başvurucunun yapmış olduğu ödemelerden emtianın alış
fiyatı ile Tebliğ’de belirtilen fiyatlar arasındaki farka tekabül eden kısmın
fazla ve yersiz alındığı Mahkeme kararlarıyla kesinleşmiştir. Alınmaması
gerektiği halde tahsil edilen bedellerin bu husustaki mahkeme kararı
kesinleştikten sonra ödenmesi gereken vergi ile ilgisi kalmamış ve devlet için
borç, başvurucu için alacak haline dönüşmüştür. Bu durumda mülkiyet hakkı
yönünden yapılan incelemenin vergilerin tahsilini de kapsayan mülkiyetin
kullanımının kontrolü yönünden değil, 1 No.lu Protokol’de ifade edildiği
şekliyle bireylerin mülklerinden barışçıl yararlanmaları hakkı veya Anayasa’da
ifade edildiği şekliyle bireylere tanınan geniş anlamda mülkiyet hakkı
kapsamında yapılması gerekmektedir.
34. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 213 sayılı Kanunu'nun 112.
maddesine 4369 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile eklenen (4) numaralı fıkrada yer
alan fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesine mahkemece karar
verildikten üç ay sonra halen ödenmemesi halinde faiz ödeneceğine dair hükmü
iptal ettiği 10/2/2011 tarih ve E.2008/58, K.2011/37
sayılı kararında; “Vergi, devletin
vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve karşılıksız tahsil ettiği bedel olsa da
idarece yapılmış olan vergi tahsilâtının fazla veya yersiz olduğu tespit
edildikten sonra bu tahsilât, mükellefler için bir 'alacak' haline gelmektedir.”
ifadesiyle idarelerin vergi adıyla fazla veya yersiz tahsil ettikleri
bedellerin, bu konudaki mahkeme hükmü ile devlet için borç, bireyler için
alacağa dönüştüğü kabul edilmiştir.
35. Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet
hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin
hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu
konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle
korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli
durumlarda, bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı"
elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Bkz. B. No: 2012/636, 15/4/2014,
§ 36-37).
36. Alacak hakkı, mülkiyet hakkı kapsamında kişilerin temel
haklarındandır (E.2008/58, K.2011/37, K.T. 10/2/2011).
Asıl alacağa bağlı feri bir hak olan faiz alacağı da hak sahibine maddi bir
menfaat sağlaması sebebiyle ekonomik bir değer olarak Anayasa ve AİHS'nin ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında olup, asıl alacağa bağlı
faiz talebi de bu hakkın sağladığı güvenceden yararlanabilir.
37. Anayasa Mahkemesi, 10/2/2011
tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararıyla 213 sayılı Kanunu'nun 112.
maddesinin (4) numaralı fıkrada yer alan fazla veya yersiz tahsil edilen
vergilerin iadesine mahkemece karar verildikten üç ay sonra başlamak üzere
halen ödenmemesi halinde asıl borca faiz işletileceğine dair hükmü Anayasa’nın
2. ve 35. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Yasa koyucu daha sonra bu
fıkrayı, fazla veya yersiz tahsilin mükelleften kaynaklanmadığı durumlarda,
verginin tahsil tarihinden düzeltme fişinin kesildiği tarihe kadar geçen süre
için tecil faizi uygulanacak şekilde değiştirmiştir. Daha yeni tarihli olan
5510 sayılı Kanunun 89. maddesinde de yanlış veya yersiz tahsil edilen sosyal
güvenlik primlerinin hak sahiplerine kanuni faizle iade edileceğine dair hüküm
bulunmaktadır.
38. Bununla beraber gümrük idareleri, 10/2/2011
tarihli iptal kararına rağmen iptal edilen hükümle benzer nitelikteki 4458
sayılı Kanunu’nun 216. maddesinde yer alan hükme istinaden fazla veya yersiz
tahsil edildiği anlaşılan gümrük vergilerinin iadesinde faiz ödememeye devam
etmişler ve fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesi talepli davalarda
vergi mahkemeleri ve Danıştay da aynı Kanun hükmüne dayanarak iadelerin faizsiz
yapılmasına karar vermeye devam etmişlerdir.
39. Anayasa Mahkemesi, yapılan bir itiraz başvurusu sonucunda
4458 sayılı Kanunu’nun 216. maddesinde yer alan ve somut başvuruya konu davada
uygulanan hükmü, 22/5/2014 tarih, E.2013/104,
K.2014/96 sayılı kararıyla yine Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırı
bularak iptal etmiştir. Ancak somut başvuruya konu dava, bahsedilen iptal
kararından önce kesinleşmiştir.
40. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak
bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir
(B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32).
41. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerinde, mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği
hüküm altına alınmaktadır. (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 31). Başvurucunun mahkeme kararıyla elde ettiği alacağa faiz veya enflasyon
farkı ödenmeyerek getirilen sınırlandırmanın 4458 sayılı Kanunu’nun 216.
maddesinde yer alan hükme dayanılarak gerçekleştirildiği açıktır.
42. Bahsedilen düzenleme ile elde edilmek istenen kamu
yararı, kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan, kamu hizmetlerinin
sürdürülmesi için zorunlu bir durum olmayıp sadece Devlete başkasının mülkü
üzerinde sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkını vermektedir
(AYM, E.2013/104, K.2014/96, 22/5/2014). Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden
yoksun veya keyfi olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu
yararının tespiti konusundaki takdirine müdahale etmemektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 36). Söz konusu hükmün kamu Hazinesini
koruma amaçlı olduğu ve devletin giderlerini arttırmayı engellemeyi amaçladığı
ve bu konuda başvurucunun da bir şikâyeti olmadığı anlaşıldığından başvurucunun
müdahale edilen mülkiyet hakkı ile ulaşılmak istenen kamu yararı arasında adil
bir denge kurulup kurulmadığı incelenecektir.
43. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği, karşılığı ödenmek
suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek istenen
kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir
denge kurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 37).
44. Başvurucu kendisinden fazla veya yersiz tahsil edilen
bedellere amme alacaklarına uygulanacak faizin uygulanmasını talep etmektedir.
Bahsedilen faiz oranı bazı kamu alacaklarının tahsilinde belli koşulların
gerçekleşmesi halinde ve Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre de
taksitle ödenmesine karar verilen kamulaştırma bedellerinin ödemesinde uygulanmaktadır.
Bunun dışında fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesi gibi durumlarda
amme alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının işletilmesine yönelik bir
yasal dayanak veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulama
bulunmamaktadır.
45. Bununla birlikte vergi adı altında
tahsil edilen ve mahkemelerce fazla veya yersiz olduğuna karar verilen
tahsilâtların iadesinde tahsilât ve iade arasında geçen sürede iade edilen
bedelin enflasyon karşısında değerinde meydana gelen aşınmayı ve bu sürede
bireylerin bu bedellerden yararlanamamaları nedeniyle meydana gelen zararlarını
telafi etmek ve gerçek karşılığını ödeyebilmek amacıyla, bu bedellere faiz veya
enflasyon farkı işletilmesi mümkündür.
46. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra
ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde
oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır.
Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa
uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).
Başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için
ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi,
örneğin kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir
değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Bkz. Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
47. Bu çerçevede AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin
geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada
geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin
enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini
koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerine
meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Bkz. Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
48. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon
karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir.
Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi halinde daha katı bir
tutum sergileyerek %5’e kadar değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki
değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (bkz. Arabacı/Türkiye,
B. No: 65714/01, 7/3/2002). Çünkü burada ödemelerin
geç yapılması, mahkeme kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur.
Bunun yanında mahkemelerde geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle
kamulaştırma bedelinin değer kaybında ise meydana gelen farkın tazminatın
belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda ulusal yargıcın belirli bir
takdir aralığı olduğu gerekçesiyle daha esnek yorumlamakta, bu farkın
başvurucular açısından aşırı bir yük getirip getirmediğini inceleyerek karar
vermektedir. Örneğin bahsedilen şekilde incelediği bir davada AİHM, %10,74’lük
bir değer kaybının aşırı bir yük getirmediğine karar vermiştir (bkz. Güleç ve Armut/Türkiye, B. No: 25/969/09, 16/11/2010).
49. Nitekim AİHM, haksız olarak tahsil edilen verginin beş
yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesini, belli bir meblağdan yararlanma
hakkı uzun süre engellenen şahsın, mali durumunda önemli ve kesin zararlara
neden olunduğu, bu durumun sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı
arasındaki dengeyi bozduğu, şahıs üzerine aşırı yük yüklediği gerekçesiyle
mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiş ve mülkiyet hakkı çiğnenen şahsa
faiz ödenmesi gerektiğine karar vermiştir (Bkz., Eko-Elda Avee/Yunanistan, B.No:
10162/02, 9/3/2006). Başka bir kararda ise AİHM, yersiz tahsil edilen ve
faiziyle iade edilen vergi nedeniyle mükellefin bu süre içinde daha yüksek
faizle borçlanmak zorunda kalmasını mülkiyet hakkının ihlali olarak
değerlendirmiştir (Bkz., Buffalo S.r.l. in Liquidation/İtalya, B. No:
38746/97, 22/7/2004).
50. Somut başvuruya konu davada başvurucunun Mart 2007 ve
Ocak 2008 dönemleri arasında gümrük müdürlüğüne 16 adet beyanname vererek ihtirazi kayıtla vergi ödediği ve fazla ödediğini iddia
ettiği bedellerin iadesi amacıyla açtığı davalarda Mahkemece 8/1/2008
ila 26/11/2008 tarihleri arasında verilen faizsiz olarak iade edilmesi
yönündeki kararların Danıştay 7. Dairesinin 17/11/2011 tarihli kararıyla
onandığı ve aynı Dairenin 28/9/2012 tarihli karar düzeltme başvurusunu reddeden
kararıyla kesinleştiği görülmektedir. Başvurucu, fazla veya
yersiz tahsilât yapıldığı tarihler ile açtığı davaların lehine sonuçlanması
sonrasında yapılan iade tarihleri arasında geçen sürede meydana gelen
enflasyona bağlı olarak mülkünün değerindeki aşınma nedeniyle mağdur edildiği gibi
bu süre zarfında sahibi olduğu ve kendisinden haksız olarak alındığı anlaşılan
bedelleri kullanma, tasarruf ederek veya yatırıma dönüştürerek gelirinden
yararlanma imkânından da mahrum kalarak mağdur olmuştur. Başvurucunun
bir tacir olduğu dikkate alındığında ayrıca kendisinden fazla veya yersiz
olarak tahsil edilen meblağı ticari faaliyetlerinde kullanarak gelir elde etme
imkânından da bu süre zarfında mahrum kaldığı ve bu durumun başvurucudan
yapılan hatalı vergi tahsilinin olumsuz etkisini arttıracağı söylenebilir.
51. 22/5/2014 tarihinde iptal edilen ancak somut
başvuruya konu davada uygulanan kural, kamu kurumları ile kişiler arasında kamu
idarelerinin kamu gücüne dayalı olan yetkilerini kullanırken hatalı işlemleri
nedeniyle oluşan alacak-borç ilişkilerinin alacaklı olan kişilerin aleyhine,
kamu kurumlarının da lehine bozulmasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca kural,
kamu kurumlarının borcunu ödemesini geciktirmede teşvik edici olmakta ve
vatandaşların Devlete olan güven duygusunu sarsmaktadır (AYM, E.2013/104,
K.2014/96, 22/5/2014).
52. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, somut başvuruya
konu davada idarece vergi adıyla fazla ve yersiz tahsil edilen ve Mahkeme
kararıyla iadesine karar verilen bedellerin ödenmesinde 4458 sayılı Kanunun
216. maddesi gereği faiz uygulanmadığı, bahsedilen kanun maddesinin somut
başvuruya konu davanın kesinleşmesinden sonra 22/5/2014
tarihinde iptal edildiği, ülkemizin ekonomik koşulları dikkate alındığında
başvurucudan fazla veya yersiz yapılan tahsilâtların tarihi ile iadesi amacıyla
açılan davaların başvurucu lehine sonuçlanması arasında geçen sürede enflasyona
bağlı meydana gelen değer kaybı ve başvurucunun bu süre zarfında kendi mülkünü
kullanma, tasarruf etme, yararlanma hakkından mahrum kalması nedenleriyle
mağdur olduğu, mağduriyete hatalı vergi tahakkuk ve tahsil işlemlerinin neden
olduğu, uygulamanın alacaklı-borçlu ilişkisinin alacaklı başvurucu aleyhine ve
gümrük/vergi idaresi lehine bozulmasına yol açtığı, bahsedilen mağduriyetler
dikkate alındığında, başvurucunun üzerine haklı gösterilemeyecek şekilde
orantısız ve aşırı yük bindiği ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkı arasında kurulması gereken adil dengenin bozulduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
53. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
54. Başvurucu, kendisinden fazla veya yersiz tahsil edildiği
Mahkeme kararıyla sabit olan bedellerin faizsiz iade edilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek bilirkişi marifetiyle tahsilât ve ödeme
tarihleri arasında geçen sürede işlemiş faizin tespit edilerek kendisine
ödenmesini talep etmektedir.
55. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
56. Başvuru konusu olayda tespit edilen
ihlal, hatalı vergi tahsili işlemi nedeniyle başvurucudan yersiz veya fazla
tahsil edilen vergilerin iadesinde faiz veya enflasyon farkı ödenmemesinden
kaynaklandığından ve başvurucunun meydana gelen
mağduriyetini tespit ederek telafi edecek şekilde yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için başvurucuya yeniden yargılama başvurusu yapma imkânı
verilmesi amacıyla dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın ilgili mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben
başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.