TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEVİNÇ ÖZDEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
( Başvuru Numarası: 2013/2871)
|
|
Karar Tarihi: 3/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Sevinç ÖZDEMİR
|
|
|
2. Okan ÖZDEMİR
|
|
|
3. Osman ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Enver YAMAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; intiharla sonuçlanan olaya ilişkin etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının; ölenin, iş yerinde
psikolojik tacize (mobbing) maruz kalması nedeniyle
intihar ettiği iddiasıyla açılan manevi tazminat davasında tanıklarının
dinlenilmesi taleplerinin mahkemece kabul edilmemesi
ve sadece Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına
istinaden davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2013 tarihinde Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 24/12/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlere atfen başvuru
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Sevinç Özdemir'in eşi, diğer başvurucuların ise
babası olan Z.Ö., Kütahya Elektirik Üretim Anonim
Şirketi Termik Santralinde çalışmakta iken 5/1/2011 tarihinde iş yerinde
kendisine ait silahla intihar etmiştir.
1. Ceza Soruşturması
Süreci
8. Olay hakkında Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
resen aynı tarihtesoruşturma başlatılmış ve ekspertiz
marifetiyle yapılan olay yeri incelemesinde Z.Ö.nün,
görev yaptığı iş yerinin kendisi tarafından kullanılan odasında ve koltuğa
oturur vaziyette olduğu, ayrıca alın sağ yanında ateşli silah mermi giriş
deliği, sol yanında ise çıkış deliği bulunduğu, mermi çekirdiğinin
aynı odanın giriş bölümünün zemininde, olayda kullandığı tabancanın ise
oturduğu koltuğun altında ve yerde olduğu tespit edilmiştir.
9. Cumhuriyet Savcısı tarafından 5/1/2011 tarihinde Z.Ö.ye ait
ceset üzerinde ölü muayene ve sistematik otopsi işlemi yapılmıştır. Yapılan
sistematik otopsi işlemi ile adı geçenin kesin ölüm sebebinin, bitişik atış
mesafesinden yapılan ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile
birlikte beyin kanaması ve beyin harabiyetinden
kaynaklandığı tespit edilmiştir.
10. Soruşturma kapsamında kolluk tarafından 7/1/2011 tarihinde
başvurucuların mağdur sıfatıyla ifadeleri alınmış olup başvurucuların olay
nedeniyle şikâyetçi olmadıklarını beyan ettikleri anlaşılmıştır.
11. Başvurucu Osman Özdemir söz konusu ifadesinde ölen babası
ile ilişkilerinin iyi olduğunu ancak aralarında iş ve iş yeri ile ilgili olarak
herhangi bir sohbetin gerçekleşmediğini söylemiştir.
12. Başvurucu Okan Özdemir ifadesinde babasının, işiyle ilgili
konuşma alışkanlığının bulunmadığını, en son telefonda yaptıkları görüşmede de
ses tonu ve konuşmasında herhangi bir anormallik fark etmediğini beyan
etmiştir.
13. Başvuru Sevinç Özdemir ise eşinin 35 yıldır söz konusu Santralde
çalışmakta olduğunu, 2010 yılının Ağustos ayına değin iş yerinde bir sorun
yaşamadığını ancak bu tarihten sonra problem yaşamaya başladığını, ilk başta
kendisine bu durumu anlatmadığını, akabinde "görevinden yetkisiz biçimde
alındığını ve emekli olmasını istediklerini" söylediğini, ölenin bu
durumdan genel anlamda incindiğini görüp kendisine moral vermeye çalıştığını,
en son telefonda görüştüklerinde herhangi bir sorundan bahsetmediğini söylemiş;
ölene iş yerinde bir haksızlık yapılıp yapılmadığının araştırılmasını
istemiştir.
14. Soruşturmada ayrıca ölenle aynı iş yerinde çalışan E.E.,
A.D., H.K., Z.Ö., O.E., E.D., Y.Y., S.V., M.T., M.A.Ç. ve N.D.nin
kolluk tarafından tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.
15. Tanıklardan bir kısmı, sadece olay gününe ilişkin
anlatımlarda bulunmuş veolaydan önce ölenin iş
yerinde herhangi bir probleminin olup olmadığını bilmediklerini beyan etmiştir.
16. Tanık E.E. ise ölenle aralarında yıllar öncesine dayanan bir
arkadaşlık ilişkilerinin olduğunu; ölenin, kendisine bir sorunu olduğundan
bahsetmediğini, zaten ketum bir kişiliğe sahip olduğunu söylemiştir.
17. Ölenin iş yerinde idari ve mali işler müdür yardımcısı
olarak görev yapan M.A.Ç., soruşturma kapsamında alınan ifadesinde, öleni uzun
zamandır tanıdığını ve arkadaşı olduğunu; ölenin, olaydan bir kaç ay önce
koruma ve güvenlik amirliği görevinden fiilen alınması ve bu durumun 1/10/2010
tarihinde resmî olarak tüm personele duyurulmasından sonra gururunun
incindiğini, bu durumu kendine sorun ettiğini, olay günü ise iş yerinde müdür
olarak görev yapan N.D. ile ölenin, N.D.nin odasında
bir süre görüştüklerini, ölenin bu görüşmeden sonra yanına geldiğini, kendisine
ne olduğunu sorduğunda N.D.nin "Emeklilik dilekçeni ver yoksa tayinin çıkacak."
dediğini anlattığını, bir süre konuşarak moral vermeye çalıştıktan sonraayrıldıklarını, bu görüşmeden kısa bir süre sonra öğle
yemeği arasında ölenin intihar ettiğini duyduğunu beyan etmiştir.
18. Aynı iş yerinde müdür olarak görev yapan N.D. ise ifadesinde
öleni uzun yıllardır tanıdığını, 21/7/2010 tarihinden itibaren iş yerinde müdür
olarak görev yapmaya başladığını, bir süre sonra ölenin kendi isteğiyle
emekliye ayrılacağını duyduğunu, ölen dışında aynı birimde çalışan ve amir
olabilecek vasıftaki kişilerin de emekli olmak istediklerini duyduğundan başka
bir birimde görev yapan personelini, ölenin emekli olmasına kadar yanında
yetişmesi için koruma ve güvenlik biriminde görevlendirdiğini, bu konuyla
ilgili olarak herhangi bir sorun olduğunun kendisineiletilmediğini,
ölenle bu konuyla ilgili olarak konuşmadıklarını, olay günü de rutin işlerle
ilgili konuları konuşmak üzere yanına çağırdığını, işle ilgili konuları
konuşmayı bitirmelerinin akabinde oğlunu evlendireceğinden bahisle izin
istemesi üzerine kendisinin de izin talebini kabul ettiğini söylemiştir.
19. Olay hakkında Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen soruşturma sonucunda 7/2/2011 tarihli ve 2011/699 sayılı kararla
5/1/2011 tarihli otopsi tutanağına göre kişinin ölümünün, ateşli silah mermi
çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve
beyin harabiyetinden ileri geldiğinin bildirildiği,
ayrıca müştekilerin 7/1/2011 tarihli beyanlarına göre şikâyetçi olmadıkları
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
20. Başvurucu Sevinç Özdemir'in bu karara itirazı, Tavşanlı Ağır
Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 10/3/2011 tarihli ve 2011/132 Değişik
İş sayılı kararıyla -söz konusu karardaki gerekçe ve tüm dosya kapsamına göre-
dosya içeriğinde intihara azmettirmeye ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı,
Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın hukuki niteliğinin intihar olduğu
değerlendirilerek verilen kovuşturmaya yer olmadığınakararının
usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
21. Başvurucular, bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna
gidilmesi talebi ile Bakanlığa başvurmuşlar ancak Bakanlık, başvuruculara
gönderdiği 22/5/2011 tarihli yazıyla söz konusu karara karşı kanun yararına
bozma yoluna gidilmediğini bildirmiştir.
22. Başvurucular, Z.Ö.nün
çalıştığı iş yerinin işletme müdürü olan N.D. hakkında, Z.Ö.ye psikolojik taciz
uygulamak suretiyle intiharına sebep olduğu iddiasıyla Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı, adı geçen hakkında yürüttüğü
soruşturma sonucunda 26/8/2011 tarihli ve 2011/4053 sayılı kararıyla, aynı
konuda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve suç ve suç unsuruna
rastlanmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
24. Başvurucuların bu karara itirazı da Ağır Ceza Mahkemesinin
11/10/2011 tarihli ve 2011/421 Değişik İş sayılı kararıyla -söz konusu
karardaki gerekçe ve tüm dosya kapsamına göre- kararın ve Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan değerlendirmenin, usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir.
2. Adli Yargıda Açılan Tazminat Davası Süreci
25. Başvurucular; yakınları Z.Ö.nün, iş yerindeki müdürü N.D.nin
baskı ve yıldırması sonucunda emekliliğe zorlandığını, usulsüz olarak işten el
çektirildiğini, intihar etmesinde N.D.nin büyük rol
oynadığını ileri sürerek N.D. ve ölenin çalıştığı kurum tüzel kişiliği aleyhine
2/5/2011 tarihinde Tavşanlı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde manevi
tazminat davası açmışlardır.
26. Duruşmalı olarak yapılan yargılama sırasında taraflar delil
listelerini Mahkemeye ibraz etmişler; başvurucular ve davalı N.D., bir kısmı
ölenle aynı iş yerinde çalışmış olan ve ceza soruşturmasında ifadeleri alınan
kişilerin de içlerinde bulunduğu kişileri tanık olarak dinletme talebinde de bulunmuşlardır.
27. Mahkeme 2/11/2011 tarihli celsede taraf tanıklarının
dinlenip dinlenmeyeceği hususunun, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturmalara ilişkin evrakların incelenmesi sonucuna göre değerlendirilmesine
karar vermiş; celse arasında söz konusu soruşturma dosyalarının gönderilmesi
üzerine yaptığı inceleme sonucunda da 14/12/2011 tarihli celsede davanın hukuki
niteliği, dosya içerisinde mevcut deliller ve ceza soruşturmasında toplanan
delillere göre talebi reddetmiştir.
28. Yargılamaya devam eden Mahkeme 8/2/2012 tarihli ve K.2012/26
sayılı kararla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...Yanların delilleri toplanmış, delil
olarak gösterilen Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/4937 esas sayılı
hazırlık dosyası celp edilmiş ve incelenmiş, davanın hukuki niteliği ve
Cumhuriyet Başsavcılığınca başkasını intihara yönlendirme suçundan yapılan
soruşturmaya ve toplanan dellilere göre gösterilen
tanıklar dinlenmemiş ve bu konudaki talepler reddedilmiştir.
Toplanan tüm deliller ve tüm dosya kapsamına
göre, dava intihara sebebiyet vermek nedeniyle müteveffa Z... Ö... koruma ve güvenlik amiri olarak çalışmış, 0/11/2011
tarihinde kendisini vurmak suretiyle intihar etmiştir. Davalı N...D... ise aynı iş yerinde santral müdürü olarak
çalışmaktadır. Başkasını intihara yönlendirme suçundan davacılar tarafından N...D...aleyhine verilen şikâyet dilekçesi üzerine Kütahya
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde şüpheli
hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmiş, verilen
bu karara itiraz üzerine Tavşanlı Ağır Ceza Mahkemesi, Kütahya Cumhuriyet
Başsavcılığına ait kararın usul ve yasaya uygun bulunduğunu belirterek,
hazırlık evrakı bütünüyle iade edilmiştir.
Böylece gelişmelerden anlaşıldığı gibi,
davacıların murisi Z... Ö...'in intihar olayıyla
davalının bir bağlantısının olmadığı başka deyişle intihar olayıyla davalı N...
arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmadığı sonuç ve kanaatine
varıldığından, yerinde görülmeyen davanın reddine karar vermek
gerekmiştir."
29. Başvurucuların temyizi üzerine bu karar, Yargıtay 3. Hukuk
Dairesinin (Daire) 26/9/2012 tarihli ve K.2012/19998 sayılı ilamı ile
onanmıştır.
30. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin
26/2/2013 tarihli ve K.2013/3071 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
31. Nihai karar başvuruculara 21/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular19/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
32. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinde sorumluluğu genel olarak belirleyen
49. maddesi şöyledir:
"Kusurlu
ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür."
33. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillerden doğan borç
ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
"Hâkim, zarar verenin kusurunun olup
olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza
hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi
tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun
değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da,
hukuk hâkimini bağlamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
35. Başvurucular; yakınlarının intihar etmesi ile sonuçlanan
olaya ilişkin ceza soruşturmasının, tanıkların ifadelerinin bizzat Cumhuriyet
Savcısınca alınması gerekirken kolluk görevlilerince alınması suretiyle etkili
bir şekilde yürütülmediğini, ayrıca yakınlarının iş yerinde psikolojik tacize
maruz kalması nedeniyle intihar ettiğini ileri sürerek açtıkları manevi
tazminat davasında tanıklarının dinlenilmesi taleplerinin Mahkemece kabul
edilmediğini ve sadece Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığı
kararına istinaden davanın reddine karar verildiğini belirterek Anayasa'nın 17.
maddesinde tanımlanan yaşam hakkı ile Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 60).
37. Başvurucuların, yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olayda
yetkili mercilerin etkili bir ceza soruşturması yürütmediklerine ilişkin
iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkı ile ilişkili
görülerek inceleme bu madde kapsamında yapılmıştır. Başvurucuların,
yakınlarının iş yerinde maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle intihar
ettiğinin tespiti ile bu nedenle uğrakları manevi zararlarının tazmini amacıyla
açtıkları davada, tanık dinletme taleplerinin reddedildiği ve yargılama
sonucunda verilen kararın hakkaniyete uygun olmadığı iddiaları ise Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmiştir.
B. Değerlendirme
1. Yaşam Hakkı Kapsamında İleri Sürülen İddia
Yönünden
38. Başvurucular, yakınlarının intihar etmesine ilişkin Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmaların etkili yürütülmediğini iddia
etmişlerdir.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları
inceleyebilecektir.
40. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir
tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 18).
41. Başvuru konusu olayda, başvuruya konu soruşturmalara ilişkin
nihai kararlarTavşanlı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
10/3/2011 ve 11/10/2011 tarihlerinde verilmiş olup başvuru yolları aynı
tarihlerde tüketilmiştir (bkz. §§ 20, 24). Bu durumda başvurunun bu kısmı
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında İleri
Sürülen İddialar Yönünden
a. Tanık Dinletme Hakkının İhlaline İlişkin
İddia
43. Başvurucular, yakınlarının iş yerinde maruz kaldığı
psikolojik taciz nedeniyle intihar ettiğini ileri sürerek açtıkları tazminat
davasında Mahkemece tanık dinletme taleplerinin reddedildiği belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
45. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme ve bilirkişi
görüşüne başvurulması hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu ilke ve
yargılamaya etkili katılım hakkı ile çelişmeli yargılama ilkesi, adil
yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında
ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen bu ilke ve haklara, Anayasanın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
46. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi,mahkeme
önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin
sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte
olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının
temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 37; Yüksel Hançer, B. No:
2013/2116, 23/1/2014, § 21). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında aranan usule
ilişkin imkânlar noktasındaki denge, tarafların tanıkları arasında da farklı
muamele yapılmamasını gerektirir.
47. Ancak yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel bir
ağırlık verilmemişse ve mahkeme hükmü başka delillerle desteklenerek
oluşturulmuşsa silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir
tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın
varlığından söz etmek mümkün değildir (Abdullah
Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 20).
48. Bunun yanı sıra adil yargılanma hakkının unsurlarından olan
çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma
ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece
tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama
faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, § 21). Çelişmeli yargılama
ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke
birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge
bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul
ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada da tarafların duruşmada
hazır bulunmasını, daha genel bir ifade ile yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmalarını ifade etmektedir.
49. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme
yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan
delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, § 22).
50. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus
tarafların -tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil- sundukları delillerin
değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca
bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (Abdullah Özen, § 22).
51. Somut başvuru açısından, başvuruya konu Mahkeme kararında
olay hakkında yürütülen ceza soruşturmaları sırasında toplanan deliller ve
özellikle davanın hukuki niteliğine dayanılarak hüküm tesis edildiği, hüküm
gerekçesi nazara alındığında tarafların delil listelerinde yer verdiği tanık
beyanlarına dayanılmadığı ve bu kapsamda sadece başvurucunun değil, davalı N.D.nin tanık dinletme talebinin de 14/12/2011 tarihli
celsede verilen ara kararıyla davanın esasına etki etmeyeceğinin değerlendirildiği
belirtilerek reddedildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 27).
52. Somut yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel bir
ağırlık verilmemiş vehüküm başka delillerle
desteklenerek oluşturulmuştur. Bu nedenle silahların eşitliği ilkesine aykırı
ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj
içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün olmadığı gibi
Mahkemece başvurucuların tanık dinletme taleplerine ilişkin tutarsız bir
gerekçe gösterildiğini söyleyebilmek de mümkün değildir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Delillerin Değerlendirilmesinde Yanılgıya
Düşülmesi Suretiyle Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
54. Başvurucular tarafından ayrıca, başvuruya konu yargılamada
sadece olaya ilişkin ceza soruşturmaları sonucunda verilen karara istinaden
davanın reddine karar verildiği ileri sürülerek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddia edilmiştir.
55. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı belirtilmiştir.
56. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
57. Başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların özü; Mahkemenin,
deliller ile dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanmasına
ilişkin değerlendirmesinde isabetsizlik bulunduğuna ve esas itibarıyla da
yargılamayla vardığı sonucun adil olmadığına ilişkindir. Başka bir ifadeyle
başvurucular; Mahkemece, davaya konu olayda davalıların kusurunun bulunup
bulunmadığına ilişkin değerlendirmede yanılgıya düşülmesi suretiyle adil bir
sonuca ulaşılmadığını iddia etmişlerdir.
58. Başvurucular, bu iddialarına ilişkin olarak yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler
hakkında bilgi sahibi
olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına,
karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın
gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemece,
başvurucuların dava konusu yaptıkları iddialarıyla yakınlarının yaşamını
yitirdiği olay arasında bir illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle verilen
kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
bu iddianın kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık şekilde keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.