logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mukadder Aksoy ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/2943, 14/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUKADDER AKSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2943)

 

Karar Tarihi: 14/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucular

:

1. Mukadder AKSOY

 

 

2. Deniz BAYRAKTAR

 

 

3. Mustafa Oğuz AKSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yakınlarının, hakkında bir ceza soruşturması bulunmadığı hâlde kolluk tarafından gözaltına alınıp bu süreçte işkenceye maruz bırakılması, gözaltında tutulduğu İl Emniyet Müdürlüğü binasında şüpheli bir şekilde ve kamu görevlilerinin sorumluluklarını ihmal etmeleri sonucu yaşamını yitirmesi ve akabinde bu olaya ilişkin ceza soruşturmalarının etkili yürütülmemesi nedeniyle işkence yasağı ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/5/2013 ve 11/3/2014 tarihlerinde Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi ve Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmışlardır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından, 05/06/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. 11/3/2014 tarihinde yapılan 2014/4612 sayılı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte bulunması nedeniyle 2013/2943 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve başvurunun bu dosya üzerinden incelenmesine karar verilmiştir.

6. Bakanlığın 29/6/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı bilişim sistemi aracılığıyla erişilen başvuruya konu ceza soruşturması dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruculardan Mukadder Aksoy’un eşi, Deniz Bayraktar ve Hüseyin Oğuz Aksoy'un ise babası olan A.A. 9/2/1982 tarihinde tutulduğu Samsun Emniyet Müdürlüğünde yaşamını yitirmiştir.

9. Olay hakkında başlatılan soruşturma sonucunda Erzincan 3'ncü Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık), 23/2/1982 tarihli ve K.1982/141 sayılı kararıyla şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Maktul A.A. hakkında 12 Eylül 1980 tarihinden önce Samsun il merkezinde gerçekleştirilen siyasi içerikli suçlardan dolayı bir çok yargılamanın bulunduğu, kendisinin TÖB-DER İl Başkanı olduğu, TCK 142 ve dernekler kanununa muhalefet suçlarından Ankarada 40 gün tutuklu kaldığı, ancak hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar nedeniyle serbest bırakıldığı, Samsun ilinde ''K...'' isimli bir örgütle bağlantısı olması nedeniyle maktulün 22/1/1982 tarihinde Samsun Sıkıyönetim Komutanlığınca gözaltına alınarak 1982/19 müteferrik sayılı evrak üzerinden Samsun Sulh Ceza Mahkemesince tutuklandığı ve aynı gün Samsun Kapalı Cezaevine konulduğu, tutuklama kararından sonra örgütle ilgili araştırma devam ettiği için 4/2/1982 tarihinde 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunun 7. maddesi ve 2 .12.1981 tarihli Samsun Garnizon Komutanlığının 1981/6208 sayılı emirleri uyarınca tekrar sorgulanmak üzere tutuklu bulunduğu cezaevinden Samsun Emniyet Müdürlüğü sorgu odasına getirildiği, sorgu esnasında kendi el yazısı ile ifadesinin alındığı, bu ifadeden sonra R.C. ve A.T. isimli kişilerin evlerinden alınarak Emniyet binasına getirildikleri, bu kişilerin maktul ile aynı ortamda olmaması için maktulün nezaret odası dışında başka bir odaya konulduğu, bu odada uyulması gerken kuralların ve talimatların ilgililere tebliğ edildiği, ayrıca sorgulama yerlerinin demir parmaklık olacağının yetkililere bildirildiği, hal böyle iken ;soruşturma bürosunun geçici nezarethanesinde kalan maktul A... A...'un 9/2/1982 sabahı nöbetçi Piyade er B.K.' çağırarak tuvalet ihtiyacı olduğunu söylediği, Piyade Er'in maktulü dışarı çıkartıp tuvalete götürdüğü esnadadiğer Piyade Er Z.K.'nın yatmakta oldukları koğuşun parmaklık olmayan penceresini açarak içeriyi havalandırdığı ve paspas yaptığı, tuvaletten çıkan Maktul A...'in ani bir hareketle Piyade Er B.K.' iteleyerek açık olan pencereden aniden atlamak suretiyle Emniyet Müdürlüğü bahçesinde bulunan kuruma ait 55 ... plakalı aracın üzerine ayak üstü düştüğü, ancak hızın kesilmesi üzerine beton zemine kafasının çarması neticesinde beyin harabiyeti sonucu olay yerinde öldüğü, Samsun Cumhuriyet Savcı yardımcısı ve 2 tabip tarafından baş-göğüz -karın bölgelerinin açılması suretiyle klasik otopsi yapıldığı, cesette düşme harici her hangi bir darp cebir ve ateşli silah yaralarına rastlanmadığı, sonuç olarak maktulün 12 Eylül sonrası kurulan 'K...Örgütünün yeniden toparlanmasına verdiği katkı nedeniyle yakalanmış olması, emniyette vermiş olduğu ifadelerde örgüt yandaşlarını ele vermiş olmasının kendisinde yarattığı suçluluk duygusu ve ezikliğin etkisi ile ve yine bulunduğu katın zemine olan seviyesinden habersiz olması nedeniyle ''kaçmak veya intihar'' için ani karar vererek camdan atlamış olmasında, başkalarına atfı kabil kasıt, kusur veya suç unsuru tespit edilemediğinden, 353 Sayılı kanunun 105. maddesi uyarınca ölüm olayı nedeniyle 23/2/1982 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına (karar verilmiştir)."

10. Anılan karara başvurucu Mukadder Aksoy tarafından itiraz edilmesi üzerine Erzincan 3 ncü Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi (Askerî Mahkeme), başvurucunun ölümünü engellemek adına gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı konusunda soruşturmanın eksik bırakıldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar vermiştir.

11. Askerî Savcılık tarafından, Askerî Mahkemece eksik görülen hususlara ilişkin olarak soruşturma genişletilmiş ve soruşturmada bu kapsamda ifadesi alınan Samsun Emniyet Müdürlüğünden sorumlu Sıkıyönetim Müşahit Subayı Üsteğmen H.K. ve Samsun Piyade Alay ve Garnizon Komutanı Piyade Albay K.S. ifadelerinde ölüm olayının gerçekleştiği nezarethane ve koğuş kısmında bu konuda bir emir olmasına rağmen olay tarihi itibarıyla demir parmaklıklar taktıramadıklarını, olay tarihinden sonra bu eksikliğin giderildiğini, demir parmaklık takılmasının gecikmesinin sebebinin işçi temini, soruşturmaların yoğunluğu, Samsun Belediyesinin malzemeleri temin etmesini beklemeleri gibi hususlar olduğunu beyan etmişlerdir.

12. Askerî Savcılık,soruşturma sonucunda yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş, anılan karara başvurucu Mukadder Aksoy'un itirazı, Askeri Mahkemenin 27/4/1982 tarihli ve K.1982/3 sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

 13. Başvurucular 7/2/2012 tarihinde Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) bir dilekçe ile başvurmuş ve özetle; ölenin 1982 yılında Samsun İşitme Engelliler Okulunda öğretmenlik yaptığını ve bu dönem içerisinde TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birliği Derneği) Samsun İl Teşkilatı Başkanlığını yürüttüğünü, 1980 yılı askerî müdahalesi sonucunda ölenin, bu başkanlık sıfatı ve siyasi sürecin etkisi ile hakkında daha evvelden yürütülen bir soruşturma olmamasına rağmen Samsun Emniyet Müdürlüğü görevlilerince 1982 yılı Ocak ayında gözaltına alındığını, gözaltı süresince ölenle bir kaç kez görüşebildiklerini; gözaltında bulunan diğer kişilerden duyduklarına göre ölenin bu süreçte işkenceye tabi tutulduğunu 9/2/1982 tarihinde Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin, ölenin sabah saat 07.00 sıralarında kendini Emniyet Müdürlüğünün 5. katından atmak suretiyle intihar ettiğini söylediklerini, ölümün şüpheli olması ve yapılan Anayasa değişikliği sonucunda, olayda sorumlulukları bulunduğunu düşündükleri kişilerin yargılama sürecinin başlatılmış olması gözönüne alınarak ölüme sebebiyet veren kurum, kuruluş ve kişilerden şikâyetçi olduklarını beyan ederek olay hakkında yeniden suç duyurusunda bulunmuşlardır.

14. Başvurucular, söz konusu suç duyurusunu içeren şikâyet dilekçelerinde olay hakkında bilgi ve görgüleri olduğunu ileri sürdükleri tanıkların açık kimliklerine de yer vermişlerdir.

15. Anılan şikâyet üzerine olay tarihinde Sıkıyönetim Sorgu Bürosunda Müşahit Subay, Emniyet Amiri ve Piyade Er olarak görev yapan kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma sırasında, başvurucu Mukadder Aksoy'un müşteki sıfatıyla alınan 7/2/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

 "Cumhuriyet Başsavcılığınıza sunmuş olduğum şikâyet dilekçesi bana aittir. Söz konusu beyanlarımı aynen tekrar ederim. Müteveffa A... A... benim eşim olur. Eşim 1982 yılında Samsun ilinde işitme engelliler okulunda öğretmen olarak görev yapmakta iken Samsun Emniyet Müdürlüğü tarafından 1982 yılının Ocak ayı başlarında göz altına alınmıştır. Eşimin o dönemde adli makamlar tarafından ne ile suçlandığını tam olarak öğrenemedik, ancak 1980 yılında yapılmış olan askeri darbeden sonra milli güvenlik konseyinin yönetim faaliyetleri kapsamında eşim o tarihte bildiğim kadarıyla TÖBDER (Tüm Öğretmenler Birliği Derneği) başkanlığı yapması sebebiyle gözaltına alınmıştı. Eşim yaklaşık olarak 35 gün kadar Samsun Emniyet Müdürlüğü binasında göz altında tutulmuştu. Bu gözaltı süresi boyunca ben Emniyet Müdürlüğü binası içerisinde eşimle bir kaç kez görüşebilmiştim ancak bu görüşmelerimiz aramızda 5-6 metre mesafe olduğu halde gerçekleşiyordu. Ayrıca eşimin yanında sürekli olarak bir görevli bulunuyordu. Bu sebeple eşim bana gözaltında işkence gördüğünü ve darp edildiğini söyleyemiyordu. Eşim çok yorgun ve bitkin halde benim yanıma gelebiliyordu ve benimle bu halde görüşebiliyordu. Bu gözaltı süresi sonunda eşim A... 09/02/1982 tarihinde Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde vefat etti. Ben Emniyet Müdürlüğüne gittiğimde bana eşimin Emniyet Müdürlüğünün 5. katından pencereden aşağıya atarak intihar ettiğini söylediler. Ancak bana hiç bir görevli olayın meydana geldiği yeri göstermedi ve olayın meydana geliş şeklini anlatmadı. Eşimin ölüsünü bana göstermediler. Ayrıca eşimin cesedine otopsi yapıldığını söylediler, ancak ben cesede otopsi yapılıp yapılmadığını da bilmiyorum. Çünkü otopsiye ben veya herhangi bir yakınım katılmadı. Bana herhangi bir teşhiste yaptırılmadı. Eşimin cesedini bize teslim ettiler. Ben çok üzüldüğüm için defnedilmeden önce eşimin cesedine de bakamadım, yani yüzünü de görmedim. Sadece benim annem Emine Keskinsoy bu konuda çok ısrarda bulunduğu için defnedilmeden önce eşimin cesedine bakabildi ve yüzünü teşhis edebildi. Daha sonra eşim güvenlik görevlilerinin de nezaretinde Çarşamba Güzpınar köyünde bulunan aile mezarlığına defnedildi. Defin işleminden üç gün kadar sonra emniyet müdürlüğü görevlileri beni emniyet müdürlüğüne çağırdılar. Ben Emniyet Müdürlüğüne gittiğimde bana Erzincan Sıkıyönetim Mahkemesi Savcılığından geldiklerini beyan eden 3 savcı benim ifademi aldılar. Ancak bu olayla ilgili olarak bana ayrıntılı bilgi verilmedi. Bu adli soruşturmanın sonucunun ne olduğunu bilmiyorum. Ben bu konuyla ilgili olarak bu güne kadar her hangi bir adli makama şikayette bulunmamıştım. Ancak sadece avukatım A... G... aracılığıyla Samsun İdare Mahkemesine idare aleyhine tazminat davası açmıştım. Ancak bu davamızda reddedilmiştir. Ben eşimin göz altı süresince gördüğü işkenceden dolayı öldüğünü düşünüyorum. Bu konudaki delillerimi ve bulgularımı da şikayet dilekçemde açıkca belirttim. Bu sebeple eşimin gözaltına alındığı ve gözaltında tutulduğu tarihte Samsun Emniyet Müdürlüğü görevini yapan kişi ile emniyet müdür yardımcılarından ve bu olaydan sorumlu diğer emniyet görevlilerinden ayrıca, o tarihte Samsun Valisi olarak görev yapan kişiden şikayetçiyim Bu kişilerin açık kimlik ve adreslerini şu an bilmiyorum. Ancak savcılığınız tarafından bu kişilerin tespit edilerek cezalandırılmalarını talep ediyorum."

16. Soruşturmada, başvurucuların ifadelerinin alınmasını talep ettikleri tanıkların da beyanları tespit edilmiş olup tanık M.H.nin 16/10/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

 "Ben ölen A... A... ile ilgili ilk kez ifade veriyorum. Ancak daha evvel o tarih itibariyle TKP davası şüphelisi olduğumdan dolayı ifade verdiğimi hatırlıyorum. Ancak benim gözaltına alındığım olayla A... A...'un olayı birbirinden farklıdır. Ben emniyette nezarethanede yatarken A... A...'la parçalar halinde toplam 15-20 gün kaldığımı hatırlıyorum. A... A...'la bu vesileyle tanıştım. Daha evvelden tanımazdım.Kendisi bana daha evvelden gözaltına alındığını, yaklaşık 1 aydır gözaltında olduğunu söylemişti. Şubat ayının 9'unda yine akşam birlikte aynı hücrede kalıyorduk. Yanımızda yine Ö... Ş...'te vardı. Yan tarafımızda bir banyo vardı. Bu banyoda R... C... isimli sonradan tanıdığım kişiye soğuk su tuttuklarını ve işkence yaptıklarını duyduk. Bu su tabandan bizim yattığımız hücreye sızınca biz yerde yattığımız için uyandık. Sonra sabah 06.00 gibi gelip A... A... ve Ö... Ş...'ü temizlik yapmak amacıyla hücreden çıkarttılar . Ben hücrede tek kaldım. Saat 07.00 gibi yan odaya bir polis girdi. Ben hücrenin deliğinden takip ediyordum. Polis memuru bir pencereyi açarak kendi kendine "şerefsiz buradan atladı" dedi. Ben ne dediğini anlamadım. Daha sonra içeriye bir asker geldi. Yüzü kızarık bir şekilde A... A...'unkaçtığını söyledi. Ben bir şey diyemedim. Bir müddet sonra birlikte gittiği Ö... Ş... geldi. Ö...'e A... nerede diye sorduğumda ters istikamette bize temizlik işi verdiler nerede olduğunu bilmiyorum dedi. Biz o ana kadar A... A...'un intihar edip etmediğini, kaçıp kaçmadığını bilmiyorduk. Bir müddet sonra beni rütbeli bir subayın yanına götürdüler. Bu konuda ne biliyorsun diye sorunca ben de hangi konuda deyince benim olay hakkında bilgim olmadığını anlayıp dışarı çıkarttılar.Sonra beni başka bir hücreye götürdüler. Hücrede bulunan diğer kişiler A... A...'un pencereden atıldığını söylediler. Ancak ben bizzat pencereden atladı mı atıldı mı görmedim. Benim bilgim bundan ibarettir. Ayrıca ben bana yapılan işkenceden dolayı da Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına 2012/10592 soruşturma numarası üzerinden şikayetçi oldum. "

17. Tanık Ö.Ş.nin 16/10/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

 "Ben ölen A... A... ile ilgili ilk kez ifade veriyorum. Daha evvel ifade vermemiştim. Ben ölen A... A...'un Töbder Samsun İl Başkanı olmasından dolayı tanıyordum. TKP davası nedeniyle 1982 yılının 25 Ocak tarihinde gözaltına alınarak emniyette bir hücreye konuldum. Yaklaşık 9 gün A... A... ile aynı hücrede kaldık. A... A...'a benim yanımda ve benim kaldığım hücrede hiç işkenceyapmadılar. Zaten hücrede işkence yapmıyorlardı. 8 yada 9 Şubat 1982 tarihinde sabahleyin kaldığım hücreye polisler gelerek beni ve A... A...'u temizlik yapacaksınız diye götürüler. Her ikimizin eline paspas vererek koridorları temizlememizi istediler. Başımızda herhangi bir kimse yoktu. Biz de birimiz sağ koridorda, birimi de sol koridorda paspas yapıyorduk. Ben bir odanın paspasını yaparken odada 2 tane takım elbise gördüm.Ancak odada kimse yoktu. Ben de içime bir kurt düştü. Şahısların elbisesi buruda olduğu halde odada kimsenin olmadığını görünce tekrar koridora çıkarak A...'i aradım Ancak koridorda A... de yoktu. Ben de odalara bakarken odanın birisinin içerisinde şu anda hayatta olmayan R... C...'yi ve A... T...'i filistin askısı dediğimiz askıda bağlı olarak gördüm. Yanlarında da kimse yoktu. Bana herhangi bir şey söylemediler. Biz 5 katta temizlik yapıyorduk. Bir müddet sonra biz başka bir hücreye götürüldük. Hücredeki diğer kişiler A... A...' un 5. kattan atıldığını söylediler. Ben atılıp atılmadığı görmedim. Bu dönem içerisinde ne ben ne de A... tutuklu değildik. Sadece gözaltındaydık. Mahkemenin huzuruna bile çıkmamıştık. Benim bilgim bundan ibarettir."

18. Tanık A.T.nin 5/10/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Ben ilk defa ölen A... A... ile ilgili ifade veriyorum. Daha evvel ifade vermemiştim. Ben ölen A... A... Töbder Samsun İl başkanı olmasından dolayı tanırım. O tarihte ben de öğretmendim. 8 Şubat 1982 günü geceleyin saat 02.00 sıralarında evimden sivil polisler tarafından alınarak kafama çuval geçirilmek suretiyle götürüldüm. 14 gün boyunda kafamdan bu çuval çıkmadı. Ancak alındığım gece hissettiğim kadarıyla beni bir lastik tekerin içerisine oturttular. Orada işkence gördüm. Bayıldığımı hissettim. Kafamda çuval olduğundan dolayı ölen A... A...'u görmedim. Ancak bir ara sesini duydum. Sesinden A... olduğun anladım. O dönem içeresinde işkence bağırtı sesini duyuyordum. Ancak kime yapıldığını bizzat görmüyordum. Daha sonra beni tutuklayarak cezaevine gönderdiler. 13-14 gün sonra da A... A...'un öldüğünü duydum. Oysaki benim emniyete götürüldüğüm tarihte ölmüş. Benim olduğum nezarethanede dışardankonuşma sesleri duyuyordum. Seslerden bir tanesinde A... kaçmış gibi laflar söylediler. Bunu yine nezarette yatan R...C...'ye sormuşlar. R... C... şu anda hayatta değildir. R... C... bu olayları Amasya Askeri Mahkemesinde anlattı. Ben de Töbder davası olduğundan dolayı bana yapılan işkencelere ve olayların hepsini anlatmıştım. Ben bizzat A... A...'un pencereden kaçarak ne atladığını gördüm. Ne de kaçtığını gördüm. Benim bilgimbundan ibarettir."

19. Tanık N.B.nin 5/10/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Ben ilk (kez) ölen A... A... ile ilgili ifade veriyorum. Daha evvel ifade vermemiştim. 1982 yılında Tekelde muhasebede çalışıyordum. 04/01/1982 tarihinde Samsun Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alındım. Beni emniyet müdürlüğüne götürdüler. 4 tane yan yana hücre vardı. Ben A... A...'u o tarihlerde Töbder Başkanı olmasından dolayı tanıyordum. Benim yattığım hücrenin bitişiğinde A... A... tek başına kalıyordu. Ancak aramızda mesafe olduğundan dolayı sesimizi yükselterek bazen mazgaldan konuşuyorduk. 22/01/1982 tarihinde bizi adliyeye getirdiler. Kalabalık bir guruptuk. A... A... adliyedeki hakime" bize işkence yapıyorlar, vücudumuzda yara bere var deyince hakimde "tutuklandıktan sonra revire gider muayenenizi yaparsınız " dediğini hatırlıyorum. Daha sonra bizi emniyete götürdüler. O tarihten 5 Şubata kadar ben A... A...'u hiç görmedim. 5 Şubatta ben tutuklandım ve Cezaevine gönderildim. 8 Şubatta da A... A...'un öldüğünü öğrendim. Ben A... A...'un pencereden atladığını ve atıldığını görmedim. Ancak tanıdığım kadarıyla hayat dolu bir insandı. Ben kendisiyle birebir aynı hücrede kalmadım."

20. Tanık R.K.nın 17/5/2012 tarihli ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Ben olayı hatırlıyorum. Bana sormuş olduğunuz A... A... beni kız kardeşimin eşiydi.O tarihlerde Samsun Emniyet müdürlüğünde göz altında bulunuyordu. Bana emniyetten telefon ettiler." Enişteniz intihar etti, kendisini attı, şu an morgda emniyet müdürlüğünegelin" dediler. Ben Emniyet Müdürlüğünegittiğimde bir binbaşı vardı. Cesedin morga gönderildiğini söylediler. Bunun üzerine kız kardeşim Mukadder Aksoy'u da alarak devlet hastanesinin morguna gittik. Morg kalabalıktı. Morga girmedim. Kız kardeşimi bırakıp ayrıldım. Ancak 4-5 gün sonra emniyette çağrıldım. Oradaki bir binbaşı bana ne düşünüyorsundiye sordu. Bana A...'in atladığı yeri de gösterdi. Gösterdiği yerde yeni demir parmaklıklar yapılmıştı. Daha sonra ben bir evrak imzaladım. Ancak evrakın ne olduğunu bilmiyorum. Muhtemelen imzaladığım evrak ceset teşhis zabtıdır. Şu anda bana göstermiş olduğunuz ceset teşhis zabtı bana okunmuş değildir. Ancak ben böyle bir evrak imzaladığımı hatırlıyorum. Ayrıca teşhis tutanağında yazıldığı gibi ben cesedi görüp bu ceset kız kardeşimin kocasına aittir deyi bir şey söylemedim. Ben cesedi de hiç görmedim. Daha sonra cenaze askeriye eşliğinde kimse yanaştırılmadan köy mezarlığına gömülmüş. Ben mezarlığa gitmedim. Çünkü ölenin kardeşleri de ilgileniyorlardı. Benim bilgim bundan ibarettir."

21. Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonucunda 28/12/2012 tarihli ve K.2012/15046 sayılı kararıyla A.A.nın yaşamını yitirdiği olaya ilişkin etkili bir soruşturma yapılmadığını ve ölüm olayının kamu görevlilerinin ihmâli sonucu meydana geldiğini tespit etmiş ancak gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir.

22. Karardaki kamu görevlilerinin ihmâli sorumluluğunun olduğuna ve ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yapılmadığına dair tespitler şöyledir:

 "...Olay tarih itibariyle Samsun Emniyet Müdürlüğünden sorumlu olduğu anlaşılan Sıkıyönetim Müşahit Subayı şüpheli Üsteğmen H.K.'nın vermiş olduğu ifadelerde, maktul A... A...'un 12 Eylül 1980 tarihinden önce Samsun il merkezinde siyasi içerikli suçlardan hakkında bir çok yargılamasının bulunduğunu, kendisinin TÖB-DER İl Başkanı olmasından dolayı siyasi eylemlerde bulunmasından dolayı 22.01.1982 tarihinde Samsun Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanarak Samsun Kapalı Cezaevine konulduğunu, daha sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunun geçici 7. maddesine istinaden soruşturmaları derinleştirmek için ifadesi alınmak üzere 04.01.1982 tarihinde maktul'ün Samsun Emniyet Müdürlüğüne getirilmesi talimatının verildiğini ve devamında 09.02.1982 tarihinde maktul'ün intihar etmek suretiyle kendisini öldürmüş olduğunu beyan ettiği anlaşılmıştır. Tanık Sıkıyönetim Müşahit Subayı Üsteğmen H.K.'nın bahsettiği kanunun ilgili fıkralarına göre Cezaevinden tutuklu çağırma yetkisi verilen kişilerin aynı gün Cezaevine götürülmek yerine, günlerce Samsun Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde bekletildiğini açıklayamadıkları da anlaşılmıştır.

 Yine müşteki beyanları, maktulün cezaevine götürülmediği, günlerce Samsun Emniyet Müdürlüğünde gözaltında tutulduğu ve işkence edildiği yönündedir.

 Dosyada tanık olarak dinlenen Ö.Ş., M.H.Ç. ve A.T.'nin Savcılığımıza vermiş oldukları ifadelerinde, maktul A...in iddia edildiği gibi bir kaç gün değil uzun süredir Emniyet Müdürlüğünde gözaltında olduğunu, yine eşi müşteki Mukadder'in beyanında da maktul'ün hiç cezaevinde kalmadığını, yine olay saatinde Piyade Erler Z.K. ve B.K.'nın beyanlarının aksine maktulün tuvalete gitmek için nezaretten çıkartılmadığını, Emniyet Müdürlüğü koridorlarının temizliği ve koridorları paspaslamaları için Ö.Ş. ile birlikte maktulün görevlendirildiğini, maktulün paspas yaparken birden ortadan kaybolduğunu, daha sonra maktulün kendisini aşağıya attığı söylentisini duyduklarını beyan ettikleri anlaşılmıştır.

 Şüphelilerce maktulün gözaltına alındığı tarihte Samsun Kapalı Cezaevine konulduğu ve daha sonra ifadesine başvurulmak üzere Samsun Emniyet Müdürlüğüne getirtildiği iddia edilmişse de; Cumhuriyet Başsavcılığımızca Samsun Cezaevi Müdürlüğü ile yapılan yazışmada, adı geçen maktulün olay tarihleri itibariyle hiç bir şekilde Samsun Kapalı Cezaevinde Kaldığına dair kayıt olmadığı yönünde cevabi yazı gönderdikleri anlaşılmıştır.

 ...

 Olayın gerçekleştiği tarihin olağanüstü bir yönetim şeklinin hüküm sürdüğü bir dönem olması, maktulün askeri bir suçtan gözaltına alınmamış olmasına rağmen Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca sadece olay yeri tespit tutanağı ve otopsi raporu düzenlenilmekle yetinildiği ve evrakın soruşturmasının ve sonuçlandırılmasının 3. Ordu Komutanlığına bağlı Sıkıyönetim Askeri Savcılığınca yapıldığı anlaşılmıştır.

 Olay tarihi itibariyle maktul A... A...'un askeri makamlarca sağ bir şekilde gözaltına alındığı ve gözaltının devam ettiği bir süreçte Askeri ve Emniyet güçlerinin gözetiminde olan bir binada intihar ederek öldüğü de maddi bir gerçekliktir.

...

 Askeri Mahkemenin vermiş olduğu karar aslında yapılması gereken etkin soruşturmanın yapılmamış olduğunu gösteren ilginç ve isabetli bir karardır. Mahkeme ölüm olayında idarenin sorumluluğunun olup olmadığının incelenmemesini eksik soruşturma olarak görmüş, gözaltına alınan kişilerin güvenliklerinin neden sağlayamadıklarının, intihara meyilli kişilerle ilgili ne gibi çalışmalar yapıldığının da araştırılmasını istemiştir.

 Her ne kadar Askeri Mahkeme bu eksik yönlerin araştırılmasını yine aynı soruşturmayı yapan Askeri Savcılıktan istemişse de, Askeri Savcılık sadece maktulün bulunduğu yerdeki pencerelere olay tarihi itibariyle demir parmaklıklar takılmadığını tespit etmiş, ayrıca Samsun Cezaevinde tutuklu olarak bulunduğu iddia edilen maktulün Samsun Emniyet Müdürlüğünde gözaltında bulunma gerekçesini araştırdığı, bunun dışında başka bir işlem yapmadığıanlaşılmıştır.

 Askeri savcılıkça intihara yönelik iddialar suçluluk psikolojisi veya kaçma güdüsü olarak izah edilmeye çalışılarak aynı gerekçelerle yeniden kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiği anlaşılmıştır.

 Yine verilen bu karar üzerine 3 ncü Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi genişletilmesini istediği Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı bu kez onamıştır.

 ...

 Askeri mahkemenin vermiş olduğu son kararda intihar olayında sorumlular olduğunu ancak bu sorumluların şikayet konusu yapılmaması ve Askeri Savcılıkça da resen yürütülen bir soruşturma olmadığı için kendilerince yapılacak bir işlem olmadığının dile getirilmiş olduğu da bir gerçekliktir. Bu aşamada Askeri Savcılığın etkin soruşturma ile sorumlulara yönelik bir çaba sarfetmediği anlaşıldığı gibi, olay tarihinden sonra maktul vekilleri tarafından da yeniden bir suç duyursunda bulunmadığı müşteki tarafından verilen evraklardan ve soruşturma evrakları içeriğindenanlaşılmıştır.

 Soruşturma konusu intihar olayında AİHM içtihatları kapsamında sorumluların cezalandırılmalarına yönelik etkin soruşturmanın tam olarak yapılamaması yanında, dosyada ifadeleri alınan Samsun Garnizon Komutanı ile Samsun Emniyet Müdürlüğü Sıkıyönetim Müşahit Subayı Üsteğmen H.K.'nın ifaderinde, koğuşa bu konuda emir olmasına rağmen parmaklık taktıramadıklarını beyan etmeleri ve maktulün intihar edebileceğini de düşünebilmeleri gerekirken gerekli önlemleri almamanın da sorumluluk doğuracağı aşikardır.

...

 Müştekiler tarafından her ne kadar maktul A... A...'un uzun süreli gözaltı süresince kendisine işkence yapıldığı iddia edilmişse de dosyada alınan ifade tutanakları ve sistematik otopsi raporuna göre maktule resmi görevlilerce işkence yapıldığına dair delil elde edilemediğinden bu konuda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verme gereği hasıl olmuştur.

 Maktul A... A...'un Askeri yönetimin hüküm sürdüğü ve 45 güne kadar gözaltı süresi verildiği bir süreçte gözaltına alındığı. mahkeme kararlarına göre tutuklanıp Samsun Kapalı Cezaevine konulmuş olmasına rağmen yeniden ifadesi alınmak üzere Sıkıyönetim Komutanı veya Askeri Savclığın emri olmadan Samsun Emniyet Müdürlüğü binasının nezarethanesinde günlerce tutulduğu ve tanık ifadelerine göre temizlik işlerinde bile kullanıldığı ve delilden süpheliye ulaşmak yerine şüpheliden delillere ulaşıldığı bir ortamda sağlıklı bir şekilde bir nevi yetkililerin zimmetinde olan maktulün olay tarihinden yaklaşık 1 yıl evvel verilmiş talimatlar olmasına rağmen nezarethane ve koğuş olarak kullanılan pencereye demir parmaklık takılmaması nedeniyle yine iddiaya göre yüksekten atlayarak intihar etmesi yetkililerin sorumluluğunu doğurmaktadır.

 Askeri ve emniyet mensuplarının ifadelerine göre, olay gecesi maktulün arkadaşlarını ihbar ettiği ve bu nedenle suçluluk duyduğu gözlemlendiği ifade edilmiş olmasına rağmen bu konuda intiharı engellemeye yönelik bir girişimde bulunmamaları, sorgulamasının tamamlandığı dile getirilen maktulün gerektiğinde tekrar Samsun Cezaevine götürerek intihar olayının oluşumunu engelleyebilecekleri mümkünken bu davranışda bulunmamaları da sorumluluk gerektiren davranışlardandır..."

23. Başvurucular Mukadder Aksoy ve Deniz Bayraktar'ın bu karara 24/1/2013 tarihinde itirazı, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 18/3/2013 tarihli ve 2013/308 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucu Hüseyin Oğuz Aksoy'un anılan karardan daha sonradan haberdar olması nedeniyle 2/12/2013 tarihindeki itirazı ise 30/12/2013 tarihli ve 2013/1524 Değişik İş sayılı kararıyla -incelenen evrak kapsamına göre- kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

24. Anılan nihai karar, başvurucular Mukadder Aksoy ve Deniz Bayraktar'a 8/4/2013 tarihinde, başvurucu Hüseyin Oğuz Aksoy'a ise 13/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular otuz günlük yasal süresi içinde 6/5/2013 ve 7/3/2014 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

25. Anayasa’nın geçici 15. maddesi şöyledir:

 “12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.

 Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır. ”

26. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. ve 104. maddeleri şöyledir:

“Madde 102 - Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,

5 - Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,

6 - Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.

Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru zamanı yoktur.

Madde 104 - Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”

27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun "Zaman bakımından uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

29. Başvurucular;

i. Yakınlarının, 1982 yılının Ocak ayında hakkında bir ceza soruşturması bulunmamasına rağmen gözaltına alındığını 21/1/1982 tarihinde ise Mahkemece tutuklandığını ancak herhangi bir tutukevine gönderilmeyerek Samsun İl Emniyet Müdürlüğünde kanuna aykırı olarak tutulmaya devam edildiğini, bu süreçte kendisine kendisine işkence yapıldığını, ardından 9/2/1982 tarihinde intihar ettiğinin bildirildiğini, ölümün intihar sonucunda gerçekleştiği hususunda ciddi şüphelerinin bulunduğunu, cesedinin kendilerine gösterilmediğini, cesede ilişkin teşhis işlemi yapılmaksızın defin işleminin gerçekleştirildiğini; ölümün intihar sonucu gerçekleştiği kabul edilse bile sağlıklı bir şekilde gözaltına alınan yakınlarının, devletin gözetiminde olduğu sırada yaşamını yitirdiğini, bu durumun yetkililer tarafından yaşamını koruma adına gerekli önlemlerin alınmadığını gösterdiğini, ayrıca ölüm olayını aydınlatmaya yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediğini,

ii. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile yakınlarının ölümünde kusurlu olanların cezalandırılabilmesinin önünün açıldığını belirterek yaptıkları şikâyet nedeniyle yürütülen ceza soruşturmasında Cumhuriyet Başsavcılığınca etkili bir soruşturma yürütülmemesi suretiyle yakınlarına işkence yapıldığına dair yeterli delile ulaşılamadığının tespit edildiğini, olayın aydınlatılması için tanıkların dinlenilmemesi ve ölüm olayının hemen ardından eksik şekilde düzenlenen otopsi raporundaki tespitlerin doğru olduğu kabul edilerek yeniden otopsi yapılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi gibi nedenlerle maddi gerçeğe ulaşmak için gerekli olan işlemlerin yapılmadığını, dolayısıyla yakınlarının işkence suretiyle öldürüldüğünün kabulü gerekirken şüphelilerin taksirli davranışı sonucu öldüğünün kabulü ile şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasanın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden soruşturma yapılması ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, yakınlarının işkenceye maruz kaldığı ve tutulduğu Emniyet Müdürlüğü binasında şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğiiddiaları ile başvuruya konu soruşturma kapsamından elde edilen bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17. maddesinin maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir.

31. Bu şartlar altında başvurucuların, devletin Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan negatif yükümlülüklerini yerine getirmediği iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi ancak devletin bu iddiaları etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespiti ile mümkün olabileceğinden başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence yasağı ve yaşam hakkının usul boyutu ile sınırlı olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.

1. Olaya İlişkin Yürütülen İlk Soruşturma Yönünden

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”

33. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Bu açık düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (Hasan Taşlıyurt, B. No: 2012/947, 12/2/2013, § 16).

34. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia olunan müdahalenin zamanını da doğru olarak tespit etmek gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Blečić/Hırvatistan, [BD], B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-82).

35. Başvurucular; 1982 yılında kolluk tarafından gözaltına alınan yakınlarının, bu süreçte işkenceye maruz bırakıldığını, akabinde devletin gözetimi altında tutulmaya devam edilmekte iken yaşamını yitirdiğini, o tarihte olaya ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkili yapılmayıp olayda sorumlulukları bulunan kamu görevlilerinin cezasız bırakıldıklarını ileri sürmüşlerdir.

36. Bir kamu görevlisi, yürüttüğü görevin sağlamış olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kişilerin yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir davranışla suçlandığı takdirde hiçbir zaman cezasız bırakılmamalıdır. Bu tür suçlamalar dava veya ceza zamanaşımına uğratılarak hükümsüz bırakılmamalı ve böyle davalarda af veya bağışlama gibi koruyucu önlemlerin alınmasına izin verilmemelidir (Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 33; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Tuna/Türkiye, B. No: 22339/03, 19/1/2010, § 71).

37. Bu açıklamalardan ihlal iddiasıyla ilgili olarak hiçbir sınırlama olmaksızın sonsuza kadar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabileceği sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Mahkeme, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucu olarak zaman bakımından yetkisinin sınırlarını kesin olarak belirlemek zorundadır (Zeycan Yedigöl, § 34; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Šilih/Slovenya [BD], B. No: 714630/1, 9/4/2009, §§ 148-163).

38. Bu kapsamda kural olarak somut olaydaki gibi bir kamu görevlisinin, yürüttüğü görevin sağlamış olduğu nüfuzu kötüye kullanmak ya da ihmal suretiyle kişilerin yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir davranışta bulunduğu ve bu olaya ilişkin etkili bir soruşturma yapılmadığına ilişkin başvurular yönünden de soruşturmayı sonlandıran kararın kesinleştiği tarihin, Mahkemenin zaman bakımından yetkisini belirleyen tarihten önce mi yoksa sonra mı olduğunun tespit edilmesi gerekir.

39. Somut olayda yürütülen ilk soruşturma sonucunda verilen karar, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce 27/4/1982 tarihinde kesinleşmiştir (bkz. § 12).

40. Açıklanan nedenlerle bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen karara ilişkin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.

2. Olaya İlişkin Yürütülen Son Soruşturma Yönünden

41. Başvurucular, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği nedeniyle 2012 yılında aynı konuda Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları başvuru sonucunda yürütülen soruşturmada, etkili bir soruşturma yürütülmeyerek dava zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiylekovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini ileri sürmüşlerdir.

42. Bireysel başvuruya konu ikinci ve son soruşturma, ilk soruşturmadan farklı olarak Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetki sınırları içinde 18/3/2013 tarihinde kesinleşmiştir (bkz. § 23). Bu durumda Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkili olmadığı bir tarihte kesinleşen işlemlere karşı sonradan yapılan “yargılamanın yenilenmesi talebi” veya “yeniden suç duyurusunda bulunma” gibi girişimlerin bireysel başvuru hakkını canlandırıp canlandırmayacağı konusunun açıklığa kavuşturulması gerekir.

43. Anayasa Mahkemesine göre daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı olunmayacağı belli olan başvuru yoluna, yeni bir delil ileri sürmeksizin bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden sonra tekrar başvurulması sonucu verilen ret kararı üzerine yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir (İbrahim Oğuz Yapar, B. No: 2012/829, 5/3/2013, § 32).

44. Diğer taraftan kesinleşmiş yargı kararlarına karşı kararın esasını etkileyecek yeni bir durumla karşılaşılması hâlinde yargı mercilerine yeniden başvurmak mümkündür. Bu başvurular neticesinde yargı mercilerince verilen kararların bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine taşınmasının önünde de bir engel bulunmamaktadır. Ancak bu başvuru sonucu yapılacak inceleme kesinleşmiş karara ilişkin olmayıp sadece ortaya çıkan yeni durum hakkında verilen kararın "münhasıran" bir hak ihlali oluşturup oluşturmadığı ile sınırlı olacaktır (Zeycan Yedigöl, § 34).

45. Somut olayda başvurucular, Anayasa’nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırılmasına vurgu yaparak soruşturmanın yeniden yürütülmesi ve önceki soruşturma sırasında toplanmadığını ileri sürdükleri birtakım delillerin toplanması talebinde bulunmuşlardır. Cumhuriyet Başsavcılığı, talepleri doğrultusunda başvurucular tarafından gösterilen tanıkları dinlemiş, önceki soruşturma dosyasını da inceleyerek bu soruşturma sırasında eksik bırakılan hususları tespit etmiş, ancak olaya ilişkin dava zamanaşımı süresinin dolmasını gerekçe göstererek şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

46. Bu durumda somut olayda başvurucuların daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı olunamayacağı belli olan bir başvuru yoluna yeni bir delil ileri sürmeksizin yeniden başvurduklarından söz edilemeyecek olup Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucuların talepleri doğrultusunda olayın tanıkları olduklarını ileri sürdükleri kişileri dinlemesi sonucu ortaya çıkan bu yeni durum hakkında verilen kararın "münhasıran" bir hak ihlali oluşturup oluşturmadığının incelenmesi gerekmektedir.

47. Öncelikle belirtilmelidir ki dava zamanaşımı, belli koşulların gerçekleşmesi hâlinde devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesidir. Zamanaşımı süresinin dolduğunun kabulü hâlinde şüpheliler iddiaları kabul etseler dahi yargılanmaları mümkün olmayacaktır. Böyle bir durumda, zamanaşımına uğrayan bir soruşturma dosyasına sunulan delillerin, yeni olsalar da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından araştırılması veya değerlendirilmesi beklenemez (Zeycan Yedigöl, § 39).

48. Öte yandan dosyaya sunulan yeni delillerin zamanaşımı süresini etkileyecek veya soruşturmayı yeniden başlatacak nitelikte olması hâlinde bu durumun dikkate alınması gerekir (Zeycan Yedigöl, § 40).

49. Başvurucular, Anayasa’nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırılması nedeniyle olayda sorumlulukları bulunduğunu düşündükleri kişilerin yargılama sürecinin başlatılmış olduğunu ileri sürmüş ve ölüme sebebiyet veren kurum, kuruluş ve kişilerden şikâyetçi olduklarını beyan ederek sorumluların cezalandırılması talebinde bulunmuşlardır.

50. Cumhuriyet Başsavcılığı, zamanaşımına uğrayan soruşturma dosyasına sunulan delilleri toplayıp bu delilleri önceki soruşturma dosyasında elde edilen delillerle birlikte değerlendirerek, başvurucuların yakınlarının yaşamını yitirmesinde kamu görevlilerinin ihmali düzeyde sorumluluklarının bulunduğu ile Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen bu olaya ilişkin soruşturmanın etkili yürütülmediği sonucuna varmış, ancak isnat olunan suçlara ilişkin dava zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiyle şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

51. Cumhuriyet Başsavcılığının bireysel başvuruya konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında, şüphelilerin Anayasa’nın yürürlükten kaldırılan geçici 15. maddesinin koruması altında olduklarından bahsedilmemiş olup Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı olağan seyrinde sürdürerek dava zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle sonuçlandırmıştır. Geçici 15. maddenin “12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi” sonrasında oluşturulan hükümetin veya meclisin karar ve tasarruflarını yerine getiren kişi ve organları güvence altına aldığı, kamu görevlilerine işledikleri kişisel suçlar bakımından koruma sağlamadığı görülmektedir (Zeycan Yedigöl, § 71). Öte yandan başvurucular tarafından ortaya konulan yeni argümanların ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplanan delillerin, soruşturma öncesinde gerçekleşen dava zamanaşımını ortadan kaldıramayacağı ve geçici 15. maddenin yürürlükten kaldırılmasının da bu durumu değiştirmeyeceğinin kabulü gerekir.

52. Bu çerçevede 7/2/2012 tarihli şikâyet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda iddiaların gerçekliğinin tespitinin ve sorumluların belirlenerek etkili bir şekilde cezalandırılmalarının sağlanamamış olmasında, iddia edilen olay tarihi ile ikinci soruşturmanın başlatıldığı tarih arasında geçen 30 yıllık sürenin etkili olduğu kuşkusuzdur. Anılan süre zarfında başvurucuların, iddialarını, gösterdikleri yeni deliller ile birlikte etkili soruşturma yürütülmesinin mümkün olduğu bir dönemde, üstelik bu konuda herhangi bir engelleyici durum da söz konusu olmamasına rağmen soruşturma makamlarının önüne taşımamış olmasından soruşturma makamlarının sorumlu tutulması ve dolayısıyla etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin kabul edilmesi mümkün değildir (Aynı yöndeki karar için bkz. Alirıza Aksoy, B. No: 2013/4836, 9/3/2016, § 26).

53. Bu itibarla soruşturmada, olaya ilişkin bazı tanık ifadelerinin alınması ve önceki soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelerin bu ifadeler ile birlikte değerlendirilmesi, kesinleşmiş kararın esasını etkileyebilecek yeni bir durum meydana getirmiş ve bu nedenle soruşturma, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değerlendirilmiş ise de başvuruya konu soruşturmanın ve bu soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, ortaya çıkan bu yeni durum hakkında "münhasıran" bir hak ihlali oluşturmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Olay hakkında yürütülen ilk soruşturmada işkence yasağı ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Olay hakkında yürütülen son soruşturmada işkence yasağı ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA

14/4/2016 tarihinde Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucular, 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde güvenlik güçlerince gözaltına alınan ve gözaltında iken pencereden atlayarak intihar ettiği söylenen yakınlarının şüpheli bir biçimde ve kamu görevlilerinin ihmali sonucu öldüğü iddiasıyla, yeniden soruşturma yapılması, olmadığı takdirde manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.

2. Olay hakkında zamanında yapılan soruşturma Erzincan 3. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının 23/2/1982 tarihli ve K.1982/141 sayılı kararıyla şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı şeklinde sonuçlanmıştır. İtiraz üzerine Erzincan 3.Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, başvurucuların yakının ölümünü engellemek için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı konusunda soruşturmanın eksik bırakıldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair Askeri savcılık kararını kaldırmıştır. Ancak askeri savcılık, soruşturma sonucunda yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş, başvurucular tarafından yapılan itiraz da Askeri mahkemenin 27/4/1982 tarihli ve 1982/3 sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

3. Başvurucular, 7/2/2012 tarihinde Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe ile başvurarak 1982 yılında meydana gelen şüpheli ölüm olayı hakkında tekrar suç duyurusunda bulunmuşlardır.

4. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı konuyu gerçekten etkili bir şekilde soruşturmuş ve aradan geçen uzun zamana rağmen tanıkları dinleyerek, başvurucuların yakınının ölümünün kamu görevlilerinin ihmali sonucu meydana geldiğini tespit etmiş, ancak gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Başsavcılığın 28/12/2012 tarihli ve K.2012/15046 sayılı kararı başvuruculara tebliğ edilmekle, süresi içinde Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmıştır.

5. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinde belirtilen işkence ve kötü muamele yasağının ve yaşam hakkının usuli boyutunun ihlal edilip edilmediği yönünden incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, bu inceleme sonucunda olaya ilişkin 1982 yılında yapılan soruşturma bakımından başvurunun zaman bakımından kabul edilemez olduğuna, olay hakkında yapılan ve 28/12/2012 tarihinde sonuçlanan soruşturma bakımından ise başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle Bölüm çoğunluğuna katılmamaktayım.

6. Başvuruya konu olan olayların incelenmesinden önce, 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminin yüzlerce kişinin işkenceyle öldürüldüğü, binlercesinin sakat bırakıldığı, onbinlerce vatandaşın işinden atıldığı, yüzbinlerce kişinin fişlendiği bir dönem olduğunu hatırda tutmak gerekir. Askeri müdahalenin liderinin “Asmayalım da besleyelim mi” ve “Bir soldan bir sağdan astık” gibi, tarihe geçen sözleriyle hatırlanan bu dönem, hukukun tam anlamıyla geçersiz hale geldiği bir dönemdir. Bu dönemde gözaltına alınan bir kişinin işkenceye uğraması hatta gözaltında öldürülmesi olasılığı göz ardı edilebilecek bir husus değildir. Nitekim olayda kamu görevlilerin ihmalinden kaynaklanan kamu gücü sorumluluğu, yıllar sonra yapılan soruşturma ile ortaya çıkarılabilmiştir.

7. Başvurucuların yakınının ölümü olayı ile ilgili olarak 1982 yılından 2012 yılına kadar yani zamanaşımı süresinin dolmasından önceki yıllarda her hangi bir etkili soruşturma yapılamamış olması tesadüfi değildir. 12 Eylül 1980 askeri darbe döneminden Anayasalı demokratik düzene tedrici geçiş yılları olan ve askeri darbe liderinin Cumhurbaşkanlığını sürdürdüğü 1989’a kadar aynı kadroların görevde kalması ve devlet yönetimine hakim olan cezasızlık kültürü nedeniyle, çok somut delillere dayalı ve inkarı mümkün olmayan işkence ve öldürme olayları için yürütülen az sayıdaki soruşturma ve kovuşturmalar dışında, yapılan gözaltında öldürme, yargısız infaz ve işkencelerin çok büyük çoğunluğu hakkında yargısal işlem yapılmamış veya yapılamamıştır. Başvurucuların da bu kapsamda mağdur olan ve hakkını arayamayan kişilerden olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle ilk kez etkili soruşturma olanağı 2012 yılında elde edilmiş ve gereği yapılmıştır.

8. Hemen belirtmek gerekir ki Geçici 15. madde 12 Eylül döneminde işlenmiş işkence ve kötü muamele suçlarının soruşturulmasını veya kovuşturulmasını engelleyen bir madde değildir. Ancak yukarıda değindiğimiz cezasızlık kültürü ve başvuru konusu olayda çok açık görülebilen, kamu görevlilerinin yargılanmasında karşılaşılan direnç, Geçici 15. maddenin bir yargılama engeli olduğu şeklinde toplumda bir algı yerleşmesine yol açmış ve bu algı da yargılanabilecek kişilerin işine gelmiştir.

9. Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki, olayda failler yönünden zamanaşımı bulunması, bir temel hak ihlali olarak otuz yıl önce meydana gelen işkence eyleminin etkili soruşturma incelemesi yönünden Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamına girmediği anlamına gelmemektedir.

10. Bu dosyada incelenenin, otuz yıldan fazla zaman önce vuku bulan olayın maddi boyutu olmadığı açıktır. Ancak 1982 yılında yapılan soruşturmalarda tanıklar dinlenmemiş, gerçekleri ortaya çıkartmak için gereken özen gösterilmemiş, adeta suçluların kayırılması ve olayın üstünün örtülmesi için gayret sarf edilmiştir. Başka bir ifadeyle, kamu gücünün tamamen keyfi davranması olgusundan söz edilebilir.

11. Başvurucuların 2010 yılında gerçekleştirilen ve 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilen Anayasa değişiklikleri kapsamında Geçici 15. maddenin kaldırılması üzerine yeni bir girişimde bulundukları anlaşılmaktadır. Başvurucu, Anayasa’nın Geçici madde 15'inin kaldırılması sonucu 12 Eylül 1980 darbe döneminin yargılanması için yeni ve farklı bir hukuki durum yaratıldığını düşünmekte haksız değildir. Zira bu bağlamda:

a) 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin başı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenen Evren ve komuta kademesi hakkında 8 Nisan 2011 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış,

b) 10 Ocak 2012 tarihinde iddianame Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmiş,

c) Mahkemenin 6 Nisan 2012 tarihli ara kararıyla:

 - Başbakanlık, TBMM, CHP, MHP, DİSK, HAK-İŞ gibi kurum ve kuruluşlar ile birlikte, gözaltında iken kaybolan bazı kişilerin yakınlarının davaya müdahil olarak kabulüne,

-İşkence iddialarıyla ilgili suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.

12. Kenen Evren’in, yargılamanın Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine 13.2.2013 tarihinde yaptığı Bireysel Başvuru, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 25.6.2014 tarihli ve 2013/1276 sayılı kararı ile “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle reddedilmiştir.

13. Kenan Evren ve Komuta Kademesinden hayatta olan diğer sanık Tahsin Şahinkaya, yargılamayı yapan 12. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine davaya bakan Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesince 18.6.2014 günü açıklanan kararla, müebbet hapse mahkum edilmişlerdir.

14. Karar sanıklarca temyiz edilmiş; ancak temyiz safhasında, önce Kenen Evren’in bilahare de Tahsin Şahinkaya’nın vefat etmeleri nedeniyle dava düşmüştür.

15. Sonuç olarak, Geçici 15. Maddenin kaldırılması konusunda toplumda ve siyasi partiler arasında tam bir oybirliği olmasının, siyaseten 12 Eylül darbe dönemiyle hukuki yollarla da hesaplaşılması yolunda kamuoyunda güçlü beklentiler yaratılmasının da gösterdiği gibi, 12 Eylül darbe dönemi suçlarına ilişkin genel olarak o dönemlerde etkili soruşturma yapılmadığı hususunda tüm kamuoyunda ve devlet kurumlarında görüş birliği bulunmaktadır.

16. Olayda suçlular Devletin zamanında etkili soruşturma yapmaması nedeniyle zamanaşımından yararlanmışlar ve cezasız kalmışlardır. Devlet, yaşam hakkını korumak için etkili bir ceza sistemi oluşturmak ve bunu uygulamak zorundadır. Etkin ve adil soruşturmanın ve kovuşturmanın geçerli olmadığı koşullarda zamanaşımı sürelerinin çok kısa olması devletin en temel görevlerinden olan adaletin tecellisini engeller. Gerçekten de 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki zamanaşımı sürelerinin çok kısa olduğunu gören yasa koyucu, bu durumu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile önemli ölçüde düzeltmiştir.

17. 1980 döneminde etkili bir şekilde soruşturulması gereken ancak soruşturulmayan en azından ihmali olanların yargılanması sağlanmayan ölüm olayında başvurucuların, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan temel haklarının usuli boyutunun ihlal edildiğini ve ihlalin başvuru tarihi itibariyle devam ettiğinin kabulü gerekir.

18. Anayasa Mahkemesi de özel bir kişinin saldırısı sonucu sakat kalan başvurucunun, failin zamanaşımı nedeniyle cezasız kalmasından dolayı Anayasanın 17. maddesinde yer alan haklarının ihlal edildiğine ve bu nedenle başvurucuya tazminat verilmesine hükmetmiştir (Tuncay Alemdaroğlu, 2012/827, 15/10/2014). Etkin ve süratli bir soruşturma ve kovuşturma yapamadığı için failin zamanaşımı nedeniyle cezasız kalması olayında özel bir şahıs tarafından vücut bütünlüğü ihlal edilen kişinin temel haklarının korunmasında devletin sorumluluğu kabul edildiğine göre, kamu görevlilerinin etkin soruşturulamaması ve kovuşturulamaması ve sonuçta zamanaşımından yararlanarak cezasız kalmasında ihlalin varlığının evleviyetle kabulü gerekir.

19. Olağanüstü koşulların hüküm sürdüğü bir dönemin hesabının sorulması için kararlılık ifade eden söylem, işlem ve eylemlerin başlatıldığı bir dönemde, daha evvel sonuç vermemiş olan ve etkili olmayacağı yolunda kuvvetli belirtiler bulunan bir yolun otuz yıl sonra bile olsa tekrar denenmesi haklı ve meşru bir hak arama yolu olup, başvurucular zamanaşımı dolmadan önce her yıl yeniden suç duyurusunda bulunmayı denememekten sorumlu tutulamazlar. Suç duyurusunu ileride etkin soruşturma ihtimali yüksek olan veya öyle görünen bir dönemde tekrar yapabilmek ümidiyle uzun bir süre sessiz kalan başvurucunun, konuyu takipten vazgeçtiği veya gerekli özeni göstermediği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmelidir.

20. Başvurucunun bu güne kadar elde edemediği giderimin nasıl sağlanabileceğine gelince, başka yolla giderim sağlanması artık mümkün olmayan başvurucuya talebi doğrultusunda manevi tazminat ödenmesi gerekir.

21. Başvurunun kabulü halinde, Türkiye’nin karanlık bir dönemiyle yüzleşmesi, hukuk devletine yaraşır şekilde, başvurucu ve benzer durumdaki diğer kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle geç de olsa gerçekleştirilebilecekti. Başvurunun reddi, adil ve hakkaniyete uygun olan bu imkanın kaçırılmasına yol açmıştır. Bu nedenle hukuken olduğu kadar yerindelik yönünden de doğru bulmadığım karara katılmamaktayım.

 

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mukadder Aksoy ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/2943, 14/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı MUKADDER AKSOY VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2013/2943
Başvuru Tarihi 6/5/2013
Karar Tarihi 14/4/2016
Birleşen Başvurular 2014/4612

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yakınlarının, hakkında bir ceza soruşturması bulunmadığı hâlde kolluk tarafından gözaltına alınıp bu süreçte işkenceye maruz bırakılması, gözaltında tutulduğu İl Emniyet Müdürlüğü binasında şüpheli bir şekilde ve kamu görevlilerinin sorumluluklarını ihmal etmeleri sonucu yaşamını yitirmesi ve akabinde bu olaya ilişkin ceza soruşturmalarının etkili yürütülmemesi nedeniyle işkence yasağı ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Devletin gözetimi altında meydana gelen ölüm Zaman Bakımından Yetkisizlik
Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Zaman Bakımından Yetkisizlik
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası geçici 15
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 102
104
104
5237 Türk Ceza Kanunu 7
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi