TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMAL SOĞUNÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2878)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Zühtü
ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Cüneyt
DURMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Cemal
SOĞUNÇ
|
Vekili
|
:
|
Mahmut
ERTEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek
zorunda kaldığını, uğradığı zararların karşılanması amacıyla tazminat
komisyonuna yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan bir sonuç
alamadığını belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/4/2013 tarihinde Siirt 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 27/5/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 28/5/2014 tarihinde yapılan toplantıda
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Siirt ili, Eruh ilçesi, Ormanardı
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünden göç
etmiştir.
7. Başvurucu, 2/12/2005 tarihinde, göç etmesi nedeniyle
uğramış olduğu zararların karşılanması talebiyle, 17/7/2004 tarih ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki
Kanun kapsamında kurulan Siirt Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına
(Komisyon) başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon, 30/11/2010 tarih ve 2010/2-6351 sayılı
kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin boşaltılmadığını, köydeki seçimlerin
düzenli yapıldığını, 1987 yılından bu yana köyde kadrolu din görevlisinin
bulunduğunu ve nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus tespit edildiğini,
dolayısıyla talebin 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğini belirterek
başvuruyu reddetmiştir.
9. Komisyonun verdiği ret kararı üzerine başvurucu,
Diyarbakır İdare Mahkemesine (Mahkeme) işlemin iptali için dava açmıştır.
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 23/11/2011 tarih ve E.2011/247 ve K.2012/2709
sayılı kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin tamamen boşaltılan yerlerden
olmadığı, geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı, köydeki seçimlerin
düzenli yapıldığı, nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus tespit edildiği,
köyde din görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu ve başvurucunun kişisel
güvenlik kaygısı nedeniyle göç etmesinden dolayı uğradığı zararların idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 15.
Dairesinin 15/11/2012 tarih, E.2012/1764 ve K.2012/10737 sayılı kararıyla
onanmıştır.
11. Başvurucu, Danıştay 15. Dairesinin temyiz talebinin
reddine ilişkin kararının 28/3/2013 tarihinde kendisine tebliğinden sonra
24/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 5233 sayılı Kanun’un “Amaç”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir.”
13. Aynı Kanun’un “Kapsam”
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun
kapsamı dışındadır:
…
d) Terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar.”
14. Aynı Kanun’un “Karşılanacak
Zararlar” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer
taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar.
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri.
c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından
kaynaklanan maddî zararlar.”
15. Aynı Kanun’un “Zararın
Tespiti” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“7 nci
maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî
mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar
görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz
önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına
uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile
belirlenir.”
16. Danıştay 10. Dairesinin 30.12.2008 tarih ve E.2008/4141,
K.2008/9584 sayılı kararı şöyledir:
“…Öte yandan; kişilerin malvarlıklarına ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararların
5233 sayılı Yasa uyarınca tazmini; köyün, idarece veya köy halkı tarafından
tamamen boşaltılması halinde mümkün olabileceğinden; Mahkemece bozma
kararı üzerine davacının ikamet ettiği köyün boşaltılıp boşaltılmadığının
araştırılmasından sonra bir karar verilmesi gerektiği tabiidir.
…”
17. Danıştay 10. Dairesinin 31/12/2008 tarih ve E.2008/5548,
K.2008/9733sayılı kararı şöyledir:
“…5233
sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; kişilerin
malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın 5233 sayılı Yasa
uyarınca tazmininin, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu
meydana gelmesi şartına bağlı bulunduğu; başka bir ifadeyle, köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen
boşaltılması halinde söz konusu zararların tazmini yoluna gidilebileceği;
güvenlik kaygısına dayansa dahi, terör olayları sonucu köyü terk edenlerin
malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın, sadece köyün idarece
veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve köyün
boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı
olarak tazmininin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Zira, boşaltılan bir
köye dönüşün başlaması, o köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanaklarına
kavuşulduğu anlamına gelmektedir. Köye dönüş için sağlanması zorunlu olan
asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması gerektiği; başka bir
anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi gerektiği de
tabiidir.
Bu kabule göre, uyuşmazlığa konu olayda,
davacının terör olayları sonucu terk ettiği Yoncalıbayır
Köyü'nde bulunan malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararının; sadece
köyün boşaltılmasından, köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle
sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı bulunduğundan, davalı idarece
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu 1 yıllık süre üzerinden hesaplanan
miktarın ödenmesi yolundaki dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır.
…”
18. Danıştay 10. Dairesinin 20.2.2009 tarih ve E.2008/6679,
K. 2009/1227 sayılı kararı şöyledir:
“…Dava konusu olayda; komisyonca düzenlenen
tutanaklarda da belirtildiği üzere, Alluç Köyü'nde
herhangi bir terör olayının meydana gelmediği; bununla birlikte, 1993 yılında
bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle köye geçici köy koruculuğu sisteminin
getirildiği, koruculuğu kabul edenlerin köyde ikamet etmeye devam ettiği,
diğerlerinin ise koruculuğu kabul etmedikleri için ve yaşanan terör olayları
sonucu duydukları güvenlik kaygısı nedeniyle köyden göç ettikleri hususlarında
çekişme bulunmamaktadır.
Buna göre, sadece
geçici köy korucularının yaşadığı köyün, güvenli bir yerleşim yeri olduğundan
bahsedilemeyeceği açık olup; güvenlik kaygısı nedeniyle köyü terk eden
davacının 5233 sayılı Yasa kapsamında uğradığı bir zararı olup
olmadığının tespiti ve saptanan zararının tazmini gerekirken, başvurusunun
reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamakta ise de; bu husus, temyize konu kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmemektedir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 24/4/2013 tarih ve 2013/2878 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek
zorunda kaldığını, bu dönemde Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı
Köyü Berzani Direş mevkiinde kalan malvarlığına
erişemediğini, uğradığı zararların karşılanması amacıyla tazminat komisyonuna
yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan sonuç alamadığını, ancak aynı
köy ve mezrada oturan başka bir kişinin başvurusunun Komisyon tarafından reddi
işleminin Batman İdare Mahkemesinin kararıyla, “korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk
etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik
kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı
malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre idarece karşılanacağı kuşkusuz olduğundan, köyün
boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı
gerekçesiyle iptal edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla
çelişki oluşturduğunu belirterek Anayasa’da düzenlenen adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz bir takdir hatası
veya açık keyfilik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde, başvurucu, İdare
ve Mahkeme tarafından 5233 sayılı Kanun’un yanlış yorumlanması ve delillerin
yanlış değerlendirilmesi sonucu ikamet ettiği köyün boşaltılmadığı sonucuna
ulaşıldığını, ancak yine aynı köyde ikamet eden bir başka kişinin aynı taleple
açtığı davada Batman İdare Mahkemesinin kararıyla Siirt ili, Eruh ilçesi, Ormanardı köyünde korucu ailesi dışında yaşayan kimsenin
bulunmadığı, diğer köy halkının yerleşim yerini terk ettiği, dolayısıyla anılan
köyün boşalan köylerden olduğu gerekçesiyle iptal kararı verildiğini, bu
şekilde verilen çelişkili kararlar sonucu uğradığı zararların tazmin
edilmediğini ileri sürmektedir.
24. Başvurucunun taleplerinin reddine ilişkin 30/11/2010
tarihli Komisyon kararı ve derece mahkemelerinin karar gerekçeleri
incelendiğinde, iddiaların özünün 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin
hükümler içeren 2. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde yer verilen “Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle
uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar.”
ifadesinin Komisyon ve derece mahkemeleri tarafından yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu her ne kadar iddialarını adil yargılanma
hakkının yanı sıra mülkiyet hakkına dayanarak ileri sürmüşse de, başvurucunun
dava ve temyiz dilekçelerinde de aynen ileri sürdüğü bu iddialarının idari
makamların ve mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk
kurallarının mahkeme tarafından yorumlanmasına ilişkin olduğu, nihai olarak
lehine olmayan mahkeme kararının sonucundan şikâyet edildiği, bununla birlikte
başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin derece mahkemeleri
tarafından değerlendirilerek karşılandığı anlaşılmaktadır.
26. Nitekim Komisyon’a yaptığı başvurunun reddi üzerine
başvurucunun söz konusu işlemin iptali için açtığı davada Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesi, 23/11/2011 tarih ve E.2011/247, K.2011/2709 sayılı kararında 5233
sayılı Kanun kapsamında hangi hallerde uğranılan zararların tazmin
edilebileceğini şu şekilde ifade etmiştir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan
maddelerinin değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya
"terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan
kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece
sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka deyişle, bir yerleşim yerinin güvenlik
nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk
tarafından "tamamen" boşaltılmış olması halinde yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Dolayısıyla, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi
zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o
yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari
güvenlik şartlarının idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir
göstergesidir. Güvenlik kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yasayan kişilere
ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre
değişmemesi gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve
endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle,
kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda
belirtildiği şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir
yerleşim yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece
köy korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini
terk etmiş olması halinde, bir başka İfade ile bu şekilde bir yerleşim yeri
kısmen boşalmış ise yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik
kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı
malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.”
27. Mahkemenin kararında Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı köyüne ilişkin şu değerlendirmelere yer verilerek
davacının (başvurucunun) uğradığını ileri sürdüğü zararların 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazminin mümkün olmadığına ve davanın reddine karar verilmiştir:
“Dava dosyasında ve Mahkememizin aynı köye
ilişkin diğer dava dosyalarında (Örneğin; E:2009/294, E:2009/291 esas sayılı
dava dosyalarında) yer alan bilgi ve belgelerden; Ormanardı
Köyünün ve bu köye bağlı hiç bir mezranın, Eruh İlçe Jandarma Komutanlığı ile
Siirt Valiliği tarafından sunulan boşalan/boşaltılan köylere ilişkin listelerde
yer almadığı, köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı, 1990-2000
yılları arasında yapılan Genel Nüfus Sayımları ve Tespitlerine göre 1990
yılında 671, 1997 yılında 72, 2000 yılında ise 101 kişinin köyde yaşadığı,
seçimlerde sandık kurulan merkezler arasında Ormanardı
Köyünün de yer aldığı, köyde din görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu
görülmüştür.
Bu durumda, Ormanardı
köyünde, 5233 sayılı Kanun kapsamına giren dönemlerde normal yaşam düzeyini
sağlayacak güvenlik ortamının bulunması ve kişisel güvenlik kaygıları sonucu
yaşadığı köyü terk edenlerin uğradıkları zararların anılan Kanun kapsamında
karşılanma olanağı bulunmaması karşısında, davacı tarafından yapılan başvurunun
reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
28. Mahkemenin bu kararı, ilgili hükmün (5233 sayılı Kanun’un
2. maddesi) yorumu kapsamında başvurucuların zararının tazmin edilebilmesi için
köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması şartını arayan Danıştay’ın yerleşik
içtihatlarına (§§ 16–18) uygun olup herhangi bir bariz takdir hatası veya açık
keyfilik içermemektedir.
29. Başvurucu, aynı köy ve mezrada oturan başka bir kişinin
talebinin Komisyon tarafından reddine rağmen söz konusu işlemin Batman İdare
Mahkemesinin 25/12/2012 tarih ve E.2012/3342, K.2012/6519 sayılı kararıyla, “korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının
yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy
halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu
nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanacağı kuşkusuz olduğundan, köyün
boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı
gerekçesiyle iptal edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla
çelişki oluşturduğunu ileri sürmektedir.
30. Halbuki başvurucunun değindiği Batman İdare Mahkemesinin
anılan kararı Danıştay 15. Dairesinin 18/09/2013 tarih ve E.6385, K.5343 sayılı
kararıyla şu gerekçelere yer verilerek bozulmuştur:
“İdare Mahkemesi tarafından; İlçe Jandarma
Komutanlığı'nın 04.07.2009 tarihli yazısında, Ormanardı
Köyü'nün "dolu" ve "koruculuk sisteminin bulunmadığı"
belirtilmesine karşın, aynı idarenin 22.11.2011 tarihli yazısında,
"koruculuk sisteminin bulunduğu ve her aileden bir bireyin korucu
olduğunun" ve "1993-1998 yılları arasında korucu ailesi dışında
yaşayan kimsenin bulunmadığının" belirtilmesi nedeniyle, korucu ailesi
dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim
yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının
kabul edileceği gerekçesiyle Ormanardı Köyü'nün
boşaldığı sonucuna varılmış ise de; İdare Mahkemesi kararına dayanak alınan Jandarma
tutanağının Köy Muhtarı Yavuz Teymur ve Köy Azası
Aydın Nas'ın ifadeleri doğrultusunda düzenlendiği ve
anılan kişilerden Aydın Nas'ın, 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazminat istemi ile davalı idareye başvurusu olduğu dikkate
alındığında, karara dayanak alınan beyana dayalı Jandarma tutanağına itibar
edilemeyeceği açıktır.
Buna göre, davacının ikamet ettiği Siirt İli,
Eruh İlçesi, Ormanardı Köyü'nün "terör
eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen
boşaltılmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim, Batman İdare Mahkemesince, aynı
yerleşim yerine ilişkin olarak yerleşim yerinin boşaltılmadığı gerekçesiyle
davanın reddine ilişkin olarak verilen kararlar (E:2012/2070, E:2012/1798, E:2012/1377,
E:2012/10097, E:2012/8635, E:2012/10533...) dairemizce onanmıştır.
Bu durumda, davacının başvurusunun reddine
ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen
mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.”
31. Dolayısıyla, başvurucunun ileri sürdüğü gibi, aynı köye
ilişkin 5233 sayılı Kanun’un uygulama kapsamının belirlenmesi konusunda
birbiriyle çelişkili kesinleşmiş mahkeme kararları bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Böylelikle başvurucunun mülkiyetinde bulunan mallarını
terör dolayısıyla terk etmediği Danıştayın onaması
sonucu kesinleşen mahkeme kararıyla tespit edilmiştir. Bu şekilde bir tespitin
doğal sonucu ise başvurucunun mülkiyet hakkına 5233 sayılı Kanun’un kapsamına
girecek şekilde müdahalede bulunulmadığıdır. Anayasa Mahkemesi açısından bu
tespitten ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus bulunmadığından mülkiyet
hakkı açısından ayrı bir değerlendirme yapılmayacaktır (B. No: 2013/3008,
6/2/2014, § 48).
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, mülkiyet hakkı kapsamında
bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı ve derece mahkemesi kararının bariz
takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksunluk” nedeniyle, KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 28/5/2014 tarihinde
OY BİRLİĞİYLE karar verildi.