TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEVİNÇ ÖZDEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
( Başvuru Numarası: 2013/2871)
Karar Tarihi: 3/2/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucular
1. Sevinç ÖZDEMİR
2. Okan ÖZDEMİR
3. Osman ÖZDEMİR
Vekili
Av. Enver YAMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; intiharla sonuçlanan olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının; ölenin, iş yerinde psikolojik tacize (mobbing) maruz kalması nedeniyle intihar ettiği iddiasıyla açılan manevi tazminat davasında tanıklarının dinlenilmesi taleplerinin mahkemece kabul edilmemesi ve sadece Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına istinaden davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2013 tarihinde Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 24/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlere atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Sevinç Özdemir'in eşi, diğer başvurucuların ise babası olan Z.Ö., Kütahya Elektirik Üretim Anonim Şirketi Termik Santralinde çalışmakta iken 5/1/2011 tarihinde iş yerinde kendisine ait silahla intihar etmiştir.
1. Ceza Soruşturması Süreci
8. Olay hakkında Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen aynı tarihtesoruşturma başlatılmış ve ekspertiz marifetiyle yapılan olay yeri incelemesinde Z.Ö.nün, görev yaptığı iş yerinin kendisi tarafından kullanılan odasında ve koltuğa oturur vaziyette olduğu, ayrıca alın sağ yanında ateşli silah mermi giriş deliği, sol yanında ise çıkış deliği bulunduğu, mermi çekirdiğinin aynı odanın giriş bölümünün zemininde, olayda kullandığı tabancanın ise oturduğu koltuğun altında ve yerde olduğu tespit edilmiştir.
9. Cumhuriyet Savcısı tarafından 5/1/2011 tarihinde Z.Ö.ye ait ceset üzerinde ölü muayene ve sistematik otopsi işlemi yapılmıştır. Yapılan sistematik otopsi işlemi ile adı geçenin kesin ölüm sebebinin, bitişik atış mesafesinden yapılan ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin harabiyetinden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
10. Soruşturma kapsamında kolluk tarafından 7/1/2011 tarihinde başvurucuların mağdur sıfatıyla ifadeleri alınmış olup başvurucuların olay nedeniyle şikâyetçi olmadıklarını beyan ettikleri anlaşılmıştır.
11. Başvurucu Osman Özdemir söz konusu ifadesinde ölen babası ile ilişkilerinin iyi olduğunu ancak aralarında iş ve iş yeri ile ilgili olarak herhangi bir sohbetin gerçekleşmediğini söylemiştir.
12. Başvurucu Okan Özdemir ifadesinde babasının, işiyle ilgili konuşma alışkanlığının bulunmadığını, en son telefonda yaptıkları görüşmede de ses tonu ve konuşmasında herhangi bir anormallik fark etmediğini beyan etmiştir.
13. Başvuru Sevinç Özdemir ise eşinin 35 yıldır söz konusu Santralde çalışmakta olduğunu, 2010 yılının Ağustos ayına değin iş yerinde bir sorun yaşamadığını ancak bu tarihten sonra problem yaşamaya başladığını, ilk başta kendisine bu durumu anlatmadığını, akabinde "görevinden yetkisiz biçimde alındığını ve emekli olmasını istediklerini" söylediğini, ölenin bu durumdan genel anlamda incindiğini görüp kendisine moral vermeye çalıştığını, en son telefonda görüştüklerinde herhangi bir sorundan bahsetmediğini söylemiş; ölene iş yerinde bir haksızlık yapılıp yapılmadığının araştırılmasını istemiştir.
14. Soruşturmada ayrıca ölenle aynı iş yerinde çalışan E.E., A.D., H.K., Z.Ö., O.E., E.D., Y.Y., S.V., M.T., M.A.Ç. ve N.D.nin kolluk tarafından tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.
15. Tanıklardan bir kısmı, sadece olay gününe ilişkin anlatımlarda bulunmuş veolaydan önce ölenin iş yerinde herhangi bir probleminin olup olmadığını bilmediklerini beyan etmiştir.
16. Tanık E.E. ise ölenle aralarında yıllar öncesine dayanan bir arkadaşlık ilişkilerinin olduğunu; ölenin, kendisine bir sorunu olduğundan bahsetmediğini, zaten ketum bir kişiliğe sahip olduğunu söylemiştir.
17. Ölenin iş yerinde idari ve mali işler müdür yardımcısı olarak görev yapan M.A.Ç., soruşturma kapsamında alınan ifadesinde, öleni uzun zamandır tanıdığını ve arkadaşı olduğunu; ölenin, olaydan bir kaç ay önce koruma ve güvenlik amirliği görevinden fiilen alınması ve bu durumun 1/10/2010 tarihinde resmî olarak tüm personele duyurulmasından sonra gururunun incindiğini, bu durumu kendine sorun ettiğini, olay günü ise iş yerinde müdür olarak görev yapan N.D. ile ölenin, N.D.nin odasında bir süre görüştüklerini, ölenin bu görüşmeden sonra yanına geldiğini, kendisine ne olduğunu sorduğunda N.D.nin "Emeklilik dilekçeni ver yoksa tayinin çıkacak." dediğini anlattığını, bir süre konuşarak moral vermeye çalıştıktan sonraayrıldıklarını, bu görüşmeden kısa bir süre sonra öğle yemeği arasında ölenin intihar ettiğini duyduğunu beyan etmiştir.
18. Aynı iş yerinde müdür olarak görev yapan N.D. ise ifadesinde öleni uzun yıllardır tanıdığını, 21/7/2010 tarihinden itibaren iş yerinde müdür olarak görev yapmaya başladığını, bir süre sonra ölenin kendi isteğiyle emekliye ayrılacağını duyduğunu, ölen dışında aynı birimde çalışan ve amir olabilecek vasıftaki kişilerin de emekli olmak istediklerini duyduğundan başka bir birimde görev yapan personelini, ölenin emekli olmasına kadar yanında yetişmesi için koruma ve güvenlik biriminde görevlendirdiğini, bu konuyla ilgili olarak herhangi bir sorun olduğunun kendisineiletilmediğini, ölenle bu konuyla ilgili olarak konuşmadıklarını, olay günü de rutin işlerle ilgili konuları konuşmak üzere yanına çağırdığını, işle ilgili konuları konuşmayı bitirmelerinin akabinde oğlunu evlendireceğinden bahisle izin istemesi üzerine kendisinin de izin talebini kabul ettiğini söylemiştir.
19. Olay hakkında Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda 7/2/2011 tarihli ve 2011/699 sayılı kararla 5/1/2011 tarihli otopsi tutanağına göre kişinin ölümünün, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin harabiyetinden ileri geldiğinin bildirildiği, ayrıca müştekilerin 7/1/2011 tarihli beyanlarına göre şikâyetçi olmadıkları gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
20. Başvurucu Sevinç Özdemir'in bu karara itirazı, Tavşanlı Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 10/3/2011 tarihli ve 2011/132 Değişik İş sayılı kararıyla -söz konusu karardaki gerekçe ve tüm dosya kapsamına göre- dosya içeriğinde intihara azmettirmeye ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın hukuki niteliğinin intihar olduğu değerlendirilerek verilen kovuşturmaya yer olmadığınakararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
21. Başvurucular, bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesi talebi ile Bakanlığa başvurmuşlar ancak Bakanlık, başvuruculara gönderdiği 22/5/2011 tarihli yazıyla söz konusu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmediğini bildirmiştir.
22. Başvurucular, Z.Ö.nün çalıştığı iş yerinin işletme müdürü olan N.D. hakkında, Z.Ö.ye psikolojik taciz uygulamak suretiyle intiharına sebep olduğu iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı, adı geçen hakkında yürüttüğü soruşturma sonucunda 26/8/2011 tarihli ve 2011/4053 sayılı kararıyla, aynı konuda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve suç ve suç unsuruna rastlanmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
24. Başvurucuların bu karara itirazı da Ağır Ceza Mahkemesinin 11/10/2011 tarihli ve 2011/421 Değişik İş sayılı kararıyla -söz konusu karardaki gerekçe ve tüm dosya kapsamına göre- kararın ve Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan değerlendirmenin, usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
2. Adli Yargıda Açılan Tazminat Davası Süreci
25. Başvurucular; yakınları Z.Ö.nün, iş yerindeki müdürü N.D.nin baskı ve yıldırması sonucunda emekliliğe zorlandığını, usulsüz olarak işten el çektirildiğini, intihar etmesinde N.D.nin büyük rol oynadığını ileri sürerek N.D. ve ölenin çalıştığı kurum tüzel kişiliği aleyhine 2/5/2011 tarihinde Tavşanlı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde manevi tazminat davası açmışlardır.
26. Duruşmalı olarak yapılan yargılama sırasında taraflar delil listelerini Mahkemeye ibraz etmişler; başvurucular ve davalı N.D., bir kısmı ölenle aynı iş yerinde çalışmış olan ve ceza soruşturmasında ifadeleri alınan kişilerin de içlerinde bulunduğu kişileri tanık olarak dinletme talebinde de bulunmuşlardır.
27. Mahkeme 2/11/2011 tarihli celsede taraf tanıklarının dinlenip dinlenmeyeceği hususunun, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalara ilişkin evrakların incelenmesi sonucuna göre değerlendirilmesine karar vermiş; celse arasında söz konusu soruşturma dosyalarının gönderilmesi üzerine yaptığı inceleme sonucunda da 14/12/2011 tarihli celsede davanın hukuki niteliği, dosya içerisinde mevcut deliller ve ceza soruşturmasında toplanan delillere göre talebi reddetmiştir.
28. Yargılamaya devam eden Mahkeme 8/2/2012 tarihli ve K.2012/26 sayılı kararla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...Yanların delilleri toplanmış, delil olarak gösterilen Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/4937 esas sayılı hazırlık dosyası celp edilmiş ve incelenmiş, davanın hukuki niteliği ve Cumhuriyet Başsavcılığınca başkasını intihara yönlendirme suçundan yapılan soruşturmaya ve toplanan dellilere göre gösterilen tanıklar dinlenmemiş ve bu konudaki talepler reddedilmiştir.
Toplanan tüm deliller ve tüm dosya kapsamına göre, dava intihara sebebiyet vermek nedeniyle müteveffa Z... Ö... koruma ve güvenlik amiri olarak çalışmış, 0/11/2011 tarihinde kendisini vurmak suretiyle intihar etmiştir. Davalı N...D... ise aynı iş yerinde santral müdürü olarak çalışmaktadır. Başkasını intihara yönlendirme suçundan davacılar tarafından N...D...aleyhine verilen şikâyet dilekçesi üzerine Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde şüpheli hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmiş, verilen bu karara itiraz üzerine Tavşanlı Ağır Ceza Mahkemesi, Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığına ait kararın usul ve yasaya uygun bulunduğunu belirterek, hazırlık evrakı bütünüyle iade edilmiştir.
Böylece gelişmelerden anlaşıldığı gibi, davacıların murisi Z... Ö...'in intihar olayıyla davalının bir bağlantısının olmadığı başka deyişle intihar olayıyla davalı N... arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından, yerinde görülmeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir."
29. Başvurucuların temyizi üzerine bu karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin (Daire) 26/9/2012 tarihli ve K.2012/19998 sayılı ilamı ile onanmıştır.
30. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin 26/2/2013 tarihli ve K.2013/3071 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
31. Nihai karar başvuruculara 21/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular19/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
32. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinde sorumluluğu genel olarak belirleyen 49. maddesi şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür."
33. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
"Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
35. Başvurucular; yakınlarının intihar etmesi ile sonuçlanan olaya ilişkin ceza soruşturmasının, tanıkların ifadelerinin bizzat Cumhuriyet Savcısınca alınması gerekirken kolluk görevlilerince alınması suretiyle etkili bir şekilde yürütülmediğini, ayrıca yakınlarının iş yerinde psikolojik tacize maruz kalması nedeniyle intihar ettiğini ileri sürerek açtıkları manevi tazminat davasında tanıklarının dinlenilmesi taleplerinin Mahkemece kabul edilmediğini ve sadece Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığı kararına istinaden davanın reddine karar verildiğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkı ile Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 60).
37. Başvurucuların, yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olayda yetkili mercilerin etkili bir ceza soruşturması yürütmediklerine ilişkin iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkı ile ilişkili görülerek inceleme bu madde kapsamında yapılmıştır. Başvurucuların, yakınlarının iş yerinde maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle intihar ettiğinin tespiti ile bu nedenle uğrakları manevi zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davada, tanık dinletme taleplerinin reddedildiği ve yargılama sonucunda verilen kararın hakkaniyete uygun olmadığı iddiaları ise Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
B. Değerlendirme
1. Yaşam Hakkı Kapsamında İleri Sürülen İddia Yönünden
38. Başvurucular, yakınlarının intihar etmesine ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmaların etkili yürütülmediğini iddia etmişlerdir.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.
40. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
41. Başvuru konusu olayda, başvuruya konu soruşturmalara ilişkin nihai kararlarTavşanlı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10/3/2011 ve 11/10/2011 tarihlerinde verilmiş olup başvuru yolları aynı tarihlerde tüketilmiştir (bkz. §§ 20, 24). Bu durumda başvurunun bu kısmı Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında İleri Sürülen İddialar Yönünden
a. Tanık Dinletme Hakkının İhlaline İlişkin İddia
43. Başvurucular, yakınlarının iş yerinde maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle intihar ettiğini ileri sürerek açtıkları tazminat davasında Mahkemece tanık dinletme taleplerinin reddedildiği belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
45. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme ve bilirkişi görüşüne başvurulması hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu ilke ve yargılamaya etkili katılım hakkı ile çelişmeli yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen bu ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
46. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi,mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 37; Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 21). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında aranan usule ilişkin imkânlar noktasındaki denge, tarafların tanıkları arasında da farklı muamele yapılmamasını gerektirir.
47. Ancak yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel bir ağırlık verilmemişse ve mahkeme hükmü başka delillerle desteklenerek oluşturulmuşsa silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün değildir (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 20).
48. Bunun yanı sıra adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, § 21). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada da tarafların duruşmada hazır bulunmasını, daha genel bir ifade ile yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını ifade etmektedir.
49. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, § 22).
50. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus tarafların -tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil- sundukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (Abdullah Özen, § 22).
51. Somut başvuru açısından, başvuruya konu Mahkeme kararında olay hakkında yürütülen ceza soruşturmaları sırasında toplanan deliller ve özellikle davanın hukuki niteliğine dayanılarak hüküm tesis edildiği, hüküm gerekçesi nazara alındığında tarafların delil listelerinde yer verdiği tanık beyanlarına dayanılmadığı ve bu kapsamda sadece başvurucunun değil, davalı N.D.nin tanık dinletme talebinin de 14/12/2011 tarihli celsede verilen ara kararıyla davanın esasına etki etmeyeceğinin değerlendirildiği belirtilerek reddedildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 27).
52. Somut yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel bir ağırlık verilmemiş vehüküm başka delillerle desteklenerek oluşturulmuştur. Bu nedenle silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün olmadığı gibi Mahkemece başvurucuların tanık dinletme taleplerine ilişkin tutarsız bir gerekçe gösterildiğini söyleyebilmek de mümkün değildir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının bir ihlalin olmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Delillerin Değerlendirilmesinde Yanılgıya Düşülmesi Suretiyle Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucular tarafından ayrıca, başvuruya konu yargılamada sadece olaya ilişkin ceza soruşturmaları sonucunda verilen karara istinaden davanın reddine karar verildiği ileri sürülerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir.
55. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir.
56. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
57. Başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların özü; Mahkemenin, deliller ile dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanmasına ilişkin değerlendirmesinde isabetsizlik bulunduğuna ve esas itibarıyla da yargılamayla vardığı sonucun adil olmadığına ilişkindir. Başka bir ifadeyle başvurucular; Mahkemece, davaya konu olayda davalıların kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmede yanılgıya düşülmesi suretiyle adil bir sonuca ulaşılmadığını iddia etmişlerdir.
58. Başvurucular, bu iddialarına ilişkin olarak yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemece, başvurucuların dava konusu yaptıkları iddialarıyla yakınlarının yaşamını yitirdiği olay arasında bir illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle verilen kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen bu iddianın kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık şekilde keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.